Haksızlığa Uğramak Haksızlık Yapmaktan İyidir! – Celal ŞENGÖR

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Bilimsel Araştırmalar kategorisinde faust tarafından oluşturulan Haksızlığa Uğramak Haksızlık Yapmaktan İyidir! – Celal ŞENGÖR başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,123 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Bilimsel Araştırmalar
Konu Başlığı Haksızlığa Uğramak Haksızlık Yapmaktan İyidir! – Celal ŞENGÖR
Konbuyu başlatan faust
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan faust
F

faust

Ziyaretçi
Her şeyden önce Popper‘in tertemiz Almancasıyla ve duru mantığı ile verdiği, her cümlesi adeta bir elmas parlaklığında olan konferanslarından müthiş estetik bir haz aldığımı söylemek mecburiyetindeyim. Bir kez daha Alman dilinin, yapısı ve kelimelerinin gücüyle konuşanı nasıl düzgün düşünmeye zorladığını gördüm.
Konuşmalarından ilki 1984 yılında yapmış olduğu, «Bilmek ve Bilmemek» başlığını taşıyordu. Burada Popper, Sokrates‘in Delfi’deki kâhinlerin ağzından tanrı Apollon’un «Sokrates’ten daha akıllı bir kişi var mıdır?» sorusuna niçin «Hayır!» cevabını verdiğini tartışıyor. Sokrates bu yargıyı anlayamadığı için, kendisi bir araştırma yapmaya kalkışıyor, Platon‘un «Sokrates’in Özürü» adlı diyaloğundan öğrendiğimiz gibi. Muhtelif meslek gruplarına danışarak onların bilgilerini sorguluyor ve hepsinin kendilerini çok şey bilir sandıklarını görüyor. Buradan şunu çıkarıyor: «Bu kişiler kendilerinin çok şey bildiklerini sanarak aldanıyorlar. Ben en azından hiçbir şey bilmediğimi biliyorum, ama ondan bile emin değilim. En azından bu kadarcığı onlardan fazla biliyorum. Herhalde tanrı Apollon onun için beni onlardan akıllı buluyor.»
Popper buradan entelektüel tevazuun önemine geliyor ve büyük doğa bilimcilerin hepsinin entelektüel olarak son derece mütevazı insanlar olduklarını vurguluyor. Bunun nedenini Popper, Newton’un kuramının Einstein’in teorisi tarafından alaşağı edilmesinden beri, doğa bilimcilerin tüm kuramlarının nihayet tahminlerden ibaret olduğunun ve doğru olma ihtimallerinin çok az olduğunun farkında olmalarında buluyor. Ona göre, bu durumun ne yazık ki sosyal «bilimlerde» ve hele onların uygulamalarında göz ardı edilmesi, bu «bilimlerle» uğraşanların sık sık insan aklına düşmanlık etmelerine neden oldu. Buradan, politikacıların her şeyi bildiklerini sanmalarının zararlarına geliyor ve orada Sokrates’in, Platon’un «Sokrates’in Özrü» adlı diyaloğunda geçen bir başka sözünün öneminin altını çiziyor: «Haksızlığa uğramak haksızlık yapmaktan iyidir».
Bu söz, konferansı dinlemem bittikten sonra bana bugün hapishanede yatan asker dostlarımı, komutanlarımı düşündürdü. Kendileriyle geçmişteki sohbetlerimiz esnasında ülkemizin durumundan bahsederken AKP yönetiminin yaptığı büyük fenalıklardan sık sık dem vurmuş ve «peki ne yapılacak?» diye sormuştum. Beklediğim cevap şuydu: «Merak etme! Biz icab edeni yaparız.»
Ama bu cevabı asla alamadım. Onlardan duyduğum, sorunları halkın kendisinin halledeceği idi. Bana, bugüne kadarordunun kendisini halk yerine koyarak pek çok yanlışlar yaptığını anlattılar. Hepsine katıldığımı söyleyemeyeceğim ama şu kesindi: 2003’ten beri bu konuda konuştuğum İSTİSNASIZ tüm komutanlarım ve diğer asker dostlarım kendilerini halklarından daha iyi bilir ve yargılar olarak görmüyorl.
Bu insanlar, birbiri ardından basında ve televizyonda pek çok ehil hukukçunun ve toplum gözlemcisinin enten püften, hatta «üretilmiş» olarak gördükleri nedenlerden ötürü, bazen kendilerini savunmalarına bile imkân verilmeden ve tutuklanmalarına en küçük bir ikna edici neden gösterilemeden hapse tıkıldı. Toplumun büyük bir kesiminde oluşan izlenimin, birilerinin onların şahsında ordudan ve belki Atatürk’ten intikam almakta olduğu hakkında yazılar yazıldı, konuşmalar yapıldı. Hele mahkeme öncesi tutukluluk kararlarının düpedüz hukuk ihlali olduğu ve tutuklananlara kasten acı çektirmek için yapıldığı sık sık dile getirilir oldu. Ama ordu, kendisine yapılan haksızlıklara hoyratlıkla cevap vermedi, komuta kademesine zaman zaman yöneltilen sert eleştirilere rağmen, yapıldığı yazılan ve söylenen haksızlıklara-mensuplarının ailelerinin acılarını bile göze alarak-toplumun düzenini bozmamak için katlandı ve hâlâ da katlanıyor.
Popper’in konuşması, Türk ordusunun haksızlık yapmaktansa haksızlığa uğramayı tercih ettiğini düşündürdü bana. Bu tutum Popper’in yalnız bilimsel bir çıkarımla ulaşılan bir davranış örneği değil, aynı zamanda asil olarak gördüğü bir harekettir. İnanın sevgili okuyucularım, hapisteki pek çok komutanımın, arkadaşımın ailelerinin çektiği büyük acıları bildiğim için, ordumuzun bunlara rağmen sergilediği asil tavır gözlerimi yaşarttı ve her zaman savunduğum, ordunun bilimsel düşündüğü tezinin bir kez daha destek bulduğu görmüş olmak göğsümü kabarttı.
Türk ordusu hiç kuşkusuz bu acı günlerden de başı dik, ülkemizin en yüce kurumu olarak çıkacaktır ve ona gerçekten haksızlık yapılıyorsa (ki ben buna yürekten inanıyorum), bunu yapanlar tarih önünde utanacak, mahkûm olacaktır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst