Sevmek mi Sevilmek mi?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde nilüfer tarafından oluşturulan Sevmek mi Sevilmek mi? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,172 kez görüntülenmiş, 10 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı Sevmek mi Sevilmek mi?
Konbuyu başlatan nilüfer
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan t-duran

nilüfer

Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Kas 2008
Mesajlar
246
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Genç kız nihayet uyanmıştı. Tüm gece boyunca uyumuştu. Gözlerini ovuşturdu. Elbiselerini düzeltti. Şaşkındı.

- Neredeyim ben? Siz kimsiniz?

- Demek dün gece neler olduğunu hatırlamıyorsun?

- Çok içtiğimi hatırlıyorum o kadar...

- Evet, kapıyı sana açtığımda çok sarhoştun gerçekten. Kapıyı açar açmaz bana ilk söylediğin söz suydu:

"Ben Tanrı'nın hediyesiyim" Genç kız bu söz karşısında utancını gizleyemiyordu. Bir şeyler söylemek istiyor ama nereden başlayacağını da bilemiyordu. Şaşkınlığını biraz olsun gizlemek için:

- Peki ya sonra ? dedi.

- İşin doğrusu ben Tanrı'dan böyle bir hediye beklemiyordum. Şaşırdım bir an. Gerçeği arayan birisine senin gibi bir serabın gösterilmesi doğal gelmedi bana. Ben bunları düşünürken sen de şu anda yattığın yerde sızıp kaldın zaten.

- Dün geceden beri yerde mi yatıyordum? Diye sordu şaşkınlıkla.

- Evet, düşüp sızdığın yerden kaldırmadım. Biliyorsun seraba dokunulmaz. Bütün gece Tanrı'nın seni almasını bekledim. Ama görüyorsun ki hala gelmedi. Sahi söyler misin sen hangi Tanrı'nın hediyesisin böyle?

Ferda sitem dolu bir utangaçlıkla:

- Lütfen benimle alay etmeyin, dedi.

- Alay etmiyorum. Sadece seni anlamaya çalışıyorum. İstersen önce sana bir kahve yapayım da kendine gel. Kemal kahveleri getirdiğinde Ferda biraz olsun kendine gelmişti. Üzerindeki yabancılığı atmaya, doğal olmaya çalışıyordu.

- Benim adim Ferda. İki sokak ilerideki sitelerde oturuyorum. Dün gece için özür dilerim. Arkadaşlarla yasadığım bir çılgınlıktı o kadar. Çok utanıyorum.

- Ben de Kemal. Bu evde tek başıma yaşıyorum. (Bir an duraksadı Kemal). Senin hakkında ne düşündüğümü merak ediyorsun değil mi?

- Biraz öyle...

- Hiç... Hiçbir şey düşünmedim.

- Neden?

- Özel olarak hiçbir insan üzerinde düşünmem pek.

- Gecenin yarısında kapını çalıp evinde yatan bir kız hakkında bile mi?

- Evet...

- Çok garip bir insansın.

Kemal sustu... ve sonra

- Söylesene maskeli bir baloda insanların gerçek yüzlerini tanımak mümkün müdür sence?

- Tabii ki değil.

- İşte şu toplumda gördüğün bir çok insan ve sen... Hepiniz maskelerinizle yaşıyorsunuz. Su toplum maskeli bir balodan farksızdır bence. Hem de zamana, kişilere ve olaylara göre her an değişen maskelerin kullanıldığı bir balo... Bu yüzden pek anlamlı gelmiyor bana insanlar üzerinde düşünmek.

- Kendini soyutluyorsun insanlardan.

- Öyle de denebilir. Zaten toplum ferdin en büyük düşmanıdır bence. Bu yüzden insanlardan hiçbir şey almamayı yeğliyorum. Buna rağmen her şeyimi vermeye de hazırım onlara.

- İnsanların sevgisini de reddeder misin, örneğin?

- En başta onu. Bugünün sahte sevgileri bir insanin kalbini yaralamak için seçilen en tehlikeli yoldur.

- Ama insan hiç sevilmeden yasayamaz ki...

- Bunda yanılıyorsun. İnsan sanıldığının aksine sevilerek değil severek yaşar. İnsan sevilmek ihtiyacında olan zayıf bir varlık değildir. Kısacası sorun bence sevilmek değil sevmektir.

- Sevdiğin halde sevilmiyorsan?

- Sevilmek senin sorunun değil onun sorunu. Bence sevmek bir insanı kendi içinde hissetmendir. Sevilmek ise kendini bir insanin içinde hissetmen. Anlayabiliyor musun? Sevmek seni zenginleştirir, sevilmek değil. Bunu evreni kapsayacak şekilde de düşünebilirsin.

- Nasıl yani?

- Evrensel anlamda sevmek kainatı kendinde seyretmek, sevilmek ise kendini kainatta seyretmektir. Ferda'nın kafası karışmıştı. Hiç bu kadar derinlemesine düşünmemişti sevgi üzerine.

Bunu fark eden Kemal:

- Bunları bir anda anlamak sana güç gelebilir. Ama biraz düşünürsen umarım anlayabilirsin. Şunu unutma ki insanlık bugün ikinci tas devrini yaşıyor. Birinci taş devrinde insanlar yumuşacıktı. Sevgi sayesinde her şey yumuşacıktı. Sadece evleri ve aletleri taştandı. Simdi ise her şeyimiz yumuşacık, yüreklerimiz taş gibi. Hatta taştan da katı. Çünkü öyle taslar vardır, üzerlerinde otlar yetişir ve öyleleri de vardır ki... Kemal'in gözleri nemlendi bunları söylerken. Yılların acılarını, ihanetlerini, buruklukların, kelimelere döküyordu aslında. Ağlamaklı bir hale dönüşüyordu sesi kesik kesik...

Uzun bir sessizlik oldu. Bütün bir hayat şeridi geçti Ferda'nın gözleri önünden. Eğer Kemal'in anlattıkları doğruysa sevgi hiç olmamıştı hayatında. Bir anda gözleri duvarda bir çerçevede olan mısralara takıldı:

"Donuk sevgiler çağındayız Sıcak sevgiler cehennemde yanıyor Sevgi... Yaşanmayacak kadar güzel, Fark edilmeyecek kadar sade, Duyulmayacak kadar doğaldır."

Kemal duvarda ağlayan bir çocuk portresi gösterdi Ferda'ya:

- Biliyor musun bir çocuğa verilecek en değerli besin şefkattir. Ve de cesaret. Bunlar öyle hassas bir dengeye sahiptir ki, denge bozuldu mu işte şu insanları görürsün karşında... Şefkat ve cesaret kurbanları... Kimileri aşırı şefkatin yanında cesaretsiz büyütülürler. Bu insanlar küçücük bir dünya kurmak isterler kendilerine. Güçsüzdür bu insanlar, kolayca kırılırlar. Dünya çok acımasızdır öylelerine göre... Kendilerini sevecek birilerini ararlar hep. O kadar yoğunlaşırlar ki bazen şiddetli bir arzuyla birine doğru akmak isterler. Cesurca sevemezler. Cesareti öğrenememiştir bu insanlar. Öte yandan da cesur insanlar... Dünyayı bile devirebilirler. Ama basit bir sevgi oyunuyla kolayca yıkılıverirler. Dünyayı titretecek cesareti taşıyan bu insanlar kalplerine dokunan bir parmakla diz üstü çöküverirler yere. Ve su sözleri duyar gibi olursun onlardan: " Dağ düştü üstümüze Yıkılmadık ama İnsan değdi tenimize Acısı yıktı bizi...! Cesaret onları o kadar sertleştirmiştir ki sevdikleri insanı kolları ile kalpleri arasında neredeyse öldürür.

Kemal sustu birden. Ferda bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Çözmek istiyordu Kemal'i.

- Niye sustun?

- Bana ne şefkati öğrettiler nede cesareti.

- Ama tüm bunları biliyorsun sen

- Nasıl olduğunu merak ediyorsun değil mi, anlatayım. Bir an durdu sonra:

- İnsanların nefretinden sevgiyi, ihanetlerinden sadakati, korkaklıklarından cesareti öğrendim.

- İnsanlar bu kadar acımasız mi? Gerçekten seven insanlar yok mu hiç?

- Bırak sevgilerini gülmeleri bile doğal değil onların. Seni senin için değil kendileri için severler. O kadar iyi o kadar güzel ve o kadar haince severler ki hayran olmamak elde değil biliyor musun? Sevgi ve ihaneti sanatsal bir uyarlamayla o kadar güzel sahneye koyarlar ki son sahnede öleceğini bile bile seyredersin oyunu. Mükemmel bir katildir onlar. Seve seve öldürürler seni. Dudaklarından sevgi sözcükleri yükselir. Yapacağın tek şey gözlerini kapatıp sevgi atmosferi içinde sevgi sözcüklerinin sağanak yağmuru altında ölümü beklemendir. Anlıyor musun?

- Sen sevilmekten korkuyorsun

- Belki...

- Neden? - Neden mi? Ben her insani kalbime misafir edebilirim, sevebilirim yani. Kalbimden eminim çünkü. Sevdiğim insani rahatsız edecek hiçbir şey yok kalbimde. Ama kimsenin kalbine girmek istemem. Çünkü bilmiyorum nelerle karsılaşacağımı. Bilmiyorum hangi tuzaklar bekliyor beni. Ve bilmiyorum o insan bunlardan haberdar mı?

- Fikirlerimi alt üst ettin. Her şey karıştı. Sevmek sevilmek, nefret sevgi... Hatta şu ana kadar gerçekten yaşayıp yaşamadığımı düşünüyorum.

- Aslında sana anlattığım her şeyi kendinde bulabilirsin.

- Nasıl?

- Kendini tanıyarak... Yalnız kaldığın anlarda...

- Yalnızlıktan kaçmışımdır hep...

- Yalnızlıktan kaçmak kendinden kaçmaktır. Bir düşünsene, doğarken de yalnızsın, ölürken de. O halde yasarken yalnızlıktan kaçmak anlamsız değil mi?

- Yalnızlıkta insan ne bulabilir ki sıkıntı ve boşluktan başka?

- Kendini gerçekten tanıyabilseydin uzaydaki derinlikten daha derin bir iç uzayın olduğunu görebilirdin. Bizler ruhumuzu öldürüyor sonra başına geçip ağıt yakıyoruz... Benliğindeki zenginliği fark etseydin dünyada ikinci bir insan aramazdın biliyor musun?

- Anlamadım!

- Dünyada bir tek kişi vardın aslında. O bir tek kişinin içinde beş milyar insan.

- Benliğim bu kadar kalabalık mi?

- Evet. Benliğin tüm varlığın merkezidir. Tüm acılar ve sevinçler yüreğinde gizlidir senin. Ölenleri yüreğine gömdüğün gibi doğacak çocuğun kalbi de senin içinde atar. Hem acıyı hem sevinci yaşarsın iç içe, yan yana... Hatta o kadar acı çekersin ki acı, acı olmaktan çıkar...

- Sözlerin çok karışık.

- Belki haklısın bu konuda. Bazı insanlar başlı başına paradokstur. Düşünceleri de öyle. İnsanlar paradoksal düşünmeye alışık değiller. Bu yüzden anlaşılmıyoruz. Zaman bir hayli ilerlemişti. Ferda izin istedi. Zihni o kadar dağılmıştı ki hiçbir şey söylemeden çıktı evden. Bütün gece boyunca Kemal'in sözleri ile uğraştı Ferda. Bazen onu anladığını düşünüyor, bazen saçmaladığına karar veriyordu. Her şeye rağmen hayranlık duyuyordu ona. Ara sıra arkadaşlarına anlatmak istiyordu onu. Ama kimsenin anlamayacağından emindi. Günler geçiyor, yüreğinde Kemal'e, karşı konulmaz bir sevgi taşıdığını hissediyordu Ferda. Her geçen gün biraz daha büyüyordu sevgisi. Aylar geçmiş ama bir türlü ona gitmeye karar verememişti. Çekiniyordu. İnsanlardan bu kadar uzak biri onun gibi deli dolu bir kızı ciddiye alır miydi? "Hiç kimse sevgiyle dirilmeyecek kadar ölmüş değildir hiçbir zaman". Evet, bu söz de onun değil miydi? Nihayet karar verdi Ferda. Gitmeli ve ona sevdiğini söylemeliydi.

Ferda Kemal'in evine gittiğinde büyük bir şaşkınlık geçirdi. Evde kimse yoktu, taşınmıştı... Evin bekçisi yaklaştı Ferda'ya:

- Kızım, adinizi öğrenebilir miyim?

- Adım Ferda, Kemal Bey taşındı mi?

- Evet kızım, taşındı. Ve kimseye söylemedi nereye gittiğini, bana bile. Bir mektup bıraktı sana. Gelirse verirsin dedi. Ferda mektubu aldı. Tereddütlü adımlarla evine gitti. Yıkılmıştı. Derin bir boşluk hissetti yüreğinde. Birden ümitle doldu yüreği. Belki de onu yanına çağırıyordu.

Sabırsızlıkla mektubu açtı. "Ey sevgili, Seni sevip sevmediğimi söylemeyeceğim. Ama sevgiyi öğretebildim sana sanırım (ne kadar öğretilebiliyorsa). Dilerim kalbine kalbimden verdiğim şey yüreğinde yeşerip meyve verir. Böylece ne sen bende kaybolacaksın, ne de ben sende. Sen beni kendinde, ben seni kendimde bulmuş olacağım. O zaman hiç ayrılmayacağız.

Sakin sevgimle seni tuzağa düşürdüğümü sanma. Sevgi hayatin hem çekirdeği hem de meyvesidir. Bir ağaç, meyvesiyle seni kendine çağırıyorsa bu bir aldatma sayılmaz. Unutma ki ağaç meyvesine çağırır, kendisine değil.

Ey sevgili, Sen bir sığınak arıyorsun ama ben durulmaz bir fırtınayım. Sen kendinin sakini olmak istiyorsun ama ben evrenin sakini olmak istiyorum. Sen olmayacak bir barışı arıyorsun. Bense tüm kötülüklerle savaşmak istiyorum. Sen küçücük bir çocuksun. Ama ben küçükken çok büyüdüm. Sen dünyadan kopup yıldızlara sığınmak istiyorsun. Bense kendimi yeryüzüne karşı sorumlu tutuyorum. Sen bir ağacın gölgesine sığınıp yaşamak istiyorsun. Bense ülkemi arıyorum. Yolları aydınlık, insanları ümitli ve huzur dolu olan bir ülke. Sen bende kaybolmak istiyorsun ama ben seni kaybetmek istemiyorum. Sen susuyorsun, bense haykırıyorum.

Sakin unutma:

Kalbim paylaşılamayacak kadar senindir. Seninle bile. (Ama bilmiyorum sen bu kadar bende misin?)
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
MASKELER

Mask üreticileri
Çok sevinçliydiler;
İşler her geçen gün artıyor
Ve maskeler çeşitleniyordu;
Gel gör ki,
Yorgun ve de şaşkındılar
Çarptılar, böldüler, topladılar
Hesapları tutmadı
Maskların sayısı insanlardan fazlaydı
Biri dedi ki ötekine;
“rakamlar maskelenmiş
maskelerini çıkartırsak
hesaplarımız tutar”
Kafasına yatmıştı ötekinin
Çala-kalem koyuldular
Maskeleri bir-bir çıkartmaya
Çıkardılar
___çıkardılar
_____çıkardılar
“Bir”e ulaştıklarında
Gözlerine inanamadılar
Düşündüler kırk gün kırk gece
“bir”
Üryan bakıyordu
Söz kadim bir ırmak gibi
Dökülüyordu dilinden
Bir hırka vardı sırtında
Sözler eşlik ediyordu adımlarına
Bunu görünce utandılar
Bir yazı astılar pencereye
“üretim durdurulmuştur
utanç kendinizindir”
Çıktılar sokağa
Masklarını atarak
Çıktılar sokağa
Gün-yüzü ilk kez çaptığında suratlarına
Kokladılar, açıldılar
Islık çalarak uzaklaştılar...


1 Mart 2009

Küçüksu
 

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Ynt: Sevmek mi Sevilmek mi?

Nilüfer, paylaşımınız için teşekkürler...

Gerçek sevginin içinde egoizm olmaz. Sevgi karşılıksız açmış, yürekten kopartılıp sunulmuş bir çiçek gibidir.
Sevgi belirli bir kalıba sığmayacak kadar çok boyutludur... Bazen anlaşılmazdır...Parmaklarınıza konar küçük bir serçe... Bir kaç dakika sonra uçup gidecektir, gideceğini bile bile seversiniz... Aç mı, susuz mu, yarası var mı diye endişe edersiniz.Gökyüzünde kaybolduğu noktaya kadar bakarsınız, uğurlarsınız... Onu alıp bir kafese kapatmayı düşünmez gerçek seven... Onun doğaya ait olduğunu bilir... Sevmek, sevdiğini olduğu gibi kabul etmektir, başkalaştırmamak, kendi kalıplarına sokmamaktır.
Sevmek, paylaşmaktır... Ekmeği, tuzu, suyu değil sadece... Gözlerinizdeki ışığı, sıcaklığı, içinizden yansıyan bütün renkleri samimiyetle paylaşmaktır...
 

sewal35

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
öncelikle yazıyı ilk okunuşta kavranamayabiliyor bnu anladım.yazıyı okuduktan sonra bir an durdum ve düşüncelrimin değiştiğini gördüm.sevmekte sevilmekte bence önemlidir.ancak herkes seni sevebilir ama sen herkes değildindirki herkesi sevemezsin o yüzden sevmek daha önemliymiş
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Çok zamanlar düşünülendir,çoğu şairlerin çok derinden irdelediği sevgi konusu.
Sevmek mi?
Sevilmek mi?
Ne zor bir çelişki..
İkisi de bence;tek başına çok anlam ifade etmiyor..
Genel anlamda 1sevmek" kolay olsa da,
öze ve kişiselliğie indirgendiğinde;
bir elmanın iki yarısı olmak gibi düşünürsek "sevmeyi/sevilmeyi"
sevilmeden sevmeyi istemem...

Çiçekler sevileceklerini bilmeden açıyor gibi düşünülebilir olsalar da;
özde sevileceklerini bildiklerine inanıyorum.
Bir kuş'un kanadına dokunulmadan da sevildiğini bildiğini biliyorum..

Ama;bir insan sevilmediğini bilerek sevmeye ne kadar devam edebilir?
Sonuçta sevgi de kontrol edilebilir bir duygu olduğuna göre..

Sevmek çok güzel ve hatta eşsiz bir duygu olsa da,
Sevilmek gibi bir güzellik ile bütünleşmeli bence..
Derin anlamınıa ulaşması ve ruhu tatmin etmesi için.
 

nesimi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
69
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
sevmek mi neyi nasıl ne için sevdiğinden emin olduğunda bil diğinde yani dünya bir fanus olmaktan çıkıyor.kapağını açıyorsun içinde bulunduğun kavanozun sanki..zerren her var -a dokunabiliyor sanki...
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Sevmeden sevilmenin, sevip sevilmemenin çok da bir anlamı olacağını sanmıyorum. Dengeyi tutturmak gerekiyor. Hiç kimseyi aşırı sevmemek, hiç kimseden aşırı sevgi beklememek doğal olmak bence en mantıklısı. Herşeyin aşırısı zarar olduğu gibi sevginin aşırısı da kişiyi bağımlı yapar ve yanlışlara sevk eder. İkili ilişkilerde denge, ailede denge, dostluklarda denge ve insanları ayrım yapmadan dengeli sevebilmek en güzelidir.
 

t-duran

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
5 Şub 2012
Mesajlar
22
Tepkime puanı
2
Puanları
3
Yaş
43
İnsan Kendini sevmeden, kimseyi sevemez ki. Kendini sevmeyen sevilmesini de bilmez ki. Sağlıklı insan işi bu sevgi, sevmek öğrenilen birşey, herkesin yapabileceği birşey değil. Sevilmesini de öyle herkes bilemez.

Sevgi üzerine yazdığım bir yazı vardı paylaşmak istedim.

Aşağıda iki durumdan bahsedeceğim ve bu iki durum arasındaki farkı ortaya koyacağım, bu iki durum arasındaki fark sevginin öncülü olacak.
ilk durum; Kendinden olanı sev (bir annenin kendi çocuğu için istediği bir şeyi başka bir çocuk için istememesi, kendi ırkından olanı kollamak), karşılıksız hiç bir şey yapılmaz (hayvanlar kaşılık veremez, gelecek nesiller sana kaşılık veremez, engelli olan insanlar karşılık veremez, psikolojik sorunlar yaşayan kişiler karşılık veremeyebilir. Bazı kişiler şunu der; karşılık beklemeden yapacaksın yapacaklarını; çünkü sana karşılık bulamaz isen üzülmezsin, bu kişinin düşüncesi sırf karşılık bulamadığından korktuğu için böyle düşünür). Ezeceksin ki (sikeçeksin ki) sevileceksin kardeşim diyenler var. Görünüşte iyilik yapmasını çok seven kişiler tanıdım, sırf kendi değerlerini yükseltmek için o ortamda yardımlarının taktir toplaması için ve kendi değerini yükseltmek için yardım edenler var, burada kesinlikle karşı tarafı kendisiyle insan olarak eşit görmez. Sevgi gösterisinde bulunup, karşılığında karşısında ki kişinin özgürlüğünü almak isteyen insanlar gördüm, şöyle ki; üniversiteye öğrenime başlamış bir öğrenci, ve bu öğrenci kalacak yer arayan, maddi durumu iyi olmayan ve kendini güvende hissedecek bir ortam, ona o ortamda yalnız olmadığını hissettirecek kişiler arar, bu ihtiyaçlarına cevap verecek kişiler/kurumlar vardır, bu kişilerden/kurumlardan bazıları bu öğrenciye bu ihtiyaçları verir ama bu yaptıklarının karşılığında kendinde minnet borcu hissettirmesini sağlar ve bu minnet borcu içine giren kişiden isteklerde bulunmazlar ama, minnet borcu hisseden kişi bu kişilerin/kurumların inançlarını benimser.
Bir kişiden sadece kendisini sevmesini isteyen, sadece bir şeyin kendisinin olduğunda, o şeyi seven var. Leyle ile Mecnun şeklinde bağımlı bir şekilde bir birini seven var, bu kişilerde şunu gözlemledim, erkek ve kadın ilişkilerinin kopuk olduğu erkek ve kadının bir birini az tanıdı ortamlarda, yada -bu durumu erkeklerde gözlemledim, kadınlarda tam nasıl olur bilmiyorum- hayatında yolunda gitmeyen bir çok şey vardır kişinin, isteklerini beklentileri gerçekleştirememiştir, kendini yetersiz hissetmektedir, ve bu yetersizliğini , hayatındaki tamamlanmamışlığı karşı cinsin her dediklerine evet diyerek, onun her isteklerine istemeden de olsa onaylar, çünkü burada kişi zaten kendini eksik hissetmekte bir şey yapamadığını düşünmekte -kendine güvenini kaybetmiştir- bu durumda karşı cinsi elde ederek, her ihtiyacını tamamlamak istemektedir. Hiç bir şeyini paylaşmayan, aşırı derecede kıskanç olan kişi var -kıskanç bir insan her şeyin sahibi olmak ister, kıskanç kişi aslında kendini değersiz ve yeteneksiz de görür, ama kendi kendine bile neden kıskandığını açıklayamayan kişiler var.
Hayvanları sevmediğini söyleyen kişiler var, küçücük hayvanlardan korkanlar ve bazı-yılan-hayvanlardan tiksinenler var. Yere sigara izmaritlerini atanlar var... bu gibi düşünceler ve davranışlarda bulunan insanlar tanıdım.
ikinci durum; Seni sevmediği halde sen onu seversin, mesela diyelim bir işverensin, işçiler genelde işverenleri sevmezler, onların onun hakkını yediği düşüncesi vardır kafasında, işveren bu işçilerinin mesleki ilerlemisini korur, onların kendilerinin gelişmesine destek olur, işveren olarak sahip olduğu olanaklara, işçilerinin de sahip olmasına çalışırsa, bu işvereni işçileri sevmese de bu işveren işçilerinin durumunu, anlattığım bu seviyeye getirmek isterse, bu işveren sevmesini biliyor demektir). Karşılık beklemeden seven kişiler vardır; insan ilişkilerinden bir misal vereyim, belli sayıda kişinin alınacağı bir sınav olsun bu sınava hazırlanan sınıfta bulunan kişilerden bir öğrenci derslerini aksatıyor olsun, düzenli not tutamıyor olsun, ama sınavı da kazanmak istiyor olsun, bu sınıfta bulunan kişilerden biri bu kişiye notlarını verdiğinde ve sınava motive etmek için uraşıyorsa, ve bu uraşın sonucunda da bir karşılık beklemiyorsa, ve rakibi olan bir kişiye paylaşımı yapıyorsa, bu paylaşımı yapan kişi sevgi beklediği için bunu yapmıyordur, kendi seviyesine yükseltmek istiyordur, eşit şartları yaratmak istiyordur). Bir tek kendi için değil, çevresinde bulunanlar için değil, tüm insanlar için iyi olduğunu bildiği şeyi isteyen. İstediği, sahip olduğu şeyi sadece kendisi için olmasını istemeyen kişiler tanıdım. Parkta otururken içtiği sigaraları yere atıp, kalkarken içtiği sigara izmaritlerini toplayıp çöpe atan. Hayvanları doğal ortamlarında büyümelerini istediği için, evde bir hayvana bakmak istese de, doğal ortamında, hayvanın yaşamını tamamlaması gerektiği düşündüğü için eve hayvan almayan. Bu paragrafta yazdığım düşüncelere ve davranışlara sahip insanlar tanıdım.

Bu iki durumda olan insanları bir birinden ayıran çok ince bir nokta var, bir insan ilk durumdaki gibi de olabilir, ikinci durumdaki gibi de, bazen ilk durumdaki gibi bazen ikinci durumdaki gibi. İnsan kendi ihtiyaçlarını karşılayabildiğinde, kendini yetkin olarak gördüğünde, bir işe yarıyor olarak gördüğünde, ve kendi kararlarını hiç bir baskı olmadan verebildiğin de, verdiği kararların arkasında durabiliyor olduğunu gördüğünde, kendi doğasına aykırı bi şekilde kendini engellemelere maruz bırakmadan hayatını devam ettire bildiğinde. Kendini değersiz hissetmiyorsa - bir insan kendini değersiz hissettin de, kendini olmadığı gibi göstermeye çalışır, kıskanç olur, büyüklenmeye çalışır, yıkıcı olur, değersizlik hissini yaşayan kişi içinde devamlı bir eksiklik, nedenini bilmediği bir kaygı yaşar. Kişi kendi hakkını bir başkasına indirmediğinde gerektiğinde gerekli şekilde kendini savuna bildiğinde İkinci durumdaki gibi bir sevgi anlayışına sahip olur. Burada çıkardığım sonuç, sevginin ön koşuludur, bu tabiki yeterli değildir.
İnsan doğasını ve insan yaşamını tanımaya çalışan bilimsel bilgilerden yararlanmak gerek; şöyle ki, bir elma yetiştiriciliği yapan bir kişinin bahçesinde elmalarda çok nadir görülen bir hastalık baş göstermiş olsun, bu tarlayı hastalandığı için hiç bir ürün almayacaksın, yada bu tarlaya kulaktan dolma bilgilerle veya daha önceki tecrübelerle çözümler bulmaya çalışacaksın, nadir yeni görülen bir hastalık olduğu içinde bu hastalığı iyileştiremeyecekti Bir yöntemde gözlemler, analizler, çeşitli yöntemler deneyerek, her zaman gelişmekte olan, durağan olmayan, yanlışlanabilir olan, kesin doğruluk iddiasında olmayan bir bilimsel yolla çözüm üretmeye çalışılır. Burada birinci durumda ilgisizlik gösterilmiştir. İkinci durumda iyileştirmeye çalışmak istenmişse de doğru yollar tercih edilmediğinden başarısız olunmuştur. Üçüncü durumda ise başarı olasılığı çok yüksek tutulmuştur. Bu üç durumu sevgiye yaklaşırken de uygulandığını görürüz.
Tabi burada bunları yapmakta yetersiz, cesaret çok önemlidir, cesaret eyleme geçme anında nasıl davrandığıyla ilgilidir. Cesaret nedir, niçin cesaret önemlidir ki. Bildiğin doğruları savunabilmektir, doğruyu sevmek demektir bu. Kendini görünmek istediğin gibi veya kendini maskeler altına gizlemeden açık seçik kendini anlatabilmektir. Yanlışlarını kabul edebilmektir. Bir kıza için ısındığında bu kıza hissettiklerini olduğu gibi anlatabilmektir, kaybetme kaygısı yaş asanda karşı tarafı olduğu gibi görmektir. Yalnızlık çekeceğini bilsen bile edindiğin değerler üzerinde uğraş vermektir – edindiğimiz değerleri iyi oluşturmadan verilecek uğraş boşa gidebilir-. Cesaret düşüncelerimizi ve davranışlarımız arasındaki uyumu sağlar. Cesaretli olmak düşüncelerimiz ve davranışlarımızın tutarlı olmasını sağlar.

Sevgi ve güven arasında ince bir bağ vardır, güven oluştuğunda iletişim ilerleyebiliyor, güvenli ortamda kişi kendini ve olayları iyi düşünebiliyor. Güven çevreni, insanları, olayları, olguları bilmekle alakalı. Güven samimiyet lede alakalı. Tutarlı insanlara karşı güvenim artar, ama onlar tutarsız oldu diyede tutarsızlıklarını yüzlerine vurmam, her tutarsızlığın altında mutlaka bir kaygı, korku veya kendi istekleri ile ilgili bir belirsizlik gizlidir. Kendimle konuşurken her şeyi gerçekçi bir şekilde kendimle konuşabiliyor muyum bazen evet bazen hayır, kendimizle konuştuğum gibi bir başka kişiyle de konuşa biliyorsam bu kişi ile aramda güven var demektir.

Benim yaşadığım çevrenin, yaşadığım mekanın nasıl olduğuna, ne olduğuna pek bakmıyorum, yaşadığım çevrenin ve mekandaki kişilerle samimi iyi sohbetler kura bilmişsem o mekanın ve çevrenin benim için hiç önemi olmuyor. Bir çevreyi ve mekanı güzelleştiren insanların kendileri ve ilişkileridir bence, benim içinde bir huzursuzluk olduğunda en iyi diye tanımlanan mekanlara gitsem ne olur ki, ve ben iyi bir ruh hali içinde olup ta o mekanda ki kişilerle samimi sohbetler ve güven yoksa aramızda o mekanda bulunmak hoşuma gitmez ki. Kalıcı olan samimi, güvenli, ilişkilerdir, bir insanın en çok aradığı budur bence, yoksa son model araban var diye çevreden ve gittiğin mekanda sana değer vermeleri, çok geçici ve anlık bir doyumdur, ama iki kişinin samimi sohbeti ve aralarındaki güven çok daha doyurucudur – insanlara karşı güvenini kaybetmiş kişiler veya kendinle barışık olmayan, kendinle çelişik yaşayan kişiler daha çok dış gösterişe önem verir ve daha çok mutluğu dışarıdan alacağı beğeniye bağlar- Bir misafirliğe gittiğimde beni memnun eden o ev sahibinin bana porselen tabaklarda emek vermesi veya evinin ihtişamlı olması değildir beni memnun eden o ev sahibinin samimi konuşması, benim kendimi evimde gibi hissettirmesidir.
 

mona

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
31 May 2013
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İnsanlar vardır;
Gelip geçerler hayatlarımızdan..
Kimi hiçbir iz bırakmaz ardından,
Kimi hafifçe okşar ruhumuzu,
Kimi de hüzün bırakır ardından..
İnsanlar vardır;
Usulca sokulurlar içimize,
Sonsuzcasına orada kalsın isteriz..
Bazıları serap gibidir,
Yokluğunda hayalleridir gerçeğimiz......
İnsanlar vardır;
Su gibi aziz, su gibi duru..
Konuştukça su olur akarlar kalbimize,
Kan gibi, Can gibi, Canan gibi...
İnsanlar vardır;
Işığı sönmüş yıldızlar gibi çaresizdirler.
Açtın mı kollarını,
Kalbine doldururlar ışığı..
İnsanlar vardır,
Soğuk duvarlar misali
Gülümsemenin sıcaklığını bilmezler,
Bilseler de sevmezler...
İnsanlar vardır,
Gelip geçerler hayatlarımızdan
Kimi depremlerle gider,
Kimi fırtınalarla…
Ben kalanlardan yanayım.
Gitmeyenlerin sadakatini ve sabrını severim,
Sarılıp bırakmayanların sıcaklığını...
 

flzf

Filozof
Yeni Üye
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
850
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Sevmek ne kadarda basit anlatılmış ne kadar kolaymış sevmek. Madem bu kadar kolay sevmek sevilmek neden zor.Birini sevmek bence zor olandır bütün sıkıntılar sevdikden sonra başlar sevdikden sonra sevilmemek yerine göre zor yada kolay olabilir. Sevdiğin şeyin aslında o olmadığını öğrenirsen o hayali yaşatmak adına kendini bile bile öldürebilirsin. Sevmek işte bu kadar zordur aslında bir kere sevdikden sonra vazgeçmesi bir o kadar dayanılmaz gelir insana.Çoğu zaman vazgeçemezsin ama hayat devam eder.Bir kere sevdinmi nefret edemezsin ne yaparsa yapsın yaptıklarını göz göre göre ondan nefret edemediğinden kendinden iğrenirsin sevmek, şerefsiz birini sevmek yani bir hayale aldanıpta sevmek yaşadığım en berbat duygulardan biri asla tamir olmayacak bir kırgınlık kızgınlık.
 

t-duran

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
5 Şub 2012
Mesajlar
22
Tepkime puanı
2
Puanları
3
Yaş
43
Sevgi kelimesine verilen anlamlar çok farklılık gösteriyor, Sevgi kelimesinin içini nasıl doldurmalıyız ilk önce buna bakalım, sevgiye verdiğimiz anlam üzerinde bir uyuşmaya varmalıyız.

Sevgi üzerine Türkçe basılmış kitapların birçoğunu okudum sayılır. uzun bir emek verdikten sonra bir derleme yaptım (alıntıları kimden yaptığımı yazdım, 70 sayfa kadar.). sevgiyi tanımlamaya çalıştım ve sevgiyi açıklama işine girmiştim.
derlemeyi okuyabileçeğiniz link adresi:
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst