Sevene-gönüle/yüreğe saygı

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde "ictenlik" tarafından oluşturulan Sevene-gönüle\/yüreğe saygı başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,441 kez görüntülenmiş, 8 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Sevene-gönüle\/yüreğe saygı
Konbuyu başlatan "ictenlik"
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
İy 'âşıkan iy 'âşıkan 'ışk mezhebi dîndür bana
Ben ‘ışkundan ırılmayam dergâhundan sürülmeyem
Bundan dahı giderisem senün ile varam sana
Dost ‘ışka ulaşalıdan dünyâ âhiret bir oldı
Ezel-ebed sorarısan dün ile bugündür bana
Yûnus seni dîn idindi dîn nedür îman idindi
‘Işka bugün yarın n'olur işi nedür öndin sona

Abdestümüz namâzumuz dogrılukdur tâatumuz
Işkıla bağladuk kamet safumuzı kim ayıra

Biz kimse dinine hilâf dimezüz
Din tamâm olıcak toğar muhabbet

Bir çeşmeden sızan su acı datlı olmaya
Edebdür bize yirmek bir lüleden sızaram.

Oruç namaz hac gusül hicaptır âşıklara
Aşk ondan münehhez halis heves içinde
Ey âşıklar ey âşıklar ışık mezhebi dindir bana

Gayrıdır her milletten, Şu bizim milletimiz
Hiçbir dinde bulunmaz, Din ve dinayetimiz.

İkiliği terk et, birlik makamını tut
Canlar canın bulasın iş bu dirlik içinde
Oruç, namaz, zekât, haç, suç ve cinayettir
Fakir bundan uzaktır, gerçeğe erenler içinde

Nice yıldan beri bu nimeti yer, İkilikten geçip te demedi bir

Bunların birliğe ikrarı yoktur, Bunlarda her ne olsa güzeli yoktur

Tevhidimiş cümle âlem, Tevhidi bilendir âdem
Bu tevhidi inkâr eden, Öz canına düşman imiş

Yunus bu tevhide gark oldu gitti, Geri gelmekliğe aklı dirilmez

Bu tevhid donunu giyen, Varlığını yoğa sayan, İş bu yola sağlam duran, Mutlak bilin o er durur

Yedi gök yaratıldı ışık ile bünyad oldu

Ey bu sözlerin aslın bilen, Gel de bu söz nerden gelir, Söz aslını anlamayan, Sanır bu söz benden gelir

--

İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin, Ya nice okumaktır.

Okumaktan mani ne? Kişi Hakkı bilmektir,
Çün okudun bilemedin, Ha bir kuru emektir.

Okudum bildim deme, Çok taat kıldım deme,
Eri hak bilmez isen, Abes yere yelmektir.

Yunus Emre
 

ihaveanidea

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2017
Mesajlar
848
Tepkime puanı
8
Puanları
18
Ooo tekke edebiyatı,alırım bi dal fenafişşeyh.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
....
Yazımın orjnal kopyası bu alana taşınmıştır.
http://www.felsefe.net/149121-post1594.html
---

- S: (L) Yani bu sadece bir döngü.
C: Hayır, asıl noktayı kaçırıyorsun. Evrimsel olarak alçalma diye birşey yoktur. Tüm deneyimler (öğreniler ve anlamalarla) dopdoludur. Sizin varoluşunuzdaki pek çoklarının bu "üstünlük / alçaklık" merakını aşması gerekiyor.

C: Sizin ortamınızdaki pek çoklarının, üst varlık/alt varlık-üstteki varlık aşağı varlık-varoluş vb. söylemleri (öyle anlamayı) bırakması gerekiyor

Tekamül ve değişim anlayışını bir makamlaşma (yanlış anlaşılmış bir ilerileşme ve yukarılaşma) (yanlış anlaşılmış bir seçkinci makam yükselmesi ve yükselişi) olarak görme ve seçkinlenmiş (ileri ve yukarıya doğru dönük sıralanmış yükselme ve yükseğe sırası gelmek-sıraya girmek vb.) olarak tanımlama-tanıtımlama görmeyi -biz- bıraktık..
-işçinin müdür olması-
işçi olmak cazip

bazı kavrayışlarımız berbat
bazen hiç eleştiri almıyoruz
mertebe mürtebe hepsi derttepe-zortepe

mertebeyi -kelimeyi düşünürken -etkin- şunu buldum
kelime bana merdiven ve meridyen gibi çağrışmalar sundu
bunu düşündüm

sırası gelince baba olmanın söylemi daha bir mertebe (babalık mertebesi diye bir mertebeden sözedersek bu çok çelişik)

olgunlaşma ve olmak diye bir şey eğer varsa yatarak sirke ve üzüm
ya da elma gibi dalda duraraksa ya da yerde pişerekse her neyse
bu yüzden zamanı gelmek

aya gidenler yukarı ve yukarı gidenlerde yukarı çıkmadılar -evrende yön yok...

şöyle ki;
bizce, varlık ileri -yukarı devinmiyor -içrek tepiniyordu
ileri diye bir yere giderek varlık devinmiyor
varlık yukarı diye bir yere tümseğe tırmanarak ilerlemiyor ve devinmiyor
-boşlukta yüzüyor dengeyle ve dönümlerle
varlık aşağıdan yukarı da gitmiyor-yer böyle değil
evren sonsuz uçsuz yönsüz bir boşluk çağrıştırıyor...

varlık-kendi- -özgün- içinde yoğruluyor ...ileri ve yukarı çıkışlar bunun içinde batmalardır-çökmelerdir-doğmalardır-olmalardır.../dönmelerdir...

--

makamı bir yörünge -olarak- düşünmeye ne dersiniz?
diğer bir benzetmede ve örneklemde ise makam bir ses aralığı ses düzeni ve dizgesi olarak tanımlanır
makam/mugam musiki bir müzik törevidir- söyleşidir
bir işi düzenle dizgeyle yapma-, tavırlı söyleme ve davranış (dizgelenmiş-düzgelenmiş iş düzen-dizeyi) anlatır
özgür devinimler ve çapraz makamlar...

---
Aslında anlatmak istenilen Yunus diye sayılanın ve sevilenin, hem iyiliğini/doğruluğunu ve bilgeliğini onaylamak, hem de onun dini söylemi esneten-gevşeten söylemleri için dine karşı toz kondurmamak
yani dini de zedelememek onarması adı altında yeni gelceklere feraset ve sevgi
içinde Yunus u dinden-bizden saymak bunu demiştir ama derkende bu şu anlama geliyor önermesi
Bu şu anlam geliyor. Biri bunu okuyup Yunus dinsiz diyebilir Yunus'u koruyorsunuz
İkincisi Yunus gibi bir bilge sayılan sevilen bunu dedi diye niyaz -bizden- oruç düşmez hem onun bildiği vardır- sevilen insandır demek istiyorsunuz -bunu demek istiyorsunuz
Yani biz Yunus'u sayıyoruz ama onu bildiğimiz gibi biliyoruz inanıyoruz

Yunus'un vicdanının
Eğer Yunus kardeşiniz olsaydı ve tanrı diretmiş öfkeli bir baba olsaydı-Bi kaç tık vicdan yunus'u ona savunurdunuz ama baba yıkmazdınız
Ya da Yunusu eleştiren bir yakınınıza onu savunurdunuz

--
"yunus'a tanrı cehennem önerse ne yapardınız?"
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Sana tepki verdiğim konu ise Yunus Emre hakkında yazdığın cinsel içerikli ve anlamsız yorumlardı çünkü o yola çıkan için kadın ya da cinsellik bir anlam ifade etmez. Yunus Emre ve sevenlerine selam gönderme anlamında başlık açınca, girip iki cümle yazmak istemiştim fakat okuduklarım karşısında dehşete düşüp tabii ki çok ağır tepki verdim, kabul diyorum. Bu sitede bir de Mevlana'ya böyle saldırı olmuştu ve yine tepki vermiştim sonuçta sevmemek ayrı eleştirmek ayrı fakat ağır hakaret içeren cümleler kurmak çok ayrı.

orda (karalama defterinde) postumu birbirine yapıştırdığı için burdan da giriyorum

ben yanlış anlamış olabilirim her neyse ama ve ben herşeyi yanlış anlamış olabilirim

Yunus konusuna gelince tamam darmadağınık, saçmasapan birden gelen/gelişen bir düşünce izini takip ederek, biraz da üzerine batmak için tuz, mıh ekleyip bir şeyler de söylemiş olabilirim..

bu postu bölecek mi bu arkadaş-bu yapı? -postumu yapıştırmayın/bölmeyin!

Ama Rumi denilenle ilgili benzer yorumu yine yaptım başka yerde...

Bunu bir kovuk sendromu, ruhsal olarak cenine ve kovuğa geri dönme ve sığınma, anne ceninine geri dönme benzeri cennetsi çocuksu hal arayışı olarak psikanilite ettik... büyümeye alışamamak ya da büyüyüpte büyüyememek ve çocukluk fiskasyonları, çocuk-bebek kalmak ikilemi...

Evet koca tasavuuf'u ve tasavuvuf'un aşk kavramını ve arayışını özgün anne, anne kucağı-baba şefkati arayışı vb. arayışı ve cenin sendorumuna indirgedik ve çözümledik...

ve çocuksu sevgi olarak yorumladık

Tasavvuf denilenin yine de anne ilgisi (annecil ilgi sevgi) baba sevgisi (sevgicil baba -eren dost ve yaren kimliği ve baba öykünmesi) ve cinsel kimlik ve kucak aramaktan yönleniyor-bahsediyor olabileceğini de yorumlamıştık.!

aşkın ceninsel sentez ve aşkın bir bütünleşme arzusu, aşkın ve sembiyotik bir bütünleşme arzusu ama ,ceninsel sentez-doyum -geri dönnme
dünyaya açılmıyor bakın-olgu kucaklamıyor. çıkıp dışarda savaşmıyor.
kapanma var-belki otizm var. içe gömülme kendi içinde kalma, çocukluk fiskasyonları var
bunları çözümledik

---
tamamen cenini çağrıştırıyor
bu da bize şu yorumu veriyor
kendi ayakları üzerinde duramama
bebekken yürüyememe-yürüme zorlukları
bebekken kalma, çocukken kalma büyümeme ,ilerletilememe ve anne sembiyozu
ve çocuksul sevgi ilgi isteği...
küçük kalma... ve büyümeye başka türlü öykünme!

çocuksu bahar, çocuksu cennet halinin ya da bebeksi ferahın tekrar yakalanması/kavuşulması hisleri yoğun
ya da baba kişisinin katılığı da efendiliği ya da tersi babanın anne karşısında sönüklüğü/düşüklüğü ve uyumsuzluğu ay da benzeri ikilemi ve ikilemleri de olabilir ve er denilenin, erkek denilenin tek ebevyn ve özellikle anne tarafından büyütülmesi ve yoğrulup işlenmesi ve ilgisiz-sevgisiz soğuk, uzak baba ve tanrı arayışı (anne sıcaklığı denilen) bir denklem olabilir mi?
bunları sorduk..

ve anaç cinsel ilginin keşfi-ilgisi zorluğu ya da şefkat denilen akımın, bebeğin aldığı ilginin ve çocukluk bebeklik izlerinin hislerinin burda izleri var olmalı mı dedik!
anaç cinsel ilgiden çekinme korkma -baba yerine koyamama- anne yerine koyamama
kendini geçekleştirememe ve cinsel kimlik/ergenlik oturtamama..
bunun çözüm difransiyelini de ele aldık/sunduk

o dergah denilen yerlerde kadınsızca oğlan ergen-genç toplumu ,genç oğlan toplumu ve feromonlar
hepsi bir aradalar
arılara bakın

kadın olmadan sevgiye ,ilgiye ulaşmaya çalışıyorlar, bunlar hep sembolizmalar
tanrı diye hayali bir özde ile bunu yapıyorlar ve bu tanrı oldukça kadınsıl sevgicil de olmalı ve oldurulmalı bu durumda çünkü
b u daha büyük insansal mit ve olgularla işlenebilir ve de birleştiriledebilirdi.

bunun alt bölümünü (burdan aşağıyı) sileceğim ve düzenleyeceğim

ya da kadına erişmek için tanrıya-kıza erişmek için tanrıyı, kullanıyorlar
tanrı babacıl da olabilir
sekse erişmek için büyüğe ..cinsel çekim öznesine cazip görünmek için_kadına erişememe..
aynı yola çıktık...

kendini suçlamadan cinselliğe erişmek ve isteyeceği ya da arzulayacağı ve arzuladığı cinsel özneye erişebilmek ya da çekici gelebilmek için tanrıyı kullanmak, bunun nasıl isteneceğini öğrenmek, ona erişmek için tanrıya erişmek, kendisini beğenip beğenmeyeceğini öğrenmek vb. hisler..
bir karşı cinse, kadına ve karşı cins eşey bireyine erişmek için
saplantılı çocukluk aşkları vb. ya da cins-eşey, kadınlık ve erkeklik kimliklerinin cinsel kimliklerin gelişimi sorunları

Yunus emre postuma bir bakıcağım ve açıksa düzen gireceğim gerekirse

Ve sanmıyorum ki hiç- kimse Rumi denilene de benim kadar -dostça- kadar giydirmemiştir...

Yunus'u seviyorum- çok seviyorum tarihsel bir kişilik olarak
ben Yunus'u yere göğe koyamam..
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
orda (karalama defterinde) postumu birbirine yapıştırdığı için burdan da giriyorum
ben yanlış anlamış olabilirim her neyse ama ve ben herşeyi yanlış anlamış olabilirim
Yunus konusuna gelince tamam darmadağınık, saçmasapan birden gelen/gelişen bir düşünce izini takip ederek, biraz da üzerine batmak için tuz, mıh ekleyip bir şeyler de söylemiş olabilirim..

bu postu bölecek mi bu arkadaş-bu yapı? -postumu yapıştırmayın/bölmeyin!

Ama Rumi denilenle ilgili benzer yorumu yine yaptım başka yerde...

Bunu bir kovuk sendromu, ruhsal olarak cenine ve kovuğa geri dönme ve sığınma, anne ceninine geri dönme benzeri cennetsi çocuksu hal arayışı olarak psikanilite ettik... büyümeye alışamamak ya da büyüyüpte büyüyememek ve çocukluk fiskasyonları, çocuk-bebek kalmak ikilemi...

Evet koca tasavuuf'u ve tasavuvuf'un aşk kavramını ve arayışını özgün anne, anne kucağı-baba şefkati arayışı vb. arayışı ve cenin sendorumuna indirgedik ve çözümledik...

ve çocuksu sevgi olarak yorumladık

Tasavvuf denilenin yine de anne ilgisi (annecil ilgi sevgi) baba sevgisi (sevgicil baba -eren dost ve yaren kimliği ve baba öykünmesi) ve cinsel kimlik ve kucak aramaktan yönleniyor-bahsediyor olabileceğini de yorumlamıştık.!

aşkın ceninsel sentez ve aşkın bir bütünleşme arzusu, aşkın ve sembiyotik bir bütünleşme arzusu ama ,ceninsel sentez-doyum -geri dönnme
dünyaya açılmıyor bakın-olgu kucaklamıyor. çıkıp dışarda savaşmıyor.
kapanma var-belki otizm var. içe gömülme kendi içinde kalma, çocukluk fiskasyonları var
bunları çözümledik

---
tamamen cenini çağrıştırıyor
bu da bize şu yorumu veriyor
kendi ayakları üzerinde duramama
bebekken yürüyememe-yürüme zorlukları
bebekken kalma, çocukken kalma büyümeme ,ilerletilememe ve anne sembiyozu
ve çocuksul sevgi ilgi isteği...
küçük kalma... ve büyümeye başka türlü öykünme!

çocuksu bahar, çocuksu cennet halinin ya da bebeksi ferahın tekrar yakalanması/kavuşulması hisleri yoğun
ya da baba kişisinin katılığı da efendiliği ya da tersi babanın anne karşısında sönüklüğü/düşüklüğü ve uyumsuzluğu ay da benzeri ikilemi ve ikilemleri de olabilir ve er denilenin, erkek denilenin tek ebevyn ve özellikle anne tarafından büyütülmesi ve yoğrulup işlenmesi ve ilgisiz-sevgisiz soğuk, uzak baba ve tanrı arayışı (anne sıcaklığı denilen) bir denklem olabilir mi?
bunları sorduk..

ve anaç cinsel ilginin keşfi-ilgisi zorluğu ya da şefkat denilen akımın, bebeğin aldığı ilginin ve çocukluk bebeklik izlerinin hislerinin burda izleri var olmalı mı dedik!
anaç cinsel ilgiden çekinme korkma -baba yerine koyamama- anne yerine koyamama
kendini geçekleştirememe ve cinsel kimlik/ergenlik oturtamama..
bunun çözüm difransiyelini de ele aldık/sunduk

o dergah denilen yerlerde kadınsızca oğlan ergen-genç toplumu ,genç oğlan toplumu ve feromonlar
hepsi bir aradalar
arılara bakın

kadın olmadan sevgiye ,ilgiye ulaşmaya çalışıyorlar, bunlar hep sembolizmalar
tanrı diye hayali bir özde ile bunu yapıyorlar ve bu tanrı oldukça kadınsıl sevgicil de olmalı ve oldurulmalı bu durumda çünkü
b u daha büyük insansal mit ve olgularla işlenebilir ve de birleştiriledebilirdi.

bunun alt bölümünü (burdan aşağıyı) sileceğim ve düzenleyeceğim

ya da kadına erişmek için tanrıya-kıza erişmek için tanrıyı, kullanıyorlar
tanrı babacıl da olabilir
sekse erişmek için büyüğe ..cinsel çekim öznesine cazip görünmek için_kadına erişememe..
aynı yola çıktık...


kendini suçlamadan cinselliğe erişmek ve isteyeceği ya da arzulayacağı ve arzuladığı cinsel özneye erişebilmek ya da çekici gelebilmek için tanrıyı kullanmak, bunun nasıl isteneceğini öğrenmek, ona erişmek için tanrıya erişmek, kendisini beğenip beğenmeyeceğini öğrenmek vb. hisler..
bir karşı cinse, kadına ve karşı cins eşey bireyine erişmek için
saplantılı çocukluk aşkları vb. ya da cins-eşey, kadınlık ve erkeklik kimliklerinin cinsel kimliklerin gelişimi sorunları


Yunus emre postuma bir bakıcağım ve açıksa düzen gireceğim gerekirse

Ve sanmıyorum ki hiç- kimse Rumi denilene de benim kadar -dostça- kadar giydirmemiştir...

Yunus'u seviyorum- çok seviyorum tarihsel bir kişilik olarak
ben Yunus'u yere göğe koyamam..

Tasavvufa ilgi duyan insanların kovuk sendromuna tutulduğunu söyleyen ilk kişi olarak tarihe geçeceğin kesin. Yorumların için ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum, ne açıdan baktığını çözemediğim için yorum da yapamıyorum. Sana göre kovuk ve cenin sendromlu biriyim yani bu durumda...Aklımın alacağı yorumlar değil ama saygı duymaya çalışıyorum.

----
Bunu bir kovuk sendromu, ruhsal olarak cenine ve kovuğa geri dönme ve sığınma, anne ceninine geri dönme benzeri cennetsi çocuksu hal arayışı olarak psikanilite ettik... büyümeye alışamamak ya da büyüyüpte büyüyememek ve çocukluk fiskasyonları, çocuk-bebek kalmak ikilemi...
Evet koca tasavuuf'u ve tasavuvuf'un aşk kavramını ve arayışını özgün anne, anne kucağı-baba şefkati arayışı vb. arayışı ve cenin sendorumuna indirgedik ve çözümledik...
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Tasavvufa ilgi duyan insanların kovuk sendromuna tutulduğunu söyleyen ilk kişi olarak tarihe geçeceğin kesin. Yorumların için ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum, ne açıdan baktığını çözemediğim için yorum da yapamıyorum. Sana göre kovuk ve cenin sendromlu biriyim yani bu durumda...Aklımın alacağı yorumlar değil ama saygı duymaya çalışıyorum.

----

ben öyle demedim- Rumi için yakınlaştırılmış ve genel yorumlanmış bir yorumdu.
hem bu yorum aşağıdaki örneklemeden de izleyebileceğiniz gibi genel bir karakterize ve psikolojik tahlil önerimidir. ve tüm insanlarda az-çok olabilceğinden sözedebiliriz.

Kutsal Kase/Kutu-Kap/kup-Sığınak arayışı var Hristiyan mitoslarında. ve bugünler de Dan Brown onun vajina olacağını söylüyormuş ve Nusret Kaya ise onun rahim olacağında ısrarlı...

insanın dünyaya girdiği yer -geçiş kapısı orasıdır ve o deliktir.. sembolik anlamda yorumlarda olabilir ve
ve insanını birincil evreni ceninin ve fetusun birincil evreni de rahimdir.iç konaktır...
Oysa bu delik ve asıl sonraki işlevleri geç öğrenilir, anne kimliği vardır ve kadın kimi-kızlık vs. ve kendin varsın farklı cinssin ve bunun gibi şeyler-sorunsallar var ...kız da bir erkekte bir...cins eşey'e bölünür....
ve annenin karnında geldin-oldun denir çocuğa. Evrensel bir doğum olum ve olgu mekanizması ve varoluşsal kısa gerçekler açıklanmaz. bir çocuk bilgi istediğinde annenin karnından gelmek çıkmak olgu yükü için yeterli değildir...
daha ileri gidersen tanrı denen bum varlık gökteki bilinmeyen kocaman senin beni m ve bizim tüm sorumlumuz oğlum!
al sana bilgi!
bunu mu istiyorsun
bunu yeniden vereyim mi sana ve bana ve bize geri!
herşeyin ama herşeyin lanet sorumlusu lanet o tanrıdır
bizi ve tüm şeyleri bu gökteki kocaman ve bilinmeyen yapmıştır! ala dan bilgi yeniden vereyim onu! bir daha kullan ve dene ve ta ki bundan bıkana ve beni benim söylediklerimi hatrılayana kadar seni beni ve bizi tanrının yaptığını ve yapacağını da unutma!
bana bunu mu öğreteceksin,
ben sana bunu mu öğretiyorum ve öğrenmeni istiyorum şimdi
beni rahat bırak o halde yazayım

ben senin baban değil arkadaşınım bunu hatırla!,

“kopulan varlığa yani anneye, evrene ve bilinçsel merkeze ve -önceye -falliğe ya da fallik çocukluğa ve özgünlüğe ve kastrasyon öncesi çocukluğuna ve içsel uyumuna geri dönme çabası” vb. olarak yorumlanabilir..


ben kendimde de bu yok demiyorum ki örneğin bunu yaparken ve dışavurup sentezler ve psikanalite ederken

Olgu: Bir önekleme
Öz: Bir edebi eserin psikanalitik açıdan incelenmesinde, esas olarak bu eserin bilinçdışının
açığa çıkarılması önemlidir. Sylvia Plath’in ünlü romanı The Bell Jar’ın psikanalitik
bir okuması ile romandaki temel fantezinin intihar olduğu söylenebilir. Bu çalışmada,
ana karakter Esther’in zihnindeki intihar düşüncesinin psikanalitik kökeninin,
Freudcu “ölüm itkisi”yle ve Lacancı anneyle birlik halinde bulunulan arkaik bütünlüğe
geri dönme isteği teorisiyle ilintili olduğu savunulmaktadır. Bu açıdan, ana karakterin
ifadeleri ve biyografik bilgilerine dayanarak, intiharın bir ölüm değil acı çeken psike için
bir çözüm, arzulanan bir olgu, olarak görül

Esther’in intihar eğilimi hem “entelektüel kadın” olarak çifte yabancılaşma yaşayan, hem de bilinçdışında fiksasyonlar yaşayan bir birey olarak nevroza sürüklenen kişinin sonu olarak değerlendirilir. Bu yaklaşımların yanı sıra, özellikle Esther’in intiharının romanda sergilendiği çerçevede, bu eğilimi “kopulan varlığa geri dönme çabası” olarak okumak mümkündür. Psikanalitik yaklaşımda da bu çaba “ana rahmine geri dönme” çabasının dışavurumudur. Esther’in intiharını ana rahmine geri dönüş bağlamında incelemeden önce, onu bu “çabaya” iten nevrozu psikanalitik bağlamda incelemek doğru olacaktır.

 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
ben öyle demedim- Rumi için yakınlaştırılmış ve genel yorumlanmış bir yorumdu.
hem bu yorum aşağıdaki örneklemeden de izleyebileceğiniz gibi genel bir karakterize ve psikolojik tahlil önerimidir. ve tüm insanlarda az-çok olabilceğinden sözedebiliriz.

Kutsal Kase/Kutu-Kap/kup-Sığınak arayışı var Hristiyan mitoslarında. ve bugünler de Dan Brown onun vajina olacağını söylüyormuş ve Nusret Kaya ise onun rahim olacağında ısrarlı...

Kutsal kase; içinde manyetik enerjilerin toplandığı bir kasedir ve İsa Peygamber son akşam yemeğinde bu enerjiler ile özel bir çalışma yapmıştır. Ezoterik bir semboldür. Dan Brown'un anlattığı doğru değil, İsa Peygamber'in çocuğu hiç olmadı.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
yazdıklarımı ve yazacaklarımı çok açık yazmamı umarım yanlış anlamayın ama bütün erkek ve kız çocukları anne-kadın varlığının karnında büyüyerek ve oluşarak ve vajinadan geçerek ,vajina tünelinden çıkarak dünyaya geliyorlar. bunda sanırım bir yanlış bir yok. Şimdi artık karnı keserek çocuğu çıkarmakta moda ama genel olarak vajinal doğum var...bunu bir simge olarak alalım şimdi. Vajina nerdeyse önceye, yokluğa, geçmişe, kökene ve art ve içinde oluşulan dünyaya girişen ve geçen bir tünel oluverdi sanki.. çıkış ve başlama noktası

Sonra o vajina denilen kanal ve tünel erkeklikin yetişkinlik kabusu oluyor. orada zevk arıyor . ve bunun-buranın oluşumsal, yaşamsal ve zevksel işlevini 13 yaşlarında çarpık bir biçimde aldatılmışçasına ya da bir gerçek saklanmışçasına tuhaf bir biçimde öğrendikten sonra vajinal kabus ve seks kurumsalıyla da imtihanı da başlıyor...

İnsanın varlığını temellendirme arzusu var, kökenlendirme arzusu var.

İlk bulabildiği köken ana karnı, cenin hafızası ve rahimsel ve ceninsel oluşu olgusu.. Anne-Baba ben nerden geldim? annenin karnında oluştun yavrum...

Anne varlığına değer verilir ve tapınılır oysa çarpıtılan seks sevişme biçimi anlamıyla birlikte bir kadın aynı zamanda ergenlikte erkek tarafından becerilmelidir. Vajina; içine yüklenilmesi adeta intikam alınması, sokulması ,girilmesi, zapt edilmesi neredeyse parçalanması ve hınç alınması gereken bir yerdir sanki. Seks kavramlaştırmaları nerdeyse şiddet içerir. ve bir çok şeyde içerir. kadının aşağılanması ve vajinaya ve olguya tuhaf anlamlar yüklenmesi de dahil..

ve daha açıkta dökümlerimiz var. geniş yorumlarımız ...ergen seks öğretisi berbattır. kadın ve erkek varlıkları eşit-denk birbirinin aynı varlıklar olarak göremez ve seks özgür açık bir kurum olarak tanımlanmaz, erkek ve kadın arasına uçurumlar örülür..cins ve seks zorlaştırılıp kapalı kapılar ve ayıplar ardına-örtüsüne hapsedilip sarılır...

İki alıntı sunalım

Batı insanının resmi tarihi bir kayıpla başlar, anlatılan tüm tarih Hegelci anlamda fenomenolojik bir tarihtir. İnsanın en derin kaygısı kendine köken yaratmaktır. Bu kökenleri bilmedikleri zaman uydurmuş , yüzyıllar boyu kendini olduğu gibi kabul etmemiştir.

Kitaplar olmasa insan belleği zayıftır ; bu nedenle İskenderiye kütüphanesinin yakılmasıyla başlayan süreçte ,Katolik engizisyonundan Hitler’e kadar kitaplar yakılmıştır.XX yy. ortasına kadar tiran II. Nabukodonosor’un soyundan gelen tiranın öfkesinden kaçan onbinlerce İbrani için yazılmış olan Tekvin’den başka yaratılış hikayesi yoktur.

Şeytanın kurbanları olduğumuz tüm eğitim kurumları içerisinde bize öğretildi ve biz buna inandık. Atalarımız olan Adem ve Havva sıradan zevklerin bulunduğu Yeryüzü cennetinde oturur, her türlü paradoksal gerçekliğin olduğu bu yer hem doğulu hemde Rousseacu özelliği bünyesinde taşır. Panterlerle kuzular bir arada yaşar, demek’ki panterler otoburdur.

Cennet (Aden) bir İbrani buluşu değildir.Aden Sümerlerden gelir ve İÖ III-II yüzyıla kadar uzanır; Akad dilinde yine Cennet demek olan Adenu’dan türemiştir. Bu yer görüldüğü kadarıyla ne İbranilere aittir nede tüm zamanlara ....

Adem ve Havva masumdur daha sonra Şeytan Havva’yı baştan çıkarmış, yenik düşen Havva daha sonra Adem’i baştan çıkarmıştır.Böylece kötülüğün ne olduğunu bilmeyen ilk insanların günahlarının ağırlığını sonsuza dek taşırız.Hukuksal yönden bir suçun oluşabilmesi için Kanuni Ehliyet şartı aranırken Tanrının böyle bir ehliyet arama derdi yoktur.

Hakikat çok basittir : Adem ve Havva sevişmişlerdir, günah buradadır. kadın ve erkeği yaratıp bunları sıcak bir bahçede çırılcıplak bıraktıktan sonra kaçınılmaz günahı bekleyip sonrasında alevlerle tehdit etmek pek anlaşılır bir şey değildir.
Olayları tam böyle yorumlamıyorum ama paylaştım.. İyi bir olgusal yakınlaşma ve tanımlama yine de ..

Kendi bilincine-varma, us ve imgelem (düşgücü), hayvansal varoluşu karakterize eden «uyum»u bozmuşlardır. Bunların doğuşu, insanı ötekilerden ayrı bir varlık, evrenin doğal olmayan bir yaratığı haline getirmiştir. İnsan, doğanın bir parçasıdır; doğa yasalarına boyun eğer, onları değiştirecek güçte değildir ama yine de doğadaki tüm öteki varlıkları aşan bir yana sahiptir. İnsan doğanın bir parçası olduğu halde, doğadan ayrılmıştır. Bir yuvası olmadığı halde, tüm öteki yaratıklarla paylaşmakta olduğu yuvaya zincirlenmiştir. Rastlantısal bir yer ve zamanda bu dünyaya fırlatılmış olan insan, yine rastlantısal bir şekilde oradan çıkmak için zorlanmaktadır. Kendi bilincine varmış olduğu için, güçsüzlüğünü ve varoluşunun sınırlamalarını algılamaktadır. Kendi sonunu yani, ölümü gözünün önüne getirmektedir. O, varoluşunun ikiye-bölünmüşlüğünden hiçbir zaman kurtulamaz; İnsan istese bile, kendisini ruhundan özgür kılamaz. Yaşadığı sürece bedeninden de kurtulamaz. Bedeni ise, onun yaşamayı istemesini sağlar.

İnsan, yaşamaya mecburdur. O, canı sıkılabilen, hoşnutsuzluk duyabilen, cennetten çıkarıldığını hissedebilen tek hayvandır. İnsan, varoluş sorununu kendi başına çözmek zorunda olan ve bu sorundan kaçamayan tek hayvandır da. O, insansal durum öncesinde yaşadığı, doğa ile uyum durumuna geri dönemez. Usunu doğanın ve kendi kendisinin efendisi oluncaya değin geliştirmeyi sürdürmesi gerekir.

İnsanda «ilerleme için» doğuştan getirdiği bir «itki» yoktur. Onu yola çıktığı noktadan ileriye doğru götüren şey, varoluşundaki çelişkidir. İnsan, cenneti, doğa ile olan birleşikliğini yitirmiş olduğu için ebedi gezginci (Odyseus, Oedipus, Abraham, Faust) haline gelmiştir. O, ileriye doğru gitmeye; ve sürekli bir çabayla bilinmeyeni, bilgisinin boş bıraktığı yerleri yanıtlarla doldurup bilinir kılmaya zorlanır. İnsan kendisine, kendisinin ve varoluşunun anlamının hesabını vermek zorundadır. O, içsel bölünmüşlüğünü, «saltıklık» için duyduğu yeğin isteğin acısın çekerek yenmeye itilir. «Saltıklık», onun doğadan, türdeşlerinden ve kendinden ayırılmasına neden olan laneti kaldırabilecek bir başka uyum türüdür.

En temel varoluşsal ikiye-bölünme, yaşam ile ölüm arasındakidir. Ölmek zorunda olduğumuz olgusu insanın değiştiremeyeceği bir olgudur. İnsan, bu olgunun bilincine varmıştır ve bu türden bir bilinçlilik onu derinden etkiler. Ama, ölüm yaşamın tam karşıtı. Bu terimi varoluşçuluğun terimler dizgesine gönderme yapmaksızın kullandım. O, yaşama deneyinin dışında ve onunla uzlaşmayan bir şeydir. Ölüme ilişkin tüm bilgiler onun yaşamın anlamlı bir parçası olmadığı ve bizim için ölüm olgusunu, bundan ötürü yaşamamız sözkonusu olduğu sürece, yenilgiyi kabullenmekten başka yapacak bir şey bulunmadığı gerçeğini değiştirmez.

İnsanın ölümlü olması, bir başka ikiye-bölünmüşlüğe neden olur. Her insan, tüm -insansal-? güçlerin taşıyıcısı olduğu halde, yaşamının kısa oluşu onun en uygun koşullarda bile, bu güçleri tam olarak gerçekleştirmesini engeller.

İnsan'ın ırkın varoluşsal süreci içinde rastlantısal bir noktada başlayan ve biten yaşamı, bireyin tüm güçlerini gerçekleştirme savı ile trajik bir şekilde çelişir.


İnsanın cennetten düşme ya da varoluşsal uyumlu ve çatışkısız bir deneyimden dünyaya gelme anlayışı ve cennetsel uyum geçmişi araması -ya da cennetine -geri- dönmeye saplanması


İnsan olgusal köken aramasında anne ben dünyaya nerden nasıl geldim sorusundan sonra;
ilk insan-,insanlar kimlerdi?, insanın kökeni nedir? nasıldır gibi dip, alt,arka ve geri ve öncedeki son ve baş arama soruları gelir ve belirir..

Burda evrimsel ve dinsel açıklamalar ve giderimler arasında farklar ve zırvalıklar var.
Her ikisi birleştirilip harmanlanabilir ve mitoslar bir rüya hafızası gibi yeniden yapılandırılıp bozuk sembolizma parçaları gibi ele alınabilirdi..
Ama sanki cevaplar yine de yetmeyecek gibi. bilgi yok gibi değil mi? gerçekçi bilgi yok-verilere güvenmiyoruz ...kimse kandırmasın dini mini sevmiyoruz...

Sonuçta insan varlığı bilgi alamadığını ve her türden gevelemeyi ve evelemeyi de görüyor -varoluşuyla başbaşa. bilgi yok. bilgi fasit..

Bu durumda daha sonra Adem ve Havva denilen tuhaf ilk insan varlıklarına ve insan prototripi ,eş prototipi olgularına köken vurgular ve olgularız
mitoslar karmakarışık ve bunlar çok geniş ve art sembolojik yorumları sunulabilirdi..

Daha sonra tanrılar, gökler ,gökte yaşayan varlıklar, arka dünya, diğer varlıklar, ruhsal özgeçmiş , başka evrenler-gerçeklikler ve galu bela miti gibi şeyler devreye girer ve oluşur.

ama insanın köken arzusu, kökenlenme ve varlığını bilme-anlama ve neliğini bilme-anlama gerçekleştirme ve anlamlandırma arzusu hep yoğundur. hakikat çelişkilidir-çelişktir ve insan bu çelişmeyi aşma yolunda ilerlemektedir..

çünkü insana verili bu bilgiler kör ve eksik yetinsiz-yetersizdir. insan hep gerçek realite -daha hakikat- arar durur. yetinmez.
daha gerçeğini arar. kendini tatmin edecek olgusal ve açıklamayı bekler arar durur ve yapar ...
eğer tanrı bilgisi bizi mutlu ve tatmin etseydi herhangi bir uyum ile bir koşula uyum sağlar giderdik. hepimiz hedoncuyuz..

İnsanın tanrıya kökenlenme ve tanrıyla kökenlenme, özdeşleşme ve bireysel olarak birleşme istemi ve kendi gelişimi sancısı ile oluşma, kendini var etme ve kimlikleştirme sorunsalı ise daha geniş yapılanabilir ve ele alınabilir.

Anne ile birlik ve fiziksel birlik ve yapışıklık-içiçelik sembiyotik bir ilişki ve açık doğada özgürüz. .kendi bedenimiz var artık. kollarımız var.aklımız da var.. ...sembiyotik ve yapışık varlaşma -ya da geri varlaşma-dönme ve cenin istemi.. bu er-geç aşılır. yüzleşilir...

cennetteki birlik muğlaktır ve cennet kavramı oldukça kirletilmiş ve onun ırzına geçilmiştir..
cennetten herkes kovulur ya da adem havva kovulduğunda tüm insanlar kovulmuştur
cennet kavramı bozulmuştur...

--

Tanrı herşey ve Brahmanist olursa, tüm-varlık olursa, Spinoza-nın tanrısı tanrı olursa tüm-herşeyle yüzleşmelisin ve tüm gerçeklerle yüzleşmelisin ve insanın özdeşimi genişliyor. Herşeyle birleşmeli ve özdeşmelisin tanrıyla birlik yolunda
içsel bir tanrıyla değil...
Açıkçası böyle bir açıklamayı ve tanrıyı da sevmiyor değliiz bizler...

Ama göklerde bir tekil-içel bir varlık olursa;? bunu sevmiyoruz ve buna narsizmin dibi diyoruz ya da kendi varlığında tanrı arama, seçkin tanrı ya da içekapanma -daralma ve daralmış varlık ve otizm benzeri...-

Varlık, arayışında her türden dışa gelişmeli ve genişlemelidir. içe doğru büyüyemezdin. Kendi içinde küçülürsün ve daralır kapanırsın.. kendi içinde kendini ve içini de bulamazdın. İç dışta ve heryerdedir. İç toplum ve diğer gerçekliklerdir. Her türden sosyal genişleme ve kucaklaşma ve kaynaşma sembiyozu çözümlerdi..

Ki insan bundan sonra da hatta bireysel bir tanrıyı -kendini- varedip ve yokedip yine de toplumla/toplumuyla kaynaşacaktır
İnsan kendi bireysel-kurumsal kimliğini varoluş karşısında yapılandırıp tanımladıktan sonra ve tanıttıktan sonra da ve toplum önünde ve karşısında ve tanrı karşısında da kendini varettikten sonra da toplumsal diğer birleşmeler ve özdeşmeler ve kaynaşmalar ve toplumsal geniş kimlikler arayışına girecektir..

İnsanın insan varlığıyla, doğasıyla ve öz-doğasıyla , her türden dışarıyla ve toplumsal olgularla birleşmekten özdeşmekten başka çözümü kalmıyor. Göksel bir tek-tekil asıl-asil varlığa soyut özdeşen ve kendi varlığını varederken ve Narsisussuyla da yüzleşen insan, bu çıkmazdan kurutularak kendini tüm olgularla ve göksel tüm varlıklarla , tüm gerçeklerle ve tüm göklere-doğayla özdeştirmesi gerekeceği kanaatini er-geç içerecek ve oluşma gelişiminde üretecek-sentezleyecektir..yapılayacaktır...

burada öz-doğa bir mecazdır tabi..

ve yani bunları oldukça berbat, toprlamamış ve yüzeysel yazmışız gibi ama ne dediğini yine de anlatmış gibi...

Anne-Baba ben nerden geldim? annenin karnında oluştun yavrum...
(Sen annenin bir parçasıydın-Ben annemin bir parçasıyım..)
(Buradaki en asgari açıklama şanırım şuna benzer olmalıydı.. Anne ve baban olarak biz bir çocuğumuz olmasını istediğimizde ve buna karar verdikten sonra tüm diğer insanların ve diğer tüm canlılarında yaptığı gibi fiziksel olarak çiftleştik/birleştik ve vücut sıvılarımızı birleştirdik ve senin oluşarak, dünyaya gelmeni ve varolmanı sağladık. Ama aslında olay böyle gözükse de biz-senin bilinçli varoluşturucun değiliz kem küm... Ya da bunu evren kolayca halledebiliyor. Bir çocuk yapmak ve oluşturmak istediğinde bunun yolları var kolayca yapabiliyorsun-bunu isteyen büyükler yapabiliyor.

peki ne denmeli?

Ölünce nereye gideceğim ne olacak anne?
cennete yavrum

anne ben nerden geldim?
bi yerden gelmedin

bunlar hiç bi şey bilmiyorlar...


-ERic Fromma ithaf olunur.-
 
Son düzenleme:

UpBot

Kahin
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2021
Mesajlar
1,017
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Konu hakkında farklı düşüncesi olan var mı?
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst