Evrim Yanılgısı

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Biyoloji kategorisinde Maimonides tarafından oluşturulan Evrim Yanılgısı başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,339 kez görüntülenmiş, 22 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Biyoloji
Konu Başlığı Evrim Yanılgısı
Konbuyu başlatan Maimonides
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan elbiss

Maimonides

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Şub 2017
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
1800’lerden bu yana hala tartışılan evrim teorisini desteklemek adına bilim adamları insanüstü bir gayretle sayıları milyonları bulan deney ve araştırma yaptılar. Sonuçlar evrimle uyuşmasa da hücrenin mekanizmalarının büyük oranda çözümlenmesine yardımcı oldu bu araştırmalar. Aynı zamanda hücredeki inanılmaz karmaşayı da gözler önüne serdi.

Birçok bilim adamının mutabık olduğu üzere elde edilen bilgiler hücrenin oluşumunu anlamak şöyle dursun evrim teorisinin tam da merkezinde yer alan devasa soruyu en karanlık noktada bırakmıştı. İlk hücre nasıl ortaya çıkmıştı?

Şimdilerde ilk hücre nasıl ortaya çıktı diye sormuyorlar. “İlk proteinler ve bu proteinleri kodlayan DNA-RNA ikilisi nasıl ortaya çıktı?” diye soruyorlar. Proteinler olmadan DNA olamazdı, ancak DNA olmazsa proteinler de olamazdı. Bir tür yumurta-tavuk paradoksuydu bu.

Bir proteinin ortaya çıkma olasılığının 10 üzeri -300 gibi akıl almaz derecede küçük olduğunu, buna karşın o proteinin her ne olursa olsun bir şekilde ortaya çıktığı öngörüsünü elde tutalım. Bu bilgiden hareketle bir proteinin birkaç saniyelik ömrü olduğunu düşünürseniz değil hücrenin ve bilgileri kodlayan DNA’nın, hücrede yer alan 3000’i aşkın farklı proteinden sadece bir tanesinin bile nasıl ortaya çıktığı sorusunun evrim teorisini kara delik misali yutan devasa karanlık bir nokta olduğu anlaşılabilir.

18.yy pozitivizminin yaklaşımıyla bilim doğası gereği materyalist kabul edildiğinden evrim kaçınılmaz olarak kabul edilmesi zorunlu bir teori haline gelir. Bilim tarihinde evrim teorisi kadar anti-tez üretilen, yanlışlanan ve her bir karşıt tezin evrimi yıkarcasına ispat edildiği bir teori daha görülmemiştir. Ancak buna rağmen terk edilememiştir. Kimi bilim adamları son zamanlarda revaçta olan “Akıllı tasarım (Intelligent design)” hipotezini ortaya atmakla uzaylı yaratıklara açık kapı bıraksalar da bugün bilim çevreleri kaçınılmaz olarak evrimi hakim bir teori olarak tozlu raflarda muhafaza ederler. Dolayısıyla evrim teorisi, kendisini objektif olarak niteleyen (gerçekte ise tercih yapma zorunluluğu nedeniyle tarafsızlığı mümkün olmayan) bilim adamlarının gelecekten beklentilerine, dillerine, inançlarına ve hatta ideolojilerine dahi egemen olmuştur.

Bilim insanlarını evrimi kabul etmeye zorlayan sebep nedir?

İnsanları evrimi kabul etmeye zorlayan temel neden aslında sonsuz kombinasyon tezine dayanır. Evrenin akıl almaz büyüklüğünden; içinde bulundurduğu yüz milyarlarca galaksiden, her galaksinin ortalama 150 milyar yıldız barındırdığından ve her yıldızın kendine özgü muhtemel gezegen sistemleri barındırdığından hareketle gezegenimizde protein ve DNA’nın ilkel çorba denen bir çamurdan çıktığı fikri makul kabul edilebilir gibi görünmektedir.

Buna ilave olarak son zamanlarda astrofiziğin ortaya koyduğu üzere evrenimizin tek değil, sayısı belki sonsuz tane olan muhtemel diğer evrenlerden sadece biri olduğunu düşünürsek bu evrenlerden sadece birisinin ücra bir köşesindeki küçük bir gezegende protein ve DNA’ların ortaya çıkması suretiyle ilkel bir hücre oluşturduğu teknik bir kesinlikle makul görülebilir.

Tuhaf olan şu ki örneğin Sitokrom-C denilen en basit sayılabilecek bir proteinin tesadüfle ortaya çıkma olasılığı için gereken zaman, yaşı 15 milyar yıl olan evrenimizin yaşının bile çok üzerindedir. Yani salt tesadüflerle dahi evrenin yaşı bir proteinin ortaya çıkışına izin vermemektedir. Basit yapılı bir hücrede sayısı 3000’i bulan proteinlerin hücrenin tuğlası olduğunu düşünürseniz olasılık kelimesinin dahi anlamını yitirdiğini fark edersiniz.

Bu sorunun üstesinden gelinmesi için meşhur bir örnekleme anlatılır. Bir maymunun daktilo başına geçerek tuşlara rasgele basmasıyla W. Shakespeare’nin Hamlet’ini doğru bir şekilde yazma olasılığı neredeyse sıfırdır. Maymunun Big-Bang patlamasının hemen ardından çılgınlar gibi tuşlara basarak 15 milyar yıl sonunda günümüze kadar hayatta kaldığını düşünelim. Süreç sonunda Hamlet çıkabilir miydi? Elbette çıkamazdı. 15 milyar yıla bir 15 milyar yıl, hatta üzerine bir 15 milyar yıl daha ekleseniz dahi çıkması imkansız olurdu.

Ama bazı bilim adamlarına göre çözüm basitti. Maymunların sayısını sonsuza çıkarırsanız elbette Hamlet’in ortaya çıkması mümkün olurdu, hatta kesin bir hal alırdı.

İşte bu basit çözüm, evrenin ve biyolojik dünyanın akıl almaz hassaslıktaki yaratılışına istinaden Tanrı’ya inanan birisine karşı çıkmanın çok zor olduğunu söyleyen Stephen Hawking’in temel dayanağı olarak gündeme oturmuştur. Hawking, evrenin bir kurşun kalemin milyonlarca yıl boyunca sivri ucu üzerinde durmasından çok daha hassas bir hesaplama üzerinde oturduğu gerçeğinin Tanrı’ya inanmak için yeterli bir sebep olduğunu söylese de sonsuz maymunlar önermesinden yola çıkarak evreni salt fiziksel kurallar çatısı altında vuku bulan doğal fenomenlere bağlamayı tercih eder. “Sayı sonsuz olursa olasılıklar kesinlik kazanır” önermesidir bu.

Sonsuz evren hipotezi gerçekten de olasılık üzerinde temellenen evrim teorisi için bir can simidi midir? Makul mudur ve kabul edilebilir mi?

"Allah’tan başka dostlara tutunanların durumu, kendisine bir yuva yapan örümcek örneği gibidir. Halbuki evlerin en çürüğü de örümceğin evidir, eğer bilselerdi." [Ankebut-41]

Vahiy kendisine özgün ifadesiyle, bilim çevrelerinin evrenin oluşumu ve biyolojik çeşitliliğin evrimi için temel kabul ettiği dayanak noktalarının; fiziksel kurallar çatısı altında ortaya çıkan doğal fenomenler ve olasılıklar örgüsünün aslında baştan aşağı zayıf ve asılsız olduğunu ifade eder. Vahiy de “bilselerdi” kelimesi aslında akla makul gibi görünen “sonsuz evren ve sonsuz olasılık” önermesinin canlıları ortaya çıkarabilecek bir süreç olabileceği düşüncesinin ne derece çürük ve irrasyonel (akıldışı) olduğunu anlamamız için bize bir önemli bir noktayı işaret ediyor gibi görünüyor. Şimdi bu hassas noktayı biraz açalım.

Sonsuz olasılık teorisi, ortaya tesadüflerle çıkması mümkün olmayan bir yapının ortaya çıkması için bir fırsat doğurabileceği anlamına gelir. Örneğin ünlü bir hücre bilimcisinin benzetmesiyle dünyanın en karmaşık tasarımlarından biri olan Boeing yolcu uçağının üst üste yığılmış bir hurda yığınına kuvvetli bir fırtınanın vurmasıyla tesadüfen ortaya çıkması için gereken olasılık, bir hücrenin ilkel çorbadan tesadüflerle ortaya çıkması için gereken olasılıktan çok daha düşüktür. Ancak fırtına ve uçak sayısını sonsuza çıkardığınız takdirde olasılıklar ne derece küçük olursa olsunlar sonsuzun bir noktasında ortaya çıkması muhtemel hale gelebileceği teorik olarak kabul edilir. İşte Stephen Hawking, Richard Dawkins ve diğer evrim teorisyenlerinin dayanak noktalarından birisi budur.

Bir diğer dayanak noktası ise tesadüflerle ortaya çıktığı varsayılan bir DNA-protein kompleksinin her nasılsa evrenin entropi yasasına ters bir şekilde işleyerek ilkel yapıdan daha düzenli bir yapıya evrildiğine inanılmasıdır.

Entropi şudur: örneğin bir binek otomobili park edip binlerce hatta milyonlarca yıl bekletirseniz entropi gereği o araç zamanla darmadağın olur ve en sonunda doğaya karışarak yok olup gider. Binek otomobilimiz hiçbir zaman daha karmaşık ve üstün teknik özelliklere sahip bir araca, örneğin bir Ferrari’ye dönüşmez. Evrim ise tesadüfle ortaya çıkabilecek DNA-protein kompleksinin entropiye ters hareket ederek işlediğini iddia etmekle kalmaz, kendilerinden çok daha karmaşık olan bir hücreyi ve akabinde diğer karmaşık organizmaları yaratabilecek kadar organize olabileceğini söyler.

Vahyin “örümceğin evi kadar zayıf” diye işaret ettiği nokta nedir?

Söz konusu nokta, entropinin terse işlemesinin imkansız olmasının yanı sıra, tesadüflerle ortaya çıkabilecek muhtemel bir sistemin işleyişini devam ettirmek suretiyle mutlaka onu görebilecek bir kontrol mekanizması tarafından idame ettirilmesi gerektiğidir. Şimdi bunu bir örnekle izah etmeye çalışalım:

Bir otomobil fabrikası düşününüz. Baştan aşağı otomasyonla idare edilen, hemen her işin robotlar tarafından kontrol edildiği bir fabrika. Sonsuz evren ve sonsuz olasılık teorisi bu fabrikanın bir şekilde doğal fenomenlerin olasılıklarla sentezinden ortaya çıkabileceğini öngörür. Newton’un klasik yasaları temel alınarak ortaya çıkarılabilecek bu fabrikanın zaten klasik fizik yasalarıyla ve doğal kuvvetlerle kendi kendisini idame ettirebileceği düşünülür.

İşte sonsuz olasılık önermesi ve evrim teorisini yıkan nokta tam da buradadır. Herhangi bir sistem salt olasılıklarla ortaya çıksa dahi o sistemin çalışması, yani hatasız bir şekilde kendi kendisini idame ettirmesi tesadüfle açıklanamaz. Yani diğer bir ifadeyle bir sistemin olasılıklarla ortaya çıkması başka, ortaya çıkan sistemin işlemesini tesadüflere bağlamak başkadır.

Yukarıda verdiğimizi örnekte fabrika milyarlarca yıllık bir tesadüfler silsilesi sonucu ortaya çıksa dahi o fabrikayı çalıştırması için gereken kontrol (bilinç ve akıl) olasılık alanının dışındadır. Kısacası bir sistemin idame ettirilmesi olasılık ve tesadüfler alanının ötesinde bir durumdur. Fabrika tesadüflerle ortaya çıksa dahi tesadüflerle ayakta kalamaz ve tesadüflerle işleyişini sürdüremez. Kaçınılmaz olarak sistem daha ilk adımdan itibaren tıkanacak ve ardından çökecektir.

O halde en basit olarak niteleyeceğimiz bir sistem (veya makine) dahi sonsuz olasılıklar dahilinde ortaya çıksa bile o sistemin çalışması için gereken kontrol mekanizmalarının bir biri ardına olasılıklarla ortaya çıkması imkansızdır. Çünkü salt olasılık ve kombinasyonlar tamamen rastgele olmasına karşın bir sistemin çalışmaya devam etmesi rasgele değil bilinçli bir kontrole göre gerçekleşir.

Fark edildiği üzere bir sistemin olasılıklarla ortaya çıkması ile o sistemin çalışması için gereken bilinçli kontrol arasında nitelik farkı vardır. O fark öyle keskindir ki sonsuz tane olasılık yan yana gelse dahi tesadüfen ortaya çıkabilecek bir sistemin çalışmasını idame ettiremez.

"Ey insanlar bir misal verildi, şimdi ona iyi kulak verin ! Haberiniz olsun ki sizin Allah’tan başka taptıklarınız bir sinek bile yaratamazlar, hepsi onun için bir araya gelseler bile; şayet sinek onlardan bir şey kaparsa onu ondan kurtaramazlar ; isteyen de güçsüz, istenende!" [Hac-73]

Görüldüğü üzere isteyen ve istenenin güçsüzlüğü, salt olasılıklar teorisinde öngörülen ve bir sistemin ortaya çıkışına neden olabileceğine inanılan doğal sebeplerin o sistemin çalışmasını devam ettirmeye kadir olamayacağını, çünkü herhangi bir mekanizmanın (mesela hücrenin) çalışmasına devam etmesi için belli bir irade tarafından kontrol edilmesi zorunluluğunu ispat eder.
Yazının birinci bölümden devam ile: o halde evrenimiz, sonsuz tane evren arasından tesadüfle ortaya çıkmış olsa ve evrenimiz içindeki dünyamız ve içindeki canlılar da tesadüfen ortaya çıkmış olsa dahi evreni ve canlıları ayakta tutabilecek yani işlemesine devam ettirecek bir plan ve program olasılık dahilinde değildir, tam manasıyla imkansızdır.

"O’nun dışında, hiçbir şeyi yaratamayan; üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan; öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip yaymaya güçleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler." [Furkan-3]

Kur’an Allah’ın canlıları yoktan var etmekle kalmadığını, mikro alemden makro aleme kadar sistemin her parçasını hiç durmaksızın kontrol ettiğini şu ayette açıkça belirtilir:

"O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur." [Hud-56]

Sadece canlılar değil tüm evrenin, Newton’un ifade tarzıyla kurmalı saat gibi yaratılıp kendi haline bırakılmadığını, tersine hiç durmaksızın kontrol edildiğini belirtir.

"Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için." [Talak-12]

Eğer evreni ve canlıları kontrol eden o sonsuz akıl kontrolü bir an için bırakacak olsa sistem kendi kendini idame ettiremez ve anında çöker:

“Doğrusu gökleri ve yerleri, yok oluvermelerinden Allah tutuyor. Andolsun ki eğer yok oluverseler, O’dan başka kimse tutamaz onları. O, gerçekten çok halim, çok bağışlayandır.” [Fatır-41]

Pozitivizmin etkisinden kurtulamayan ve din ile arasına keskin bir sınır çizmek suretiyle metafizik hiçbir açıklamaya yer vermeyen bilimin evrimi kabul etmekten başka bir seçeneği olmadığından ve de ayrıca Anhony Standen’in deyişiyle kendisinden istifade edilen ve tapınılan bir ineğe dönüştüğünden dolayı bilim camiası yaratılışçıları (creationists) kutsal kitaplarını evrimi izah edecek şekilde yorumlamaya zorlamaktadır.

Şahsi kanaatime göre son yıllarda bazı dini grupların evrim teorisini kabul etmesinin nedeni Kur’an’ın bilimin söylemlerine, hipotez ve teorilerine ters düşen bir kitap olarak algılanmamasına gayret etmeleri olabilir. Belki de bu nedenden dolayı evrim teorisinin Kur’an ayetlerinden de yorumlanabileceğini söyleyerek evrimi kabul ettiklerini deklare etmişlerdir.

İnternete düşen haberlere göre Michigan'da bir doktor olan ve Ohio-Perrysburg'daki Büyük Şehir Toledo İslam Merkezi üyesi T. O. Shanavas'ın yazdığı mektupta; "Biz imamlar olarak, devlet okulları eğitim müdürlüklerinde ve kurullarında evrim biliminin öğretilmesinde kararlı olunmasını ısrarla tavsiye ediyoruz." denilmiş. Evrimi kabul eden din adamları mektubunun fikir babası olan Indianapolis Butler Üniversitesi'nden Michael Zimmerman’ın ise; "Bu durum ayrıca, evrim ve bilimin, aralarında oldukça derin dinsel bölünmeler olan kişi ve dini toplulukları, ortak bir zemin üzerinde birleştirici bir faktör sağlamada ve bu çeşitli grupları birleştirmede de başarılı olduğunu gösteriyor." demiş.

Yine internette denk geldiğim diğer bir haber de yukarıdaki kanaatimi destekler görünüyor. Haberde şunlar yazılmış: "Şimdi de Müslüman din adamları ve imamlar evrim ile kendi dini inançları arasında herhangi bir çatışma olmadığını ilan eden bir açık mektuba imza attılar."

İslam çevrelerinin evrimi kabul ettiklerine dair beyanat vermelerinin diğer nedeni vahyin canlıların sudan yaratıldığını söylemesi olabilir. Çünkü evrim teorisi de ilk canlının suda oluştuğunu ve evrimin suda başladığını iddia eder. Halbuki Kur’an belirli ayetlerde canlıların sudan yaratıldığını söylemesine karşın onların tekamül etmesinden, yani basitten karmaşığa doğru birbirlerinden evrimleştiğine dair bir bilgi vermez.

"Her canlı şeyi de sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?" [Enbiya-30]

Kur’an’da yaratılışla ilgili ayetlerde canlıların evrimsel tekamülüne işaret edilmemektedir. Kainatın ve dünyanın belirli evrelerle yaratıldığını ve son kertede insan ve diğer tüm canlıların yaşaması için uygun bir hale getirildiğini söyler. İşte bu son kertede, yani canlıların yaşamı için uygun hale gelmiş olan dünyada canlıların da sudan yaratıldığını söyler.

"Bundan sonra (yer ve gök yaratıldıktan sonra), yeryüzünü döşedi. Ondan da suyunu ve otlağını (çeşit çeşit ağaç ve bitkilerini) çıkardı." [Naziat-31]

"Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir." [Bakara Suresi-117]

Evrimi kabul etmek, doğal fenomenlerin tesadüfler örgüsü çatısı altında ilk hücreyi ilkel çorbadan çıkabileceğini ve diğer canlıların da bu ilk hücreden türeyebileceğini kabul etmektir. Bu ise açık bir şirktir:

"De ki: "Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir." [Fussilet-9]

Kur’an Allah’ın canlıları evrimsel bir süreçle değil yoktan var ettiğini söylemekle kalmaz, bilimsel gerçek zannedilen o evrimsel süreçlerin basit gibi görünen (gerçekte ise basit olmayan) canlıları bile yaratmaktan aciz olduğunu söyler:

"Haberiniz olsun ki sizin Allah’tan başka taptıklarınız bir sinek bile yaratamazlar." [Hac-73]

Sonuç olarak;

Pozitif bilimin canlıların ortaya nasıl çıktığını açıklamak üzere izlediği metodoloji baştan aşağı yanlıştır. Öncelikle pozitif bilim kendi mecrasında metafiziğe yer vermez ki bu tamamen suni bir ayırımdır ve İslam bilim adamları bilimi bu şekliyle kabul etmek yerine kendi metodolojilerini geliştirmek zorundadır. İkinci olarak objektif olduğu zannedilen bilim adamları akıllı tasarımı yani yaratılışı deneysel çalışmalarının başında inkar etmekle batılı hakikat zannedenlerin tarafına geçmiş olurlar ki bu anda tarafsızlığını kaybederek subjektif hale gelirler. Diğer yandan pozitif bilimin yaratılışı deney tüplerinde gösteremiyor diye inkar etmesi rasyonel değildir. Dolayısıyla izledikleri yol daha başından itibaren irrasyoneldir (akıldışıdır), subjektiftir.

İslam bilim adamları pozitif bilimin evrimi ısrarla hakikat olarak zihinlere zorlamasına karşın vahyin ışığında tümevarımla beraber tümdengelimden hareketle akıllı tasarımı bilim ve din arasına sınır çizmeden rasyonel haliyle izah edebilir. Çünkü Kur’an’ın deyişiyle bilim camiası evrim teorisini zihinlere zorlamakla bir zan üzerinde bulunmaktadır. Zan ise yine Kuran’ın deyişiyle hakikat adına hiçbir anlam ifade etmez.

"Onların çoğu zanna uymaktadırlar. Oysa zan hiçbir şekilde hakkın yerini tutamaz. Gerçek şu ki Allah onların yaptıklarını bütünüyle bilmektedir." [Yunus-36]

O halde vahiy ışığında bilimle iştigal eden bir kişi sırf bilim camiası kabul etmeye zorluyor diye zanna uymak ve evrimi kabul etmek zorunda değildir. Evrim teorisi yazımın başında belirttiğim üzere aleyhine hiç olmadığı kadar çok delil getirilen bir teoridir ve artık tamamen çökmüştür.

Belki de bu yüzden ünlü DNA kaşifi Francis Crick evrim teorisinden ümidini keserek dünyada canlıların uzaylılar tarafından yaratıldığını iddia etmekle pozitivist evrimcilerden daha rasyonel bir yol tercih etmiş sayılabilir!



biyolojidunyasi.net/yanilgi1.htm
biyolojidunyasi.net/yanilgi2.htm
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Tuhaf olan şu ki örneğin Sitokrom-C denilen en basit sayılabilecek bir proteinin tesadüfle ortaya çıkma olasılığı için gereken zaman, yaşı 15 milyar yıl olan evrenimizin yaşının bile çok üzerindedir. Yani salt tesadüflerle dahi evrenin yaşı bir proteinin ortaya çıkışına izin vermemektedir. Basit yapılı bir hücrede sayısı 3000’i bulan proteinlerin hücrenin tuğlası olduğunu düşünürseniz olasılık kelimesinin dahi anlamını yitirdiğini fark edersiniz.

Bu sorunun üstesinden gelinmesi için meşhur bir örnekleme anlatılır. Bir maymunun daktilo başına geçerek tuşlara rasgele basmasıyla W. Shakespeare’nin Hamlet’ini doğru bir şekilde yazma olasılığı neredeyse sıfırdır. Maymunun Big-Bang patlamasının hemen ardından çılgınlar gibi tuşlara basarak 15 milyar yıl sonunda günümüze kadar hayatta kaldığını düşünelim. Süreç sonunda Hamlet çıkabilir miydi? Elbette çıkamazdı. 15 milyar yıla bir 15 milyar yıl, hatta üzerine bir 15 milyar yıl daha ekleseniz dahi çıkması imkansız olurdu.

anlaşılıyor ki
OK_2480327.jpg
'in hakkını yemişiz.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
spermin vucudun hangi bölgesinde üretildiğinden haberi olmayan, cocuğun anne karnında oluşup geliştiğini söyleyen plasenta diye adlandırılan doğum için oluşan geçici bir organdan haberi olmayan islamın ilahının biyoloji bilgisi ne kadar güvenilir? kosmolojik bilgisi desen zaten yerlerde. ondan sonrada evreni ve sizleri ben yarattım . aha kanıtım bu sözlerdir inanmazsanız yakarım!! müşriklerde haklı olarak inanmayınca vay onlar sağır ,onlar hayvanda aşagı, onlar anlamazlar,onlar dünyaya kandılar bu da olmadı üstüne onların kalplerini muhurledim zaten coğunu cehennenem için yarattım.

maalesef dinden çıkmak için Kuran okumak yeterlidir..dinden çıkanlara yapılan yaftalamaların kökeni zaten kurandan gelmektedir..
 

Maimonides

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Şub 2017
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Darwin'i bitiren balık @Celebhol dostum bazı balıklar evrimleşiyorda bazıları aynı kalıyor tezin saçmalık dostum buda kanıtı.

 

wamedeusm

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Şub 2017
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
1
bu saçma salak yazıyı yazarak cennette huri kapacağını sanan insanların hala varolması evrimin cevaplayamadaığı en önemli sorudur. şaka şaka. tabiki cevapladı.
 

Maimonides

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Şub 2017
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
bu saçma salak yazıyı yazarak cennette huri kapacağını sanan insanların hala varolması evrimin cevaplayamadaığı en önemli sorudur. şaka şaka. tabiki cevapladı.

evrim senin oluşumunu açıklayabiliyormu sen neyden evrildin böyle:confused:

konuya bilimsel cvp yazdım sense sataşmak için yer arıyon

evrim yoktur yaratılış vardır.
 

ElChupakabra

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2014
Mesajlar
40
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
40
200 yıldır evrimi aklamak için uğaşan karanlık bilim adamları, milyonlarca dolar filan.. Yazının başlangıcı komplo teorisiyle başlıyor, bırak bilimsel olmayı ciddiye alınmaktan bile uzak kalıyor. Bilimin işleyişinden bi habersin orası belli amacın gerçeğe ulaşmak değil inandığın dogmayı propaganda tarzı bir yazıyla dikte etmeye çalışmak. Bunca yıllık emek, gözlem, alın terini hiçe sayan bir zihniyeti kınıyorum. Bir teoriyi tartışmak başka aynı fikirde olmadığın insanları sahtekarlıkla suçlamak başka bir şeydir.
 
L

lamei

Ziyaretçi
Evrim konusu benim epey bi kafamı kurcalıyor,
İyice okumam/araştırmam flan lazım..

Yaratılış ya da evrim,
başka seçeneğin yok kardeş,
seç birini hadi bakam vb diye öğrettiler,
Gerçekten öyle mi?

Tartışılır.

İslam ne derse O'na inanıyom işte.
 

yazzamayanyazar

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
12 May 2018
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaradiliscilar için daha önce yazdığım bir yazıyı burada paylaşmak istiyorum.Umarim bazı kişilere cevap olur .
Mükemmel yaratılmış değiliz
Yaratılışçılık fikrini benimsemiş ve teolojik inançlara sahip insanların savunduğu bir iddiadır mükemmel bir yaratılışa sahip olduğumuz fakat bu iddiaları inceleyen bilim bunun hiçte böyle olmadığını ortaya koymuştur birazdan vereceğim somut örneklerde de net bir şekilde görülecektir .Ancak dinin kapalı yapısı ve kutsaliyet taşıması yüzünden bugüne kadar yaradılış konusundaki iddiaları cevapsız ve sorgulama olmaksızın kabul edilmiştir .Çünkü din tartışmaya açık değildir; doğası gereği, oldu-
ğu gibi kabul edilmesi gerekmektedir.

Mükemmel olmadığımıza dair ilk örnek gözlerimizdir .Gözlerimiz ahtapotunki kadar iyi görmez, çünkü omurgalıların atasında göz
oluşurken sinir hücreleri retinanın üzerinde kalmış. Bunun nedeni de, evrim sürecinde mükemmel oluşum sağlanmaması, o anda var olanın en iyisinin seçilmesidir. Yani gözlerimizin tasarımı pek iyi değildir.
Başka kusurlarımızdan kaynaklanan bazı şikayetlerimize örnek olarak şunlar verilebilir: Belimiz ağrır, sinüslerimiz tıkanır, çenemiz dişlerimize dar gelir…
Bu rahatsızlıkların sebebini araştıran bilim gene bize ışık tutuyor .Atalarımız
iki ayak üzerine kalkarken, bel buna pek uyum sağlayamamıştır;beyin büyüyünce, başın orta kısmındaki kemikleri sıkıştırmıştır;
çenemiz küçülüp yüzümüz düzleşirken dişler küçülmemiştir. Bu örnekler bile insanın "çok iyi tasarlanmamış" olduğunu ortaya sermektedir.

Görüldüğü üzere insanın fizyolojik yapısı pek çok kusuru bünyesinde muhafaza ediyor .İnsanın sözde “mükemmel”olduğu iddiası geçersizdir .İnanan insanlara şimdi sormak isterim Kendisine mükemmel sıfatını yakıştırdığınız ve bizide böyle yarattığına inandığınız Tanrı nasıl oldu da bu fizyolojik olayları gözden kaçırdı?Yoksa yaradılış hikayesi de bir entrikadan mı ibaret ?
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Yaradiliscilar için daha önce yazdığım bir yazıyı burada paylaşmak istiyorum.Umarim bazı kişilere cevap olur .
Mükemmel yaratılmış değiliz
Yaratılışçılık fikrini benimsemiş ve teolojik inançlara sahip insanların savunduğu bir iddiadır mükemmel bir yaratılışa sahip olduğumuz fakat bu iddiaları inceleyen bilim bunun hiçte böyle olmadığını ortaya koymuştur birazdan vereceğim somut örneklerde de net bir şekilde görülecektir .Ancak dinin kapalı yapısı ve kutsaliyet taşıması yüzünden bugüne kadar yaradılış konusundaki iddiaları cevapsız ve sorgulama olmaksızın kabul edilmiştir .Çünkü din tartışmaya açık değildir; doğası gereği, oldu-
ğu gibi kabul edilmesi gerekmektedir.

Mükemmel olmadığımıza dair ilk örnek gözlerimizdir .Gözlerimiz ahtapotunki kadar iyi görmez, çünkü omurgalıların atasında göz
oluşurken sinir hücreleri retinanın üzerinde kalmış. Bunun nedeni de, evrim sürecinde mükemmel oluşum sağlanmaması, o anda var olanın en iyisinin seçilmesidir. Yani gözlerimizin tasarımı pek iyi değildir.
Başka kusurlarımızdan kaynaklanan bazı şikayetlerimize örnek olarak şunlar verilebilir: Belimiz ağrır, sinüslerimiz tıkanır, çenemiz dişlerimize dar gelir…
Bu rahatsızlıkların sebebini araştıran bilim gene bize ışık tutuyor .Atalarımız
iki ayak üzerine kalkarken, bel buna pek uyum sağlayamamıştır;beyin büyüyünce, başın orta kısmındaki kemikleri sıkıştırmıştır;
çenemiz küçülüp yüzümüz düzleşirken dişler küçülmemiştir. Bu örnekler bile insanın "çok iyi tasarlanmamış" olduğunu ortaya sermektedir.

Görüldüğü üzere insanın fizyolojik yapısı pek çok kusuru bünyesinde muhafaza ediyor .İnsanın sözde “mükemmel”olduğu iddiası geçersizdir .İnanan insanlara şimdi sormak isterim Kendisine mükemmel sıfatını yakıştırdığınız ve bizide böyle yarattığına inandığınız Tanrı nasıl oldu da bu fizyolojik olayları gözden kaçırdı?Yoksa yaradılış hikayesi de bir entrikadan mı ibaret ?

İnsanın mükemmel yaratılışı denildiği zaman ilk yaratım olan yani Mu ve Atlantis döneminde yaşayan beden yapıları bizimkinden çok daha gelişmiş, hastalanmayan insan ırkı kastedilir. Günümüz insanı yani tufan sonrası yaratılan ırk çok daha basit bir bedene sahiptir hatta çoğu yeteneğini bilme şansı olmadan ölür gider. İlk yaratılan bedenler çok farklıydı.

Evrim süreci ile ters düşen bir durum da yok fakat ikisi birbirine zıtmış gibi bir algı yaratılıyor.
 
Son düzenleme:

ÜstünKişi

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
21 Ocak 2018
Mesajlar
744
Tepkime puanı
114
Puanları
43
İnsanın mükemmel yaratılışı denildiği zaman ilk yaratım olan yani Mu ve Atlantis döneminde yaşayan beden yapıları bizimkinden çok daha gelişmiş, hastalanmayan insan ırkı kastedilir. Günümüz insanı yani tufan sonrası yaratılan ırk çok daha basit bir bedene sahiptir hatta çoğu yeteneğini bilme şansı olmadan ölür gider. İlk yaratılan bedenler çok farklıydı.

Evrim süreci ile ters düşen bir durum da yok fakat ikisi birbirine zıtmış gibi bir algı yaratılıyor.

Lütfen mu ve atlantis kıtalarında yaşayan hastalanmayan insan ırkı hakkında kanıtlanmış verileri paylaşabilirmisiniz.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Lütfen mu ve atlantis kıtalarında yaşayan hastalanmayan insan ırkı hakkında kanıtlanmış verileri paylaşabilirmisiniz.

Soruyu soran kişinin dayanağı nedir? Kutsal metinler... Doğal olarak "sorulan soruya" cevabı da o metinler üzerinden verdim. Kutsal kitaplar, yazıtlar, yazmalar, Antik Çağ yapıtları, tabletler dışında bu konuda veri bulamazsın. Nuh Tufanı ile ilgili son haberde de gördüğün üzere kanıtlanması zaman alıyor veya bilinçli olarak savsaklanıyor. Bu sebeple kanıtlanana kadar öteki tarafa gitmiş olmamak açısından, eski çağlara dönmek ve araştırmaları bireysel olarak yapmak gerekiyor.

 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Soruyu soran kişinin dayanağı nedir? Kutsal metinler... Doğal olarak "sorulan soruya" cevabı da o metinler üzerinden verdim. Kutsal kitaplar, yazıtlar, yazmalar, Antik Çağ yapıtları, tabletler dışında bu konuda veri bulamazsın. Nuh Tufanı ile ilgili son haberde de gördüğün üzere kanıtlanması zaman alıyor veya bilinçli olarak savsaklanıyor. Bu sebeple kanıtlanana kadar öteki tarafa gitmiş olmamak açısından, eski çağlara dönmek ve araştırmaları bireysel olarak yapmak gerekiyor.


Bilim sahaya iniyor araştırıyor metodolojisine göre kanıtlar sunuyor. ilk canlı hücre 800 milyon yıl önce diyor, şu andaki insana gelene kadar bu kadar zaman geçmesi gerekiyor yani.
sizin mu'lular hücreden değil titanyumdandı ellam bizden iyi olduklarına göre.

ver hurafeyi ver mehteri !
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Bilim sahaya iniyor araştırıyor metodolojisine göre kanıtlar sunuyor. ilk canlı hücre 800 milyon yıl önce diyor, şu andaki insana gelene kadar bu kadar zaman geçmesi gerekiyor yani.
sizin mu'lular hücreden değil titanyumdandı ellam bizden iyi olduklarına göre.

ver hurafeyi ver mehteri !

Bu sitede aynı şeyleri beş yüz defa yazmak zorunda kalmak da eziyet cidden, son kez toparlıyorum...

Evrim sürecini yürüten ruhlar ile insan bedeni kullanan ruhlar farklı yani evrim süreci sonucu oluşan canlılık farklıdır. İnsan bedenleri özel üretimdir, genetikte ileri galaktik ırklar ve yönetici varlıklar tarafından üretilmiş çok sayıda beden ile Dünya'da insan var olmuştur. Ortak atadan geliyor olmamız ise bu üretim sırasında Dünya'daki canlılıktan-maddeden faydalanılmıştır.

İnsan bedenleri özel üretilmiştir.

"Hurafe ve mehter" senin görüşün, izin ver de ben de bildiklerimi paylaşayım. Bilimin de geleceği son nokta; bu yazdıklarım olacaktır, merak etme!
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Bu sitede aynı şeyleri beş yüz defa yazmak zorunda kalmak da eziyet cidden, son kez toparlıyorum...

Evrim sürecini yürüten ruhlar ile insan bedeni kullanan ruhlar farklı yani evrim süreci sonucu oluşan canlılık farklıdır. İnsan bedenleri özel üretimdir, genetikte ileri galaktik ırklar ve yönetici varlıklar tarafından üretilmiş çok sayıda beden ile Dünya'da insan var olmuştur. Ortak atadan geliyor olmamız ise bu üretim sırasında Dünya'daki canlılıktan-maddeden faydalanılmıştır.

İnsan bedenleri özel üretilmiştir.

"Hurafe ve mehter" senin görüşün, izin ver de ben de bildiklerimi paylaşayım. Bilimin de geleceği son nokta; bu yazdıklarım olacaktır, merak etme!

sınırsız hayal gücünüzden başka bişi yok elinizde. siteyi seviyorsanız kirletmeyin. makul kanıtlar sunun. bunu yapamıyorsanız en azından sizin gibi düşünen insanlar ve eserleri söyleyin. bakalım necilermiş..
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
sınırsız hayal gücünüzden başka bişi yok elinizde. siteyi seviyorsanız kirletmeyin. makul kanıtlar sunun. bunu yapamıyorsanız en azından sizin gibi düşünen insanlar ve eserleri söyleyin. bakalım necilermiş..

Sen ne kirletmesinden bahsediyorsun, yazdığım her şey belgeli.
Senin bu itici tavırlarından bıktım, kendin araştır, yazdıklarım seni rahatsız ediyorsa okuma, bu kadar basit.

Sen inanmıyorsun diye herkes seninle aynı görüşte olmaya mecbur değil. Fikir ayrılıklarını kabullenmeyi öğren, biraz büyü artık.

İyice soğuttunuz beni bu siteden.

 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Sen ne kirletmesinden bahsediyorsun, yazdığım her şey belgeli.
Senin bu itici tavırlarından bıktım, kendin araştır, yazdıklarım seni rahatsız ediyorsa okuma, bu kadar basit.

Sen inanmıyorsun diye herkes seninle aynı görüşte olmaya mecbur değil. Fikir ayrılıklarını kabullenmeyi öğren, biraz büyü artık.

İyice soğuttunuz beni bu siteden.


edebiyatı bırakta birkaç isim ver. bakalım ,inceleyelim bunlar şarlatan mı değil mi?
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
şarlatanları okuyon ellam. baksana isimlerini vermekten ar duyuyorsun. ehehe

yaz birkaç isim üşenmicem okuyacam.

Neyi okuyacaksın, ezoterik araştırma yapacaksın diye yıllardır söyledik de ne oldu, neyi araştırdın şu ana kadar?

Mayaları, Aztekleri, Mu ve Atlantis kıtalarını araştıracaksın. Eflatun'un "Timaeus ve Critias" ile başla.

Toplu kaynak sunmam mümkün değil, ezoterik metinleri kitaplarda bulmak çok zor ülkemizde.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst