Olguculuk

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Akımları kategorisinde mavimor tarafından oluşturulan Olguculuk başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 6,209 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Akımları
Konu Başlığı Olguculuk
Konbuyu başlatan mavimor
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan glsezinrs

mavimor

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,456
Tepkime puanı
3
Puanları
38
Yaş
44
OLGUCULUK (POZİTİVİZM)


Felsefede olgularla desteklenen ya da olgularla ilgili verilere dayanan bilginin tek sağlam bilgi türü olduğu görüşü. Dar anlamıyla August Comte 'un felsefesi için de kullanılır.


Genel çizgileriyle Olguculuk, deney konusu edilebilecek olgularla ilgili, yani en geniş anlamıyla bilimsel bilginin sağlam bilgi olduğunu vurgular. Bunun dışında, olgucuların çoğu mantık ve matematik gibi bilgi türlerinin varlığını kabul eder, ama bunların içeriksiz olduğunu ileri sürerler. Olguculuğun en temel özelliğiyse, geleneksel felsefe görüşlerini, olumsuz bir anlam yüküyle "metafizik" olarak niteleyerek karşı çıkmasıdır. Comte 'dan bu yana "metafizik" nitelemesi insanlığın geride bıraktığı bir aşamayla ilgili, geçerliliğini yitirmiş, yerini "pozitif" bilimlere bırakmış bir bilgi türünü çağrıştırır.


Olguculuk tarihsel olarak, Avrupa'da Aydınlanma'nın ve yeniçağ bilimlerindeki önemli gelişmelerin bir sonucudur; felsefe geleneği olarak, Eski Yunan Sofistlerine ve 3. yüzyıl Latin düşünürü Sextus Empiricus 'a değin uzanır. Daha yakın kökleri ise, İngiliz Deneyciliğine ve Fransız Ansiklopedistleri’ne dayanır. Comte'a göre insanlık tarihinin üç aşamalı zihinsel gelişiminde her aşama bir öncekine göre daha ileri ve gelişmiştir. İnsanlık başlangıçta açıklamaların doğaötesi güçlere göre yapıldığı dinsel bir aşamadadır. Izleyen metafizik aşamada açıklamalar gene olgulardan uzak bazı kavramlara dayandırılır. Üçüncü aşamada ise insanlar doğru bilginin gerektirdiği gibi, açıklamak istedikleri olguları gene bu olgulardan elde ettikleri verilere dayandırmayı öğrenirler; işte bu sonuncusu pozitif aşamadır. Comte bu süreci bir insanın çocukluktan yetişkinİiğe geçiş aşamalarına benzetir.

Comte ile yakın ilişkileri olan John Stuart Mill İngiliz Deneycilik okulunun da etkisiyle Olguculuğun bilgisel ve mantıksal yanlarını geliştirmeye çalıştı. İngiltere'de Olguculuğun bir başka temsilcisi olan Herbert Spencer yaklaşımında Darwin 'in evrim kuramına da yer verdi. Olguculuk bundan sonra daha çok Almanya ve Avusturya'da gelişti. Viyanalı fizikçi ve düşünür Ernest Mach , İngiliz filozof David Hume 'un görüşlerinden yola çıkarak bütün bilginin dolaysız olarak deney yoluyla duyu verilerinden elde edilen ö elerden oluştuğunu öne sürdü. Mach'ın, bilgi kuramlarının değişebildiği, ama temel olguların değişmediği düşüncesini sonraki birçok olgucu da benimsedi. Alman düşünür Richard Avenarius ise biyolojik temelli bir bilgi felsefesi geliştirerek algılanabilir bir nesnenin, algıya açık niteliklerinin toplamından başka bir şey olmadığını savundu. Şeylerin temelinde yatan bir töz olduğu düşüncesini eleştirerek Deneycilik ile Olguculuğu birleştirmeye çalıştı. Olguculuk bu gelişme döneminden sonra, özellikle de simgesel mantığın hızla yaygınlaşmasının etkisiyle güçlendi. Charles Sanders Peirce ve William James gibi mantığa da ağırlık veren ABD'li pragmatistlerin görüşlerindeki yakınlıklar sayesinde daha da yaygınlaştı. Gerektirdiği mantıksal sistem de Olguculuğa yakınlığı olan Bertrand Russell gibi birçok düşünür tarafından işlenerek olgunlaştırıldı.

Bütün bu gelişmeler Mach 'ın etkilerinin sürdüğü Viyana'da, "Viyana Çevresi" adıyla da bilinen Mantıksal Deneycilik ya da Mantıksal Olguculuk akımıyla sonuçlandı. Bu akım, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında Anglosakson ülkelerde çok güçlenerek hemen bütün akademik felsefe kuruluşlarına egemen oldu. Buna karşılık başta Viyanalı düşünür Ludwig Wittgenstein olmak üzere, önceleri Olguculuğu benimseyen Karl Popper ve Thomas S. Kuhn gibi bazı düşünürler getirdikleri temel eleştirilerle Olguculuğun etkisinin azalmasına neden oldular.

Günümüzde Olguculuk tıpkı Deneycilik gibi, yaygın gücünü büyük ölçüde yitirmiştir. Bilimsel bilgiye duyulan koşulsuz güven kırılmış, bilim dışında başka sağlam bilgi yollarının araştırılmasına duyulan ilgi yeniden canlanmıştır. Olguculuğun günümüz felsefesine kalıcı katkılan arasında, sağlam ve tutarlı bilgi ülküsü ile bilimsel açıklamaların ortak bir temelden türetilmesi gereği sayılabilir.

Ana Britanica
 
F

faust

Ziyaretçi
Pozitivizmin kurucusu Auguste Comte1 (1798 - 1857)'dur. Pozitivist bilgi kuramı nasıldır, temel savları nelerdir, pozitivizm bilgiye, bilime ve sosyal bilime nasıl bakmaktadır?
1. Pozitivizmin bilgiye bakışı
Biz ancak gözlemlenen olayların, görünüşlerin (fenomenlerin) bilgisini biliriz; bilgimiz, mutlak, değişmeyen, kesin bilgidir. Bir olayın özü, keza olayların "gerçek nedeni" üstüne soru sormanın hiç bir anlamı yoktur; tersine, ancak, olayların birbiri arasından gelmesinin veya bu olayların diğer olaylarla benzer biçimlerde olmasının bir nedeni vardır. Biz, bu bağıntıları benzerlik bakımından ele aldığımızda kavaramlar olarak, ard arda geliş bakımından göz önüne aldığımızda da görünüşlerin yasaları olarak adlandırırız. Bütün bilimsel bilginin amacı da görünüşlerin yasalarını öğrenerek, sonra bunların yardımıyla gelecek görünüşleri önceden bildirebilmektir; bilmek önceden görebilmek içindir. "Pozitif yasaların son ereği, ussal olarak önceden görmektir" der Auguste Comte.
Pozitivizm, bu tür bilgi dışındaki, bilgi adına yapılan her şeyin metafizik olacağını, bunun da reddedilmesi gerektiğini ve yalnızca duyu deneylerinin kabul edeceğini belirtir.
A. Comte kendi felsefi düşünme tarzının, aslında "Kopernikus, Kepler ve Galilei' ile başlayan yeni çağ pozitivizmin sistematik yükselişi olduğunu söyler.

2. Pozitivizmin bilime bakışı
Bilimin başlıca hedefi ne olmalıdır? "Evreni tanımak ve evrendeki olaylara ilişkin elde ettiğimiz bilgileri başkalarına aktarmak için betimlemeye gerek vardır. Evreni tanımak, evrendeki olayları, görünüşleri ve görünüşler arasındaki bağlılıkları araştırmakla elde edilir."
Betimleme bilim için herhangi bir araç, bir yol, bir yöntem değil, tersine onsuz olunamaz bir araç olarak aynı zamanda bilimin amacıdır da; daha doğrusu -bilimin amacının bir bölümüdür.
Bilim, fenomenlerini betimlerken ne gibi adımlar atar? Bu soruyu, bilim nasıl çalışır? Sorusuyla eş tutabiliriz. Bilim, fenomenlerini betimlemekten başka bir şey değildir. Bilimin nasıl yapıldığım anlamanın en doğru yolu, bilimsel çalışmaları, araştırmaları adım adım izlemektir. Bu adımlara şu tekniklerle ulaşılmaktadır; l- Gözlem, 2-Deney, 3- Sayma ölçme, 4- Şemalaştırma. Pozitivizme göre, bilim bu evreden geçerek var olur. Aslında birinin bitim noktası değildir.Bu yöntemler iç içe de geçmiş olabilir.
Bu teknik aşamaları açmaya çalışırsak:
2.1.Gözlem: Bu aşamaya doğaya ya da şeye sorulan sorunun niteliği değişim gösterir. "Niçin" yerine "Nasıl" sorusu sorulur.Gözlemin önemi nerden kaynaklanmaktadır? Gözlem bilim için ne anlama gelmektedir?
Olgulardan edindiğimiz ilk bilgi, duyumlara dayanan bilgi tarzı olduğunu daha önce belirttik. Gözlemden edindiğimiz bilgi ile olaylar arasında bağlantılar kurarak tasarımlamaya veya deney bilgisine gidilir. Gözlemin açık ve seçik olduğunu kanıtlayan betimlemeler yapılır. Gözlem olaylara müdahale etmez. Olayları kendi doğallığında anlamaya ya da çözmeye çalışır. .
Yukarda da belirttiğimiz gibi bilim, olayları kesin doğru ve ekonomik dile getirmektir.
2.2.Deney: Deney de bir çeşit gözlemdir. Deney gözlemde olduğu gibi denenecek olgular seçilir,onların bir sıralaması yapılır. Aradaki temel ayrım, olgulardaki yaklaşımda kendini gösterir. Gözlemde olayların akışına müdahale edilmez, oysa deney böyle bir müdahaleyi gerektirir.
Gözlemci olup biteni izleyip olgulardan hareket edip doğal koşullardan yararlanır, deneyci yapay koşullar altında olguları üretme yoluna girer.
Deney ve deneyimi (yaşantı) birbirinden nasıl ayıracağız? Pozitivizme göre bunun cevap; deney, deneyimden başlıca olarak niceliksel olmasıyla ayrılır.
En geniş anlamda savunulabilen ve en geniş biçimde deneyimi tamamlayan bu düşünceler en bilimsel olanlardır. Düşüncenin yol gösterdiği deney, bilimi temellendirir, bilinç ve amaçla deneyimi genişletir.
Deneyde temel olan olgular arasındaki bağı kurabilmektir. Bunu da niteliksel ve niceliksel olmak üzere iki biçimde gerçekleştirir.
Niceliksel bağıntı, niteliksel bağıntının daha özel daha basit durumudur. Doğa bilimleri niteliksel bağıntıları niceliksel bağıntılar cinsinden temsil etmeyi belirgin bir çaba gösterir. Bu da bağıntıların ölçümlenmesi, sayı cinsinden dile getirilmesi demektir.
2.3. Sayma - Ölçme: Ölçmeye başvurmaksızın herhangi bir bilim dalında bir ilerleme sağlanamayacağı gibi ölçmesiz bilim yapılacağı bile söylenemez. Bilim ulaştığı sonuçları elden geldiğince kesin, açık ve doğru biçimde dile getirmek ister. Böyle bir dile getirme olanağım, ancak ölçme sayesinde kazanılır.
Pozitivizm için ölçme, bilimin betimlemelerinin sayı ve ölçüye vurulması demektir, istenen kesinlikte ölçmedir. ilk sayı tasarımları, adla veya ad olmasızın çevrenin etkisine göre meydana gelir. Bu tasarımlar, görme, dokunma veya işitme duyusu yoluyla da gelişirler, son durumda ritme dikkat edilmesi yoluyla olur.
Niçin sayarız? Saymakla elde ettiğimiz nedir?
Saymak çevremize güven duymaktır. "Doğrudan doğruya sayma ile ancak duyusal, olgusal verileri sabitleştirmiş oluruz. Böylece onların akış içinde yitip gitmelerini önlemiş oluruz. Çünkü evrende olup bitenler bir defalıktır, akıp gider. Böylece değişmeyen bilgiye ulaşılacağını vaat eder."
Bilim, başarılarını sayı ve ölçüye vurarak, ölçüp biçerek yaptığı betimlemelere kesinlik ve güvenirlik kazandırır.
2.4.Şemalaştırma: Pozitivizm şemalaştırmayı, soyutlama ve kavramlaştırmayla ele almaktadır. Soyutlamayı bir ayıklama süreci olarak görür. Kavramlara soyutlama' yolu daha önce J. Locke'ta ifade edilir. Pozitivistler bu yöntemi değiştirmeksizin kabul ederler.
Pozitivizmde, kavram ile kavranılan arasındaki ilişki biçiminde dile getirir. Bu ikisi arasında, yani olayla düşünme arasında bir uygunluktan söz ederler. Olayların soyutlanması, birleştirilmesi, şematize edilmesi sayesinde bu uygunluk kurulur.
Olayların düşünmeye uyumunun bir başka ifadesi de olayların düşünmede şemalaştırılmasıdır.
Olayların betimlenmesi amacıyla düşünmede şemalaştırmasının bir tarzı da kavramlardır. "Kuram, şemalaştırmadan başka bir şey değildir.
Pozitivizm bilimleri tarihi süreçleri ile değerlendirir. ilk olarak gökbilim düzeyinde değerlendirme yapmaktadır. " En basit en genel ve insandan en uzak olgular gökbilimsel olgulardır. Bu olguları yeryüzünün fiziksel olguları izler, bundan sonra birbirine bağımlı olan kimya olguları gelir, bu olgularda ayrıca yeni bir dizi yasa gözlemlenir, bu dizi etkileri daha az yaygın olan benzerlik yasa dizisidir. Daha sonra fizyolojik olgular gelmektedir. Matematik bilimi ise bu bilimler içinde yerini almaktadır.""
Bu beş bilimin dışında toplusal fizik olarak adlandırılan sosyoloji yerleştirilir. Sosyolojinin amacı toplumu bilimsel olarak araştırmak ve doğa bilimlerine uydurmaktır. "Bu bilimin özü geçmişe yönelik derin araştırmada şimdinin gerçek açıklamasını ve geleceğin genel görünümünü elde etmeye dayanır." Sosyoloji nasıl bir bilimdir? Sosyoloji her şeyden önce toplumsal yaşamda tüm düşünsel ve ahlaki olguları gözlemlemek ve anlamakla yükümlü sonuncu bilimdir.

3. Pozitivizmin sosyal bilime bakışı
Pozitivizmin sosyal bilimlere bakışının temelinde Auguste Comte'un belirlemiş olduğu "Üç Durum Yasası"! yatar. Bunlar; teoloji (din bilimsel), metafizik, pozitivizm'dir. Bilginin gelişmesinde ya da sosyal bilimin gelişmesinde takip edilen dizge şöyle açıklanır; "din bilimsel felsefe doğrudan doğruya tüm olguların ilk kaynağına yerleşerek, özellikle onların genel nedenlerini ortaya çıkarmaya çalıştı; oysa pozitif felsefe, insan zihni için ulaşılmaz saydığı tüm neden araştırmasını bir yana bırakarak yalnız yasa'yı yani olgular arasında bulunan sağlam benzerlik ve ardışıklık ilişkilerini ortaya çıkarmaya yöneldi. Bu iki bakış açısı arasına doğal olarak metafizik bakış açısı yerleşti, bu bakış açısı her olguyu o olguya özgü soyut bir gücün üretimi olarak belirleyen bakış açısıdır." Böylece pozitif felsefe ve sosyolojisi temellendirmeye gidecekti.
Auguste Comte "insan kavrayışını iyi algılayabilmek için, o düşüncenin tarihine ulaşılmalıdır." der. Tarihi incelenirse algılanabilir. Yine bir sınıflama yaparsak din bilimsel evreyi üç aşamada ele almak mümkün; "Fetişçilik,çoktanrıcılık, tektanrıcılık.
3.1. Pozitif din anlayışı
Comte pozitivizmi, insanlığın ilerleyişi yolunda bilimsel bir düşünce biçimi olduğu kadar bir inanç biçimidir. Dini dünya düzenleyicisi olarak görür, ona maneviliği dışında toplumsal işlev yükler. Bu da bir dünya dinine evirilmesine vesiledir. Pozitif dinde Tanrı yerini insan alır. Bu yüzden, bu yeni din insanlık dini olarak adlandırılır. Bu dinin kurucuları, sürdürücüleri, önderleri yetkin insanlar olacaktır. insanlık en büyük güçtür. insanlık dini en büyük inançtır. insanlık bilebileceğimiz, görebileceğimiz, düşünebileceğimiz en soylu varlıktır, büyük Varlık'tır. insanlık kendi bilincine tarihte ya da tarihle varır.
Pozitif dinin formülü şudur; "ilke olarak aşk, temel olarak düzen, amaç olarak ilerleme. ^ Böylece din dünyayı, dünya da insan sistemlerini ve insan eylemlerini düzenleyen bir güçtür.
3.2. Pozitif tarih anlayışı
Comte düşüncesi bugün her şeyden önce önerdiği güçlü tarih kavrayışıyla dikkatimizi çeker.
Her şey tarihsellik içine yerleşmiştir, her şey tarihin ağırlığını taşır, her şey önce dinsel yani düşsel, sonra metafizik yani soyut olanı geride bırakarak, pozitif yani gerçek olana doğru açılmış olan bir gidiş içindedir. Bireyler arasında etkin ya da edilgin olsa da dünya tek bir çizgi üzerinde hareket eder. Bu konuda Auguste Comte "Tarihim bilmedikçe bir bilimi tam olarak algılayamayız" *5 der.
Pozitif bilim, bilimlerin hızla geliştiği ve çeşitlendiği bir çağda bir gerçeklilik bildirişidir, bir bilim inancıdır, öte yandan gelişim fikrinin iyiden iyiye belirdiği bir dönemde bir tarih bilincidir.
4. Sonuç:
Pozitivizmi genel olarak değerlendirdiğimizde;
l. Pozitivizm doğa bilimleriyle sosyal bilimleri birleştirir
2.Pozitivist bilgi, zamandan,mekandan bağımsız değişmeyen bilgidir.
3.Pozitivizm kendini sürekli yeniler tarihsellik içinde var eder.

5. Dipnotlar
1- Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma yayınevi, istanbul 2002, sf:221
2- Auguste Comte, Pozitif felsefe kurstan
çev: Erhan Ataçay, Sosyal yayınlan, ist 2001,sf: 35
3-Auguste Comte, A g.e, sf:33
4- Afşar Timuçin, Düşünce Tarihi, insancıl Yayınlan, ist 1997, sf: 642
5- Ö. Naci Soykan, Bilgi ve Betimleme,Kürel Yayınları, ist 1998, sf: 33
6- Ö. Naci Soykan, A.g.e, sf:66
7- John Locke, insan Anlığı Üzerine Bir Deneme çev: Vehbi Hacıkadiroğullan, Kabalcı Yayınevi, ist 1996, sf:275
8- Ö. Naci Soykan, A.g.e, sf:82
9- Murtaza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye'ye girişi ve ilk Etkileri, insan Yayınlan, istanbul 1986 sf:110-112
10- Ö. Naci Soykan, A.g.e, sf:84
11- Auguste Comte, A.g.e, sf:32
12-Afşar Timuçin, a.g.e, sf: 645
13- Ş Ural, Pozitivist Felsefe, istanbul 1988, sf:41
14- Nusret Hızır, Felsefe Yazılan, Çağdaş Yayınlan, ist 1978, sf: 282-283
15- Doğan Özlem, tarih felsefesi, ara yayıncılık, ist 1982, sf: 112-113

KAYNAKÇA
- Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma yanınevi, istabul 2002
- Comte, Auguste, Pozitif felsefe kursları çev: Erhan Ataçay, Sosyal yayınlan, ist 2001
- Hızır, Nusret, Felsefe Yazılan, Çağdaş Yayınlan, ist 1978
- Korlaelçi, Murtaza, Pozitivizmin Türkiye'ye girişi ve ilk Etkileri, insan Yayınlan, istanbul 1986
- Locke, John, insan Anlığı Üzerine Bir Deneme çev: Vehbi Hacıkadiroğullan, Kabalcı Yayınevi, ist 1996
- Özlem, Doğan, tarih felsefesi, ara yayıncılık, ist 1982
- Ural Ş., Pozitivist Felsefe, istanbul 1988
- Timuçin, Afşar, Düşünce Tarihi, insancıl Yayınları, ist 1997
ÖZGÜR DÜŞÜN SAYI-19
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
A.Comte'un Sosyoloji biliminin kurucusu olduğunu da unutmamalıyız.
Pozitivizme eleştirel bir bakış..
"Comte'un biçimlendirdiği bu akım, yaşadığımız çağın çeşitli nedenlerle nesnel gerçeklikten kaçmak isteyen çok büyük bir bölümünü etkilemiştir.XX. yüzyılın bütün idealistleri doğrudan ya da dolaylı olarak bu akımla ilişkilidir.Pek çok aldatıcı yanlar taşır:Bilimcilik savına rağmen bilimdışıdır, metafiziği yadsımasına rağmen metafiziktir, idealizme karşı çıkmasına rağmen idealisttir, tanrı anlayışını çürütmesine rağmen din önericisidir, tarafsızlık savına rağmen taraflıdır....
O.Hançerlioğlu (felsefe sözlüğü FS19 s:289)
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Türkiye'de felsefe alanındaki her konuda olduğu gibi pozitivizm konusunda da doğru düzgün kaynak bulmak zor, hele tarafsızını bulmak daha da zor. Pozitivizm ontolojiktir, metafiziktir. Çünkü en temel iddiası, maddi olguların dışında hiçbir şeyin olmadığıdır. Bu ise, maddi olmayan hakkında bir şey söylemektir. Evrenin yapısından bahsetmektir. Açık bir metafiziktir bu. Bilimsel hiç değildir. Örneğin Mach tutarlı bir pozitivist olarak atomları reddetmiştir. Kuramsal fizik ise pozitivizmle hiç mümkün değildir. Bu nedenle mantıkçı pozitivzm (neopozitivzm) ile kısa bir sürede terk edilmiştir. Yani bugün değil, henüz 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bile, bizzat neopozitivistler tarafından savunulamaz bir görüş olarak reddedilmiştir. Bu ayrıntılı bir süreç, ama söylemek istediğim başka bir şey. Comte sosyolojinin kurucusu değildir. İbn-i Haldun gibi biri varken, Comte yalnızca popüler bir yazar olabilir. Tarihin ve ona uygun bir toplum biliminin nasıl kurulacağını, bunu sağlayan temellerin neler olduğunu, bu bilimin hangi özelliklere sahip olması gerektiğini ayrıntılı olarak ilk açıklayan ve bu prensiplere dayanarak devletleri inceleyen ilk kişi İbn-i Haldun'dur. Batı eğer oryantalizminden sıyrılabilseydi, Comte'tan çok önce ve onunki gibi metafizik olmayan bir sosyoloji bilimi geliştirilebilirdi. Bugün ise, Batı tarafından da bu kabul ediliyorken, sosyolojinin kurucusu olarak Comte'u göstermek mümkün değildir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Comte sosyolojinin kurucusu değildir. İbn-i Haldun gibi biri varken, Comte yalnızca popüler bir yazar olabilir. Tarihin ve ona uygun bir toplum biliminin nasıl kurulacağını, bunu sağlayan temellerin neler olduğunu, bu bilimin hangi özelliklere sahip olması gerektiğini ayrıntılı olarak ilk açıklayan ve bu prensiplere dayanarak devletleri inceleyen ilk kişi İbn-i Haldun'dur. Batı eğer oryantalizminden sıyrılabilseydi, Comte'tan çok önce ve onunki gibi metafizik olmayan bir sosyoloji bilimi geliştirilebilirdi. Bugün ise, Batı tarafından da bu kabul ediliyorken, sosyolojinin kurucusu olarak Comte'u göstermek mümkün değildir.

Haklısınız.Ama sosoyolojinin pozitif bir bilim olarak ve yöntem sorunuyla birlikte ilk ele alınışı, Comte'la başlamış gibi gözüküyor.En azından pek çok kaynakta bu böyle.Tarihin bir bilim olarak felsefeden ayrılışının mimarı İbn-i Haldundur ama nedense sosyolojik çalışmalarından çok tarihçi kimliğiyle anılmakta.,Sosyalojinin kurucusu ifadesini şöyle düzeltiyorum:Sosyolojinin bilimsel kimlik kazanması (pozitif bilim olması)A.Comte ile olmuştur diyebiliriz.Çağımız sosyoloji bilimi deneysel bir bilim olmasa da tümevarımın aşamalarını izliyor.Sosyolojide mikro ve makro alan çalışmalarının başlatıcısı da yine Comte.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst