Kendi merkezimize yolculuk

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe.Net Arşiv kategorisinde fuzuli87 tarafından oluşturulan Kendi merkezimize yolculuk başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,822 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe.Net Arşiv
Konu Başlığı Kendi merkezimize yolculuk
Konbuyu başlatan fuzuli87
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan fuzuli87

fuzuli87

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Tem 2011
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Merhaba,değerli felsefe.net takipçileri!
Kendi bloğumda her hafta bir bölüm yayınladığım "Kendi Merkezimize Yolculuk" adlı yazı dizisini burada da yayınlıyorum.Zevk alarak okumanız dileğiyle...
KENDİ MERKEZİMİZE YOLCULUK




Bir rüya gördüm. Geçmişin karanlılığı, geleceğin aydınlık dünyasının ışıklarıyla birleşti. Göz diyarımda bulunan ve bu rüyaya ait olduğu düşünülen ayak izleri beden evrenimde karışıklığa sebep oldu. İzleri takip etmeye kalkan ruhların, bu büyük olayın altında ezilişini işiten kulak diyarımın sakinleri adım atmama izin vermedi. Ancak geçmişin ihtişamlı kokusunu duyan Burun diyarındakiler bu eşsiz kokuyu takip etmem konusunda ısrarcıydı. Dil diyarımın yoldaşları ise hiç tatmadıkları lezzetleri tadacak olmanın heyecanı ile kararlarını verdiler. Beyin filozofları, uzun süren tartışmanın ardından, kalp diyarımın son kararı vermesi gerektiği konusunda mutabık kaldılar.







1.BÖLÜM

*


ZİHİN DİYARI -Konsey Kararı -


Zihin Diyarı karışıklık içindeydi. Herkes konsey salonunun önünde birbiriyle tartışarak, toplantının başlamasını bekliyordu. Ben de zihin filozoflarının en genç üyesiydim. Zihin filozofları arasına katılarak; Serenay Evrenini’ne hizmet edecektim. İçimdeki heyecan, filozofların şiddetli tartışmalarını görünce daha da arttı. “Toplantıda nelerle karşılaşacağım,konuşabilecek miyim… “ gibi sorular beni meşgul ededursun, beni asıl rahatsız eden kıyafetimdi. Vücudumu yarı yarıya örten, beyaz renkli kıyafetim her ne kadar estetik görünse de, beni filozof havasına soksa da yine de içinde rahat olduğumu söyleyemezdim. Belki ileride bu duruma alışacaktım.


Yavaş yavaş herkes, konsey salonuna doğru girmeye başlamıştı. Ben de içeri girip bana ayrılan yerime oturdum. Konseyde herkes kıdemine göre sınıflandırılmıştı. Benim sınıfım ise kürsüye en uzak yerdeydi. Ancak yine de salona hâkim olduğumu hissediyordum.


-Baş Bilgin, Filozoflar Konseyi Lideri Bayan Hypatia teşrif ettiler!


Bu duyuru ile konuşmalar kesilmiş ve tüm filozoflar ayağa kalkmıştı. Kürsüye doğru yönelen Bayan Hypatia ‘nın her hareketine dikkat kesilmiştim. O kadar zarifti ki adımlarını dikkatleri üzerine çekmek istercesine atıyordu. Dantellerle süslenmiş beyaz elbisesi içinde tam bir melek gibi görünüyordu, Bayan Hypatia. Dalgalı sarı saçları, yüzünün güzelliği eşliğinde ahenkle dans ediyordu. Sanırım Serenay, Bayan Hypatia’ya biraz toleranslı davranmıştı.


-Değerli konsey üyeleri!


Son yaşananlar, Serenay Evreni’ni fazlasıyla yıpratmıştır. Evrenimizin sahibi, bu olay karşısında dış dünyaya kendini kapatmıştır. Tüm uğraşlarımıza rağmen bu durumu düzeltme konusunda henüz bir ilerleme kaydetmiş değiliz.Evrenimizin dâhil olduğu dünya çok acımasız. Hayatta kalmak için mi yaşıyoruz? Yoksa hayata iz bırakmak için mi? Eğer hayatta kalmak için var isek, bu hiç olmayacağımız anlamına gelmeyecek mi? Ben hayata, iz bırakmak için var olduğumuzu düşünüyorum. Ancak, yaşadığımız bu tür olayları çözmekte zorlanıyorsak nasıl olur da iz bırakırız? Nasıl olur da sonsuza dek dış dünya bizi hatırlar?


Bayan Hypatia, konuşmasına devam ederken; üstünler sınıfından bir üye söze dahil oldu, bu kişi Hyposia’ydı.Hyposia, Bayan Hypatia’nın tek erkek rakibiydi.Hyposia,Zihin Diyarı’nın en yaşlı üyesi ve Bayan Hypatia’dan önceki liderdi.Hyposia kuşkulu ses tonuyla;


-Bayan Hypatia, bu sorunu çözmek için çözüm öneriniz nedir?


-Değerli Hyposia, elbette evrenimiz bu sorunun üstesinden gelecektir. Bu konuda hiç kuşkum yok. Bizler bu sorunların üstesinden gelerek geleceğimizi belirliyoruz. Sorunun çözümüne gelince; su, gezdiği, temasta bulunduğu yeri ıslatır. Eğer bu suyu sorun olarak düşüneceksek, suyun kaynağını kurutmalıyız. Yapmış olduğumuz araştırmalarda suyun kaynağı, Kalp Diyarı’dır, değerli konsey üyeleri.


Hypatia’nın bu sözleriyle salonda uğultu başlamıştı.”Kalp Diyarı mı!,Olamaz!” gibi sesler yükseliyordu salondan.


Bayan Hypatia sözüne devam etti:


-Evet değerli üyeler, Kalp Diyarı suyun asıl kaynağıdır. Sorunu çözmek için bu diyarla temas kurmaya çalıştık. Ancak hepinizin de bildiği üzere, Kalp Diyarı’nın kapıları bizlere tamamı ile kapalı. Bizimle hiçbir çalışmaya yanaşmıyorlar.


Konsey toplantısı ve benim ilk toplantım giderek gergin bir havaya bürünüyordu.Hypatia,konuşmasına devam ettiği sırada,Hyposia’nın yanında oturan ve arada Hyposia ile fısıldaşan İskoçyalı Bayan Hannah söze girdi:



-Değerli Hypatia, Kalp Diyarıyla temas kurmak bizim için de çok tehlikeli değil mi? Kaldı ki Kalp Diyarı, duyguların egemenliğiyle yönetilir. Bundan etkilenmemiz durumunda, kendi diyarımızda oluşabilecek bir felaketi nasıl önleriz?


Bayan Hannah, kızıl renkli örgülü saçları ve sert bakışlarıyla etrafındaki herkesi görüntüsüyle kaçırabilecek niteliklere sahip biriydi. Çok sert bir şekilde söylediği bu sözler karşısında herkesin meraklı bakışları Hypatia’ya yönelmişti.



Hypatia:


-Değerli Hannah, sorunun çözülmemesi durumda, hiç olmayacak diyarımızdan bahsetmenin bir anlamının olmadığını düşünüyorum. Bu konuda konseyin çözüm önerilerimize destek vermesi ve bize güvenmesi gerekiyor.


Orta Sınıf Üyesi Afrikalı Bayan Kumba:


-Değerli Hypatia, kalp diyarındaki sorunu çözmek için ne yapmayı planlıyorsunuz peki?


Hypatia:


-Öncelikle bir denetleyiciyi Kalp Diyarı’na göndermeyi düşünüyorum. Bu denetleyici bize Kalp Diyarı ile ilgili bilgileri toplamalı ve iki diyar arasında elçi olmalı.


Hannah:


-Böyle bir şey mümkün değil!


Hypatia:


-Evet, mevcut yasalarımızca mümkün değil. Kalp Diyarı da bu isteğimizi kabul etmedi zaten. Ancak, yönetimimiz gerekli izni almak için Yaşlılar Konseyinden talepte bulunmuştur.


Bayan Hypatia’nın bu sözleri salondaki havayı bir anda germişti.


-Olamaz!
-Yaşlılar Konseyine başvurmak mı?
-Bunu kabul edemeyiz.


Salon yöneticisi Myren:


-Sessizlikkkkkk!Hypatia!Böyle bir şeyi nasıl yaparsın?Yaşlılar konseyinden talepte bulunmak yasalarımızca başvurulabilecek en son şey!


-Evet değerli Myren, yönetimimiz buna başvurma gereği duymuştur.


Salon yöneticisi Myren:


-Sonuç nedir peki?


Hypatia:


-Yaşlılar Konseyi talebimize olumlu cevap vermiştir. Hepinizin bildiği gibi Yaşlılar Konseyi, altmış yıl öteden evrenimize seslenen bir konsey. Evrenimizin en kutsal yönetim birimi. Mecbur kalınmadıkça yaşlılar konseyinden yardım istenmediğini biliyoruz. Aksi takdirde yardım isteyen diyarın saygınlığının azalacağını da biliyoruz. Ancak ileride, evrenimizi yok oluştan kurtardığımızda edineceğimiz saygınlık, kaybettiğimizin yanında bir dağı andırmayacak mı? Cevap yazısı okunsun!


Hypatia’nın sert bir ses tonuyla verdiği bu talimat üzerine, salondaki tüm üyeler ayağa kalktı:


-Yaşlılar Konseyi Çok Yaşa!,Yaşlılar Konseyi Çok Yaşa,Yaşlılar Konseyi Çok Yaşa!, sesleri yükseliyordu salondan.


Salona arkadaşım Yani girmişti, saman rengindeki ruloyu salon yönetici Myren’e iki eliyle uzattı. Yönetici Myren kararı okumaya başladı:


Yaşlılar Konseyi Kararı!


Değerli, Zihin Diyarı sakinleri!


Talebinizde evreninizin yok oluş sürecinin başladığını, bunu engellemek üzere kalp diyarına denetleyici göndermek istediğinizi bildirmişsiniz. Konseyimiz bu talebinizi incelemiştir. Aşağıda sıralanan şartları kabul etmeniz durumunda gerekli izin verilecektir.
1-Kalp Diyarından etkilenmeniz durumunda diyarınızı kaybedebilirsiniz.
2-Kalp Diyarını etkilemeniz durumunda da diyarınızı kaybedebilirsiniz.
3-Her iki durumda da sizi kurtarabilecek tek diyar, Kalp Diyarı olacaktır.
4-Kalp Diyarına en genç üyeniz gönderilecektir.
5-Evreninizin varlığına devam etmesi durumunda, sorunun tamamı ile çözülüp avantaja çevrilmesi durumunda, diyarınızın saygınlığı artırılacaktır.
6-Bu teklifimiz konseyinizde kabul edilmelidir. Aksi halde geçersiz kalacaktır.


Konsey üyeleri düşünmeye başlamıştı. Aralarında tartışıyor, bazen birbirlerine sert çıktıkları bile oluyordu.


Salon Yöneticisi Myren:


-Sessizlik değerli üyeler! Bayan Hypatia evrenimizin yok oluş sürecinin başladığını ifade etti. Evrenimizin durumu Bayan Hypatia’nın sözlerini haklı çıkaracak nitelikte. Serenay, ne yemek yiyor, ne çevresiyle iletişim kuruyor. Son aldığımız haberlere göre de göz diyarı şelaleleri kurumak üzereymiş. Bu tam bir felaket… Bayan Hypatia’nın çözüm önerilerini kabul etmeli miyiz, yoksa etmemeli miyiz? Buna karar vermenin zamanı geldi. İlk olarak Üstünler sınıfı yöneticisi Bay Hyposia görüşünü açıklasın!


-Sevgili Bayan Myren, evrenimizin bulunduğu durumun vahametini özetleyen konuşmanızdaki bilgilerin doğruluk payı mevcut olmakla birlikte , çözüm konusunda izlenen yolu doğru bulmadığımızı bildirmek isterim. Özellikle bu yol yirmili yaşlarında lider seçilen, tecrübesiz biri tarafından belirlenmişse.


Orta sınıf yöneticisi Bayan Kumba:


-Hyposia! Lütfen liderimize karşı biraz daha saygılı olun.


Bayan Myren:


-Bayan Kumba, bu konuda sizin görüşünüz nedir?


-Hypotia’ya güvenimiz tamdır efendim. Bu konuda Hypotia’yı desteklemeyi öneriyoruz. Doğan güneşin nasıl bir sebebi varsa, solan bir “Serenay Çiçeği”nin de sebepleri vardır. İşte bu sebepleri bulmayı istiyoruz.Böylelikle çiçeğimiz yeniden dünyaya renk verebilecektir.Belki de eşsiz güzelliği ve kokusu ile iz bırakmayı başarabilecektir.


Bayan Myren:


-Alt sınıf yöneticisi Bayan Alinda, son olarak sizin görüşünüzü almak istiyoruz.


-Sevgili Myren, bu salonun belki de en yaşlı üyesi benim. Şimdiye kadar çok fazla sorunla karşılaştım. Bu ifademin yüklendiği anlamdan çok daha fazlasını… Göz diyarı pınarlarının yatağını değiştirmesi, şelalelerin kuruması sorunumuzun şimdiye kadar karşılaştıklarımdan çok daha farklı olduğu izlenimi uyandırdı bende. Bayan Hypatia’nın da dediği gibi sorunun asıl kaynağı Kalp Diyarına denetçi göndermek, çok doğru bir karar olacaktır.


Bayan Myren:


-Değerli yöneticiler, görüşleriniz için teşekkür ederiz. Oylama zamanı geldi. Kabul edenler! Kabul etmeyenler!


Salon biranda iki farklı renge bürünmüştü. Kabul edenler mavi; kabul etmeyenler kırmızı üyelik kartlarını kaldırıyordu. Üstünler sınıfından bir tane bile mavi kart görmemiştim. Orta ve alt sınıfın oyları ise ağırlıklı olarak maviydi. Benim ise oy kullanma hakkım henüz yoktu. Yeni üyelerin oy kullanabilmesi için bir yıl toplantılara katılması, ardından Serenay Evreni’ne önemli bir katkıda bulunması gerekiyordu.


Salon Yöneticisi Myren:


- Karar kabul edilmiştir.


Hypatia, salonu zarifçe selamlayarak:


-Bu konuda bana güvenen değerli konsey üyeleri; hepinize teşekkür ediyorum.


Toplantı bitmişti. Konsey üyeleri yine gruplar halinde aralarında konuşarak, bulundukları yerden kalkıp, salonu boşaltmaya başlamışlardı. Ben de konsey binasını daha iyi tanıyabilmek için binayı gezmeyi düşünmüştüm. Uzun ve olabildiğince karanlık bir koridor gördüm. Bu koridora doğru yöneldim. Koridorda zihin diyarının geçmiş bilginlerine ait büstler vardı. Biraz daha ilerledim. Bir büstün hemen altındaki yazıları okumaya başlamıştım ki ürkütücü bir ses beni bu işimden alıkoydu.


-Kimsin sen?


Arkama yavaşça döndüm. Gözlerim yerinden fırlayacakmış gibiydi. Etrafıma bakındım. Karanlığın içinden alt sınıfların kıyafet rengi olan beyaza bürünmüş yaşlı bir bayan gördüm. Örgülü ak saçları her iki yandan aşağıya doğru sarkıyordu. Elinde bastonuyla bana doğru geldi. Attığı her adımda yüzündeki kırışıklıklar belirginleşiyordu. Bu ürkütücü kişinin yanıma yaklaşmasıyla birlikte onun alt sınıf yöneticisi Bayan Alinda olduğunu anlamıştım.


-Kimsin sen?


-Alt sınıfa atanan yeni üyeyim efendim.


-Alt sınıfa her gün birileri atanır, birileri kovulur. Kendini bu şekilde mi tanıtıyorsun?


-Şey..Efendim…İsmim Mu Yen.Serenay tarafından seçilen erkek üyelerdenim.


-Gel bakalım Muyen,Hypotia’yla tanışmalısın.


Yaşlı Alinda’nın hemen arkasından ağır adımlarla koridorun sonuna doğru yürümeye başlamıştım. Karanlıkt koridorda çok az şey görebiliyordum. Ağır adımlarla yürümeye devam ederken Bayan Alinda kendi kendine konuşuyordu: “Ah Serenay ah!Erkek üyelerin evreni için ne kadar tehlikli olduğunu bilmiyor zavallı…Tamam her bayan içinde bir erkek ruhu barındırır,ah…ahhh…,fazlası ise bayanı çiçek bahçesinden alır,ayak topu çimliğine atar…"


Koridorun sonundaki kapıya doğru ilerledik. Kapıya gelince Bayan Alinda durdu. Kapının önünde kafesteki kuşa eğilerek:


-Papan, Hypotia’ya seslen!


Bayan Alinda kafesteki kuşla konuşuyordu. Bir kuşla konuşmak mı? İçimden Alinda’nın miadını doldurduğu fikri geçmişti. İçimden gülerken kafesteki bu kuş, öyle güzel bir şekilde ötmeye başladı ki… Biriyle konuşuyor ve birinin ruhunu okşuyor gibiydi. Olağanüstü güçlere sahip bir kuş! Bu kez kendime gülme zamanım gelmişti…


Kapı açıldı. Bayan Alinda içeri yavaş adımlarla girdi. Ne yapacağını, nasıl davranacağını tam olarak kestiremeyen ben, Bayan Alinda’nın yüzyıllık çoraplarıyla süslediği ayaklarını takip ediyordum.


-Bayan Alindaa!


-Hypotia!


-Görüşmeyeli uzun zaman oldu, Alinda.


-Evet bundan sonra benimle sık sık görüşmelisin Hypotia,Serenay beni yok etmek için hazırlanıyor olmalı!


-Böyle konuşmamalısın, Serenay bunu duysa emin ol işte o zaman seni yok eder, Alinda. Serenay’a yaptığın hizmetlerin listesinin sonuna ulaşabilmek için halen uğraşıyorum, Alinda.


-Hypotia…! Bu yaşımda beni nasıl olur da şımartırsın!


Çok iyi iki arkadaş gibiydiler. Birbirlerine sarılıp, öpüyorlardı. Hypotia gülünce daha bir güzel oluyordu. Hypotia’nın yaşlı Alinda’yı çok iyi karşılaması beni rahatlatıyordu. Ne de olsa beni oraya götüren Alinda’ydı.


-Alinda, bu misafirimiz kim?


-Koridorda tanıştım, ismi Mulen.Serenay’ın gönderdiği yeni üye.Son zamanlarda Serenay,çok fazla erkek üye göndermeye başladı.Diğer diyarlarda da durum aynıymış.Neler oluyor bilinmezlikler aşkına!


- Biraz zayıf, teni güneşte fazla kavrulmuş, gözleri Serenay’ın gözleriyle aynı…


Hypotia, beni inceliyordu. İnceleme işini de küçük bir çocuğun hareketleriyle yapıyordu. Bu durum beni olabildiğince utandırıyordu.


-Ellerini göster bana…


Hypotia’nın, etrafımda dönerek beni incelemesi o kadar rahatsız ediciydi ki. Bu durumun devam etmemesi için ne yapabilirdim?


-Bayan Hypotia, izninizle kendimi tanıtmak istiyorum.


-Aaa konuşabiliyormuşsun…


-Daha da fazlasını yapabilirim Efendim.


-Saygısızlık ediyorsun evlat, diye çıkıştı Alinda.


Hypotia:


-Düşünmek gibi mi?


-Evet efendim.


-Düşünmenin daha da fazlasını yapabilir misin peki?


-Düşünmenin daha da fazlası, büyük bir yokluğun içinde yeni bir başlangıçtır efendim.


- Sen bu başlangıcın neresindesin peki?


-Ben buradayım efendim.


Alinda:


-Yeter çocuklar! Buraya tartışmaya gelmedik. Evlat, kendini tanıttıktan ve Hypotia’yı selamladıkan sonra çıkabilirsin.


-Elbette efendim. Saygıdeğer liderimiz Hypotia, ben Mu Yen,23 yaşındayım. Size bağlılığım, sadece Zihin Diyarı’nın gereği olacaktır efendim.


Bu sözüm karşısında Hypotia, elinde tuttuğu kadehi sehpaya bıraktı ve bana doğru döndü, az önceki çocuksu tavrı gitmişti.


Alinda:


-Daha fazla saygısızlık istemez, çıkabilirsin!


Hypotia:


-Hayır, Alinda! Elbette bana, sadece Zihin Diyarı’nın gereği olarak bağlı kalacak. Söylediklerimiz, düşündüklerimiz aynı olursa bir adım öteye gidemeyiz. Seni tekrar görmek isterim, Mu Yen.


-Elbette efendim. İzninizle…
 

fuzuli87

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Tem 2011
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
KENDİ MERKEZİMİZE YOLCULUK
2.Bölüm

*




Konsey binasından ayrıldıktan sonra, zihin diyarı şehrinde küçük bir gezinti yapmaya karar vermiştim. Konsey binasının o geniş avlusunun ortasındaki süs havuzu dikkatimi çekmişti. İlerledikçe havuzun ortasında bulunan ejderha kafası belirginleşiyordu. Ejderhanın ağzından belli aralıklarla su saçılıyordu etrafa. Havuzun hemen yanında havuzla ilgili bilgilerin yer aldığı yazıyı okumaya başladım.

“Ejderha, insanın kendisidir. Alev saçıyorsa içinde kötülüğün efendisini barındırıyor demektir. Bu ejderha, etrafındakileri ağzından çıkan alevlerle yakar. Su saçıyorsa içinde iyiliğin zerresini barındırıyor demektir. Bu zerre ne biraz çok ne de biraz azdır. Bu ejderha ise etrafındakileri su ile ferahlatır. Bu su, tatlı dilinden damlayan güzel sözlerden ibarettir. Zihin Diyarı, su saçan ejderhayı selamlar…”


Burada her şeye derin anlamlar yüklemişlerdi. Serenay’a beni buraya gönderdiği için bir kere daha teşekkür etmeliydim.Havuzun etrafında oyalandıktan sonra, avlunun damarlara açılan yönündeki beyaz, mermer merdivenlerden inerek zihin diyarının en büyük damarında bulmuştum kendimi. Etraf çok canlı ve kalabalıktı. Büyük damarın her iki tarafında eski görünümlü dükkânlar vardı. Bu dükkânlarda sadece fikirlerin,güzel sözlerin yani düşüncelerin ticareti yapılıyordu. Bilginler, filozoflar geçimlerini sağlamak için ürettikleri fikirlerini tezgâha koymuşlar ve müşterilerini bekliyorlardı. Burada yaşayanlar bu fikirlerle evlerini inşa ediyordu. Bu fikirler onların gıdası oluyor ve günlük yaşamdaki her türlü ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı oluyordu. Bu nedenle dükkânlar ihtiyaca göre ayrılmış ve bu ihtiyaçlara göre tabelalar yerleştirilmişti.


Büyük damar yolunda biraz daha ilerledikten sonra yorulduğumu hissettim. Yorgunluk ve kalabalığın da verdiği bunaltı birleşince bitkinlik kaçınılmaz sonum olmuştu.”Bilgi Evimiz, Düşünce Diyarımız” adlı bir kitapçıya uğramayı ve burada biraz dinlenmeyi düşündüm. Tozlu,kirli ve olabildiğince soluk renkli bir yerdi burası.Dinlenmek için yanlış bir yer seçmiş olmalıydım.Memnuniyetsiz bir ruh hali ile raflardan çıkarıp incelemeye başladığım kitaplardan etrafa yayılan tozlar rahatsız ediciydi.Bir elimle toz bulutlarını dağıtmaya çalışırken; bir elimle de açık haldeki kitabı tutmaya çalışıyordum.


-Merhaba evlat! ,diye biri seslendi bu sırada da…
-Aradığın bir şey mi var?


Kitabı kapattığım gibi yerine yerleştirdim. Bu sırada öksürüyor , toz bulutlarını dağıtmaya devam ediyordum.Sesin geldiği yöne doğru baktım.Zihin Diyarı’nın yine o karanlık köşelerinden, biri çıkageldi.Cüce.Olabildiğince yaşlı biri daha…Beyaz ve hafif siyahla karışık sakalları yerleri süpürecek kadar uzundu.Kaşları saçlarla yarışır derecede uzun ve kıvrımlıydı.Gözlükleri burnundan düşmemek için yalvarıyordu resmen.


-Evet aradığım bir şey var efendim. Bu tozlar beni öldürmeden bulabilir miyim dersiniz?


- Evlat! Elbette bulursun. İnsan istediği zaman ,istediği her şeyi yapabilir.


-Öldükten sonra yapabileceğimi düşünmüyorum, dedim


-Ölüm yeni bir başlangıçtır evlat…Asıl isteklerimizi ,bu dünyada hiç elde edemediklerimizi orada buluruz…


Bu cücenin ağzından çıkan her kelime rahatsız ediciydi. Bu ortama biraz daha katlanmam gerektiğini düşündürüyordu bana. Bir bu yaşlı adama bir de kitaplara bakıp “zavallı kitaplar “diye içimden söylenirken bu kişinin şu sözleriyle bir kere daha şaşırmıştım:


-Kitaplar her zaman, her yerde zavallıdır, evlat!… Konuşmaya dilleri yok, okunmak için beklemekten başka çareleri de yok.


Bir olağanüstü durumla daha karşılaşmıştım. İçimden geçenleri biliyor olmalıydı bu cüce. Bu sırada bana biraz daha yaklaştı.


-Henüz çok gençsin. Önünde tecrübe edeceğin uzun bir yaşamın var. Bu uzun yaşamının bugünlük kısmında, hatta şimdi ne arıyorsun burada bakayım?


-Önce kendimi tanıtayım izninizle!


-Evet, evlat! Seni dinliyorum.


-Ben konseye yeni atanan Mu Yen,konsey tarihiyle ilgili bir kitap okumam gerektiğini düşünüyordum.


-Konsey üyesisin demek!


-Benim ismim de, Zen. Eskiden ben de konsey üyesiydim. Ancak konseyde tutunmak bir erkek üye için oldukça zor. Biliyorsun ki Serenay, bayan ve bu durum bizim gibi azınlıkların işini olabildiğince zorlaştırıyor.


Bay Zen,kitap tezgahının yanından küçük, ahşap bir merdiven almıştı.Bu merdiveni tam karşımdaki rafa dayadı.Birkaç basamak çıktıktan sonra kalın bir kitabı aldı.Merdiven basamaklarından inen Bay Zen,kitabı bana uzatarak:


-İşte evlat! Konseyin eski sekreterlerinden Nulu’nun kitabı.Konsey tarihini en iyi bundan öğrenirsin.


-Ah! Çok teşekkür ederim Bay Zen.


Cebimden bana ait fikir liralarıma baktım. Yeni atanan her üyede olabilecek fikir liralarımın bu kitabı almama yetip yetmeyeceğini düşünüyordum.


-Efendim tüm fikir liralarım bunlar…Henüz fikir lirası üretmeye vaktim olmadı.Bunlar da yeni atandığım için bana verilenler…


Fikir liralarımı uzatıp Bay Zen’in kabul etmesi için o kadar istekliydim ki!


-Hayır evlat!…Bunlarla bu kitaba sahip olamazsın…Ayrıca bu kitapçıda sadece alıcıların kendi ürettikleri fikir liraları geçer.


Bay Zen boş bir fikir lirası kâğıdını bana doğru uzattı.


-Hadi kendi liranı üret bakalım,dedi.


Kitabı almaktan vazgeçmeyi düşünüyordum, bunu yaparsam kendime güvenmediğim gibi bir yanlış anlamaya sebep olabilirdim. Bir sandalyeye oturdum. Bay Zen’in verdiği boş fikir lirası kağıdını masaya koydum. Cebimden çıkardığım kalemimle zihnimden o an geçen bir sözü yazıverdim kâğıda ve iki elimle Bay Zen’e uzattım.


-Umarım kitabın değerindedir efendim,dedim


Bay Zen, bulunduğu yerden üst kata çıkan kıvrımlı ahşap ve her yerin olduğu gibi tozlu merdivenin altından bir cihaz getirmişti. Gramafona çok benzeyen bu cihazın ne işe yaradığını merak etmiyor değildim.


-Bakalım ne kadar edecek, dedi Bay Zen.


Bay Zen kağıdı, cihazın çekmesine yerleştirdi ve kapattı. Üzerindeki tuşa bastı. Cihaz, bir süre sonra konuşmaya başlamıştı.


-Haaaa.Yine para yine para…Acımasız dünyanın vazgeçilmez dürtüleri…Bunu kim yazdı böyle?Ne garip…Değersizzzzzzz …..Çok değersizzzzzzz …..


Cihazın bu konuşmaları Zihin Diyarı’ndaki maceramın ilk günden bittiği anlamına geliyordu benim için.Bir süre sonra kitap alabilecek fikir lirası bile yazamadığım ,her yere ulaşacak ve bu benim felaketim olacaktı.Tam böyle düşünürken cihaz konuşmasına devam etti.


-Evvetttt,çok değersizzzz…Ancak en değerliler en değersizlerin içinden çıkarrr….Bu da öyle…Çok değersizzz ancak bir o kadar değerli…Bu liranın değeri tammmmmm bir milyon iki yüz bin fikir lirası….


Cihazın konuşması bitmişti. Büyük damardan gelen sesler ve bizim konuşmalarımız dışında zaten sessiz olan bu ortam daha da sessizleşmişti. Bey Zen olduğu yerde donakalmış bir vaziyette, kafasını bana doğru çevirmişti. Gözleri yerinden fırlayacak şekilde büyümüştü. Gözlüklerini çıkarttı. Bana bakmaya devam ediyordu.


-Evlatt! Ne yazdın? Ahh benim yaşlı kafam… Nasıl olur da okumadan cihaza yerleştirdim. Bu kadar değerli bir parayı ilk ben okumalıydım.


Bu sözlerinin ardından, Bay Zen cihaza elini uzattı ve fikir parama bakıp okumaya başladı:
“En gürültülü, en sesli ortamda kendi sesimin tınısını işitebiliyorsam, işte gerçek benim!”


-Cihaz haklıymış evlat en değersiz sözlerin içinden çıkmış gibi. Bu fikir lirasıyla sadece bu kitabı değil buradaki tüm kitapları alabilirsin.


-Ah, buna gerek yok efendim.


Düşünmenin ve üretmenin zenginleştirdiği bir diyarda olduğuma bir kez daha sevinmiştim. Değeri daha önceden tespit edilmiş fikir paralarını üst olarak aldıktan sonra, Bay Zen’den tekrar görüşmek üzere ayrıldım. Bir süre kalmama izin verilen konsey yurduna gitmek için büyük damar yoluna tekrar girdim.


Konsey yurdundaki odam çok büyük değildi. Küçük penceresi, uçsuz bucaksız zihin tarlalarına açılıyordu. Düşünce güneşinin batmaya yakın vuran rahatsız edici ışığı odama vuruyordu. Perdemi örttükten sonra zenginliğimi düşünmeye başlamıştım. Ertesi gün yapılacak olan konsey toplantısı da zihnimi meşgul eden diğer unsurdu. Yaşlılar Konseyi kararının uygulama oturumu olacaktı. Acaba kalp diyarına kim gidecekti?




*​




Zihin Diyarı horozlarının sesiyle merhaba dedim güne. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra perdeyi açarak güneşin ışığıyla aydınlattım odamı. Konsey toplantısı için resmi kıyafetimi giyindim ve kahvaltımı yapmak üzere yemekhanenin yolunu tuttum. Fikirlerle donatılmış bir masaya oturdum. Ruhumu doyurmak için sabırsızlanıyordum. Fazla vaktim yoktu. En sevdiğim hayat lokmalarından birkaç tane aldım. Hiç vakit kaybetmeden okumaya başlamıştım. “Yemek, amacına uygun olarak yenildiği zaman, lezzetli olur.” , “Bindiğin gemi, istediğin yöne gitmiyorsa; onun istediği yere gidersin” , “Bilinmezler, bilinenler olduğu sürece var olacaktır. Bilinenler, bilinmezler yolunun başlangıcındadır.”


Kahvaltımı da yaptıktan sonra, konsey toplantısına katılmak üzere salonun yolunu tuttum. Büyük damar yolundan geçip, merdiven basamaklarını da aştıktan sonra süs havuzunun bulunduğu avluya gelmiştim. Yine kalabalık, yine farklı bir ciddiyet vardı etrafta… Konsey üyeleri ikişer üçer gruplanarak ve aralarında konuşarak salona doğru ilerliyordu. Ben de fazla oyalanmadan salona girdim ve dünkü oturumdaki yerime tekrar oturdum. Buraya alışmış olmalıydım. Biraz bekledikten sonra Bayan Hypota’ı gördüm. Üstünler sınıfının bulunduğu kısmın önündeki liderlik koltuğunda oturmuş, gözlüklerini takmış çok ciddi bir ruh hali ile elinde bulunan bir kâğıdı dikkatlice okuyordu. Hemen arkasında üstünler sınıfı üyeleri kendi aralarında konuşmaya devam ediyordu. Diğer kesimlerin üyelerinin de yaptığı gibi.


-Salon yöneticisi Bayan Myren teşrif ettiler! Arkadaşım Yani’nın bu seslenişiyle konuşmalar azaldı, azaladı ve salona sessizlik hâkim oldu. Yani, benimle birlikte atanan konsey üyesiydi. Birbirimizi henüz tanımıyor olsak da aynı dönemde atandığımız için doğal arkadaş oluyorduk. O benden biraz farklıydı. Benden çok daha uzundu. İnce, siyah saçları; attığı her adımla ona güzel bir hava katıyordu. Gözleri biraz çekik ve haşin bakışlara sahipti. Benden daha güzel bir yüze ve fiziğe sahip olduğunu kabul etmeliyim. Zaten bu görünümü sayesinde salon yönetimi bölümüne alınmıştı.


Salon yöneticisi Bayan Myren, salonun ortasında yer alan ve yarım ay şeklinde dizilen sınıflara dönük koltuğuna oturdu. Koltuğunun hemen yanında bulunan oturum açma tokmağını üç kere vurdu. Böylelikle salondaki sessizlik pekişmiş oldu.


Bayan Myren:
-Değerli Konsey Üyeleri!


Dün alınan 001 numaralı karar gereği bugün toplanmış bulunmaktayız. Bu kararın uygulanması toplantıları ,bir hafta boyunca devam edecektir. İlk olarak Kalp Diyarı denetçisinin seçimini yapmamız gerekmektedir. Yaşlılar Konseyi, en genç üyenin gönderilmesi gerektiğini bildirmişti. Ancak, bizim diyarımızda kesin bir yaş sistemi yok. Bildiklerimiz ve tecrübe ettiklerimizdir bizlerin yaşları. Ayrıca “gençlik” kavramı da tartışılmaya müsait. Çok uzun dönemdir yaşayan Bayan Alinda ‘da genç sayılır mı?


Bayan Myren’in bu sözleri salonda büyük bir kahkahanın kopmasını sağlamıştı. Bu sözler üzerine o güzel gülümsemesiyle alt sınıf lideri Bayan Alinda:


-Elbette ben de gencim!, diyerek karşılık verdi.


Mayan Myren:


-Bayan Hypotia, en genç denetçinin nasıl seçileceği konusunda bir fikriniz var mı?


Bayan Hypotia:


-Bu konuda araştırma yapması için orta sınıf lideri Bayan Kumba yetkilendirildi. Bayan Kumba’yı dinlememiz faydalı olacak, saygı değer Myren.


-Sizi dinliyoruz Bayan Kumba. Araştırmalarınız sonucunu bizimle paylaşınız.


Bayan Kumba, oturduğu yerden kalktı ve konsey kürsüsüne doğru ilerledi.


-Değerli üyeler, yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde; gençliğin, üyelerimiz içindeki gizil bir güç olduğunu tespit etmiş bulunmaktayız. Bayan Myren’in şakası bizim çalışmalarımız neticesinde doğru olabilir. Çünkü bu gizil güç üyelerimizin en derininde yer almaktadır. Düşüncelerimizi ne kadar taze tutabiliyorsak, ne kadar eskimişliğin önüne geçebiliyorsak daha genç olabiliyoruz. Ancak beden yaşlarımıza bakar eskimişliğe kendimizi terk edersek; gizil gücümüz de bizi terk eder ve yaşlılıkla yüzleşmekle baş başa kalırız. Neticede yapacağımız iş, bu gizil güçlerin tespitini yapmak olacaktır. Bunu yapabilecek bir güce sahip miyiz, elbette değiliz…


Hypnosia söze girdi:


-Peki, tespiti nasıl yapacağız?


Hpotia:


-Bu konuda görüşlerimi açıklamak istiyorum.


Bayan Myren:


-Evet, Bayan Hypotia!En genç üye nasıl tespit edilecek?


Hypotia:


-Ven Vadisi’ni hepimiz biliyoruz. Büyülerin, bilinmezliklerin ve her türlü gizemlerin araştırıldığı bir yer. Burada yaşayanların itaatsizlik ederek yasalarımıza uymadıkları da artık bilinen bir gerçek. Son duyumlarımıza göre kendilerini çok geliştirmişler. Burada yaşayan bir büyücü tanıyorum.


Hyposia:


-Büyücülerden medet ummak mı? Bayan Hyposia, konseyimizi aşağılamaya neden olan bu fikirlerinize ne zaman son vereceksiniz, bilinmezlikler aşkına!


Hypotia:


-Hyposia, onlar bizim diyarımızın vatandaşları. Yasalarımıza bağlı olmasalar da bizimle birlikte yaşıyorlar. O halde yıllardır aşağılandığımız anlamına mı geliyor bu?


Bayan Kumba:


-Değerli Hypotia, bu konuda size katılıyorum. Ven Vadisi büyücüsü Bayan Diez, bu konuda bize yardımcı olma fikrini kabul ettiler. Konseyin onayının ardından salonumuza teşrif edeceklerdir.


Bayan Myren:


-Başka fikri olan var mı? Bay Hyposia,en genç üyenin seçimiyle ilgili sizin öneriniz var mı?
Bay Hyposia, başını eğdi, somurtkan ve isteksiz bir yüz ifadesi takınmıştı.


Bayan Myren:


-O halde Ven Vadisi Büyücüsü’nü davet etme kararı alınmıştır.


Bayan Kumba:


-Ven Vadisi’nin değerli büyücüsü Bayan Diez!


Konsey salonuna kürsünün hemen ardından biri sağ tarafta, diğeri sol tarafta olmak üzere iki kapı açılıyordu. Bu kapılar çift kanatlı, yine ejderha motifleriyle süslenmiş, vitraylı ahşap kapılardı. Yerden tavana kadar uzanan bu kapılardan bir devin bile girmesi muhtemeldi. Sağ kapının ardına kadar açılmasıyla içeri Ven Vadisi Büyücüsü Bayan Diez girmişti.Kısa boylu, yuvarlak yüzlü ve yüzünde benek benek siyah noktaları bulunan çirkince bir bayandı bu. Kafasına taktığı siyah büyücü şapkasının etrafında kelebekler uçuyordu. Elinde tuttuğu asası, yılanlarla süslenmiş ve bu yılanların kafaları ortak noktada birleşmişti. Tam bu noktadan tutuyordu asayı Bayan Diez. Diğer eliyle de bir küre tutuyordu. Bu kürenin düşmemesi için belinden de destek alıyordu. Diez ,için bir masa getirtilmişti. Büyücü Diez,küresini bu masanın üzerine bıraktı. Salonu isteksiz, keyifsiz bir şekilde süzdükten sonra:

-Bu salondan genç bir ruhun çıkacağını düşünmek akıl karı değil. Bayan Kumba, bu küre benden başkasını göstermeyecek, boşuna gelmiş olmalıyım…


Bayan Kumba:


-Büyücü Diez, ülkemizin bulunduğu durumu anlattım. Lütfen biraz daha ciddi olur musun?


Bu sırada Hyposia’nın sesi geldi:


-Düştüğümüz şu durumlara bakın! Diyarımız kimlere emanet!


İçmiş ve kendinden geçmiş bir hali vardı, Büyücü Diez’in. Zaten tahmin ettiğim gibi de oldu. Bir elini cebine daldırıp küçük bir şişeden elixir olduğunu tahmin ettiğim bir suyu hemencecik içiverdi. Küresine doğru yaklaştı. Avuçlarını kürenin üzerinde gezdirmeye başladı. Dikkatli bir şekilde küreye bakmaya başladı, Bayan Diez. Küreden birden ışık yayılmaya başladı. Konsey üyeleri sabırlı bir halde dikkat kesilmişlerdi, Bayan Diez’e.Salonda heyecanlanan ve şaşıran yalnızca bendim.Büyücü ,küresine kendini kaptırmıştı.Gözleri derinlere bakarcasına bir açılıyor, hemen ardından kısılıyordu.


-Eyyyyyy, düşünce krallığının genç ruhu! Şimdiii nerdesinnn söyleee!


Büyücü küreyle konuşmaya başlamıştı. Kürenin ışıklarının sönmesiyle Bayan Kumba’ya döndü:


-Kumbaa, şaşırtıcı! Kürem genç, en genç ruhun burada olduğunu söyledi. Dün, bir milyon iki yüz bin fikir liralık bir fikir ürettiğini söyledi. Bu kim? Konseye sorun!


Bu konuşmaya şahit olan Bayan Myren:



-Konsey üyeleri, bu fikir lirası kime ait? Kim bir milyon iki yüz bin liralık fikir üretti?


Bayan Myren’in bu sorusu sırasında fikir zengini olduğum aklımdan çıkmıştı. Salondan çok olmasa da uğultu geliyor, herkes bu paranın kime ait olabileceği sorusuna yanıt aramaya çalışıyordu.


Bay Hyposia:


-Beceriksiz bir büyücünün hazin sonu ve gerçekler… Gördüğünüz üzere salonumuzda bu fikir lirasını üreten yok.


Büyücü Diez:


-Seni yaşlı moruk, beceriksizlikten bahsetmeye nasıl da cüret edersin?


Bayan Myren, tam konuşmaya başlayacaktı ki bu parayı benim ürettiğim aklıma gelmişti. Kalbim çok hızlı bir şekilde çarpmaya, ellerim titremeye başlamıştı. Bu sırada, Bayan Hypotia’nın resmi duruşu gitmiş ve endişeli bir yüz ifadesi bürümüştü bedenini. Onun bu halini gördükten sonra ayağa kalkıp:


-Be ,bee…benim …O fikir lirasını üreten benimmmm! ,deyivermiştim.


Arkası dönük ve gitmek üzere hazırlanan Büyücü Diez, tekrar salona döndü:


-Kim o? Kim “benim” diye seslenen?


-Benim efendim,alt sınıf üyesi Mu Yen.


Bayan Alinda:


-Ne varsa alt sınıfta var zaten. Genç ruhun da bizde olduğunu bilmeliydim.


Büyücü Diez:


-Yanıma gelmelisin Mu Yen!


Bulunduğum yerin yanındaki merdiven basamaklarından indikten sonra büyücünün yanına varmıştım.Cebimden çıkan paraları göstererek:


-İşte efendilerim, dün kitap alırken değer biçici bu fiyatı söyledi. Kitabımı aldıktan sonra Kitapçı Zen, para üstü olarak da bunları verdi.


Büyücü bana doğru yaklaştı. Bu kez diğer cebinden çıkardığı elixiri bana uzattı:


-İç bunu! ,dedi.


-İksiri alıp bir yudumda içtim. İçtikten kısa bir süre sonra derin bir uykuya dalmıştım.


*​
Büyücü:


-Ah genç ruhlar! Bu iksire bünyeleri hiç alışık değil, hele bu kadar çabuk sürede bayıldığına göre bu genç doğru söylüyor bayanlar, baylar!


Bayan Myren:
-Denetçi seçimi tamamlanmıştır! Denetçinin hazırlanmasından bizzat Bayan Hypotia sorumlu olacaktır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst