Marks'ın Temel Kavramları

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde Laodikya tarafından oluşturulan Marks'ın Temel Kavramları başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 847 kez görüntülenmiş, 11 yorum ve 2 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Marks'ın Temel Kavramları
Konbuyu başlatan Laodikya
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Mantıksız2022

Laodikya

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
19 Eyl 2019
Mesajlar
18
Tepkime puanı
22
Puanları
3
Marks'ın Temel Kavramları:

İlk olarak meta ile başlayalım...

Meta Nedir?

Meta nesnel bir kavramdır ama basit ve özeldir; karışık, sıradan bir nesnellik değildir. (Bu yüzden isim, sıfat ayrımı önemlidir.) Meta, Hegel felsefesi gibi bir töze bağlı değildir. Değişiklik gösterir, çoğalır, farklılaşır. Kapitalizm muazzam meta birikimi olduğundan tekil-tümeldir, bu aynı yayılmacı politika izleyen iktidarın etkisinin artan bir oranda azalması gibidir. (Sınırsız bir fetih yoktur.) Marks'ta öz iki türlüdür birisi meta analmında özel bir öz diğeri artı-değer anlamında genel bir özdür. Metada olasılıklar (görelilik) arasından elenerek tek bir doğrunun ortaya çıkması fakat böylece en üst hipoteze de ulaşılmış olmasına benzer. Bu yüzden tohum (en küçük devlet aile) ile başlanmaz, hücre (meta) ile başlanır. Fakat metaların Hegel felsefesinden ayrılması için kavramsal olandan çıkıp bir dile sahip olmaları gerekir. Bunun için de öz ile görünüşün ayrı olarak ele alınmamaları gerekmektedir. Hegel'de olduğu gibi öz, varoluşa çevrilip evrensellik içindeki parçaların birbirine bağlı olması gibi sorunun sadece bir yönünü teşkil edecek şekilde ele alınmaması gerekir, tekil-tümel yapının içinde özün bir kaynak, köken olması, önemli parçalardan birisi değil en önemli şey olması gerekmektedir. Gerçeğe ulaşmanın sayısız eğilimlerden birisi değildir öz, "varlık" (soyut) temelini "öz"de (somut) bulmalıdır. Zaten meta da bunu ifade eder.



Para Nedir?

Para varlık-bilimseldir, evrensel, mutlak ve geneldir niceliksel sınırlara sahip bir iç düşünce alanıdır fakat fetişist de bir kavramdır bu yüzden Hegelci hileye açıktır. Bu yüzden Marks’a göre, kapitalist toplumdaki yalıtık bireyler “soyutlamaların tahakkümü altındadırlar". Bunun olabilmesi için paranın somut olması gerekir. Eğer parayı somut alıp bireyleri soyutlarsanız 100 liralık bir ürünü 110 liraya satmak gibi eşitsiz bir mübadeleye düşersiniz. Bu da hileye sebep olur. Meta ilişkileri tıkandıkça kapitalizm yerini devrime bırakacaktır. Ama para işte bu hile görevi ile tam kapitalizm bitiyor dediğimizde tekrar kapitalist sistemi hakim kılacak sihre sahiptir. "Bu iki süreç (satma ile satın alma) arasında böylesine tamamen biçimsel bir fark nasıl olur da, sanki sihirli bir el dokunmuş gibi bunların niteliklerini değiştirir?" diye sormaktadır Kapital'de Marks. Bu 10 liralık farkı saçı gür bir adamın saçından bir tek tel koparırsanız kel kalmasına benzetebilirsiniz. Bu küçücük fark bütün niteliğini değiştiriyor ticaretin. İyi olan birden kötüye evriliyor. Bunun temeli Hegel'den gelir. Hegel'de hak, bir sözleşme değil sahip olduğundan feragat etmektir tıpkı alınıp satılan şeyler gibi, mukavele konusudur. Attila İlhan'ın söylediği gibi; belki ölmek hakkımı kullanıyorum! Çünkü insan hayvandan farklı olarak kendi kendisini sakatlayabilir Hegel'e göre. Özgür faaliyet gösterebilmesi ve hileye aldanmaması için kendi ürününü "başkasıyla eşitlemesi gerekir"(Hegel) kişinin, eşitsiz bir mübadele ilişkisi kurmamalısın. Elbette Marks mübadeleyi eşitler ama paranın fetişist rolü buna bir çelişki ekler.



Değer Ne Demektir?
Değer kavramı Marks'tan önce de kullanılıyordu ama onlar nesneyi somut bir şey olarak kavrıyorlardı. Marks ile birlikte değer kavramı mübadele ilişkisi olmaktan çıkar metaların soyut değerleri gibi dolaşım ilişkisi haline geçer. Klasik iktisatçılar paranın fetişist rolünde yaptıkları gibi değeri de somut olarak ele alırlardı. Böylece değer kavramı da aynı para gibi fetişist bir kavram olup çıkıyordu. Marks ise değeri soyut olarak ele alır. Değer insanların bir biriyle ilişkiye girmesiyle oluşur. Değer aynı zamanda toplumsal bir ilişki olarak da doğrudan soyut bir kavramdır. Böylece nesnel olan soyutlaşır, para da bir nesne olarak soyuttur Marks'ta. Üretici somuttur artık. Somut emeklerin ortak yanı hepsinin soyut insan emeği oluşudur. "...farklı becerilerdeki somut emekleri, soyut emek olarak ortak bir öze indirger. Soyut emek, toplumsal emeğin meta üretimi koşullarında beliren bir biçimidir. Metaların içerdiği soyut-toplumsal emek, kendisini, metaların değeri olarak ortaya koyar." Mübadele ilişkilerinden dolaşıma geçerken eşitlik soyut olmak zorundadır, aksi olan ise eşitsizliktir. Somut mübadele eşit olmayacağı için hileye açıktır. Değer soyut olunca pazarda düzenleyici bir kural halini alır.


Marks'ın Somutluk (Pratik) Tanımı:
Marks'tan önce felsefe nesnel olanı somut, öznel olanı ise soyut olarak ele alıyordu. Marks buna bir yenilik getirir. Marks'ta "masa" gibi nesnel şeyler soyut; "özgürlük" gibi öznel kavramlar ise somut olarak ele alınır. Yani bu iki kavram yer değiştirmiştir. Marks ilk defa öznelliği somut olarak ele alır. Ama bir şartla. Bu özne kavramsal somutluğa sahiptir. Şimdi bir de soyut ile somut olanın birleştiğini görüyoruz. Klasikler gibi somut olanı, soyuttan ayırmaz Marks. Özne kavramsal somutluğa sahiptir artık. "Düşünceyi, düşünen maddeden ayırmak olanaksızdır. Bütün değişikliklerin öznesi maddedir." (Kutsal Aile) Özne, düşünen maddedir. Duyusal olan veya pratik artık nesne değil insan faaliyetidir. Feuerbach Üzerine Tezler'de bunu anlatır özetle zaten. Nesnel olan artık özne ile etkileşim halinde olmak zorundadır. Böylece kendisinin de tezlerde söylediği gibi insan faaliyetinin bizzat kendisi nesnel, pratik bir olgu olacaktır. Marks, nesnelerin faaliyetini insan olmadan anlamaya çalışmanın mümkün olmadığını söylüyor. Marks somutu soyutun karşısına çıkarmaz onda bir iyi bir de kötü soyutlama vardır sadece. Ve çalışma, değer, işbölümü, para gibi soyut kavramlarla başlar Kapital'e ama devlet, ulus, nüfus gibi somut olanlarla başlamaz.



Yadsınmanın Yadsınması:

Yadsınmanın yadsınması kısaca anlatırsak çiçeğin gelişip sonunda da ölmesiyle sonuçlanan süreçtir, çünkü ikinci yadsınma metafiziktir. Böylece Hegel'de devir yapar zaman. Çiçek ölür toprağa düşer sonra yine tohumdan çiçek olur ama bir şartla kendisini aşarak yani daha yüksek sayıda tohum olması şartıyla böylece yine çiçek açarak gerçekleşecektir. Bu metafizik yadsınmaya sebep olan ise yadsınmanın yadsınmasının küçük-burjuva bir kavram olmasından kaynaklanır. Bürokrasi Hegel'in zamanında aydınlanmanın önüne geçip statüko sağlayıcı olarak çalışmaktaydı. Fakat Marks'ın dönemiyle birlikte bürokrasinin rahat hareket edemeyeceği, kolay manevra yapamayacağı bir sisteme geçilmişti. Dolayısıyla bürokrasi hantallaştıkça, siyasi krizler üzerinden devrime gidilebilecekti. Marks'ın yadsınmanın yadsınması işte böyle bir şeyden doğmuştur. İkinci yadsınmada Hegel gibi geriye değil daha ileriye gidilir. Marks'ta yadsınmanın yadsınması metafizik hatalara düşmeden gelişim gösterir ve hep daha ilerisini amaçlar.



Yabancılaşma:

Yabancılaşma Marks'ın erken dönem serlerinde daha çok yer alır. Yabancılaşma insanın emeğine olan yabancılaşmasıdır. Emek kendisinin bir üretim süreci olmaktan çıkıp üreticiye "öteki" olarak geri dönen süreçtir. Üretim artık kendisinin doyumunu değil başkasında olan ulaşılmaz hedefinin bir sonucu olarak meydana gelmektedir. İnsan kendi emeğinin ürününe sahip olamadığı gibi kendi emeğine de yabancılaşmıştır. Kişinin kendi emek ürünlerinin boyunduruğu, egemenliği altına girerek, üretim sürecindeki bulunduğu ortama, toplumsal veya insani olana yabancı durumuna gelmesi demektir. Ama söylediğimiz üzere Marks geç dönem eserlerinde yabancılaşmayı kullanmamıştır. Benzer şekilde yadsınmanın yadsınmasını da Kapital'de sadece bir yerde kullanır. Kapital'de bu kavram yerini meta fetişizmine bırakmış gibi görünüyor. Meta fetişizminde de tek tek üreticiler arasındaki üretim ilişkileri yerini nesneler arasındaki ilişkilere bırakmıştır. Yani kısmen yabancılaşma da olduğu gibi kendi ürünü, üreticiyi kontrol edecek aşamaya gelmiştir. Bu yüzden bir ceket veya kumaş toplum içindeki kişiliğinizi oluşturacak biricik öğe oluyor. Bu maddeler sizi toplum içinde saygın hale getirebilir.



Çelişki İçte Değil Dıştadır:


Marks'ta çelişki içte değil dıştadır. Diyalektik zaman, dışsal bir konumda ilerler. Çelişkinin içte olması için tarihin momentlerinin bir ilk nedenin devamı olarak artarak daha büyük bir bütüne doğru bir gelişme süreci geçirmesi gerekirdi. Burada özne bir töze bağlıdır. Bunun adı Hegel'de özne-töz ilişkisidir. Yani bir taş töz olarak düşünülürse bu taş başka bir şeye dönüştürülse bile özünü korumaya devam ediyor yani taş olmayı sürdürüyor. Ne kadar biçim değiştirmiş olsa bile kendi tözsel varlığını muhafaza ediyor. Tohumdan sonra çiçek açtı değil tohum çiçek açtı gibi zamanın sürekliliği vardır. Töz olarak bir zorunluluğa, özne olarak edimsel özgürlüğe sahiptir. Öz-bilinçli, kendi için varlık olarak çünkü dışsal nesne ve başkalaşım yoktur. Marks'ta ise madde ilk halinden daha farklı bir görünüme doğru bölünüp, çoğalarak ilerletir maddeyi. Ve zorunluluk yoktur sadece özgürlük vardır. Özetlersek; çelişki Marks'ta içsel değil dışsal bir süreçtir. O yüzden ne kadar ilerlerseniz o kadar geçmişe, köklerinize dönemezsiniz. Artık süreç boyunca ilerledikçe olduğunuzdan daha başka bir boyut kazanırsınız.


Nicelik - Nitelik İlişkisi:

Hegel'de nicelikten niteliğe dönüşüm yaşanabilir ama nitelikten niceliğe bir dönüşüm yaşanamaz. Bu aynı bir ulusun genişlerken birden bire çökmesine benzetilebilir. Yani Hegel'de öngörü yapılamadığı için ani değişimlerin de önü açılmıştır. Büyük adamlar gelecek hakkında bir bilgiye sahip değillerdir. Sadece kehanetlere inanabilirler. Toplumsal gelişim sürüp giderken birden bire karşıt bir çizgiye geçilebilir böylece. Hegel'de nitelikten niceliğe geçilmediği için ani değişimler yaşanır hep bu şekilde. Ama Marks ise tam tersine nicelikten niteliğe dönüşebildiği gibi nitelikten de niceliğe dönüşebilir kılmaktadır felsefesini. Hegel daha niteliksel, Marks ise daha nicelikseldir. Özetlersek; hileli olarak ani değişimler olarak değil kademe kademe şekillenir ilerleme Marks'ta.


Ozan Gerçek (Denizli)
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Hoş geldiniz ve paylaşımınız için teşekkür ederim.

Marks'ın bir sözü hep aklımdadır ve şimdi yaşasaydı 200 yaşını geçmiş olacaktı. Kendisi yaşamı boyunca ve sonrasında insanlığa elbette çok şey kazandırdı fakat size göre onu en özel kılan neydi ve bu aşağıdaki sözünü hayata geçirebildi mi?

Geçmişte bu kadar önemli insan çok büyük görüşler ortaya attığı halde neden her geçen gün dünya daha kötüye gidiyor olabilir yoksa her şey gelişen teknolojinin suçu mudur?


"Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa aslolan dünyayı değiştirmektir." Karl Marx
 

Laodikya

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
19 Eyl 2019
Mesajlar
18
Tepkime puanı
22
Puanları
3
Hoş buldum ve teşekkür ederim...

Bence Marks insanlığın barış, adalet ve refah içinde yaşaması için uğraşmıştır. Fakat bu o kadar kolay değil çünkü insanlar çok dar görüşlü, kendilerinden başkasını düşünmüyorlar. Germinal kitabında Zola; "siz işçiler, sınıf bilinciyle değil de kendinizden başkasının refah içinde yaşamasını hazmedemiyorsunuz, bunun için savaşıyorsunuz" der. Mesela şu an Aydın'ın yerel bir kanalında Zapata'nın mücadelesini ve hayat hikayesini anlatan bir film izliyorum. Bu adam Meksika'da köylülere toprak reformu yapmak için, kendisine tahsis edilen çiftliği bile reddediyor. Ama bu kadar dürüst bir adamı tuzağa düşürüp öldürüyorlar. Aslında Zapata halkının refahını düşünüyordu. Marks'ta aynı şekilde zamanının çok ötesindeydi belki de, insanlık henüz onun inancını, tutkularını anlayabilecek düzeyde değil sanıyorum.

Tezlerde dünyayı değiştirmekten bahseder ama bunun için biraz da dürüstlük ve inanç gereklidir. Bu Marks dışında diğer solcular tarafından pek anlaşılamadı. Ve onlar da gizliden gizliye kapitalistlerle iş birliği yaptılar. Sonuçta günümüzde Marksizm çok etkili değil artık. Teknoloji Marks'ın Kapital'i için tehlikeliydi ama mesela Althusser felsefesi yani çağımız Marksizm'i için değildir. Ama hala geriye gidiyorsa dünya bunda teknolojiden çok insanların suçu var gibi geliyor bana.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Yanıt için teşekkür ederim ve tespitlerinize katılmakla beraber kendi görüşümü de yarın yazmaya çalışacağım. İyi geceler diliyorum.
 
M

Mantıksız2022

Ziyaretçi
Marksizm bir dindir. Bilimsel olmadığı gibi hiçbir tahmini de tutmamıştır. Marksizm de tıpkı İbrahim dinleri gibi, bir devletin zayıf olma sebebidir.

Marks ne doğayı nede toplumu doğru anlamıştır. Anlayamadığı gibi işçi sınıfı için bir zehir yaratmıştır.

Marks'ın yaşadıkları, bu ideolojiyi yaratmasına sebep olmuş gibi gözüküyor. Yaşadığı tarihlerde yaşam koşulları zor olunca kendine böyle bir din yaratmış.
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Marksizm bir dindir. Bilimsel olmadığı gibi hiçbir tahmini de tutmamıştır. Marksizm de tıpkı İbrahim dinleri gibi, bir devletin zayıf olma sebebidir.

Marks ne doğayı nede toplumu doğru anlamıştır. Anlayamadığı gibi işçi sınıfı için bir zehir yaratmıştır.

Marks'ın yaşadıkları, bu ideolojiyi yaratmasına sebep olmuş gibi gözüküyor. Yaşadığı tarihlerde yaşam koşulları zor olunca kendine böyle bir din yaratmış.
Marksizm bencede ilahı Marx olan bir dindir buna katılırım.

Ancak İbrahimi dinler denen bir uydurma kavram olarak belki de yine Marxistler tarafından ortaya atılan bir algı oyunudur. İbrahimi dinler diye bişey yoktur.Gerçek din tektir o da İSLAM dır.

İslam'ın ise devletin zayıflamasına sebep olduğu düşüncesi büyük bir yanılgı ya da yalandır .1400 yıllık İslam tarihine baktığımızda İslam medeniyeti tarihinin en az 1000 yılında yeryüzünün neredeyse üçte ikisine hakim olmuş ve bütün diğer medeniyetlere diz çöktümüştür. Osmanlı İslam medeniyeti yeryüzündeki Tüm dinlerin rahatlıkla yaşanabilidiği gerçek bir medeniyet kurarak herkese kucak açmış hiç kimseye zulüm etmeden tam 600 sene dünyanın süper gücü olarak yaşamıştır. Bundan 500 yıl önce Avrupa'nın zulmünden kaçan Yahudiler Osmanlı'ya sığınmış, Osmanlı medeniyeti içerisinde hiçbir zulme maruz kalmadan yaşamışlardır.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Osmanli mi zulum etmemis :)

Taht icin abi kardesi vurmusken, toprak ve din icin kim kimi vurmaz yahu.
 
M

Mantıksız2022

Ziyaretçi
Marksizm bencede ilahı Marx olan bir dindir buna katılırım.

Ancak İbrahimi dinler denen bir uydurma kavram olarak belki de yine Marxistler tarafından ortaya atılan bir algı oyunudur. İbrahimi dinler diye bişey yoktur.Gerçek din tektir o da İSLAM dır.

İslam'ın ise devletin zayıflamasına sebep olduğu düşüncesi büyük bir yanılgı ya da yalandır .1400 yıllık İslam tarihine baktığımızda İslam medeniyeti tarihinin en az 1000 yılında yeryüzünün neredeyse üçte ikisine hakim olmuş ve bütün diğer medeniyetlere diz çöktümüştür. Osmanlı İslam medeniyeti yeryüzündeki Tüm dinlerin rahatlıkla yaşanabilidiği gerçek bir medeniyet kurarak herkese kucak açmış hiç kimseye zulüm etmeden tam 600 sene dünyanın süper gücü olarak yaşamıştır. Bundan 500 yıl önce Avrupa'nın zulmünden kaçan Yahudiler Osmanlı'ya sığınmış, Osmanlı medeniyeti içerisinde hiçbir zulme maruz kalmadan yaşamışlardır.
Osmanlı Müslüman mıydı? Pek sanmıyorum. Muhammed öldükten sonra İslam filan kalmadı. Son yüzyılda ise İngilizler tarafından diriltildi.
Osmanlının İsrail'i kurma gibi bir projesi olduğunu söyleyen tarihçiler var.
 

Adem

Düşünür Üye
Moderatör
Katılım
26 Nis 2009
Mesajlar
623
Tepkime puanı
62
Puanları
28
Alinmayin ama bu ülkede yaşayip da bu ülkenin tarihinden bu kadar uzak olmanız beni üzdü gerçekten. Bu ülkede yaşayan bir cok insan tarihinden ne kadar da habersiz....
 
T

TENTEN

Ziyaretçi
Sosyalist biriyim ama Karl marx bazı fikirlerini sevmiyorum.
Felsefesini bilime uyduracağına bilimi felsefesine uydurmaya çalışmış. :)
Onun takipçileride aynı (lenin stalin mao vb.)
Karl marx termodinamiğin ikinci yasasına absürt demiş.Diyalektik materyalizm absürt diyemiyor.
:0_80cbc_37a71a73_L:


Second law
Engels, supposedly, first became aware of ’ formulation of , or of at least ’s 1862 version of the second law, in 1869 as stated in a March 21st letter to : [8]


“In Germany the conversion of the natural forces, for instance, into , etc., has given rise to a very absurd theory—that the world is becoming steadily colder … and that, in the end, a moment will come when all will be impossible. I am simply waiting for the moment when the clerics seize upon this theory.”
Source: MECW, Volume 43, p. 245;
First published: abridged in Der Briefwechsel zwischen F. Engels und K. Marx, Stuttgart, 1913 and in full in MEGA, Berlin, 1931.


Manchester, 21 March 1869

Dear Moor,
Lizzie [Burns]’s case was pleurisy, which, however, took a remarkably quick course — not till last Tuesday was the exudation on the right lung evident, and by this morning it had already vanished completely. She is getting up again today for the first time. Through a remarkable piece of divination, I diagnosed pleurisy for Gumpert on Sunday, he examined her, found nothing, declared it was bronchitis (which was also present), in addition to catarrh in the lungs, and it was naturally rather annoying for him when the pleurisy declared itself after all. I naturally do not claim that it was present when he could not find it.
Poor Löhrchen [Laura] must have had a hard time of it. Ten weeks in childbed is no joke, and it is good that it is over. When they get there Tussy and Jenny must give her and Lafargue too my hearty greetings.
The explanation about Castille was very useful to me. The wisdom of Solomon Beesly returned herewith. It is the greatest nonsense. In time, this Comtism will confirm an even stronger version of that remark made by that man from Bonn about the Hegelians: they do not need to know about anything in order to write about everything.
In Germany the conversion of the natural forces, for instance, heat into mechanical energy, etc., has given rise to a very absurd theory, which incidentally follows with a certain inevitability from Laplace’s old hypothesis, but is now displayed, as it were, with mathematical proofs: that the world is becoming steadily colder, that the temperature in the universe is levelling down and that, in the end, a moment will come when all life will be impossible and the entire world will consist of frozen spheres rotating round one another. I am simply waiting for the moment when the clerics seize upon this theory as the last word in materialism. It is impossible to imagine anything more stupid. Since, according to this theory, in the existing world, more heat must always be converted into other energy than can be obtained by converting other energy into heat, so the original hot state, out of which things have cooled, is obviously inexplicable, even contradictory, and thus presumes a god. Newton’s first impulse is thus converted into a first heating. Nevertheless, the theory is regarded as the finest and highest perfection of materialism; these gentlemen prefer to construct a world that begins in nonsense and ends in nonsense, instead of regarding these nonsensical consequences as proof that what they call natural law is, to date, only half-known to them. But this theory is all the dreadful rage in Germany.
I've not yet seen the Zukunft.
Tomorrow I shall send you stamps for one pound for the E. Jones demonstration.
Best greetings.
Your
F. E.
Mektubun orjinalide bu .

 
M

Mantıksız2022

Ziyaretçi
İslam'ın ise devletin zayıflamasına sebep olduğu düşüncesi büyük bir yanılgı ya da yalandır .
İran ve Afganistan'ın düştüğü durumu görmüyor musunuz, anlamıyorum ki. "Zengin" Arap ülkeleri de petrol olmasa çok kötü durumdalar.
İslam, kuran ve hadislerden ibarettir, kuran ve hadisler insanlık dışı İslam şeriatının yasalarıdır.
1400 yıllık İslam tarihine baktığımızda İslam medeniyeti tarihinin en az 1000 yılında yeryüzünün neredeyse üçte ikisine hakim olmuş ve bütün diğer medeniyetlere diz çöktümüştür.
Dünyaya hakim olan Müslüman devletler, dediklerinizi sayabilir misiniz? Hangi Müslüman devletler? Osmanlı veya Endülüs devletini kastediyorsanız ben söyleyeyim, bu devletler İslam devleti filan değildi.
Onun takipçileride aynı (lenin stalin mao vb.)
Diktatör veya geri kafalı olduklarını düşünmüyorum. Lenin insanlığın gördüğü en ilerici devletlerden birini yarattı. Stalin ise bu kazanımları korumak için bir takım yanlışlar yapmış olabilir.
 
M

Mantıksız2022

Ziyaretçi
İslam'ın ise devletin zayıflamasına sebep olduğu düşüncesi büyük bir yanılgı ya da yalandır

Taliban Müslüman değil mi? Bak resmi görüşmelere bile Muhammed'in sünnetine uyup çarıkla gelmişler. Böyle bir ülke ne kadar gelişebilir? İslam ile yönetilen ülkeye en basitinden turist gelmez.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst