Kürt başka Kürt kökenli başka!

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Siyaset Meydanı kategorisinde Azadî tarafından oluşturulan Kürt başka Kürt kökenli başka! başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,835 kez görüntülenmiş, 18 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Siyaset Meydanı
Konu Başlığı Kürt başka Kürt kökenli başka!
Konbuyu başlatan Azadî
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan cemozen

Azadî

Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Ağu 2009
Mesajlar
149
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Video:

Sorunlu Kürt söylemi

MGK bildirisi, hükümet eliyle askerin 'siyasi alana getirilmesi' gibi bir algıyı özellikle Güneydoğu'da oluşturmaktan başka bir işlev görmedi.

Dünle beraber gitti cancağızım,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Mevlana

Tam bir yıl önce, 4 Ocak 2010’da Cumhurbaşkanı Gül, ‘Yeni Yıl Mesajı’nı Hasan Cemal’le yaptığımız ‘Tecrübe Konuşuyor’ adlı TV programında vermek istemişti. Dakikalar geçiyor, Gül, gazeteci deyişiyle ‘manşetlik’ bir sözü ağzından çıkarmıyordu. Reklam arasına gitmeden önce damdan düşer gibi basit ve yalın bir soru yönelttim kendisine: 2010 içinde Türkiye’de askeri darbe tehlikesi var mı?
Yüzünü belli belirsiz alaycı bir ifade kapladı, “Söz konusu değil, artık böyle şeyler geride kaldı” mealinde cevabını tereddüt geçirmeden verdi. ‘Manşet’ kurtulmuştu.
2010 Gül’ü doğruladı. Ağustosta YAŞ kararları ve aralıkta (cumhuriyet tarihinde bir ‘ilk’ olarak tüm sanıklarını muvazzaf ve emekli askerlerin oluşturduğu 196 kişilik) ‘Balyoz Davası’nın başlaması, ‘askeri darbe ihtimali’ni çok ama çok zayıflattı. Anayasa referandumunun yüzde 58’lik bir halk desteğiyle sonuçlanarak ‘vesayet rejimi’ne esaslı bir ‘hukuk darbesi’ indirmiş olması da cabası.
Bu alanda 2010’a tek gölge düşüren MGK’nin yıl sonundaki ‘tek’ler bildirisi oldu. Demokratik bir tartışma alanına taşınan konulara, bildik türden bir ‘askeri ayar’ verme görüntüsü ortaya çıktı.
Hükümetin buna ihtiyacı yoktu. MGK bildirisinin içeriğini zaten Başbakan güçlü vurgularla dillendirmişti. MGK bildirisi, hükümet eliyle askerin ‘siyasi alana geri getirilmesi’ ve hükümetin pozisyonunu anlamlandırmak için ‘askere de sığınması’ gibi bir algıyı özellikle Türkiye’nin Güneydoğu’sunda oluşturmaktan başka bir işlev görmedi.

‘Kullanım süresi dolan’ söylem

Bildirinin ertesi günü katıldığım bir TV programında yayın kesildi, Diyarbakır’da konuşan Gül’ü dinlemeye başladık. ‘Farklılıklarımızın zenginliklerimiz’ olduğundan söz ediyor, “Burada nasıl Kürtçe konuşuluyorsa, başka yerlerde Arapça konuşan vatandaşlarımız var” diyerek bunları ‘kültür mirasımız’ olarak selamlıyordu; “Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşlarıyız” demeyi ihmal etmeden. Programdaki diğer katılımcıya döndüm, “Bu sözlerin kullanım süresi doluyor. 2011 son” dedim. Onayladı.
‘Kürt’ denemezken ‘Kürtçe konuşmak’ bile yasak iken, bir cumhurbaşkanının, başbakanın ağzından bu sözlerin çıkması heyecan verici oldu. Ama artık çıta çok yükseldi. Ülke yöneticilerinin büyük katkısı sayesinde Türkiye’nin ulaştığı gelişme düzeyi, bu basmakalıplaşan cümlelerin çok ötesine geçti.
Gül’ün yılın son iki gününe denk gelen Diyarbakır ziyaretinin en çarpıcı değerlendirmesi, yılın ilk günü, 1 Ocak’ta Dilek Kurban’ın Radikal’deki yazısının şu satırlarında: “Cumhurbaşkanı, Diyarbakır’daki ilk gününde yaptığı konuşmalarda yakın zaman içerisinde anadilinde eğitim, çok dilli kamusal hayat, demokratik özerklik gibi çok ciddi politik talepler üretmiş ve bu talepleri büyük bir siyasi mücadelenin sonucunda geliştirmiş olan bir halkın yaşadığı coğrafyaya gidip bildik devlet memuru tavrı ve söylemini yeniden üretiyor. Tepeden bakan, toplumun zekâsını küçümseyen ve taleplerini hiçe sayan, bildiğinden emin olduğu doğruyu tebliğ eden bildik vasat devlet düsturunu tekrar ediyor.”

AK Parti Grubu’nda ‘Kemalizm’in söylemi

Cumhurbaşkanı’nın ‘mesajı’nı Başbakan da dün partisinin grup toplantısında kendi üslubunda tekrarladı:
“... Afyon’da yola çıkarken (AK Parti’nin 2001’de temellerinin atıldığı toplantı) biz ‘etnik, dinsel, bölgesel milliyetçilik yapmayacağız’ dedik. Tek bayrak, tek vatan, tek devlet dedik. TC üst kimliği altında herkes devlet karşısında eşittir. Azınlıklar bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. 73 milyonun her bir ferdi birdir, eşitttir.”
Bu ‘söylem’in de 2011’de ‘kullanım süresinin dolması’ muhtemeldir. Hatta, seçim sonrasında dolacak olması kesindir.
‘Etnik, dinsel, bölgesel milliyetçilik’ diye bir kavram da kategori de yok. Bunu ‘etnik milliyetçilik, mezhepçilik, bölgecilik’ diye tercüme etmek daha doğru.
‘Tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ vurgusunu mütemadiyen yapmak ise 1925’in Takrir-i Sükûn Kanunu’nu ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu hatırlatan rejimin ‘tek’çi niteliğini ve ‘tek parti’ dönemini zihinlerde canlandıran bir söyleme yol açıyor.
Aksine bir görüş, aksine bir talep olmadığı halde “Resmi Dil Türkçe’dir” diye her kentte, her kürsüde haykırmanın ise ‘anadilin eğitimi’ ve ‘kamuda çift dillilik’ gibi demokratik ülkelerin normal uygulamasının karşısına dikilmekten başka anlam ifade etmiyor. Bu söylemin Türkiye’ye tercümesi, milyonlarca Kürt için geçerli ve zorunlu temel haklara karşı durma niyetinin ifadesi oluyor.
TC vatandaşları, ‘eşit’ falan değiller. Devlet hizmetinde tek bir gayrimüslim vatandaşımız var mı? Bu nasıl eşitlik?
Anadillerinde eğitim hakkına sahip olmayan milyonlarca vatandaşımız, kendilerini nasıl ‘eşit’ hissedebilirler? Mümkün mü?
Herkes ‘birinci sınıf’ ise ‘ikinci sınıf’ kim? “73 milyonun her bir ferdi birdir, eşittir” söylemi, Kemalist tek parti döneminin “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz” şiarını çağrıştırmıyor mu? Devam edeceğiz.

Kürt başka, Kürt kökenli başka

AK Partili '75 Kürt milletvekili' doğal olarak 'Kürt' değiller. Onlar, 'Kürt kökenli' milletvekilleri. Kürt başka, Kürt kökenli olmak başka. Kürt olmaya izin yok.

Devam edeceğiz” diye noktalamıştım bir önceki yazıyı. Muhsin Kızılkaya ile edelim.
Muhsin Kızılkaya, PKK-BDP eksenine bulunabilecek en uzak noktada yer alan bir Kürt aydını. Ama ‘Kürt kimliği’, ‘anadilinin onuru’ söz konusu olunca en önde. Bazı hayati önemde konuları, onun-bunun ‘tezgâhı’ olarak görmemek ve nitelememek gerektiğinin canlı örneği.
Kızılkaya Hakkârili, yıllardır İstanbul’da yaşıyor. Star’ın pazar eki Açık Görüş’te ‘Hani her şeyi konuşacaktık!’ başlıklı yazısını Cumhurbaşkanı başta, tüm devlet yetkililerinin ve özellikle Başbakan başta tüm hükümet ve iktidar partisi üyelerinin okumasında yarar var.

İşin özü

‘İşin özü’ daha basit bir dille ve olanca çarpıcılığıyla ortaya konamazdı. Yazının dikkate getirmek istediğim satırları:
“... Vaktiyle Diyarbakır’da bir televizyon mikrofonu yaşlı bir adama uzatılır, ‘Amca, Kürtler ne istiyor’ diye sorar röportajcı. Yaşlı adam hiç sektirmeden, yüz yıldır anlatamadıysak hata bizde der gibi, ‘Kürtler quzilqurt (zıkkımın kökünü) istiyor’ diye cevap verir gülerek, röportajcı meseleyi hâlâ anlamamış, aval aval bakar adamın yüzüne.
Bir süre sonra ‘Kürtler daha ne istiyor?’ argümanının aslında pek de öyle sağlam bir argüman olmadığı ortaya çıktı. Evet, Kürtler bu memlekette her şey olabiliyorlardı; milletvekili, bakan, başbakan, hatta cumhurbaşkanı da... Bir tek Kürt olamıyorlardı. Kürt olduklarında hiçbir şey olamıyorlardır çünkü. Kendi kimliğinden vazgeçtiğin, Türk kimliğine bürünmekten gocunmadığın, evinde Kürtçe konuşmaktan imtina ettiğin ama yakın akrabalar arasında kulağına çalınan Kürtçe bir sese, bir ezgiye de nostaljik bir tepki vermeye devam ettiğin, kimliğine folklorik birbir malzeme muamelesi yaptığın sürece bu devlet önünde bütün engelleri kaldırıyor, seni istediğin yere getirebiliyordu.
Çünkü ulus yaratma projesini bizzat ulusun kendisi başlatmamıştı, devlet denilen bir aygıt vardı, devlet bir ulus yaratmaya soyunmuştu ve bu ulusu da o memlekette yaşayan birbirinden farklı etnik gruplardan toplamaya başlamıştı. Kendi kimliğinden vazgeçip Türk olmayı kabullenen ‘kim olursa olsun’ başımızın, gözümüzün üzerinde yeri vardı.
Böylece devletimiz, anayasaya da ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür’ tanımını koyup, ‘kanun yoluyla’ Türk olmayı başarabilen ilk devlet oluyordu.

‘Kürt kökenli’ olmak ile ‘kültürel miras’ simetriktir

Bu arada Kürtlerin dili yasaklanmış, kimlikleri inkâr edilmiş, köyleri boşaltılmış, evleri yağmalanmış, hapishanelere doldurulup olmadık işkencelere maruz bırakılmış, sürgüne gönderilmiş kimin umurunda. Şakiler başkaldırıyordu ve cezaları ağırdı. Devlete başkaldıran sonuçlarına da katlanırdı.”
Bu satırlarda aleni ‘ironi’ bir yana, anlatılanlar net bir Türkiye siyaset sahnesi ve siyaset söylemi fotoğrafı da çekmiş oluyor.
Bu ‘fotoğraf karesi’ içinde Başbakan’ın çok övündüğü ve ‘Kürt temsiliyeti’ni BDP’den çekip almak için başvurduğu AK Partili ‘75 Kürt milletvekili’ doğal olarak ‘Kürt’ değiller. Onlar, tartışmasız AK Parti’nin ‘Kürt kökenli’ milletvekilleri.
Siz, hiç üç buçuk yıldır bu ‘75 Kürt’ün bir tanesinin, Meclis kürsüsünden bir tek kez ‘Kürt’ sözcüğünü telaffuz ettiğini, seçmenleri Kürtlerin sorunlarını dile getirdiğini duydunuz mu?
‘Kürt kökenli’ olursanız, böyle bir zorunluluğu hissetmezsiniz.
Kürt başka, Kürt kökenli olmak başka.
Kürt olmaya izin yok; Kürt kökenli olmak ise askeri darbe ürünü 1982 Anayasası’nda yer alan ‘vatandaşlık tanımı’na ve devletin ‘Kemalist ideolojisi’ne göre, esas alınan ‘üst kimlik’in altındaki makbul kimliklerden biri.
‘Üst’ kimliği ister ‘Türk’, ister Başbakan’ın vurguladığınca ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı’ diye ifade edin, alt kimlikleri asimile ederek eşitlemiş olduğu için ‘köken’de hiçbir sorun yok. Her birimiz bir şey ‘kökenliyiz’ zaten, varsın bazılarımız da ‘Kürt kökenli’ oluversin.
Öyle olunca, ‘eğitimde anadilin kullanılması’ diye bir talep de ‘Kürt kökenliler’den gelmez. Gelmesine gerek yoktur. Çünkü, Kürtçe, çeşitli lehçeleriyle zaten evde, sokakta, hatta AK Parti’nin sağladığı demokratik imkânla cezaevindeki tutuklu ve ziyaretçisi arasında da konuşuluyor artık. Devlet televizyonu 24 saat o dilden yayın yaptığına göre, ‘kültür mirası’na sahip çıkılmış oluyor. ‘Kültür zenginliğimiz’ yansıtılmış oluyor.
‘Kürt kökenli’ olmak ile ‘kültürel miras’ ve ‘kültürel zenginlik’ arasında simetrik bir ilişki var.

İnsan hakkı milliyetçilik değildir

Türkiye halkının yaklaşık beşte birini oluşturan, tüm bölgeye yayılmış, bölgenin en kadim insan topluluklarından birine bu şekilde yaklaştığınız anda onu ‘folklorik’ bir öğe haline indirgemiş de oluyorsunuz.
‘Folklor’ zaten ‘kültürel miras’ ve dolayısıyla ‘kültürel zenginliğimiz’ değil midir.
‘Kürt kökenli’ değil de Kürt iseniz, ‘eğitimde anadilin kullanılması’nı en doğal ‘insan hakkı’ olarak istersiniz tabii ki. Buna ‘ırkçılık’ denebilir mi? Bunun ‘milliyetçilik’ ile de ilgisi yoktur. ‘Temel insan hakkı’dır çünkü.
Demokratik bir ülkede, tüm vatandaşlarımızın ‘eşit ve özgür’ olduğu bir toplumda yaşamaktan yanaysak, Kürt değilsek de Kürt olmasak da bu hakka nasıl karşı çıkabiliriz?
Ne hakla?
Devam edeceğiz...


Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?

Yıl 1995. PKK ile çatışmanın en kanlı dönemlerinden biri. Faili meçhuller ile Güneydoğu’da herhangi bir “kırsal”dan gelen ölüm haberlerinin haddi hesabı yoktu.
Yılın ikinci yarısında güvenlik kuvvetlerinin “saha”da üstünlüğü ele geçirdiği öne sürülüyordu. Sabah gazetesinin genel yayın yönetmeni Zafer Mutlu, Hasan Cemal ile bana “atlayın bölgeye gidin, izlenimlerinizi yazın” dedi. Salih Memecan bölgeye bizimle birlikte giderek ilk kez ayak basacak ve gözlemlerimizi karikatür olarak çizecek, deneyimli Ramazan Öztürk ise fotoğraflayacaktı. Ve, bu hemen yapılacak ve yayımlanacaktı.
Dört kişilik “Sabah’ın dev kadrosu” diye sunulan bizler, “bölge çıkartması” için alel acele yola koyulduk. Dinç Bilgin’in özel uçağı ile Diyarbakır’a konmak için havalandık. Haber Müdürü rahmetli Ahmet Vardar (Ahmet Abi), biz uçağa giderken, “Herşeyi ayarladım. Ünal sizi helikopterle dolaştıracak. Zaman kazanacaksınız” dedi. Ünal, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Ünal Erkan...
Ertesi sabah Diyarbakır Hava Taburu’na gittik. Ünal Erkan’la helikoptere bindik. Önce Cizre, ardından Habur, sonra Silopi ve en son İdil. Her vardığımız yerde bir saatlik yüzeysel gözlemlerle “izlenim” oluşturuyorduk. En olaylı merkezlerden biri olan Cizre, büyük ölçüde göç vermiş, pek olay çıkaracak “ahali” kalmamıştı. Şehrin kontrolü, güvenlik kuvvetleri ile devlete sadık bir korucu aşiretinin eline geçmişti.


Hizbullah mı? Kontrol altında!

Son durağımız İdil de sakindi. Orada beni İstanbul’dan tanıyan eski koruma polislerinden biriyle karşılaştım. “Gel seni gezdireyim” dedi. Grup, bir çay bahçesine gitti, ben, İdil’de görev yapan polis memuruyla esnafı dolaşmaya başladım. Yanımda Olağanüstü Hal Bölge Valisi ve çevresindeki güvenlikçiler olmayınca, “vatandaş” biraz daha serbest konuşabiliyordu. Olay sayısında gerçekten çok azalma olmuştu. Dikkat ettim, azalan eylemlerle ilgili olarak kimse “örgüt”ten yani PKK’den söz etmiyordu. Eylemlerin “Hizbullah”ın işi olduğunu söylüyorlardı.
Diyarbakır’ı dönmek üzere helikopterle havalandığımızda Ünal Erkan, izlenimlerimizi sordu. Devletin sahada duruma hakim olduğunu gözlerimizle gördüğümüzden emindi. Öyleydi de. “Sadece” dedim, “İdil’de sizden ayrı dolaşırken, vatandaşların Hizbullah’dan söz ettiğini duydum...”
Ünal Erkan, kayıtsız bir el hareketiyle “O, kontrol altında” karşılığını verdi.
Hizbullah, kontrol altında... Yani, “devlet”in kontrolü altında. Endişelenmeye mahal yok.
O dönemde bölgede Hizbullah’ın adı “sokaktaki insan” tarafından “Hizbülkontra” diye anılıyordu. “Devlet”in bir uzvu olarak algılanıyordu.
Ne zaman ki, Abdullah Öcalan 1999’da yakalandı ve PKK’nın silahlı mücadelesi durduruldu, ardından “devlet” Hizbullah’ın üzerine çullandı. “Domuz bağı” ile işlenen cinayetleri ortaya çıkartıldı, lideri Hüseyin Velioğlu ölü ele geçirildi. Hizbullah’ın çökertildiği söylendi.

Hizbullah’ın dönüşü

Ve, Hizbullah 10 yıl aradan sonra tekrar ortaya çıktı. “Ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası istenen tutukluların CMK’nın tutukluluk sürelerine sınırlılık getiren 102. Maddesinin uygulanması sonucu, dışarı çıkmalarıyla değil sadece. Onları halaylar çekerek görkemli biçimde karşılayan yandaşlarının görüntüleriyle.
Kamuoyunun vicdanını yaralayan ve “adalet” duygusunu tarumar eden gelişme, hükümet ile yüksek yargı arasında son yıla damgasını vuran mücadelenin yansımalarından biri, en vahimi.
CMK, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe girdi. 5 ya da 10 yılını dolduran sanıkların tahliyesi söz konusuydu. Söz konusu sınırlama hemen yürürlüğe sokulmamış, önce 1 Nisan 2008’e, sonra da 31 Aralık 2010’a kadar uzatılmıştı. Ocak 2011’de Hizbullah tutuklularının dışarı çıkacağı, dolayısıyla, besbelliydi.
Tahliye edilen tutuklu sayısı 1236. Bu sayının 283’ünün davaları devam ediyor. 953’ü ise mahkum olmuş durumda ve dosyaları Yargıtay’da. Nazlı Ilıcak’ın işaret ettiği gibi Yargıtay, öncelik belirleyip, içinde Hizbullahçıların da bulunduğu 953 dosyayı karara bağlayamaz mıydı?
Dosya yükü bir mazeret değil. Olmadığını Taha Akyol’un dünkü yazısından öğreniyoruz; Yargıtay 6. Ceza Daire Ekim 2010’da harekete geçmiş, elinde bulunan 120 bin dosyası hızla tarayarak tutuklusu bulunan 2000 dosyası ayırarak öncelikle incelemeye almış.
Hrant Dink ve Pınar Selek’e ilişkin Türkiye’nin “utanç belgesi” kararlarının altında imzası olan Yargıtay 9. Daire’nin aynı yolu tutmamış olması manidar değil mi?
Yargıtay Başkanı’nın mesaisinin büyük bölümünün hükümetle polemiğe ayrıldığını görüyoruz. Ama nereden bakarsanız bakın, şu gelinen noktada Yargıtay’ın ikna edici mazereti yok.


BDP’ye karşı Hizbullah mı?


Ama asıl korkutucu olan, bunun bir “ihmal”den öteye olması ihtimali. Acaba Hizbullah yeniden canlandırılmak mı isteniyor?
Türkiye Kürtlerinin dilinde “Hizbulkontra” olan ve 1990’larda bölgedeki olayların seyrine bakıldığında “devletin kontrolünde” bulunduğuna kimsenin şüphesi bulunmayan örgüte, şu seçim yılında, 2011’de yeniden mi hayatiyet kazandırılmak isteniyor acaba?
Salıverilenlere davullu zurnalı, halaylı, tekbirli karşılama törenlerine bakıldığında, Hizbullah’ın bölgede tabanının ve “uyuyan hücreleri”nin bulunduğu anlaşılıyor.
Bölgede, KCK davası ile önü kesilemeyen hatta anadilde eğitim ve çift dillilik tartışmalarıyla alevlenen gelişmelerin önüne “Hizbullah barajı” mı dikilmek isteniyor?
“Dinsizin hakkından imansız gelir” kafasıyla sözde “dindar” Hizbullah, “imansız” BDP’ye mi karşı dikilecek?
Bu yıl içinde bölgeden yeni cinayet haberleri duymayı başlayacak mıyız?
Bu sorular akla haliyle geliyor.
Bu soruları üreten Yargıtay’ın yaklaşımını anladık da, Ak Parti hükümeti Hizbullah’a ilişkin olarak nerede duruyor?
Bu da bir soru...



CENGİZ ÇANDAR//Radikal
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Türk milliyetçiliği, ırksal temele dayanmaz.Bazılarının bunu işlerine geldiğinden ırkçı bir kıyafete bürümeleri bu gerçeği ortadan kaldırmaz.Saf ırk diye birşey yoktur.Irka dayandırılan bir Türkçülük ne kadar absürt ise Kürtçülük de o kadar absürttür.Dil meselesi sulandırılmasın.Bir devletin resmi dili olmak zorundadır.Farklı diller yaşatılmalı ve devlet güvencesinde olmalıdır ama resmiyet kazanmaları talep edilmemelidir.(Eğer Türkiye cumhuriyetinin bekası isteniyorsa?)Cengiz Çandar' ın doğru tespitleri var (hizbullah konusunda) ama görüşlerine katılmıyorum.Teşhiste hemfikir, tedavide farklı düşünüyorum.(komik bir cümle oldu!)
 

Azadî

Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Ağu 2009
Mesajlar
149
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Kürt doğupta italyan ölen birini görmedim.Veya Türk doğupda Fransız ölen birini..

Kürt kökenli vatandaş söylemi malca ve sinsice bir söylem.!

Devletin resmi dili elbette olmalı ama bu ülkede yaşayan diğer halklarında dili var ve bu dillerinin eğitimi alabilmeli özgürce konuşabilmeli.

Kürtçülük türkçülük almancılık bilmem hangi 'çülük' ... bu zaten faşistliktir.ırkçılıktır...
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Kürt doğupta italyan ölen birini görmedim.Veya Türk doğupda Fransız ölen birini..

Kürtçülük türkçülük almancılık bilmem hangi 'çülük' ... bu zaten faşistliktir.ırkçılıktır...

Bu mantıkla bakarsak, vatandaşlık ve etnisite kavramlarını doğru kullanmıyoruz demektir.Ör:Alman vatandaşı (veya başka ülkelerin vatandaşları) olan Türkler, Türk doğup Alman mı ölüyorlar?Irkçılık konusundaki görüşlerinize tamamen katılıyorum..... kökenli söylemi, benim bildiğim kadarıyla (yanlış biliyorsam düzeltin) vatandaşlıktan öte bir ayrıntıyı da işaret etmek için söylenir ve sinsilikle ilgisini kuramadım. Bu ayrıntı gündeme gelmediğinde de "asimilasyon" itirazları başlamıyor mu?Bence bunları bir yana bırakıp birlikte kardeşçe yaşamanın yollarını, yine birlikte bulmalıyız bir an önce.
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Türk milliyetçiliği, ırksal temele dayanmaz.

Geçin bunları.

Ben öz be Türk'üm ama bu yalanı ben bile yutmam.

Madem ırksal temele dayanmıyor, neden Bulgaristan Türklerine soydaş diyoruz da, Kuzey Irak Kürtlerine demiyoruz? Neden Azerbaycan için "tek millet iki devlet" diyoruz da, Ermenistan için demiyoruz? Ve madem ırksal bir temel aranmıyor neden milli eğitimde taa ilkokuldan başlayarak Orta Asya Türk devletlerini, Türk büyüklerini okutuyoruz da başka hiçbir "büyük" milli eğitimimizin ilgi alanına girmiyor?

Türk milliyetçiliği bal gibi ırksal bir temel içerir. Aksini iddia etmek ancak kendini kandırmak olur.
 
Katılım
29 Mar 2011
Mesajlar
126
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Türk milliyetçiliği, ırksal temele dayanmaz.
Bu konuyu ırksal temele isteselerde dayandıramazlar..o zaman kendileri de türklüğün dışında kalır..
çevremde türklüğü ile övünen çok kişi gördüm..(işin garibi hiçbiri türk değil..kürt,zaza,arap,laz,çerkez vs..kökenli)..

ama asimilasyon temeline dayanıyor maalesef..

herkesin dilini ve kültürünü koruyarak başka bir üst kimlikte birleşilebilinir miydi onu da bilmiyorum tabi..
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Geçin bunları.

Ben öz be Türk'üm ama bu yalanı ben bile yutmam.

Madem ırksal temele dayanmıyor, neden Bulgaristan Türklerine soydaş diyoruz da, Kuzey Irak Kürtlerine demiyoruz? Neden Azerbaycan için "tek millet iki devlet" diyoruz da, Ermenistan için demiyoruz? Ve madem ırksal bir temel aranmıyor neden milli eğitimde taa ilkokuldan başlayarak Orta Asya Türk devletlerini, Türk büyüklerini okutuyoruz da başka hiçbir "büyük" milli eğitimimizin ilgi alanına girmiyor?

Irksal tanımlara takılıp kalsaydık ki;saf ırk yoktur, Macarlara ve Bulgarlara da soydaş dememiz gerekirdi.Bu tartışıp durduklarımızın anlamı ne? Milliyetçilikten ırkçılığı anlıyorsanız, bu sizin algınız...Neden bunu genelleştirmeye çalışıyorsunuz?Sözünü ettiğiniz büyükler kimler?

Bu konuyu ırksal temele isteselerde dayandıramazlar..o zaman kendileri de türklüğün dışında kalır..
çevremde türklüğü ile övünen çok kişi gördüm..(işin garibi hiçbiri türk değil..kürt,zaza,arap,laz,çerkez vs..kökenli)..

Çok güzel özetlemişsiniz..Türk olmak, bazılarının duymaktan pek de hoşlanmadıkları bir "andımız" var ya, işte orada ifadesini bulur.Doğruluğu, çalışkanlığı, saygı ve sevgiyi, yurdunu ve milletini sevmeyi, ilerlemeyi ve yükselmeyi hedeflemek, bu vasıfları ilke olarak kabul edip yaşama geçirmek demektir ...Türklük, kan grubuyla (ki A,B,O ve varyasyonlarının dışında bir anlamı yoktur) veya ırkla doğuştan getirilmiş bir özellik/ayrıcalık değil, seçilmiş bir statüdür.Onun içindir ki, Ne mutlu Türküm diyene...bir türlü doğru anlaşılamıyor..
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Bu işi evelemenin gevelemenin alemi yok. Somut veriler elde edilebilecek sorular sordum yanıt falan da verilemiyor zaten.

Kanunlarımızda bile "Türk soyundan gelmek" Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmek için kolaylaştırıcı etkendir. Bir dünya Bulgaristan muhaciri vatandaşlık aldı bu kanundan faydalanarak. Onların niye baktık o zaman soyuna sopuna? Madem ırkçılığı kapsamıyor kim başvuruyorsa vatandaşlığa eşit muhamele görsün.

Hoş siz ne deseniz boş.

Atatürk'ün adalet bakanı Mahmut Esat Bozkurt, kemalist bürokrasinin Türk milliyetçiliği anlayışını gayet net bildirmiş;

"Düşüncelerimizi saklama ihtiyacı duymuyoruz: Herkes, dostlar, düşmanlar ve dağlar, bu ülkenin efendisinin Türkler olduğunu bilmelidir. Saf Türk olmayanların, Türk Ana Vatanında sadece bir tek hakları vardır: Hizmetkâr olma hakkı, köle olma hakkı."
Bu sözlerin evrilecek kıvrılacak yanı yok, gayet net. Gerisi laf-ı güzaf.
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
vah vah. bakın size demokrasinin emperyalizmin kalesi amerikan başkanlarının sölerini yazayım da görün kim ırkçı kim değil:

Abraham Lincoln, 1858

“I will say, then, that I am not, nor ever have been, in favor of bringing about in any way the social and political equality of the white and black races—that I am not, nor ever have been, in favor of making voters or jurors of Negroes.”


Bill Clinton, 2008

"A few years ago, this guy would have been getting us coffee''.

Jimmy Carter, 2009

"I think an overwhelming portion of the intensely demonstrated animosity toward President Barack Obama is based on the fact that he is a black man, that he's African American".


George W. Bush, 2004

''You know there's a lot of people in the world who don't believe that, that people whose skin color may not be the same as ours can be free and self governing.''


Lyndon B. Johnson, 1964

"I'll have those blacks voting Democratic for the next 200 years''.


Theodore Roosevelt, 1913

''Society has no business to permit degenerates to reproduce their kind....Some day we will realize that the prime duty, the inescapable duty of the good citizens of the right type is to leave his or her blood behind him in the world; and that we have no business to permit the perpetuation of citizens of the wrong type.''


Barack Obama, 2008

"The point I was making was not that Grandmother harbors any racial animosity. She doesn't. But she is a typical white person, and that's just the nature of race in our society."


Ronald Reagan, 1980

In 1980, Ronald Reagan told biographer Laurence Barrett that the 1965 Voting Rights Act was "humiliating to the South."


Franklin Delano Roosevelt, 1935

“You issue an executive order here for your group of blacks, and the Poles are going to call for one, and you’re going to have this group and that group calling for one, and there’ll be no end to it. Now I’m willing to see to it that these jobs are opened up and I think that we can do that, but I can’t issue any executive order.”


Thomas Jefferson, 1781

''Are not the fine mixtures of red and white, the expressions of every passion by greater or less suffusions of color in the white race, preferable to that eternal monotony, which reigns in the countenances, that immovable veil of black that covers all the emotions of the other race? ''


George Washington, 1786

"It is demonstratively clear that on this Estate (Mount Vernon) I have more working Negroes by a full [half] than can be employed to any advantage in the farming system."


Harry Truman, 1913

''I think one man is just as good as another so long as he's not a n*gger or a Chinaman. Uncle Will says that the Lord made a white from dust, a black from mud, then He threw up what was left and it came down a Chinaman.''


Andrew Jackson, 1832

"After a harassing warfare, prolonged by the nature of the country and by the difficulty of procuring subsistence, the Indians were entirely defeated, and the disaffected band dispersed or destroyed. Severe as is the lesson to the Indians, it was rendered necessary by their unprovoked aggressions, and it is to be hoped that its impression will be permanent and salutary."

bu adamların hepsi ırkçı hepsi amerikanistmiş meğersem. yandık bittik öldük. Mahmut Esat Bozkurt bu sözleri sarf ettikten sonra M.Kemal Atatürk tarafından görevinden alınmıştır. Yani senin anlayacağın senin Kemal yine yapmış yapacağını daha fazla malzeme vermemiş sizin gibilere. Ne bu tür ırkçılar ne de emperyalist, henüz yıkamadılar bu memleketi. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın öyle sağlam temeller üzerine kurulu ki bu düzen... Görevden aldıktan sonra şunu demiştir Atatürk :

"Milleti aldatmayacağız! millete, daima ve daima hakikati söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, yanlış şeyleri hakikat zannederiz, fakat bunu millet düzeltsin. Kendimizi kimsenin üstünde görmeye de hakkımız yoktur."

O yüzden kimseyi kendineden üstün, kendinide kimseden üstün görmede sözleri çarpıtma.
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
...şunu demiştir Atatürk :

"Milleti aldatmayacağız! millete, daima ve daima hakikati söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, yanlış şeyleri hakikat zannederiz, fakat bunu millet düzeltsin. Kendimizi kimsenin üstünde görmeye de hakkımız yoktur."

O yüzden kimseyi kendinden üstün, kendini de kimseden üstün görme... sözleri çarpıtma.

paylaşıma teşekkürler
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
[QUOTE=Preatorian;22844.... öyle sağlam temeller üzerine kurulu ki bu düzen... Görevden aldıktan sonra şunu demiştir Atatürk :

"Milleti aldatmayacağız! millete, daima ve daima hakikati söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, yanlış şeyleri hakikat zannederiz, fakat bunu millet düzeltsin. Kendimizi kimsenin üstünde görmeye de hakkımız yoktur."

Teşekkürler.
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
görün kim ırkçı kim değil:

Bu argüman saçma. 2 Yanlıştan 1 doğru çıkmıyor.

Mahmut Esat Bozkurt bu sözleri sarf ettikten sonra M.Kemal Atatürk tarafından görevinden alınmıştır.

Bu bilgi hatalı. Daha dikkatli araştırın. Bu söz 1930 da söyleniyor hatta 1934'te de Atatürk soyadı kanunu çıkınca Mahmut Esat'a, Bozkurt soyadını kendisi veriyor. Ayrıca niye görevden alsın? Atatürk bizahati kendi de benzer mihvalde şeyleri hep söylemiştir.

Örneğin:

[*]Kanını taşıyandan başkasına inanma! Seçtiğin yöneticilerinin kanındaki cevhere bak. M.K Atatürk.

[*]Yemin ederek size temin ederim ki, bizim milletimizin manevî kuvveti bütün milletlerin manevî kuvvetinin üstündedir. M.K Atatürk.

[*]Milletleri yükselten bu özelliklere bir etken daha ilâve edelim: İntikam hissi... Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı. M.K Atatürk.

[*]Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. M.K Atatürk.

[*] Bir Türk dünyaya bedeldir. M.K Atatürk.

[*]Muhtac olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. M.K Atatürk.

[*]Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir. M.K Atatürk.

[*]Türk milleti kahramanlıkta olduğu kadar, istidat ve liyakatte de bütün milletlerden üstündür.

[*]Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan milletler arasında demokrat doğan yegâne millet Türklerdir. M.K Atatürk.

Kaynak:

Macarlara ve Bulgarlara da soydaş dememiz gerekirdi.

Irkçılık yapmadığınızı ispat adına bu "bakın bunlara Türk demiyoruz" argümanı ortaya koymanız daha da saçma. Yüz bulsanız derseniz -Ki zamanında denediniz.- Türk milliyetçileri bırakın Macarları, Bulgarları kızılderilileri bile Türk yapmaya kalktılar bu memlekette.

Gidin deyin de görün. Yüz bulabiliyor musunuz bakalım. İlk tepki kimden geliyor?
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Bu argüman saçma. 2 Yanlıştan 1 doğru çıkmıyor.

Bu argüman saçma değil. Dünyada bu var.

Bu bilgi hatalı. Daha dikkatli araştırın. Bu söz 1930 da söyleniyor hatta 1934'te de Atatürk soyadı kanunu çıkınca Mahmut Esat'a, Bozkurt soyadını kendisi veriyor.

Kardeşim soyadı vermek başka, görevden almak başka. Bilgiden yanlış değil. 1930'da adliye vekilliğinden istifa etmiştir şeklinde geçer. Biraz araştırsan görcen.

Asil kana bile laf etmişsin. Seninkide asil bizimkide. Bir tek senin ki asil değil!
İntikam hissinin gerisinide oku da anla ne demek istemiş. Öyle parça parça al koy bak ırkçılık deyip saçmalama!
Bir yerden kopyala yapıştır yapmışsın yine. Referasnta bahsettiklerinin çoğu yok!
Demokrat doğan tek Türk lafınıda sömürgecilere boyun eğmediği için söylemiştir.

Hepsine söylenecek çok söz var ama yazdıklarınızın hiç birini araştırmadığınız aleni ortada. Birileri sizin kafanıza sokmuş sizde burada satma gayreti içindesiniz. Önce araştırın ne demiş niye demiş hakkaten demiş mi diyede sonra ortaya çıkın bir şeylere savunacaksanız savunun!!!!
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Bu argüman saçma değil. Dünyada bu var.

Yok demedik zaten. "İki yanlıştan bir doğru çıkmaz" dedik.

1930'da adliye vekilliğinden istifa etmiştir şeklinde geçer. Biraz araştırsan görcen.

İki mesaj önce "Atam görevden aldı" diyordunuz. Ne oldu şimdi "istifa" falan?

Uzatmaya bile gerek yok bu konuyu aslında.

Kısaca bu masalları geçin artık, bu çağda kimse yemez bunları. Çünkü kimse artık lise müfredatıyla, resmi tarihle falan yetinmiyor. "Yok Atam öyle demek istemedi de böyle" dedi, "yok zamane şartları" gibi kıvırmalar da işe yaramaz.

Çağ değişti siz sözüm ona çağdaş Atatürkçüler bir türlü çağa ayak uyduramadınız. Bu tip bilgiler eskisi gibi saklanamıyor. Artık anlayın bunu.

Bakın Atatürk döneminde çıkartılmış birkaç kanun maddesini alıntılıyorum;

14 Haziran 1934 tarih ve 2510 sayılı Mecburi İskân Yasası'nda Türk ırkından olmayan ya da ana dili Türkçe olmayan kişilerin durumu, kanunlarda net bir şekilde belirtilmiştir:

1- "Türk ırkından olmayanlar, hükümetten yardım istemeseler bile hükümetin göstereceği yerde yurt tutmağa ve hükümetin izni olmadıkça buralarda kalmağa mecburdurlar." (Madde 7)

2- "Ana dili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu gibi kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır." (Madde 11)

3- "Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teş-kil etmeyecek şekilde kasaba veya şehirlere iskânları mecburdur." (Madde 13)
Ancak son olarak şunu da söylemeliyim;

Kumda oynamaya devam etmek veya kafalarını gömdükleri kumdan çıkarmak tabii ki Atatürkçülerin bileceği bir tercih. Bunları görmezden gelerek Atanızı paklamaya and içtiyseniz ve "söylenenler mühim değil bir kulağımdan girer öbüründen çıkar" diyorsanız tabii ki yapılabilecek birşey de yok.

Benim adıma konu kapanmıştır. Ve dediğim gibi tercih elbette ki sizin.
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
İki mesaj önce "Atam görevden aldı" diyordunuz. Ne oldu şimdi "istifa" falan?

Türkçe bilmiyorsun galiba orda "geçer" diye bir laf var okumadığında belli mesajları zaten cevap yazamıyorsun!

Türk ırkından olmayanlar, hükümetten yardım istemeseler bile hükümetin göstereceği yerde yurt tutmağa ve hükümetin izni olmadıkça buralarda kalmağa mecburdurlar."

Bu kadar saptırılır bu kadar çarpıtılır. Orjinaline linkte bakta ne için bu kanun çıkmış gör: yuh diyorum yaw. hiç mi araştırıp okumadın arkadaş?!



Bunları görmezden gelerek Atanızı paklamaya and içtiyseniz ve "söylenenler mühim değil bir kulağımdan girer öbüründen çıkar" diyorsanız tabii ki yapılabilecek birşey de yok.

Sen tut hiç bir şey araştırma okuma inceleme bana kafanı kuma gömme de. Yahu ben sana ne diyim inanmadığın Allah iyiliğini versin!
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Irkçılık yapmadığınızı ispat adına bu "bakın bunlara Türk demiyoruz" argümanı ortaya koymanız daha da saçma. Yüz bulsanız derseniz -Ki zamanında denediniz.- Türk milliyetçileri bırakın Macarları, Bulgarları kızılderilileri bile Türk yapmaya kalktılar bu memlekette.

Gidin deyin de görün. Yüz bulabiliyor musunuz bakalım. İlk tepki kimden geliyor?

Yazdıklarımdan, sadece kendi agresif tartışmalarınıza mesnet çıkaracak yorumlar -üstelik de yanlış- çıkarıyorsunuz.
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Sırf cevap vermiş olmak için saçma sepelek şeyler yazma bana.

Bir argüman koyuyorsun ortaya hiç olmasa çürütülünce "tamam hatalı düşünmüşüm" demesini bil.

Böyle ne dediğin, neyin arkasında durduğun belli değil. Liseli ergen öğrenci argosundan öteye geçmiyor senin bu ezbere, "laf ola beri gele" yazdıkların.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Sırf cevap vermiş olmak için saçma sepelek şeyler yazma bana.

Bir argüman koyuyorsun ortaya hiç olmasa çürütülünce "tamam hatalı düşünmüşüm" demesini bil.

Böyle ne dediğin, neyin arkasında durduğun belli değil. Liseli ergen öğrenci argosundan öteye geçmiyor senin bu ezbere, "laf ola beri gele" yazdıkların.

Sizinle tartışmam..3. şahıslar aramızdaki farkı anlasınlar diye...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst