kasa ve masa savaşları...

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Gündem (Dünya\/Türkiye) kategorisinde birazdahaderinmavi tarafından oluşturulan kasa ve masa savaşları... başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,911 kez görüntülenmiş, 40 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Gündem (Dünya\/Türkiye)
Konu Başlığı kasa ve masa savaşları...
Konbuyu başlatan birazdahaderinmavi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan birazdahaderinmavi

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
AKP ve Cemaat kavgasını hiç böyle okumadınız


20.12.2013 15:21
Karakter boyutu :

Kasa ve Masa Savaşlarının 1.si, Hz. Muhammed’in (571-632) ölümünden hemen sonra, daha cenazesi bile kaldırılmadan iktidar savaşına tutuşan ashabı arasında patlak vermiştir. Bu süreçte, İmam Ali camide, Hz. Muhammed’in “Ehl-i Beyt’im” dediği aile efradı ve İmam Hüseyin de Kerbela’da katledilmiştir. Kanlı süreç, Hz. Muhammed neslinin ve önerdiği ahlak anlayışının İslam’dan tasfiyesi ve Yezid’in hilafetiyle sonuçlanmıştır. Hem Yezid’e lanet edip hem de Yezid'in ahlak anlayışını takip edenler, o günden bugüne insanı, Hakk’ı, adaleti değil, masaları ve kasaları öncelemiş, esasen İslam dini yerine kasalara tapmışlardır.

Kasa ve Masa Savaşlarının 2.si, Arap ordularının İslam Halifesi Muaviye’nin emriyle, Acem ve Türk coğrafyasına saldırmalarıyla baş göstermiştir. Zalim Haccac ve Rutbil komutasındaki Arap orduları, önce Acem diyarına, arkasından da, Seyhun ve Ceyhun Nehirleri arasındaki Mavaraünnehir denilen Horasan/ Türk Coğrafyasına saldırmışlardır. Arap İslam orduları bu bölgede 670-715 yılları arasında yüzbinlerce günahsız Türk’ü katletmiş, kadın kız ve genç erkekleri esir alarak pazarlarda satmış, ecdadımızın tüm varlıklarını yağmalamışlardır. Bu katliamlardan amaç, “İslam’ın tebliği” gibi saçma sapan yalanlar sebep gösterilse de (ki, “İslam’da zorlama yoktur” diyerek bir yığın- hadis ayet ismi sayanlar ve Zorunlu Sünni Dersleri uygulamasını savunanlar da bu çevrelerdir.) esas neden günümüzde olduğu gibi çapul yapmak, bölgenin maddi birikimini yağmalamak olmuştur.

3. SAVAŞ; AKP-CEMAAT

Kasa ve Masa Savaşlarının 3.sü ise, burada, Anadolu coğrafyasında sürmektedir. Savaş; Gâvur-Müslüman, dinli-dinsiz 72 milletin, devlet denilen organizasyona emanet ettiği alın terinin ve adına hazine-beytül mal denilen kolektif birikimimizin, dinci yamyamlarca yağmalanması aşamasında baş göstermiş, mal paylaşımındaki hoşnutsuzluk, taraflar arasında savaşa dönüşmüştür. AKP-Cemaat savaşı bütün şiddetiyle sürerken, iğrenç ilişkilerin bir kısmı ortaya saçılmış, tarafların ne menem insan, Müslüman, dindar oldukları, cins ve cibilliyetleri aleniyete çıkmıştır…

Taraflar, kendi içlerinde sürdürdükleri kavganın nedenini, inandırıcı olmayan nedenlere bağlamaya çalışarak, mızmızlansalar da, esas nedeninin masa ve kasa mevzuu olduğu, Başbakanın, “ne istedilerse verdim” demesiyle aleniyet bulmuştur. Diğer yandan dinciler arasında sürdürülen bu “savaş”, hem II. halkadaki hırsızların, hem Hükümetin, hem de Cemaatin maskesine düşürmüştür.

İktidarın cevval gazetecisi, Milletvekili Şamil Tayyar yaptığı açıklamalarla, “Emniyeti de cemaate bağladık” diyerek, bu paylaşımdaki rolünü ve devlet kurumlarının nasıl ahlak dışı ilişkilere peşkeş çekildiğini tescil ederek, istemeden de olsa cerahatin boşalmasına katkıda bulunmuştur.

“Devletin içinde devlet olan çeteler var” diyor; daha dün bütün stratejilerini harfiyen uyguladığı ortağını böyle niteliyor… Adama sormazlar mı, “kardeşim sen çeteyle mi ortaktın; bu çetenin bir tarafı Cemaat ise diğer ayağı kim?” diye… O halde sen devleti çetelere teslim etmişin ve daha düne değin çetelerle yönetmişsin! Yani suç işlemişsin, gırtlağına kadar çamurun içindesin… Hülolooooğ!!!

AR DAMARLARI ÇATLAMIŞ!

Öteden beri hep bunu söyledik, ülkemin kanını emenler, dünden bugüne hep, din-iman ve ırk maskesi takanlardır. O nedenle içinde bulunduğumuz kirlilik, salt Cemaat ve AKP Çevresi değil, esas olarak sistemin, Sünni Devlet ya da Ilımlı İslam denilen garabete dayanan tercihinin bir sonucudur. AKP-Cemaat gibi iki şaibeli, para ve makam delisi din simsarı yapıya mahkûm olmamızın nedeni, devletin işte bu anti laik tercihtir.

MEŞVERETİN BAŞI DİN ULEMASIDIR

İslam-ahlak ilişkisini, harama “mubah” fetvası veren “İslam bilginlerinin” olmayan vicdanlarına bırakıp, haramı meşrulaştırmak için akıl almaz tevillere, çelişkilere başvuran ulemaya bakalım. Zira din üzerinden siyaset- ticaret anlayışını başlatan, ahlakı dışlayan ve koca bir bataklık üreten din uleması, meşveretin en başıdır. Unutulmasın ki, Fetullah da, Tayip ekibi de benzer nitelikteki kimi din bezirgânları da bu bataklığın ürünleridir.

Manzara şudur; kendine “mümin-mütedeyyin ve mağdur” gösteren yüzbinlerce adam üşüşmüşler, Beyt-ül mal’ı yağmalamaktadır! Tarihin bu topraklarda gördüğü en büyük ve kapsamlı talanlarından biri bu dönemde gerçekleşmektedir ve hacim, tahminlerin çok ötesindedir… Talandan pay kapmak için tek kriter konulmuştur; Tayip veya Fetullah’a kayıtsız şartsız biat edeceksin, beş yerine on rekât kılacaksın, her yaz Hacca, her kış Umreye gideceksin, eşine-kızına türban taktıracaksın, kirli sakal bırakacaksın, dalacaksın hazine-i kebire…

Çalacağın miktar senin vicdanına kalmış; ister yurtdışına kaçır, ister evinin bir odasındaki ayakkabı kutularına istif et, istersen en sefil seks partilerinde partnerlerini paraya boğ… Ama mutlaka “dini bütün” görün, türbanı savun, eşine-kızına türban taktırıp, altlarına 4x4 cip ver…

EDEP YA HUU, İNSAF!

“Ne istedilerse verdim!” diyor…

Kime vermiş; Fetullah Cemaatine… Ne vermiş; para- makam, polis, yargı!.. Verdiklerinin ucu başı belli değil. Devletin uhdesinde bildiğimiz kurumların bir bölümünü de Cemaate bağlamış… Başbakanın itirafından çıkan sonucun Türkçe tercümesi bu… Demek oluyor ki, şu kadar süre polis ve yargıyı, hiçbir sorumluluğu olmayan Fetullah Cemaati yönetmiş. “Devletin içine sızıp, kılcal damarlarında dolaşmış.”

Nasıl yönetmiş?

Geçmişte AKP ve Cemaat zihniyetine karşı yazı yazan, konuşan, “cumhuriyet değerleri, Atatürk ilkeleri, demokrasi, laiklik, eşitlik” mücadelesi veren kişi ve kurumları hedef almış. Atlantik ötesinde hazırladığı senaryoları uygulamaya koymuş, iftira etmiş, cezalandırmış, düzmece CD’ler yapmış, ölmelerine, sakat kalmalarına, acı çekmelerine neden olmuş, öç almış!

Vayyy! Müslümanlık-dindarlık, statükonun tasfiye edilmesi hikâyeleriyle yenilen herzelere bakın! Adamlıklarına, Müslümanlıklarına bakın… Ne diyelim; alanın da, verenin de, kul hakkını, dul ve yetimin parasını yinenin de… “Bu yetmez, daha çok isterim” deyip, işi kavgaya, şantaja, CD savaşlarına götürenin de, “daha vermeyeceğim” diyenin de Allah belasını versin…

Murtaza Demir
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
tabi dünyanın diğer yerleri güllük gülistankıltı..bu yaşanan yolsuz ve hukuksuz savaşlar sadece islam coğrafyasında yaşandı...

yaa tamam bu yaşananlar doğru da sanki düne kadar yani AKP iktidara gelene kadar bu kasa ve masa savaşları yokmuy du..ege bank lar cem uzanlar bedrettin dalanlar yalanlar dolanlar,banka mudileri.KOSKOCA BİR ÜLKENİN BAŞBAKANI KUMAR MASASINDA BURNU KIRILRAK adeta itin götüne sokulmuş vaziyette ülkeye geldi...el insaf....yazacak çok şey var ama siz bunları zaten biliyorsunuz..

haram para kursak tıkar,yetim malı yiyen onmaz..bu dünyada da öbür dünyada da Allah son olaylarda olduğu gibi rezil rüsva eder...fakat bunu biatçı yok bilmem ne diyerek tüm müslümanları zan altında bırakmak hiç şık bir tavır değildir...eleştiri tek taraflı yapılmaz..

hak yerini her zaman bulur,biz bunu bilir bunu söyleriz..


3 savaş...yok yaaa!!!
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Bu operasyon ne anlama geliyor?

Herkes aynı sorunun cevabını arıyor. Dün yapılan tarihi operasyon nasıl başladı, nasıl yürütüldü ve perde arkasında neler yaşandı.

Pek çok gazeteci yazar bu konuda ilginç detaylar anlattı, anlatmaya devam ediyor. Olayın bazı bilinmeyenlerini izin verirseniz ben de anlatmak isterim.

3 bakan çocuğunu ve işadamlarını kapsayan operasyon son yılların en gizli operasyonlarından biri oldu.

Gazetecilik hayatımın 10 yılını adliyelerde ve polis operasyonlarında geçirdim. Bu kadar gizli tutulan bir operasyonu ilk kez görüyorum.

Öyle gizli bir operasyon ki, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü, İçişleri Bakanı ve Başbakan olanı biteni bizim televizyondan öğrendiğimiz gibi öğreniyor.

Operasyonun startı verildiğinde, Ergenekon baskınlarında bile yapılmayan birşey yapılıyor. Istanbul polisi amiyane tabirle racona uymayan bir yöntemle Ankara'ya gizlice ekip sokuyor. Prosedüre göre Ankara Emniyeti'nin bu operasyon konusunda önceden bilgilendirilmesi gerekiyor. Ancak bu yapılmıyor.

Ankara Emniyeti de olay bittikten sonra öğreniyor durumu.

Nasıl öğreniyor dersiniz?

İstanbul polisinin, operasyon yapacağı adresi bulamayıp, devriye gezen Ankara polisine adres sormasıyla..

"Nerenin polisisiniz siz?" sorusuna "İstanbul ekibiyiz" cevabı veriliyor. Bu şüpheli durumun üst kademedeki yetkililere bildirmesiyle öğreniliyor durum. Ama iş işten geçtikten sonra, yani operasyon bittikten sonra...

Daha ilginç olanı söyleyeyim.

Böylesine büyük operasyonları genelde çok tecrübeli biri yönetir. Ancak bu operasyonu yöneten bir emniyet amiri. Başındaki müdürü de olayı televizyonlardan öğreniyor!

Bir başka bilgi daha...

Fatih belediyesine yapılan operasyon ile diğer yolsuzluk operasyonları birbiriyle bağlantılı degil. Fatih belediyesi için hazırlanan dosya 2011/ 212 bin küsür nolu. Diğer yolsuzluk dosyası ise 2012/215 bin küsür nolu. Arada binlerce dosya var anlayacağınız. Ancak nasıl oluyorsa iki operasyon da aynı gün aynı saatte başlıyor.

Şok dalgasının büyüklüğüne özellikle dikkat edilmiş anlayacağınız.

Bakan çocukları meselesine yazının sonunda değineceğim elbette. Ancak ondan önce en önemli ayrıntıyı paylaşayım.

Herkes olayın sansansyonel yönüne odaklanmış durumda. Lakin ortaya çıkan detaylara bakılırsa operasyonun en önemli ayağı Halkbank'a baskın yapılması.

8 Ocak 2013 tarihli gazete manşetlerine bakarsanız aslında Halkbank'a yapılan operasyonla ilgili çok önemli bir ayrıntıya rastlayacaksınız.

Tarihler 7 Ocak 2013'ü gösterdiğinde ajanslardan haber merkezlerine, "Atatürk Havaalanı'nda altın dolu bir uçağa baskın yapıldı. 300 milyon değerindeki 320 külçe altına el konuldu" haberi düştü. O altınların, bugün gözaltında bulunan Ebru Gündeş'in kocası Reza Zarrab’a ait olduğu yazıldı ve daha sonra mesele kapandı.

Oysa o altınlar ambargoya maruz kalan İran'a gidiyordu. Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişki gereği Halkbank'tan çıkarılan altınlar Reza Zarrab himayesinde bir süre sonra İran'a teslim edildi.

Peki kim, bu ticari ilişkiye neden karşı çıkıyordu?

Yakın zamanda gazetelerde yer alan bir haber bu sorunun cevabını bulmanıza yetecektir:

"Amerikan Temsilciler Meclisi, Türkiye ile İran arasındaki bu ilişkinin dondurulması için imza kapmanyası başlattı"

Yani bundan rahatsız olan ABD ve İsrail'di. İran'dan gelen ve Halkbank'ın kasasına giren milyarlarca dolarlık gelir birilerini rahatsız etti. Tıpkı Irak üzerinden gelecek petrol paralarının Halkbank'ın kasasına girmesinin rahatsız ettiği gibi.. Tıpkı Türkiye'nin Çin'le yaptığı anlaşmanın birilerini rahatsız etmesi gibi...

Bakan çocukları ve işadamlarının gözaltına alınması meselesine buradan baktığımızda, sanki dikkatler bu yöne çekilmek isteniyor gibime geliyor.

Kimseyi aklamaya, "Yolsuzluk iddialarını" bir başka meseleyle örtmeye çalışmıyorum..

Dün kelli felli bütün yazarlar "Gülen'in polis ve yargıdaki adamları bu işi yaptırdı" şeklinde yorumlar yaptı durdu.

Onlar bu yorumları yaparken, epey zamandır tartışılan seks kasetlerinden biri de internette servis edildi. Kasette yer alan kişinin, hükümeti destekleyen yazarlardan Rasim Ozan Kütahyalı olduğu yorumları yapıldı.

Rasim Ozan'ı tanımam. Rasim Ozan'ı zerre kadar sevmediğimi de herkes bilir. Ancak kasetteki kişinin, Rasim Ozan'la uzaktan yakından alakası yok. 2008 yılında yüklenen bir video zaten.

Ben şuna inanan biriyim. Hayatta hiç kimsenin hesabı kimseye kalmaz. Ve bu hayatta hiçbir şey gizli kalmaz. Yapılan operasyonların arkasında hükümete yönelik bir çalışma olduğu şüphesi çok kuvvetli.

Bu işin kokusu yakında çıkar.

Kimin yaptırdığı meselesi netleşinceye kadar birşey yazmam gazetecilik ahlakına aykırı olur.

Bakan çocukları şu anda bir suç isnadı ile karşı karşıya. Herkeste, "Bu meselenin üstü kapatılacak" endişesi var. Eğer AK Parti isim açılımı olan 'Adalet'in hakkını vermek istiyorsa, adaletin yerini bulması için elinden gelen tüm imkanları seferber etmeli.

Yolsuzlukla mücadele ettiğini söyleyen bir parti bu işin üstünü örterse, geçmişte ANAP, DYP ve DSP ne yaşamışsa aynısını yaşar. Toplum bu durumu Mahkeme-i Kübra'ya havale ederse her iki dünyada da hesabı verilemez.

Masumiyet karinesine yürekten inanan biriyim. Ortalığı velveleye veren, idam sehpaları kuran azgınlarla aynı fikirde olmam mümkün değil.

Ancak yine de soruşturmada isimleri geçen her üç bakanın da toplum vicdanını rahatlatmak adına, soruşturma sonuçlanıncaya kadar görevlerinden istifa etmesi gerektiğine inanıyorum. İstifa etmezlerlerse, Başbakan'ın bizzat görevden alması doğru olur.

Çocukları aklanırsa iadei itibarla dönüşleri daha muazzam olur en azından...

Ha...

"Bundan sonra ne olur?" diye merak ediyorsanız, söyleyeyim.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürecek büyük savaş daha yeni başlıyor. Yaşanacaklar Gezi'yi gölgede bırakacak. Türkiye ya batacak, ya çıkacak!

Safınızı ona göre belirleyin

Süleyman Özışık
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
demokrasi ve insan haklarının oturduğu, kurumlaştığı ülkeler, bu konularda nispeten (yani bize göre) güllük gülistanlık sayılabilir; tokyo valisi geçenlerde, bir şirketten aldığı (ve tamamını geri ödediği) beş yüz bin dolarlık kredinin rüşvet olmadığını, halka anlatamadığı ve yaptığı açıklamaya karşın, halkın kendisi hakkında duyduğu kuşkuyu gideremediği için, istifa etti... bir şehirde yaşanan su kesintisini, dört saat geçtiği halde çözemeyen ve sırf bu nedenle istifa eden belediye başkanı var... bir şehirde bir binanın çatısı çöktüğü için ölen insanlardan kendini sorumlu tutarak istifa eden letonya başbakanı var... yani dünyanın başka yerlerinde de bu tür sorunlar (bu boyutta olmasa bile) var; ama oralarda bu sorunların çaresi de var... söylemek istediğiniz sorunları ben de biliyorum; ama burada niteliksel düzeyde iki fark var; 1) bu hükümetle bağlantılı yolsuzluğun boyutları çok çok çok büyük ve sistematik biçim kazanmış durumda, ihaleye fesat karıştırmaktan, kalpazanlığa, rüşvetten görevi kötüye kullanmaya, yalnız enerji konulu, yahut yalnız yandaşlara verilen krediler konusundaki yolsuzluklar, son elli yıldaki yolsuzlukları binlerce kat aşıyor... inanmazsanız, yalnızca örtülü ödeneğin yüzde kaç bin artırıldığına bakın derim... ya da ülke bütçesinin nasıl ve nerelere harcandığı konusundaki, sayıştay denetiminin tarihte görülmedik bir biçimde nasıl ve neden engellendiğini araştırın derim... 2) siz, hem daha önce görülmedik ölçüde din, iman, türban edebiyatı yapacak, iktidarınızın yolsuzlukla mücadeleye adandığını iddia edecek, hem de tarihin (yalnız ülke tarihinin değil, dünya yolsuzluk tarihinin en büyük ve en sistematik) yolsuzluğunu yapacaksınız; yani yalnız reza zerrab denilen sözde iş adamı üzerinden akladığınız kara para, 87 milyar avro olacak, bu paranın büyüklüğünü mühendislikle, matematikle ilgili olmayan yurttaşlar kavrayamazlar; 1 milyar avro demek, 40000 nüfuslu ortalama bir ilçe merkezinin bütün evleri, bütün dükkanları, bütün otomobilleri ve bütün tarlalarını satın alacak kadar büyük bir paradır; ( itirazınız olursa, burada birlikte hesaplarız) ... enerji, ihaleler, krediler, teşvikler... hariç..... sizin kendi payınıza temiz bir müslüman olduğunuzu düşündüğünüzü düşündüğümü ve o nedenle size değer verdiğimi biliyor olmalısınız... ama ben, müslümanların temiz oldukları kadar, zeki, ülkeleriyle ilgili ve bilgili olmaları gerektiğini de düşünüyorum... aksi halde, islam coğrafyasının hali, şu anda pencereden göründüğü gibi oluyor; kanlı ve işe yaramaz bir insan çöplüğü.....
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Sakal söylediklerinin 1000 katıda doğru olsa şu anda yaptığın şey HIRSIZI-ARSIZI savunmaktır !!.. işim gereği bu adamları az çok tanıyorum bunların helali haramı ideolojiktir bu adamlar hırsızdır yalancıdır demiştim ..tüm siyasetçiler gibi..bak şimdi chp ile mhp olaydan nemalanmaya çalışıyor..utanın be utanın arsızlar !! dünün hırsızları da sizdiniz !!!..artık bu senin hırsızın benim hırsızım tezgahından kurtulmalı bu millet hepsini lanetlemeli..halk bunlara saygı göstermemeli..hakkını aramalı,hesap sormalı ,yüzlerine tükürmeli, hukukun güçlenmesini istemeli vb..o zaman politika belki çalmak ve zenginleşmek aracı olmaktan çıkar..
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
demokrasi ve insan haklarının oturduğu, kurumlaştığı ülkeler, bu konularda nispeten (yani bize göre) güllük gülistanlık sayılabilir; tokyo valisi geçenlerde, bir şirketten aldığı (ve tamamını geri ödediği) beş yüz bin dolarlık kredinin rüşvet olmadığını, halka anlatamadığı ve yaptığı açıklamaya karşın, halkın kendisi hakkında duyduğu kuşkuyu gideremediği için, istifa etti... bir şehirde yaşanan su kesintisini, dört saat geçtiği halde çözemeyen ve sırf bu nedenle istifa eden belediye başkanı var... bir şehirde bir binanın çatısı çöktüğü için ölen insanlardan kendini sorumlu tutarak istifa eden letonya başbakanı var... yani dünyanın başka yerlerinde de bu tür sorunlar (bu boyutta olmasa bile) var; ama oralarda bu sorunların çaresi de var... söylemek istediğiniz sorunları ben de biliyorum; ama burada niteliksel düzeyde iki fark var; 1) bu hükümetle bağlantılı yolsuzluğun boyutları çok çok çok büyük ve sistematik biçim kazanmış durumda, ihaleye fesat karıştırmaktan, kalpazanlığa, rüşvetten görevi kötüye kullanmaya, yalnız enerji konulu, yahut yalnız yandaşlara verilen krediler konusundaki yolsuzluklar, son elli yıldaki yolsuzlukları binlerce kat aşıyor... inanmazsanız, yalnızca örtülü ödeneğin yüzde kaç bin artırıldığına bakın derim... ya da ülke bütçesinin nasıl ve nerelere harcandığı konusundaki, sayıştay denetiminin tarihte görülmedik bir biçimde nasıl ve neden engellendiğini araştırın derim... 2) siz, hem daha önce görülmedik ölçüde din, iman, türban edebiyatı yapacak, iktidarınızın yolsuzlukla mücadeleye adandığını iddia edecek, hem de tarihin (yalnız ülke tarihinin değil, dünya yolsuzluk tarihinin en büyük ve en sistematik) yolsuzluğunu yapacaksınız; yani yalnız reza zerrab denilen sözde iş adamı üzerinden akladığınız kara para, 87 milyar avro olacak, bu paranın büyüklüğünü mühendislikle, matematikle ilgili olmayan yurttaşlar kavrayamazlar; 1 milyar avro demek, 40000 nüfuslu ortalama bir ilçe merkezinin bütün evleri, bütün dükkanları, bütün otomobilleri ve bütün tarlalarını satın alacak kadar büyük bir paradır; ( itirazınız olursa, burada birlikte hesaplarız) ... enerji, ihaleler, krediler, teşvikler... hariç..... sizin kendi payınıza temiz bir müslüman olduğunuzu düşündüğünüzü düşündüğümü ve o nedenle size değer verdiğimi biliyor olmalısınız... ama ben, müslümanların temiz oldukları kadar, zeki, ülkeleriyle ilgili ve bilgili olmaları gerektiğini de düşünüyorum... aksi halde, islam coğrafyasının hali, şu anda pencereden göründüğü gibi oluyor; kanlı ve işe yaramaz bir insan çöplüğü.....

bunların hepsi benimde malumum ve hak veriyorum,benim kızdığım nokta;Hz. Muhammed'den girip AKP ye oy veren insanlarla biten yukarıdaki yazının tarafsızlığınaydı..

donkişot ben kim hırsızı savunmak kim,ben hep şunu söylerim bir insan siyasete atılıyorsa ya deli gömleği giymiştir yada bildiğiniz gibi çıkarları için..şu dönemde bazı istisnalar hariç kimsenin Allah rızası için siyaset yaptığını sanmıyorum..ve Koç un şu eleştirisine de katılıyorum;diyorki-tayyip ve gemiciklerini kastederek;biz şunca senedir sanayiciyiz 10 sene gibi kısa bir zaman zarfında 1,5 milyar dolar servet yapamadık..e haklı ama bizim ülkede siyaset ve ticaret ilişkisi her zaman birbirine karışmıştır ve bu her dönem olmuştur..bu kirli ilşkileri ve yolsuzlukları sadece bu dönemde ve islamcılar yaptı demek akılla bağdaşır bir şey değildir..

daha dün bir haber vardı internette;istanbulda bir güvenlikçi normalde 4,5 lira olan geçişi sözde vatandaşlara yardım olsun diye 3 lira karşılığında kendi indirimli kartını geçirerek görevi kötüye kullandı diye 7 yıl hapsi istendi...bir tarafta milyar dolarlar konuşulurken bir tarafta ufak bir haber olarak geçen ve anında hesabı dürülen ufak bir olay...herkes kendi çapında hırsız olmuş ne yapalım..bu bir yerde toplumca kirlenmişliğimizi göstermiyor mu?
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
ama ben, müslümanların temiz oldukları kadar, zeki, ülkeleriyle ilgili ve bilgili olmaları gerektiğini de düşünüyorum... aksi halde, islam coğrafyasının hali, şu anda pencereden göründüğü gibi oluyor; kanlı ve işe yaramaz bir insan çöplüğü.....


sadece müslümanların mı? sağcısı solcusu dinlisi dinsizi her kesim aynı olmalı..biatçilik müslümanlara has değil bunu siz de gayet iyi biliyorsunuz..her iki tarafında kemikleşmiş bir oy potansiyeli var..bu bizim eğitimsizliğimizden bilgisizliğimizden kaynaklanıyor..bilinçli kaç kişi çıkar Allah aşkına..her yönüyle zor bir ülkede yaşıyoruz..
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Türkiye'deki taraftarlık ve particilik anlayışını oldum olası sakat bulmuşumdur. Adam çıkıp, "Ben yolsuzluk yaptım ve kabul ediyorum" dese bile fayda etmez. Taraftarı, "Sen ne dediğini bilmiyorsun. Bence yapmamışsındır!" demeye devam ediyor.

Karşı taraf için de pek farklı değil durum. Dünyanın tüm mahkemeleri adamı suçsuz bulsa bile karşısındaki kişi, "Yaptı ama hakimi savcıyı satın alınca paçayı kurtardı" diyerek karalamaya devam eder.

Şöyle dönüp etrafına baktığınızda herkesin işine gelmeyen durumlarda karşısındakine duyduğu güvensizliği görürsünüz. Polis operasyonu kendisine yapmışsa kötü, karşısındakine yapmışsa kahraman. Hakim kendi tarafından birini suçlu bulmuşsa satılmış, karşı tarafı hapse göndermişse efsane!

Şu günlerde yine böyle bir durum yaşıyoruz.

Türkiye'yi sallayan yolsuzluk operasyonu toplumu yine orta yerinden ikiye böldü. Gözaltına alınan AK Partili bakanların çocukları ve hükümete yakın işadamları ve bürokratlar mı?

O zaman yüzde yüz yolsuzluk var demektir!

Bunu daha önce Ergenekon davasında da yaşamıştık. Darbe karşıtları, gözaltına alınanların kim olduğuna dahi bakmadan, "Hükümet gözaltına almışsa kesinkes darbecidir" diye ilan etmişti.

Sunulan belge ve bilgileri bile herkes kendi istediği gibi yorumluyor böyle durumlarda. Ne acıdır ki bu duruma daha çok polisin yaptığı operasyonlar sırasında çektiği bazı görüntüler de neden oluyor.

***

Bakanların çocuklarına yapılan operasyonun tüm ayrıntılarını polisin çektiği görüntüler üzerinden yorumluyoruz. Bazı belge ve görüntüler var ki, izlediğimiz an, "Tamam yolsuzluğun yapıldığı net" diyoruz. Ancak bazı belge ve görüntüler ise kafalarda soru işareti oluşturmaktan başka işe yaramıyor.

Örnek isterseniz, Muammer Güler ve oğlu Barış Güler arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmelerinin tapelerini okuduğumuzda, suçlu olduklarına kanaat getirebiliyoruz.

Ben şunu hep merak ediyorum.

Bu telefon görüşmelerinin yazılı tapeleri basına servis ediliyor da, neden sesli görüşme kaydı gizli tutuluyor?

Halkbank'ın Genel Müdürü'nün evindeki kamera kayıtları video şeklinde dağıtılıyorsa, bakanla oğlu arasında geçen diyaloğunda aynı şekilde basınla paylaşılması gerekiyor bence.

Basından takip ettiğim kadarıyla Barış Güler'in yatak odasında bulunan deste deste paralar ve hemen yanıbaşındaki para sayma makinesi tartışma konusu.

Kimi "Para sayma makinesini oraya polis koydu" diyor, kimi ise paraların dahi polislerce oraya götürüldüğünü iddia ediyor. Oysa polisin bu tartışmalara zemin hazırlamama görevi de var.

Nasıl mı?

Mesela operasyon yapılırken kamera kesintisiz olarak yayında olsa. Barış Güler kapıyı açtığı andan itibaren, olan biten ne varsa kayıt altına alınsa. Barış Güler polisler nezaretinde arama yapılan odalara götürülse ve o paraların gerçekten yatağın üzerinde mi, yoksa kasalarda mı olduğu belgelense....

Yok eğer para kasalardaysa, Barış Güler'in olduğu ortamda o kasalar tek tek açılsa ve "Bu paralar size mi ait? Burada bu paraların ne işi var?" diye sorulsa bugün bunları tartışır mıydık?

Bir başka tartışma konusu da Halkbank Genel Müdürü'nün evine yapılan baskın. Orada 3 tane ayakkabı kutusuna 4 buçuk milyon dolar konulduğu basına sızdı.

Uzmanlar şu aralar kafayı yiyor!

Yapılan hesaplamalar gösteriyor ki, 4 buçuk milyon dolar tam 450 deste yapıyor. Hadi müdür beyin eşi küçük ayaklıdır diyelim. Müdürün giydiği ayakkabı 50 numara olsa dahi 450 deste parayı büyük kutulara sığdırmanın mümkünatı yok!

Dediğim gibi...

Kapı açılır açılmaz kamera kayıtta olsa ve o kutulara daha ulaşılırken görüntüsü alınsa bugün bu konuyu tartışmamış olacağız.

Bir başka kafa karıştıran durum var ki, bence bu durum davanın seyrini değiştirebilecek nitelikte.

Savcılık, teknik takibin 14 ay önce başladığını açıklıyor. Dava dosyalarının 2011/..... 2012/... tarihli olması da bu durumu doğruluyor. Ancak gelin görün ki, yayınlanan fotoğrafların üzerinde 2009 yılı yazıyor. Saat 21.55'i gösteriyor ama ortalık güllük güneşlik ve fotoğraftakiler güneş gözlüğüyle dolaşıyor! Bir başka 2009 tarihli fotoğrafta 2010 yılında piyasaya sürülen bir Opel Astra otomobil görünüyor!

Diğer kuşku uyandıran fotoğrafların detaylarına girmeyeceğim. Dileyen bu linki tıklayarak okuyabilir.

***

Kamuoyuna yapılan açıklamada, "Zanlılar, dinlendiklerini anlayıp delilleri karartınca operasyonu öne aldık" deniliyor.

Kendinizi bir an yolsuzluk yapanların yerine koyun. Polisin teknik takibine yakalandığınızı hissedip, delilleri karartma yoluna gittiğinizi düşünün.

Yolsuzluğun en önemli göstergesi ne?

Para...

Yapacağınız ilk iş ortadan kaldırmak olmalıyken, o paraları ya yatağın üzerine seriyor, ya da ayakkabı kutularına yerleştirip polisin baskın yapacağı evinizde saklıyorsunuz!

Ortada tuhaf bir durum yok mu?

Yukarıda söylediğim gibi. Operasyonu sulandırmak gibi bir gaye gütmüyorum. Fikrimi soracak olursanız, kesin hüküm vermemekle birlikte bazı dosyaların içinin boş olmadığı kanaati taşıyorum. Yine fikrimi soracak olursanız, hırsızı savunan hırsız oğlu hırsızdır. Operasyonun ilk gününde söylediği tekrarlamakta yarar var. Oğlu yolsuzluktan gözaltına alınan bakanların o koltukta bir dakika durmaması gerekiyordu. Suçlu veya suçsuz farketmez. Zan bile bunu gerektirirdi.

Ancak bu yazıda tartıştığımız şey başka. Polisin yolsuzluğu net olarak belgeleme şansı olduğu halde, olayı böyle muallakta bırakmasını ve iki tarafı birbirine kırdırmasını tartışıyoruz.

14 ay süren bir teknik takibi en ince ayrıntısına kadar hesaplayarak kusursuz şekilde yürütüyorsun. İşin sonunda ise toplumun zihnini ve midesini bulandıran bir sürü açıklar veriyorsun.

Hal böyle olunca kimileri sana "Gülen'in polisi" diyor, kimileri ise hükümeti yıkmakla suçluyor.

Bunları söyletmeye gerek var mı?

EKREM DUMANLI'YA İKİ SORU

Operasyona destek veren vermeyen herkes, ilk günden beri perde arkasında Gülen Cemaati olduğunu savunuyor. Bu kanaate varanları haksız bulmuyorum.

Şöyle düşünün.

Komşunuzla kavgalı oldunuz ve camını çerçevesini indirdiniz. Hemen sonrasında birileri kapınızı bacanızı başınıza yıkacak derecede saldırdı.

İlk aklınıza gelen kim olur? Yapılan operasyonlarda cemaat parmağı aranması bu nedenle normal. Cemaate bağlı yayın organlarında yapılan yayınlar da bu düşünceyi pekiştiriyor.

Cemaatin yayın organları demişken, Zaman Gazetesi'nin başında bulunan Ekrem Dumanlı'ya cevabını merak ettiğim iki soru sorarak yazıyı sonlandırayım.

Sayın Ekrem Dumanlı

1- Çıktığı bir televizyon kanalında, "Hükümet hükümetliğini, cemaat cemaatliğini bilecek" diyen Egemen Bağış'ın cep telefonuna, "Senin alacağın olsun!" diye biten bir mesaj attınız mı?

2- Doğu Perinçek'le birlikte dönemin en kudretli paşası Çevik Bir'e Fethullah Gülen'in tüm sırlarını tek tek anlatan. Cemaati, halkı din kisvesi altında dolandırmakla suçlayan. Gülen Hocaefendi hakkında söylenebilecek en çirkin sözleri söyleyen Nurettin Veren şu anda cemaate bağlı bir kurumda görev başında mı, değil mi?

Cevap verirseniz mutlu olurum!

Süleyman Özışık
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
ikinci yazınızı yeni okuyorum... bu süleyman özışık'ın hukuk bilmediğini düşünüyorum... demokrasilerde (ve dolayısıyla bizim sözde demokrasimizde de) güçler ayrılığı ilkesi geçerlidir; bizde de hiç olmazsa bu kuralın temellleri halen vardır... ve dolayısıyla, yargının kendi işlemlerini, yürütmeye yani idareye, yani iktidara bildirme, onun olurunu ya da onayını alma gibi zorunlulukları yoktur... siz, savcının yapacağı baskınları, hükümete bildirmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz... o zaman yargı bağımsızlığından söz edilebilir mi... bir içişleri bakanına (üstelikte oğluna rüşvet alırken dikkatli olmasını, telefon konuşmalarına dikkat etmesini öğütleyen, polisin izlemesine karşı, başka bir polis ekibini görevlendirerek önlem almaya çalı
şan), bir bakana, yarın oğlunuzun evine baskın yapacağız deselerdi; demek zorunda olsalardı daha adil, daha doğru bir durum mu ortaya çıkardı; adalet daha tam mı gerçekleşmiş olurdu... haaaa... burada dikkatinizden kaçan şey, savaşan ve dolayısıyla birbirlerinin pisliklerini ortalığa saçan tarafların, her ikisinin de, din, iman, türban edebiyatında mangalda kül bırakmayan ve bizlere, sade insanlara müslümanlık satanlar olmasıdır... yani, bu süper müslümanların, kafir ilan ettiklerinin kimseye bir şey dedikleri yok....
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
ben yazamadan (hızla) yazıyorsunuz ve cevaplar uygun biçimde akamıyor... siz de bilirsiniz ki, buraya savunduğunuz hükümetin aleyhine yüzlerce yazı aktarabilirim... dünya yolsuzluk tarihini alt-üst edecek boyutta büyük ve sistematik bir soygun var... ve bu konuda şampiyon olanlar, aynı zamanda müslümanlıkta da şampiyonluğu kimseye bırakmıyorlar.... bunda bir terslik var mı... yok mu... içtenlikle soruyorum.... yani, aynı adamlar hem müslümanlığın hem de hırsızlığın şampiyonu; bu normal midir...???...
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
[MENTION=3289]birazdahaderinmavi[/MENTION],sade bir vatandaş olarak olayları tarafsız olarak okumaya çalışıyorum..daha dün polisi hedef tahtasına oturtan gezi tayfası bugün onların en güçlü savunucuları oldular,garip..hakan şükürün istifası,kılıçdaroğlunun amerika ziyareti,riciardone görüşmesi..ard arda gelen bu olayları bence iyi okumak lazım..iki gündür an be an olayları yazarları takip ediyorum ama anlamadığım şey bir kaç kişi haricinde bu olayların tıpkı anayasa kitabı atılma olayında olduğu gibi ülkemizden kaçan milyar dolarlardan bahsetmiyor..kaybeden yine ülke ekonomisi oluyor..kimin söylediğini unuttum ama bence doğru bir söz,bu savaş cemaat akp savaşı değil haç ve hilalin savaşıdır..olayları üç beş aç siyasetçi ve onların yandaşları gözüyle okumamak gerek diye düşünüyorum..tarihte her dönem bu olaylar yaşanmış ama bunu pusuda bekleyip kendi çıkarları için kullanan devletler olmuştur..pensilvanya vaizi bana göre çok tehlikeli bir kişilik,koskoca bir malikane ailesi bile olmayan bu adama kim ve ne için tahsil edildi..?ve neden her zaman israil yanlısı bir tavır takınıyor,bu hangi cemaatin vaizi??

bakıp göreceğiz,adalet er yada geç tecelli edecektir..bilişim çağındayız hiç bir şey gizli kalmıyor artık..hak yerini bulacaktır,
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
ben kim hırsızı savunmak kim,ben hep şunu söylerim bir insan siyasete atılıyorsa ya deli gömleği giymiştir yada bildiğiniz gibi çıkarları için..şu dönemde bazı istisnalar hariç kimsenin Allah rızası için siyaset yaptığını sanmıyorum..ve Koç un şu eleştirisine de katılıyorum;diyorki-tayyip ve gemiciklerini kastederek;biz şunca senedir sanayiciyiz 10 sene gibi kısa bir zaman zarfında 1,5 milyar dolar servet yapamadık..e haklı ama bizim ülkede siyaset ve ticaret ilişkisi her zaman birbirine karışmıştır ve bu her dönem olmuştur..bu kirli ilşkileri ve yolsuzlukları sadece bu dönemde ve islamcılar yaptı demek akılla bağdaşır bir şey değildir..

bu paragrafı atlamış olmalısınız,akp yi savunduğum filan yok lütfen,sadece tarafsız olmaya çalışıyorum..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
tarafların hangisi haçı ve hangisi hilali temsil ediyor... neden...?...
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
tarafların hangisi haçı ve hangisi hilali temsil ediyor... neden...?...

cemaat haçı (dinler arası diyalog ve benzeri martavallar,tabi bunlar sözde yaptıkları hizmetlerin devamlılığı ve engel olunmaması için ikiyüzlü davranıldığını)..akp öz itibariyle tamda olmasa da hilali..eh ortada türban sorunu da kalmadığına göre hangi meseleyi öne çıkarıp mağdur rolü oynayacaklar şahsen bunu da merak etmekteyim..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
... neden sorusu halen boşlukta sallanıyor olsa da; iyi de... gerçekten hilalden yana olan; daha seçimlere girmeden, iktidar olmadan, haçın merkezine gidip icazet alır mı...?... haçın merkezinin, hilalin göbeğine karşı, zerre kadar haklılığı olmayan (ırak savaşı) ve sonradan haksız olduklarını haçlıların da kabul ettiği/itiraf ettiği bir savaşta haçlıyı destekler mi...?... bir buçuk milyon müslüman öldüren, onlarca camiyi yerle bir eden, yedi yüz bin müslüman kadın ve kız çocuğunun ırzına geçen, haçlı ordusunun sağ salim vatanına dönmesi için duacı olur mu...?... ve hatta bu haçlılara, gelin ırak'a bizim ülkemizden saldırın, diye çağrı yöneltir ve bunu sağlamak için, meclise tezkere gönderir mi...?... bu haçlının, orta doğudaki islam coğrafyasını kana bulayarak parça parça etme projesinin yani, BOP'un eşbaşkanı olduğunu, (sanki marifetmiş gibi) böğürerek, otuz küsur yerde kamera karşısında ilan eder mi...?... sorular çok, ama ben uzatmıyorum... ama son bir soru, bunları yapan, hilalin temsilcisi olabilir mi...?...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
[MENTION=3289]birazdahaderinmavi[/MENTION],sade bir vatandaş olarak olayları tarafsız olarak okumaya çalışıyorum..daha dün polisi hedef tahtasına oturtan gezi tayfası bugün onların en güçlü savunucuları oldular,garip..hakan şükürün istifası,kılıçdaroğlunun amerika ziyareti,riciardone görüşmesi..ard arda gelen bu olayları bence iyi okumak lazım..iki gündür an be an olayları yazarları takip ediyorum ama anlamadığım şey bir kaç kişi haricinde bu olayların tıpkı anayasa kitabı atılma olayında olduğu gibi ülkemizden kaçan milyar dolarlardan bahsetmiyor..kaybeden yine ülke ekonomisi oluyor..kimin söylediğini unuttum ama bence doğru bir söz,bu savaş cemaat akp savaşı değil haç ve hilalin savaşıdır..olayları üç beş aç siyasetçi ve onların yandaşları gözüyle okumamak gerek diye düşünüyorum..tarihte her dönem bu olaylar yaşanmış ama bunu pusuda bekleyip kendi çıkarları için kullanan devletler olmuştur..pensilvanya vaizi bana göre çok tehlikeli bir kişilik,koskoca bir malikane ailesi bile olmayan bu adama kim ve ne için tahsil edildi..?ve neden her zaman israil yanlısı bir tavır takınıyor,bu hangi cemaatin vaizi??

bakıp göreceğiz,adalet er yada geç tecelli edecektir..bilişim çağındayız hiç bir şey gizli kalmıyor artık..hak yerini bulacaktır,

anlaşılan gezi tayfası biz oluyoruz... kendi payıma, kılıçdaroğlu'nun abd ziyaretini de, abd elçisiyle bu yoğunluktaki bir gündem içinde görüşmesini de kınıyorum, lanetliyorum... ama borsadaki 25 milyar dolarlık kaybı ya da ülkeden çıkan sıcak parayı, bakanlar ve çocuklarıyla ilgili yolsuzluk/hırsızlık baskınlarına değil de, bu baskınlarda yakalandığını kimsenin yalanlamadığı (yani yeterince açık olan), milyonlarca dolarlık rüşvetin yolsuzluğun somut bir gerçek olmasına bağlıyorum... yani, eğer borsa düştüyse, sıcak para kaçıyorsa, bunun nedeni yapılan baskınlar değil, bu baskınlarda hırsızlığın somut kanıtlarının yakalanmış olmasıdır... başka deyişle, baskınlarda dişe dokunur bir şey çıkmasaydı, borsa da düşmezdi, sıcak para da kaçmazdı... bakanlar kurulu, çocuklarını kullanarak hırsızlık yapmamış olsaydı, borsa ya da sıcak para yahut ülkenin borç çevrimiyle ilgili bir sorun ortaya çıkmazdı... yirmili yaşlardaki bir bakan çocuğunun evinde 7 tane para kasası, balyalar halinde euro, dolar... yakalanıyor; ve bakanlar kurulu bunu, dış güçlere, karanlık odaklara, gezi direnişçilerine...vb... bağlamaya çalışıyor... bu aklımıza hakarettir... '''akıl, kendine yönelen hakarete tepki duyar'''..... ; müslümanın aklı da, kendine yönelik hakarete izin vermemelidir...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
siz, daha birkaç gün önce, 'yürütmenin başı' olarak, ''NE İSTEDİLER DE VERMEDİK'' diyeceksiniz (yine kendi millet vekiliniz, emniyeti cemaate bağladık, diyecek); kanalizasyon patlayınca da, ''operasyonu amirlerine haber vermeden, bakanın haberi olmadan yaptılar, bunlar çetelerdir, karanlık odaklardır,...'' filan diye feryat edeceksiniz... ???... bu işte bir tuhaflık yok mu... ???...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
bu dünyada, kendilerine emanet edilen kamu hakkını/malını çaldığı açık ve kesin olan hırsızların mağdur rolü oynadığı (ve kimi felsefe forumu katılımcısı müslümanlarca da kabul ve taktir edilerek, savunulduğu) başka bir toplum var mıdır...?... /... acaba diyorum (müslümanlar değil de) dinciler, islama, yeni bir şart mı eklemek istiyorlar: belki en büyük nimeti, yani insan aklını yok etmek, tahrip etmek... ne dersiniz... ?...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
SABAHATTİN ÖNKİBAR/ Bu çete senin eserin Tayyip Bey!
PDFYazdıre-Posta
Cuma, 20 Aralık 2013 02:50



sabahattinonkibar

Başbakan devletin içinde çete var dedi ve operasyon emrini verdi.

Kastettiği adres ise malum F tipi örgüt.

Evet devletin içinde gerçekten böyle bir çete var ve bunu 2 yıl önce Türkiye'de açıktan dillendiren ilk gazeteciyiz.

Ancak...

Bu çeteyi büyütüp palazlandıran ve devletin başına bela eden ise bizatihi Başbakandır zira ülkeyi 11 yıldır o yönetiyor.

Dahası, o çete bağlamında "Ne istedilerse verdik" diyen odur.

İlaveten kendi milletvekili Şamil Tayyar'ın "polisi cemaate teslim ettik" beyanı ortada.

Söyleyin lütfen bu tablo aslında Başbakanın kendini ihbar etmesi yani örgüte yardım ve yataklık suçunu işlediğini itiraf etmesi değil mi?

Bir başka boyut, Başbakan'ın çete beyanı sonrasında bu polis grubunun yaptığı bütün soruşturmaların sakatlığı tescil olmuş olmuyor mu? Ergenekon ile Balyoz davaları bu polis grubu tarafından soruşturuldu ise olması gereken derhal iade-i muhakeme ve yeniden soruşturmaya gitmek değil midir?

Aynı şekilde bugün çete mensubu ilan edilen Zekeriya Öz dün Tayyip Erdoğan'ın zırhlı mersedes ile ödüllendirdiği tırnak içinde kahramanı değil midir? Zekeriya Öz Ergenekon olayında kahraman, AKP'ye dokununca "çete", olur mu öyle şey?

Keza Tayyip Erdoğan cevap versin, şüphelilerin evlerinde bulunan para sayma makinaları, kasalar ve 17.5 trilyon uzaydan mı geldi? Peki ya kayda alınan o görüntüler. Erdoğan işlenen cinayet ve cesetle değil, bunun neden ifşa edildiği ile meşgul.

Hülasa Tayyip Erdoğan'ın ifadesi ile olanlar Men Dakka Dukka (edenin bulması) yani ilahi adaletin tecellisidir.

Ankara'dan bakan çocukları için edilen telefon!

Bazılarınıza tuhaf gelecek ama bize göre Tayyip Erdoğan'ın evinde para dolu 6 kasa ve para sayma makinası ele geçirilen bakan çocuklarını ziyaret etmesi bile ihtimal dahilindedir.

Neye dayanarak mı yazıyorum?

Onca somut delile rağmen Tayyip Erdoğan'ın olayı hala komplo diye sunması ve de suçüstü yakalanan bakan çocuklarının Ankara'dan edilen telefonla nezarethaneden Emniyet Amirlerinin odalarına alınmasından.

Bunun adı rezilliktir ve hadisenin üstünün kapatılmaya çalışıldığının delilidir.

Nitekim önceki akşamdan itibaren salıvermeler başlatıldı ama utandıklarından bunu Emniyet'den değil sağlık kontrolü bahanesi ile üçüncü kez gittikleri hastanenin arka kapısından yaptılar.

Görünen bu işi de Denz Feneri'ne dönüştürmeye çalıştıklarıdır.

Ancak ne halt ederlerse etsinler, artık lağım patlamış, pislik saçılmıştır.

Hem hala farkında değiller bu operasyonu yapanlar bütün bunları hesapladı ve alternatif planları muhtemelen hazırdır.

Rakamlar yalan,Yunanistan gibi olacağız!

Yunanistan nasıl battı?

Gerçek ekonomik gösterge ve rakamları saklayıp siyahı-beyaz göstererek!

Aynı tablo bugün Türkiye için söz konusudur ki son yolsuzluk soruşturmasında, yapılan ihracatın içinde büyük miktarda hayalinin olduğu ortaya çıktı.

Bunun anlamı dış ticaret dengemizin daha kötü olması ve de cari açığın facia noktasında seyretmesidir.

Sakın ola cari açığı kim takar demeyin 1994'deki Çiller krizinde Türkiye 8 milyar dolarlık cari açık, 2002'deki Ecevit krizinde de Türkiye 9 milyarlık cari açık nedeniyle duvara toslamıştı ki bugün itibarı ile ülkemizin yıllık cari açığı 60 milyar dolar civarıdır.

Rakamların ters-yüz edilmesi durumunda yalanla bir süre idare edilir de sonuç iflas yani Yunanistan gibi olunur ki demedi demeyin Türkiye maalesef oraya doğru gidiyor.

Son haber dün dünyaca ünlü Wall Street Journal'dan geldi ve Türkiye en kırılgan ülke ilan edildi.

Bakan mı mafya lideri mi?

Dinleme kayıtlarına baktığınızda çocukları gözaltına alınan bazı bakanların işin içinde olduğu görülüyor.

Mesela İçleri Bakanı Muammer Güler'in ettiği sözler her şeyden haberinin olduğunu kanıtlar nitelikte.

Güler'in Reza Zarrab'ı soruşturan bir Emniyet görevlisine atfen söylediği "Ben onun kafasını koparırım" ifadesi insana "Yahu sen İçişleri Bakanı mısınız, mafya lideri mi" dedirtiyor.

Aynı şekilde yine medyaya sızanlara göre 103 milyon dolar rüşvet aldığı iddia edilen Zafer Çağlayan'ın soruşturmanın merkezindeki Reza Zarrab ile şöförsüz arabada buluşmaları ve Egemen Bağış'ın Reza ile yakın ilişki kurduğunun kayda alınması suçüstü belgeleri değil midir?

Hayrettir ki bütün bunlara rağmen bu bakanların hiç biri bu satırların yazıldığı saatte hala istifa etmemişlerdir. Ama nafile hem istifa edecekler hem de adaletin önünde hesap verecekler. ( sabahattin önkibar...).../

bu da dikkate değer, başka bir değerlendirme... işte, buyrun...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
MUSTAFA MUTLU/ Para sayma makinesinin bir evde ne işi olabilir?
PDFYazdıre-Posta
Cuma, 20 Aralık 2013 02:52



mustafamutlu

İçişleri Bakanı Muammer Güler'in gözaltına alınan oğlu Barış Güler'in evinden balya balya para...

Altı adet para kasası...

Ve bir de para sayma makinesi çıkmış!

Kardeşimizin mesleği ne?

Klasik müzik öğrencisi...

Ekşi Sözlük'teki yakın arkadaşları kendisi için, "uluslararası iş bağlantıları" konusunda uzman olduğunu yazmış...

Ha; bir de Rusçayı o kadar iyi konuşurmuş ki Ruslar bile kıskanırmış!

Ruslar'ı bilmem ama ne yalan söyleyeyim; ben kıskandım bu kardeşimi?

Elli iki yaşını bitirmek üzereyim; 18 bin 800 gün yaşamışım bugüne kadar; bir gün bile evime para sayma makinesi almak, aklıma bile gelmedi!

***

İşin şakası bir yana...

Orta halli bir bürokrat çocuğu nasıl olur da böylesine bir servet içinde yüzer?

Hayatında bir kuruş vergi ödemediğine ve düzenli bir işi olmadığına göre; o paralar evine nereden gelmiş olabilir?

Daha önemlisi o altı çelik kasanın içi, acaba bugüne kadar kaç kez dolup boşalmıştır?

O para sayma makinesiyle kaç lira, kaç dolar ve kaç avro sayılmıştır?

Ve çok basit bir sorucuk daha:

İçişleri Bakanı, yani ülkedeki bütün polislerin tepesinde olan bir baba, oğlunun evindeki bunca paradan, kasadan, para sayma makinesinden habersiz olabilir mi?

***

İşte; böyle sevgili namuslu yurttaş:

Senin oğlun, kızın; kardeşlik, dostluk, laiklik, eşitlik, demokrasi, özgürlük diye ortaya canını koyar!

Bunun için gerekirse ölür, başından-gözünden vurulur, komaya girer, şanslı olan yaralanmaz ama gözaltına alınır, tutuklanır...

Evinde düdük bulunduran, yüzünde tıbbi maske taşıyan bile kodese atılır...

Muammer Güler gibi devlet adamları da bu çocuklara "çapulcu" der ama...

Kendi oğullarının marifetlerini bir türlü görmezler!

***

Bir de Halkbank Genel Müdürü'nün evindeki ayakkabı kutusundan çıkan 4,5 milyon dolar var...

Düşünsenize; adam banka genel müdürü ama kendi bankasına bile güveni kalmamış olmalı ki parasını evindeki ayakkabı kutusunda saklıyor!

İşin gerçeği böyle değil elbette:

Genel Müdür o parayı bankaya yatırmadıysa bir bildiği var. Eğer haydan gelen paralar kazanıyorsanız, bu paraları ancak ayakkabı kutusunda ya da düdüklü tencerede saklarsınız!

***

Diyelim ki iktidar, bu operasyonları yapan polis şeflerini tasfiye ederek; operasyonu durdurdu ve gözaltına alınan "iktidar yakınlarını" özgürlüklerine kavuşturdu.

İyi de Başbakan, İçişleri Bakanı'nın oğlunun evindeki para makinesine ve Halkbank Genel Müdürü'nün ayakkabı kutusuna sakladığı paralara nasıl kılıf bulacak?

Egemen Bey'in ofisindeki rüşvet trafiğini nasıl açıklayacak?

Bunu gerçekten merak ediyorum.

KIZANLARA!

Önceki günkü yazımda iktidar-cemaat kavgasından söz etmiştim. Başlığı da "Yiyin birbirinizi... İzlemesi iyi oluyor"du!

Yandaş ve cemaatçi arkadaşlar fena kızmış; bana verip veriştiriyorlar!

Ülkeyi hiç düşünmüyormuşum da...

Gözümü fena halde bir AKP ve cemaat düşmanlığı bürümüş de...

Hadi canım oradan!

İktidarla cemaat daha düne kadar el ele verip, bu ülkenin tüm gerçek aydınlarının başına çorap örerken onlar keyifliydi...

Şimdi çıkar kavgası yüzünden birbirlerine girdiler diye ben mi üzüleceğim?

Boş verin Allah aşkına...

Günün SORUSU!

Zaman gazetesinde yer alan bir habere göre, gözaltına alınan bakan çocukları ikinci gecelerini nezarethane yerine operasyonu yürütürken görevden alınan şube müdürlerinin odalarında geçirmişler... Sorum, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'a:

Bu iddia doğru mu? Doğruysa, "eşitlik ilkesi" gereği, tüm gözaltına alınanları misafir etmek için kaç tane "polis müdürü odası" yapmayı planlıyorsunuz?

Şahsiyetini kaybetmemiş de...

Gazetecilik hayatı boyunca hep "batan gemi"leri ilk görenlerin ve gerekli önlemleri alanların başında gelen Nazlı Ilıcak'ın yolu bu kez de Başbakan'ın damadının yönettiği Sabah'la ayrılmış...

Çünkü Nazlı Hanım iktidar-cemaat kavgasında tercihini cemaatten yana kullanmış...

İşin ilginci dün Twitter adresinden açıklamalarda bulunmuş ve kahramanlık taslamış:

"Şahsiyetimi kaybedeceğime, işimi kaybettim!"

Cümle aynen böyle!

Bizi yeme Nazlı Hanım; senin "garanti" almadan riske girip işsiz kaldığın nerede görülmüş?

Zaman'da ne zaman yazmaya başlıyorsun; ondan haber ver?

Günün İsyanı!

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'ndan sızan bilgiler, dört bakan hakkında fezleke düzenlendiği yönünde... Eğer bu haber doğruysa; bu bakanların göreve devam etmesi yakışık almaz.

Bunlara bir de belediye başkanlığına aday oldukları için istifa etmeleri beklenen isimler eklenince; kabine değişikliği kaçınılmaz gibi görünüyor.

Hislerim beni yanıltmıyorsa Başbakan, bu değişiklikler sırasında ilk kez türbanlı bir kadın milletvekilini bakanlık görevine atayacak. Böylece hem dindar kesimde yıpranan imajını tazelemeye çalışacak, hem de gündemin yolsuzluktan türbana kaymasına çalışacak... İsyanım kendisine:

Boşuna beklersiniz... Biz bu yeni gündemden gayet memnunuz!

Son Güncelleme: Cuma, 20 Aralık 2013 20:35... /..... bu da mustafa mutlu'nun konuya yaklaşımı... daha yüzlerce değerlendirmeyi bir yana bırakalım...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst