Gerçek ve doğru

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Durdur bu nikahı memurbey tarafından oluşturulan Gerçek ve doğru başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 19,906 kez görüntülenmiş, 22 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Gerçek ve doğru
Konbuyu başlatan Durdur bu nikahı memurbey
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrensel-insan
Katılım
29 Mar 2011
Mesajlar
126
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
aradaki fark keskin midir?
Örneğin Güneş in varlığı gerçektir..
ama 2 kere 2 nin 4 etmesi, gerçeklik midir yoksa doğru mudur?

yıllar önce bir felsefeci bana ikisi arasındaki farkı çok güzel anlatmıştı ama bir daha da görüşemedik ve unuttum..
aradaki fark neydi?
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
aradaki fark keskin midir?
Örneğin Güneş in varlığı gerçektir..
ama 2 kere 2 nin 4 etmesi, gerçeklik midir yoksa doğru mudur?

yıllar önce bir felsefeci bana ikisi arasındaki farkı çok güzel anlatmıştı ama bir daha da görüşemedik ve unuttum..
aradaki fark neydi?

"Dejavu nedir, var mıdır?" konulu tartışmada gerçeklik ve doğruluk kavramlarının felsefi karşılıklarını yazmıştım.Arzu ederseniz okuyabilirsiniz.
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Güneşin varlığını nicel olarak ispatlayabilirsin ama rakamlar öyle değil.

Bir makale paylaşacağım. "Doğruluk" ve "gerçeklik" felsefede tartışılan bir konu olduğu için sorunun cevabını daha net bir şekilde anlamış olacaksın. :




BİLGİ KURAMININ TEMEL KAVRAMLARI
DOĞRULUK VE GERÇEKLİK

Bilgi kuramının temel sorusu “insan elindeki olanaklarla doğru bilgiye ulaşabilir mi?” olduğuna göre,bilgi kuramına eğildiğimiz ilk adımda yeni bir soruyla karşılaşırız. “Peki, ama doğru bilgi nedir?” Daha önemlisi, neye “doğru”, neye “yanlış” diyoruz.Kuşkusuz, ister nesnel, isterse düşünsel anlamda olsun, var-olanı bilen her zaman bir özne/süjedir ve bilgi de süjenin başarısıdır.Yani, bizim var-olana ilişkin olarak dile getirdiğimiz her yargı, nesneye, ya da var-olana değil,kendimize ilişkindir. Çünkü var olan, ister nesne, ya da isterse düşünsel bir var olan olsun neyse odur ve onun doğru, ya da yanlış diye nitelendirilmesi söz konusu değildir. Doğru, ya da yanlış gibi yargılar, bilgiye, kurama, sava, düşünce ya da kanıya, kısaca bir dil anlatımı biçiminde dışa vurulan bir yargıya/önermeye ilişkindir. Yargılarımız da “her cismin kendine özgü bir ağırlığı vardır” gibi dış dünyayla, “2+2=4” gibi düşüncede var olan sayılarla, ya da “evrenin ana ilkesi sudur” gibi gözlem ve deneyle kanıtlanamayan metafizik alanla ilgili yargılar olabilir.Bu yargıların doğru olup olamayacağı, yani insanın doğru bigiye ulaşıp ulaşamayacağı konusunda bir karar verme çabası bizi önce birbirinden yapı ve işleyişi açısından çok farklı dünyaların/alanların irdelemesine götürecektir.

Pluralist/çokçu felsefe anlayışı varlık kategorisi açısından birbirinden farklı üç dünyadan söz ediyor. Bunlardan biri, fiziksel/nesnel dünya, yani fiziksel durumlar dünyasıdır. Diğeri ruhsal yaşantılarımızın, arzu ve isteklerin, umutların, düşüncelerin yer aldığı tinsel/ruhsal dünya, üçüncüsü ise nesnel anlamda idelerin, yani düşüncede var olan kavramların dünyasıdır. Bilimin, fiziksel/nesnel dünyanın kesin bilgisine gözlem ve deneyle ulaştığı, bu alanda felsefeye bir söz kalmadığı ileri sürülebilir. Oysa, felsefenin işlevi ister fiziksel/nesnel, isterse düşünsel alanda olsun, var-olanın tümel bilgisine ulaşmaktır. Aslında, dış dünya ile düşünzel dünya ayırımına girdiğimizde, öncelikle dış dünyada var olanın/varlığın maddi, nesnel ve aynı zamanda da tikel olduğunu görürüz.Örneğin, nene olarak dünyada tek tek insanlar vardır.Oysa, düşünsel alanda “insan” kavramı, tekil ve nesnel insanları değil, tüm insanları kapsar. Ayrıca, dış dünya ile düşünce dünyası arasındaki en önemli ayırım, ikisinin gelişme süreçlerindeki karşıtlıkta kendini gösterir. Dış dünyada, örneğin bir buğday tanesi toprağa düşer, uygun koşulları bulduğunda şişer, çatlar. Önce bitki, sonra başak olur.Bu sürecin her aşamasında doğa dünyasının çeşitli etkileri işe karışır. Yani, doğadaki gelişme taneden başağa ve çok sayıda doğal etkenin işe karışmasıyla gerçekleşirken; düşünce genelden özele, yani başaktan taneye doğru gelişecektir. Öyleyse, doğal süreçte bir nedensellik egemenken, düşünsel dünyada ereksellik söz konusudur. (1)

Birbirinden ne kadar farklı yapı ve işleyişe sahip olursa olsun, insan bilinci, fiziksel dünya ile düşünce dünyası arasında bir bağlantı oluşturur ve bu bağlantı bir dil anlatımı biçiminde dışa vurulur. Her filozof böyle bir bağlantıyı kendi bakış açısıyla, farklı yönlerden ele alır ve farklı söylemlerle anlatır. Böylece çeşitli felsefeler doğar. Örneğin, dış dünya ile düşünce dünyası birbirinden farklı yapılar olarak ele alındığında, bu kez de, felsefe bunlardan hangisinin ötekinden doğduğu sorusunu gündeme getirecek, bu soruya yanıt arama çabaları da birbirine taban tabana zıt iki anlayışı, materyalist ve idealist felsefeleri yaratacaktır.

Bir felsefi görüşün doğru anlaşılması ve yorumlanması için, öncelikle bu felsefe dallarının kullandığı kavramların anlamını bilmek ve bu kavramlar üzerinde bir anlam birliği oluşturmak gerekir. Çünkü, kavramlar üzerinde bir anlam birliği oluşturmak, doğru düşünmenin ve tartışmanın temeli olduğu gibi, mantık biliminin temel ilkelerine uygunluğun da vazgeçilmez koşuludur.

Gerçekten, bazı kavramların günlük konuşma dilindeki anlamıyla, felsefenin bu kavramlara yüklediği anlam çoğu kez birbirinden farklı olabilmektedir. Örneğin, “ideal” sözcüğü günlük dilde “varılmak istenen en yüce amaç, ülkü” anlamında kullanıldığı halde, felsefede bu sözcüğün anlamı “ide/fikir, düşünce ile ilgili olan” demektir. Bu durumda, felsefede “doğru bilgi”nin ne demek olduğunu bilmeden, “doğru bilgiye ulaşabilir miyiz, ulaşamaz mıyız?” gibi soruları tartışmanın bir anlamı yoktur. O zaman, “gerçek”, “doğru” gibi temel kavramların anlamı üzerinde bir uzlaşı sağlamak zorundayız.

DOĞRULUK (Hakikat-Verité) : Doğa ve toplum olaylarındaki nedenselliği kavrayarak bunu bilimsel bir yasa biçiminde dile getirmeyi amaçlayan bilimler açısından “doğruluk”, “dile getirdiğimiz bir yargının, yani önermenin konusuyla, olgular ve nesneler arasındaki uygunluğun bulunması” olarak tanımlanır. Yani, bizim dışımızdaki nesnelerin, dünyada olup bitenlerin doğru, ya da yanlış olması değil, dile getirilen yargıların, yani önermelerin doğru ya da yanlış olması söz konusudur.

Bir önermenin bilimsel açıdan doğru olup olmadığı gözlem ve deneyle test edilir Örneğin, “şu kalem kırmızıdır” dendiğinde, dile getirdiğimiz yargıyla, işaret ettiğimiz nesne arasında bir uygunluk varsa önermemiz doğrudur. Fakat böyle bir doğru tanımı felsefeyi ilgilendirmez. Çünkü, felsefe için bilgi ile, bilinmek istenen nesne arasında tam bir uygunluğun var olup olmadığı konusu tartışmalıdır. Bilgilerimizle, bilgilerimize konu olan nesneler arasında tam bir uygunluğun bulunması mümkün müdür? Yani, nesneler bize oldukları gibi mi görünürler, yoksa biz nesneleri bize göründükleri gibi mi biliriz? İşte felsefe bu türden soruları çoğaltır ve bu nedenle de doğruluğun tam ve kesin bir tanımını veremez. Zaten böylesine tam ve kesin bir tanım vermek felsefenin özüne de uygun değildir. Bu nedenle, felsefe “doğru bilgi nedir?” sorusunu, bilgi felsefesini oluşturan çeşitli görüşler açısından farklı biçimlerde yanıtlayacaktır.

Bilim alanında doğrunun gözlem ve deneyle test edilerek, kolaylıkla ortaya konabileceğini biliyoruz. Oysa, felsefe gözlem ve deneyi aşan metafizik konularla ilgili olduğuna göre, bir felsefi yargının doğruluğunun, ya da yanlışlığının gözlem ve deneyle test edilemeyeceği de açıktır. Kaldı ki, felsefi açıklamalarda bilimsel anlamda bir kesinlik de aranmaz. Öyleyse, felsefi yargılarda, yani felsefenin dile getirdiği önermelerde doğru ya da yanlış değerlendirmelerine yer verilmeyecek midir? Kuşkusuz, felsefe de kendi yargılarını doğru-yanlış olarak değerlendirir.Fakat bu değerlendirme, bilimsel anlamda bir değerlendirme değildir. Öyleyse, yapısı gereği gözlem ve deneye uygun olmayan metafizik yargılarda doğrunun, ya da yanlışın ölçüsü nedir?

Felsefe alanında dile getirilen bir yargının doğru, ya da yanlış olarak değerlendirilmesi, o yargının tutarlı olup olmadığına, yani yapısında bir çelişkinin bulunup bulunmamasına, sağlam gerekçelerle ve kanıtlarla desteklenmesine ve mantık ilkelerine uygunluğa bağlıdır.

Bir felsefi açıklamanın tutarlı olması, o açıklama içinde yer alan önermelerde mantıksal bir çelişkinin bulunmaması demektir. Bir önermenin aynı anda ve aynı koşullarda hem doğru, hem de yanlış olarak ele alınması, ya da önermenin zaman ve koşullar değişmediği halde hem evetleyici, hem de değilleyici biçimde dile getirilmesi “çelişki” yaratır. Örneğin, insan aynı zamanda hem ölümlü, hem de ölümsüz olamaz. Aynı anda ve aynı koşullar altında odanın he aydınlık, hem de karanlık olduğunu dile getirmek bir çelişkidir. “Bugün havanın açık ve güneşli olmasından yararlanarak balığa çıktım, fakat yağmur ve fırtına yüzünden hiç balık tutamadım…” biçiminde yaptığımız bir açıklamada, havanın hem açık ve güneşli, hem de fırtınalı ve yağmurlu olduğu dile getirilmekle bir çelişkiye düşülmüştür. Bu nedenle, böyle bir açıklama tutarsızdır. Oysa, balığa çıktığım zamanla, balık tutma eylemine başladığım zaman arasında hava koşulları değişmişse, açıklamada bir çelişkiden ve dolayısıyla tutarsızlıktan söz edilemez.

GERÇEKLİK (Realité) :Fiziksel/nesnel dünyada bilinçten bağımsız ve nesnel olarak var olana “Gerçek” denir. Örneğin, oturduğumuz koltuk, karşımızdaki bilgisayar nesnel açıdan gerçektir.

Felsefe böylesine yalınç ve tekil bir gerçeği değil, genel olarak “gerçek”i arar. Böyle bir gerçek de hem düşüncede, hem de dış dünyada var-olandır.Bu nedenle, felsefede gerçek kavramının, bilimde olduğu gibi tek ve kesin bir tanımı yoktur. Örneğin, bazı filozoflar “gerçek-olan”ın yalnızca zihinde tasarlanabildiğini, dış dünyadaki nesnelerin gerçek olmadığını savunurlar. Asıl gerçeğin yalnızca zihinsel kavramlar olduğunu, somut nesnelerin varlığının yalnızca zihindeki kavramlarına bağlı bulunduğunu savunan bu anlayışa “idealizm” denir. Örneğin, Platon’a göre, duyular dünyasındaki nesnelerin bir gerçekliği yoktur. İdea, nesnel olanın üstünde asıl gerçektir ve insandan bağımsız, tanrısal ve başlangıcı-bitimi olmayan salt kavramların dünyasıdır. Nesnel dünya/duyular dünyası ise ideaların gölgesinden, silik bir kopyasından başka bir şey değildir. Sözgelimi, masa yok olup gider, ama zihindeki masa kavramı her zaman var olacaktır. Öyleyse, asıl gerçek yok olup giden nesne değil, onun her zaman zihinde var olan kavramıdır.

Bazı filozoflar olan somut nesneler olduğunu savunurlar. Örneğin Hobbes Tanrının bile maddi nitelikte doğal bir nedeni olduğunu ileri sürer. Marx’a göre de evren tümüyle maddesel bir yapıdır ve doğa dışı, tinsel bir etkiyle değil, kendi maddi yasalarıyla gelişir. İşte somut ve nesnel varlığı gerçek sayan ve maddeye öncelik veren böyle bir anlayışa da “materyalizm-maddecilik” denir. Materyalistlere göre, örneğin somut bir masa nesnesi olmadan, zihinde bir masa kavramının oluşmasına olanak yoktur.

Unutmamalıyız ki, “doğru” bilgi ile, “gerçeklik” ise varlıkla ilgili kavramlardır ve felsefe yalnızca somut varlıkla değil, soyut ve zihinsel var-olanla da ilgilidir. Örneğin, özgürlük, insanlık, değer gibi soyut kavramlar da felsefe açısından gerçektir. Öte yandan, dış dünyaya ilişkin bilginin doğruluğu, dile getirilen yargı ile o yargıya konu olan nesne arasındaki uygunluk olarak ele alındığında, doğru bilgi gerçeği yansıtan bilgi olarak da nitelenebilir. Yani, bu durumda, böyle bir bilginin “gerçeği dile getirdiğini”, gerçeğin nesnel niteliği kabul edilmezse, “gerçek” bilimsel olma niteliğini de yitirir ve öznel bakış açılarına bağlı olur. Bu durumda, gerçeğin nesnel olma zorunluluğu onun zorunlu ve belirleyici bir özelliğidir. Gerçeğin nesnelliği kavranınca da yeni bir soruyla karşılaşırız: “Dış dünyanın kesin bilgisi kazanılabilir mi?” Yani, bilgilerimizle, bilgilerimize konu olan nesne ve olay arasında tam ve eksiksiz bir uyumun bulunması mümkün müdür? Nesneler bize olduğu gibi mi görünürler, yoksa biz onları yalnızca bize göründükleri gibi mi biliriz? Dış dünya ile düşüncemiz arasında tam bir örtüşme sağlanabilir mi? Bilgiyi edinen süjenin sahip olduğu akıl, duyum, sezgi gibi yeteneklerin bilgi edinmedeki işlevi nedir?

İşte bu türden soruların tartışılması, temelde “Bilgilerimizin sınırı nedir?”, “Doğru bilgi var mıdır?”, “Doğru bilgi varsa, hangi kaynaktan gelen bilgi daha doğrudur?” sorularında birleşerek, bilgi kuramının temelini oluşturur.

Bazı filozoflar insan aklının ve düşüncesinin mutlak varlığı, kesin gerçeği, Tanrının, evrenin ve ruhun özü gibi metafizik konuları kavrayabileceğini ve insanın bu konularda da sağlam bilgi edinebileceğini savunurlar. Aklın bizi kesin bilgiye ulaştırabileceğini ve akılda temellendirilen bilginin kesinliğinin tartışılamayacağını savunan felsefelere, felsefe tarihinde “Dogmatizm, böyle bir tavrı benimseyenlere de “Dogmatik” denir. Zaten “dogma” sözcüğü, bir dinin, bir görüş, ya da ideolojinin mutlak gerçek olarak ileri sürdüğü ve tartışılmadan benimsenmesini istediği buyruklar ve açıklamalar için kullanılan bir sözcüktür. Buna göre, genel anlamda “dogmatik” , bir görüşü, ya da düşünceyi tartışmadan, ya da eleştirmeden benimseyen kişidir.

Bazı filozoflara göre, insan aklı ve düşüncesi varlıkların özünü ve gerçek nedenini kavrayamaz. Yani, insan mutlak gerçekliğin bilgisini edinemez. Biz, nesneleri yalnızca bize göründüğü biçimiyle, yani duyularımızın ve algılarımızın bize tanıttığı gibi bilebiliriz. Bilgilerimizin yalnızca duyum ve algıların bildirdiği görünümlerle sınırlı olduğunu, nesnelerin bize yalnızca göründüğü gibi bilineceğini, insan aklının varlığın özüne ve mutlak gerçeğe ulaşamayacağını savunan felsefelere de “Agnostisizm-Bilinemezcilik” denir. Örneğin, Bertrand Russell’a göre, fiziksel nesnenin kendisini/gerçek doğasını bilemeyiz. Nesne hakkındaki bilgimiz duyu verileriyle dolaysız olarak bildiğimiz şeyden, yani görünüşten hareket ederek yaptığımız bir çıkarımdır.

Kesin bilgiye ulaşılamayacağı görüşünden yola çıkan bazı filozoflar da, “nesneler hakkında kesin bilgi edinemeyeceğimize göre, benimsenecek en doğru tavır kesin yargılardan kaçınmak olmalıdır.” Görüşünü dile getirirler.Kuşkuyu felsefenin temeli yapan ve gerçek bir filozofun, kendisine sunulan bilgileri ne doğru olarak kabul, ne de yanlış olarak reddetmemesi gerektiğini, kesin yargılardan kaçınılması gerektiğini savunan düşünceler de kuşkucu felsefeler olan sofizmi ve septisizmi yaratacaktır.

…………………………………………………………….

NOTLAR:

(1) “Dış Dünya Üzerine Bilgimiz” – Bertrand Russell- Çev. Vehbi Hacıkadiroğlu- Alaz Yay. İst.1980

 

iuflsfozkn

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2011
Mesajlar
641
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
38
Öyleyse, felsefi yargılarda, yani felsefenin dile getirdiği önermelerde doğru ya da yanlış değerlendirmelerine yer verilmeyecek midir? Kuşkusuz, felsefe de kendi yargılarını doğru-yanlış olarak değerlendirir.Fakat bu değerlendirme, bilimsel anlamda bir değerlendirme değildir. Öyleyse, yapısı gereği gözlem ve deneye uygun olmayan metafizik yargılarda doğrunun, ya da yanlışın ölçüsü nedir?
Felsefe alanında dile getirilen bir yargının doğru, ya da yanlış olarak değerlendirilmesi, o yargının tutarlı olup olmadığına, yani yapısında bir çelişkinin bulunup bulunmamasına, sağlam gerekçelerle ve kanıtlarla desteklenmesine ve mantık ilkelerine uygunluğa bağlıdır.


sorun var ...felsefeyi yaşam alanından çıkaran bir doğru tanımı vermiş...yani" felsfeye göre doğru " böyle bir ayrım yapar mıyız? biz insanlar için bir şeyin doğru olması gerçekle uyumlu olup olmaması değil midir?..
"sağlam gerekçelerle ve kanıtlarla desteklenmesine ve mantık ilkelerine uygunluğa bağlıdır" bakınız thales evrenin arkesini su olarak verdiğinde ne kadar tutarsızdı? eğer tutarsız ise neden filozof deyip baş tacı yapıyoruz? anaksimandros için de , platon için de söyleyebilirim bunu...onlar kendi teorilerini , kuramlarını oluştururken tutarlılığın dışında olsalardı biz neden hala onları yad ediyoruz ?fakat biz 21. asırda artık onların evren kuramlarına yanlış diyoruz ..bununla birlikte tutarsız demiyoruz veya çelişik konuşmuşlar da demiyoruz...doğru bilgi tanımını tutarlılık da tek başına taşıyamıyor...
doğrunun tanımını vermek zor olsa da biz her alanın kendine göre doğrusu var diyemeyiz sanırım.

benim anladığım şu ki; gerçek : nesnel olarak herkesin kabul edeceği bir şey
doğru: yargının nesnel gerçeklikle olan uyumu...
bu durumda 2+2=4 dediğimiz şey sayma anlamında gerçekle uyumlu olduğundan doğru oluyor....kalem düşünün bir tane olsun...sonra yanına bir tane daha ve iki tane daha koyalım ve sayalım , 4 kalem olduğunu görebiliyoruz ..bu durumda 1+3 =4 diyebiliriz...
matematik bize 2+2=4 dediği için sonuç 4 değil ...öyle olduğu iççin matematik o eşitlği veriyor.....kısaca algılara %100 güvenmek durumunda değiliz ama bir önerme , bir ürün elde etmek için nesnel - algıya ihtiyaç var..sonraki süreçte akıl algılanan üstünde düşünme süreci geçirip genelleştirir ve ürün elde eder ve bunu dil ile söyler....düşünme sürecinde ürünlerimiz gerçekle uyumlu ise doğru bilgiye kapı aralanıyor deriz...


ben böyle anladım.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
"gerçeklik" nesnel olandır, oysa "doğru" ise bir yargıdır; aralarında fark olmalı...demek ki gerçek, doğruya eşit değildir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
"gerçeklik" nesnel olandır, oysa "doğru" ise bir yargıdır; aralarında fark olmalı...demek ki gerçek, doğruya eşit değildir.

Gerceklik ideolojik, dogruluk ise inancsaldir. Bir seyi dogrulamak demek, ya onun gercek olduguna inanmak, ya da onun dogrulugunu inancla gerceklestirmektir.

Bu temelde dogrular da gercekler de goreceli ve degiskendir.

Gerceklik ise gercegin ne oldugu konusudur. Bu da ideolojik tartismadir. Ayni sekilde gercek varligin ne oldugu konusu da ideolojik tartismadir.

Bilim ise gercekten degil; olgudan yola cikar. Cunku olgular evrensel onay almis bilgilerdir ve olgularin dogrulugu da ortaya atilan teorinin test edilebirligi ile evrensel onaya kavusur.

Iste butun bu temelde gercek te olgu da insanoglu yapilandirmaciligidir.

Yani insanogluna yansiyan ve gozlem veren insanoglu disinda bir gerceklik vardir, fakat; bu gercekligin ne oldugu, bilgisi, anlam ve icerigi insanoglu yapilandirmaciligidir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Gerceklik ideolojik, dogruluk ise inancsaldir. Bir seyi dogrulamak demek, ya onun gercek olduguna inanmak, ya da onun dogrulugunu inancla gerceklestirmektir.

Bu temelde dogrular da gercekler de goreceli ve degiskendir.

Gerceklik ise gercegin ne oldugu konusudur. Bu da ideolojik tartismadir. Ayni sekilde gercek varligin ne oldugu konusu da ideolojik tartismadir.

Bilim ise gercekten degil; olgudan yola cikar. Cunku olgular evrensel onay almis bilgilerdir ve olgularin dogrulugu da ortaya atilan teorinin test edilebirligi ile evrensel onaya kavusur.

Iste butun bu temelde gercek te olgu da insanoglu yapilandirmaciligidir.

Yani insanogluna yansiyan ve gozlem veren insanoglu disinda bir gerceklik vardir, fakat; bu gercekligin ne oldugu, bilgisi, anlam ve icerigi insanoglu yapilandirmaciligidir.

Gerçeklik, ideolojik(fikirsel) olamaz.Olgusal olan, materyal olandır..Doğruluk/yanlışlık ise, gerçekliğe ilişkin yargımızı dillendiren önermedir.Bu önerme, olgu ile örtüşüyorsa doğru, örtüşmüyorsa yanlıştır.Bu da görece değildir.Görece olanlar, inanç, felsefe, ideoloji vb dir.Bunlar gerçek/gerçeklik değil, gerçekliğin soyutlanmasından/algısından yola çıkarak oluşturulmuş önermelerdir.D/Y değeri almazlar,özneldirler.Somutla denetlenemedikleri için yine soyut (dilsel, mantıksak, tutarlılık, geçerlilik vb) ölçütler çerçevesinde ele alınıp tartışılabilirler.Bu arada, İdeolojik gerçeklik dediğiniz nedir, örnekleyebilir misiniz?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Gerçeklik, ideolojik(fikirsel) olamaz.Olgusal olan, materyal olandır..Doğruluk/yanlışlık ise, gerçekliğe ilişkin yargımızı dillendiren önermedir.Bu önerme, olgu ile örtüşüyorsa doğru, örtüşmüyorsa yanlıştır.Bu da görece değildir.Görece olanlar, inanç, felsefe, ideoloji vb dir.Bunlar gerçek/gerçeklik değil, gerçekliğin soyutlanmasından/algısından yola çıkarak oluşturulmuş önermelerdir.D/Y değeri almazlar,özneldirler.Somutla denetlenemedikleri için yine soyut (dilsel, mantıksak, tutarlılık, geçerlilik vb) ölçütler çerçevesinde ele alınıp tartışılabilirler.Bu arada, İdeolojik gerçeklik dediğiniz nedir, örnekleyebilir misiniz?

Bu konuyu detayli bir sekilde hem "constructive epistemoloji, hem bilgi ve ne oldugu hem de bilimselligin ontolojik cikmazi" basliklarinda acikladim. Oyuzden tek bir soru sormak istiyorum?

Gerceklik ve dogruluk/yanlisligi varlik mi, yoksa bilgi mi temelinde degerlendiriyorsun?

Cunku bilimsellikteki olgu kavrami bilgi kokenlidir, varlik degil. Varlik sadece goruntu veren ve yansiyan temelindeki fenomendir ve bunun gercekligi ve de dogrulugu/yanlisligi metafizigin ( felsefenin varlik dalinin) ontolojisinin ve teolojisinin (tanrinin varligi) tartismasidir. Ne bilimin konusudur ne de bilimseldir. O yuzdende tum varlik ile ilgili ortaya atilan gorusler ideolojiktir. Olgu ise gozlemsel, teorik ve test edilebilirlik ve yanlislanabilirlik temelinde bilimsel ve bilisseldir.

O yuzden epistemolojik bakis acisi olguyu one cikarir, gercegi ve onun gerceklik tartismasini degil. Sonucta olgu evrensel onayi olan, gerceklik ise tartismali olandir.

Ideolojik gerceklik, mustakil var olan varlikta; materyalizm-madde, idealizm-dusunce ve pozitivizm-yok iken
Gercek varlikta, objektivizm-nesne, subjektivizm-ozne ve isimcilik-yok tur.

Olan isen evrensellerdir ve bunlar da kavramlardir. Yani epistemolojik gerceklik (metafizik gerceklik degil) kavramlardir. Bu konuda asagidaki linke bakabilirsin.

http://www.felsefe.net/felsefeye-giris/5196-gercek-uzerine-gercek-karmasasi.html
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Gerceklik ve dogruluk/yanlisligi varlik mi, yoksa bilgi mi temelinde degerlendiriyorsun?
Gerçeklik, bizim zihnimizden bağımsız olarak var olan somut, ölçülebilir varlık alanıdır.Gerçekliği sadece "o anlık" algı/düzey ve bakış açımızla kavrayabiliriz.Yani kavrayışımız sınırlıdır.Doğruluk/yanlışlık ise, bu alana ilişkin çıkarımlarımızı ifade eden bilgisel/epistemolojik alan için geçerlidir.Gerçek, D/Y olamaz.Ona dair gözlem/algı/bilgilerimiz D/Y olabilir.Yani gerçekliğe ilişkin bilgimiz değişebilir.Bu değişim, bilgi/algının artması ve gerçekliğin bilmediğimiz, eksik/yanlış bildiğimiz yönlerinin keşfedilmesiyle ortaya çıkar.Gerçekliğin değişimi ise, bizim bilgimizden/algımızdan bağımsızdır.Varlık olmadan bilgi olmaz.Episteme(bilgi), ontos (varlık) üzerinden biçimlenir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Gerçeklik, bizim zihnimizden bağımsız olarak var olan somut, ölçülebilir varlık alanıdır.Gerçekliği sadece "o anlık" algı/düzey ve bakış açımızla kavrayabiliriz.Yani kavrayışımız sınırlıdır.Doğruluk/yanlışlık ise, bu alana ilişkin çıkarımlarımızı ifade eden bilgisel/epistemolojik alan için geçerlidir.Gerçek, D/Y olamaz.Ona dair gözlem/algı/bilgilerimiz D/Y olabilir.Yani gerçekliğe ilişkin bilgimiz değişebilir.Bu değişim, bilgi/algının artması ve gerçekliğin bilmediğimiz, eksik/yanlış bildiğimiz yönlerinin keşfedilmesiyle ortaya çıkar.Gerçekliğin değişimi ise, bizim bilgimizden/algımızdan bağımsızdır.Varlık olmadan bilgi olmaz.Episteme(bilgi), ontos (varlık) üzerinden biçimlenir.

Guzel. Peki gerceklik (truth) ile olgu (fact) farki nedir? Gercegin ne oldugunu, neyin gercek oldugunu, gercek varligin ne oldugunu yani, bunlarin gercekligini kim/ne belirler? Ontolojik gerceklikte kesinlik/mutlaklik var midir?, varsa bu kesinlik/mutlaklik kime/neye dayanir?

Gerceklik sabit midir/degiskenmidir? neye/kime gore?

Bir seyin dogrulugunu belirleyen kimdir/nedir? ve nasil belirler?

Yanlis neyin yanlisidir?, kime/neye gore?

Dogrulugun tabani nedir?, dogruluk tek, kesin, mutlak midir?

Yanlislanabilirlik, nerede gecerlidir?, gerceklik, olgu, dogruluk yanlislanabilir mi?

Simdilik bu sorular uzerine yazisalim. Boylece gercek, gerceklik (gercegin ne oldugu ve kime/neye goresi, gercek varligin ne oldugu kime/neye goresi) , olgu, dogruluk, dogrulama v.s. farki da ortaya cikar.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Guzel. Peki gerceklik (truth) ile olgu (fact) farki nedir? Gercegin ne oldugunu, neyin gercek oldugunu, gercek varligin ne oldugunu yani, bunlarin gercekligini kim/ne belirler? Ontolojik gerceklikte kesinlik/mutlaklik var midir?, varsa bu kesinlik/mutlaklik kime/neye dayanir?

Gerceklik sabit midir/degiskenmidir? neye/kime gore?

Bir seyin dogrulugunu belirleyen kimdir/nedir? ve nasil belirler?

Yanlis neyin yanlisidir?, kime/neye gore?

Dogrulugun tabani nedir?, dogruluk tek, kesin, mutlak midir?

Yanlislanabilirlik, nerede gecerlidir?, gerceklik, olgu, dogruluk yanlislanabilir mi?

Simdilik bu sorular uzerine yazisalim. Boylece gercek, gerceklik (gercegin ne oldugu ve kime/neye goresi, gercek varligin ne oldugu kime/neye goresi) , olgu, dogruluk, dogrulama v.s. farki da ortaya cikar.
Gerçek mutlak da olabilir, değişken de..Her ikisi de insandan ve onun algısından bağımsızdır.
Doğruluk, somut gerçeklikte ölçü ve deneye, olgusal gerçeklikte (savaş, göç, devrim..) toplumsal algıya göre değişir..Bunu belirleyen insandır.
Yanlış, yargıda bulunanın yanlışıdır.Yanlış olduğunu gösterebilene göre.
Doğruluğun tabanı 5 duyudur.Doğruluk mutlak olamaz.Doğru mutlak olabilir belki..D/Y çıkarımları insan üretimi olduğundan mutlak konusunda birşey diyemem.
Gerçeklik yanlışlamaz.Gerçekliğe ait bilgimiz yanlışlanabilir.Olgu=gerçeklik dersek, aynısı onun için de geçerli.Doğru elbette yanlışlanabilir.Bu, onun yeni bir doğruyla yer değiştirmesi anlamındadır.Paradigma değişmiştir yani.Yanlışlanabilirlik, tümevarımın kullanıldığı her alanda mümkündür.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Gerçek mutlak da olabilir, değişken de..Her ikisi de insandan ve onun algısından bağımsızdır.
Doğruluk, somut gerçeklikte ölçü ve deneye, olgusal gerçeklikte (savaş, göç, devrim..) toplumsal algıya göre değişir..Bunu belirleyen insandır.
Yanlış, yargıda bulunanın yanlışıdır.Yanlış olduğunu gösterebilene göre.
Doğruluğun tabanı 5 duyudur.Doğruluk mutlak olamaz.Doğru mutlak olabilir belki..D/Y çıkarımları insan üretimi olduğundan mutlak konusunda birşey diyemem.
Gerçeklik yanlışlamaz.Gerçekliğe ait bilgimiz yanlışlanabilir.Olgu=gerçeklik dersek, aynısı onun için de geçerli.Doğru elbette yanlışlanabilir.Bu, onun yeni bir doğruyla yer değiştirmesi anlamındadır.Paradigma değişmiştir yani.Yanlışlanabilirlik, tümevarımın kullanıldığı her alanda mümkündür.

Guzel, goruslerin icin tesekkurler. Benim gozlemledigim yapilandirmaci bilgi, Gercekligin insanoglundan bagimsiz oldugunu ama sadece insdanoglu anlam, icerik ve tanimiyla ortaya koyulacagini soyler. Iste bu temelde de gerceklik yapilandirmacidir.

Ben dogrulugu ise somut degil, soyut degerlerde kullaniyorum. Cunku somut olan zaten olgudur ve gozlem verir. Bu temelde dogrular sadece dogrulayan icindir ve degisken/gorecelidir. Ayrica yanlislanamazda cunku bilimsel ve bilissel degildir, gozlem ise aklin degerlendrdigi iceriktedir.

Mesela gozlem veren bir demokrasinin demokratikligi bir fasist algiya gore baskadir, bir sosyalist algiya gore baskadir; ama; her ikisi de kendince demokrasi kavramini degerlendirir. Iste bu temelde tum soyut degerler kisisine, ideolojisine, duzeye ve algiya gore degiskendir ve gorecelidir.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Gerçek mutlak da olabilir, değişken de..Her ikisi de insandan ve onun algısından bağımsızdır.
Doğruluk, somut gerçeklikte ölçü ve deneye, olgusal gerçeklikte (savaş, göç, devrim..) toplumsal algıya göre değişir..Bunu belirleyen insandır.
Yanlış, yargıda bulunanın yanlışıdır.Yanlış olduğunu gösterebilene göre.
Doğruluğun tabanı 5 duyudur.Doğruluk mutlak olamaz.Doğru mutlak olabilir belki..D/Y çıkarımları insan üretimi olduğundan mutlak konusunda birşey diyemem.
Gerçeklik yanlışlamaz.Gerçekliğe ait bilgimiz yanlışlanabilir.Olgu=gerçeklik dersek, aynısı onun için de geçerli.Doğru elbette yanlışlanabilir.Bu, onun yeni bir doğruyla yer değiştirmesi anlamındadır.Paradigma değişmiştir yani.Yanlışlanabilirlik, tümevarımın kullanıldığı her alanda mümkündür.

''doğru mutlak olabilir belki..'' diyorsunuz... doğrunun sınırlandırıldığı ölçüde mutlaklığa yaklaşabileceğini, ve yeterince sınırlandırılarak mutlaklaşabileceğini, düşünüyorum...örn. 'volga nehri i.s. ikinci bin yılda karadenize dökülmüştür'... bilgisi, konu edindiği gerçekliği, aslına uygun biçimde yansıttığı ve hep yansıtacağı için -bence- mutlaklaşmış bir doğrudur... kavramların anlamlarını koruma konusunda gösterilen titizliğe, yüksek değer biçiyorum...
 

nefha

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
birde Hakikat var.doğruluğunda gerçekliğinde üstünde mutlak hakikat .Pergelin sabit ayağı Ki diğer herşey ona göre konumlanır.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Bu konuyu detayli bir sekilde hem "constructive epistemoloji, hem bilgi ve ne oldugu hem de bilimselligin ontolojik cikmazi" basliklarinda acikladim. Oyuzden tek bir soru sormak istiyorum?

Gerceklik ve dogruluk/yanlisligi varlik mi, yoksa bilgi mi temelinde degerlendiriyorsun?

Cunku bilimsellikteki olgu kavrami bilgi kokenlidir, varlik degil. Varlik sadece goruntu veren ve yansiyan temelindeki fenomendir ve bunun gercekligi ve de dogrulugu/yanlisligi metafizigin ( felsefenin varlik dalinin) ontolojisinin ve teolojisinin (tanrinin varligi) tartismasidir. Ne bilimin konusudur ne de bilimseldir. O yuzdende tum varlik ile ilgili ortaya atilan gorusler ideolojiktir. Olgu ise gozlemsel, teorik ve test edilebilirlik ve yanlislanabilirlik temelinde bilimsel ve bilisseldir.

O yuzden epistemolojik bakis acisi olguyu one cikarir, gercegi ve onun gerceklik tartismasini degil. Sonucta olgu evrensel onayi olan, gerceklik ise tartismali olandir.

Ideolojik gerceklik, mustakil var olan varlikta; materyalizm-madde, idealizm-dusunce ve pozitivizm-yok iken
Gercek varlikta, objektivizm-nesne, subjektivizm-ozne ve isimcilik-yok tur.

Olan isen evrensellerdir ve bunlar da kavramlardir. Yani epistemolojik gerceklik (metafizik gerceklik degil) kavramlardir. Bu konuda asagidaki linke bakabilirsin.

http://www.felsefe.net/felsefeye-giris/5196-gercek-uzerine-gercek-karmasasi.html

Verilen link;

http://www.felsefe.net/felsefe'ye-giris/4032-gercek-uzerine-gercek-karmasasi.html
 

flzf

Filozof
Yeni Üye
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
850
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Gerçek en güvenilir diyerek şaibelide olsa duyularımızın aklımızın bize önerdiği herşeydir. Nihayetinde bunun ötesine çıkamayacağımız için gerçeğimiz gördüğümüz duyduğumuz hissettiğimiz evrendir. Doğru ise bu gerçeklerin çelişmemesidir. Misal kasamızda iki elmamız varsa ve gerçekse kasaya 2 gerçek elma daha girdiğinde toplam 4 elma olma durumu doğrudur.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Gerçek en güvenilir diyerek şaibelide olsa duyularımızın aklımızın bize önerdiği herşeydir. Nihayetinde bunun ötesine çıkamayacağımız için gerçeğimiz gördüğümüz duyduğumuz hissettiğimiz evrendir. Doğru ise bu gerçeklerin çelişmemesidir. Misal kasamızda iki elmamız varsa ve gerçekse kasaya 2 gerçek elma daha girdiğinde toplam 4 elma olma durumu doğrudur.

Sence gozlemin gercekteki payi nedir?

Bir seyi gozlem ile mi yoksa akil ilemi gerceklersin?

Evren bir fenomendir. O yuzden gercekligi tartismasi anlamsizdir. Cunku herkese gozlem verir.

Dogru ile gercek arasindaki bag; dogrulama eylemidir.

Yani ya aklin inancini ideolojisini izmini degerini dogrulayarak gerceklersin, ya da gozlemini dile getirirsin.

Iste olgu burada gercek ve dogrudan farklilasir.

Olgu tartismasizdir, gercek te dogru da tartismalidir.
 

flzf

Filozof
Yeni Üye
Katılım
12 Mar 2009
Mesajlar
850
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Gözlem duyularımızın akıl süzgecinden geçmesidir

Duyular ile algılar akıl ile gözlem yaparsın

Evrenin gerçekliği sana ne önerdiğine ve yeterli doğrular elde etmene bağlıdır(aksi durumda gerçekliği sorgulanır)

Doğru ve gerçek arasındaki bağ bir şeyi kendisiyle açıklamamak adına çelişmezlik denilebilir. Doğruyu doğrulamak ile açıklamamak lazım sonuçta :)

Olgu bana göre tamamen duyularımız ve aklımızın ürünüdür bu olgular sayesinde gerçeklik ve doğruluk adına karar verebiliriz.

Olgu gerçektende tartışmasızdır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst