Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Din Bilimleri kategorisinde muhsin iyi tarafından oluşturulan Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,176 kez görüntülenmiş, 20 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Din Bilimleri
Konu Başlığı Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti
Konbuyu başlatan muhsin iyi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan sakal

muhsin iyi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 Ağu 2011
Mesajlar
88
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Peygamberimizin Mucizeleri, Üstün Kişiliği, Seçkin Şahsiyeti
Peygamberimizin (s.a.s) pek çok mucizesi bulunmaktadır. Bunların binlercesi ilgili kitaplarda, genellikle hadis ve siyer kitaplarında söz konusu edilir: Eliyle ayı ikiye bölmesi, ölen çocukları diriltmesi, ağaçların kökleriyle birlikte yanlarına gelip peygamberliğini onaylaması, bir sıkıntılı günde elinden su akıtıp bütün bir orduya su içirmesi, az bir sütün ve yemeğin bereketlenip çoğalarak büyük bir kalabalığa yetmesi, elindeki çakıl taşlarının kelime-i tevhit zikrini getirmesi ve peygamberliğini onaylaması v.b.

Bu tür mucizelere tanık olanlar, Müslüman değillerse Müslüman oldular. Müslümanlarsa iman dereceleri arttı. Bazıları için bu mucizelerin hiçbir anlamı olmadı. Onlar, bunları birer sihir olarak kabul edip peygamberimizi (s.a.s) büyücülükle itham ettiler. Ona inanmadılar.

Peygamberimizin (s.a.s) mucizelerini kitaplardan okuyan bugünkü çağdaş insanın tepkisi nasıl olmaktadır? Elbette bu mucizeler, Müslümanların iman derecesini eskiden olduğu gibi yine artırmaktadır. Müslüman olmayanları ise pek hidayete getirmemektedir. Çünkü mucizeler kendi gözleri önünde cereyan etmemiştir. Sahabeler kanalıyla anlatılmaktadır. Her ne kadar aynı mucize birden fazla güvenilir sahabe tarafından dile getirilip farklı yollarla rivayet edilse de yani hadis hem sahih hem de mütevatir olsa da bu tür kişileri yine etkileyememektedir. Onlar, bunların yalan ve gerçek dışı olduğunu söyleyebilmektedirler.

Bir tarihi belge bu tür niteliklere sahip olsa, acaba peygambere karşı inkârcı bir tavır sergileyenlerin tepkileri nasıl olacaktır? Yani belge birden fazla güvenilir kişinin tanıklığına sahip olsa yine de buna güvenmeyecekler mi? O zaman böyle bir belge, bu tür insanların aklına bu insanlar bir yalanı aynı sözlerle müdafaa etmek için biraya gelmişler diye bir kuşku mu getirecektir? Peki, bir mahkemede güvenilir kişiler olayı aynı veya benzer ifadelerle anlatırsa yine bu tür kişiler buna kuşku ile bakabilirler mi? Tarih ilmi ve mahkeme heyeti bu tür tanık ve belgelere değer verip onlara dayanarak hüküm vermektedirler. Gerek tarih bir bilim olarak gerekse mahkeme kararları sosyal ve hukuki bir olgu olarak güvenirliğini ve doğruluğunu bu sayede korumaktadırlar. Birden fazla tanık ve belge, güvenirliği ve doğruluğu artırmaktadır. Akıl ve sağduyu birden fazla tanık ve belgeye sahip bir tarihi hükmü ve mahkeme kararını aksi ispatlanmadığı müddetçe doğru ve güvenilir kabul eder.

Bir Müslümanın durup durduğu yerde yalan konuşmayacağı apaçıktır. Ortada onu yalan konuşmaya zorlayan bir şey olmadığı zaman bir Müslümanın yalan söylediğini farz etmek büyük bir suizandır, günahtır. Müslümanların yalanı müdafaa için biraya gelmeleri, görmedikleri bir şeyi aynı ifadelerle anlatıp bunları gözümüzle gördük, bunlara tanık olduk demeleri ise asla mümkün değildir. Çünkü yalan söylemek büyük bir günahtır. Müslümanların böyle bir amaçla biraya gelmeleri ise katmerli bir günahtır. Ayrıca böyle bir şeyin İslam tarihi boyunca misli benzeri de görülmemiştir. Her şeyden önce böyle bir şey İslam ahlakına aykırıdır. Bunu belki bir kişi, yani bir münafık çok zorlanarak yapabilir ama Müslümanlığı ve güvenirliği bilinen iki ve daha ziyade kişinin böyle bir yola birlikte başvurmaları mümkün değildir.

Tabii yine de peygambere (s.a.s) kuşku ile bakan bir kişiye siyer veya hadis kitaplarında ifade edilen mucizeler bir anlam ifade etmeyebilir. Onlara bunlar yalan sözler gibi tesir edebilir. Eski inkârcılar, yani peygamberin mucizelerine bizzat tanık olanlar, bunları sihir olarak değerlendirirken yenileri ise bunlara Müslümanların, dolayısıyla sahabelerin yalan sözleri olarak bakabilirler.

Bizim dikkatimizi çeken husus, peygamberleri ve kutsal kitapları inkâr eden kişiler değil de Kuran-ı Kerime inandığını söyleyip de peygamberimizin (s.a.s) hadis-i şeriflerini inkâr eden veya hafife alan kişilerdir. Bunlar genellikle hak mezheplere de dil uzatmaktadırlar. Ben bunların peygamberimizin (s.a.s) mucizelerine de inandıklarını sanmıyorum. Peygamberimiz (s.a.s) devrinde yaşasalardı, bunlara sihir diyeceklerini düşünüyorum.

Hâlbuki bu tür hem sahih hem de mütevatir niteliklere sahip hadisleri inkâr etmek, Kuran-ı Kerimi inkâr etmekle eşanlamlıdır. Nitekim ehl-i sünnet alimleri bu görüştedir. Zira Kuran-ı Kerim de bu yolla yani güvenilir sahabelerin sözlü ifadeleriyle ve yazılı belgeleriyle sonradan, yani peygamberimizin (s.a.s) ölümünden sonra Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde, yazıya geçirilmiştir. Daha doğrusu kitap haline getirilmiştir. Kaderin garip bir cilvesi ve hikmetidir ki, kitaba iman sahabelerin güvenirliği ile tescillenmiştir. Allah (c.c.), indirdiği kitaba imanı sahabelerin tanıklığını da koymuştur. Hiçbir şey tesadüf değildir. Her şeyin altında mutlaka bir hikmet vardır. Bu durum da bir gerçeği bizlere ders olarak vermekte, tevatürlü nitelikteki hadislerin önemini düşündürmektedir. Bana yalnız Kuran-ı Kerim yeter, hiçbir hadis-i şerifin doğruluğuna inanmıyorum, onlarla amel etmeyeceğim, mezhepleri tanımıyorum diyenlerin aslında Kuran-ı Kerime de inanmadıklarını, daha doğrusu bu düşünce yoluyla asla inanamayacakları ortaya çıkmaktadır.

Yüce Allah (c.c.) sahabelere ne büyük bir derece vermiş?.. Kim sahabelerin bütününe kuşku ile bakarsa iman onlardan alınmaktadır. Zira bu tür kişilerin kitaba imanı sağlam bir temele dayanamamaktadır. Allah (c.c.), bizleri bu tür şeylerden muhafaza buyursun. Âmin.

Bugün çağdaş insan için peygamberin doğruluğuna, ispatına delil olan şeyler farklılaşmıştır. Eski zamanlarda doğaüstü nitelikteki olaylar, yani mucizeler insanları imana getiriyordu. Bugün kıymet hükümleri değişmiştir. Çağdaş insan en çok kişiliğe değer vermektedir. Bir insanın üstünlüğünü, büyüklüğünü kişiliğinde gördüğü faziletlere göre değerlendirmektedir.

Ben şahsen peygamberimiz (k.s) ile ilgili anlatılan şu hadiseye mucizelerden daha çok değer vermekteyim. Çünkü burada peygamberimizin (s.a.s) üstün kişiliği konu alınmaktadır: Hz. Enes Bin Malik (r.a) peygamberimizin hizmetine küçük yaşlarda, takriben on yaşlarında iken annesi tarafından verilmiştir. O, şöyle diyor: Ben peygamberimize (s.a.s) on yıl hizmet ettim. Peygamberimiz (s.a.s) bir kere de olsa yaptığım bir işe bu işi niçin böyle yaptın veya yapmadığım bir iş için de niçin yapmadın demedi.

Düşünün, kendi çocuklarımıza bile günde kaç kere kızıyoruz, öfkeleniyoruz. Dahası bazılarımız hakaret edip dayak bile atıyorlar.

Bir küçük çocuğun kuşkusuz her gün pek çok hataları, kusurları olur. Kaldı ki Hz. Enes (r.a) peygamberimize on yaşından itibaren (s.a.s) on yıl hizmet ettiğine göre bu çocukluk çağı gençlik dönemine kadar uzanmaktadır. Bu uzun süreç boyunca elbette binlerce hata, kusur söz konu olmuştur. Peygamberimizin de bunlara kızmaması, öfkelenmemesi mümkün değildir. Çünkü o da bizim gibi bir insandır. Kim bilir belki de şu hadis-i şerifi böyle Hz. Enesin yaptığı bir hata veya kusur söz konusu olunca söylenmişti: Hz. Peygamber (s.a.s) bir gün etrafındaki sahabelere Size göre pehlivan kimdir? diye sordu. Sahabeler, Pehlivan sırtı yere gelmeyendir. dediler. Peygamberimiz, Hayır, gerçek pehlivan kızdığı anda kendisine hâkim olan kimsedir. buyurdular.

Elbette peygamberimizin (s.a.s) hizmetinde olan bir çocuğa veya gence hataları ve kusurları olduğunda kızmaması, öfkelenmemesi mümkün değildi. Çünkü peygamberimizin de bizler gibi beşeri bir yönü bulunmaktadır. Ama o bu öfkesini tıpkı yukarıdaki hadis-i şerifte ifade edildiği üzere yeniyordu. Onu kendisiyle güreşen bir rakip olarak görüyor ve alt ediyordu. Dışarıya çıkarmıyordu.

Bu öfke ve kızgınlıktan dışarıya hiçbir şey sızmıyor muydu? Örneğin çehresinde bir kırmızılık, gözlerinde ve bakışlarında bir sertlik sezilmiyor muydu? Peygamberimizin öfkeli halini bu şekilde, yani vücut dilinde ortaya çıktığını ifade eden pek çok hadis-i şerif vardır. Elbette bunlar insanın elinde olmadan meydana gelen şeylerdir. Bunların karşı tarafa zarar veren bir yanları da yoktur. Bilakis faydalıdırlar. Hz. Enes (r.a) peygamberimizin öfkesini böyle vücut dilinde algıladığı için bana bir kez olsun açıktan kızmadı diye anlatmak istemektedir.

İşte insan ilişkilerinde aslında çok zararlı ve yıkıcı etkisi olan öfke ve kızgınlık, böyle iç dünyada hazmedildiği, dışarıya vurulmadığı zaman karşı tarafa daha etkili bir mesaja dönüşebilmektedir. Öfke ve kızgınlıkla verilen mesajlar genellikle yerini bulmaz. Karşı taraftaki kişi veya kişilerde olumsuz anlamlara dönüşebilir. İlişkileri ve iletişimi baltalayabilir. Ruhsal dünyada yıkıcı ve tahrip edici etkilerde bulunabilir. Ama öfke ve kızgınlık iç dünyada hazmedilip yüzdeki ifadelerle, gözdeki ve bakıştaki anlamlarla kendisini gösterdiğinde çok manidar etkilerde bulunur. İnsani ölçülere ulaşır. Gerekli mesajları insanlara ulaştırır. Yapıcı ve üretken bir özelliğe sahip olur. Kimsenin de kalbini kırmaz.

Peygamberimiz (s.a.s) nefsine çok hâkimdi. Nefisle savaşı büyük cihat diye adlandırmıştı. Onun yakın çevresindeki ve hizmetine bakan kişilere kızgınlığını ve öfkesini hiç göstermemesi büyük bir fazilet olarak dikkati çekmektedir. Bu, hiçbir insanın ulaşamayacağı yüce bir ahlaktır.

Peygamberimizin (s.a.s) bu yüce ahlakına işaret eden bir başka olay, önce kölesi, sonra evlatlığı olan Hz. Zeyd (r.a) ile ilgilidir. Hz. Zeyd (r.a) küçükken köle olması için ailesinden kaçırılıp satılan birisidir. Onu önce peygamberimizin eşi Hz. Hatice (r.aha) satın aldı ve peygamberimize (s.a.s) hediye etti. Peygamberimiz (s.a.s) yüce ahlakı ile Hz. Zeydi adeta büyülemişti. Daha sonraları Hz. Zeydi araştırmakta olan anne ve babası onu buldular. Peygamberimizden onu geri satın almak istediler. Peygamberimiz (s.a.s) Zeydi kendi yanında kalmak ile ailesine gitmek yönünde serbest bıraktı. Zeyd hür iradesiyle peygamberimizi (s.a.s) seçti. Bir çocuğun ailesi yerine bir yabancıyı tercih etmesinin elbette düşündürücü nedenleri vardır. Bunda şüphesiz en büyük rol, peygamberimizin (s.a.s) Hz. Zeydi (r.a) büyüleyen yüce ahlakıdır. Belki de ona hiç öfkelenmemesi ve kızmaması Hz. Zeydi (r.a) peygamberimize (s.a.s) manevi bir bağla bağlamıştı.

Peygamberimizin (s.a.s) öfkesini ve kızgınlığını yenmesi faziletlerinden sadece birisidir, yani deryada damla misali biz yalnız onu seçtik. Bu küçük yazıda ise sadece onun üzerinde kısaca durabildik.

Sahabelerin imana gelmeleri genellikle iki kaynaktan oluyordu. Bir kısmı Kuran-ı Kerimdeki sure ve ayetlerin büyüsüne kapılıp hak yola geliyordu. Örneğin Hz. Ömer (r.a) bu kesime girer. O kızgınlık ve öfke ile peygamberimizi (s.a.s) katletmek üzere evinden çıktıktan sonra kız kardeşinin evinde okunan Kuran-ı Kerim ayetleri ile sakinleşip hidayet bulmuştu. Sahabelerin diğer büyük bölümü ise peygamberimizi (s.a.s) görünce hidayete geliyorlardı. Onun nurlu siması herkesi büyülüyordu. Pek çok kişiyi imana getiriyordu. Onun yüce ahlakını tanıdıkça ve anladıkça bu imanları derinleşiyor, yakinleşiyordu.

Bugün Kuran-ı Kerim ortadır. Mealleri ve tefsirleri ile yine pek çok kişinin hidayetine ve irşadına vesile olmaktadır.

Peygamberimizin (s.a.s) maddi vücudu her beşer gibi ölmüştür. Ama manevi olarak yani ruhsal hayatları diridirler.

Peygamberimizin (s.a.s) hidayet ve irşat vazifesini gerçek anlamda ondan sonra Rabbani âlimler yüklenmiştir. Bunlar sadece İslami bilgileri bilmezler. Aynı zamanda bildikleri ile amel eden kimselerdir. Bunlara mürşid-i kâmil de denir. Mürşid-i kâmiller nur sahibi olma yanında ruhları olgunlaşıp başka olgun ruhlardan, velilerin ve peygamberlerin ruhlarından feyz alan kişilerdir. Nefisleri Allahın (c.c.) ve peygamberin (s.a.s) ahlakıyla güzelleşmiştir. Bu bakımdan çok etkili tebliğ ve irşat vazifesinde bulunurlar.

Onların tebliğ ve irşat vazifeleri genellikle sohbetlerle olmaz. Ruhları ile olur. Halleri ile yanlarına gelenleri etkilerler. Bakışları ile insanlara haller bağışlarlar. Bütün bunların nedeni peygambere (s.a.s) varis olmalarıdır. Onlar peygamberin (s.a.s) ilim ve ahlak yönü ile varisleridirler.

İnsanlar, Kuran-ı Kerimi, onun mealini ve tefsirini okuma yolu ile ancak taklidi bir imana sahip olabilirler. Bu iman hadiselerle ve vesveselerle az çok zedelenebilir. Kuşkularla boğuşabilir. Ama mürşid-i kâmile bağlanma yolu ile tahkiki imana erişilebilir. Bu imanla kişi olgunlaştığında inanılan pek çok şeyin gerçekliğini kalp gözü ile bizzat görüp yaşayabilir. Örneğin Kuran-ı Kerimin aslı nurdur. Bu yönü ile kalp gözüyle algılandığında ona iman tahkiki düzeye erer. Bunun gibi öldükten sonra insana ayan olacak pek çok şey, tasavvuf yolunda erişilen makam ve mertebelerle kalp gözü ile görülür hale gelir.

Yüce Allah (c.c.) bizlere hidayet ve irşat nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi
 

flzf

Filozof
Yeni Üye
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
850
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
ne mucizesi bunlar hep müslümanların uydurmaları bir kere aklın ilkelerine ters

Madem peygamberler mucize yaratmakta serbest neden sağlam bir mucize yapıp herkesi ikna etmedi saçma çok hemde çok saçma.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Peygamberimizin (s.a.s) pek çok mucizesi bulunmaktadır. Bunların binlercesi ilgili kitaplarda, genellikle hadis ve siyer kitaplarında söz konusu edilir: Eliyle ayı ikiye bölmesi, ölen çocukları diriltmesi, ağaçların kökleriyle birlikte yanlarına gelip peygamberliğini onaylaması, bir sıkıntılı günde elinden su akıtıp bütün bir orduya su içirmesi, az bir sütün ve yemeğin bereketlenip çoğalarak büyük bir kalabalığa yetmesi, elindeki çakıl taşlarının kelime-i tevhit zikrini getirmesi ve peygamberliğini onaylaması v.b.


her ne hikmetse ay yarılıyor ve koskoca dünyada bu ayın yarılmasını sadece mekkedeki müşrikler ve bir kaç müslüman şahit oluyor..böyle devasa bir mucize yaşanmış olsa dünyanın başka yerindeki insanlarda bu olayı resim şekil not bir şekilde kayıt altına almazlar mıydı...Allah yüce Kur'an da 73 yerde hiç mi akıl etmezsiniz hiç mi düşünmezsiniz diye akıl bilim ve mantığa işaret etmiştir..böyle uyduruk safsatalara değil..Hz. Muhammed kişiliği ile bile yüce bir insandır..onu yüceltme adına uydurulmuş sözde binlerce mucizeye ihtiyacı yoktur.Kur'an onun elçiliğinde inmiş en büyük mucizedir..Kur'an ın mucizevi yönünün unutulup bu tür safsatalarla islam alemi uyutulmak istenmektedir..bu ve benzeri şeyler tamda siyonist zihniyetin istediği şeylerdir..

Hz.Muhammed'in binlerce mucizesi filan yoktur...çocukları diriltmesi öylemi,saçmalığın dik alası..
 

flzf

Filozof
Yeni Üye
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
850
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
her ne hikmetse ay yarılıyor ve koskoca dünyada bu ayın yarılmasını sadece mekkedeki müşrikler ve bir kaç müslüman şahit oluyor..böyle devasa bir mucize yaşanmış olsa dünyanın başka yerindeki insanlarda bu olayı resim şekil not bir şekilde kayıt altına almazlar mıydı...Allah yüce Kur'an da 73 yerde hiç mi akıl etmezsiniz hiç mi düşünmezsiniz diye akıl bilim ve mantığa işaret etmiştir..böyle uyduruk safsatalara değil..Hz. Muhammed kişiliği ile bile yüce bir insandır..onu yüceltme adına uydurulmuş sözde binlerce mucizeye ihtiyacı yoktur.Kur'an onun elçiliğinde inmiş en büyük mucizedir..Kur'an ın mucizevi yönünün unutulup bu tür safsatalarla islam alemi uyutulmak istenmektedir..bu ve benzeri şeyler tamda siyonist zihniyetin istediği şeylerdir..

Hz.Muhammed'in binlerce mucizesi filan yoktur...çocukları diriltmesi öylemi,saçmalığın dik alası..

Ha şöyle adam gibi yorum nasıl kendini belli ediyor mantıklı itiraz edemiyorsun enazından sakal sizin gibilerde olmasa bu hurafecilerin yatacak yeri yok doğrusu.
 

The Leo

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
17 Eki 2013
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ne mucizesi bunlar hep müslümanların uydurmaları bir kere aklın ilkelerine ters

Madem peygamberler mucize yaratmakta serbest neden sağlam bir mucize yapıp herkesi ikna etmedi saçma çok hemde çok saçma.

Mucize ve elçilik birlikte bencede mantığa aykırı.
 

The Leo

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
17 Eki 2013
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Dinler doğruda olabilir, yalanda. bu konuda bir yargıya varabilmiş değilim. hangi tarafa geçersem öbür taraf daha mantıklı geliyor .deist,panteist düşüncelere ise inanmıyorum. bir ilah varsa neden kendini haber vermiyor. ya dinler (peygamberler) doğrudur yada tanrı yoktur diyorum ve insanın şu hayatta karar vermesi gereken en önemli konunun bu olduğunu düşünüyorum.
 

flzf

Filozof
Yeni Üye
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
850
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Bu durumda agnostik oluyorsun Diğer yandan birine geçiyorum diğeri mantıklı geliyor ne demek daldan dalamı oynuyorsun. Birden fazla seçeneğin doğru olması ne kadar mantıklı ha bu seçenekler mantıklı değilse birden fazla seçeneğe izin veren bir tanrı müdahale etmeyen bir tanrıdan daha sorumsuzdur.
 

The Leo

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
17 Eki 2013
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu durumda agnostik oluyorsun Diğer yandan birine geçiyorum diğeri mantıklı geliyor ne demek daldan dalamı oynuyorsun. Birden fazla seçeneğin doğru olması ne kadar mantıklı ha bu seçenekler mantıklı değilse birden fazla seçeneğe izin veren bir tanrı müdahale etmeyen bir tanrıdan daha sorumsuzdur.

Sende haklısın. ancak mudahale etmeyen Tanrıda,şu anda yanlış seçeneklere inanmamıza izin vermiş oluyor.
 

flzf

Filozof
Yeni Üye
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
850
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Sende haklısın. ancak mudahale etmeyen Tanrıda,şu anda yanlış seçeneklere inanmamıza izin vermiş oluyor.

Enazından yanlış seçenekler sunup içinden şu doğruydu demiş olmuyor birşeyi saklamak istersen bazen aynısının tıpkılarının arasına gömersin en sağlam saklama şeklidir. Sanki oyun oynuyor tanrı insancıkları ile ne kadar saçma değil mi ?

Müdahale etmeyen tanrı herhangi bir şeye inan yada inanma demiyor insanlar kendi çıkarları için inan yada inanma diye dayatıyor. Örneğin bir müslüman kendi çıkarı için islamiyete inan der yada bir hristiyan kendi çıkarı için hristiyanlığa inan der. Deizm böyle adaletsiz merhametsiz bir tanrı olamaz der işte her bakımdan Teizmden çok çok daha mantıklıdır ki tanrının herhangi bir dönemde insanlara müdahale edip herhangi bir dönemde müdahale etmemesi kabul edilemez der.
 

The Leo

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
17 Eki 2013
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Enazından yanlış seçenekler sunup içinden şu doğruydu demiş olmuyor birşeyi saklamak istersen bazen aynısının tıpkılarının arasına gömersin en sağlam saklama şeklidir. Sanki oyun oynuyor tanrı insancıkları ile ne kadar saçma değil mi ?

Müdahale etmeyen tanrı herhangi bir şeye inan yada inanma demiyor insanlar kendi çıkarları için inan yada inanma diye dayatıyor. Örneğin bir müslüman kendi çıkarı için islamiyete inan der yada bir hristiyan kendi çıkarı için hristiyanlığa inan der. Deizm böyle adaletsiz merhametsiz bir tanrı olamaz der işte her bakımdan Teizmden çok çok daha mantıklıdır ki tanrının herhangi bir dönemde insanlara müdahale edip herhangi bir dönemde müdahale etmemesi kabul edilemez der.

örneğin özürlü birine deizmin tanrısı ne diyor? hiç birşey . bu tanrı mı teizmin tanrısından daha adaletli ve merhametli ?
 

flzf

Filozof
Yeni Üye
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
850
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Özürlü birine ne denmesini bekliyorsun ki ? Teizm deki tanrı bütün herşeyi bilerek isteyerek hatasız yarattığını idda eder o halde özürlü vatandaşı bilerek isteyerek o halde yaratmış daha doğar doğmaz bir azabın içine bırakmıştır.

Deizm deki tanrının herhangi bir tanımı yoktur belkide güçleri sınırlıdır ve o özürlü insanı o şekilde yaratmaya gücü yetmiştir bilemezsin Deizmin belirttiği net ifade tanrı varsa onun herhangi bir vasıta kullanmasına gerek olmadığıdır peygamber gibi kitap gibi bu deizm e göre anlamsızdır.
 

Sunar

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Ocak 2011
Mesajlar
118
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
85
Musa Peygamber’in mucizesi şu oldu: “Elindeki asayı atınca asa büyük bir yılan oldu ve öteki sihirbazların yılanlarını yuttu”, “Kızıl denizin sularını boşalttı, kendi adamları geçip de onları kovalayan firavunun askerleri geçerken sular yeniden doldu, böylece firavunun askerleri boğulup öldüler” denilir.
İsa Peygamber’in mucizesi: “Antakya’da ölen bir insanı dirilttiği Kuran’da anlatılır”. Ayrıca İncil’de hastaları iyi ettiğine dair anlatılar var. “Mezarlıkta, zincirle bağlı, huzursuz, kendini zapt edemeyen bir gencin yanına götürürler. Genç, İsa peygamber gelince ayaklarına kapanır, kendisini iyileştirmesini ister. İsa onu sağlığına kavuşturur”. Ve yine, “kan kaybeden bir kadının sırtını sıvazlar, kadın şifa bulur” .
Muhammed Peygamber’in mucizesi “Kuran” dır denilir. Çünkü Kuran’da Tanrı konuşur. “Kuran’ın sözleri Allah’ın kelamıdır” , yani Tanrı’nın sözleri. Tevrat’ta, İncil’de söylenenler Tanrı tarafından söylenmiyor; onları yazanlar tarafından bahsediliyor. (geldi, şöyle yaptı, böyle etti gibi, oysa Kuran’da biz onlara şöyle dedik, böyle yapın şeklinde söylenir). Hz. Muhammed’in başka mucizesi yoktur. Tabii zamanla bazı eklemeler yapıyorlar ki bu aslında günahtır; gerçeği saptırmak olur. Hayır ediyorum derken günah işlersin.


Not: Allah sözcüğü “al ilah” dan gelir. “al” “artikel “ dir. Yani İngilizcedeki “the”. “ ilah” ise Türkçe karşılığı ile “Tanrı” sözcüğüdür. Allah sözcüğü “Al İlah” sözcüğünün çabuk ve akıcı söylenmiş şeklinden başka değil. Türkçemizde “artikel=harfi tarif” yoktur. Arapça da var çünkü Arapça Hint- Avrupa dil ailesinden. Bunu da burada belirteyim. O sebepten öz Türkçe olan “ Tanrı” sözcüğünü söylemekten korkmayalım.
 

The Leo

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
17 Eki 2013
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Özürlü birine ne denmesini bekliyorsun ki ? Teizm deki tanrı bütün herşeyi bilerek isteyerek hatasız yarattığını idda eder o halde özürlü vatandaşı bilerek isteyerek o halde yaratmış daha doğar doğmaz bir azabın içine bırakmıştır.

Deizm deki tanrının herhangi bir tanımı yoktur belkide güçleri sınırlıdır ve o özürlü insanı o şekilde yaratmaya gücü yetmiştir bilemezsin Deizmin belirttiği net ifade tanrı varsa onun herhangi bir vasıta kullanmasına gerek olmadığıdır peygamber gibi kitap gibi bu deizm e göre anlamsızdır.

Çok kapsamlı bir konu. bu sebeple hangisi anlamlı hangisi anlamsıza girmeden birazda pragmatist yaklaşmıştım. şahsım adına konuşursam güçleri sınırlı bir tanrıya güvenemem.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
her ne hikmetse ay yarılıyor ve koskoca dünyada bu ayın yarılmasını sadece mekkedeki müşrikler ve bir kaç müslüman şahit oluyor..böyle devasa bir mucize yaşanmış olsa dünyanın başka yerindeki insanlarda bu olayı resim şekil not bir şekilde kayıt altına almazlar mıydı...Allah yüce Kur'an da 73 yerde hiç mi akıl etmezsiniz hiç mi düşünmezsiniz diye akıl bilim ve mantığa işaret etmiştir..böyle uyduruk safsatalara değil..Hz. Muhammed kişiliği ile bile yüce bir insandır..onu yüceltme adına uydurulmuş sözde binlerce mucizeye ihtiyacı yoktur.Kur'an onun elçiliğinde inmiş en büyük mucizedir..Kur'an ın mucizevi yönünün unutulup bu tür safsatalarla islam alemi uyutulmak istenmektedir..bu ve benzeri şeyler tamda siyonist zihniyetin istediği şeylerdir..

Hz.Muhammed'in binlerce mucizesi filan yoktur...çocukları diriltmesi öylemi,saçmalığın dik alası..

Kamer Suresi 1-2-3 ayetlerinde yazdığına göre nasıl uydurma olabilir arkadaşlar?

Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve "süregelen bir sihirdir" derler. Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş ( Allah'ın izni ile) gerçekleşektir. ( Kamer Suresi 1-2-3 )
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Kamer Suresi 1-2-3 ayetlerinde yazdığına göre nasıl uydurma olabilir arkadaşlar?

Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve "süregelen bir sihirdir" derler. Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş ( Allah'ın izni ile) gerçekleşektir. ( Kamer Suresi 1-2-3 )

buna benzer ayetler tekvir suresinde de geçer,kıyamet koptuğu zaman her şeyin ayan beyan ortaya çıkacağını haber verir..peygamber efendimizden de o dönem mucize göstermesi gerektiğini yoksa inanmayacaklarını söylemişlerdi,oysa Allah aşağıda ki ayetlerde peygamberimize neden mucize verilmediğini açıklamıştır..Ayetler ortada iken ve açık açık peygambere verilen bir mucize olmadığını haber verdiği halde niçin müslümanlar hala bir mucize arayışı içindedirler..

''Ona, Rabbinden bir takım ayetler (mucizeler) indirilmeli değilmiydi?'' dediler. (Onlara) ; '' Ayetler (mucizeler) ancak Allah'ın katındadır.Ben ancak apaçık uyarıcıyım.'' de. (ANKEBUT suresi 50.ayet)

( Resulüm ! ) Kendilerine okunan (bu) Kitab'ı, sana bizim indirmemiz onlara yetmiyor mu? Hiç şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (büyük) bir rahmet ve (kulluğunu yerine getirmede) bir öğüt bir hatırlatma vardır. (ANKEBUT 51.ayet)


(Sana) ayetler (mucizeler) göndermekten bizi alıkoyan,ancak öncekilerin onu yalanlamış olmasıdır.Biz Semud kavmine de (inanmaları için) açık bir mucize olarak o dişi deveyi verdik ve (onu öldürdüler de) bu yüzden (kendilerine) zulmettiler (helak oldular).Halbuki biz ayetleri ancak,(helak için değil,ahiret azabından)korkutmak için göndeririz. (İSRA suresi 59.ayet)

uyduruk rivayetleri mi esas alacağız yoksa Kuran'ı mı..?
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
(Sana) ayetler (mucizeler) göndermekten bizi alıkoyan,ancak öncekilerin onu yalanlamış olmasıdır.Biz Semud kavmine de (inanmaları için) açık bir mucize olarak o dişi deveyi verdik ve (onu öldürdüler de) bu yüzden (kendilerine) zulmettiler (helak oldular).Halbuki biz ayetleri ancak,(helak için değil,ahiret azabından)korkutmak için göndeririz. (İSRA suresi 59.ayet)

uyduruk rivayetleri mi esas alacağız yoksa Kuran'ı mı..?
@sakal ;parantez kısmı tefsir midir,yani zulmettiler in açılımında, yorumunda, netice olarak tarihte mucize denilebilecek bir olay semud kavminin helakımı konu ediliyor.yani bahsedilen bir mucize midir (evetse 1 e hayırsa 2 ye tuşlayınız )
neymiş mucize varmış,ben bir mucize göstereyim bari şu keferelere diye bir meyil olmayacağına göre de Allah ın mucizesi vardır,kulun değil,izin ve kurgunun kullanıcıları peygamberlerdir.dolayısıyla esasta hepsi kul olan bizlerin ,mucizeyi görenle yaptığı zannedilen kişiler olarak ,Allah katında bir irade ve başarı sağlıyamıyoruz.
zor topladım ama umarım anlaşılır..:)

daha kolayı şu; kimdi o kullanıcı..kün fe yekun durum bu ,izleyici kısmı tüm yaratılmışlar..
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
alıntıladığım meal,Hasan Tahsin Feyizli hocanın meali..parantez içindekiler ise yorum/açıklama..daha önce meallere tam olarak güvenilemeyeceğini söylemiştim aynı problem burada da karşımıza çıkıyor,tek bir kelimenin yanlış bir çevirisi bile anlam mana kaymasına neden oluyor;işte bu yüzden arapça bilmek ve Kuran'ı ibadet esnasında arapça okumak önemlidir.

Kuran'dan bir konu için araştırma yapmak gerekirse tek kaynağa asla bakılmamalıdır,karşılaştırma yaparak en doğrusunu veya yakınını bulmak hayati önem taşımaktadır..

aynı ayetin bir kaç karşılaştırması aşağıdaki gibidir :

Yaşar Nuri Öztürk
59 Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.

Süleyman Ateş
59. Bizi ayetler (mu'cizeler) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin, (onları) yalanlamış olmasıdır. Semud(kavmin)e açık bir mu'cize olarak dişi deveyi verdik, o zulmetmelerine sebeb oldu (deveyi boğazlayarak kedilerine yazık etmiş oldular). Biz mu'cizeleri, yalnız korkutmak için göndeririz.

Elmalılı Hamdi Yazır
59-Bizi mucizelerle peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak önceki milletlerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud'a gözleri göre göre mucize olmak üzere o dişi deveyi verdik de onunla kendilerine zulmettiler; oysa Biz o mucizeleri, ancak korkutmak için göndeririz.

Edip Yüksel
59. Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır. Örneğin, Semud'a açık bir (mucize) olarak deveyi vermiştik. Fakat ona haksızlık ettiler. Biz mucizeleri yalnızca uyarı amacıyla göndeririz.

Diyanet Vakfı
59. Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Ali Bulaç
59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

birde aynı ayetin Abdülaziz Bayındır tarafından açıklamasına bakalım;

[video=youtube;IkoU9L0Ibgc]http://www.youtube.com/watch?v=IkoU9L0Ibgc[/video]

görüldüğü gibi ayette belirtilen zulüm kelimesi,Semud kavminin o deveyi öldürmekle kendi nefislerine uyup sonuç olarak kavimlerinin helakine sebep olduğu ortaya çıkıyor..dolayısı ile mana bakımından en yakın olan alıntıladığım mealdir..
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
Kavmin ve benzer bir çok toplumun başına gelen iş oluş şartları bakımından mucize,mucizeyi halk eden Allah tır ,kul olarak Peygamberler değil.Bu tefsircilerin çoğunun ilmini küçümsemiyorum haşa ama yorumunu sevmiyorum belirteyim ayrıca.İllede Mevdudi..
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
tabular kolay kolay yıkılmaz,mucize diye bir şeyin olmadığını mı çıkardınız bu yorumlardan.?
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
yok mutlaka var ama,peygamberlerin değil Allah ın mucizeleri,başlıktan bakınca..
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst