- Konbuyu başlatan
- #1
İmamın tokadıyla başlayıp, din öğretmeninin kırık sözlü notuyla devam eden DTA'ların (Duygusal Türkiye Ateizmi/Ateisti) ateist olma süreci son kertede kız arkadaşın verdiği red cevabıyla doruk noktasına ulaşmış ve ateist bir anda rakı şişelerinin arasından bilim laboratuarına bir iştiyak duymaya başlamıştır. Bir yerlerden ona ateist olacaksa Tanrı'yı yoklaştırması gerektiği söylenmiş ve bunun da bilimle yapılması gerektiği kendisine ilham olunmuştur.
Bu önbilgiyi sonradan kullanacak olan Duygusal, işe ilk olarak sağ ayakla girip çıktığı evine inadına sol ayakla girmekle başlamış, daha sonraki süreçte cünüp cünüp dolaşmak, ezan sesi duyduğunda müziğin sesini açmak, ve Samanyolu ve Kanal 7'yi Tv'sinden silerek devam etmiştir. Ancak bu süreçte arkadaşının ölme ihtimalini duyunca kazara ağzından “Allah etmesin” lafı çıkmış, mavi gözlü bir çocuğun boncuk gibi gözlerine bakıp “Maşallah” demiş, babasının mezarının yanında yanlışlıkla bir “ateist fatihası” okumuştur.
Onun ateizmi düşünceyle değilde duygularla alakalı olduğu için Tanrı duygusal olarak yoklaşmış ama yaşam pratiğinde hala esaslı bir yere sahiptir. Ateist olması gerektiğine randevulaşarak karar veren Duygusal, Tanrı düşüncesine ayırdığı vaktinin on katını ateist olmanın ispatına ayırmaktadır. Onun için ateist görünmek ateist olmaktan daha önemlidir. Çünkü o kendisinin de ne olduğunu bilmediği bir şeyi göstermek istemektedir. Bu asla bir fikir değildir, bu bir “Duygu”dur…
Kafa yapısı itibariyle Büyük Bir Şey’e karşı gelesi tutmuş olan Duygusal, En Büyük Şey’in Allah olduğunun bilincinde olarak, Alah’ı yok sayası tutmuştur. Ancak sorun şu ki, Allah yok olalı henüz 3 gün geçmiştir ve Allah’ın hala nefesini hissetmektedir ensesinde.
Daha önce sinirli ve kural tanımaz bir adam olduğuyla ilgili kulağına birkaç söylenti gelen Nietzsche’ye müthiş bir sempati duymaya başlamış, bir anda felsefe okumaya başlamıştır. Nietzsche’nin satırları bir bir geçilirken daha okumadığı cümlelere bile inanmaya başlamıştır. Pos bıyıklı Nietzsche hayalinde ona vaaz vermekte, o ise onun cümlelerini sohbetlerinde kullanacağı günü iple çekmektedir. Üstadı “Tanrı’yı öldürmüş” müridi ise “Yok etmiştir”. Bundan sonra ateist Duygusal’ın örnekleri Nietzsche özelinden verilecektir. Nietzsce memnun memnun bıyık altından gülmektedir.
O ateisttir artık… Gökten inen, her zamana genel-geçer olduğu iddia edilen bir dine, 1400 yıl önce çölde yaşamış bir adama inanacak değildir. O bilimseldir, çünkü kaynağı beyin olmayan başka bir vücut organının verdiği ilhamla ateizmle-bilim arasında 3 günlük bir ilişki kurmuş, ateizmine gelecek iddiaları bilimsel jargon kullanarak savuşturacaktır. Onun bilimsel jargonunu duyanlar apışıp kalacak, kuyruğunu kıstırıp çekip gideceklerdir.
İlk (belki de son) bilimsel argümanı (?) için zavallı bir eşeği kurban seçmiştir. Sahibinin verdiği ezadan yorgun yorgun çoluk çocuğunun yanına dönen eşek, bir anda Duygusal’ın görüş alanına girmiş, Duygusal, eşeği göstererek “Şimdi bu eşek yoktan var olabilir mi?” diyerek son derece bilimsel bir açıklama yoluna gitmiştir. Kimse ona eşeğin 5 yıl, evrenin de 15 yıl önce “yok” olduğunu söylememiştir.
Duygusal, henüz tamamlanması gereken bir bilimsel tahsili olduğunun farkında olarak, Müslüman arkadaşlarının ısrarla Allah’ın varlığını ispatlmaya çalışan argümanlarına karşı mini-bilimsel “Hani, varsa niye göremiyoruz?” teorisini benimsemiştir. O artık “Hani, varsa niye göremiyoruz”cu bir ateisttir. O herşeyi görmelidir, eğer göremiyorsa suç onun değil, “herşey”indir. Evrenin bütün sırları hazretin tekeline girmiştir artık, olay ise son derece basittir, “görmüyorum”.
Duygusal, henüz bir geçiş dönemi yaşamakta olup, kararlaştığı üzere Tanrı’yı sonsuza dek hayatından söküp atacaktır. Buna son derece kararlıdır. Müslümanlığı için Kutsal Kitap’la işi olmamış olan Duygusal’ın ateist olmak için Kutsal Kitab’a işi düşmüştür. O ateist olmasında tümdengelim metodunu uygulamaktadır. Önce ateistim demiş, boşluğu ise sonradan tamamlayacaktır.
Ateist olmakla Kur’an’dan çelişki bulmak arasında zorunlu bir ilişki gören Duygusal, Tanrı’nın yokluğunun kanıtına bizzat Kutsal Kitap’tan ulaşacaktır. Gözleri bir Bakara’ya kayar, bir Nisa’ya, bir Fussilet’e gider, bir Müdessir’e. Yaşamıştır artık, bu kitabın her tarafı çelişki doludur.
Hatta DTA bu işte öyle uzmanlaşmıştır ki, çelişki uzmanı olup çıkmıştır. Artık ayete bakmasıyla çelişkiyi görmesi bir olmuştur. Hayatının göbeğine kurulmuş çelişkiyi görmeyen DTA, boş zamanlarında yine sure numarası ve ayet numarası girerek Çelişkicilik oynamaya başlamıştır. Çelişki bulacağına o kadar emindir ki, artık kafasından bir sure numarası ve ayet numarasını bizzat kendi seçerek müstakbel çelişkiye doğru yol almıştır.
DTA, ayrıca Allah’ın işkenceci özelliğini kullanarak son derece bilimsel bir şekilde onu yoklaştırmış, bir anda Descartes’in “Düşünüyorum, o halde varım” önermesine alternatif olarak “İşkence yapıyor, o halde yok” gibi belagat harikası bir önerme yapmak bizim DTAlara nasip olmuştur.
Duygusal olarak girdiği ateizm yolculuğuna sinirli olarak devam eden DTA önce ateist, sonra materyalist, sonra İslam karşıtı, sonra çelişkici, sonra felsefeci, sonra bilim adamı olmuştur. Bilim adamı onun için beyaz önlüklü, top sakallı, elinde deney tüplü, ve bütün bunları yapabilmek için ateist olmuş ilginç bir yaratık imgesine tekabül eder. O, hakkında tek kelime bile bilmediği bilime bir anda müthiş bir sempati duymaya başlamış, kafasındaki güleç yüzlü bilim adamını elindeki tespihiyle onu kovalayan cami cemaatine yem etmemeye kararlıdır. Çünkü O DTA’dır, Duygusal’dır ne yapsa yeridir.
İşte dostlar Türkiye’de böyle ateist olunuyor. Duygusal durumunuzdaki gelgitler bir anda bir dizi buhranik vakıadan sonra sizi “Tanrı yoktur” cümlesine itiyor ve bu sihirli cümleyi (ama sadece bu cümleyi) bilinçaltınızın hiç çıkmayan taraflarına atıp bütün bir ömrü bu cümlenin ve onun tek açıklayıcısı olan (Hani ben göremiyorum!) cümlesine emanet edip ateist olmakla övünç duymaya başlayabiliyorsunuz.
Bu önbilgiyi sonradan kullanacak olan Duygusal, işe ilk olarak sağ ayakla girip çıktığı evine inadına sol ayakla girmekle başlamış, daha sonraki süreçte cünüp cünüp dolaşmak, ezan sesi duyduğunda müziğin sesini açmak, ve Samanyolu ve Kanal 7'yi Tv'sinden silerek devam etmiştir. Ancak bu süreçte arkadaşının ölme ihtimalini duyunca kazara ağzından “Allah etmesin” lafı çıkmış, mavi gözlü bir çocuğun boncuk gibi gözlerine bakıp “Maşallah” demiş, babasının mezarının yanında yanlışlıkla bir “ateist fatihası” okumuştur.
Onun ateizmi düşünceyle değilde duygularla alakalı olduğu için Tanrı duygusal olarak yoklaşmış ama yaşam pratiğinde hala esaslı bir yere sahiptir. Ateist olması gerektiğine randevulaşarak karar veren Duygusal, Tanrı düşüncesine ayırdığı vaktinin on katını ateist olmanın ispatına ayırmaktadır. Onun için ateist görünmek ateist olmaktan daha önemlidir. Çünkü o kendisinin de ne olduğunu bilmediği bir şeyi göstermek istemektedir. Bu asla bir fikir değildir, bu bir “Duygu”dur…
Kafa yapısı itibariyle Büyük Bir Şey’e karşı gelesi tutmuş olan Duygusal, En Büyük Şey’in Allah olduğunun bilincinde olarak, Alah’ı yok sayası tutmuştur. Ancak sorun şu ki, Allah yok olalı henüz 3 gün geçmiştir ve Allah’ın hala nefesini hissetmektedir ensesinde.
Daha önce sinirli ve kural tanımaz bir adam olduğuyla ilgili kulağına birkaç söylenti gelen Nietzsche’ye müthiş bir sempati duymaya başlamış, bir anda felsefe okumaya başlamıştır. Nietzsche’nin satırları bir bir geçilirken daha okumadığı cümlelere bile inanmaya başlamıştır. Pos bıyıklı Nietzsche hayalinde ona vaaz vermekte, o ise onun cümlelerini sohbetlerinde kullanacağı günü iple çekmektedir. Üstadı “Tanrı’yı öldürmüş” müridi ise “Yok etmiştir”. Bundan sonra ateist Duygusal’ın örnekleri Nietzsche özelinden verilecektir. Nietzsce memnun memnun bıyık altından gülmektedir.
O ateisttir artık… Gökten inen, her zamana genel-geçer olduğu iddia edilen bir dine, 1400 yıl önce çölde yaşamış bir adama inanacak değildir. O bilimseldir, çünkü kaynağı beyin olmayan başka bir vücut organının verdiği ilhamla ateizmle-bilim arasında 3 günlük bir ilişki kurmuş, ateizmine gelecek iddiaları bilimsel jargon kullanarak savuşturacaktır. Onun bilimsel jargonunu duyanlar apışıp kalacak, kuyruğunu kıstırıp çekip gideceklerdir.
İlk (belki de son) bilimsel argümanı (?) için zavallı bir eşeği kurban seçmiştir. Sahibinin verdiği ezadan yorgun yorgun çoluk çocuğunun yanına dönen eşek, bir anda Duygusal’ın görüş alanına girmiş, Duygusal, eşeği göstererek “Şimdi bu eşek yoktan var olabilir mi?” diyerek son derece bilimsel bir açıklama yoluna gitmiştir. Kimse ona eşeğin 5 yıl, evrenin de 15 yıl önce “yok” olduğunu söylememiştir.
Duygusal, henüz tamamlanması gereken bir bilimsel tahsili olduğunun farkında olarak, Müslüman arkadaşlarının ısrarla Allah’ın varlığını ispatlmaya çalışan argümanlarına karşı mini-bilimsel “Hani, varsa niye göremiyoruz?” teorisini benimsemiştir. O artık “Hani, varsa niye göremiyoruz”cu bir ateisttir. O herşeyi görmelidir, eğer göremiyorsa suç onun değil, “herşey”indir. Evrenin bütün sırları hazretin tekeline girmiştir artık, olay ise son derece basittir, “görmüyorum”.
Duygusal, henüz bir geçiş dönemi yaşamakta olup, kararlaştığı üzere Tanrı’yı sonsuza dek hayatından söküp atacaktır. Buna son derece kararlıdır. Müslümanlığı için Kutsal Kitap’la işi olmamış olan Duygusal’ın ateist olmak için Kutsal Kitab’a işi düşmüştür. O ateist olmasında tümdengelim metodunu uygulamaktadır. Önce ateistim demiş, boşluğu ise sonradan tamamlayacaktır.
Ateist olmakla Kur’an’dan çelişki bulmak arasında zorunlu bir ilişki gören Duygusal, Tanrı’nın yokluğunun kanıtına bizzat Kutsal Kitap’tan ulaşacaktır. Gözleri bir Bakara’ya kayar, bir Nisa’ya, bir Fussilet’e gider, bir Müdessir’e. Yaşamıştır artık, bu kitabın her tarafı çelişki doludur.
Hatta DTA bu işte öyle uzmanlaşmıştır ki, çelişki uzmanı olup çıkmıştır. Artık ayete bakmasıyla çelişkiyi görmesi bir olmuştur. Hayatının göbeğine kurulmuş çelişkiyi görmeyen DTA, boş zamanlarında yine sure numarası ve ayet numarası girerek Çelişkicilik oynamaya başlamıştır. Çelişki bulacağına o kadar emindir ki, artık kafasından bir sure numarası ve ayet numarasını bizzat kendi seçerek müstakbel çelişkiye doğru yol almıştır.
DTA, ayrıca Allah’ın işkenceci özelliğini kullanarak son derece bilimsel bir şekilde onu yoklaştırmış, bir anda Descartes’in “Düşünüyorum, o halde varım” önermesine alternatif olarak “İşkence yapıyor, o halde yok” gibi belagat harikası bir önerme yapmak bizim DTAlara nasip olmuştur.
Duygusal olarak girdiği ateizm yolculuğuna sinirli olarak devam eden DTA önce ateist, sonra materyalist, sonra İslam karşıtı, sonra çelişkici, sonra felsefeci, sonra bilim adamı olmuştur. Bilim adamı onun için beyaz önlüklü, top sakallı, elinde deney tüplü, ve bütün bunları yapabilmek için ateist olmuş ilginç bir yaratık imgesine tekabül eder. O, hakkında tek kelime bile bilmediği bilime bir anda müthiş bir sempati duymaya başlamış, kafasındaki güleç yüzlü bilim adamını elindeki tespihiyle onu kovalayan cami cemaatine yem etmemeye kararlıdır. Çünkü O DTA’dır, Duygusal’dır ne yapsa yeridir.
İşte dostlar Türkiye’de böyle ateist olunuyor. Duygusal durumunuzdaki gelgitler bir anda bir dizi buhranik vakıadan sonra sizi “Tanrı yoktur” cümlesine itiyor ve bu sihirli cümleyi (ama sadece bu cümleyi) bilinçaltınızın hiç çıkmayan taraflarına atıp bütün bir ömrü bu cümlenin ve onun tek açıklayıcısı olan (Hani ben göremiyorum!) cümlesine emanet edip ateist olmakla övünç duymaya başlayabiliyorsunuz.