felsefi düşünce ile dilin ideolojisi arasındaki ilişki nedir? (Lütfen yardım edin. )

arkadaşlar bu benim felsefe ödevim yardımlarınızı bekliyorumm. ' felsefi düşünce ile dilin ideolojisi arasındaki ilişki nedir? '

Çok güzel bir konuymuş bu, ama bir ödev için fazla güzel. Nedeni de pek çok farklı açılardan işlenebilecek olması. Nietzsche, Marx, Foucault gibi modernizme ciddi eleştiriler getiren filozoflardan, yapısalcılık ve onun eleştirisi olan post-yapısalcılık kritiklerinden, hatta feminizm, neo-pozitivizm, Frankfurt Okulu, psikanalitik... gibi pek çok birbirinden tamamen farklı (ve ayrıca birbirine karşıt) akımdan hareketle incelenebilir. Yani yardım etmek pek mümkün değil konuyla ilgili, çünkü bu saydığım filozoflarda ve akımlarda olduğu gibi, farklı bakış açıları farklı çözümlemelere götürür. Bunların hepsini bir arada ele almak ise anca bir doktora tezinde mümkündür. Bu nedenle de yalnızca sorunu ortaya koymak gerekir böyle bir ödevde. Kısaca şöyle bir çerçeve çizilebilir; dil kültürün ve dolayısıyla da - özellikle Nietzsche ve Marx'ın bakış açısından - egemen ideolojinin taşıyıcısı olarak değerlendirilir. Ayrıca burada politik içerimleri de olan "söylem" kavramı da önemlidir. Burada sorun şudur ki, hiçbir şey dilin dışına çıkamaz. Bu nedenle de bütün toplumsal eylemlerimiz söylem niteliğindedir. Bu bakışa göre toplum da, her zaman bir ideolojinin belirlenimindeki söylemlerin iktidar mücadelesinin sahnesi haline gelir. Egemen söylem, egemen ideoloji demektir. Bu ideoloji kendi bilgisini, bilim ve teknolojisini üretir; bilgi güçtür. Bilgi de diğer her şey gibi dilde üretilir ve egemen ideoloji tarafından kendine araç kılınır...

Dilin ideolojisi, daha doğrusu ideoloji olarak dil kabaca bu şekilde ifade edilebilir. Ama dediğim gibi konu pek çok farklı yere gidebileceği için sadece dil, söylem, ideoloji gibi birkaç kavramın açıklanmasından fazlası yapılamaz böyle bir ödevde. Bütün bu kavramların ortaya çıkmasına neden olan ve hepsinin içinde yer aldığı düşünce iklimini ifade eden ise "linguistic turn" kavramıdır. Bir kere bütün dünyanın dil içinde kurulup anlaşıldığı kabul edildikten sonra artık bunun dışına çıkmak mümkün değildir. Artık "dilimizin sınırları dünyamızın sınırlarıdır". Günümüz felsefi düşüncesi de bu dilsel dönüşüm paradigması içinde işlemektedir.

yazdıklarınızdan hareketle konuyu baya bi genişlettim ve 2 sayfalık bir şey çıktı ortaya. çok teşekkür ederim. psikoloji öğrencisi olduğum için biraz zorlanmıştım. ufkumu genişlettiniz , teşekkürler...

Rica ederim. Konu gerçekten güzel ve çok kapsamlı olduğu için cevap vermek istedim. Aslında felsefenin içinde olmama rağmen yine de çalıştığım alanın dışında olduğundan ben de derleyip toparlamakta zorlandım. İşe yaradıysa buna memnun olurum.

hem de çok işime yaradı hala üzerinde çalışmaktayım, tekrar teşekkürler...