- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 15 Şub 2008
- Mesajlar
- 1,456
- Tepkime puanı
- 3
- Puanları
- 38
- Yaş
- 44
SOKRATES:
M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür. Platon'un hocası olan Sokrates, yazılı hiçbir şey bırakmamış, tüm zamanını özellikle gençlerle felsefe tartışarak geçirmiştir. Görüşleri, tartışmaları yeni iktidarın temsilcileri tarafından beğenilmeyen Sokrates, 'yeni tanrılar icat ettiği, görüş ve tartışmalarıyla, gençleri baştan çıkardığı' gerekçesiyle ölüme mahkum edilmiştir. Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, onun bilinçli ve ahlaki kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır; felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlaki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates, insanlara özsel bileşenlerinin ruh olduğunu, onların ruhlarına özen göstermeleri gerektiğini anlatmaya çalışmış, bu düşüncesini ifade etmek, onu eylemleriyle somutlaştırmak için de, yaz kış çıplak ayakla ve ince bir entariyle dolaşmıştır. Fiziği itibariyle çirkin biri olan Sokrates, insanların yüzlerini ve fiziki yapılarını değiştiremeyeceklerini, fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir. Buna göre, Sokrates, felsefesinde her şeyden önce, insanın doğası, ihtiyaçları, amaçları ve değerleri üzerinde durmuş, neyin onu tamamlayacağını araştırmıştır. O, aynı çerçeve içinde, dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme, anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır. Yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun ahlak alanını da kapsadığını düşünen Sokrates, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, v.b. anlamının ne olduğu bilinmedikçe, bilgece, adil ya da cesurca eylemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir. Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokrates'e göre, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz. Kargaşa, Sokrates'e göre, hem entelektüel ve hem de ahlaki yönden olur. Ona göre, entelektüel olarak sözcük ve kavramları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsanız ve ahlaki olarak da, söz konusu sözcükler ahlaki fikirlere karşılık geldiği zaman, sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz. Sokrates işte bu kargaşayı sona erdirmek, insanlara ahlaki gelişmelerinde yol göstermek için, bir tartışma ve öğretim yöntemiyle, bir tanım yöntemi geliştirmiş ve tartışmalarıyla, evrensel değerlerin özünü ve gerçek anlamını ortaya koymaya çalışmıştır.
-------
Sokrates atina'lıları sorularıyla uyandırmaya çalışmıştır.. Bu sorular basit sorulardı (fakat kesinlikşe cevabı basit sorular değildi)ve ana teması "iyi bir hayat nedir? sorusuydu.. Bu sorusunu da şu sözü kanıtlar: "sorgulanmayan hayat, hayat değildir.." Bu yüzden kendisi insanların yaşadıkları hayatı sorgulamasını istiyordu ve bunu ironiyle karışık cahilliğe vurarak yapıyordu.. Karşısındaki kişileri kendi kendisiyle çeliştirene kadar sorular soruyordu (sokratik yöntem).. Tabi bu durumdan halkta aydın olarak geçinen soylu kesimler hiç hoşnut olmuyorlardı ve sokrates'i bu yüzden hiç sevmiyorladı.. Ona göre sanki şehir, büyük, koca bir attır; fakat büyüklüğünden dolayı bir şekilde hantaldır ve harekete geçmek için at sineği gibi bir şey tarafından sokulmayı gereksinir..
"Sanırım tanrı beni bu şehirde, bütün gün durmak nedir bilmeyen, hareketsiz kısımlarınıza konan, her birinizi sokarak eyleme zorlayan ve her birinizi ikna edip eleştiren bir at sineği olarak yaşamakla görevlendirdi.. tıpkı bir at sineği, pire veya bit gibi durmaksızın sorgulayan.." sokrates şehrin büyük çoğunluğuna hakikati -cahilce yaşayanların sonunun mutluluk değil, sabun köpüğü olduğunu- anlatmaya çalışır.. Bu konuda kendisini bir ebeye benzetir ve şu sözü söyler:
“Benim ebelik sanatım pek çok noktada onunki ile aynı; benimkini onunkinden ayıran, kadınlara değil erkeklere doğum yardımı sağlamamdır ve doğumda bedenlere değil, ruhlara yardımcı olmamdır... ve diğer açılardan da ebelere benziyorum: bilgelikleri ben yaratmıyorum... Çünkü tanrı doğum yardımını yerine getirmemi istediği kadar, döllenme yetisine sahip olmamı da engelledi.”
Atina'lıların bilgisi ile bu kadar uğraşmasına rağmen, kendisine geldiğinde alçakgönüllü olabiliyordu..
"Hiçbir şey bilmiyorum," sözünü sürekli söylerdi.. Tabi hiç bir şey bilmiyorum sözünü söyleyebilecek kişiden daha bilge insan olabilir mi sorusu da ölümünden sonra çok sorulmuştur..
Yaşadığı dönemde sparta sempatizanı hükümet başa geçtiğinde o diğer aydınlar ve düşünürler gibi şehirden kaçmak yerine şehirde kalmayı tercih etmiştir.. Bu dönemde felsefe yapmak yasaklanmıştı ve yasaklananlar tutuklanıp idam ediliyorlardı.. Daha sonra ayaklanma çıktı ve demokratlar başa geçti.. ve sokrates “gençleri kötü yola sürüklemek, devleti ve onun tanrılarını yok saymak” suçlarından mahkemeye verildi.. Bunun sebebi de sokrates'e demokratların ileri gelenlerinden anytos'un kin duymasıydı.. Anytos’un oğlu sokrates’in öğrencilerinden biriydi ve onun tarafından “felsefi bir hayat sürmesi gerektiğine” ikna edilmişti..
Mahmeke günü gelmişti ve 500 kişiden oluşan heyet davacı vekili meletos'un iddiasını okumasından sonra , herkes sokratesten bir savunma bekliyordu fakat o herkesi bir kez daha şaşırtıp, kendini ölüm cezasından kurtaracak bir konuşma yapmak yerine mahkeme heyetine, ders verdiği sınıflardan biri gibi davranmıştır.... İlk oylamada 220’ye karşı 280 oyla suçlu bulunmuştur. heyet tarafından kendine, uygun bir ceza seçmesi istendiğinde ise sokrates, herkesi hayrete düşüren bir açıklama yaparak devlete yaptığı hizmetlerden dolayı cezalandırılması değil ödüllendirilmesi gerektiğini söyledi ve ekledi: “atinalı diğer kahramanlar gibi pyrtaneion’daki kutsal salonda daimi bir yer istiyorum!” onun bu açıksözlülüğü mahkemedekiler tarafından küstahlık olarak algılandı.. Bunu dikkate alan sokrates ilk kararından vazgeçerek kendisine, sahip olduğu servetiyle orantılı bir para cezası verilmesini talep etti.. İşte bu; bardağı taşıran son damla olmuştu, çünkü zaten hiçbir malvarlığına sahip değildi!.. ikinci oylama sonunda sokrates, 140’a karşı 360 oyla ölüm cezasına çarptırıldı..
“Artık gitmemizin zamanı geldi, ben ölmek için sizlerse yaşamak için. ancak aramızdan kimin daha iyi yola saptığını tanrı’dan başkası bilemez...”
“Hayatımı alırsanız, sizlere tanrı tarafından adeta terbiye edici bir araç gibi sunulan daha iyi birini bulamayacaksınız... uyuklayanın sineğe vurduğu gibi vuruyorsunuz bana, geriye kalan hayatınızı uyuyarak geçirmek için...”
Sadece bir iyi vardır, bilgi; ve sadece bir kötü vardır, cehalet..
Kaynak: Dinamik, Tusiad'în çıkarmış olduğu felsefe e-kitabı ile bir çok felsefe sitesinden kesitler..
M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür. Platon'un hocası olan Sokrates, yazılı hiçbir şey bırakmamış, tüm zamanını özellikle gençlerle felsefe tartışarak geçirmiştir. Görüşleri, tartışmaları yeni iktidarın temsilcileri tarafından beğenilmeyen Sokrates, 'yeni tanrılar icat ettiği, görüş ve tartışmalarıyla, gençleri baştan çıkardığı' gerekçesiyle ölüme mahkum edilmiştir. Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, onun bilinçli ve ahlaki kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır; felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlaki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates, insanlara özsel bileşenlerinin ruh olduğunu, onların ruhlarına özen göstermeleri gerektiğini anlatmaya çalışmış, bu düşüncesini ifade etmek, onu eylemleriyle somutlaştırmak için de, yaz kış çıplak ayakla ve ince bir entariyle dolaşmıştır. Fiziği itibariyle çirkin biri olan Sokrates, insanların yüzlerini ve fiziki yapılarını değiştiremeyeceklerini, fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir. Buna göre, Sokrates, felsefesinde her şeyden önce, insanın doğası, ihtiyaçları, amaçları ve değerleri üzerinde durmuş, neyin onu tamamlayacağını araştırmıştır. O, aynı çerçeve içinde, dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme, anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır. Yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun ahlak alanını da kapsadığını düşünen Sokrates, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, v.b. anlamının ne olduğu bilinmedikçe, bilgece, adil ya da cesurca eylemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir. Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokrates'e göre, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz. Kargaşa, Sokrates'e göre, hem entelektüel ve hem de ahlaki yönden olur. Ona göre, entelektüel olarak sözcük ve kavramları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsanız ve ahlaki olarak da, söz konusu sözcükler ahlaki fikirlere karşılık geldiği zaman, sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz. Sokrates işte bu kargaşayı sona erdirmek, insanlara ahlaki gelişmelerinde yol göstermek için, bir tartışma ve öğretim yöntemiyle, bir tanım yöntemi geliştirmiş ve tartışmalarıyla, evrensel değerlerin özünü ve gerçek anlamını ortaya koymaya çalışmıştır.
-------
Sokrates atina'lıları sorularıyla uyandırmaya çalışmıştır.. Bu sorular basit sorulardı (fakat kesinlikşe cevabı basit sorular değildi)ve ana teması "iyi bir hayat nedir? sorusuydu.. Bu sorusunu da şu sözü kanıtlar: "sorgulanmayan hayat, hayat değildir.." Bu yüzden kendisi insanların yaşadıkları hayatı sorgulamasını istiyordu ve bunu ironiyle karışık cahilliğe vurarak yapıyordu.. Karşısındaki kişileri kendi kendisiyle çeliştirene kadar sorular soruyordu (sokratik yöntem).. Tabi bu durumdan halkta aydın olarak geçinen soylu kesimler hiç hoşnut olmuyorlardı ve sokrates'i bu yüzden hiç sevmiyorladı.. Ona göre sanki şehir, büyük, koca bir attır; fakat büyüklüğünden dolayı bir şekilde hantaldır ve harekete geçmek için at sineği gibi bir şey tarafından sokulmayı gereksinir..
"Sanırım tanrı beni bu şehirde, bütün gün durmak nedir bilmeyen, hareketsiz kısımlarınıza konan, her birinizi sokarak eyleme zorlayan ve her birinizi ikna edip eleştiren bir at sineği olarak yaşamakla görevlendirdi.. tıpkı bir at sineği, pire veya bit gibi durmaksızın sorgulayan.." sokrates şehrin büyük çoğunluğuna hakikati -cahilce yaşayanların sonunun mutluluk değil, sabun köpüğü olduğunu- anlatmaya çalışır.. Bu konuda kendisini bir ebeye benzetir ve şu sözü söyler:
“Benim ebelik sanatım pek çok noktada onunki ile aynı; benimkini onunkinden ayıran, kadınlara değil erkeklere doğum yardımı sağlamamdır ve doğumda bedenlere değil, ruhlara yardımcı olmamdır... ve diğer açılardan da ebelere benziyorum: bilgelikleri ben yaratmıyorum... Çünkü tanrı doğum yardımını yerine getirmemi istediği kadar, döllenme yetisine sahip olmamı da engelledi.”
Atina'lıların bilgisi ile bu kadar uğraşmasına rağmen, kendisine geldiğinde alçakgönüllü olabiliyordu..
"Hiçbir şey bilmiyorum," sözünü sürekli söylerdi.. Tabi hiç bir şey bilmiyorum sözünü söyleyebilecek kişiden daha bilge insan olabilir mi sorusu da ölümünden sonra çok sorulmuştur..
Yaşadığı dönemde sparta sempatizanı hükümet başa geçtiğinde o diğer aydınlar ve düşünürler gibi şehirden kaçmak yerine şehirde kalmayı tercih etmiştir.. Bu dönemde felsefe yapmak yasaklanmıştı ve yasaklananlar tutuklanıp idam ediliyorlardı.. Daha sonra ayaklanma çıktı ve demokratlar başa geçti.. ve sokrates “gençleri kötü yola sürüklemek, devleti ve onun tanrılarını yok saymak” suçlarından mahkemeye verildi.. Bunun sebebi de sokrates'e demokratların ileri gelenlerinden anytos'un kin duymasıydı.. Anytos’un oğlu sokrates’in öğrencilerinden biriydi ve onun tarafından “felsefi bir hayat sürmesi gerektiğine” ikna edilmişti..
Mahmeke günü gelmişti ve 500 kişiden oluşan heyet davacı vekili meletos'un iddiasını okumasından sonra , herkes sokratesten bir savunma bekliyordu fakat o herkesi bir kez daha şaşırtıp, kendini ölüm cezasından kurtaracak bir konuşma yapmak yerine mahkeme heyetine, ders verdiği sınıflardan biri gibi davranmıştır.... İlk oylamada 220’ye karşı 280 oyla suçlu bulunmuştur. heyet tarafından kendine, uygun bir ceza seçmesi istendiğinde ise sokrates, herkesi hayrete düşüren bir açıklama yaparak devlete yaptığı hizmetlerden dolayı cezalandırılması değil ödüllendirilmesi gerektiğini söyledi ve ekledi: “atinalı diğer kahramanlar gibi pyrtaneion’daki kutsal salonda daimi bir yer istiyorum!” onun bu açıksözlülüğü mahkemedekiler tarafından küstahlık olarak algılandı.. Bunu dikkate alan sokrates ilk kararından vazgeçerek kendisine, sahip olduğu servetiyle orantılı bir para cezası verilmesini talep etti.. İşte bu; bardağı taşıran son damla olmuştu, çünkü zaten hiçbir malvarlığına sahip değildi!.. ikinci oylama sonunda sokrates, 140’a karşı 360 oyla ölüm cezasına çarptırıldı..
“Artık gitmemizin zamanı geldi, ben ölmek için sizlerse yaşamak için. ancak aramızdan kimin daha iyi yola saptığını tanrı’dan başkası bilemez...”
“Hayatımı alırsanız, sizlere tanrı tarafından adeta terbiye edici bir araç gibi sunulan daha iyi birini bulamayacaksınız... uyuklayanın sineğe vurduğu gibi vuruyorsunuz bana, geriye kalan hayatınızı uyuyarak geçirmek için...”
Sadece bir iyi vardır, bilgi; ve sadece bir kötü vardır, cehalet..
Kaynak: Dinamik, Tusiad'în çıkarmış olduğu felsefe e-kitabı ile bir çok felsefe sitesinden kesitler..