- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 13 May 2008
- Mesajlar
- 1,906
- Tepkime puanı
- 174
- Puanları
- 63
[FONT="]Günümüz Britanya’lı sosyologlarından Antony Giddens,bir çözümleme biçimi olarak sosyolojinin ve bir anlama&açıklama çabası olarak da sosyal teorinin temel sorunlarını eleştirel bir yaklaşımla ve usta bir dille özetleyen çağdaş sosyal teorinin önde gelen isimlerinden biridir.Giddens'ın ünü daha çok,kökeni çok eskilere dayanan ve sosyoloji tarihinde ciddi tartışmalara neden olan yapı-eylem ikiciliğini(yapılaşma teorisiyle) aşma çabasından kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi sosyal bilimlerdeki önemli tartışmalardan biri birey ve toplum arasındaki ilişkilerin niteliğidir. Sosyal yapıyı, ontolojik olarak kendisini oluşturan unsurlardan önce tutan yapısal-işlevselci,toplum merkezli makro sosyoloji ve eylemde bulunan bir varlık olarak bireyi ön plana çıkaran ama yapı,çatışma ve güç konularını ihmal eden, aktör merkezli mikro sosyoloji adeta iki kutba bölünmüş,sosyoloji tarihi boyunca sonu gelmeyen tartışmalarla Gouldner'in deyimiyle "batı sosyolojisinde bir kriz" patlak vermiştir. [/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Giddens,yapılaşma teorisi ve kavramlarını oluştururken birçok sosyologtan etkilenmiştir. Bir yandan Kıta Avrupası'ndan,kapitalizm ve sanayi toplumu analizlerinde Marx; modernlik ve modernleşme eksenli analizlerinde Weber, Giddens'ın esin kaynağı olurken, bir çözümleme biçimi olarak Amerikan sosyolojisinin yeniden-kurucu babalarından, 'sosyolojik tasarım'ı ile ünlenmiş Charles Wright Mills, Giddens'ı etkileyen sosyologlar arasına girmiştir.Ayrıca 'Being and Time' adlı eseriyle Martin Heidegger,Giddens'ın zaman ve mekan konusundaki fikirlerinin; İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure de yapı kavramındaki fikirlerinin kaynağı olmuştur.Giddens,sosyal teorisini, eleştirel bir yaklaşımla oluşturan ve sosyolojiyi yenibaştan tanımlayarak yapılandıran bir sosyolog olması nedeniyle Jürgen Habermas'a benzetilmektedir. [/FONT]
Bununla birlikte Giddens, genel anlamda, Marx'ın:
"insanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar ama diledikleri gibi yapmazlar; insanlar tarihi kendileri tarafından seçilmiş şartlar altında değil,doğrudan içinde bulundukları,verili ve geçmişten aktarılmış şartlar altında yaparlar."[FONT="] [/FONT]
vecizesinden etkilendiğini belirtmektedir.[FONT="](1)[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Parsons'un geliştirdiği,insan aktörünü dışlayan sosyal sistem yaklaşımı 1950'li yıllarda sosyoloji araştırmalarının temel çerçevesini oluşturmuş,buna karşılık aktörün önemi vurgulayan anlayış da 1960'lı yıllarda sosyolojiye egemen olmaya başlamıştır.Bunun sonucu olarak da insan aktörünü sosyal teorinin merkezine yerleştiren etnometodoloji ve sembolik etkileşimcilik gibi yorumsamacı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.Bu yaklaşımlar Parsons'un yaklaşımının aksine mikro aktörlere aşırı bir vurgu yaparken makro aktörleri geri plana itmiştir. [/FONT]
[FONT="] Giddens,Parsons'un yapısal-işlevselci kuramına yönelttiği eleştirisinde, yapının insan davranışı üzerindeki etkisinin onu sınırladığı ve 'bireylerin hareketleri şu veya bu şekilde toplumsal güçlerin ürünüdür' şeklindeki görüşünü şiddetle eleştirmiş ve bu yaklaşımın, aktörü kültürel bir kukla olarak görüp onun kendisinin düşünümsel (reflexive) davranabileceğini gözardı etmekle suçlamıştır.Giddens "Central Problems in Social Theory" de bu toplumsal sistem anlayışını sistemlerin kendilerini meydana getiren toplumsal aktörlerin üstünde olan özelliklerin ortaya çıkmasıyla karakterize edilmediği, bilakis, yapılaşmış ve rutinleşmiş toplumsal pratiklerle üretildiği ve yeniden üretildiği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Ona göre, toplumsal sistemlerin sistematik özellikleri, sistemin kendisinden çok toplumsal eylemin doğasından doğar. [/FONT]
Ayrıca Giddens,Durkheim'ın "Sosyolojik Metodun Kuralları" adlı eserindeki,sosyolojinin mümkün olduğunca doğa bilimlerini kendine örnek alarak sosyal gerçekleri çözümlemesi gerektiği düşüncesini ve Comte'un, bu düşüncenin doğuşuna neden olan görüşlerini eleştirmiştir: "Comte,bilim maddi dünyada olayları kontrol altına almamızı nasıl sağlıyorsa, bizim de aynı şekilde kendi kaderimizi biçimlendirebileceğimize inanıyordu. Ünlü ilkesi ‘Prevoir pour pouvoir’ (geleceği kestirmek,iktidar sahibi olmak demektir) bu düşünceyi ifade ediyor...Eğer toplumsal eylemi tabiat kanunlarıyla belirlenen bir mekanik olaylar dizisi olarak kabul edersek hem geçmişi yanlış anlamış,hem de sosyolojik çözümlemenin gelecekteki olayları etkilemekte ne denli yardımcı olabileceğini kavrayamamış oluruz. İşte bu yüzden Comte'un “Prevoir pour pouvoir” düşüncesinin sosyal teknoloji olarak anlaşılmasına katılamayız."[FONT="](2)[/FONT][FONT="] [/FONT]
Onun anlayışına göre "sosyoloji gerçekte gözlenebilen konularla ilgilenir,ampirik araştırmalara dayanır ve olgulara anlam kazandıracak kurumları ve genellemeleri formüle etmek üzere yapılacak girişimleri de kapsar.Ancak insanoğlu yaratılışı gereği maddi nesnelerle aynı özelliklere sahip değildir.Kendi davranışlarımızın incelenmesinin bazı çok önemli açılardan tabiattaki fenomenlerin incelenmesinden bütünüyle farklı olması gerekir...sosyolojinin asıl odak noktası 'ileri' ya da 'sanayileşmiş' toplumlardaki kurumların ve bu kurumların dönüşüm (transformasyon) şartlarının incelenmesidir." [FONT="](3)[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Gerçekten Giddens,sosyolojinin,geleneksel toplumlar ile modern toplumlar arasındaki derin toplumsal dönüşümleri anlamaya yönelik çabalardan doğduğunu; değişimler devam edip hız kazandıkça,anlama girişimlerinin de daha büyük önem kazandığını ileri sürmektedir. [/FONT]
[FONT="] Giddens,yukarıda bahsetmiş olduğumuz batı sosyolojisindeki krizin nedeni olarak bu iki zıt düşünce geleneklerinin çok rijit bir tutumla tek yönlü kapsayıcı bir sosyal teori oluşturma çabasını görür.Ona göre sosyal teori sistematik bir yeniden yapılanmaya gereksinim duymaktadır.Bu bağlamda Giddens'ın çalışmaları farklı ve zıt sosyal düşünce geleneklerinin bir sentezi olarak düşünülebilir.Ona göre, 'dünyayı nasıl biliyoruz?' biçimindeki epistemolojik sorular yerine ontolojik sorularla uğraşılması gerekir.Giddens yapmaya çalıştığını 'bir eylem ve bir yapı kuramı olarak insan toplumunun ontolojisi yapmak' olarak özetlemiştir.Yani,Giddens kendini bir praxis kuramcısı olarak görmektedir.Yapılaşma kuramı bir praxis olarak genelde sosyal bilimlerin özelde de sosyolojinin karşı karşıya geldiği krizi aşmak için önerilmiştir. [/FONT]
[FONT="]Yapılaş(tır)ma Kuramı [/FONT]
Giddens'a göre yapı eylem veya aktörün varlığı dışında bir varlığa sahip değildir.Bir yapı ancak eyleyen bir varlık olarak bir aktörün eylemini pratiğe dökmesi ile vücut bulur.Buna karşı Giddens yapı kavramının tümden terkedilmesine de karşıdır çünkü yapı ve eylem sürekli olarak birbirini üreten bağımlı bir ilişkiler zinciridir.Giddens,bunu Saussure'den esinlendiği konuşma ile dil arasındaki ilişkiyi örnek vererek açıklamaktadır.Ona göre konuşma bir eylem,dil ise yapıdır.'Konuşma',onu gerçekleştirecek bir 'özne'nin varlığını zorunlu kılar.Buna karşılık dil ise bir özneye sahip değildir.Konuşmacılar tarafından kullanılıncaya kadar dilin bir varlığı da yoktur.Aynen öyle de sosyal hayattaki yapılar sadece sosyal eylemde ortaya çıkar.Yapıyı kurallar ve kaynaklar olarak tanımlayan Giddens,eylemi belirleyen dışsal bir güç olarak yapı yerine,kuralları ve kaynakları koyar. Aktörün eylemleri kurallardan ve kaynaklardan etkilenmektedir. Yapıyı oluşturan kurallar uygulamalarında sürekli olarak dönüşüme uğrarlar.Yapı ise yapısal setler olarak somuta indirgenebilir.Örneğin ,ona göre kapitalist toplumun temelini oluşturan yapısal set şu şekilde belirtilebilir:Özel mülkiyet, para,sermaye,hizmet sözleşmesi,kâr.Bu yapı setleri arasında bir dönüşüm vardır.Özel mülkiyet paraya,para sermayeye,sermaye işçi çalıştırmaya ve kâr yapmaya dönüştürülmektedir.[FONT="](4)[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Yapısalcı ve işlevselci okullar sistem ve yapı kavramını aynı anlamda kullanırken Giddens bu iki kavram arasında bir ayrım yapmaktadır.Ona göre yapı ve eylem arasında ikisinin birbirine bağımlılığını sağlayan bir olgu vardır;o da sistemdir.Sistemler sürekli yeniden üretildikleri için zaman ve mekandan soyutlanamazlar.Sosyal sistemler sosyal yeniden üretimin sürekliliği sayesinde zaman ve mekanda oluşurken yapılar zaman ve mekanda yoktur;sanal bir varlığa sahiptirler. Yapılar sadece zamansal olarak ortaya çıktıkları anda mevcutturlar.Bundan dolayı yapılar organize ettiği eylemin hem nedeni hem de sonucudur.Yapı,sistem ve eylemde mevcut olmakla beraber bunların hiçbirine indirgenemez.Toplumsal etkileşim sistemleri olan sosyal sistemlerin kendileri yapı olmamakla beraber,çeşitli yapıları bünyesinde barındırırlar.[/FONT]
[FONT="] Giddens'a göre aktör ise,'günlük hayatın sürüp gitmekte olan bir parçası olarak dünyada farklılık yapabilme yeteneğine sahip olan,farklı eylemler seçebilen ve belli ölçüde yapıdaki sosyal ilişkileri dönüştürebilme kapasitesine sahip olan varlık' anlamında bir kavramdır.Giddens aktörün eylem özgürlüğünü kısıtlayan birtakım etkenler olduğunu da ilave eder.Bunların başlıcaları olarak: 'yapı,diğer aktörlerin yaptırımı,geniş zaman ve mekan olgusu ve amaçlanmayan sonuçlar'ı sayar.Giddens'ın anlayışına göre eylem de, 'herhangi bir şeyi değiştirme veya başarabilme yeteneği'dir.Bu anlamlarda,Giddens'a göre insanlar bilinçli olarak yaptıkları eylemler ile, yine kendi eylemlerini etkileyen yapıları bilinçsizce yeniden üretmektedirler. Dolayısıyla yapı, eyleme bir engel teşkil etmemekte, aksine eylemin gerçekleşmesinde yer almaktadır.[/FONT]
[FONT="] Giddens'ın bu kavramlara atfetmiş olduğu anlamlardan da anlaşılacağı üzere yapılaş(tır)ma kuramı,fiilen olup bitenler hakkında net hipotezler ortaya atmaktan ya da gelişme yasaları saptamaktan ziyade,dünyada ne tür şeyler varolduğunu belirlemeyi öngören bir toplumsal ontolojidir.Yapılaşma bize,özgül bir toplumun fiilen nasıl işlediğini ortaya koymaktan çok,toplumu incelediğimiz zaman nelere baktığımızı anlatır.Giddens,toplumsal fenomenler ile olayların her zaman bir olumsallık içerdiğini ve açık uçlu olduğunu ısrarla vurgulayarak,kapalı sistemler diye nitelediği evrim kuramı ile işlevselcilik gibi kuramları eleştirir ve reddeder.Yapıları ürettiğini ve yapılar tarafından üretildiğini savunduğu 'toplumsal pratikler' üzerinde yoğunlaşarak,sosyolojide eylem ile yapı arasında gözlenen geleneksel bölünmeyi aşmaya çalışan Giddens'a göre,eylem ve yapı birbirinin zıddı değil,bir ikiliğin birbirini tamamlayan unsurlarıdır.Yapılar toplumsal aktörlerin dışında duran şeyler değil,aktörlerin kendi pratikleriyle ürettiği ve yeniden ürettiği kurallar ve kaynaklardır.Ayrıca zamanın ve mekanın toplum kuramı ve toplum analizi açısından önemini vurgulayan Giddens'ın tarihsel sosyolojisi,toplumları birbirine bağlayan farklı yolları inceleyen bir yorum getirmektedir. [/FONT]
[FONT="]Özetle söyleyecek olursak Giddens'a göre sosyal teori,bireyin ve toplumun oluşmasını sağlayan sosyal pratikleri incelemelidir.Sosyal pratikler de kuralların zaman boyunca ve farklı fiziki mekanlarda dönüşümüyle ortaya çıkmaktadır.Bu anlamda zaten yapılaşma kuramı zaman ve mekân boyutlarında gerçekleştirilmesi ve yeniden gerçekleştirilmesi anlamını taşımaktadır.Yapılaşma kuramının amacı sosyal hayatın maharetli bir biçimde,bilgili aktörler tarafından yeniden üretilmesini açıklamaktadır. [/FONT]
Yapılaşma kuramını açık bir şekilde anlatan tek bir açıklama yoktur.Giddens bu projesine, 'Capitalism and Modern Social Theory' de (1971) sosyolojideki klasik düşünürleri gözden geçirerek başlamış, daha sonra 'Central Problems in Social Theory'(1979) ile 'The Constitution of Society'(1984) yapılanmanın başlıca formülasyonlarını ortaya koymaya girişmiştir.[FONT="](5)[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Yapılaşma kuramı çerçevesinde Giddens'ın üzerinde durduğu bir kavram da 'çifte yorumsamacılık'tır. (double hermeneutics) Bu kavram sosyal bilimcinin kullandığı kavramlarla sıradan insanların kullandığı kavramlar arasındaki örtüşmeyi ifade etmektedir.Çünkü sosyal bilimcinin,dinamik yapıdaki toplum mekanizmasını anlamaya çalışırken kullandığı kavramlar zamanla kamusal söylemin bir parçası haline gelmektedir.Giddens sosyal bilimcinin toplum üzerindeki araştırmasının sosyal hayat üzerindeki etkilerini hiçe sayarak,nesnel bir sosyolojinin peşinde koşmaması gerektiğini savunmaktadır.Çünkü ona göre sosyal bilim,günlük hayatta yaratılan anlamlı sosyal dünya ile sosyal bilimcilerin kullandığı üstdillerden oluşur.Sosyal bilimsel kavramlar günlük söylemin bir parçası haline gelirken, sosyal bilimler de insanların gündelik hayatlarında yarattıkları anlamlardan yararlanırlar.Örneğin halk arasında kullanılan 'kara gün dostu' kavramı,sosyolojide birincil ilişkileri tanımlamada sosyologlar tarafından kullanılırken, sosyal bilimciler tarafından keşfedilen, -kentleşme sürecinde kırsaldan kente gelen bir göçmenin zamanla, mekansal çevresindeki insanlara kendini yakın hissetmesini sağlayan anlamındaki- 'meçhul dost' kavramı da halk tarafından benimsenip kullanılmaya başlanmıştır. [/FONT]
[FONT="] Giddens'ın literatüründe önemli bir yer işgal eden bir diğer kavram da 'güven'dir. 'The Consequences of Modernity' (Modernliğin Sonuçları,1990) adlı eserinde güveni "bir kişinin ya da sistemin inandırıcılığına güven duyma" şeklinde tanımlamakta ve bu kavramın doğurduğu başlıca sorunların yararlı bir özetini sunmaktadır.Giddens,güvenin bazı özelliklerinin tartışılmakta olan her toplum tipi için geçerli olduğu kanısındadır. [/FONT]
[FONT="]İnsanın durumu özünde belirsiz ve tehdit edici bir şeydir,fakat gündelik amaçlarda toplum üyelerinin çoğunun yetiştirilme tarzı,başkalarına ve 'sorgulanmayan' yaşam tarzına duyulan 'temel güven'in gelişmesiyle,onları derinlere kök salmış endişelerden korur.Psikoloji ve psikanalizdeki çeşitli gelenekler, tuhaf,saldırgan ve rahatsız davranışları, anne babaların çocuklarına temel bir güven bir güven aşılayamaması,bunun sonucunda iç benlik ile dış çevrenin güvenilmez ve düşman öğeler olarak algılanmasına bağlarlar. [/FONT]
[FONT="] Klasik dönem yazıları ile daha yakın dönemdeki yazılar,modernliğin sahneye çıkışının temel güvenin hem kaynaklarını hem de nesnelerini özünde değiştirdiğinin ileri sürmüşlerdir.Bu çalışmalarda gözlenen genel konsensüse göre,modernlik akrabalık bağlarının ön plandaki rolünü ortadan kaldırır,yerel cemaat bağlarını yıkar ve dinin otoritesi ile geleneğe bağlılığı tartışmalı bir konuma getirir.Giddens bu sonuçları,toplumsal ilişkileri toplumsal bağlardan koparan ve 'onları zamanın ve mekanın belirsiz sürelerinde yeniden yapılaştıran', çeşitli 'yerinden çıkarma mekanizmaları'na bağlamaktadır.Bu 'yerinden çıkarma mekanizmaları'. pre-modern koşullara göre daha soyut bir güveni gerekli kılan iki sınıfa ayrılabilir:sembolik araçlar(örneğin para) ile uzmanlık sistemleri(güven düşünümsel bilgi gövdesine konulmuştur).Öte yandan, toplumsal ilişkilerin zaman ve mekan içinde uzaklaştığının,güveni muhafaza etme ve bununla eşanlamlı olarak güvenin olmamasına hoşgörü ile yaklaşma becerisinin öğrenilmesini gerektirmektedir.Dolayısıyla modernlik çift uçlu bir eğilimdir.Çünkü, bir yandan 'ontolojik güvenliğimizi', yani kişisel kimliğin sürekliliğine,toplumsal ve maddi ortama duyduğumuz güveni tehdit ederken; öbür yandan soyut toplumlardaki risk ve endişe ihtimalini,ayrıca güven talebini de arttırmaktadır.[/FONT](6)[FONT="] [/FONT]
[FONT="] Giddens'ın genel olarak sosyolojik görüşleri ve özel olarak da yapılaşma kuramı,ileri sürüldüğü günden bu yana birçok eleştiriye hedef olmuştur.Bunlardan bazıları eleştiriden çok aşağılayıcı bir hakaret niteliğindedir. [/FONT]
[FONT="] Bazı sosyologlar Antony Giddens'ın çalışmalarındaki kuram diye ifade edilen çoğu görüşün aslında toplum felsefesinin alanına girdiği,çünkü bunların, toplumsal yaşam hakkında somut ya da test edilebilir önermeler yerine, esas olarak insan hakkında metafiziksel spekülasyonlardan oluştuğu iddia etmişlerdir [/FONT]
[FONT="] Giddens'ın, eylemde bulunan bir aktör olarak insanın eylem özgürlüğünü aşırı abarttığı da diğer bir eleştirinin merkez noktasını oluşturmaktadır.Tecrübelerimiz ve tarih göstermiştir ki insanlar,gündelik hayatta kendilerini saran sosyal yapılar hakkında hiç de o kadar bilgi ve bilinç sahibi değildirler. [/FONT]
[FONT="]Üstelik bilgi edindiği durumlarda bile,aktörün eylemde bulunması mümkün olmayabilir.Ayrıca Giddens bilgiyi manipüle eden durumlardan (inanç ve ideoloji gibi) kuramında hiç söz etmemektedir.Giddens'in 'ben' üzerinde yoğunlaşıp,insanların 'biz' anlayışı ile hareket ederek sosyal yapıyı etkilemesini ve üretmesini de göz ardı etmesi teorisinin diğer bir kusurudur. [/FONT]
[FONT="] Eylem ve yapı karşılıklı olarak birbirlerini sürekli oluşturduklarından belli bir zaman diliminde,belli bir alanda yapısal özellikleri veya insanların yaratıcı veya dönüştürücü özelliklerini ele almayı oldukça zorlaştırmaktadır.Şu halde 'eylem&yapı'nın ayrılmaz bir bütün olduğu ve bu ikili arasında bir ayrım yapmanın mümkün olmadığı gerçeği ortaya çıkar.Yapı-eylem arasındaki bu etkileşimin sürekli değiştiği de gözönünde bulundurulduğunda Giddens'ın teorisinin zayıflığı ve tutarsızlı ortaya çıkmaktadır. [/FONT]
Jon Clarck ve arkadaşlarının eleştirisi ise Giddens'ı sosyolojik eylem, yapı değişim kuramları açısından "tekerleği yeniden icat etmek"le, özelde yapılanma kuramını hiçbir şey anlatmamakla ve ampirik temelden yoksun olmakla (Parsons'un kuramsal çalışmalarıyla paralellik kurarak)suçlayan oldukça incitici nitelikte eleştiriler yöneltmişlerdir.[FONT="](7)[/FONT][FONT="] [/FONT]
ALINTILAR:
1.,4.)YILDIRIM,E.(Doç. Dr. Engin Yıldırım.Sakarya Üniv. İ.İ.B.F Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi),(1997),ANTONY GIDDENS’IN YAPILANMA TEORİSİ, (5.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresine
‘12-14 Kasım 1997,ODTÜ,Ankara’ sunulan kişisel bir bildiri.)
2.) GIDDENS,A,(1998),SOSYOLOJİ,Eleştirel bir Yaklaşım, Birey Yayınları (Çevirenlerr. M. Ruhi Esengül-Dr.İsmail Öğretir)(Syf.21 ,23)
3.)a.g.e. (Syf.13,19)
5.)MARSHALL,G,(1999),SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ,Bilim ve Sanat Yayınları(Syf.806)
6.)a.g.e. (Syf.289)
7.)a.g.e. (Syf.806)
KAYNAKÇA:
*GIDDENS,A,(1998),SOSYOLOJİ,Eleştirel bir Yaklaşım,
Birey Yayınları
(Çevirenlerr. M. Ruhi Esengül-Dr.İsmail Öğretir)
*MARSHALL,G.,(1999), SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ, Bilim ve Sanat Yayınları
*YILDIRIM,E.(Doç. Dr. Engin Yıldırım.Sakarya Üniversitesi İ.İ.B.F Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi),(1997),ANTONY GIDDENS’IN YAPILANMA TEORİSİ, (5.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresine
‘12-14 Kasım 1997,ODTÜ,Ankara’ sunulan kişisel bir bildiri.)
[FONT="] Giddens,yapılaşma teorisi ve kavramlarını oluştururken birçok sosyologtan etkilenmiştir. Bir yandan Kıta Avrupası'ndan,kapitalizm ve sanayi toplumu analizlerinde Marx; modernlik ve modernleşme eksenli analizlerinde Weber, Giddens'ın esin kaynağı olurken, bir çözümleme biçimi olarak Amerikan sosyolojisinin yeniden-kurucu babalarından, 'sosyolojik tasarım'ı ile ünlenmiş Charles Wright Mills, Giddens'ı etkileyen sosyologlar arasına girmiştir.Ayrıca 'Being and Time' adlı eseriyle Martin Heidegger,Giddens'ın zaman ve mekan konusundaki fikirlerinin; İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure de yapı kavramındaki fikirlerinin kaynağı olmuştur.Giddens,sosyal teorisini, eleştirel bir yaklaşımla oluşturan ve sosyolojiyi yenibaştan tanımlayarak yapılandıran bir sosyolog olması nedeniyle Jürgen Habermas'a benzetilmektedir. [/FONT]
Bununla birlikte Giddens, genel anlamda, Marx'ın:
"insanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar ama diledikleri gibi yapmazlar; insanlar tarihi kendileri tarafından seçilmiş şartlar altında değil,doğrudan içinde bulundukları,verili ve geçmişten aktarılmış şartlar altında yaparlar."[FONT="] [/FONT]
vecizesinden etkilendiğini belirtmektedir.[FONT="](1)[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Parsons'un geliştirdiği,insan aktörünü dışlayan sosyal sistem yaklaşımı 1950'li yıllarda sosyoloji araştırmalarının temel çerçevesini oluşturmuş,buna karşılık aktörün önemi vurgulayan anlayış da 1960'lı yıllarda sosyolojiye egemen olmaya başlamıştır.Bunun sonucu olarak da insan aktörünü sosyal teorinin merkezine yerleştiren etnometodoloji ve sembolik etkileşimcilik gibi yorumsamacı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.Bu yaklaşımlar Parsons'un yaklaşımının aksine mikro aktörlere aşırı bir vurgu yaparken makro aktörleri geri plana itmiştir. [/FONT]
[FONT="] Giddens,Parsons'un yapısal-işlevselci kuramına yönelttiği eleştirisinde, yapının insan davranışı üzerindeki etkisinin onu sınırladığı ve 'bireylerin hareketleri şu veya bu şekilde toplumsal güçlerin ürünüdür' şeklindeki görüşünü şiddetle eleştirmiş ve bu yaklaşımın, aktörü kültürel bir kukla olarak görüp onun kendisinin düşünümsel (reflexive) davranabileceğini gözardı etmekle suçlamıştır.Giddens "Central Problems in Social Theory" de bu toplumsal sistem anlayışını sistemlerin kendilerini meydana getiren toplumsal aktörlerin üstünde olan özelliklerin ortaya çıkmasıyla karakterize edilmediği, bilakis, yapılaşmış ve rutinleşmiş toplumsal pratiklerle üretildiği ve yeniden üretildiği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Ona göre, toplumsal sistemlerin sistematik özellikleri, sistemin kendisinden çok toplumsal eylemin doğasından doğar. [/FONT]
Ayrıca Giddens,Durkheim'ın "Sosyolojik Metodun Kuralları" adlı eserindeki,sosyolojinin mümkün olduğunca doğa bilimlerini kendine örnek alarak sosyal gerçekleri çözümlemesi gerektiği düşüncesini ve Comte'un, bu düşüncenin doğuşuna neden olan görüşlerini eleştirmiştir: "Comte,bilim maddi dünyada olayları kontrol altına almamızı nasıl sağlıyorsa, bizim de aynı şekilde kendi kaderimizi biçimlendirebileceğimize inanıyordu. Ünlü ilkesi ‘Prevoir pour pouvoir’ (geleceği kestirmek,iktidar sahibi olmak demektir) bu düşünceyi ifade ediyor...Eğer toplumsal eylemi tabiat kanunlarıyla belirlenen bir mekanik olaylar dizisi olarak kabul edersek hem geçmişi yanlış anlamış,hem de sosyolojik çözümlemenin gelecekteki olayları etkilemekte ne denli yardımcı olabileceğini kavrayamamış oluruz. İşte bu yüzden Comte'un “Prevoir pour pouvoir” düşüncesinin sosyal teknoloji olarak anlaşılmasına katılamayız."[FONT="](2)[/FONT][FONT="] [/FONT]
Onun anlayışına göre "sosyoloji gerçekte gözlenebilen konularla ilgilenir,ampirik araştırmalara dayanır ve olgulara anlam kazandıracak kurumları ve genellemeleri formüle etmek üzere yapılacak girişimleri de kapsar.Ancak insanoğlu yaratılışı gereği maddi nesnelerle aynı özelliklere sahip değildir.Kendi davranışlarımızın incelenmesinin bazı çok önemli açılardan tabiattaki fenomenlerin incelenmesinden bütünüyle farklı olması gerekir...sosyolojinin asıl odak noktası 'ileri' ya da 'sanayileşmiş' toplumlardaki kurumların ve bu kurumların dönüşüm (transformasyon) şartlarının incelenmesidir." [FONT="](3)[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Gerçekten Giddens,sosyolojinin,geleneksel toplumlar ile modern toplumlar arasındaki derin toplumsal dönüşümleri anlamaya yönelik çabalardan doğduğunu; değişimler devam edip hız kazandıkça,anlama girişimlerinin de daha büyük önem kazandığını ileri sürmektedir. [/FONT]
[FONT="] Giddens,yukarıda bahsetmiş olduğumuz batı sosyolojisindeki krizin nedeni olarak bu iki zıt düşünce geleneklerinin çok rijit bir tutumla tek yönlü kapsayıcı bir sosyal teori oluşturma çabasını görür.Ona göre sosyal teori sistematik bir yeniden yapılanmaya gereksinim duymaktadır.Bu bağlamda Giddens'ın çalışmaları farklı ve zıt sosyal düşünce geleneklerinin bir sentezi olarak düşünülebilir.Ona göre, 'dünyayı nasıl biliyoruz?' biçimindeki epistemolojik sorular yerine ontolojik sorularla uğraşılması gerekir.Giddens yapmaya çalıştığını 'bir eylem ve bir yapı kuramı olarak insan toplumunun ontolojisi yapmak' olarak özetlemiştir.Yani,Giddens kendini bir praxis kuramcısı olarak görmektedir.Yapılaşma kuramı bir praxis olarak genelde sosyal bilimlerin özelde de sosyolojinin karşı karşıya geldiği krizi aşmak için önerilmiştir. [/FONT]
[FONT="]Yapılaş(tır)ma Kuramı [/FONT]
Giddens'a göre yapı eylem veya aktörün varlığı dışında bir varlığa sahip değildir.Bir yapı ancak eyleyen bir varlık olarak bir aktörün eylemini pratiğe dökmesi ile vücut bulur.Buna karşı Giddens yapı kavramının tümden terkedilmesine de karşıdır çünkü yapı ve eylem sürekli olarak birbirini üreten bağımlı bir ilişkiler zinciridir.Giddens,bunu Saussure'den esinlendiği konuşma ile dil arasındaki ilişkiyi örnek vererek açıklamaktadır.Ona göre konuşma bir eylem,dil ise yapıdır.'Konuşma',onu gerçekleştirecek bir 'özne'nin varlığını zorunlu kılar.Buna karşılık dil ise bir özneye sahip değildir.Konuşmacılar tarafından kullanılıncaya kadar dilin bir varlığı da yoktur.Aynen öyle de sosyal hayattaki yapılar sadece sosyal eylemde ortaya çıkar.Yapıyı kurallar ve kaynaklar olarak tanımlayan Giddens,eylemi belirleyen dışsal bir güç olarak yapı yerine,kuralları ve kaynakları koyar. Aktörün eylemleri kurallardan ve kaynaklardan etkilenmektedir. Yapıyı oluşturan kurallar uygulamalarında sürekli olarak dönüşüme uğrarlar.Yapı ise yapısal setler olarak somuta indirgenebilir.Örneğin ,ona göre kapitalist toplumun temelini oluşturan yapısal set şu şekilde belirtilebilir:Özel mülkiyet, para,sermaye,hizmet sözleşmesi,kâr.Bu yapı setleri arasında bir dönüşüm vardır.Özel mülkiyet paraya,para sermayeye,sermaye işçi çalıştırmaya ve kâr yapmaya dönüştürülmektedir.[FONT="](4)[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Yapısalcı ve işlevselci okullar sistem ve yapı kavramını aynı anlamda kullanırken Giddens bu iki kavram arasında bir ayrım yapmaktadır.Ona göre yapı ve eylem arasında ikisinin birbirine bağımlılığını sağlayan bir olgu vardır;o da sistemdir.Sistemler sürekli yeniden üretildikleri için zaman ve mekandan soyutlanamazlar.Sosyal sistemler sosyal yeniden üretimin sürekliliği sayesinde zaman ve mekanda oluşurken yapılar zaman ve mekanda yoktur;sanal bir varlığa sahiptirler. Yapılar sadece zamansal olarak ortaya çıktıkları anda mevcutturlar.Bundan dolayı yapılar organize ettiği eylemin hem nedeni hem de sonucudur.Yapı,sistem ve eylemde mevcut olmakla beraber bunların hiçbirine indirgenemez.Toplumsal etkileşim sistemleri olan sosyal sistemlerin kendileri yapı olmamakla beraber,çeşitli yapıları bünyesinde barındırırlar.[/FONT]
[FONT="] Giddens'a göre aktör ise,'günlük hayatın sürüp gitmekte olan bir parçası olarak dünyada farklılık yapabilme yeteneğine sahip olan,farklı eylemler seçebilen ve belli ölçüde yapıdaki sosyal ilişkileri dönüştürebilme kapasitesine sahip olan varlık' anlamında bir kavramdır.Giddens aktörün eylem özgürlüğünü kısıtlayan birtakım etkenler olduğunu da ilave eder.Bunların başlıcaları olarak: 'yapı,diğer aktörlerin yaptırımı,geniş zaman ve mekan olgusu ve amaçlanmayan sonuçlar'ı sayar.Giddens'ın anlayışına göre eylem de, 'herhangi bir şeyi değiştirme veya başarabilme yeteneği'dir.Bu anlamlarda,Giddens'a göre insanlar bilinçli olarak yaptıkları eylemler ile, yine kendi eylemlerini etkileyen yapıları bilinçsizce yeniden üretmektedirler. Dolayısıyla yapı, eyleme bir engel teşkil etmemekte, aksine eylemin gerçekleşmesinde yer almaktadır.[/FONT]
[FONT="] Giddens'ın bu kavramlara atfetmiş olduğu anlamlardan da anlaşılacağı üzere yapılaş(tır)ma kuramı,fiilen olup bitenler hakkında net hipotezler ortaya atmaktan ya da gelişme yasaları saptamaktan ziyade,dünyada ne tür şeyler varolduğunu belirlemeyi öngören bir toplumsal ontolojidir.Yapılaşma bize,özgül bir toplumun fiilen nasıl işlediğini ortaya koymaktan çok,toplumu incelediğimiz zaman nelere baktığımızı anlatır.Giddens,toplumsal fenomenler ile olayların her zaman bir olumsallık içerdiğini ve açık uçlu olduğunu ısrarla vurgulayarak,kapalı sistemler diye nitelediği evrim kuramı ile işlevselcilik gibi kuramları eleştirir ve reddeder.Yapıları ürettiğini ve yapılar tarafından üretildiğini savunduğu 'toplumsal pratikler' üzerinde yoğunlaşarak,sosyolojide eylem ile yapı arasında gözlenen geleneksel bölünmeyi aşmaya çalışan Giddens'a göre,eylem ve yapı birbirinin zıddı değil,bir ikiliğin birbirini tamamlayan unsurlarıdır.Yapılar toplumsal aktörlerin dışında duran şeyler değil,aktörlerin kendi pratikleriyle ürettiği ve yeniden ürettiği kurallar ve kaynaklardır.Ayrıca zamanın ve mekanın toplum kuramı ve toplum analizi açısından önemini vurgulayan Giddens'ın tarihsel sosyolojisi,toplumları birbirine bağlayan farklı yolları inceleyen bir yorum getirmektedir. [/FONT]
[FONT="]Özetle söyleyecek olursak Giddens'a göre sosyal teori,bireyin ve toplumun oluşmasını sağlayan sosyal pratikleri incelemelidir.Sosyal pratikler de kuralların zaman boyunca ve farklı fiziki mekanlarda dönüşümüyle ortaya çıkmaktadır.Bu anlamda zaten yapılaşma kuramı zaman ve mekân boyutlarında gerçekleştirilmesi ve yeniden gerçekleştirilmesi anlamını taşımaktadır.Yapılaşma kuramının amacı sosyal hayatın maharetli bir biçimde,bilgili aktörler tarafından yeniden üretilmesini açıklamaktadır. [/FONT]
Yapılaşma kuramını açık bir şekilde anlatan tek bir açıklama yoktur.Giddens bu projesine, 'Capitalism and Modern Social Theory' de (1971) sosyolojideki klasik düşünürleri gözden geçirerek başlamış, daha sonra 'Central Problems in Social Theory'(1979) ile 'The Constitution of Society'(1984) yapılanmanın başlıca formülasyonlarını ortaya koymaya girişmiştir.[FONT="](5)[/FONT][FONT="] [/FONT]
[FONT="] Yapılaşma kuramı çerçevesinde Giddens'ın üzerinde durduğu bir kavram da 'çifte yorumsamacılık'tır. (double hermeneutics) Bu kavram sosyal bilimcinin kullandığı kavramlarla sıradan insanların kullandığı kavramlar arasındaki örtüşmeyi ifade etmektedir.Çünkü sosyal bilimcinin,dinamik yapıdaki toplum mekanizmasını anlamaya çalışırken kullandığı kavramlar zamanla kamusal söylemin bir parçası haline gelmektedir.Giddens sosyal bilimcinin toplum üzerindeki araştırmasının sosyal hayat üzerindeki etkilerini hiçe sayarak,nesnel bir sosyolojinin peşinde koşmaması gerektiğini savunmaktadır.Çünkü ona göre sosyal bilim,günlük hayatta yaratılan anlamlı sosyal dünya ile sosyal bilimcilerin kullandığı üstdillerden oluşur.Sosyal bilimsel kavramlar günlük söylemin bir parçası haline gelirken, sosyal bilimler de insanların gündelik hayatlarında yarattıkları anlamlardan yararlanırlar.Örneğin halk arasında kullanılan 'kara gün dostu' kavramı,sosyolojide birincil ilişkileri tanımlamada sosyologlar tarafından kullanılırken, sosyal bilimciler tarafından keşfedilen, -kentleşme sürecinde kırsaldan kente gelen bir göçmenin zamanla, mekansal çevresindeki insanlara kendini yakın hissetmesini sağlayan anlamındaki- 'meçhul dost' kavramı da halk tarafından benimsenip kullanılmaya başlanmıştır. [/FONT]
[FONT="] Giddens'ın literatüründe önemli bir yer işgal eden bir diğer kavram da 'güven'dir. 'The Consequences of Modernity' (Modernliğin Sonuçları,1990) adlı eserinde güveni "bir kişinin ya da sistemin inandırıcılığına güven duyma" şeklinde tanımlamakta ve bu kavramın doğurduğu başlıca sorunların yararlı bir özetini sunmaktadır.Giddens,güvenin bazı özelliklerinin tartışılmakta olan her toplum tipi için geçerli olduğu kanısındadır. [/FONT]
[FONT="]İnsanın durumu özünde belirsiz ve tehdit edici bir şeydir,fakat gündelik amaçlarda toplum üyelerinin çoğunun yetiştirilme tarzı,başkalarına ve 'sorgulanmayan' yaşam tarzına duyulan 'temel güven'in gelişmesiyle,onları derinlere kök salmış endişelerden korur.Psikoloji ve psikanalizdeki çeşitli gelenekler, tuhaf,saldırgan ve rahatsız davranışları, anne babaların çocuklarına temel bir güven bir güven aşılayamaması,bunun sonucunda iç benlik ile dış çevrenin güvenilmez ve düşman öğeler olarak algılanmasına bağlarlar. [/FONT]
[FONT="] Klasik dönem yazıları ile daha yakın dönemdeki yazılar,modernliğin sahneye çıkışının temel güvenin hem kaynaklarını hem de nesnelerini özünde değiştirdiğinin ileri sürmüşlerdir.Bu çalışmalarda gözlenen genel konsensüse göre,modernlik akrabalık bağlarının ön plandaki rolünü ortadan kaldırır,yerel cemaat bağlarını yıkar ve dinin otoritesi ile geleneğe bağlılığı tartışmalı bir konuma getirir.Giddens bu sonuçları,toplumsal ilişkileri toplumsal bağlardan koparan ve 'onları zamanın ve mekanın belirsiz sürelerinde yeniden yapılaştıran', çeşitli 'yerinden çıkarma mekanizmaları'na bağlamaktadır.Bu 'yerinden çıkarma mekanizmaları'. pre-modern koşullara göre daha soyut bir güveni gerekli kılan iki sınıfa ayrılabilir:sembolik araçlar(örneğin para) ile uzmanlık sistemleri(güven düşünümsel bilgi gövdesine konulmuştur).Öte yandan, toplumsal ilişkilerin zaman ve mekan içinde uzaklaştığının,güveni muhafaza etme ve bununla eşanlamlı olarak güvenin olmamasına hoşgörü ile yaklaşma becerisinin öğrenilmesini gerektirmektedir.Dolayısıyla modernlik çift uçlu bir eğilimdir.Çünkü, bir yandan 'ontolojik güvenliğimizi', yani kişisel kimliğin sürekliliğine,toplumsal ve maddi ortama duyduğumuz güveni tehdit ederken; öbür yandan soyut toplumlardaki risk ve endişe ihtimalini,ayrıca güven talebini de arttırmaktadır.[/FONT](6)[FONT="] [/FONT]
[FONT="] Giddens'ın genel olarak sosyolojik görüşleri ve özel olarak da yapılaşma kuramı,ileri sürüldüğü günden bu yana birçok eleştiriye hedef olmuştur.Bunlardan bazıları eleştiriden çok aşağılayıcı bir hakaret niteliğindedir. [/FONT]
[FONT="] Bazı sosyologlar Antony Giddens'ın çalışmalarındaki kuram diye ifade edilen çoğu görüşün aslında toplum felsefesinin alanına girdiği,çünkü bunların, toplumsal yaşam hakkında somut ya da test edilebilir önermeler yerine, esas olarak insan hakkında metafiziksel spekülasyonlardan oluştuğu iddia etmişlerdir [/FONT]
[FONT="] Giddens'ın, eylemde bulunan bir aktör olarak insanın eylem özgürlüğünü aşırı abarttığı da diğer bir eleştirinin merkez noktasını oluşturmaktadır.Tecrübelerimiz ve tarih göstermiştir ki insanlar,gündelik hayatta kendilerini saran sosyal yapılar hakkında hiç de o kadar bilgi ve bilinç sahibi değildirler. [/FONT]
[FONT="]Üstelik bilgi edindiği durumlarda bile,aktörün eylemde bulunması mümkün olmayabilir.Ayrıca Giddens bilgiyi manipüle eden durumlardan (inanç ve ideoloji gibi) kuramında hiç söz etmemektedir.Giddens'in 'ben' üzerinde yoğunlaşıp,insanların 'biz' anlayışı ile hareket ederek sosyal yapıyı etkilemesini ve üretmesini de göz ardı etmesi teorisinin diğer bir kusurudur. [/FONT]
[FONT="] Eylem ve yapı karşılıklı olarak birbirlerini sürekli oluşturduklarından belli bir zaman diliminde,belli bir alanda yapısal özellikleri veya insanların yaratıcı veya dönüştürücü özelliklerini ele almayı oldukça zorlaştırmaktadır.Şu halde 'eylem&yapı'nın ayrılmaz bir bütün olduğu ve bu ikili arasında bir ayrım yapmanın mümkün olmadığı gerçeği ortaya çıkar.Yapı-eylem arasındaki bu etkileşimin sürekli değiştiği de gözönünde bulundurulduğunda Giddens'ın teorisinin zayıflığı ve tutarsızlı ortaya çıkmaktadır. [/FONT]
Jon Clarck ve arkadaşlarının eleştirisi ise Giddens'ı sosyolojik eylem, yapı değişim kuramları açısından "tekerleği yeniden icat etmek"le, özelde yapılanma kuramını hiçbir şey anlatmamakla ve ampirik temelden yoksun olmakla (Parsons'un kuramsal çalışmalarıyla paralellik kurarak)suçlayan oldukça incitici nitelikte eleştiriler yöneltmişlerdir.[FONT="](7)[/FONT][FONT="] [/FONT]
ALINTILAR:
1.,4.)YILDIRIM,E.(Doç. Dr. Engin Yıldırım.Sakarya Üniv. İ.İ.B.F Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi),(1997),ANTONY GIDDENS’IN YAPILANMA TEORİSİ, (5.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresine
‘12-14 Kasım 1997,ODTÜ,Ankara’ sunulan kişisel bir bildiri.)
2.) GIDDENS,A,(1998),SOSYOLOJİ,Eleştirel bir Yaklaşım, Birey Yayınları (Çevirenlerr. M. Ruhi Esengül-Dr.İsmail Öğretir)(Syf.21 ,23)
3.)a.g.e. (Syf.13,19)
5.)MARSHALL,G,(1999),SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ,Bilim ve Sanat Yayınları(Syf.806)
6.)a.g.e. (Syf.289)
7.)a.g.e. (Syf.806)
KAYNAKÇA:
*GIDDENS,A,(1998),SOSYOLOJİ,Eleştirel bir Yaklaşım,
Birey Yayınları
(Çevirenlerr. M. Ruhi Esengül-Dr.İsmail Öğretir)
*MARSHALL,G.,(1999), SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ, Bilim ve Sanat Yayınları
*YILDIRIM,E.(Doç. Dr. Engin Yıldırım.Sakarya Üniversitesi İ.İ.B.F Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi),(1997),ANTONY GIDDENS’IN YAPILANMA TEORİSİ, (5.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresine
‘12-14 Kasım 1997,ODTÜ,Ankara’ sunulan kişisel bir bildiri.)