Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Mitoloji Nedir kategorisinde fides tarafından oluşturulan Mitoloji Nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 13,819 kez görüntülenmiş, 58 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Mitoloji Nedir
Konu Başlığı Mitoloji Nedir?
Konbuyu başlatan fides
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrensel-insan
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Bir idealistin, bir nihilistin, bir faşistin, pozitivistin .vs gözünde ne ise odur...İnsan ideolojik görüşlere göre tanımlanamaz.

Buradaki tanim fenomenal bir tanim degildir, numenal bir tanimdir. Bu tanimi ben yapmiyorum, "insanim" disinda "erkegim/kadinim, beyazim/siyahim, dinliyim/dinsizim, materyalistim/idealistim/pozitivistim, milliyetciyim, ulusalciyim, liberalim, turkum, kurdum,muslumanim, hristiyanim v.s. diyen insanoglu yapiyor. Ustelik bu kavramlarin da bilinc ve farkindaligina varmadan, birey bilinci yerine toplumsal kisilik bilinciyle.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Buradaki tanim fenomenal bir tanim degildir, numenal bir tanimdir. Bu tanimi ben yapmiyorum, "insanim" disinda "erkegim/kadinim, beyazim/siyahim, dinliyim/dinsizim, materyalistim/idealistim/pozitivistim, milliyetciyim, ulusalciyim, liberalim, turkum, kurdum,muslumanim, hristiyanim v.s. diyen insanoglu yapiyor. Ustelik bu kavramlarin da bilinc ve farkindaligina varmadan, birey bilinci yerine toplumsal kisilik bilinciyle.

Farkındaysanız tanım yapmadım zaten..Toplumsal bilinçten ayrı bir birey bilinci olmaz..Toplumsal bilinci sorgular, yanlışlarını gösterir ve yeni bir "toplumsal bilinç"yaratmaya çalışabiliriz..Ama birey toplumdan ayrı bir bilinç oluşturamaz..Bireyselliği bile, ortaya konulduğu andan itibaren toplumsallaşmaya başlamıştır..
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Mitoloji ile tarihi bir olay farki nedir?, biri tarihte olmus, yasanmis olandir; digeri aklin uydurmasi ve yaratimidir.

Sen simdi ilk insanoglunun olusumunu Adem ve Havva'ya mi bagliyorsun?

Ya da yasam sonrasi bir cennet/cehennem varligindan mi soz ediyorsun?

Ya da bir seytan,melek, peri, cin varligindan mi?

Benim dusuncem bilimsellik uzerinedir ve gozleme dayanir.

Senin, dusuncen inanc ve ideolojiye dayaniyorsa bilemem.

Cunku mitolojinin birak olmuslugunu, bilimsel bir icerigi bile yoktur.

Eger var diyorsan, buyur; goster.

Dolayisiyle konu, akildisilik degil; gozlemdisiliktir.

Aksine gayette akilcidir.

Mitolojiler, uydurulmaz.Sadece basit gözlemlerden ve bilinmeyenden yola çıkan insanın cevap arayışıdır..Hayal gücü ve kurgu/abartı içerdiği doğrudur.Bununla birlikte uyduralım da bizim de mitimiz olsun diye ortaya konmaz.Ayrıca toplumsal kültürün ve folklorun bir parçasıdır,tarihsel süreçteki gelişimimizi değerlendirirken, bize ne kadar yol katettiğimizi/etmediğimizi göstermeleri açısından da önemlidirler.Bütün yaşanmışlıklar, ister bilimsel olsun ister olmasın "insanın güncesi"dirler.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Mitolojiler, uydurulmaz.Sadece basit gözlemlerden ve bilinmeyenden yola çıkan insanın cevap arayışıdır..Hayal gücü ve kurgu/abartı içerdiği doğrudur.Bununla birlikte uyduralım da bizim de mitimiz olsun diye ortaya konmaz.Ayrıca toplumsal kültürün ve folklorun bir parçasıdır,tarihsel süreçteki gelişimimizi değerlendirirken, bize ne kadar yol katettiğimizi/etmediğimizi göstermeleri açısından da önemlidirler.Bütün yaşanmışlıklar, ister bilimsel olsun ister olmasın "insanın güncesi"dirler.

Akil bir seyi ortaya atmadan once, onun kendince yansisini alir ve bu yansiya bir anlam ve icerik verir. Bu da "pireyi deve yapmak" atasozune denk duser. Bu temelde aklin hayal gucu genistir ve her turlu olaya her turlu eklemeyi yapabilir.

Zaten boyle olmazsa, mitolojiler, bilim kurgular, hurafeler, doga ustuluk, dunya otelik, efsaneler, doga ustu karakterler, cizgi karakterler v.s. mumkun olmazdi.

Iste burada olabilirlik gecerlidir. Mesela bir kurgu da insanoglu ucuyorsa, bu su an epistemolojik olarak olabilirlik disindadir.

Isin en ilginci, bunlari ortaya atan insanoglunun, donup bu ortaya attiklarina inanmasidir. Yani kendi masalina kendi inanir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Akil bir seyi ortaya atmadan once, onun kendince yansisini alir ve bu yansiya bir anlam ve icerik verir. Bu da "pireyi deve yapmak" atasozune denk duser. Bu temelde aklin hayal gucu genistir ve her turlu olaya her turlu eklemeyi yapabilir.

Zaten boyle olmazsa, mitolojiler, bilim kurgular, hurafeler, doga ustuluk, dunya otelik, efsaneler, doga ustu karakterler, cizgi karakterler v.s. mumkun olmazdi.

Iste burada olabilirlik gecerlidir. Mesela bir kurgu da insanoglu ucuyorsa, bu su an epistemolojik olarak olabilirlik disindadir.

Isin en ilginci, bunlari ortaya atan insanoglunun, donup bu ortaya attiklarina inanmasidir. Yani kendi masalina kendi inanir.

Dünya çirkinleştiğinde, masallara da, masal kahramanı olmaya da ihtiyaç duyabiliriz...ve bundan utanmamalıyız...Bana O.Veli'nin masal şiirini hatırlattınız..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Dünya çirkinleştiğinde, masallara da, masal kahramanı olmaya da ihtiyaç duyabiliriz...ve bundan utanmamalıyız...Bana O.Veli'nin masal şiirini hatırlattınız..

Konu utanc degildir, konu bu masallarin getirdigi inanclarin gereksiz savasimi ve yarattigi sorundur. Beyni her turlu mesgul etmesi de cabasidir.

Insanoglunu ilerletecek olan facttir, fiction sadece bir sustur ustelik gerekli de degildir.

Zaten insandisina ve insanlikdisina meyilli beyin icin de yeni bir sorun kaynagidir.

Tarihi olaylarin da carptirilmasina neden olmasi da cabasidir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konu utanc degildir, konu bu masallarin getirdigi inanclarin gereksiz savasimi ve yarattigi sorundur. Beyni her turlu mesgul etmesi de cabasidir.

Insanoglunu ilerletecek olan facttir, fiction sadece bir sustur ustelik gerekli de degildir.

Zaten insandisina ve insanlikdisina meyilli beyin icin de yeni bir sorun kaynagidir.

Tarihi olaylarin da carptirilmasina neden olmasi da cabasidir.
Katılmıyorum..Kurgu, sanatın, edebiyatın, hatta bilimin katalizörüdür.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Katılmıyorum..Kurgu, sanatın, edebiyatın, hatta bilimin katalizörüdür.

Eger insanoglunu teslim almaz ve insanoglu kontrolunu bu kurguya teslim etmez ve bunun kendinin yarattigi bir kurgu oldugunun algisinda bilinc ve farkindaysa, evet. Yani yarattigi hayalin hayaline kapilmazsa, evet.
 

mavi su

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2011
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Merhaba Evrensel-insan ve glsezinrs; hemen cevap yazamadım:( ancak yazabiliyorum,

Kültürlerin tek bir kaynaktan çıktığını söylerken sözünü ettiğim km. cinsinden bir yakınlık ya da uzaklıkla ilgili değildi. Aynı coğrafya ve aynı üretim süreçleri toplumları aynı şekillerde etkiler. Farklılıklar elbette var. Yoksa diller farklı olmazdı. Tüm bu farklılıklara karşın, kültürlerin tek bir kaynaktan çıktıklarına inanıyorum.

Dilden söz edince, hemen aklıma geliveren bir örnek; Almanca’da anne kelimesinin Mutter, İngilizce’de mother çıkış noktası Mısırdaki kuş başlı tanrıça Mut’tur.

Mut’un iki başı iki farklı yöne bakar, geçmiş ve geleceğe. Kuşlar eski Mısırda dişi kabul edilirdi. Kutsal sayılan Skarabe’ye (bok böceği) ise eril cinsiyet verilmişti. Bok böceği havada uçar, spermini havaya bırakır, ana tanrıça Mut, döl yatağını açar ve birleşme olmaksızın ve bekareti bozulmadan döllenir. Meryem Ana'nın bekareti bozulmadan gebe kalması fikri eski Mısır’dan alıntıdır. (Aslında bana kalırsa çalıntıdır.) Mut sözcüğü Batı kültüründe Mutter’e dönüşmüştür.
Daha eskilere gidilirse dünyanın tüm kültürlerinde Dağ, Boğa ve Boynuz kültleri ortaktır. Bildiğiniz gibi Konya’nın Çumra ilçesindeki Çatalhöyük, Anadolu’nun en eski yerleşim birimidir ve bir Boğa-Boynuz kültürüdür. Bu kült Mısır’da, Batıya doğru gidersek Girit ve Yunanistan’da, Kuzeye yönelirsek Danimarka’da Vikingler de, uzak doğu’da Japonlar’da çok açık bir biçimde görebilir. Ayrıca B harfi’nin gelişimi de Boğa kaynaklıdır.

Dağ sözcüğünün şimdi burada sayamayacağım bir sürü dilde Dağ, dag, tag, tıa, tor, tur gibi benzerlikler göstermesi de başka bir örnektir. Bazı dillerde dağ ve boğa aynı sözcükle ifade edilir. Toros dağlarının adını boğadan aldığını ve pek çok dilde, boğa sözcünün benzerlikler gösterdiğinin görüyoruz. Tor, toro Taurus, touro, taur, Tauro, Bulle, bula, Tore gibi... Pek çok dağ yükseltisine ve geçidine “Horn” boynuz denmesi tesadüf değildir. İsviçre Mattern Horn gibi.
Çatalhöyük'te boğa hiçbir nedenle kurban edilmemiştir. Hindistan’da kesilmez, yanmez. Dağ, gerek fiziksel gerekse tinsel anlmada insanın ve onun kültürünün oluşması ve biçimlenmesinde sanılanın çok üstünde etkili olmuştur. Coğrafya tarihi belirlemiştir. Görüldüğü gibi, insanlar farklı coğrafyalardan’da gelseler kültürler aynı kaynaktan çıkmıştır. Söylemek istediğim buydu.
Çok selamlar :)
 

mavi su

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2011
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Neden olmasın? Bütün coğrafyalarda bir "tufan" miti var..Sümer yazılarında, tek Tanrı'lı dinlerde...Belki de buzul çağının sona ermesiyle değişen iklimler bütün dünyayı ve üzerinde yaşayanları etkileyecek sonuçlar doğurdu..Bu doğal olgu, efsaneleşerek kuşaktan kuşağa aktarıldı..Çok mu akıldışı?

Karşılıklı epeyce yazışma yapılmış tamamını okuma olanağı bulamadım konu ilgimi çektiği için tarih sırasına göre okumaya çalışıyorum. Ben yukarıdaki düşünceye katılıyorum. Coğrafya insanları çok etkilemiş. Hala da etkiliyor. İlk insanların bilgisiyle şimdiki bilgilerimizi karşılaştırınca, onların doğa olayları karşısında korkularını gidermek için başvurdukları yöntemler ne kadar çocuksu ve saf... Depremleri anlayamamış, başı bulutlara değen dağların altında yaşayan boğaların olduğuna inanmışlar, şimşekleri kavrayamamış bunu boğanın tırnaklarından çıkan kıvılcım sanmışlar, işte size dağ – boğa – tırnak ve boynuz kültü.
Giderek bazı kültürler dünyanın boğanın boynuzları üzerinde durduğuna inanmışlar....İşte efsaneler, işte mağaralara çizilen resimler, işte kuşaktan kuşağa aktarılan mitler....
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
mavi su;

Eger duyduysan, zeistgeist diye videolar dizini var ve o dizin de bilhassa butun dini inanc temellerinin kokenine deyiniyor. Mesela Horos'un Isabenzerligine v.s.

Eger izlemediysen veizlemek istersen, bildir; linkini veririm.

Ayrica ve bilhassa M.I. Cig'in sumerler uzerine olan arastirmalari, uc ibrahimi dindeki cogu mitin kokeninin buradan geldigini gosterir belgeler icerir.

Sonucta insanoglunun her turlu bilgisi ve iletisimi, caga ve teknige uygun olarak gelisir.

Eskiden dunya bugunku gibi, teknik ile kucultulmemisti ve cogu toplum cografi olarak biribirinden habersiz yasiyordu. Dolayisiyle ortak toprak ve toplum paylasmayan bu cografyalarda yasam ve iliski surenler de birbirlerinden habersiz kendi mitlerini ortaya koyuyorlardi.

Aslinda ilginctir, her nasilsa insanoglu aklinin yaratimi farkli yerlerde ve birbirlerinden habersiz de olsa bir yerde ortaya atilan farkli olsa da ayni akil yurutumunden cikmis olabiliyor.

Mesela tanrilastirma akli, insanoglunun herdoneminde biricerikle yer almistir. Tanrilar, tanrilastirilanlar, ibadetler, bu yaratilan tanri ile ilgili kurulan baglar, adanan adaklar v.s. farklilik gosterse de, tanrilastirma akli ayni olarak yansimistir.

Bu savasim icin de ve bir suru etik kavram icin de gecerlidir. Zaten o yuzden de kavramlar evrensel oldugu halde, kavramlarin yasama gecisi, anlam/icerigi ifade edisi farklilasir. Iste bu farkta buyuk bir ihtimalle o caga, teknigin duzeyine, cografi ve toplumsal birliktelige bir tarihi oz kazandirir.

Senin yukarida verdigin, disinin erkek ile ciftlesmeden hamile kalmasi ornegi gibi.

Bence insanoglu metafiziginin ( felsefenin varlik ile ilgilenen dali anlaminda degilde; mitoloji, efsane, mistisizm, doga ustuluk, dunya otelik, bilim kurgu, spekulasyon ve hipotez anlaminda) ufku bir yerde aklinin sordugu soruya aradigi cevaba ve bu cevabin dogruluguna kendini inandirmasi adina yine kendince somutlastirdigi ve hattaduzen ve sistem ve kurum ve kurulus haline getirdigi ve yine kendince "bak ben demedim mi!" temelli bir dogrulamaya tabi tuttugudur.

Isin en ilginc yani, bu yaratmis oldugu masala donup kendini inandirmasi ve hatta teslim etmesi ustelik yasam ve iliskisine bu masalin yon vermesidir.

Yoksa bugun bile en basitinden bir cocugun nasil oldugu tum evreleriyle birlikte gozlem verirken ve olgu olurken ve kimse buna karsi cikamezken, hala bir suru kisi Adem Havvave Meryem mitolojilerine nasil inanir?

Iste bu da inancin, sorgulanmayan ve beyinde bilincalti yer etmis bir uygulamasistemi oldugunu ortaya koyar.

Belki de turkce deki mutluluk kokeni mut ta bu senin yukarida anlattigin tarihten gelme olabilir. Cunku sonucta adi gecen tanrica isteyerek ve gonullu dolleniyor. Bu ona bir mutluluk vermektedir.

O yuzden bugun hem etimolojik hem de linquistik olarak dile bakarsak bir suru farkli cografyalarda mevcut farkli kelimelerin tek bir kokenine ulasilabilir.

Gerci Almanca ve Ingilizce ikisibirden bati germanic diller ailesindendir. O yuzden benzerlik sadece anne de yoktur. Cumle yapilari da benzer.

Asil ilginc benzerlik, arapcadaki birader ile ingilizcedeki brother gosterilebilir.

Aslinda ingilizcedeki mother kelimesinin etimolojik kokeni mottoya dayanir. motto, ilke, dustur, ozdeyis, parola v.s. anlamina gelir.

Yine arapcadan gelen peder ile father da benzesim gosterir. Ki peder ayni zamanda pappa temelli din kisisidir. bu da babaya yakindir.

Ayrica konu ile ilgili aciklamalarin icin, tesekkurler.
 

mavi su

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2011
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Cevabınız için teşekkür ederim Evrensel-insan...

Sözünü ettiğiniz filmleri izledim. Bence haklılar. Ben de kendi adıma inancın iyi ama dinlerin kötü olduğunu düşünüyorum. Çünkü dinler ayırımcı.“sen bendensin – sen benden değilsin” diyorlar bu nedenle ayırımcı. O videolarda özellikle egemen güçlerin dünyayı nasıl yönettiği ve gelecek için neler tasarladıklarını ileri sürdükleri bölümler tüyler ürpertici.
Helenlere ve yarattıkları eserlere bugünün penceresinden baktığımızda nasıl hayranlık duyuyoruz. Ya da Romalılara, ya da Anibal’a ya da Çin hanedanlarına... Ama diğer ülke ve halklarına ne çok zarar verdiler ne çok acı, kan ve gözyaşına mal oldular kimbilir. Bu gün de aynı değil mi? Dünyanın tozunu attıran egemen uluslar, aynı zamanda çok iyi sanatçılar, çok iyi yazarlar, muhteşem besteciler ve bilim adamları yetiştiriyor. Bazen sormadan edemiyorum kendi kendime, dünyayı bu hale getiriyorsanız, neye yarar? Buna bir cevabım yok, kimsenin de bir cevap verebileceğini sanmıyorum. Ama yüzyıllar sonra, korkarım kimse bu uygarlıkların nelere mal olduğunu düşünmeyecek. Özellikle tarihin ne kadar yanlı yazıldığı dikkate alınırsa.

Felsefe bilim ve sanat birbirini tetikleyen sacayakları. Dünyada ve ülkemizde bilim ayağı kaldırılıp yerine mistik konulmaya çalışılıyor. Ya da ülkemizde bilim ayağı mistikle doldurulmaya çalışılıyor. Tamamen haklısınız. Tüm dünyada gidiş böyle. Zeistgeist filmlerinde sözü edilen de bu değil mi? Amerikan filmlerine bakın, hayalet, vampir, yeniden doğuş, ruhlar alemi vs.sürekli pompalanıyor. Yazdığınız gibi bilim ve teknolojide bu denli ileri durumdayken sosyal yaşamda hala Adem ve Hava mitlerine inananlar böyle bir bombardıman karşısında nasıl açacaklar akıllarının fakültlerini? Toplumlar, kitleler sürekli bunlarla besleniyor. Okuma, öğrenme yerine popüler kültür öğeleri enjekte ediliyor.

Brother sözcüğüne gelince, benim için fazla şaşırtıcı değil bu benzerlik. Önceki savı yani kültürlerin bir kaynaktan çıktığı savını, doğruluyor üstelik. Brother ve Neighbour Eski Ahit’te geçer (Kardeş ve Komşu) kendi kavminden olan (Hebrew), anlamını taşır. İngilizce de Farsi İbrani kökenli bir sürü sözcük bulunmaktadır. Örneğin Camel ve Horse’ta bunlardan ikisidir.
Sus denilen at, Husas fiiliyle birleştirilmekte; bu fiil yükselmek anlamına gelmektedir, çünkü dört ayaklı hayvanlar arasında, Yakub’un tasvir ettiğine göre, bir tek at gururlu ve cesurdur. S harfi simgesel olarak boynu dik ve gururlu olan at’tır. Zamanla ingilizceye Horse olarak yerleşmiştir. Aynı şekilde C harfi Deveyi (Camel) simgeler ve boynu eğri demektir. İngilizceye geçmiştir... Dilin ilk çıkışı, şeylerin mutlak ve kesin bir işaretiydi. Birinci varlık nedeni olan şeylere benzerliklerinin silinmesiyle birbirlerinden ayrıldılar ve birbirlerine uymaz hale geldiler. Ama İbranice, ilk adlandırmanın işaretlerini kalıntılar halinde hala taşımaktadır. Diğer diller bu kökten benzetmeleri kaybetmişlerdir. Diller arasında bir benzerlik bulunca şaşırmamız bundandır.

Türkçe’de ki mutluluk sözcüğü konusunda haklı olabilirsiniz. Bildiğim kadar Türkçe kökeni Kut’tur mutluluğun. Gelgelelim Mısır mitolojisinde Mut koruyucu ana tanrıçadır ve Mut’un anlamı cesaret, gözüpeklik, kararlılık, yürekliliktir. Ama şekil olarak bu kadar benzeyen iki sözcük zamanla anlam kaymasına uğramış olabilir belki.

Mother sözcüğüne gelince benim bildiğim Proto-Germanic bir sözcüktür. Eski İngilizce’de mödor diye geçer. Motto ise İtalyanca’dan gelmedir, latince de Muttum’dur. Vecize, özlü söz anlamındadır, şimdilerde ise slogan yerine kullanılmaktadır. Her neyse ben dilci değilim. Sadece bildiğimi sandığım bir şeyleri paylaşıyorum o kadar....
Selamlar, :)
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Mitolojiyi, masalları, atasözlerini, tekerlemeleri, çocuk oyunlarını çocuk şarkılarını hep sevdim.Hep gizemli bir yol haritasının ipuçlarıymışçasına peşlerinden sürklendim..Orta Amerikada'daki tüylü yılanın uzak doğuda ejderhaya, bizim kültürümüzde şahmerana dönüşünü seyrettim.Brezilya sokaklarında, çocukken oynadığımız aynı oyunu (hem de tıpatıp) oynayan çocuklar izledim bir filmin arka plan çekiminde..Dahası, Nietsczhe okurken, tesadüfen aynı günlerde sayfalarını karıştırdığım Mesnevi de de benzer çıkarımlara rastladım..Mesnevinin ilham kaynağı Beydeba'nın Kelile ve Dimne'sine, oradan hint, hatta onunla aynı kökten olduğunu düşündüğüm Roman (Jitan) mitolojisine savruldum.Ülkemizde yaşayan Romanların yazılı bir edebiyatları yok ve onları ne kadar da az tanıyoruz..Tanımaya bile gerek duymadık belki..Bizzat kendilerinden dinlemeye çalıştım..Belli belirsiz bir çekingenlikle bölük pörçük "deniz dibinde tutsak edilmiş krallarının" öyküsünü anlattılar bana..Prometeus.. dağ yerine deniz diplerinde çile dolduruyor...Her öykü her coğrafyada uçuşmaya başladı kafamda..Salt merak yüzünden ve hiç de sistematik/akademik olmayan bu uğraşım, bana "insan"ın serüveninde hep ortak km taşları, ortak mola yerleri olduğunu düşündürttü.Çok sevdiğim M.İ.Çığ'ın eserlerini de atlamamalıyım.Sümer yazıtlarından çevirdiği "rüşvetin belgesi" çok da değişmediğimizi anlatıyor..Tek tanrılı dinlerin resmi din olarak kabulundan sonra, eski inanış ve ritüellerin (mitolojik unsurların)kılıf değiştirerek hala yaşadığını/yaşatıldığını düşünüyorum..Gündönümü/bahar vb kutlamaları aynı..Yeni dine göre yapılandırılmış haliyle...
 

mavi su

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2011
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tek tanrılı dinlerin resmi din olarak kabulundan sonra, eski inanış ve ritüellerin (mitolojik unsurların)kılıf değiştirerek hala yaşadığını/yaşatıldığını düşünüyorum..Gündönümü/bahar vb kutlamaları aynı..Yeni dine göre yapılandırılmış haliyle...

Ne kadar doğru, bir kısmı da siyasal güç için, bilinçli olarak yaşatılmış... Julian Apostata halkın paganik unsurlardan bir türlü vaz geçmediğini görünce, bu unsurları derhal hristiyanlığın içine katıvermiş... Tek tanrılı dinler geldikten sonra her şey bozulmaya başlamış bence...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Ne kadar doğru, bir kısmı da siyasal güç için, bilinçli olarak yaşatılmış... Julian Apostata halkın paganik unsurlardan bir türlü vaz geçmediğini görünce, bu unsurları derhal hristiyanlığın içine katıvermiş... Tek tanrılı dinler geldikten sonra her şey bozulmaya başlamış bence...

Son cumleni biraz aciklar misin?
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Ne kadar doğru, bir kısmı da siyasal güç için, bilinçli olarak yaşatılmış... Julian Apostata halkın paganik unsurlardan bir türlü vaz geçmediğini görünce, bu unsurları derhal hristiyanlığın içine katıvermiş... Tek tanrılı dinler geldikten sonra her şey bozulmaya başlamış bence...

Sorun, o zamana dek daha somut ögeler üzerinde yapılandırılan inançların, hemen soyutlama yoluyla kavranamaması ve bir türlü içselleştirilememesi..H galiba...Hristiyanlık, eski inanç kalıntılarını temizlemek için az uğraşmamış Ör:Mısırın kutsal kedisine atfedilen sıfatları ortadan kaldırmak için, şeytani bir kimliğe büründürdüğü hayvanlara olmadık işkenceler yapmış..O dönemlerde sayısız kedi işkenceyle katledilerek "sevap" işlenmiş..Karakediler en çok zulme uğrayanlar..Baykuşa yüklenen olumsuz sıfatlar da ta Minerva'dan geliyor.Pagan tanrısının bilge kuşu olarak kutsanan hayvancık, "uğursuz" ilan edilivermiş..İlkçağ antik yunan döneminde, sadece fahişelere öğrenim hakkı tanınırmış..Daha sonraları, bu ayrımcı yaklaşım avrupa kültürüne sıçramış...Almanya, kadınların eğitimine en soğuk bakan ve neredeyse yakın yy. da bunu hayata geçiren ülkelerden biri..İslamiyet,bir objeye/hayvana/kadına uğursuzluk atfetmeyi yasaklamasına rağmen, hala bizim kültürümüzde bunların etkisi (hristiyanlığın) var.. Kadınlarla ilgili,(cadılık ..) hayvanlarla ilgili, resimler/heykellerle ilgili sayısız örneklere rastlamak mümkün..İslamiyet, Kur'an temelli ele alınırsa -ki öyle olmalıdır-bu tarz boş inançlarla pabuç bırakmayan bir din.İslamiyet olarak pratikte yaşananlarsa, Pagan-Musevi-Hristiyan ögelerle o kadar dopdolu ki...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sorun, o zamana dek daha somut ögeler üzerinde yapılandırılan inançların, hemen soyutlama yoluyla kavranamaması ve bir türlü içselleştirilememesi..H galiba...Hristiyanlık, eski inanç kalıntılarını temizlemek için az uğraşmamış Ör:Mısırın kutsal kedisine atfedilen sıfatları ortadan kaldırmak için, şeytani bir kimliğe büründürdüğü hayvanlara olmadık işkenceler yapmış..O dönemlerde sayısız kedi işkenceyle katledilerek "sevap" işlenmiş..Karakediler en çok zulme uğrayanlar..Baykuşa yüklenen olumsuz sıfatlar da ta Minerva'dan geliyor.Pagan tanrısının bilge kuşu olarak kutsanan hayvancık, "uğursuz" ilan edilivermiş..İlkçağ antik yunan döneminde, sadece fahişelere öğrenim hakkı tanınırmış..Daha sonraları, bu ayrımcı yaklaşım avrupa kültürüne sıçramış...Almanya, kadınların eğitimine en soğuk bakan ve neredeyse yakın yy. da bunu hayata geçiren ülkelerden biri..İslamiyet,bir objeye/hayvana/kadına uğursuzluk atfetmeyi yasaklamasına rağmen, hala bizim kültürümüzde bunların etkisi (hristiyanlığın) var.. Kadınlarla ilgili,(cadılık ..) hayvanlarla ilgili, resimler/heykellerle ilgili sayısız örneklere rastlamak mümkün..İslamiyet, Kur'an temelli ele alınırsa -ki öyle olmalıdır-bu tarz boş inançlarla pabuç bırakmayan bir din.İslamiyet olarak pratikte yaşananlarsa, Pagan-Musevi-Hristiyan ögelerle o kadar dopdolu ki...

Aslinda erkek ve erkeksel, erksel ve de erk eksel koken ve temelli dogal zihniyetin, bu tarihi gelisimini algilamak cok onemli.

Anaerkil toplumda erkek, kadini bir tanrica duzeyine cikaracak kadar yuceltmisti. Iste disinin bu analik yonu, yani erkegin geldigi yer, disiyi erkege erk kilmisti.

Ne zaman disi, bilhassa hamilelik donemi is paylasiminda geri plana dustu, iste o zaman insanoglunun disi goruntu verenini, erkek kendi ile mukayese etti ve anneligin yanina disinin kadinligini da ekledi ve bu kadini her turlu kendi himayesi altina almak icin, ilk kolelestirdigi oldu.

Iste o yuzden mitolojik olarak disinin anne yonu yuceltilirken, kadin yonu ikinci planda erkegin arkasinda ve hatta erkege hizmetkar ve erkegin emrine amade olarak algilanir.

Bunun en guzel ornegi, ilk insanoglunun bir adem yani erkek oldugu, ustelik kadinin atri degil, ademin kasirga kemiginden yaratildigidir. Zaten tarihler boyu materyalizmin klasik bir maddesi olarak algilanan insanoglunun disisi, bu temelde insanoglu her turlu bolunmusliugu acisindan, en cok ezilen olan kadini ortaya cikarmistir.

Annelik kutsal, disinin kadinligi erkege bir hediyedir. Iste bu yuzden dogal zihniyet erkek temelli ve erkeksel ozlu olarak tektir. Kadin, anne, disi sadece ve sadece fenomenal gorunumdeki bir ayrimdir.

Numenal yeti algisinda bir disisellik yoktur.

Bu konuda yeni bir baslik acacagim. Cunku bu konu dogal zihniyetin yapilandirmaci yapi ve isleyisinin koken ve temellerinin en basta gelenidir.
 

mavi su

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2011
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Taşın, toprağın, ağacın, ateşin, havanın, suyun kutsal sayıldığı çok tanrılı dinlerde, tüm canlılara ve doğaya daha saygılıymış insanlar... Bazı kabileler bir ayıyı avladığı zaman ayıdan özür dileme törenleri yaparlarmış, onu öldürmek zoruda oldukları için... Keltlerde ağaçların ruhu olduğuna inanılırmış. Fazla uzatmayayım eski toplumların ölü gömme törenlerin bakın... Tek tanrılı dinler geldikten sonra, kanımca insanlar cennet ve ahiret için yaşamaya başlamışlar. Bu dünyadaki her şeyin geçici olduğu öğretisi, bu dünyaya yapılan en büyük kötülük olmuş... Ne doğaya ne doğanın diğer canlılarına saygı kalmamış artık. Herşey ahiret için... Hele Kalvanist öğreti, parayı kazancı baş tacı yapınca işler iyice çığrından çıkmış.... Umarım bu geldiği son noktadır. Buradan sonra bu kazanma hırsı inişe geçer, yoksa düşünüldüğünden çok daha çabuk gelecek sonumuz...
 

mavi su

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2011
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Aslinda erkek ve erkeksel, erksel ve de erk eksel koken ve temelli dogal zihniyetin, bu tarihi gelisimini algilamak cok onemli.

Anaerkil toplumda erkek, kadini bir tanrica duzeyine cikaracak kadar yuceltmisti. Iste disinin bu analik yonu, yani erkegin geldigi yer, disiyi erkege erk kilmisti.

Ne zaman disi, bilhassa hamilelik donemi is paylasiminda geri plana dustu, iste o zaman insanoglunun disi goruntu verenini, erkek kendi ile mukayese etti ve anneligin yanina disinin kadinligini da ekledi ve bu kadini her turlu kendi himayesi altina almak icin, ilk kolelestirdigi oldu.

Yazınızın ilk paragrafınında ne demek istediğiniz çok açık değil benim için ama gene de kısa bir cevap yazmak istedim:)

Anaerkil toplumda kadını erkek çıkarmamıştı tanrıça düzeyine... Günümüzde toplum mühendisleri kitleleri istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar. Şimdi olsa belki erkekler kadını tanrıça düzeyine çıkarmıştı ya da onu ikinci sınıf vatandaş konumuna sokmuştu gibi bir ifade kullanabiliriz. Ama o dönemler erkeğin ne böyle bir bilinci ne böyle bir örgütlenmesi yoktu. Kadını gebe bırakanın kendisi olduğunun bile farkına varması çok zaman almıştır. Kadının Ana tanrıça olmasının başlıca nedeni, onun can veren, can alan, yaratan ve yok eden gücünün olmasıdır. Erkek bu güce kendi katkısının farkına çok sonraları varmıştır. Ataerkil topluma geçiş, kadının çocuğuna bakmak zorunda olması gibi basit bir nedene bağlı değildir. Erkeğin döl verdiğini keşfetmesi ardından yerleşik topluma geçiş, üretim süreçleri ve mülkiyet kavramının ortaya çıkması ile Anaerkil toplumdan Ataerkil topluma geçilmiştir.

Kadının ikinci plana düşmesi, geri plana atılması, ikinci sınıf sayılması, ezilmesi adem ve havva mitleri vs. gibi süreçler ve söylemler çok daha derinlikli, karışık psikolojik temellere dayandırılan süreçlerdir. Yazdığınız gibi
"Annelik kutsal, disinin kadinligi erkege bir hediyedir."
Ne annelik kutsaldır, ne de dişinin kadınlığı erkeğe bir hediyedir. Bunlar uydurmadır ve erkek söyleminin bir parçasıdır... Bunu belki daha sonra tartışırız.
Selamlar...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Yazınızın ilk paragrafınında ne demek istediğiniz çok açık değil benim için ama gene de kısa bir cevap yazmak istedim:)

Anaerkil toplumda kadını erkek çıkarmamıştı tanrıça düzeyine... Günümüzde toplum mühendisleri kitleleri istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar. Şimdi olsa belki erkekler kadını tanrıça düzeyine çıkarmıştı ya da onu ikinci sınıf vatandaş konumuna sokmuştu gibi bir ifade kullanabiliriz. Ama o dönemler erkeğin ne böyle bir bilinci ne böyle bir örgütlenmesi yoktu. Kadını gebe bırakanın kendisi olduğunun bile farkına varması çok zaman almıştır. Kadının Ana tanrıça olmasının başlıca nedeni, onun can veren, can alan, yaratan ve yok eden gücünün olmasıdır. Erkek bu güce kendi katkısının farkına çok sonraları varmıştır. Ataerkil topluma geçiş, kadının çocuğuna bakmak zorunda olması gibi basit bir nedene bağlı değildir. Erkeğin döl verdiğini keşfetmesi ardından yerleşik topluma geçiş, üretim süreçleri ve mülkiyet kavramının ortaya çıkması ile Anaerkil toplumdan Ataerkil topluma geçilmiştir.

Kadının ikinci plana düşmesi, geri plana atılması, ikinci sınıf sayılması, ezilmesi adem ve havva mitleri vs. gibi süreçler ve söylemler çok daha derinlikli, karışık psikolojik temellere dayandırılan süreçlerdir. Yazdığınız gibi Annelik kutsal, dişinin kadınlığı erkeğe bir hediye filan da değildir. Bunlar uydurmadır ve erkek söyleminin bir parçasıdır... Bunu belki daha sonra tartışırız.
Selamlar...

Benim o cumle ile vermek istedigim, dogal zihniyetin yapilandirilmis koken karekterinin ozunun, erksel, erkeksel ve erk eksel oldugudur. Yoksa fiziksel goruntu farki temelindeki erkek ve disi farki degil. Zaten farkindaysaniz, bahsedilen anaerkil toplumdur.

Kisaca olan zihniyet tektir ve bu zihniyetin kullanim ve paylasimi fiziksel farki olan erkek ve disidir.

Kisaca anaerkil toplumdaki fiziksel kadin da, dogal zihniyetin erksel, erkeksel ve erk eksel karakterine sahiptir. O yuzden de insanoglu temelli insan fiziksel gorunum farki, oglu olarak birlikte ifade edilir.

Isterseniz ilk mesajda acacagim deigim basligi actim, felsefe'ye giris bolumunde ve "erkek/disi uzerine" adi altinda, bir goz atin ve olmazsa insanoglunun tek zihniyetini ve farkli fiziksel ikili goruntusu olan erkek ve disiyi oradan devam edebiliriz.

Ayrica ben konuya detayli da deginmedim. Yoksa anaerkil toplumun tum ozelliklerini saymak ve siralamak baska seydir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst