Duygusal Türkiye Ateizmi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Very Self tarafından oluşturulan Duygusal Türkiye Ateizmi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 9,372 kez görüntülenmiş, 97 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Duygusal Türkiye Ateizmi
Konbuyu başlatan Very Self
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan sakal
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Ateizmden teizme yaklaşıyor demedim. İfade aynen şu: "Günümüzde bilim ateizmden çok teizme yaklaşmıştır" dedim. Bilimsel iddiasında değilim zaten evrensel insan. Bir kaç yerde hem ateizmin hem de teizmin günümüz bilim standartları dışında olduğunu zaten yazan benim. Bilimi kendilerine şemsiye yapmak isteyen ateistler illa bir yakınlık arayacaklarsa, ve illa bir ibre gösterilmek isteniyorsa bu ateizme olduğundan daha fazla teizme yakındır denmek isteniyor. Çünkü ateizmin en fazla dadandığı iki bilim sahası olan biyolojide ve fizikteki bildiklerimiz ne geçmişte tek hücreli canlının evrimleşme yoluyla bugünkü mükemmel insana dönüştüğünü ne de kainattaki maddenin ezeli olduğunu ortaya koyamadı. Evrimleşme olmuşsa maymunların bazılarının neden evrimleşip insan olduğunu bazılarının neden maymun olarak kalmaya devam ettiğini, zayıf türlerin neden bunca zaman türlerini devam ettirebildiklerini bize açıklayamadı.

Insanoglu ile maymun ortak atadan farklilasmistir. Farklilastiktan sonra da biribirine donusme olanagi yoktur. Sadece ortak ata farklilasmistir. Yani degisime ugrayarak donusmus ve baskalasmistir. Evrim de hem olgu hem de teoriler vardir ve ortak ata bir olgudur. Olgular da bilimsel gozlem veren bilgiler ve bulgulardir. Yanlislanabilene kadar da gecerlidir.



Bilimin standartalarına ateistler karar veriyorsa bilim dışı görünebilir. Ve ateistlerin standartlarıyla zerre ilgilenmiyorum. Ama kainat yaklaşık 13,5 milyar yıl önce yoktan yaratıldı.

Ben gerçeği söyleyeyim de ateistler ister beğensin ister beğenmesin.

Bilimin bilimsel olarak ne olduguna, bilimsel metodun gozlemi, olcumu, bulgusu v.s. karar verir. Kainat 13.7 milyar yil once "yoktan yaratilmadi" big bang teorisine gore, henuz gozlem vermeyen, evren bunyesinde bir patlama oldu. Bu patlama evren tarihinde one surulen ve henuz gozlem vermeyen, ZAMANSAL bir teoridir.

Evren ise zamandan bagimsiz olarak gozlem veren bir mekandir. MEKANSAL olarak ta evrenin boyutlari insanoglu tarafindan henuz ortaya konamamistir. Iste bu temelde big bang evrenin daimiliginde en son teori olarak ortaya atilan, ve evrenin neresinde oldugu da ortaya konmamis olan bir patlamadir.

Evren perpetual, yani daimidir. Mekansal boyutlari da henuz gozlem vermemis ve olculememistir.

O yuzden ortada ne bir yoktan var olma, ne de bir yaratilis bilimsel olarak soz konusu degildir. Cunku evren zamandan bagimsiz olarak ve mekan olarak daimidir.

Zaten mantiksal olarak mekan ve mekan bunyesindeki parcalar olmazsa, zaman da olmaz. Ayrica zaman insanoglunun bir urunudur ve sadece insanogluna aittir.
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Ben gerçeği söyleyeyim de ateistler ister beğensin ister beğenmesin.

Anaaaa ne dedi ne dedi bak...

Gerçeği dediiii....Gerçeği.....Gerçeği....Gerçeği....

Sizde de oldu mu? Ben "allahü ekber" nidalarını işittiğimde yaşadığıma benzer bi uyanış yaşadım bi anda...
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Ama Tanrısızlık (ya da Tanrılılık) bir önkabül olamaz. Olsa olsa önyargı olur. Bilim adamı deneyini yaparken sürekli "Tanrı yoktur" repliğini tekrarlayan adam değildir. Kaldı ki günümüzde bilim ateizmden çok teizme yaklaşmıştır.

Bilim teizme veya ateizme yaklaşırsa ,bilimsel niteliğini kaybetmiştir zaten..Bilim "salt bilme, öğrenme,anlama" adına yürütülen bir çabanın ürünü olmaktan çıkıp, onu bunu kanıtlama yarışına dönüşürse eyvah..Bunlar, tanrının varlığını kanıtlamak için pozitivizmi araç olarak kullanan ortaçağ zihniyetinin türevleridir.Aspirin içen teist farklı, ateist farklı sonuç mu alıyor?Dinle bilimi aynı kulvara sokup yarıştırma çabalarından gına geldi ..Bilim/bilimsellik salt doğa bilimlerini kapsamaz.Sosyal bilimler de bilimsel bir metodu (tümevarımı) kullanarak bilimsellik sıfatını kazanırlar.Daha önceki yazılarınızda psikolojinin bazı kavramlarını reddettiğini söylediğiniz alanlar da araştırmaya-geliştirmeye devam ediyorlar bulgularını..Satır aralarından "ruhun varlığını" reddetme serzenişi algıladım..Bunun bilimle daha doğrusu "şimdilik" bilinmekte olanla ne ilgisi var?Biraz bilgi+bir tutam inanç+davul tozu+minare gölgesi....Simyacılara selam olsun!
 

Very Self

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Haz 2012
Mesajlar
59
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Insanoglu ile maymun ortak atadan farklilasmistir. Farklilastiktan sonra da biribirine donusme olanagi yoktur. Sadece ortak ata farklilasmistir. Yani degisime ugrayarak donusmus ve baskalasmistir. Evrim de hem olgu hem de teoriler vardir ve ortak ata bir olgudur. Olgular da bilimsel gozlem veren bilgiler ve bulgulardir. Yanlislanabilene kadar da gecerlidir.

Evrimci bilimcilerin en büyük kozu “geçmiş”tir. 100 milyonlar, milyarlar havada uçuşur. Maksat kişilere ne kadar zor bir işle uğraştıkları mesajını vererek hata yapılmış olma ihtimalini her zaman canlı tutmaktır. Çünkü canlı türleri arasındaki evrimsel ilişki zayıf olunca bunu örtbas etmenin en iyi yolu olaya “muğlaklık” vermektir. O kim kimin atası haritalarına girerseniz kafanız daha bir karışmış olarak çıkmak bir yana evrimcilerin kendi arasında bile görüş olarak aynılığı bulamazsınız. Bulacağınız şey havalarda uçuşan milyon yıllar, ve bol teoriler. Dolayısyla evrensel insan, bari sen dikkatli ol. Sonuç itibariyle ortak ata olduğu iddia edilen canlı, maymunumsu bir hayvan değil miydi? Bir maymun bir başka maymuna ve aynı zamanda bir diğer kolu da kusursuz bir insana dönüşüyor. Ve bizi kusursuz olarak tatmin eden hiçbir bilimsel izah yapılamadan.



Bilimin bilimsel olarak ne olduguna, bilimsel metodun gozlemi, olcumu, bulgusu v.s. karar verir. Kainat 13.7 milyar yil once "yoktan yaratilmadi" big bang teorisine gore, henuz gozlem vermeyen, evren bunyesinde bir patlama oldu. Bu patlama evren tarihinde one surulen ve henuz gozlem vermeyen, ZAMANSAL bir teoridir.

Evren ise zamandan bagimsiz olarak gozlem veren bir mekandir. MEKANSAL olarak ta evrenin boyutlari insanoglu tarafindan henuz ortaya konamamistir. Iste bu temelde big bang evrenin daimiliginde en son teori olarak ortaya atilan, ve evrenin neresinde oldugu da ortaya konmamis olan bir patlamadir.

Evren perpetual, yani daimidir. Mekansal boyutlari da henuz gozlem vermemis ve olculememistir.

O yuzden ortada ne bir yoktan var olma, ne de bir yaratilis bilimsel olarak soz konusu degildir. Cunku evren zamandan bagimsiz olarak ve mekan olarak daimidir.

Zaten mantiksal olarak mekan ve mekan bunyesindeki parcalar olmazsa, zaman da olmaz. Ayrica zaman insanoglunun bir urunudur ve sadece insanogluna aittir.



Big Bang bir kaç marjinal fikir dışında evrenin başlangıcını anlatan en popüler teoridir. Bu sıfır noktadan (aslında nokta bile yok çünkü nokta derseniz bu noktanın bir şeyin içinde olduğunu varsaymanız gerekir.) başlayan ve bilimsel çalışmalarla sürekli genişlediği anlaşılan bir evren olduğu ortaya konmuştur. Bilim adamları bu büyüme ve genişlemenin geriye doğru sarılması durumunda evrenin sıfır noktasına doğru geriye götürülebileceğini hesaplamışlardır.

Dolayısıyla,

ve evrenin neresinde oldugu da ortaya konmamis olan bir patlamadir.

cümlesi yanlış bir cümledir. Zaten evreni yaratmış bir patlama nasıl olurda evrenin bir yerlerinde gerçekleşir.
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Kur'anda da yazıyor mu bunlar evlat...???

Hani bilim dediğin de o işe yarayacak di mi...Okuduktan sonra "aa bak bu kuranda vardı" diyebilesin ki bişey ifade etsin.

Yoksa neyliyim ben islamiyete hizmet etmeyen bilimi...Di mi yani... :)
 

surkent_lee

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
16 Haz 2012
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Yeni üyeyim ben... Tartışmalar çok ilgi çekici, her mesajda bir manifesto saklı... Ben de görüşümü belirtmek isterdim ama zannedersem bu konuda sizin kadar donanımlı argümanlar sunamayacağım için susacağım... 'CEMOZEN' sen de benim gibi yapmalısın...
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Niyeymiş o?

İslamistler konu bilim-din açmazı olduğunda iki yüzlüdürler, daha fazlasını hakediyorlar mı da daha fazlasını yazayım?

Evrime dolaysıyla bilime savaş açan adam karikatürü, hastalandığı vakit doktora değil de büyücüye gitse amenna. Tartışmada ciddiye alınır, açıklama yapılır. Bak ben camiye gidiyor muyum hiç.

Bunlar öyle değil ki. Hem evim yoktur diyorlar hem de evrimden faydalanılıp oluşturulan ilaçları leblebi gibi içiyorlar.

Gece rüyaya yatıp da "Rabbim Clevland'da ameliyat ol dedi" diyen yavşağın hakettiği cevap bu kadarıdır. Ötesi zul olur.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Evrimci bilimcilerin en büyük kozu “geçmiş”tir. 100 milyonlar, milyarlar havada uçuşur. Maksat kişilere ne kadar zor bir işle uğraştıkları mesajını vererek hata yapılmış olma ihtimalini her zaman canlı tutmaktır. Çünkü canlı türleri arasındaki evrimsel ilişki zayıf olunca bunu örtbas etmenin en iyi yolu olaya “muğlaklık” vermektir. O kim kimin atası haritalarına girerseniz kafanız daha bir karışmış olarak çıkmak bir yana evrimcilerin kendi arasında bile görüş olarak aynılığı bulamazsınız. Bulacağınız şey havalarda uçuşan milyon yıllar, ve bol teoriler. Dolayısyla evrensel insan, bari sen dikkatli ol. Sonuç itibariyle ortak ata olduğu iddia edilen canlı, maymunumsu bir hayvan değil miydi? Bir maymun bir başka maymuna ve aynı zamanda bir diğer kolu da kusursuz bir insana dönüşüyor. Ve bizi kusursuz olarak tatmin eden hiçbir bilimsel izah yapılamadan.

Homonun sapiens'a evrilmeden once bir maymun turune benzemesi, bir algidir. Bugun bir seye bir seye benzetmek, algi ile paraleldir. Burada onemli olan bulus ve degerlerdir. Maymun ile homo farkinin en buyuk ozelligi bir biri ile cinsel iliski olanaginin ve uremenin olmamasidir. Cinsel birliktelik ve ureme yok ise, o iki tur zaten birbirinden farklilasmistir. Bugun algi olarak istenirse, her tur her ture benzetilebilir. Evrim hem bir olgu, hem de teorileri olan bir bilim dalidir. Zaten tum bilim dallarinda, olgu ve teoriler mevcuttur. Bir seyin bilimsel icerigini de, olgu olmasi ve bunun gozlem ile saglanmasi verir.

Big Bang bir kaç marjinal fikir dışında evrenin başlangıcını anlatan en popüler teoridir. Bu sıfır noktadan (aslında nokta bile yok çünkü nokta derseniz bu noktanın bir şeyin içinde olduğunu varsaymanız gerekir.) başlayan ve bilimsel çalışmalarla sürekli genişlediği anlaşılan bir evren olduğu ortaya konmuştur. Bilim adamları bu büyüme ve genişlemenin geriye doğru sarılması durumunda evrenin sıfır noktasına doğru geriye götürülebileceğini hesaplamışlardır.

Yazdiklarimi iyi oku. Big bang zamansal bir baslangictir, mekansal degil. Ayrica zaman insanoglunun bir urunudur ve mekan zamandan bagimsizdir. Bunu soyle izah edeyim. Eger zamansal olarak big bang oncesine gidilirse, bu mekansal daimiligin zamansal geri cekjimi anlamina gelir. Yaani mekansal temelde zamansal baslangicin her zaman oncesi olacaktir. Onemli olan mekansal daimiliktir. Mesela maddenin yasi; kavramsal 6 bin, fenomenal 7 milyon ve zamansal 13.7 milyar yildir. Mekansal olarak ise ilk, tek, oncesiz, mutlak, kesin kilinmasi akilciligin bilimsel olmayan bir inanci olur. Mekan olmadan zaman mumkun degildir, ama zaman olmadan mekan mumkundur. Iste bu evren mekaninda yer alan her bir parcanin da zamana gerek duymadan fenomenal varligi mumkundur. Iste bu parcalardan olan insanoglu zamani ortaya atandir.

Dolayısıyla,
cümlesi yanlış bir cümledir. Zaten evreni yaratmış bir patlama nasıl olurda evrenin bir yerlerinde gerçekleşir.

Iste sorun burda. Biriuncisi ortada bir yaratim yoktur. Evren mekansal olarak daimidir. Ikincisi de big bang bu daimi mekanda zamansal bir baslangic teorisidir, mekansal degil.
 

surkent_lee

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
16 Haz 2012
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Evrime dolaysıyla bilime savaş açan adam karikatürü, hastalandığı vakit doktora değil de büyücüye gitse amenna. Tartışmada ciddiye alınır, açıklama yapılır. Bak ben camiye gidiyor muyum hiç.

Bence bu yazdığın "ya sev ya terket" faşist anlayışıyla paralellik arz etmiyor mu ? Bilime düşman olan (ki hiç sanmıyorum) "adam karikatürleri", bence karikatürize edilmiş bilime karşı savaştadır... Ayakta kalabilmek için düşman yaratma sendromu gibi bir şey seninkisi...

Bu arada hakaret edeceksen söyle daha yazmam...
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Bence bu yazdığın "ya sev ya terket" faşist anlayışıyla paralellik arz etmiyor mu ?

Bilimde demokrasi yoktur zaten. Öyle olsaydı dünyayı hala öküzün boynuzlarında zannederdik.

Bilimi ya kabul edeceksiniz yada büyücüye hocaya falan gideceksiniz. Tabii tutarlı olmak ve ciddiye alınmak gibi bi derdiniz varsa.

Yoksa daha önce yazdıklarım çok bile size. Şükür edin yani.
 

Very Self

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Haz 2012
Mesajlar
59
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Insanoglu ile maymun ortak atadan farklilasmistir. Farklilastiktan sonra da biribirine donusme olanagi yoktur. Sadece ortak ata farklilasmistir. Yani degisime ugrayarak donusmus ve baskalasmistir. Evrim de hem olgu hem de teoriler vardir ve ortak ata bir olgudur. Olgular da bilimsel gozlem veren bilgiler ve bulgulardir. Yanlislanabilene kadar da gecerlidir.

Evensel insan şimdi buraya bir alıntı yapacağım. Alıntıyı ararken ince eleyip sık dokudum. Hatta özellikle Harun Yahya ile ilgisinin olmamasına dikkat ettim. Özellikle yabancı bir kaynak bulmaya çalıştım. Ha bir de kaynağım Yaratılışçı değil evrimci. Şimdi sen bana ortak ata kültünün bilimselliğinden, olgusallığından, bulgusallığından vs. sözediyorsun. Bu nasıl bilimsellik ki, daha ortak atanın kim olduğu ve nasıl özellikler taşıdığı konusunda bile uzalaşılamıyorken canlılığın nasıl oluştuğuyla ilgili sözlerine itibar edebilelim.

Creationist Arguments: Australopithecines
In 1950, Wilfred Le Gros Clark published a paper which definitively settled the question of whether the australopithecines were apes or not. He performed a morphological study (based on the shape and function) of teeth and jaws, since these formed most of the fossil evidence. By studying human and modern ape fossils, Le Gros Clark came up with a list of eleven consistent differences between humans and apes. Looking at A. africanus and robustus (the only australopithecine species then known), he found that they were humanlike rather than apelike in every characteristic. Judged by the same criteria, A. afarensis falls somewhere between humans and apes, and possibly closer to the apes (Johanson and Edey 1981). White et al. (1994) did not judge A. ramidus by these criteria, but it is clear that ramidus is even more chimpanzee-like than afarensis. The ramidus arm bones also display a mixture of hominid and ape characteristics.

Solly Zuckerman attempted to prove with biometrical studies (based on measurements) that the australopithecines were apes. Zuckerman lost this debate in the 1950's, and his position was abandoned by everyone else (Johanson and Edey 1981). Creationists like to quote his opinions as if they were still a scientifically acceptable viewpoint.

Charles Oxnard (1975), in a paper that is widely cited by creationists, claimed, based on his multivariate analyses, that australopithecines are no more closely related, or more similar, to humans than modern apes are. Howell et al.(1978) criticized this conclusion on a number of grounds. Oxnard's results were based on measurements of a few skeletal bones which were usually fragmentary and often poorly preserved. The measurements did not describe the complex shape of some bones, and did not distinguish between aspects which are important for understanding locomotion from those which were not. Finally, there is "an overwhelming body of evidence", based on the work of nearly 30 scientists, which contradicts Oxnard's work. These studies used a variety of techniques, including those used by Oxnard, and were based on many different body parts and joint complexes. They overwhelmingly indicate that australopithecines resemble humans more closely than the living apes.

Creationists often cite Oxnard's qualifications, and use of computers to perform his calculations, with approval. This is special pleading; many other scientists are equally qualified, and also use computers. Gish (1993) states that "[a] computer doesn't lie, [a] computer doesn't have a bias". True enough, but the results that come out of a computer are only as good as the data and assumptions that go in. In this case, the primary assumption would seem to be that Oxnard's methods are the best method of determining relationships. This seems doubtful, given some of the other unusual results of Oxnard's study (1987). For example, he places Ramapithecus as the ape closest to humans, and Sivapithecus as closely related to orang-utans, even though the two are so similar that they are now considered to be the same species of Sivapithecus.

Less controversially, Oxnard also claims that, while probably bipedal, australopithecines did not walk identically to modern humans. Creationists sometimes quote this conclusion in a highly misleading manner, saying Oxnard proved that australopithecines did not walk upright, and then adding, as an afterthought (or in Willis' (1987) case, not at all) "at least, not in the human manner".

Creationists are generally reluctant to accept that australopithecines, including Lucy, were bipedal. A statement by Weaver (1985) that "Australopithecus afarensis ... demonstrates virtually complete adaptation to upright walking" is dismissed by Willis (1987) as "a preposterous claim". Willis adds: "Many competent anthropologists have carefully examined these and other "Australopithicine" [sic] remains and concluded that Lucy could not walk upright."

Willis' evidence for this consists of a statement by Solly Zuckerman made in 1970; a 1971 statement from Richard Leakey that australopithecines "may have been knuckle-walkers", and a quote from Charles Oxnard about the relationship between humans, australopithecines and the apes. In fact, none of these quotes refer to Lucy. Two of them were made before Lucy, and A. afarensis, was even discovered (and the third was made very soon afterwards, before Lucy had been studied).

Even in 1970, Zuckerman's views had long since been largely abandoned. In what is obviously a fabrication, Willis says that Leakey "referred to Lucy as an ape who did not walk upright", three years before Lucy was discovered. Leakey was merely making a suggestion (about robust australopithecines) which he soon retracted, not stating a firm opinion, and he has since stated (1994) that Lucy "undoubtedly was a biped". Oxnard (1975; 1987) has some unorthodox opinions about the australopithecines, but the Oxnard quote supplied by Willis discusses neither bipedality nor A. afarensis. Elsewhere in the same paper that Willis refers to, Oxnard (1975) repeatedly mentions that australopithecines may have been bipedal, and he has since stated (1987) that the australopithecines, including Lucy, were bipedal.

Gish (1985) has a long discussion of the debate about Lucy's locomotion. He quotes extensively from Stern and Susman (1983), who list many apelike features of A. afarensis and argue that it spent a significant amount of time in the trees. As Gish admits, none of the scientists he mentions deny that Lucy was bipedal, but he goes on to suggest, with no evidence or support, that A. afarensis may have been no more bipedal than living apes, which are well adapted to quadrupedality and only walk on two legs for short distances. By contrast, the feet, knees, legs and pelvises of australopithecines are strongly adapted to bipedality. Gish's conclusion is strongly rejected by Stern and Susman, and, apparently, everyone else:

"That bipedality was a more fundamental part of australopithecine behavior than in any other living or extinct nonhuman primate is not in serious dispute."

"... we must emphasize that in no way do we dispute the claim that terrestrial bipedality was a far more significant component of the behavior of A. afarensis than in any living nonhuman primate." (Stern, Jr. and Susman 1983)

"The most significant features for bipedalism include shortened iliac blades, lumbar curve, knees approaching midline, distal articular surface of tiba nearly perpendicular to the shaft, robust metatarsal I with expanded head, convergent hallux (big toe), and proximal foot phalanges with dorsally oriented proximal articular surfaces. (McHenry 1994)

Gish writes as if showing that A. afarensis did not "walk upright in the human manner" is all that is needed to disqualify it as a human ancestor. But there is no reason that bipedality, when it first arose, had to be identical to human bipedality; that final step could have occurred later. As Stern and Susman (1983) state:

"In our opinion A. afarensis is very close to what can be called a "missing link". It possesses a combination of traits entirely appropriate for an animal that had traveled well down the road toward full-time bipedality ..."

Creationist John Morris writes:

"From the neck down, certain clues suggested to Johanson that Lucy walked a little more erect than today's chimps. This conclusion, based on his interpretation of the partial hip bone and a knee bone, has been hotly contested by many paleoanthropologists." (Morris 1994)

Almost everything in this quote is a distortion (Johanson's and Lucy's names are about the only exceptions). "Certain clues suggested" doesn't mention that the whole find screamed "bipedality" to every qualified scientist who looked at it. "a little more erect", when everyone believes that Lucy was fully erect. "the partial hip bone and a knee bone", when Lucy included almost a complete pelvis and leg (taking mirror imaging into account, and excluding the foot). "has been hotly contested", when no reputable paleoanthropologist denies that Lucy was bipedal. The debates are about whether she was also arboreal, and about how similar the biomechanics of her locomotion was to that of humans. Given that we have most of Lucy's leg and pelvis, one has to wonder what sort of fossil evidence it would take to convince creationists of australopithecine bipedality.

To support the idea that australopithecines are just apes, Parker says:

"In their critique of the Leakeys, Johanson and White (1980) noted: 'Modern chimpanzees, by this definition [Richard Leakey's] would be classified as A. africanus.' Apes after all?" (Morris and Parker 1982)

When the paper by Johanson and White is examined, it is apparent that Parker has taken their quote out of context in a way that almost reverses its meaning. Leakey did not call A. africanus a chimp, nor did Johanson and White accuse him of doing so. They criticized Leakey's definition because it was imprecise enough to also include chimps. Of course, such a criticism only makes sense if A. africanus is not a chimp.

In 1987, creationist Tom Willis accused Donald Johanson of fraud, claiming that the skeleton known as "Lucy" consisted of bones that had been found at two sites about 2.5 km (1.5 miles) apart. Willis had actually confused two separate finds which belong to the same species. (This was in spite of the fact that a best-selling book (Johanson and Edey 1981) has photos of both fossils: AL 129-1 is a right knee, while Lucy has a right femur and a left tibia.) This was a spectacular error which could hardly have been made by anyone who had done the most elementary research, but that didn't stop many other creationists from picking up the claim and repeating it. For a full history of this claim, read the talk.origins knee-joint FAQ file (Lippard 1997).

Creationists rarely address the issue of why australopithecines have a foramen magnum at the bottom of the skull. Gish (1985) criticizes Dart's reasoning that the Taung baby walked upright, based on the position of its foramen magnum. Gish correctly states that the position of the foramen magnum is closer in juvenile apes and humans than it is in adults (in apes, it moves backwards during growth), and concludes that Dart was unjustified in analyzing this feature on a juvenile skull. This is the same criticism that Dart originally faced from scientists, but Gish fails to mention that later evidence proved Dart's analysis correct and silenced his critics.

Creationists also rarely mention australopithecine teeth. Gish says that "[Dart] pointed out the many ape-like features of the skull, but believed that some features of the skull, and particularly of the teeth, were man-like". (Note the misleading implication that the apelike features really exist, while the humanlike ones are a figment of Dart's imagination.) Gish disputes this, pointing out that the molar teeth of africanus are extremely large. What Gish does not tell readers is that this is one of the few differences between them and human teeth. When the teeth of the Taung child could be properly examined, Dart's claim was strongly confirmed, and is now generally accepted:

"In fact, though the molars were larger than is now normal, most of the teeth [of the Taung child] could have belonged to a child of today." (Campbell 1988)






Bilimin bilimsel olarak ne olduguna, bilimsel metodun gozlemi, olcumu, bulgusu v.s. karar verir. Kainat 13.7 milyar yil once "yoktan yaratilmadi" big bang teorisine gore, henuz gozlem vermeyen, evren bunyesinde bir patlama oldu. Bu patlama evren tarihinde one surulen ve henuz gozlem vermeyen, ZAMANSAL bir teoridir.

Yanlış. Edwin Hubble’ın uzak galaksilerdeki kırmızıya kaymayı keşfi bir gözlemdir, bulgudur, bilimseldir, parçacık hızlandırıcılarla yapılan deney sonuçlarının teoriyi doğrulaması bir gözlemdir, bulgudur, bilimseldir, hidrojen ve helyumun evrendeki oranı, yapılan teorik hesaplamalara göre Big Bang'den arta kalması gereken hidrojen ve helyum oranıyla uyuşuyor olması bir gözlemdir, bulgudur, bilimseldir.

Bir de ısrarla evren bünyesinde patlama oldu deyip duruyorsun. Evin içinde olan bir patlama evi nasıl yaratır? Bana bunun izahını yapar mısın?


Evren ise zamandan bagimsiz olarak gozlem veren bir mekandir. MEKANSAL olarak ta evrenin boyutlari insanoglu tarafindan henuz ortaya konamamistir. Iste bu temelde big bang evrenin daimiliginde en son teori olarak ortaya atilan, ve evrenin neresinde oldugu da ortaya konmamis olan bir patlamadir.

Evren perpetual, yani daimidir. Mekansal boyutlari da henuz gozlem vermemis ve olculememistir.

O yuzden ortada ne bir yoktan var olma, ne de bir yaratilis bilimsel olarak soz konusu degildir. Cunku evren zamandan bagimsiz olarak ve mekan olarak daimidir.

Zaten mantiksal olarak mekan ve mekan bunyesindeki parcalar olmazsa, zaman da olmaz. Ayrica zaman insanoglunun bir urunudur ve sadece insanogluna aittir.


Evrensel insan neler söylüyorsun böyle? Einstein'ın formülleriyle uzay, zaman ve madde birbirlerine bağlanmışlardır. 1920 yılından önce yaşıyor olsaydık sana hak verebilirdim. Çünkü o zaman mutlak uzay ve mutlak zaman düşüncesi hakimdi. Bu düşünceye göre uzay ve zaman sonsuzdan gelir ve yine sonsuza giderdi. Einstein'ın izafiyet teorisi uzay ve zamanın birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğini ortaya koydu ve uzay-zaman kavramı bundan sonra türetildi. Uzay-zamanın yapısı, cisimlerin hareketini ve kuvvetlerinin işleyişini etkiler, uzay-zaman, bu etkilemeyle kalmayıp, evrende olup biten her şeyden de etkilenir.zay ve zaman kavramları olmadan nasıl evrendeki olaylardan söz edemiyorsak, “izafiyet teorisinde”, evrenin sınırları dışında bir uzay ve zamandan söz etmek de anlamsızdır. Bundan çıkan sonuca göre anlamsız olan soruları şöyle özetleyebiliriz: Evren genişlemekte iken, evrenin dışında cisimlerin ulaşmadığı noktada ne olduğunu sormak anlamsızdır. Burada cisimler olmadığı için, uzayın ve zamanın burada varlığını sorgulamak anlamsızdır. Veya genişleyen evren geriye doğru kapandığında her şeyin birleştiği ve uzayın yok olduğu ana gelince; bundan önce kaç yıl geçti gibi sorular da anlamsızdır. Çünkü uzayın olmadığı anda zaman da anlamsızlaşır. Bütün bunlar yanlışlanana kadar bilimseldir.
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
...gelelim şu bilinç, benlik, içgüdü olayına...
Bilinç demek beyin demek değildir.
Hele şu içgüdü olayı...
Yahu önünde prof yazan biyologlar bile sizin kadar rahat konuşamıyorlar bu konuda.
. Bugün bilinçaltı "bilimsel olarak bir gizemdir." Aksi bir bilgi varsa lütfen buraya yazıp beni mahçup edin. İçgüdü hayvanların doğumları ile birlikte getirdikleri, sonradan öğrenilemeyen, ve hala mantıklı bir açıklaması bulunmayan hayvan eğilimleridir. Mesela örümceğin ağ kurması, tırtılın koza yapmasıgibi, arının bal yapması vs. Bu davranışlar için cevap olarak ne yazarsanız yazın pişkinlik olacaktır. Kusura bakmayın fides düşünmeden felsefe olmaz.

Vayyy bilim dersleri verdiği yetmedi felsefe dersi de veriyor .Daha bilimde teorinin ne demek olduğunu bilmiyorsun sağa sola zılgıt atıyorsun. Bilimi dinle açıklamaya çalışıyorsun.

İçgüdüleri soruyorsun açıklıyoruz anlamıyorsun.Ben mi uyduruyorum.O kadar yetenekli bir uydurmaya sahip değilim malesef. Kaynak veriyoruz o kadar. Prof diye Harun Yahya’ya dersen ne öğrenirsin içgüdüyü.
Baldwin Etkisi(James Mark Baldwin) diyorum bilimsel ilkeyi beğenmiyor ateist bilim adamı yaftası yapıştırıyorsun. Bir de şu Daiel Dennet’e bir bak hele ne yapmış ne demiş. Adam felsefe, psikoloji, bilim diyor ne demek bunlar?Zekayla ilgilenmiş o kadar .Baldwin Etkisi’ni geliştirmiş biri. Bu konular öyle atıp tutmakla “ateist” demekle olmuyor.
Oysa psikoloji diye laf ediyordun. Daha neyin ne olduğunu bilmiyorsun.Araştırdın mı yok okudun mu yok “nesnellik” algısı senin “nötr” algına benzemez. Sen Harun Yahya’yı esas aldığın için tabi her bilim insanı ya ateist ya şizofren. Haaa şizofren dedin de aklıma geldi şu insanların nörolojik problemlerini “içine şeytan girmiş” diye öldüren de muhtemelen senin zihniyettir. Daha da kaynak mı vereyim iyi de mahçup olmazsın ki anacım sen anca yaftalar yapıştırırsın. İçgüdüleri anlatıyoruz zekanın önemini anlatıyoruz bana mısın demiyor.





Bunlar maymun/şenpaze/orangutan gibi hayvanlarda yapılmış zekayı beyin ve sinir yapısını gösteren çalışmalar.Orangutan ve şenpazenin IQ’sü 16-20 arasında olduğu bilinir.
Edward O. Wilson'ın yaptığı bir çalışmaya göre, insandan sonra en yüksek IQ'ya sahip olan canlılar:
1) Şempanze (iki türü)
2) Goril
3) Orangutan
4) Babun (7 farklı türü)
5) Gibon (7 türü)
6) Maymun (Makaklar ve diğerleri)
7) Küçük-dişli balina (katil balina da dahil)
8) Yunus (8 farklı tür)
9) Fil (2 tür)
10) Domuz

Gene bu konuyla ilgili bir araştırma:


Yani hayvanlar bilinçsiz hareket etmez. Belirli bir duyu organları ve sinir sistemi vardır. IQ ‘su 1 bile olsa o hayvan o zeka dahilinde hareket eder.

Bilinci azıcık açalım:
Beyin nedir , nasıldır nasıl evrimleşmiştir biliyor musun? Onu da video ile gösterelim
[[video=youtube;LIURGRzmQwU]http://www.youtube.com/watch?v=LIURGRzmQwU]Kafatası Fosilleriyle İnsan Evrimi - YouTube[/video]

Bilinci ele alıyorsan beyini de ele alman gerekir.Bilinç, zekanın evrimiyle paralellik oluşturur.
“Beyin büyüyüp, sinir düğümü sayısı arttıkça, duyu organlarından alınan verilerin işlenmesi kolaylaşmış ve farklılaşmıştır.”
Beyin denilen organda da biyokimyasal reaksiyonlar oluşur. Bu biyokimyasal reaksiyonlar da düşünceyi oluşturur.

Daha de devam edelim
Düşünce ve duyguların kaynağı kalp,ruh vs değil beyindir.Bunu da ilk olarak ortaya çıkartan Alkmaeon adında bir bilim adamı ve M.Ö 450 yılında söylüyor. Hay allamm MÖ diyoruz o çağlarda bile bilinen bir şey. Günümüze kadar hangi reaksiyona uğranıldı da bu bilgi bilinmiyor anlamış değilim.
Bak bak benlik konusuna geliyorum ne diyor
“Gage adlı bir demiryolu işçisinin kafasının ön tarafına 1848 yılında saplanan bir kazık, beynin işlevlerinin anlaşılmasında çığır açtı. Beynin "frontal lob" olarak adlandırılan ön tarafına saplanan demir kazık, işçinin ölümüne yol açmamış ancak kişilik değişimine yol açmıştı. Bu gözlem, beyin cerrahisinde önemli bir gelişmeye neden oldu. Çeşitli davranış bozuklukları gösteren kişilerin frontal lobları çıkartılarak saldırgan ya da hastalıklı kişilik özellikleri tedavi edilmeye çalışılıyordu. Bunu izleyen yıllarda beyindeki çeşitli merkezlerin işlevleri daha iyi anlaşılmaya başlandı. “

Sana zahmet beyinle ilgili bir şeyler oku dergi linki de vereyim hadi



Bak bilinç altına geliyorum: id/ego/superego/kişilik/benlik neyin hepsini açıklamış TUBİTAK.Ruhani bir şeyler var mı de bakalım?Her şeyi de burda uzun uzun anlatamam ki...


 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
herşeye ideoloji bulaşmış, evrime haddinden fazla bulaşmış.
Evrim denilen şeye ideoloji bulaşmış olsaydı: Muhtemelen 2 parti olurdu .Biri Evrim partisi diğeri de "Örümcek kafalılar" (evrimi benimsemeyen ya da "inanmayanlar" için daha önceden denilmiş ya)Partisi olurdu. Evrimi "sol" anlayış savunuyorsa soldaki bu kadar bölünmelere çare olurdu. Böyle bir koz nasıl da kullanılmaz.
 

Very Self

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Haz 2012
Mesajlar
59
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Bu kısmı açarmısınız..

Açmamı istediğiniz kısımda meramım şudur: Yani, evren genişlemesi sürerken, evren dışılık diye bir kavram yoktur. Genişlediği en son hal onun hakkında olası bilebileceklerimizin de sınırını oluşturur. Dolayısıyla genişleme hali sürerken harici bir yer aranmaz. Yani bir cisimin yer işgal etmediği bir uzay bulunmadan bu yerde ne olduğunu sormak anlamsızdır.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Açmamı istediğiniz kısımda meramım şudur: Yani, evren genişlemesi sürerken, evren dışılık diye bir kavram yoktur. Genişlediği en son hal onun hakkında olası bilebileceklerimizin de sınırını oluşturur. Dolayısıyla genişleme hali sürerken harici bir yer aranmaz. Yani bir cisimin yer işgal etmediği bir uzay bulunmadan bu yerde ne olduğunu sormak anlamsızdır.

Evren oluşmadan ne varsa , evrenin dışında da o ver diyorsunuz ..İnsan çelişkiye düşmeden bunu kavrayamıyor..
 

Very Self

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
11 Haz 2012
Mesajlar
59
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Vayyy bilim dersleri verdiği yetmedi felsefe dersi de veriyor .Daha bilimde teorinin ne demek olduğunu bilmiyorsun sağa sola zılgıt atıyorsun.

Bana öğretebileceğiniz bir şeyler varsa memnun olurum.

Bilimi dinle açıklamaya çalışıyorsun.

Dinimle ilgili kısımları ısrarla eşeleyen sizlersiniz. Başlığın başından beri okursanız, ben Müslümanım demeden klasik DTA tepkileri verip her karşı tez geldiğinde "dinci" yaftasını vuran sizlersiniz. Dolayısıyla şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiyeli ortalama bir ateistin varlık nedeni de dindir. Dini, peygamberi, ve kutsal kitabın olmadığını düşündüğümüz bir Türkiye'de ateizm de ortadan kalkar. Dolayısyla bir çoğunuz ateist değil, anti-İslamcı'sınız. Dolayısyla referanslarınızın hiçbirinin Demokritos, Epikuros, Sartre, Camus, Marx gibi ateistlerden değil, sadece İslam'dan gelmesi şaşırtıcı değil benim için. Bunları size hatırlattığım için bana teşekkür etmelisiniz.

İçgüdüleri soruyorsun açıklıyoruz anlamıyorsun.

Yalan söylüyorsunuz, daha yeni başladınız açıklamaya çalışmaya. Bakayım valla bu da olmamış, yine açıklayamamışsınız.

Kaynak veriyoruz o kadar. Prof diye Harun Yahya’ya dersen ne öğrenirsin içgüdüyü.

Şu Harun Yahya olayını biraz irdeleyelim.

Şimdiye kadar 30 civarında mesaj yazmışım. Hangi mesajda Harun Yahya'ya referans var. Kaldı ki, öyle olsa bile bu neyi değiştirir? Bir kimsenin alıntıyı nerden yaptığıyla doğruluk-yanlışlık arasında direkt bir ilişki var mıdır? Yani bir insanın sizi çok kızdırması zorunlu olarak her şart ve durumda yalan söylediğinin garantisi midir? Kaldı ki, kendisini tanıdığım kadarıyla biyolojiden pek anlamayan güzel kadınlara çok merakı olan güzel sanatlar mezunu bir şahıs. Harun Yahya yazılan onlarca kitabın yazarı olduğunu bile düşünmüyorum. Harun Yahya ismi bir şahsın değil, bir "amac"ın ismi... Ne olmuş olursa olsun, evrim düşüncesine karşı ekibi iyi direniyor, ister beğenin ister beğenmeyin ama dünyada Akıllı Tasarım ekolünün öncülerinden sayılıyor


Baldwin Etkisi(James Mark Baldwin) diyorum bilimsel ilkeyi beğenmiyor ateist bilim adamı yaftası yapıştırıyorsun. Bir de şu Daiel Dennet’e bir bak hele ne yapmış ne demiş. Adam felsefe, psikoloji, bilim diyor ne demek bunlar?Zekayla ilgilenmiş o kadar .Baldwin Etkisi’ni geliştirmiş biri. Bu konular öyle atıp tutmakla “ateist” demekle olmuyor.
Oysa psikoloji diye laf ediyordun. Daha neyin ne olduğunu bilmiyorsun.Araştırdın mı yok okudun mu yok “nesnellik” algısı senin “nötr” algına benzemez. Sen Harun Yahya’yı esas aldığın için tabi her bilim insanı ya ateist ya şizofren. Haaa şizofren dedin de aklıma geldi şu insanların nörolojik problemlerini “içine şeytan girmiş” diye öldüren de muhtemelen senin zihniyettir. Daha da kaynak mı vereyim iyi de mahçup olmazsın ki anacım sen anca yaftalar yapıştırırsın. İçgüdüleri anlatıyoruz zekanın önemini anlatıyoruz bana mısın demiyor.





Bunlar maymun/şenpaze/orangutan gibi hayvanlarda yapılmış zekayı beyin ve sinir yapısını gösteren çalışmalar.Orangutan ve şenpazenin IQ’sü 16-20 arasında olduğu bilinir.
Edward O. Wilson'ın yaptığı bir çalışmaya göre, insandan sonra en yüksek IQ'ya sahip olan canlılar:
1) Şempanze (iki türü)
2) Goril
3) Orangutan
4) Babun (7 farklı türü)
5) Gibon (7 türü)
6) Maymun (Makaklar ve diğerleri)
7) Küçük-dişli balina (katil balina da dahil)
8) Yunus (8 farklı tür)
9) Fil (2 tür)
10) Domuz

Gene bu konuyla ilgili bir araştırma:


Yani hayvanlar bilinçsiz hareket etmez. Belirli bir duyu organları ve sinir sistemi vardır. IQ ‘su 1 bile olsa o hayvan o zeka dahilinde hareket eder.

Bilinci azıcık açalım:
Beyin nedir , nasıldır nasıl evrimleşmiştir biliyor musun? Onu da video ile gösterelim
[[video=youtube;LIURGRzmQwU]http://www.youtube.com/watch?v=LIURGRzmQwU]Kafatası Fosilleriyle İnsan Evrimi - YouTube[/video]

Bilinci ele alıyorsan beyini de ele alman gerekir.Bilinç, zekanın evrimiyle paralellik oluşturur.
“Beyin büyüyüp, sinir düğümü sayısı arttıkça, duyu organlarından alınan verilerin işlenmesi kolaylaşmış ve farklılaşmıştır.”
Beyin denilen organda da biyokimyasal reaksiyonlar oluşur. Bu biyokimyasal reaksiyonlar da düşünceyi oluşturur.

Daha de devam edelim
Düşünce ve duyguların kaynağı kalp,ruh vs değil beyindir.Bunu da ilk olarak ortaya çıkartan Alkmaeon adında bir bilim adamı ve M.Ö 450 yılında söylüyor. Hay allamm MÖ diyoruz o çağlarda bile bilinen bir şey. Günümüze kadar hangi reaksiyona uğranıldı da bu bilgi bilinmiyor anlamış değilim.
Bak bak benlik konusuna geliyorum ne diyor
“Gage adlı bir demiryolu işçisinin kafasının ön tarafına 1848 yılında saplanan bir kazık, beynin işlevlerinin anlaşılmasında çığır açtı. Beynin "frontal lob" olarak adlandırılan ön tarafına saplanan demir kazık, işçinin ölümüne yol açmamış ancak kişilik değişimine yol açmıştı. Bu gözlem, beyin cerrahisinde önemli bir gelişmeye neden oldu. Çeşitli davranış bozuklukları gösteren kişilerin frontal lobları çıkartılarak saldırgan ya da hastalıklı kişilik özellikleri tedavi edilmeye çalışılıyordu. Bunu izleyen yıllarda beyindeki çeşitli merkezlerin işlevleri daha iyi anlaşılmaya başlandı. “

Sana zahmet beyinle ilgili bir şeyler oku dergi linki de vereyim hadi



Bak bilinç altına geliyorum: id/ego/superego/kişilik/benlik neyin hepsini açıklamış TUBİTAK.Ruhani bir şeyler var mı de bakalım?Her şeyi de burda uzun uzun anlatamam ki...




Bu kadar çok konuşupta hiçbir şey anlatamamışsınız. Yazdıklarınız çok dağınık yani İngilizlerin (it doesn't make any sense) dediği türden. Konu bütünlüğü yok, anlam bütünlüğü yok, Bir iddiaya başlanıyor devam etmeden araya meydan okuyan bir ifade ya da rafine edilmiş bir hakaret giriyor. Yani siz tam ne dendiğine odaklanacakken, birden araya bir link giriyor. valla yazdıklarınızın anlaşılacak tarzda bir özetini alırsak, katılımımız daha etkin olacaktır.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
neden bu evrim karşıtı insanlar genelde örümcek kafalı olarak nitelenir bende bunu anlamam.oysa evimde hergün yedi sekiz türüne rastladığım bu hayvanların ağlarına tuzaklarına hayraaan hayran bakarım.halbuki örümceğe benzettiğiniz bu insanlar sizinle aynı türden.lütfen örümceklerimi bu insanlarla benzeştirmeyin.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
neden bu evrim karşıtı insanlar genelde örümcek kafalı olarak nitelenir bende bunu anlamam.oysa evimde hergün yedi sekiz türüne rastladığım bu hayvanların ağlarına tuzaklarına hayraaan hayran bakarım.halbuki örümceğe benzettiğiniz bu insanlar sizinle aynı türden.lütfen örümceklerimi bu insanlarla benzeştirmeyin.

Kafasının içi düşünmemekten örümcek ağı bağlamış tanımlaması uzun geldiği için, kısaca örümcek kafalı denmiş olabilir..
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Bir de mazlumu, ezilen rolünü oynamaz mı! Önünüzdeki mendildeki bozuklukları alın da hem daha hüzünlü ve muhtaç durursunuz.
Ben yazdığım mesajlarda her hangi bir yerde : "Ben ateistim." demiş miyim? Lütfen gösterin!Yoksa agnostik, panteist, panenteist vs. olmak üzere bu inanışlar çerçevesinde de görüş alıp yorum mu yazmışım? Yani bana ateist yaftasını yapıştıran sizsiniz." Ateist hastalığınız depreşmiş yine" diyen gene sizsiniz. Siz ateistler şöylesiniz böylesiniz diyen gene sizsiniz.
Yanlışlanabilirlikten dem vuran sizsiniz ama teorinin yanlışlanamayacağı sürece var olduğunu bilmeyen/görmezden gelen sizsiniz. Milyonlarca fosili görmezlikten gelen gene sizsiniz.Bilimsel gerçekler olmadan teorinin var olmayacağını bilmeyen sizsiniz. Ateistleri teist agnostik panteist vs eleştiremez algısına karşı çıkıp eleştirilince de "sen ateistsin" diyen gene sizsiniz.
OOOO bu çelişkiler listesi bayağı uzar.

Yalan söylüyorsunuz, daha yeni başladınız açıklamaya çalışmaya. Bakayım valla bu da olmamış, yine açıklayamamışsınız.

Yalan söyleyen ve iftiracı olan gene sizsiniz.53.mesajda ne demişim her halde siz çift dikiş isteyen bir algılamaya sahipsiniz

Geçelim psikolojiye:
İnsan davranışlarını ve zihnini inceler.Bireyin davranışları ve bireyin toplumdaki etkisi/tepkisi esas alınarak nörobiyoloji("Nörobilim, sinir sisteminin anatomisi, fizyolojisi, biyokimyası veya moleküler biyolojisi alanlarında faaliyet gösteren, özellikle sinir siteminin davranış ve öğrenme ile ilişkisini inceleyen bilim dalı.") ile ilişkili şekilde açıklamaya çalışır.
"Psikoloji alanında çalışan bilim insanları olan psikologlar, üç ana dala ayrılmaktadırlar: sosyal bilimciler, davranış bilimcileri ve algı bilimciler." Gene neden-sonuç ilişkisine dayanır. Psikolojinin açılımı eskiden ruh bilim olarak ele alınırdı. İnsan davranışları tam olarak anlaşılmamıştı ve bilimin tam olarak anlamlandıramadığı yerde boşluk doldurucu olarak kullanılmıştır. Bu da ruhani hayat ile ilgili değil eskiden yaygın kullanış şekliyle ele alınmıştır. Şu an ruh kelimesinin bilimsel bir yanı yoktur ve bilimsel bir ifade ile kullanılmamıştır.Şimdi ise sinir-bilim denir. Beyin yapısındaki biyokimyasal olayları da ruhani olarak algılamaya çalışıyorsunuz ya pess!
Öyle ki benlik denilen şeyin travmayla ya da beyine müdahale yapılmasıyla bile kolaylıkla değişebileceğini bilmiyorsunuz. Madem beyinden ayrı bir benlik/bilinç var yaşlanınca insanda neden davranış bozuklukları gelir? Benliğin/karakterin canı mı sıkıyor bedenden çıkıyor? Yoksa ruh da mı yaşlanıyor?Ya da travmalarla benlik neden değişir?
İçgüdü(!) dediğiniz şey de hayvanlarda olur. Değinelim ona da.

İçgüdü dediğimiz şey insanların hayvanları gözlemlerken hayvanların gösterdiği sınırlı benzer davranışlar/tepkiler gösterdiğini gözlemlemiştir.Kedi miyavlamakta sürekli uyumakta ,köpek havlamakta sahibinin peşinden koşmakta, kuşlar yuva yapmakta gibi sanki belirli ve sınırlı görevler üstlenmekteymiş gibi ve insanların anlamlandıramadığı bu davranışlara "içgüdü" denmiştir.
Yukarı da psikolojiyi açıklarken "ruh" kelimesine değindim ya insanların davranışları vs. ruhu var diye açıklanırken hayvanlarda ruh yok denilmiş ve bu sınırlı davranışları nasıl yapıyor düşünemiyor denilmiş ve "içgüdü" olarak betimlenmiş bu.
Evrimsel Biyoloji "Baldwin Etkisi" ile içgüdü denilen şeyi açıklıyor. Doğuştan gelen şeyler artık bilimsel olarak açıklanmıştır. Bu araştırma sonucunda hayvanlarda içgüdü denilen şeyi öğrenmek için duyu organlarına ya da beyine müdahalede/engellemede bulununca ortadan kalktığı biliniyor. Caretta caretta dediğimiz hayvanları ele alırsak önceden deneyimlenmemiş şekilde yumurtadan çıkar çıkmaz denize gitmesi zeka ya da duyu organlarına müdahalede bulununca/engellenince artık denize varmadığı tespit edilmiştir. Yani "içgüdü" olarak adlandırılan deneyimlenmeden denize girilmesini sağlayan hiç de içgüdü değil duyularının bilgiyi işlemlenmesi sonucudur.
Baldwin Etkisi denilen olay sonucunda her zaman denize en kısa sürede ulaşması gerektiğini çözen hayvanlar hayatta kalmışlardır.. Bu yüzden genleri de nesiller sonunda bunu sağlayacak şekilde özelleşmiştir.Memelilerin annelerini tanıması ve meme emmeye çalışmasının ardında feromonlar("Feromon, aynı türün üyeleri arasındaki sosyal ilişkileri düzenleyen kimyasal madde. Yunanca kökenli olan sözcük "hormon taşıyan" anlamına gelmektedir.") gibi vücut salgılarının çok büyük etkisi bilinmektedir zaten
.

73.mesajımda da "içgüdüleri" açıklayan hayvanların beyin yapısını ve IQ'sunu açıklayan makalelere kişilere yazılara değinmişim.
Hangi mesajda Harun Yahya'ya referans var. Ne olmuş olursa olsun, evrim düşüncesine karşı ekibi iyi direniyor, ister beğenin ister beğenmeyin ama dünyada Akıllı Tasarım ekolünün öncülerinden sayılıyor

Fikirleriniz sorularınız klasik H.Yahya yani ne diyelim.


Bu kadar çok konuşupta hiçbir şey anlatamamışsınız. Yazdıklarınız çok dağınık yani İngilizlerin (it doesn't make any sense) dediği türden.

Kaynakları okumayınca hemencecik çürütültü yazdıklarım tüühh..Sizin gösterdiğiniz bu durumlara da İngilizler başka bir şey diyor ya...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst