- Konbuyu başlatan
- #1
Marks'ın Temel Kavramları:
İlk olarak meta ile başlayalım...
Meta Nedir?
Meta nesnel bir kavramdır ama basit ve özeldir; karışık, sıradan bir nesnellik değildir. (Bu yüzden isim, sıfat ayrımı önemlidir.) Meta, Hegel felsefesi gibi bir töze bağlı değildir. Değişiklik gösterir, çoğalır, farklılaşır. Kapitalizm muazzam meta birikimi olduğundan tekil-tümeldir, bu aynı yayılmacı politika izleyen iktidarın etkisinin artan bir oranda azalması gibidir. (Sınırsız bir fetih yoktur.) Marks'ta öz iki türlüdür birisi meta analmında özel bir öz diğeri artı-değer anlamında genel bir özdür. Metada olasılıklar (görelilik) arasından elenerek tek bir doğrunun ortaya çıkması fakat böylece en üst hipoteze de ulaşılmış olmasına benzer. Bu yüzden tohum (en küçük devlet aile) ile başlanmaz, hücre (meta) ile başlanır. Fakat metaların Hegel felsefesinden ayrılması için kavramsal olandan çıkıp bir dile sahip olmaları gerekir. Bunun için de öz ile görünüşün ayrı olarak ele alınmamaları gerekmektedir. Hegel'de olduğu gibi öz, varoluşa çevrilip evrensellik içindeki parçaların birbirine bağlı olması gibi sorunun sadece bir yönünü teşkil edecek şekilde ele alınmaması gerekir, tekil-tümel yapının içinde özün bir kaynak, köken olması, önemli parçalardan birisi değil en önemli şey olması gerekmektedir. Gerçeğe ulaşmanın sayısız eğilimlerden birisi değildir öz, "varlık" (soyut) temelini "öz"de (somut) bulmalıdır. Zaten meta da bunu ifade eder.
Para Nedir?
Para varlık-bilimseldir, evrensel, mutlak ve geneldir niceliksel sınırlara sahip bir iç düşünce alanıdır fakat fetişist de bir kavramdır bu yüzden Hegelci hileye açıktır. Bu yüzden Marks’a göre, kapitalist toplumdaki yalıtık bireyler “soyutlamaların tahakkümü altındadırlar". Bunun olabilmesi için paranın somut olması gerekir. Eğer parayı somut alıp bireyleri soyutlarsanız 100 liralık bir ürünü 110 liraya satmak gibi eşitsiz bir mübadeleye düşersiniz. Bu da hileye sebep olur. Meta ilişkileri tıkandıkça kapitalizm yerini devrime bırakacaktır. Ama para işte bu hile görevi ile tam kapitalizm bitiyor dediğimizde tekrar kapitalist sistemi hakim kılacak sihre sahiptir. "Bu iki süreç (satma ile satın alma) arasında böylesine tamamen biçimsel bir fark nasıl olur da, sanki sihirli bir el dokunmuş gibi bunların niteliklerini değiştirir?" diye sormaktadır Kapital'de Marks. Bu 10 liralık farkı saçı gür bir adamın saçından bir tek tel koparırsanız kel kalmasına benzetebilirsiniz. Bu küçücük fark bütün niteliğini değiştiriyor ticaretin. İyi olan birden kötüye evriliyor. Bunun temeli Hegel'den gelir. Hegel'de hak, bir sözleşme değil sahip olduğundan feragat etmektir tıpkı alınıp satılan şeyler gibi, mukavele konusudur. Attila İlhan'ın söylediği gibi; belki ölmek hakkımı kullanıyorum! Çünkü insan hayvandan farklı olarak kendi kendisini sakatlayabilir Hegel'e göre. Özgür faaliyet gösterebilmesi ve hileye aldanmaması için kendi ürününü "başkasıyla eşitlemesi gerekir"(Hegel) kişinin, eşitsiz bir mübadele ilişkisi kurmamalısın. Elbette Marks mübadeleyi eşitler ama paranın fetişist rolü buna bir çelişki ekler.
Değer Ne Demektir?
Değer kavramı Marks'tan önce de kullanılıyordu ama onlar nesneyi somut bir şey olarak kavrıyorlardı. Marks ile birlikte değer kavramı mübadele ilişkisi olmaktan çıkar metaların soyut değerleri gibi dolaşım ilişkisi haline geçer. Klasik iktisatçılar paranın fetişist rolünde yaptıkları gibi değeri de somut olarak ele alırlardı. Böylece değer kavramı da aynı para gibi fetişist bir kavram olup çıkıyordu. Marks ise değeri soyut olarak ele alır. Değer insanların bir biriyle ilişkiye girmesiyle oluşur. Değer aynı zamanda toplumsal bir ilişki olarak da doğrudan soyut bir kavramdır. Böylece nesnel olan soyutlaşır, para da bir nesne olarak soyuttur Marks'ta. Üretici somuttur artık. Somut emeklerin ortak yanı hepsinin soyut insan emeği oluşudur. "...farklı becerilerdeki somut emekleri, soyut emek olarak ortak bir öze indirger. Soyut emek, toplumsal emeğin meta üretimi koşullarında beliren bir biçimidir. Metaların içerdiği soyut-toplumsal emek, kendisini, metaların değeri olarak ortaya koyar." Mübadele ilişkilerinden dolaşıma geçerken eşitlik soyut olmak zorundadır, aksi olan ise eşitsizliktir. Somut mübadele eşit olmayacağı için hileye açıktır. Değer soyut olunca pazarda düzenleyici bir kural halini alır.
Marks'ın Somutluk (Pratik) Tanımı:
Marks'tan önce felsefe nesnel olanı somut, öznel olanı ise soyut olarak ele alıyordu. Marks buna bir yenilik getirir. Marks'ta "masa" gibi nesnel şeyler soyut; "özgürlük" gibi öznel kavramlar ise somut olarak ele alınır. Yani bu iki kavram yer değiştirmiştir. Marks ilk defa öznelliği somut olarak ele alır. Ama bir şartla. Bu özne kavramsal somutluğa sahiptir. Şimdi bir de soyut ile somut olanın birleştiğini görüyoruz. Klasikler gibi somut olanı, soyuttan ayırmaz Marks. Özne kavramsal somutluğa sahiptir artık. "Düşünceyi, düşünen maddeden ayırmak olanaksızdır. Bütün değişikliklerin öznesi maddedir." (Kutsal Aile) Özne, düşünen maddedir. Duyusal olan veya pratik artık nesne değil insan faaliyetidir. Feuerbach Üzerine Tezler'de bunu anlatır özetle zaten. Nesnel olan artık özne ile etkileşim halinde olmak zorundadır. Böylece kendisinin de tezlerde söylediği gibi insan faaliyetinin bizzat kendisi nesnel, pratik bir olgu olacaktır. Marks, nesnelerin faaliyetini insan olmadan anlamaya çalışmanın mümkün olmadığını söylüyor. Marks somutu soyutun karşısına çıkarmaz onda bir iyi bir de kötü soyutlama vardır sadece. Ve çalışma, değer, işbölümü, para gibi soyut kavramlarla başlar Kapital'e ama devlet, ulus, nüfus gibi somut olanlarla başlamaz.
Yadsınmanın Yadsınması:
Yadsınmanın yadsınması kısaca anlatırsak çiçeğin gelişip sonunda da ölmesiyle sonuçlanan süreçtir, çünkü ikinci yadsınma metafiziktir. Böylece Hegel'de devir yapar zaman. Çiçek ölür toprağa düşer sonra yine tohumdan çiçek olur ama bir şartla kendisini aşarak yani daha yüksek sayıda tohum olması şartıyla böylece yine çiçek açarak gerçekleşecektir. Bu metafizik yadsınmaya sebep olan ise yadsınmanın yadsınmasının küçük-burjuva bir kavram olmasından kaynaklanır. Bürokrasi Hegel'in zamanında aydınlanmanın önüne geçip statüko sağlayıcı olarak çalışmaktaydı. Fakat Marks'ın dönemiyle birlikte bürokrasinin rahat hareket edemeyeceği, kolay manevra yapamayacağı bir sisteme geçilmişti. Dolayısıyla bürokrasi hantallaştıkça, siyasi krizler üzerinden devrime gidilebilecekti. Marks'ın yadsınmanın yadsınması işte böyle bir şeyden doğmuştur. İkinci yadsınmada Hegel gibi geriye değil daha ileriye gidilir. Marks'ta yadsınmanın yadsınması metafizik hatalara düşmeden gelişim gösterir ve hep daha ilerisini amaçlar.
Yabancılaşma:
Yabancılaşma Marks'ın erken dönem serlerinde daha çok yer alır. Yabancılaşma insanın emeğine olan yabancılaşmasıdır. Emek kendisinin bir üretim süreci olmaktan çıkıp üreticiye "öteki" olarak geri dönen süreçtir. Üretim artık kendisinin doyumunu değil başkasında olan ulaşılmaz hedefinin bir sonucu olarak meydana gelmektedir. İnsan kendi emeğinin ürününe sahip olamadığı gibi kendi emeğine de yabancılaşmıştır. Kişinin kendi emek ürünlerinin boyunduruğu, egemenliği altına girerek, üretim sürecindeki bulunduğu ortama, toplumsal veya insani olana yabancı durumuna gelmesi demektir. Ama söylediğimiz üzere Marks geç dönem eserlerinde yabancılaşmayı kullanmamıştır. Benzer şekilde yadsınmanın yadsınmasını da Kapital'de sadece bir yerde kullanır. Kapital'de bu kavram yerini meta fetişizmine bırakmış gibi görünüyor. Meta fetişizminde de tek tek üreticiler arasındaki üretim ilişkileri yerini nesneler arasındaki ilişkilere bırakmıştır. Yani kısmen yabancılaşma da olduğu gibi kendi ürünü, üreticiyi kontrol edecek aşamaya gelmiştir. Bu yüzden bir ceket veya kumaş toplum içindeki kişiliğinizi oluşturacak biricik öğe oluyor. Bu maddeler sizi toplum içinde saygın hale getirebilir.
Çelişki İçte Değil Dıştadır:
Marks'ta çelişki içte değil dıştadır. Diyalektik zaman, dışsal bir konumda ilerler. Çelişkinin içte olması için tarihin momentlerinin bir ilk nedenin devamı olarak artarak daha büyük bir bütüne doğru bir gelişme süreci geçirmesi gerekirdi. Burada özne bir töze bağlıdır. Bunun adı Hegel'de özne-töz ilişkisidir. Yani bir taş töz olarak düşünülürse bu taş başka bir şeye dönüştürülse bile özünü korumaya devam ediyor yani taş olmayı sürdürüyor. Ne kadar biçim değiştirmiş olsa bile kendi tözsel varlığını muhafaza ediyor. Tohumdan sonra çiçek açtı değil tohum çiçek açtı gibi zamanın sürekliliği vardır. Töz olarak bir zorunluluğa, özne olarak edimsel özgürlüğe sahiptir. Öz-bilinçli, kendi için varlık olarak çünkü dışsal nesne ve başkalaşım yoktur. Marks'ta ise madde ilk halinden daha farklı bir görünüme doğru bölünüp, çoğalarak ilerletir maddeyi. Ve zorunluluk yoktur sadece özgürlük vardır. Özetlersek; çelişki Marks'ta içsel değil dışsal bir süreçtir. O yüzden ne kadar ilerlerseniz o kadar geçmişe, köklerinize dönemezsiniz. Artık süreç boyunca ilerledikçe olduğunuzdan daha başka bir boyut kazanırsınız.
Nicelik - Nitelik İlişkisi:
Hegel'de nicelikten niteliğe dönüşüm yaşanabilir ama nitelikten niceliğe bir dönüşüm yaşanamaz. Bu aynı bir ulusun genişlerken birden bire çökmesine benzetilebilir. Yani Hegel'de öngörü yapılamadığı için ani değişimlerin de önü açılmıştır. Büyük adamlar gelecek hakkında bir bilgiye sahip değillerdir. Sadece kehanetlere inanabilirler. Toplumsal gelişim sürüp giderken birden bire karşıt bir çizgiye geçilebilir böylece. Hegel'de nitelikten niceliğe geçilmediği için ani değişimler yaşanır hep bu şekilde. Ama Marks ise tam tersine nicelikten niteliğe dönüşebildiği gibi nitelikten de niceliğe dönüşebilir kılmaktadır felsefesini. Hegel daha niteliksel, Marks ise daha nicelikseldir. Özetlersek; hileli olarak ani değişimler olarak değil kademe kademe şekillenir ilerleme Marks'ta.
Ozan Gerçek (Denizli)
İlk olarak meta ile başlayalım...
Meta Nedir?
Meta nesnel bir kavramdır ama basit ve özeldir; karışık, sıradan bir nesnellik değildir. (Bu yüzden isim, sıfat ayrımı önemlidir.) Meta, Hegel felsefesi gibi bir töze bağlı değildir. Değişiklik gösterir, çoğalır, farklılaşır. Kapitalizm muazzam meta birikimi olduğundan tekil-tümeldir, bu aynı yayılmacı politika izleyen iktidarın etkisinin artan bir oranda azalması gibidir. (Sınırsız bir fetih yoktur.) Marks'ta öz iki türlüdür birisi meta analmında özel bir öz diğeri artı-değer anlamında genel bir özdür. Metada olasılıklar (görelilik) arasından elenerek tek bir doğrunun ortaya çıkması fakat böylece en üst hipoteze de ulaşılmış olmasına benzer. Bu yüzden tohum (en küçük devlet aile) ile başlanmaz, hücre (meta) ile başlanır. Fakat metaların Hegel felsefesinden ayrılması için kavramsal olandan çıkıp bir dile sahip olmaları gerekir. Bunun için de öz ile görünüşün ayrı olarak ele alınmamaları gerekmektedir. Hegel'de olduğu gibi öz, varoluşa çevrilip evrensellik içindeki parçaların birbirine bağlı olması gibi sorunun sadece bir yönünü teşkil edecek şekilde ele alınmaması gerekir, tekil-tümel yapının içinde özün bir kaynak, köken olması, önemli parçalardan birisi değil en önemli şey olması gerekmektedir. Gerçeğe ulaşmanın sayısız eğilimlerden birisi değildir öz, "varlık" (soyut) temelini "öz"de (somut) bulmalıdır. Zaten meta da bunu ifade eder.
Para Nedir?
Para varlık-bilimseldir, evrensel, mutlak ve geneldir niceliksel sınırlara sahip bir iç düşünce alanıdır fakat fetişist de bir kavramdır bu yüzden Hegelci hileye açıktır. Bu yüzden Marks’a göre, kapitalist toplumdaki yalıtık bireyler “soyutlamaların tahakkümü altındadırlar". Bunun olabilmesi için paranın somut olması gerekir. Eğer parayı somut alıp bireyleri soyutlarsanız 100 liralık bir ürünü 110 liraya satmak gibi eşitsiz bir mübadeleye düşersiniz. Bu da hileye sebep olur. Meta ilişkileri tıkandıkça kapitalizm yerini devrime bırakacaktır. Ama para işte bu hile görevi ile tam kapitalizm bitiyor dediğimizde tekrar kapitalist sistemi hakim kılacak sihre sahiptir. "Bu iki süreç (satma ile satın alma) arasında böylesine tamamen biçimsel bir fark nasıl olur da, sanki sihirli bir el dokunmuş gibi bunların niteliklerini değiştirir?" diye sormaktadır Kapital'de Marks. Bu 10 liralık farkı saçı gür bir adamın saçından bir tek tel koparırsanız kel kalmasına benzetebilirsiniz. Bu küçücük fark bütün niteliğini değiştiriyor ticaretin. İyi olan birden kötüye evriliyor. Bunun temeli Hegel'den gelir. Hegel'de hak, bir sözleşme değil sahip olduğundan feragat etmektir tıpkı alınıp satılan şeyler gibi, mukavele konusudur. Attila İlhan'ın söylediği gibi; belki ölmek hakkımı kullanıyorum! Çünkü insan hayvandan farklı olarak kendi kendisini sakatlayabilir Hegel'e göre. Özgür faaliyet gösterebilmesi ve hileye aldanmaması için kendi ürününü "başkasıyla eşitlemesi gerekir"(Hegel) kişinin, eşitsiz bir mübadele ilişkisi kurmamalısın. Elbette Marks mübadeleyi eşitler ama paranın fetişist rolü buna bir çelişki ekler.
Değer Ne Demektir?
Değer kavramı Marks'tan önce de kullanılıyordu ama onlar nesneyi somut bir şey olarak kavrıyorlardı. Marks ile birlikte değer kavramı mübadele ilişkisi olmaktan çıkar metaların soyut değerleri gibi dolaşım ilişkisi haline geçer. Klasik iktisatçılar paranın fetişist rolünde yaptıkları gibi değeri de somut olarak ele alırlardı. Böylece değer kavramı da aynı para gibi fetişist bir kavram olup çıkıyordu. Marks ise değeri soyut olarak ele alır. Değer insanların bir biriyle ilişkiye girmesiyle oluşur. Değer aynı zamanda toplumsal bir ilişki olarak da doğrudan soyut bir kavramdır. Böylece nesnel olan soyutlaşır, para da bir nesne olarak soyuttur Marks'ta. Üretici somuttur artık. Somut emeklerin ortak yanı hepsinin soyut insan emeği oluşudur. "...farklı becerilerdeki somut emekleri, soyut emek olarak ortak bir öze indirger. Soyut emek, toplumsal emeğin meta üretimi koşullarında beliren bir biçimidir. Metaların içerdiği soyut-toplumsal emek, kendisini, metaların değeri olarak ortaya koyar." Mübadele ilişkilerinden dolaşıma geçerken eşitlik soyut olmak zorundadır, aksi olan ise eşitsizliktir. Somut mübadele eşit olmayacağı için hileye açıktır. Değer soyut olunca pazarda düzenleyici bir kural halini alır.
Marks'ın Somutluk (Pratik) Tanımı:
Marks'tan önce felsefe nesnel olanı somut, öznel olanı ise soyut olarak ele alıyordu. Marks buna bir yenilik getirir. Marks'ta "masa" gibi nesnel şeyler soyut; "özgürlük" gibi öznel kavramlar ise somut olarak ele alınır. Yani bu iki kavram yer değiştirmiştir. Marks ilk defa öznelliği somut olarak ele alır. Ama bir şartla. Bu özne kavramsal somutluğa sahiptir. Şimdi bir de soyut ile somut olanın birleştiğini görüyoruz. Klasikler gibi somut olanı, soyuttan ayırmaz Marks. Özne kavramsal somutluğa sahiptir artık. "Düşünceyi, düşünen maddeden ayırmak olanaksızdır. Bütün değişikliklerin öznesi maddedir." (Kutsal Aile) Özne, düşünen maddedir. Duyusal olan veya pratik artık nesne değil insan faaliyetidir. Feuerbach Üzerine Tezler'de bunu anlatır özetle zaten. Nesnel olan artık özne ile etkileşim halinde olmak zorundadır. Böylece kendisinin de tezlerde söylediği gibi insan faaliyetinin bizzat kendisi nesnel, pratik bir olgu olacaktır. Marks, nesnelerin faaliyetini insan olmadan anlamaya çalışmanın mümkün olmadığını söylüyor. Marks somutu soyutun karşısına çıkarmaz onda bir iyi bir de kötü soyutlama vardır sadece. Ve çalışma, değer, işbölümü, para gibi soyut kavramlarla başlar Kapital'e ama devlet, ulus, nüfus gibi somut olanlarla başlamaz.
Yadsınmanın Yadsınması:
Yadsınmanın yadsınması kısaca anlatırsak çiçeğin gelişip sonunda da ölmesiyle sonuçlanan süreçtir, çünkü ikinci yadsınma metafiziktir. Böylece Hegel'de devir yapar zaman. Çiçek ölür toprağa düşer sonra yine tohumdan çiçek olur ama bir şartla kendisini aşarak yani daha yüksek sayıda tohum olması şartıyla böylece yine çiçek açarak gerçekleşecektir. Bu metafizik yadsınmaya sebep olan ise yadsınmanın yadsınmasının küçük-burjuva bir kavram olmasından kaynaklanır. Bürokrasi Hegel'in zamanında aydınlanmanın önüne geçip statüko sağlayıcı olarak çalışmaktaydı. Fakat Marks'ın dönemiyle birlikte bürokrasinin rahat hareket edemeyeceği, kolay manevra yapamayacağı bir sisteme geçilmişti. Dolayısıyla bürokrasi hantallaştıkça, siyasi krizler üzerinden devrime gidilebilecekti. Marks'ın yadsınmanın yadsınması işte böyle bir şeyden doğmuştur. İkinci yadsınmada Hegel gibi geriye değil daha ileriye gidilir. Marks'ta yadsınmanın yadsınması metafizik hatalara düşmeden gelişim gösterir ve hep daha ilerisini amaçlar.
Yabancılaşma:
Yabancılaşma Marks'ın erken dönem serlerinde daha çok yer alır. Yabancılaşma insanın emeğine olan yabancılaşmasıdır. Emek kendisinin bir üretim süreci olmaktan çıkıp üreticiye "öteki" olarak geri dönen süreçtir. Üretim artık kendisinin doyumunu değil başkasında olan ulaşılmaz hedefinin bir sonucu olarak meydana gelmektedir. İnsan kendi emeğinin ürününe sahip olamadığı gibi kendi emeğine de yabancılaşmıştır. Kişinin kendi emek ürünlerinin boyunduruğu, egemenliği altına girerek, üretim sürecindeki bulunduğu ortama, toplumsal veya insani olana yabancı durumuna gelmesi demektir. Ama söylediğimiz üzere Marks geç dönem eserlerinde yabancılaşmayı kullanmamıştır. Benzer şekilde yadsınmanın yadsınmasını da Kapital'de sadece bir yerde kullanır. Kapital'de bu kavram yerini meta fetişizmine bırakmış gibi görünüyor. Meta fetişizminde de tek tek üreticiler arasındaki üretim ilişkileri yerini nesneler arasındaki ilişkilere bırakmıştır. Yani kısmen yabancılaşma da olduğu gibi kendi ürünü, üreticiyi kontrol edecek aşamaya gelmiştir. Bu yüzden bir ceket veya kumaş toplum içindeki kişiliğinizi oluşturacak biricik öğe oluyor. Bu maddeler sizi toplum içinde saygın hale getirebilir.
Çelişki İçte Değil Dıştadır:
Marks'ta çelişki içte değil dıştadır. Diyalektik zaman, dışsal bir konumda ilerler. Çelişkinin içte olması için tarihin momentlerinin bir ilk nedenin devamı olarak artarak daha büyük bir bütüne doğru bir gelişme süreci geçirmesi gerekirdi. Burada özne bir töze bağlıdır. Bunun adı Hegel'de özne-töz ilişkisidir. Yani bir taş töz olarak düşünülürse bu taş başka bir şeye dönüştürülse bile özünü korumaya devam ediyor yani taş olmayı sürdürüyor. Ne kadar biçim değiştirmiş olsa bile kendi tözsel varlığını muhafaza ediyor. Tohumdan sonra çiçek açtı değil tohum çiçek açtı gibi zamanın sürekliliği vardır. Töz olarak bir zorunluluğa, özne olarak edimsel özgürlüğe sahiptir. Öz-bilinçli, kendi için varlık olarak çünkü dışsal nesne ve başkalaşım yoktur. Marks'ta ise madde ilk halinden daha farklı bir görünüme doğru bölünüp, çoğalarak ilerletir maddeyi. Ve zorunluluk yoktur sadece özgürlük vardır. Özetlersek; çelişki Marks'ta içsel değil dışsal bir süreçtir. O yüzden ne kadar ilerlerseniz o kadar geçmişe, köklerinize dönemezsiniz. Artık süreç boyunca ilerledikçe olduğunuzdan daha başka bir boyut kazanırsınız.
Nicelik - Nitelik İlişkisi:
Hegel'de nicelikten niteliğe dönüşüm yaşanabilir ama nitelikten niceliğe bir dönüşüm yaşanamaz. Bu aynı bir ulusun genişlerken birden bire çökmesine benzetilebilir. Yani Hegel'de öngörü yapılamadığı için ani değişimlerin de önü açılmıştır. Büyük adamlar gelecek hakkında bir bilgiye sahip değillerdir. Sadece kehanetlere inanabilirler. Toplumsal gelişim sürüp giderken birden bire karşıt bir çizgiye geçilebilir böylece. Hegel'de nitelikten niceliğe geçilmediği için ani değişimler yaşanır hep bu şekilde. Ama Marks ise tam tersine nicelikten niteliğe dönüşebildiği gibi nitelikten de niceliğe dönüşebilir kılmaktadır felsefesini. Hegel daha niteliksel, Marks ise daha nicelikseldir. Özetlersek; hileli olarak ani değişimler olarak değil kademe kademe şekillenir ilerleme Marks'ta.
Ozan Gerçek (Denizli)
Son düzenleme: