Felsefi açıdan Atatürk

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde kalliope tarafından oluşturulan Felsefi açıdan Atatürk başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 10,500 kez görüntülenmiş, 20 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı Felsefi açıdan Atatürk
Konbuyu başlatan kalliope
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Mühendis

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Atatürk’ün edindiği kuramsal nitelikteki sosyolojik bilgiler, daha çok felsefenin içinde yer almıştı. Esasen o zamanlar sosyoloji, felsefî nitelikleri ağır basan ve felsefenin içinde bir alan görünümünde idi. Bu nedenle hem sosyoloji, hem de felsefe kültürü vardı.

Atatürk, “Felsefe” konusunda şöyle der: “Felsefe, evren karşısında insanın akılcı davranışıdır. Bu yüzden felsefe bilmeyen insan, edebiyatçı da, politikacı da olamaz. Felsefe bilmeyen bir asker, belki bir savaş kazanır, ama savaşı anlayamaz. Ben felsefeyi severim, fakat sistemleri sevmem. Çünkü sistemler “Tek gerçek”e dayanırlar.”

O halde Atatürk’ün felsefeye meraklı olduğu, felsefî eserler okuduğu anlaşılmaktadır. O bir filozof değildi. Fakat felsefeden geniş ölçüde yararlanmıştır. Kendisinin de belirttiği gibi hiçbir zaman tek bir felsefî akıma bağlı kalmamıştır. Felsefenin çeşitli akımlarından yararlanmıştır. Düşüncelerini eylem halinde dile getiren, söz ve söylevle ortaya koyan bir düşünür gibi idi.

Atatürk, felsefî açıdan olgucu (Pozitivist), işlevselci (Fonksiyonalist), pragmatist, hümanist, gerçekçi (realist) rasyonalist olarak nitelendirilmiştir. Bu nedenle felsefî tutumunda eklektik bir yol izlemiştir denilebilir. Yani bu akımların bir çözümlemesini ve bu çözümlemeyi eyleme dönüştürme gücünü temsil etmektedir.

Onun, toplumun tüm bireylerini düşünen insan yapma gereğine inanış, halk egemenliği, devrim, ülke ve ulus bütünlüğü tam bağımsızlık ve çağdaş uygarlık kavramları öz bakımından yukarda değinilmiş felsefî akımlar üzerine oturtulabilen bir düşün sistemidir. Başka bir deyişle onun benimsediği ve yararlandığı çeşitli felsefî akımlar, ulusal öze dayandırılan bir bireşim (Sentez) olarak ele alınabilir.

A. Pragmatist Yönü (Yararcılık)

Atatürk, bir kuramcı olmayıp, yaşayan bir adamdır. Bir yazarımızın belirttiği gibi; “Kafasını daha çok kuramcı Fransız kültürü ile beslemiş olan bu akılcı insan, Anglosakson görgücülüğüne (Empirisme) ve pragmacılığına daha yakındır. Bilgiyi deney, gerçeği fayda ölçüsüne vurmayı sever.”
Eğitim sürecini, insan yaşamında bir yarara (faydaya) yararlı (faydalı) olan bir işe araç kabul eden Atatürk, birçok konuşmalarında pragmatist (yararcı, faydacı) bir eğitim felsefesine bağlı olduğunu belirtici ifadeler kullanmıştır. Örneğin; “ Bir taraftan cehaletin giderilmesiyle uğraşırken bir taraftan da çocuklarımızı toplumsal ve ekonomik yaşamlarında verimli, başarılı kılabilmek için gerekli olan bilgi ve becerileri iş içinde ve iş aracılığıyla vermek eğitim yöntemimizin temelini oluşturmalıdır” der.

Eğitmen denemesi ile Köy Enstitüleri teşkilâtı aslında Atatürk’ün daha 1 Mart 1923’de Millet Meclisini açış nutkunda ileriye sürdüğü bir önerinin uygulanışıydı. Bununla ilgili olarak “Üretim ve imalâtı artırıcı unsurlar yetiştirmek Türk eğitiminin temel ödevi olmalıdır” der.

B. Olgucu (Pozitivist) Olarak Atatürk

Atatürk’ün felsefî açıdan bir değerlendirilmesi de, onun olgucu (pozitivist) oluşudur. Pozitivizm, olguculuktur. Yani, araştırmalarını olgulara, gerçeklere dayayan, fizik ötesi açıklamaları kuramsal olarak imkânsız ve yararsız gören; deneyle denetlenmeyen sorulan sözde soru olarak niteleyen felsefe doğrultusudur. A. Comte’un felsefeye getirdiği bir kavramdır. Pozitivist sistemin çıkış noktası, duyularımızın bize sağladığı olaylardır. Bu nedenle ancak olayları bilebiliriz. Pozitivizmin yöntemi ise analitik akla dayanıyordu. Comte’a göre düşünce dünyasını yöneten mantık yasaları, nitelikleri gereği değişmezler ve her zaman her yerde ve her konuda ortaktırlar. Bu formül, pozitivist felsefenin ve pozitif bilimlerin temeli olan analitik aklın ifadesidir. O halde olguculuk (pozitivizm), analitik akla dayanır, tarih felsefesi ve varlık sorununu reddeder. Atatürk’ün olguculuk yönü, onun bilim kavramına önem vermesi ve onu esas almasından ileri gelmektedir. Bu düşünü, teknik, pozitif ve toplumsal bilimleri kapsayan geniş bir içeriğe sahiptir. Böylece bu anlayış, çağdaş uygarlığı yaratması bakımından müspet bilimciliktir. Dünyayı, olayları ve her şeyi kavramak için müspet bilime başvurulmalıdır. Fizik ötesi ve bilim dışı kavramlar Atatürkçü düşüncenin dışındadır. Çağımızın bilimsel düşüncesini, düşünce özgürlüğünü ve onun yol göstericiliğini benimsemiştir. İşte, Atatürkçü felsefe, bir yazarımızın belirttiği gibi, akıl ve bilim gibi kaynakların temel alındığı felsefî akımların ulusal öze dayandırılan bir bireşimi (sentezi) olarak kabul edilebilir. Onun gerçekçiliği de yine olguculuk (pozitivist) yönünün bir başka görünümüdür. Ayrıca onun hümanist değerleri benimsemesi de bir başka felsefî yönünü oluşturur. Atatürk düşünce sistemindeki bu felsefe akımları, yeni bireşimi (bir sentezi) ifade etmektedir. Günlük yaşama yön verecek değerler topluluğunu ve eyleme dönüştüren bir görünümü temsil etmektedir.

C. Akılcılık (Rasyonalizm) ve Atatürk

Mustafa Kemal, Batıdaki akılcılığı (Rasyonalizmi) benimsemiş, akılcı düşünürlerin eserlerini incelenmiştir. Esasen sözlerinde ömür boyunca sistemli olarak oluşan akılcı bir görüş vardır. Akılcı olduğu için bağnazlığa, yobazlığa, dogmacılığa, boş inançlara, doğa dışı düşüncelere karşıdır.
Akılcılık, bilgimizin kaynağını ve bilginin nasıl kazanıldığını açıklayan Descartes’in 17. yüzyılda geliştirdiği bir felsefi akımdır. Gerçekler aranırken akla dayandırılır. Akla uygun olmayan tüm davranış ve olaylar gerçeğe uygun değildir. Bu akım Batı ülkelerinde bilim ve tekniğin hızla gelişmesinde etkin bir rol oynamıştır.
Atatürk, akılcılığı ve bilimciliği devletin ve toplumsal yaşamın her alanına yaymaya çalışmış, akla ters düşen her şeyi reddetmiştir. O, bu akımı Batı felsefesini derinliğine araştırarak elde etmiş olmayıp, kendi dehasının özellikleriyle kendiliğinden elde etmiştir. Akılcılığı, kendi kendine düşünüp çıkarmıştır. Özellikle davranışlarıyla bu akımı uygulamaya koymuştur. Böylece, onun devrimciliğini, akılcılığın topluma uygulaması olarak nitelendirebiliriz.

D. Kemalist Felsefenin ilkelerinin Eğitimsel Sonuçları

Kemalist felsefenin genel ilkelerinde ulusçuluk, devletçilik, halkçılık, devrimcilik gibi ilkeler her alana olduğu gibi Atatürk döneminin eğitimsel uygulamalarına da yansımıştır.

a) Halkçılık: Bu ilke, eğitimde fırsat eşitliğini yaratmaya çalışmıştır. Özellikle alt sosyo-ekonomik kesimlerin eğitimini sağlayarak eğitimin kitle eğitimine geçişini gerçekleştirmiştir. Böylece seçkin azınlık eğitiminden kitle eğitimine dönüşüm olmuştur. Halk eğitimi ve kadın eğitimine halkçılık ilkesinin ışığında önem verilmiştir.

b) Devrimcilik: Bu ilke de bütün ilkelerin yayılması ve korunmasında eğitim sürecinin gücünden, eğitim kurumlarının etki alanından ve eğitimcilerin inançlı çabalarından yararlanılmasını sağlamıştır. Bu dönemin öğretmenleri, Kemalist felsefenin askerleri gibi canla başla hizmet görmüşlerdir.

c) Ulusçuluk: Bu ilke, toplumun değişik öğelerinin, kültürel ve eğitimsel amaçlar çerçevesinde bütünleşmesine yol açmıştır. Ulusçuluk, eğitim olgusunun da ulusal bir nitelik kazanmasını sağlamıştır. Ulusçuluk ilkesi, ulusal bilinçlenmeyi amaçlamıştır. Bu husus eğitime de yansımıştır. Örneğin dilde yenileşme bu konudaki göstergelerden biridir. Bu kavram, eğitimin amaçları ve programlarına coğrafî ve lâik sınırlamalar çerçevesinde yansımıştır.

d) Devletçilik: Bu ilke, eğitimi iki yönde etkilemiştir.

aa) Devlet işletmeleri, bürokratik eğitim merkezleri olarak etkin olmuşlardır. Bu işletmelerden yetişenler daha sonra, büyük özel kesimlerin kuruculuğunu yapmıştır.

bb) Yüksek öğretim kurumlarından bazıları programlarını bu işletmelerin insan gücü ihtiyacına dönük olarak yenilemiştir.

Bu ilke aynı zamanda, çevre kalkınmasını da amaçlayarak, çeşitli işletmelerin açılmasını sağlamıştır. Bunlar çevre kalkınması, halk eğitimi ve sanat eğitimi merkezleri olarak da hizmet etmişlerdir.

e) Lâiklik ilkesi: Eğitim sistemini en fazla etkileyen lâiklik ilkesidir.

Eğitim sisteminin tümünü, amaçlarını ve süreçlerini geniş ölçüde etkilemiştir. Atatürk yeni bir eğitim sistemini Batılılaşmanın ilk koşulları arasında gördüğünden bu sistemin lâikleştirilmesine önem vermiştir.

Atatürk lâiklik ilkesini, geniş kapsamlı olarak ele almış, onun siyasal, toplumsal, kültürel programlarda ortak bir ilke olarak uygulanmasına önem vermiştir. Bu çerçevede eğitim programlarında da lâikliğe yer vermiştir. Ona göre eğitimde lâiklik, eğitimin dinsel otoritelerin etkisinden kurtarılarak devletin denetimi altına alınmasını ifade ettiği gibi, eğitim ve öğretimin amaçlarının, içeriğinin dünyevî gereklere uygun olarak yeniden düzenlenmesi anlamını da taşır. Bu çerçevede medreseler kapatılmış, zorunlu öğretim yaşında olan tüm Türk çocukları, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ilkokullara devamları zorunlu kılınmıştır.

Prof. Dr. Mahmut Tezcan

Yararlanılan Kaynaklar:
-Bozdağ, İsmet., Atatürk’ün Evrensel Boyutları, s. 32.
-Alkan, Cevat., “Atatürk Felsefesinde İnsan Kavramı”, Eğitim ve Bilim, Sayı 46.
- Tütengil, CO., “Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak, s. 214.
-Akay, İ., Atatürkçülüğün İlkeleri, s. 264.
-Koç, Şükrü., “Atatürk’ün Eğitim Felsefesi”, Atatürkçülük Nedir? s. 70 vd.
-Koç, a.g. yazı, s. 72.
-Akarsu, B., Felsefe Terimleri Sözlüğü.
-Tunalı, t., Felsefe, s. 54.
-Timur, T., Türk Devrimi, s. 114.
-Timur, a.g.e., s. 114.
-Savcı, B., Atatürk Düşünü’nün Felsefe ve Toplumsal Özü Üzerine. Türk Dili, Sayı 278,s. 853.
-Savcı, a.g. yazı, s. 853.
-Tütengil, CO., Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak, s. 213.
- Tütengil, CO., a.g.e., s. 214.
- Perin, Cevdet., Atatürk Kültür Devrimi, s. 17.
- Mumcu, Ahmet, Atatürkçülükte Temel İlkeler, s. 125.


atamog8.jpg
 

DideiSehhare

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: FELSEFİ AÇIDAN ATATÜRK - Prof. Dr. Mahmut Tezcan

çok teşkler paylaşımınız için emeğiinize sağlik
 

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Ynt: Felsefi açıdan Atatürk

Atatürk'ün Siyaset Ve Barış Üzerine Söyledikleri

Milletimizin, güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen milli bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lâzımdır. Millî siyaset dediğim zaman, kastettiğim mâna ve anlam şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak millet ve memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak... Genel olarak erişilemeyecek hayalî emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak... Medenî dünyadan, medenî ve insanî davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir.

1920 (Nutuk II, S. 436)

Dış siyaset bir toplumun iç kuruluşu ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç kuruluşa dayanmayan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Bir toplumun iç kuruluşu ne kadar kuvvetli, sağlam olursa, dış siyaseti de o nispette güçlü ve dayanıklı olur.


1923 (Atatürk'ün S.D. II, S.162)

Dış siyaset, iç kuruluş ve iç siyasete dayandırılmak zaruretindedir, yani iç kuruluşun tahammül edemeyeceği genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayalî dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler.

1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 101)

Türkiye'nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima prensibimiz olacaktır. 1931 (Atatürk'ün S.D. I, S. 356)
Türk Cumhuriyetinin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta barış, dünyada barış gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve ilerlemesinden en esaslı etken olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmak bizim için övünülecek bir harekettir.

1933 (Atatürk'ün T.T.B. IV, S. 560)

Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz.

1931 (Atatürk'ün T.T.B. IV, S. 551)

Barış yolunda nereden bir çağrı geliyorsa, Türkiye onu gönülden karşıladı ve yardımlarını esirgemedi.

1937 (Atatürk'ün S.D. I, S. 388)

Biz, milletlerarası münasebetlerde karşılıklı emniyet ve riayeti hedef tutan açık ve samimi politikanın en ateşli taraftarıyız. Hassasiyetimiz, bu yolda kendisini gösteren hazırlıklara ve uğraşmalara karşı, bunların bizim için de fiilî ve hakiki bir güven vücuda getirip getiremeyeceği noktasındadır.

1926 (Atatürk'ün S.D. I, S. 336)

Dış işlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz bilhassa barış fikrine dayalıdır. Beynelmilel herhangi bir meselemizi barış vasıtalarıyla çözümlemeyi aramak bizim menfaat ve anlayışımıza uyan bir yoldur. Bu yol dışında bir teklif karşısında kalmamak içindir ki, güvenlik prensibine onun vasıtalarına çok ehemmiyet veriyoruz.

1929 (Atatürk'ün S.D. I, S. 347)

Barış, milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince daimî bir dikkat ve itina ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını ister.

1938 (Atatürk'ün S.D. I, S. 396)

Bizim kanaatimizce beynelmilel siyasî güvenliğin gelişmesi için, ilk ve en mühim şart, milletlerin hiç olmazsa barışı koruma fikrinde, samimî olarak birleşmesidir.

1932 (Atatürk'ün S.D. I, S. 357)

Şuna da inanıyorum ki, eğer devamlı barış isteniyorsa, kütlelerin vaziyetlerini iyileştirecek beynelmilel tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, kıskançlık, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.

1935 (Aynı Tarihi, Sayı: 19, 1935)

Askerî hareket, siyasî faaliyetin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güven verici bir şekilde geri gelmesi orduların hareketinden daha hızlı, hedeflere varışı temin edebilir.

1922 (Atatürk'ün S.D. III, S. 40-41)

Bu sözler, Fransız Büyük Elçisine sohbet esnasında söylenmiştir:

Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam, edemem. Büyük Meclisin kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay'ı alacağım... Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lûtfen bildiriniz ve doğrulayınız, ekselâns Ambasadör...
(1937)

(Kültür Bakanlığı resmi web sitesinden alıntıdır.)
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
[FONT=&quot][/FONT] [FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]“Akla uygunluğun başlangıçta göz ile görülene üstün olması,”
“Akla uygunluğu gözle görülene terbiye esası.”
“Evvela sosyalist olmalı”
“Maddeyi tanımalı! ”
[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Atatürk’ün not defteri 1905

[/FONT]

[FONT=&quot]Bir sözün bu denli yaşama ışık tutacak boyutta özetlenmesi çok zor bir olgudur diye düşünüyorum . Kimin söylediği, söyleyenin alıntı mı yaptığı benim için o kadar önemli de değil.Asıl önemi içinin doluluğu ve kapısının davetkâr biçimde açık oluşu idi.

Bu sözü anı defterine yazmak ya da alıntı olarak kabul etmek büyük bir bilgi birikiminin ve inanmışlığın ürünü olduğunu göstermektedir.


Sıralama ile gidildiğinde, yaşamın gelişiminin temel özetini maddeci çerçevede, diyalektik içerisinde, bir bütün olarak görmemizi sağlatan bu tümceler, sonuçta maddeyi tanımalı ile biterken, maddenin gelişiminde ve onu değiştirmede öncelikle onu tanımanın gerekliliğini vurgulaması, bunun içinde insanın; önce diyalektik materyalizmi temel alması gerektiğini ortaya koyması, çok önemli.

Maddeyi tanımak için neden sosyalist olmak önemlidir diye sorarsak, madde yaşamın kendisidir, bir enerji oluşumudur, maddeyi tanımamak yaşamı tanımamaktır, yaşamın oluşumunu ve yaşamın devamını sürdürebilmenin temel koşullarından uzak kalarak, yaşamı şekillendirici olmanın uzağına düşmemek demektir, maddenin tanınması sadece o kesit içerisinde ele almakla mümkün olmaz, oluşum sürecinden ve bu süreçten sonraki tüm dönüşüm süreçlerinin sebep sonuç bağıntılarıyla her türlü etkileşim süzgeciyle incelenmesi gerekir, buda; bunun tanınması için maddenin insanla olan iktisadi, sosyal ve siyasi yönünün bir bütün olarak ele alınmasının zorunluluğu demektir.
[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Bu nedenle maddeyi tanımak için, bilimsel sosyalist olunmalı, bir başka deyiş ile diyalektik olarak materyalizmin işlevsel bütünlüğünü bilmeli,maddenin yaratılmışlığına inanmak değil maddenin oluşum (dönüşüm) yasalarına hakim olunmalı.[/FONT]
 

Türkmen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
-

Maddenin yaratılmış olduğuna inanmak maddeye hakim olmayı hiçbir şekilde engellemez Mühendis.
Bana şimdi su sorunun cevabını verin. Balıkesir kongresinde dua eden, Meclisi Kuran okuyarak açan bir adam sahiden bu tür şeyler kaydetmişse günlüğüne ve daha ileriki zamanlarda da meclisi açtığı Kuranı kötüleyen sözler sarfetmişse bu adamın sözüne nasıl güvenilir?
Adam gibi cevap verin buna hadi
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Sanırım gözünüzden kaçmış .



Maddeye hakim olmak?


İster ateist,ister deist,isterseniz herhangi bir dini inanca sahip olun.
Devamlı dönüşüm içersinde olan maddeye nasıl hakim olabilirsiniz ki?
Diğer bir deyişle; kim hakim olmuş ki?
Ben bilmiyorum.Çocukluğuma veriniz.
Ama;öğrenmek isterim.


Benim ifadem ise ; diyalektik olarak metaryalizmin bütünlüğü çerçevesinde maddenin oluşum(dönüşüm) yasalarına hakim olunacağını belirtmektedir.

1919 ve 1920 yılları arasında yapılan Balıkesir kongrelerine (Beş kez toplanmıştır.) Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK hiçbir zaman katılmamıştır.

[FONT=&quot] [/FONT]'de Ankara'da toplanan Birinci Meclis , kabaca 3 gruba ayrılmaktaydı. , , .
Çoğunluk ise sarıklılar ve feslilerdeydi.
Bu meclisin ortak noktası ülkeyi işgalden kurtarmaktı.
Açılış dua ile yapılmıştır.
Bunda herhangi bir çelişki yok ki.

[FONT=&quot]Konuyla ilgili başka olaylar;[/FONT]

Gazi 2 Nisan 1922 tarihinde yanında Sovyet Elçisi Aralov ile birlikte Konya'dadır.

'O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı, canlı hemen hepsi de
gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların
yanında, geniş cüppeli, beyaz sarıklı hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa'yı selamladılar. Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuzlusu, Mustafa Kemal Paşa'dan,Medrese sayısını artırmasını rica etti. Bu zat, ayrıca, medrese öğrencilerinin askere alınmamalarını da istirham etti.

Hoca konuşurken Mustafa Kemal'in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama,medrese öğrencilerinin askere alınmamaları söz konusu olunca,artık kendini tutamadı ve yüksek sesle, sertçe:

' Ne o, dedi. Yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten,
halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde
yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için
canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları
besiye çekmişsiniz! ..'

Mustafa Kemal konuşurken gözleri daha korkunç bir hal alıyordu:
'Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim! '
Hocalar sindiler, ama yüzleri öfkeden kıpkırmızı kesildi, yabancıların yanında hükümet başkanı onları paylamıştı.

Mustafa Kemal Paşa bize dönerek:
'Hadi gidelim, dedi, artık burada bizim için yapılacak bir şey
kalmadı. Ve şöyle, isteksizce bir selam vererek oradan ayrıldı.'
Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun bir süre yatışmadı:

'Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce
onları malî dayanaklarından, vakıflardan, yoksun edeceğim. Yurt
topraklarının büyük bir parçası, neredeyse üçte ikisi, belki daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollaların yaşam kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar.'

Mustafa Kemal, Anadolu topraklarında, şimdi gördüğümüz dinç, sağlam
delikanlıları askerden kaçıran 17 bin medrese bulunduğunu söyledi. Bu tam bir kolordu demekti. Medrese öğrencilerinin şimdiye kadar niçin askere alınmadıklarını sormam üzerine, Mustafa Kemal, bunların askere alınmaları için gerekli emrin verilmiş olduğunu söyledi. Bu devrimci adım, subaylar arasında büyük bir sevinç yaratmış ve bu olay, son günlerin en çok üzerinde durulan bir konusu haline gelmişti.'


S.İ.Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları,
çev. Hasan Ali Ediz, s.104-106




ALİ KILIÇ (İSTİKLÂL MAHKEME'LERİ SAVCISI.) ANLATIYOR:


'Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz zaman Atatürk'ün önüne sırmalı elbiseler giyinmis bir imam dikildi. Atatürk ne istediğini sordu. İmam ellerini kaldırarak, 'Dua etmeden girilmez! ' dedi. Atatürk, 'Bu yurt Mehmed'ciğin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla değil! Çekil oradan! ' dedi ve imamı eliyle iterek meclise girdi.'



LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!

İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: “Adam olmak demektir hocam, adam olmak! ”



Yukarıda kronolojik sırayla paylaştığım olaylar en azından Atatürk’ün Laiklik anlayışını yine tarih sırasına göre gösterdiğini anlamaktayız.

Atatürk’ün laiklik anlayışı din dışılık demektir.Diğer bir deyişle Din'in boş ve bilimsel temele dayanmayan hükümlerini topluma dayatılmaması ve o toplumu bilimsel temeller üzerine oturtmak demektir laiklik.Aynı zamanda ulus devlet olmanın teminatıdır.

Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını işte burada görüyoruz.
Bu deha laikliği getirmiştir.

SÖYLEMLERİNDEN ÖRNEKLER

Bağlı bulunmakla inanmış ve mutlu olduğumuz islam dinini, yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere, bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gerektiği gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdanlarımızı karışık ve türlü renkte bulunan ve her türlü çıkarlar ile tutkuların alanı olan siyasetten ve siyasetin bütün ögelerinden bir an önce ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahiret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylece islam dininin yüceliği gerçekleşir. Mustafa Kemal ATATÜRK-1924

Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular var ise, kendilerine başka ülkede sahne arasınlar. Mustafa Kemal ATATÜRK-1924 '

Vatandaşları içinde çeşitli dinlere mensup unsurlar bulunan ve her din mensubu hakkında adil ve tarafsız tutum ve davranışta bulunmaya ve mahkemelerin de vatandaşları ve yabancılar hakkında eşit adalet uygulamakla görevli olan bir hükümet, fikir ve vicdan hürriyetlerine uymaya mecburdur.
Mustafa Kemal ATATÜRK-1927

Türkiye Cumhuriyeti dahilinde, tüm tekkeler ve zaviyeler ve türbeler kapatılmıştır. Tarikatlar kaldırılmıştır. Şeyhlik, dervişlik, halifelik, falcılık, büyücülük, türbedarlık vesaire yasaktır. Çünkü bunlar gericiliğin kaynakları ve cehaletin damgalarıdır. Türk milleti, böyle müesseselere ve onların mensuplarına katlanamazdı ve katlanmadı. Mustafa Kemal ATATÜRK-1930

Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu haraketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermiyeceğiz.
Mustafa Kemal ATATÜRK-1930

Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm vatandaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir. Mustafa Kemal ATATÜRK-1930

Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbirkimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olamaz.
Mustafa Kemal ATATÜRK-1930

Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlik ile karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz. Mustafa Kemal ATATÜRK-1930

Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsade etmiyoruz. Mustafa Kemal ATATÜRK-1930





Ömrü boyunca 3000 e yakın kitabı altını çizerek okuyan ve sonuç olarak babalarımızın adının Papadopulos olmasını engelleyip,Bugün size Beyoğlu hangi şehrin göbeğidir diye bir soru sorulduğunda verdiğiniz cevabın Konstantinapolis değilde İstanbul olmasını sağlayan,normal sınırlar içinde seneler sürücek devrimleri 8 yıla sığdırabilmiş ise hiç kusura bakma ama ben tarihinden bi haber duyduğu her şeye inanan ,bırakın başkalarını kendini bile eleştirmekten bi haber olan insanların Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK için söylediklerini eleştiri gözüyle değil ancak atıp tutmak olarak nitelendirmek zorunda kalıyorum.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün okuduğu kitapların 1600'ü tarih kitabı.
Okumuş, acıları yaşamış ve en sonunda

''YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ'' şiarının imbikten akıtmış.
Temiz, mert ve onurlu bir şekilde.

Ne kölelik,ne esaret,ne emperyalizm,ne kapitalizm, ne ırkçılık,ne ümmetçilik ne ruhban lık.....



ÖZGÜRLÜK, ÖZGÜRLÜK, ÖZGÜRLÜK

Ne dersin var mısın tarih okumaya?




Hitap şeklin,yazı üslubunu benim için o kadar önemli değil .(Şimdilik)
Okudukça ,araştırdıkça,sorguladıkça bunları aşabileceğini inanıyorum.

Ama;
‘’Adam gibi cevap verin buna hadi’’ sözü haddi aşmakta.

Gerçi birilerinden alıntı yapılmasını üzücü bulsan da ben bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum. Ne yapayım,usta benden daha güzel ifade ediyor.

’’Yaşam, yaşamlarımız, yalanla, kötülükle, baskıyla, zulümle, cinayetle, bozulmuş, kirletilmiş, yaralanmış ve tümüyle bir yok oluş uçurumunun eşiğine getirilmişse ve tek savunu aracımız sözcüklerimizse eğer, insan oluşumuzun değerlerini savunabilmek için onları daha büyük bir sorumluluk, bilinç ve duyarlılıkla kullanalım.’’

Nihat Behram
 

Türkmen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
-

Sen Atatürkün canını istediğin kısımlarının hatırlanmasını ve bilinmesini istiyorsun belliki. Adamın bi dua ederken fotoğrafı var iki üç yerrde, bi de Kuranla dalga geçerken videosu var. Ben buna cevap istemiştim. Madem o kadar yazı yazdın şunu da sorayım madem. Din vicdan işiyse başörtü neden zorla yasaklandı, o da dinle ilgili bir mevzuydu kendi sözüyle çelişmiş olmuyormu böylece?
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Ben Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün düşüncelerinin,gerçekleştirdiklerinin,diğer bir deyişle ;bakış açısının öğrenilmesini /anlaşılmasını istiyorum.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ; inançlara/inançsızlığa karşı saygısını göstermekle kalmamış , bunu laiklik ilkesiyle hayata geçirerek herkesin saygı göstermesini de sağlamıştır. (Bazı kesimler hariç)

Kuran’la dalga geçerken videosu var! diyorsun.Kaynağını gösterebilirmisin?
O dönemlerde video,televizyon yoktu .Varsa da ben bilmiyorum.

Kaynak olarak ; bu sözünü ettiğin video , küreselleşme adı altında yapılan,sömürüde talanda, anarşide, gericilikte,emekçi, bilim ve aydınlanma düşmanlığında başı çeken,
yobazların,bezirganbaşlarının,Sevr yandaşlarının,işbirlikçilerin mandacıların … vb nin hazırladıkları ve internette dolaştırdıklarından biri ise (muhakkak) sakın.

İnanç bu gibi insanların elinde zararsız olmaktan çıktığı için kesinlikle mücadele edilmesi gereken bir olgu halini almıştır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK bunu gördüğü,yaşadığı,bildiği için laiklik ilkesini getirmiş ve herkesin dinini rahatça öğrenebilmesi için;

HUTBEYİ TÜRKÇELEŞTİRMİŞTİR.

7 Şubat 1923 de Zağnoş Paşa camii - BALIKESiR de
Gazi Mustafa Kemal Atatürk minberden cuma günü cemaate Türkçe olarak hutbe okuyan ilk ve tek cumhurbaşkanıdır.
……. ‘’Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur." Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.’’

EZANI TÜRKÇELEŞTİRMİŞTİR.

"Tanrı uludur;
Şüphesiz bilirim, bildiririm:
Tanrı'dan başka yoktur tapacak,
Şüphesiz bilirim, bildiririm
Tanrı'nın elçisidir Muhammed
Haydin namaza, haydin felaha
Namaz uykudan hayırlıdır."

KURAN’IN TÜRKÇE YORUMUNU YAPTIRMIŞTIR.

‘’Atatürk'ün Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'a yazdırdığı tefsir olup günümüzde de önde gelen İslam alimleri tarafından da hala en güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir.’’


Böylece İslam’ın anlaşılır olmasını ve kolayca öğrenilmesini sağlayarak , dine en büyük saygıyı göstermiştir.

''Başörtü neden zorla yasaklandı?''



Eğer bu başörtüsü benim bildiğim ,annelerimizin,ninelerimizin günlük hayatlarında kullandıkları yüz ve saçların gözüktüğü biçimde başlarına geçirdikleri başörtüsü ise hiçbir yerde ama hiçbir yerde yasak değil.
Yoksa başörtüsü olarak türbanı,sıkma başı mı kastediyorsun.
Hani son günlerin deyimiyle,bunun da açılımı başörtüsü mü oldu.

Türbanla ilgili;

İnancım var türban takıyorum.
Tak kardeşim,
İnancım var türban takıyorum aynı zamanda üniversite okumak istiyorum.
Devletin kurum ve kuruluşlarında senin kutuplaşma yaratıp inanç gösterisi ya da propaganda yapmanın senden başka kime ne faydası var?
İnancım yok istediğim gibi takılmak istiyorum
Takıl kardeşim
İnancım yok Eyüp Sultan camisine mini etekle grip mimari fotoğraflar çekmek istiyorum
Çekemezsin çünkü insanların inançlarına saygılı olmak zorundasın
Tıpkı devletin kurum ve kuruluşlarında kendi inancının propagandasını yapmaman gerektiği gibi.
Ne camiye,ne kiliseye,nede havraya miniyle ; nede Üniversiteye türbanla girebilirsin.
Bu yüzden Laiklik var.

‘’dua ederken fotoğrafı var iki üç yerde…’’

Evet var.
Önemli mi?

Sahi...
Yedi düvelle gece gündüz savaşan Mustafa Kemal'in elinde tabancayla bir fotoğrafını hiç gördün mü?
Kara tahtanın başında, çalışma masasında kitaplarla bir Mustafa Kemal gördün ama...
 

Türkmen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
-

Ben bilmiyorum sen biliyosun bunların doğrusunu yani dur hele bakalım bi de ben başlayayım:

Bizim dinde başörtüyü kadınlar heryerde takmak zorunda helalli kocası hariç. Öyle üniversiteye geleni başındakini çıkarttırırsan dine saygısızlık olur bu. Hem Türban değil yasak olan ( Başı kapalı giremez) şeklinde heryer.
Bu atatürkü aşırı sevenlerin hepsi böyle anasını satıyım. İşinize geldiği gibi evirin çevirin herşeyi. Neymiş Sıkma baş yasakmış başka türlü de girilmiyorki illa saçını görcekler bacımızın. Bu mu sizin dine saygı anlayışınız? Daha neler var kimbilir de ben en uluorta olanını söyledim.
Atatürk imamı iteklemiş olsa dediğin gibi needeyse %99 müslüman olan ülke topan ayaklanırdı sen nerenden uydurduğun şeyleri yazıyorsun buraya o kadar Atatürkle ilgili yazı okudum ilk defa senden duydum bu saçmalığı he.
Adam yapmak istemiş bile olsa geri zekalımı okadar müslüman nüfuslu ülkede böyle birşey yapmış?
 

HoŞÇa

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Haz 2009
Mesajlar
227
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Türkmen daha önce de uyarıldın sanırım ama şu üslubunu biraz düzelt.. Sürekli saldırı nitelilikli, laf sokayım zihniyetli yorumlar yapıyorsun.. bilgi tartışalım bilgi.. Bak mühendis açıklayıcı yazılar yazıyor.. sen şöylsin böylesin demiyor.. daha düzgün tartışalım ki tartışma olsun bu..

Konuya gelince.. Mühendisin dediği gibi sen devletin kurumlarında din(din bile değil din üzerinden rant sağlayan İslam'la alakası olmayan inanışlara insanları kul köle yapmaya çalışan insanların, düşüncelerin) propogandasını yapmaya çalışırsan elbette engelle karşılaşırsın.. Evet bu özgürlüktür.. Çünkü eğer ki buna izin verilirse ülkenin her kurumuna sinsice sızmaya çalışan insanlar bu kurumları da kendi örümcek ağlı beyinleriyle örmeye çalışacaklardır.. (özellerde vakıflarda bunlar mevcut)..
ÖZgürlük herkesin istediğini yapması değildir.. Özgürlük tanımı insanların birilerini kalıba sokmasına engel olmktır..

Eğer ki insanlar kimseyi inançlarıyla, mahalle baskısıyla, psikolojik baskıyla ve hatta (bugün) devlet eliyle yasal baskıyla bir kalıba sokmaya çalışmazsa ister çıplak girsin üniversiteye ister çuval geçirsin kafasına.. Ama bu bilinç sağlanmadan bu olamaz olmayacaktır.. Yasal olarak mümkün olsa bile halk buna izin veremyecektir.. bunu unutmasın kimse..

Gericilik ülkenin bilimsel nitelikli olması gereken eğitim öğretim kurumlarına sızma çalışmalarını hala devam ettirirken saçma bir özgürlük tanımıyla o da serbest olsu bu da serbest olsun demek sizin gibi olmayan insanları baskı altına almak amacından başka bişey gütmüyr..
 

Türkmen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
-

Erkek gibi konuşurum, üslübumu da değiştirecek değilim.
Mesajın uslubundan sinirlenmişsin ama mesajım komple laf sokmaktan ibaret değil siz de biliyorsunuz bunu, madem sadece uslub bozukluğu hadi açıklayın dediğimi. Bizim dinde başörtü şart, siz de zorla çıkartırsanız bu da dine saygısızlıktır. Dansöz gibi elli yerden kıvırıcağınıza bu gerçeği görseniz bi dönmeyi bırakıp olmaz değil mi?
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
[FONT=&quot]Hayır Türkmen,[/FONT]

[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot]bende bilmiyorum.[/FONT]
[FONT=&quot]Ama en azından öğrenmeye çalışıyorum.[/FONT]
[FONT=&quot]Bunun içinde çeşitli kaynakları araştırıyorum.[/FONT]
[FONT=&quot]Okuyorum,sorguluyorum ve süzüyorum.[/FONT]
[FONT=&quot]Tekrar tekrar.[/FONT]
[FONT=&quot]Bıkmadan,üşenmeden,yılmadan.[/FONT]
[FONT=&quot]Yılkı içinde kaybolmadan.[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Senin söyleminle başörtüsüne gelelim.[/FONT]
[FONT=&quot]Helali hariç her yerde takmak zorunda diyorsun.[/FONT]
[FONT=&quot]Hanefi-nakşi-caferi ve şii mezheplerinde sadece helali değil ; anne/baba/kardeşler,yakın akrabalar,kadınlar arasında ve birde kölelerinin yanında takmak zorunda olmadığı şeklinde de yorumlanmakta.[/FONT]
[FONT=&quot]Bu yazdıklarıma da karşı çıkacağını biliyorum.[/FONT]
[FONT=&quot]Hem de üslubunu hiç değiştirmeden.[/FONT]
[FONT=&quot]Önceki yazımda da belirttiğim gibi, benim için mahzuru yok.[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Ayrıca ;[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Türbanın ülkemizde azınlıkta olan belirli bir kesim tarafından takılmakta olduğu da aşikardır.

[/FONT]
[FONT=&quot]Demokrasinin çağdaş tanımında reddedilen çoğunluğun tahakküm anlayışıyla diğer bir deyişle azınlık haklarının korunması ile bağdaştırılmak istendiğini de görüyorum. [/FONT]
[FONT=&quot]
İyide Lübnan’dan ithal edilen ve orada dini grupların birbirleri arasındaki farklılıklarını belli etmek üzere kullandıkları türban ülkemizde de Sünniler içersinde yer alan çeşitli tarikat ve cemaatlerde de aynı amaçla çeşitli renk ve şekillerde kullanıldığını da belirtmekte yarar görüyorum.

[/FONT]
[FONT=&quot]Daha da açarsak ülkemiz sınırları içersinde çeşitli din mezhep ve tarikatlara mensup insanlar yaşamaktadır. [/FONT]
[FONT=&quot]
Kabul edersiniz ki bu din, mezhep ve tarikatlar ülke bütünlüğü içersinde her birisi tekil olarak azınlıktır. [/FONT]
[FONT=&quot]
O zaman bu farklı din mezhep ve tarikatlara bağlı insanlar farklı yorumları ile, kendini diğerinden daha üstün görmekte ve inançlarına göre de giyinmek istemektedirler veya isteyeceklerdir. [/FONT]
[FONT=&quot]
Düşününüz ki; [/FONT]
[FONT=&quot]O zaman yönetimdeki,üretimdeki,sokaktaki vs insanları giyimleri ile bu sünni,bu alevi,bu nakşi,bu nurcu,bu yezidi,bu katolik,bu proestan,bu ortodoks bu musevi olarak tanımlardık.[/FONT]
[FONT=&quot]
Hele farklı din mezhep ve tarikatlara bağlı insanlar farklı yorumları ile, yasama,yürütme ve yargı organlarında bu şekilde giysileriyle yer aldıklarında karar ve uygulamaları ile oluşacak olan kaosu düşünebiliyor musun. [/FONT]
[FONT=&quot]
Cumhuriyet öncesi olduğu gibi. [/FONT]
[FONT=&quot]
İşte Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını bir kez daha burada görüyoruz.

Dine saygı’ya gelince;[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Bu ülkede,Cumhuriyet Türkiyesi’nde,hiç kimse camiye gittiği için,oruç tuttuğu için,zekat verdiği için,hacca gittiği için taşlanmadı,saldırıya uğramadı,öldürülmedi.[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Dinin/dincilerin saygısına gelince;[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Tam aksine,oruç tutmadığı için ,inanmadığı için,insanlar öldürüldü.[/FONT]
[FONT=&quot]Emperyalizme,sömürüye,talana karşı çıkanlar öldürüldü,yakıldı.[/FONT]
[FONT=&quot]Yakın tarihimizden.[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]% 99 u müslüman bu ülke ayaklanacaktı öylemi?[/FONT]
[FONT=&quot]8-10 milyon nüfus.[/FONT]
[FONT=&quot]1 milyon civarı Müslüman olmayan azınlıklar,[/FONT]
[FONT=&quot]3-4 milyon aleviler.[/FONT]
[FONT=&quot]Savaşlardan geride kalmış yaşlı-çoluk-çocuk-kadınlar[/FONT]
[FONT=&quot]Çıkar bakalım.[/FONT]
[FONT=&quot]Eeeeee…. Nerde bu ayaklanacak ülkemin % 99 u.[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]Kime karşı .[/FONT]
[FONT=&quot]Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e mi?[/FONT]
[FONT=&quot]Zafer kazanıldıktan sonra bir de.[/FONT]
[FONT=&quot]Bu olay zaferden sonra meclise geldiğinde olmuştur.[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]İlk defa duyduğunu söylüyorsun.Bu da senin okumadığını araştırmadığını gösteriyor.[/FONT]
[FONT=&quot]Okudum diyorsan ki tek yanlı ( bu yan belli) okumuşsun.![/FONT]
[FONT=&quot]Önerim çeşitli kaynaklardan araştırman,okuman ve sorgulamandır.[/FONT]
[FONT=&quot]Özellikle,tarihimizi.[/FONT]
[FONT=&quot]Yakın ve uzak tarihimizi.[/FONT]
 

Türkmen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
-

Anne baba filan da o bakımdan helal zaten ayrıca ayrıntıya girmedik o yüzden. Herşeyi güzel güzel açıklamışsın da benim hiç okumadığım kısmından başlayayım önce. Ben Türkçü-Ülkücü- İslamcı kaynaklardan ve başka çeşitli derlemelerden biliyorum Atatürkü. Hepsinin yaklaşık aynı şeylerden bahsetmiş olması ve benim de burdaki aynı şeylerden bahsetmiş olmam tamamen bir yandan ilerlemem anlamına geliyorsa tamam ben bir yandan ilerliyorum.
İnsanların dinlerine karışırsan sorun çıkar ve çıkıyor da gün gibi ortalıkta herşey. Hiçkimsenin dinine karışmasan ihtilal isyan gibi durumlar dışında ve misyonerlik hariç serbest bıraksan o zaman herşey düzgün olacaktı. Sense ısrarla başörtü taktırmıcaksın , hangisi daha güzel çözüm?
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
Türkçü-ülkücü-islamcı kaynaklar?
Madem öyle,bir türk olarak;
özellikle Pan-türkizmi savunan sen için;
Biz Türkler nasıl müslüman olduk ve günümüzde Türkler hangi inançlara sahipler.
O bahsettiğin kaynaklar ne diyor.
Merakımdan ve öğrenme adına soruyorum.
 

Türkmen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
-

Bu taradığım kaynaklar arasında Türkçü olanların müslüman ve arapçılık yalakalağı olmaz. Diğerlerini de ya daha öne gördüğüm veya karşıt görüşü okuduğum için biliyorum. İkisi de farklı şeyler olmasına rağmen ilk defa senden duydum Atatürkün imamı itekleyerek meclisten içeri girdiğini.
Genel olarak hatta neredeyse hepsi bu tür kaynakların bu tür eserleridir ve Türkçü bir kaynaktan çıkan eserde olurdu bu dediğin olcak olsaydı ben bulamadım sen bulduysan yaz madem de biz de öğrenelim.
 

Türkmen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
-

Biz Türklerin nasıl müslüman olduuğna gelirsek bu Arapların bir kaç yüz sene kılıç zoruyla bizi asimile etmesinden sonra Satuk Buğra Hanın siyesi bazı şeyleri görmesi ve bunu uygulaması sonucu olduk özetle. İlber Ortaylı bundan biraz bahsetmişti mesela Türkler adlı kitabında ama Arapların yediği naneleri anlatmamıştı o hiç.
 

HoŞÇa

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Haz 2009
Mesajlar
227
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
"Erkek gibi konuşurum, üslübumu da değiştirecek değilim.
Mesajın uslubundan sinirlenmişsin ama mesajım komple laf sokmaktan ibaret değil siz de biliyorsunuz bunu, madem sadece uslub bozukluğu hadi açıklayın dediğimi. Bizim dinde başörtü şart, siz de zorla çıkartırsanız bu da dine saygısızlıktır. Dansöz gibi elli yerden kıvırıcağınıza bu gerçeği görseniz bi dönmeyi bırakıp olmaz değil mi? "

TÜrkmen ısrarla düzgün yazıyorum ısrarlar ağzını boz hakaret et diye yırtınıyorsun.. Ne biçim konuşuyorsun sen dansöz gibi kıvırmakmış dönmekmiş.. Burayı mahalle ağzına çevirttirme insana.. seviyesiz seviyesiz cahil cühela konuşuyorsun.. açıklanılan şeyi tekrar soruyorsun sonra da kıvırmayın diyorsun..

Bu baştaki yorumuma cevaben yazdığın bu saçmalamana cevaben yazdığım birşey.. alttaki yorumlarını okumak bile istemiyorum çünkü terbiyesizsin.. çünkü kendini belli etmek adına hakaret ediyorsun.. erkek gibi konuşurmuş.. nesin lan zaten erkek gibi konuşmayacaksın..

insanı sinirlendirip yükselmiş bir tartışmayı böşldürüyorsun...


Atatürk'ü Türkçü-İslamcı kaynaklardan okursan dinsiz imansız görürsün.. Daha erken Türkmen öğrenecek çok şey var.. Tek taraflı değil her taraftan kaynakalrı okursan kendi yorumunu da katabilirsin..

Dini tartışmanıza Mühendis arkadaşla devam edin.. yöneticilik görevim gereği uyarıyorum üslubunu değiştireceksin.. değiştirmem ben üslubumu diyorsan da bu sitede yazmaya devam etmeyeceksin.. sitenin kurallarına uymayan sitede yazamaz.. bu kadar basit birçözümü var..

mühendis konuyu böldüğüm için özür dilerim.. Türkmen öm den yaz eğer konu dışı yazacaksan..

kolay gelsin.. iyi tartışmalar..
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Sunu belirtmek isterim ki Ataturk'u kullanmak onun izinde yurumek anlamina gelmez. Turbanli yahut basi ortulu yahut kapali hangi kelime obegini uygun goruyorsaniz ki benim icin hic birinin kelime olarak onemi yok universiteye girememesinin yada devlet dairelerine girememesinin sebebi Ataturk ve yaptigi devrimler degildir. Ataturk zamaninda basiortulu insanlar istedigi yere giriyordu. Onu yasalastiran bizim Ataturkcu gecinen Ataturk'u kullanip, kendi misyonlarinin yollarini acan, hesapta burokrat gecinen, yoneticilerin cikarttigi seylerdir. Muhendis arkadas diyorsun ki Camii'ye mini etekle girilmez, o yuzden universiteyede basi ortulu girilmez. Laiklik sence bu mu? Camii'ye mini etekle girilir. Giren turistlerde normal Turk vatandasi da var. Dinimizde buna izin veriyor takii namaza kadar.
Laik insan olmaz, laik devlet olur. Yani ogrenciye okula girerken laik ol, din ve devlet isini ayir, oyle gir okula diyemezsin. Sen laik bir devletsen basiortulu ile mini etekliye esit davranmak zorundasin. Ben o zaman senin laik bir devlet oldugunu anlarim. Mini etekli biri okula giriyor, basi ortuluye ise laiklik ilkesi var cikar onu deniyorsa burada esitsizlik var laiklik degil. Sen eger laik bir devlet isen ikisine bu ilke dogrulusunda esit davranmak zorundasin. Mahkemeye cikan basi ortulu biri, hakim tarafindan basi ortulu diye ayri cezalandiriliyor, mini etek giyen biri ayni suctan farkli cezalandiriliyorsa iste burda devletin laik olmadigindan bahis edebilirsin. Ama sen basi ortulu birini, bas ortunu cikar laik bir devletiz diye onun egitimine engel olacak birseyi yapiyorsan kusura bakma ama sen ne laiksin nede insani haklara saygili bir devletsin yada yapisin, devlet bile degilsin. Ayrica basiortusu olayini propaganda yapiyorlar diye soylemleriniz olmus. Nerede yasiyoruz? Turkiye. Dinimiz nedir? Islam. Turkiye musluman bir ulke mi? Evet. Neyin propagandasi peki bu? Islam dinini yasayan bir ulkede islam propagandasi mi yapacak uc bes basiortulu kiz? 30.000 ogrencili bir universite 1000 tane basi ortulu ya vardir ya yoktur. 29.000 mini etekli var diyelim; bunlar niye cinsel propragandaya girmiyorda, (ki musluman bir ulkeyiz) basi ortulu bir kardesimiz propagandaci damgasi yiyor? Ataturk'un annesini goren var mi? Yada esini goren var mi? Baslari ortulu... Birilerinin oyununa gelip burada birbirinizi yemenizin manasi yok. Basortusu olayi 1960-70-80 lerde YOK'unde isin icine girmesiyle ara ara yasaklanip ara ara serbestlestirelin bir olaydi.
Turkmen size gelince; arkadasim uslubunuza dikkat ediniz. Burada istediginiz sekilde yazamazsiniz. Bir fikri savunuyorsaniz, bunu ifrat ve tefrit cercevesi icinde yapmalisiniz. Hakaret ederek kendinizi ustun cikarttiginizi dusunuyorsaniz yaniliyorsunuz. Zaten hakaret etmeden birbirimizi rencide, etmeden kucuk dusurmemeye calisarak ne zaman tartisabilirsek, ki o zaman bizim halk olarak gereken seviyeye gelebilecegimize inaniyorum. Yoksa didisen horozlardan hic bir farkimiz kalmiyor. Ortaya sunulan hic birsey yok. Uc bes hakaretten baska. Her defasinda soylemekteyim ve uzerinde duruyorum; karsinizdaki ile anlasmak icin hem fikir olmak zorunda degilsiniz. Onu anlamaya calismaniz kafi olacaktir. Zaten insanlarin ayni fikri paylasmalari temel anlamda mumkun gozuksede nuanslar her daim vardir. Bize dusen savundugumuz fikri en dogru ve en kaliteli bicimde karsimizdakine aktarmak.

Peki size birde su acidan yaklasayim;
Kurt ailelerin cogu basi kapalidir. Turk orf ve adetleri, gelenekleri, toreleri, ananeleri, hatta Osmanli kulturunce, Turk kadinlarinin genel anlamda cogunun basi kapalidir. Ve biz Ne mutlu Turk'um diyene diyoruz. Kurtler anaya, babaya, ataya en cok deger veren, seven, Turk orf, adet, gelenek ve kulturune bagli olan halk grubudur. Bunda kimsenin hayir degildir diyecegini dusunmuyorum. Peki kardesler bu Turk gecinen mini etekli, elinde babasinin yaninda sigarasi ile oturan, erkek arkadasini babasinin yaninda dudagindan open, Ataturkcu gecinen Turk kizimiza kimse bir laf soylemiyorda sen ne bicim Turksun diyerekten; bu yetmezmis gibi peki bu kizimiza dinini butunuyle yasayan, anasina, babasina, vatanina, dedesine, atasina, ceddine o kadar bagli sadik bir Kurt cocuguna Ne Mutlu Turk'um de, demezsen defol bu ulkeden git deme hakkini veriyoruz? Sizce bir yerlerde eksik birseyler yok mu? Yada birileri bizi birbirimize dusurmek mi istiyor?
Daha temkinli, daha oturakli, daha yapici, daha akilci konusup yazip paylasmamiz ve birbirimizi cok iyi anlamamis gerektigini dusunuyorum. Hakaretler, kufurler, asagilamalar, yuksekten ucmalar, surunmeler, didismeler inanin bunlari birbirimize yaptikca ve bu yaptigimiz seyleri birileri gorunce inanin amaclarina hedeflerine varmanin keyiflerini izliyorlar. O yuzden ele ele verelim, birlik olalim. Mini eteklisi, turbanlisi, hristiyani, muslumani, kurdu, turku, kim kendini bu vatanin bir parcasi sayiyorsa hepimiz birlikte Turkiye mizi mureffeh ve medeni seviyesi yuksek devlet haline getirelim, kaoslardan, terorlerden uzak tutalim. Biri ben Kurdum dediginde diger canim kardesim desin, digeri Turkum dediginde oteki kardesim benim desin, digeri Lazim dediginde kardesim desin... Birlik ve beraberlik icinde oldugumuz zaman bizim onumuzde sadece tek disli canavar kalir.
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
[FONT=&quot]Atatürk’ü kullananların , O’nun izinden yürüdüklerini kim söyleyebilir ki?[/FONT]
[FONT=&quot]Hele ağızlarında pelesenk olanların.[/FONT]
[FONT=&quot]Netekim….![/FONT]

[FONT=&quot]Evet , Atatürk zamanında/sonrasında şimdi de başörtülü olanlar her yere girebiliyorlar.[/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT][FONT=&quot]Ama başörtüsünü ; ne türban,ne sıkmabaş ne de karafatma ile aynı kefeye koyabilirsiniz.[/FONT]

[FONT=&quot]Başörtüsü gelenektir ve hiç sorun değildir.[/FONT]
[FONT=&quot]Gelenekler, atasaldır. [/FONT]
[FONT=&quot]Yani, atalarımıza saygı, onları yaşatmak, anmak içindir.

Ninem-Annem bunun için örterdi.[/FONT]
[FONT=&quot]Köye ve kasabalar da zor şartlar altında tarlada,bahçede çalışırken başörtüleri vardır başlarında.[/FONT]
[FONT=&quot]Başlarından sıyrılıp düşmesin diye bir kenarından hafifçe dişleriyle tutarlar çalışırlarken,yürürlerken,gezerlerken,otururlarken ….[/FONT]
[FONT=&quot]Sadece başörtüsü.[/FONT]
[FONT=&quot]Ninem de kullanırdı başörtüsünü,banyo dan çıktıktan sonra saçını tarar, orta yerinden ayırır, belik örer ve başörtüsünü bağlardı.Saçı gözükür ortasından ayrılmış şekilde alnının üstünde. Belikleri sallanırdı sırtından. [/FONT]
[FONT=&quot]Annem ise gezmeye giderken başörtüsü yerine eşarp bağlardı.[/FONT]

[FONT=&quot]Ya türban/sıkmabaş/karafatma ?[/FONT]
[FONT=&quot]Geleneğimiz mi yoksa değil mi?

Değilse, nedeni nedir?[/FONT]
[FONT=&quot]Soru buradadır. [/FONT]
[FONT=&quot]Yanıtı da başın altında, yani o örtünün altında aranmalıdır.

[/FONT]
[FONT=&quot]Hele herhangi bir etnik (budunsal, kavimsel)amaç taşıyorsa sorun vardır. Üstelik bütün bunlar bir siyasal amaç taşırsa; bunun sonuçları korkunç olur.
Bu siyasal amaç dinsel olursa daha da korkunç sonuçlara gebe olur. İnsanlar arasında dinsel, ırksal (şövenist) ayrımcılık hiçbir ülkeye yarar sağlamamıştır. Hoşgörüyü yadsır. Huzursuzluk kaynağıdır. [/FONT]
[FONT=&quot]Ve türban/sıkmabaş/karafatma benim ülkemde dinin sembolü olarak kullanılıyor.[/FONT]
[FONT=&quot]Peki;türbanı siyasal islamın simgesi olarak kullanan [/FONT]
[FONT=&quot]Dincisi, dindarı, kim varsa Kuran'da yer aldığı halde, yasalarla men edilen; [/FONT]

[FONT=&quot]Kadının dövülmesi,
Bir erkeğin tanıklığının iki kadına bedel olması,
Mirasta kız çocuğa yarım, erkek çocuğa tam pay verilmesi,
Hırsızlık yapanın elinin kesilmesi,
Faizin haram olması, gibi...

[/FONT]
[FONT=&quot]din kurallarına niçin itiraz etmiyorlar uymuyorlar.Uymamak mübah oluyor ama 'türban' söz konusu olunca işler değişiyor, baş örtmek farz ve vazgeçilmez bir din gereği ve özgürlük oluyor! [/FONT]
[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot]Aslında itiraz ediyorlar.Ama dillendiremiyorlar.[/FONT]
[FONT=&quot]Şimdilik kendilerinde o gücü göremiyorlar.[/FONT]
[FONT=&quot]Adım adım.[/FONT]
[FONT=&quot]Önce türban.[/FONT]

[FONT=&quot]Çünkü karşılarında Laiklik ve laikliği benimsemiş insanlar var.[/FONT]

[FONT=&quot]Atatürk’ün ortaya koyduğu laiklik anlayışı din dışılık demektir.Diğer bir deyişle dinin boş ve bilimsel temele dayanmayan hükümlerini topluma dayatılmaması ve o toplumu bilimsel temeller üzerine oturtmak demektir .[/FONT]

[FONT=&quot]Bu şekilde çerçevesini çizdiği laikliği diğer devrimlerle ([/FONT][FONT=&quot]Harf devrimi,kılık-kıyafet devrimi,eğitim ve öğrenimdeki devrimler , dil devrimi, kadın hakları,medeni kanun,tekke ve zaviyelerin kapatılması ve bir çok uygulama)[/FONT][FONT=&quot] taçlandırarak bir bütün halinde ortaya koymuştur.[/FONT]


[FONT=&quot]LAİK İNSAN OLMAZ, LAİK DEVLET OLUR. YANİ OGRENCİYE OKULA GİRERKEN LAİK OL, DİN VE DEVLET İSİNİ AYİR, OYLE GİR OKULA DİYEMEZSİN. SEN LAİK BİR DEVLETSEN BASİORTULU İLE MİNİ ETEKLİYE ESİT DAVRANMAK ZORUNDASİN.[/FONT]

[FONT=&quot]Tam tersine insanlar laik olur veya olmaz. [/FONT]
[FONT=&quot]Laik insan ve laik devlet.[/FONT]
[FONT=&quot]Birlikte.[/FONT]
[FONT=&quot]Laik olmayan insanların yasama yürütme ve yargıda yer alıp neler yapabileceğini örnekleriyle anlatmıştım.Günümüzde olduğu gibi.[/FONT]

[FONT=&quot]Atatürkçü ve sol düşüncede devlet her vatandaşına eşit mesafededir ve her vatandaşına eşit şartları sunmakla mükelleftir..Atatürkçü ve sol düşüncenin hiç bir bölümünde din esaslı simgelerin yeri yoktur..Bunu sadece türban olarak değil bütün dini semboller olarak algılayın..[/FONT]

[FONT=&quot]MUHENDİS ARKADAS DİYORSUN Kİ CAMİİ'YE MİNİ ETEKLE GİRİLMEZ, O YUZDEN UNİVERSİTEYEDE BASİ ORTULU GİRİLMEZ. LAİKLİK SENCE BU MU?[/FONT]

[FONT=&quot]Sanırım gözünüzden kaçmış.[/FONT]
[FONT=&quot]Ben o yazımda inançlara saygıyı ve inançları kullanarak da yasa/yönetmelik/tüzük’ lerin çiğnenemeyeceğini belirtmiştim. [/FONT]
[FONT=&quot]Laikliğin bir parçası.[/FONT]

[FONT=&quot]Daha da açalım.[/FONT]
[FONT=&quot]
Hani, diyelim ki serbest olsa .
Sadece üniversitelerde değil, kamuya ait tüm işyerlerinde,
Hastanede, Postanede,Okulda,Karakolda,Adliyede,Askeriyede,Polislikte
Kısacası her yerde

İnsanlar sadece türban değil, her türlü dini, mezhebi, tarikatı, cemaati ifade eden giysilerini özgürce giyebilse diyorum.

Hatta herkes, aczmendiyse, kendi kıyafetini
Nurcuysa kendininkini
Nakşî'yse o da kendininkini

Kısacası tüm kamu işyerlerinde her türlü dinsel, Mezhepsel cemaatsel giysiler özgürce giyilebilse.

Kaldı ki o hale gelince ilgili kurumlar ortada kalır mı? Bu işin bir başka yönü, ama sizce nasıl bir toplum oluruz dersiniz.

Ya da biraz örneklemek gerekirse.

Siz Nurcu'sunuz,
Hakim Aczmendi.
Hasta Nakşî,
Doktor Alevi
Öğrenci bir cemaatten
Öğretmen başka
Polis başka, vatandaş başka cemaatten olduğunda ve tüm bu farklılıklar giyimleriyle de ortada olursa.

Sizce, böyle bir toplumda demokrasi olur mu?

Peki, bu hale gelmiş bir toplumda
Bu gün türbansız okumayız diyen kızlarımız
Sizce okuma haklarına kavuşabilirler mi?
Hadi kavuştular diyelim.

Ya çalışmaları?[/FONT]
[FONT=&quot]Ya hakları?

Herkesin dini farklı yorumladığı, herkesin kendini diğerinden daha üstün gördüğü, bu cemaatlerin olduğu bir toplumu, ne gibi bir son bekliyor dersiniz?

Peki, bu topluluklar
Bir ulus özelliği taşır mı?
Ortak bir dil kullanırlar mı?

Ya da
Ortak bir kültür...
Tarih...
Ortak sembol..

Tasada, kıvançta birlik dediğimiz koşullar oluşur mu?

İşte Büyük Atatürk'ün bu, dinsel, mezhepsel, cemaatsel , yani toplumda bölünmelere yol açacak farklılıkları ortadan kaldırmak ve ulus bilincini uyandırabilmek için yaptığı devrimlerin önemini ve bu devrimlerle bütünleşen Laiklik ilkesini anlayabildik mi?

[/FONT]
[FONT=&quot]AYRİCA BASİORTUSU OLAYİNİ PROPAGANDA YAPİYORLAR DİYE SOYLEMLERİNİZ OLMUS. NEREDE YASİYORUZ? TURKİYE. DİNİMİZ NEDİR? ISLAM. TURKİYE MUSLUMAN BİR ULKE Mİ? EVET. NEYİN PROPAGANDASİ PEKİ BU? ISLAM DİNİNİ YASAYAN BİR ULKEDE İSLAM PROPAGANDASİ Mİ YAPACAK UC BES BASİORTULU KİZ? 30.000 OGRENCİLİ BİR UNİVERSİTE 1000 TANE BASİ ORTULU YA VARDİR YA YOKTUR. 29.000 MİNİ ETEKLİ VAR DİYELİM; BUNLAR NİYE CİNSEL PROPRAGANDAYA GİRMİYORDA, (Kİ MUSLUMAN BİR ULKEYİZ) BASİ ORTULU BİR KARDESİMİZ PROPAGANDACİ DAMGASİ YİYOR?[/FONT]

[FONT=&quot]Evet.Türkiye’de yaşıyoruz.[/FONT]
[FONT=&quot]Ne yazık ki ülkem gerçeklerinden söz ediyoruz.[/FONT]
[FONT=&quot]Neyin propagandası mı?[/FONT]
[FONT=&quot]Siyasal İslamın.[/FONT]

[FONT=&quot]Burada üçbeş türbanlıdan değil bunları kullanan gericilerden , yobazlardan, dinbezirganlarından,hilafet yanlılarından,sevr yandaşlarından [/FONT]
[FONT=&quot]işbirlikçilerden döneklerden….. bahsediyorum.[/FONT]

[FONT=&quot]Bakın şunu ayırt etmesini bilelim.[/FONT]
[FONT=&quot]Her kurumun (kamu/Özel)kuralları/belirli kıyafet yönetmelikleri vardır.[/FONT]
[FONT=&quot]Bu kurumların şöyle ya da böyle içinde yer alabilmek için de kurallara uymak zorundasınız.[/FONT]
[FONT=&quot]Üniversitelerde de kılık kıyafet yönetmeliği vardır.[/FONT]
[FONT=&quot]Beğenseniz de beğenmeseniz de uymak zorundasınızdır.[/FONT]
[FONT=&quot]Bu kuralların içinde türban takmak yasak olduğu gibi mini etekte yasaktır.[/FONT]
[FONT=&quot]Hatta Kot pantolon bile. [/FONT]

[FONT=&quot]Verdiğiniz örnek çok çok uç noktada.[/FONT]

[FONT=&quot]Atatürk’ün annesini görmedim.(Suç bende değil,dedelerim ve ninelerimde)[/FONT]
[FONT=&quot]Fotoğraflarını gördüm. BAŞ ÖRTÜLÜ[/FONT]


[FONT=&quot]KURT AİLELERİN COGU BASİ KAPALİDİR. TURK ORF VE ADETLERİ, GELENEKLERİ, TORELERİ, ANANELERİ, HATTA OSMANLİ KULTURUNCE, TURK KADİNLARİNİN GENEL ANLAMDA COGUNUN BASİ KAPALİDİR. VE BİZ NE MUTLU TURK'UM DİYENE DİYORUZ. KURTLER ANAYA, BABAYA, ATAYA EN COK DEGER VEREN, SEVEN, TURK ORF, ADET, GELENEK VE KULTURUNE BAGLİ OLAN HALK GRUBUDUR. BUNDA KİMSENİN HAYİR DEGİLDİR DİYECEGİNİ DUSUNMUYORUM.[/FONT]

[FONT=&quot]Evet Kürt kadınının çoğunun başı kapalıdır.[/FONT]
[FONT=&quot]Aşiret ağalığının,şeyhliğin,şıhlığın egemenliğini altında inleyen, töre adı altında öldürülen, sadece ırgat olarak görülen,erkeğinden ve erkek çocuklarından sonra sofraya oturtulan, sokakta erkek gördüğünde sırtını dönüp oturtulmak zorunda bırakılan başını örten Kürt kadınından bahsediyoruz değil mi ? [/FONT]

[FONT=&quot]Türk örf adet gelenek ve kültürü mü?[/FONT]

[FONT=&quot]Hayır kendi kültürleri.Beğensek te beğenmesek te .[/FONT]
[FONT=&quot]Ortak kültürümüz ise İslam adı altında yaşadığımız arap kültürü.[/FONT]

[FONT=&quot]
[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
[FONT=&quot]PEKİ KARDESLER BU TURK GECİNEN MİNİ ETEKLİ, ELİNDE BABASİNİN YANİNDA SİGARASİ İLE OTURAN, ERKEK ARKADASİNİ BABASİNİN YANİNDA DUDAGİNDAN OPEN, ATATURKCU GECİNEN TURK KİZİMİZA KİMSE BİR LAF SOYLEMİYORDA SEN NE BİCİM TURKSUN DİYEREKTEN; BU YETMEZMİS GİBİ PEKİ BU KİZİMİZA DİNİNİ BUTUNUYLE YASAYAN, ANASİNA, BABASİNA, VATANİNA, DEDESİNE, ATASİNA, CEDDİNE O KADAR BAGLİ SADİK BİR KURT COCUGUNA NE MUTLU TURK'UM DE, DEMEZSEN DEFOL BU ULKEDEN GİT DEME HAKKİNİ VERİYORUZ? SİZCE BİR YERLERDE EKSİK BİRSEYLER YOK MU? YADA BİRİLERİ BİZİ BİRBİRİMİZE DUSURMEK Mİ İSTİYOR?

[/FONT]


[FONT=&quot]Mini etekli,babasının yanıda sigara ile oturan arkadaşını [/FONT]
[FONT=&quot]dudağından öpen…. Atatürkçü kız? [/FONT]
[FONT=&quot]Yine uç bir örnek.[/FONT]
[FONT=&quot]Hem de çok uç.[/FONT]

[FONT=&quot]Bir de defol deme hakkı?[/FONT]
[FONT=&quot]Sadece ırkçı,faşizan bir yaklaşım.[/FONT]
[FONT=&quot]Ve siz ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’ sözünü ırkçı ve faşist bir yaklaşım gibi gösteriyorsunuz. [/FONT]

[FONT=&quot]Halbuki;[/FONT]

[FONT=&quot]Atatürk hiç bir zaman misaki milli sınırları içersindeki hiç bir etnik yapıyı dışlamamıştır, ama her türlü isyanı da bastırmadan kaçınmamıştır, Ulusun kaynaşmış toplumlardan oluştuğu tezini devamlı vurgular. [/FONT]
[FONT=&quot]Bunu da bu sözle pekiştirerek egemenliğin de bu topluma ait olduğunu ifade eder.[/FONT]
[FONT=&quot]Galiyevle Atatürk’ün yol ayrımı bu bilgilerin içinde yatıyor, Yurttaşlık Bilgisi kitabındaki bu konuları Lenin’in Ulusal sorunları ile karşılaştırın bakalım, Egemenlik konusu da çok önemlidir ve bu konuyu en iyi anlatan kişidir. Stalin’e kaynaklık yapmıştır bu yazılar, Stalin’in ulusal sorunu anlattığı kitapta buradan alınan bir çok örneğe rastlarsınız... [/FONT]


[FONT=&quot]Evet bizi birbirimize düşürerek parçalamaya çalışıyorlar.[/FONT]

[FONT=&quot]Ali Kemal özentileri ile bir zamanlar ne yazık ki Cumhuriyet’in kalesine bile sızabilmiş Truva kısraklarının hezeyanları, Cumhuriyet’in rövanşını almak için 85 yıldır kendi bataklıklarında çırpınan zavallıların siyasal öfkeleriyle birleştiğinde, iftira ve çamura bulanmış oklarının hedefi ne yazık ki Atatürk ve izindekiler oluyor! [/FONT]

[FONT=&quot]Tüm bunlara karşı emeğin en yüce değer olduğunu bilerek Atatürk’ün düşüncelerinin ışığı altında var gücümüzle savaşacağız.[/FONT]

[FONT=&quot]Birlikteliğimiz için.[/FONT]
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst