Şu Anda Bir Rüyada Olmadığınızı İspatlayabilir Misiniz ?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Makaleleri kategorisinde Danté tarafından oluşturulan Şu Anda Bir Rüyada Olmadığınızı İspatlayabilir Misiniz ? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,891 kez görüntülenmiş, 8 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Makaleleri
Konu Başlığı Şu Anda Bir Rüyada Olmadığınızı İspatlayabilir Misiniz ?
Konbuyu başlatan Danté
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan cakmatasi

Danté

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
21 Şub 2010
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Deniz kenarında balık tutarken uyuya kalan bir kişi, kendini batan bir geminin içinde görebilir, korku ve panik duygularını son derece gerçekçi yaşayabilir. Bu kişi sahilde, bir koltukta olmasına rağmen, rüyasında maddesel bir dünya olduğu yanılgısına düşebilir.
İnsanlar rüyalarından uyandıklarında o ana kadar görmüş olduklarının hayal olduğunu anlarlar, ama "uyanma" görüntüsüyle başlayan ve adına "gerçek hayat" dedikleri hayatın bir hayal olabileceğinden nedense hiç kuşkulanmazlar. Oysa, "gerçek hayatımız" dediğimiz görüntüleri algılayış şeklimiz, rüyalarımızı algılayış şeklimizle tamamen aynıdır. Her ikisini de zihnimizde görürüz. Ve rüyalarımızdan uyandırılmadığımız sürece, onların bir hayal olduğunu anlamayız. Ancak uyandığımız zaman "demek ki gördüklerim bir rüyaymış" deriz.
RÜYADAKİ DÜNYA İLE ŞİMDİ ALGILADIĞIMIZ DÜNYA ARASINDAKİ FARK NEDİR?
İnsanlar için gerçek olan; elle tutulan, gözle görülen şeylerdir. Ama duyu organlarımızın bizi yanılttığından söz ettik. Dış dünyanın gerçeğine bilimsel olarak da hiçbir zaman ulaşamayacağımızı vurguladık. Bilimsel açıklamaların yanı sıra içinde yaşadığımız bu algılar evrenini rüya benzetmesiyle açıklamak da mümkündür. Rüyada da "elinizle tutar, gözünüzle görürsünüz", ama gerçekte ne eliniz vardır, ne gözünüz, ne de görülüp-tutulacak bir şey. Bütün bunları beynin dışarısında sağlayan hiçbir maddi gerçeklik yoktur. Açıkça aldanırsınız.
Peki gerçek yaşamla rüyayı ayıran nedir? Gerçek yaşamın sürekli olup, rüyanın kopuk kopuk olması ya da rüyada farklı sebep-sonuç ilişkilerinin bulunması mı? Bunlar temelde önemli farklar değildir. Çünkü sonuçta her iki yaşantı da beynin içinde oluşur.
Rüya sırasında gerçek olmayan bir dünyada rahatlıkla yaşayabiliyorsak, aynı şey pekala içinde bulunduğumuz dünya için de geçerlidir. Rüyadan uyandığımızda gerçek yaşantı dediğimiz daha uzun bir rüyaya başlamadığımızdan hiçbir şekilde emin olamayız. Rüyayı hayal, dünyayı gerçek saymamızın nedeni, sadece alışkanlıklarımız ve ön yargılarımızdır.
Ve bu durum, belki de bir gün, şu anda yaşadığımızı sandığımız dünya hayatından aynen rüyadan uyandırıldığımız gibi uyandırılabileceğimizi gösterir. İşte bu nokta çok önemlidir ve üzerinde mutlaka düşünmek gerekir.
Bunun için rüya örneğini biraz daha derinlemesine düşünmekte yarar vardır. İnsan, rüyasında çok gerçekçi olaylar yaşayabilmektedir. Merdivenden yuvarlanıp bacağını kırabilmekte, ciddi bir trafik kazası geçirebilmekte, bir otobüsün altında kalabilmekte, acıktığında bir pasta yiyip doyabilmektedir. Günlük yaşamda rastlanan olayların benzerleri rüyada da aynı inandırıcılıkla, aynı hislerle yaşanmaktadır. Bu da göstermektedir ki yemek yemek, dokunmak, sertlik hissetmek gibi algılar hiçbir zaman maddenin somut varlığının ispatı olamazlar. Çünkü bu hisler aynı netlikle rüyada da yaşanmaktadır. Ancak maddeyi mutlak varlık olarak kabul eden materyalistler bu noktada büyük bir kavrayış bozukluğuna sahiptirler. Maddenin varlığını ispatlamak için yukarıdakilere benzer örnekler verirler. Çarpık mantıklarına göre taşlara tekme attıklarında ya da tokat yediklerinde acı hissetmeleri, pasta yediklerinde doymaları, insanların otoyolda otobüs gördükleri zaman ezilmemek için kaçmaları maddenin fiziksel varlığının ispatıdır. Anlamakta zorluk çektikleri nokta ise, taşa vurduklarında duydukları acı, pastayı yerken aldıkları tat, otobüs çarpması sırasında yaşanan sertlik ve ağrı gibi bütün algıların da yalnızca zihinde oluştuğudur.
Oysa rüyasında kendisine otobüs çarptığını gören bir kişi yine rüyasında, kaza yaptıktan sonra gözünü hastanede açabilir; sakat kaldığını anlar ama aslında bu bir rüyadır. Yine rüyasında; bir trafik kazasının ardından öldüğünü, ölüm meleklerinin canını aldığını, ahiret hayatının başladığını görebilir. (Bu olay, rüya gibi bir algı olan gerçek dünya hayatında da aynı şekilde yaşanır.)
Rüyasında yaşadığı tüm bu olayların görüntülerini, seslerini, sertlik hissini, acıyı, ışığı, renkleri, her türlü hissi gayet berrak bir şekilde algılamaktadır. Rüyada muhatap olduğu algıların tümü gerçek yaşamdaki kadar doğaldır. Rüyasında yediği bir pasta algılardan ibaret olmasına rağmen karnını doyurur. Çünkü doymak da bir algıdır. Oysa ki, gerçekte o anda kişi karanlık bir odadaki bir yatakta uzanmış durumdadır. Ortada ne merdiven, ne trafik, ne otobüs, ne pasta bulunmaktadır. Rüyadaki kişi, dış dünyada karşılıkları bulunmayan algı ve hisleri yaşamakta ve görmektedir. Rüyada, "dış dünya"da hiçbir maddi karşılığı bulunmayan olayların yaşanıyor, görülüyor, hissediliyor olması, "dış dünya"nın tamamen algılardan oluştuğunu çok net biçimde ortaya koymaktadır. İster rüyada olsun, ister günlük yaşamda olsun, görülen, yaşanılan, hissedilen şeylerin hepsi birer algıdır.
Trafik kazası örneğini ele alalım: Bu kazada, otobüsün altında ezilen kişinin beş duyu organından beynine giden sinirler, bir başka insanın beynine paralel bir bağlantıyla bağlansa, kazadaki kişiye otobüs çarptığı anda, o sırada evinde oturmakta olan kişiye de otobüs çarpacaktır. Daha doğrusu, kaza geçiren adamın yaşadığı hislerin tamamını, bir müzik teybine bağlanan iki ayrı kolondan aynı şarkının dinlenmesine benzer biçimde, evinde oturmakta olan kişi de yaşamaya başlayacaktır. Bu kişi evinde oturduğu halde otobüsün fren sesini, otobüsün vücuduna değmesini, kırık kol ve akan kan görüntülerini, kırık ağrılarını, ameliyathaneye sokuluşunun görüntülerini, alçının sertliğini, kolunun güçsüzlüğünü hissedecek, görecek ve yaşayacaktır.
Kazadaki adamın sinirleri kaç kişiye bağlansa bunların hepsi, kazayı başından sonuna kadar yaşayacaktır. Kazadaki adam komaya girse, hepsi komaya girecektir. Hatta, söz konusu trafik kazasına ait algıların tümü bir alete kaydedilse ve bu algılar bir başka kişiye sürekli başa alınarak verilse, bu kişiye de defalarca otobüs çarpacaktır.
Peki o halde, hangisine çarpan otobüs gerçektir? Materyalist felsefenin bu soruya verebileceği çelişkisiz bir cevap yoktur. Doğru cevap, trafik kazasını hepsinin kendi zihinlerinde tüm ayrıntılarıyla yaşadığıdır.
Pasta ve taşa tekme atma örnekleri için de durum aynıdır. Pasta yiyince karnında pastanın şişliğini ve tokluğunu hisseden kişinin duyu organlarına ait sinirler paralel olarak ikinci bir kişinin beynine bağlansa, birinci kişi pasta yediği ve doyduğu anda o kişi de pasta yiyecek ve doyacaktır. Taşa tekme atınca ayağı acıyan materyalistin sinirleri paralel olarak bir başka kişiye bağlansa, bu kişi de taşa vuracak ve canı acıyacaktır.
Peki hangi pasta ve hangi taş gerçektir? Materyalist felsefe, buna da çelişkisiz bir cevap veremez. Doğru ve çelişkisiz cevap şudur: Her iki kişi de pastayı kendi zihinlerinde yiyip doymuşlardır. Her iki kişi de, taşa tekme atış anını tüm detaylarıyla kendi zihinlerinde yaşamışlardır.
Bu durumda insanın algılarını aşması ve dışarı çıkması mümkün değildir. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi bir insanın ruhuna, gerçekte bir bedeni, maddi varlığı ve ortada maddesel herhangi bir ortam olmadığı halde tüm bunları seyrettirmek mümkündür. Öyle ki kişi bunu kesinlikle anlamayacak ve izlettirilen 3 boyutlu mükemmel görüntüleri gerçek zannedip, varlığından da son derece emin olacaktır. Çünkü her insan duyu organlarına bağımlıdır. Ayrıca rüya ile gerçek yaşam arasında belirgin bir fark olmadığı da bu örneklerde açıkça görülmektedir. Bunun gibi şu an yaşadığımız hayatın da bir tür rüya olmadığından hiçbir zaman emin olamayız.
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Eğer gerçek diye bir kavram, gerçek yaşam diye de bir şey olmasaydı o zaman yaşadığımız hayat acaba rüya mı diye bir soru da ortaya çıkamazdı.
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Dante,
Bu ne çelişki böyle?

Düşünüyorum,varım.Gerçeğim.
Başka ne söyleyebilirim ki?
 

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Yaşantı beyinde oluşur.Benim merak ettiğim acaba beyin ile anlayan arasında nasıl bir bağlantı olduğu.Öyle hassas bir denge ki,beyinde meydana gelebilecek bir hasar bu anlama kavrama unutmama öğrenme bilme olgularını etkileyebiliyor çoğu zaman.Neyse bunu şimdilik bırakayım.

''''Deniz kenarında balık tutarken uyuya kalan bir kişi, kendini batan bir geminin içinde görebilir, korku ve panik duygularını son derece gerçekçi yaşayabilir. Bu kişi sahilde, bir koltukta olmasına rağmen, rüyasında maddesel bir dünya olduğu yanılgısına düşebilir.'''''

Askerliğimi yaparken arkadaşlarla masanın etrafına kurulmuş sohbet ediyorduk.Her nasılsa ortamın değiştiğini de fark etmedim.Bir baktım bizimkiler sohbet ediyoruz selamlaşıyoruz hal hatır soruyoruz gülüp eğleniyoruz.Daha sonra o ortamda iken birinin ısrarlı şekilde adımla seslendiğini duymaya başladım ve ses şiddetlendiğinde,bir insanın göz bebeğine yakın çekimden, yavaşça uzak çekim ve sonunda kişi karşımda olacak şekilde görüntünün netleştiğini belirdiğini gördüm ve arkadaşın ilk dediği şu oldu;neden bana bakıyorsun,izliyorum seni en az 3 dakika oldu ve sen benim gözlerime gözünü diktin.Neden?

Cevabım;Ben ne sana nede gözlerine bakmadım ve zaten sen bakıyor sandığın esnada bile ben seni görmüyordum ki,ben ailemle gülüp eğleniyordum,piknikteydik :)

Gözlerim açık şeklide ve yanımda insanlar sürekli konuştukları halde ben onların değil aile bireylerinin seslerini duyuyor beraber gülüyordum.Sadece eski bir anı idi,belki katkısı olur yada bunun ne olduğunu bilen çıkar diye anlatma ihtiyacı hissettim.
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
(birebir) "Yaşantı beyinde oluşur.Benim merak ettiğim acaba beyin ile anlayan arasında nasıl bir bağlantı olduğu.Öyle hassas bir denge ki,beyinde meydana gelebilecek bir hasar bu anlama kavrama unutmama öğrenme bilme olgularını etkileyebiliyor çoğu zaman."

Yaşamın oluşumu ile ilgili iki kitap HOIMAR V.DITFURTH Başlangıçta Hidrojen vardı ve Bilinç Gökten Düşmedi bu iki kitap sanırım tüm soruların yanıtına cevap veriyor, Canlı yaşamı gereği beyni oluşturur, ve yaşama tutunmak ve devam ettirmek için geliştirir... Yaşama tutunma gibi basit bir nedenlede hiç bir zaman duyargalarını veri almaktan alı koymaz, duyargalarla aldığı her veriyi sürekli işler, kimi zaman yavaş, kimi zaman hızlı, her işlem sonucu ortaya çıkan fazla veriyide dışarı atar, kimi zaman farkındalıkla kimi zaman farkındalıktan uzak olur bu işlem...
Farkındalık bilgilenme ile ve gereksinimin derecesi ile ilintilidir...
 

Euhemeros

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Şub 2010
Mesajlar
199
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
82
Neden bu ikisinden birini seçmek zorunda kalıyoruz? Neden yalnızca 2 seçeneğimiz var? Veya neden başka bir seçenek yok? Ya da varsa biz neden seçmek istemiyoruz ya da göz ardı ediyoruz? Hayattımız böle esip giderken neden bir şeylere bağlı kalıyoruz? Hayatımızdakileri neden gerçek kılıyoruz? Rüyalarımızdakileri neden hayal kılıyoruz? Neden seçiyoruz? Ve neden yaşıyoruz? Nerede yaşıyoruz? Neden herşeyde bir anlam aramak zorundayız? Bizler mi kendimizi yönetioyuruz? Tanrı mı bizleri yönetiyor?

Tek cevap verebildiğim soru;

Eğer Tanrı varsa var olan ya da var olmayan herşeyin başlangıcında bir anlam vardır. Fakat daha sonraları bu anlam içten içe biter. Çünkü birileri bizi yönetiyor olacak ve hayatta bir anlam aramamız mantıksız olacak.
Eğer Tanrı yoksa var olan ya da var olmayan herşeyin başlangıcında bir anlam yoktur. Fakat daha sonraları bu anlamsızlık yerini anlamlılığa bırakacaktır. Çünkü bizlerin kendimizi yönetebilme imkanımız olacaktır. Ve bunun sayesinde kendi anlamlarımızı yaratmış olacağız.

Sizinde sorularıma cevaplarınızı bekliyorum. Eğer birilerine yardım etmek istiyorsanız. Fakat neden yardım edesiniz? Canınız istediği için mi, yardım etmek zorunda olduğunuzu düşünüz için mi yoksa bir yaratıcının emirleri mi?
 

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Merhaba Euhemeros,

Bu anlamlı soruların benzerlerini veya daha başkalarını bende kendime sorup durdum uzun zamandır.

Zamanın neresindeyiz?
Uzayın bir köşesinde masmavi bir bilye ve bilyenin içinde birbirinden değişik ANLAMLI yaşamlar?

Biz nereden geldik?Şuur denen olgu nedir?vs vs vs

Bu soruların ardı arkası kesilmez,taa ki anlamlı kelimesine kadar..

Evet,

S%+%^++^%+ Ö&%+%+&%+%^%Z%&%%+%+%?)()('+'

Şimdi şu yukarıdaki ifadeler karma karışık ancak dikkatli baktığımızda;

S%+%^++^%+ Ö&%+%+&%+%^%Z%&%%+%+%?)()('+'

S,Ö,Z harflerinin olduğunu görüyoruz bu 3 harfi, diziliş sırasına dokunmadan yan yana getiriyoruz..

Ortaya çıkan kelime;SÖZ'dür

Bizler,ben,sen ve diğerleri sürekli karma karışık ifadeler üzerine düşünüyoruz ve en sonunda ANLAMLI ile karşılaşıyoruz..işte hayattan ve düşünüşten çıkarımlarımız o zaman değerli bir hale geliyor.

Tanrının varlığı hakkında şüphelerin asıl sebebi ona inandığını söyleyenlerin fiilleri öğretileri ve yaşanan olumsuzluklardır.
Tanrı Anlamlı kelimeleri bir sıraya göre sürekli dizmektedir ve bunu yaparken az evvel yukarda yaptığımız gibi aralara anlamsız ifade ve harflerde koymaz,onu biz yaparız,kendimizi zora sokmaya bayılırız,oysa Tanrı anlamlıyı sever.

Tanrı kavramının temel özelliği SEVGİdir..sevin kendinizi ve diğerlerini tüm öğretinin aslı astarı budur.Ama tanrıyı insanlar korkuda birleştirdiler.Oysa tanrı der ki;Ben affetmeyi çok sevenim,benden umudunuzu kesmeyin,size sizden yakınım,üzülmeyin.

Birilerine yardım etmek..neden?

Benim yaşam gayem budur.Çöp tenekesinden bir İNSAN beslenmesin,bir çocuk açlıktan veya sevgisizlikten ağlamasın,insanlar şunu bilsin;bir kedinin banka hesabı buzdolabı ve kileri yoktur ama o sanki bir ruhbanmış,bir ermişçesine gayet normal ve endişesiz yaşar.Ben neden varım?sadece yaşayıp gitmek,silik bir silüet olsun diye mi?,hayatımın anlamı diğerlerine yardım edebilmektir.ANLAMLI kılan budur.

Bir anımı anlatmak isterim.İnanılası değil ama zaten şu yaşam bir mucize değil mi?

Bir vakitler bir sebepten çok üzüntü çekiyordum,belkide 2 veya 3 ay geçmişti üzerinden ama hala üzüntüm ve endişelerim yok olmamıştı,sürekli düşünüyordum,işte evde rüyada..tanrı ben yakınım size sizden bile dedi ya..

yine bir gün o üzüntü dolu halde karşıya bomboş gözlerle bakarken,BİR SES SAĞ KULAĞIMA AYNEN ŞUNU DEDİ;

ÜZÜLME...HERŞEY DÜZELECEK...

sesin kime ait olduğunu nerden geldiğine dönüp bakmadım bile..o an sadece,herşeyin gerçekten düzeleceğine inandım,haber o idi çünkü ve o sesin sonunda bu ruh haliyle iki gözümden yaşlar boşandı bir zaman..

Sevgili arkadaşım,hayatımızın anlamı sevmektir.Tanrı insanları sever.
 

Euhemeros

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Şub 2010
Mesajlar
199
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
82
Benim cevabım; Hayatın anlamı anlamsızlıkta gizlidir. Ancak bir anlamsızlık bir anlam yaratır. Eğer anlamı arayacak bizlersek.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst