AKP seçimleri ölüm-kalım sorunu haline getirmiş. Bu seçimi kaybetmemek için her yola başvuruyor. Özellikle Bölge'de yenilgi alırsa devlet beni kullanmaktan vazgeçer diye korkuyor. Çünkü AKP'yi Kürt halkının özgürlük mücadelesinin önünü alsın diye kapatmadılar. Kapatma davası Anayasa Mahkemesi'nde iken en fazla konuşulan konu 'AKP kapatılırsa bölücülüğün önünü kim alır' tartışmasıydı. Bu nedenle AKP tüm devlet imkanlarını kullanarak Bölge'de birinci parti olmak istiyor.
Medya özellikle AKP yandaşı basın 'AKP Bölge'de oyunu arttırır ve DTP geriletirilirse bunun Turkiye'nin birliği için hayırlı olacağını' söylüyor. Bu nedenle 'İzmir'de CHP'li olan Diyarbakır'da AKP'li olmalıdır' diyorlar. DTP sanki dış bir olguymuş gibi DTP'yi geriletmek için milli mutabakat oluşturmuşlar.
Türkiye'de DTP'ye kesinlikle yanlış bir yaklaşım vardır. AKP'nin Bölge'de devlet desteğiyle alacağı oyların Kürtleri Türkiye ile barıştırması mümkün değildir. Türkiye'nin birliği böyle sağlanamaz. Aksine böyle yaklaşanlar Türkiye'yi bölünmeye götürecek politika izleyenlerdir. DTP'yi devlet imkanlarıyla geriletmek demek, Kürt halkını Türkiye'nin siyasi birliği dışına atmaktır. Güncel politika ve çıkarları gereği bu gerçeği görmeyenler Turkiye'yi aldatanlardır. Yeri geldiğinde 'Kürt sorunu ulusal politikadır, bu konuda parti çıkarıyla hareket etmek yanlıştır' diyenler tam da AKP'yi ayakta tutmak için DTP'yi geriletmek isteyenler, parti çıkarlarıyla hareket edenlerdir.
Bölge halkını Türkiye'nin siyasi sınırları içinde tutmanın yolu, Kürtlerin demokratik iradesini Türkiye'deki demokratik siyaset içinde tutmaktan geçer. Zaten Bölge'deki demokratik siyasi güçleri kimliğiyle birlikte kabul etmeyen bir siyasi yaşam demokratik olarak görülemez.
DTP'yi devlet imkanlarıyla geriletip, AKP'yi etkili kılmanın Türkiye'nin birliğini geliştireceğini söylemek kadar yanlış bir şey olamaz. Bu yaklaşım şimdiye kadar uygulanan inkarcı, şovenist yaklaşımın devamıdır. Bu sözlerin liberallik ya da demokratlık adına söylenmesi birşey değiştirmez. Türkiye'de temel sorun zaten Kürt kimliğini reddetmek ve onun demokratik siyasi iradesini kabul etmemektir. Dolayısıyla AKP'yi zoraki Bölge'de hakim kılmak Kürdün demokratik irade olma mücadelesini kırma çabasıdır. Devlet zaten 90 yıldır Bölge'de siyasi sömürgeciliği zorla yürütüyor. Şimdiye kadar Kürt kimliğiyle siyaset yapmak isteyenleri ezdi geçti. Sadece silahlı isyanları değil, demokratik temelde siyaset yapmak isteyenleri de 'Bölücülük yapıyor' diye baskı altına aldı. Devletin şimdi AKP eliyle Kürt kimliğiyle demokratik siyaset yapanları safdışı etmek istemesi de aynı anlayışın sonucudur.
Türkiye'nin birliği demokratik iradelerin siyasi birliğiyle mi olacak, yoksa tek millete dayalı zoraki birlikle mi olacak? Türkiye'nin siyasi birliği içinde olmak ne kadar doğru ise, farklı kimlikleri ortadan kaldırmaya yönelik zoraki bir arada tutma politikası ise o kadar yanlıştır. Etnik milliyetçilik olmamalı ama bu söylem altında etnik kimlikleri yok saymak etnik milliyetçilik yapmanın daniskasıdır. Bir toplumun kendi kimliğiyle siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamda yer alması ne etnik milliyetçiliktir, ne de Erdoğan'in anladığı anlamda kimlik siyaseti yapmaktır. Kürt kimliğini kabul ettirme ve bu kimlik üzerindeki baskının kaldırılması için Kürt halkını örgütlemek eğer etnik siyaset olarak kabul ediliyorsa böyle bir siyasi mücadele içinde olmak da yanlış değildir. Karşı çıkılması gereken etnik miliyetçiliktir. Bu çerçevede etnik milliyetcilik yapan ve tüm diğer etnik toplulukları eritme anlamında, etnik siyaset yapan AKP ve Erdoğan'dır.
Kürt kimliğini sahiplenme, Kürt dilinin kültürünün siyasal, sosyal ve kültürel yaşamda varolmasını sağlama mücadelesi ezilen bir kimliğin özgürlük mücadelesi ve demokratik hakların talebi olarak görülmeli. AKP'yi Bölge'de zorla hakim kılmak, geçen on yıllarda silahla ve her türlü zorla yaptırılanı şimdi başka bir biçimde dayatmak demektir. Kaldı ki, AKP hala silahlı güçlerin ve devletin desteğiyle Bölge'de oy almaktadır. AKP devlet imkanlarını kullanmasın, Ahmet Türk'ün dediği gibi oyları Bölge'de yüzde 10'un altına düşer. Devlet, AKP veya başka bir partiyi dayattığı müddetçe Bölge'de sadece iki parti varolmaya devam edecektir. Devlet, silahlı ya da silahsız kendi siyasi anlayışını dayatmaktan vazgeçsin, o zaman Bölge'de farklı siyasi partilerde ortaya çıkar. Bölge'de farklı siyasi partiler ortaya çıkmıyorsa bunun nedeni devletin Kürt kimliğini bastırması, inkarcı siyaseti ve siyasi sömürgeciliği dayatmasıdır. Bu nedenle de Kürtler haklı ve doğru olarak DTP etrafında toplanmaktadırlar. Çünkü, inkarcı siyasi dayatmalar karşısında şu anda demokratik siyasetin yapıldığı yer DTP'dir. Bölge'de DTP dışında inkarcı sömürgecilik karşısında toplumun iradesini temsil edecek başka bir demokratik parti yoktur.
Devlet bu seçimde ne kadar demokratik olup olmadığını gösterecektir. Ya da Kürt sorununu demokratik temelde çözüp çözmeyeceği daha iyi anlaşılacaktır. Eğer devlet baskıyla, hileyle, sandıkta yapılacak oyunlar ile DTP'yi önlemeye çalışırsa, bu Kürt sorununun zora dayalı politikasının devam edeceği anlamına gelecektir.
Erdoğan meydanlardaki kalabalıkları kendisinin birinci parti olduğuna yorumladı. Eğer bu doğru ise, DTP Bölge'de açık ara birinci parti haline gelmiştir. Bu gerçegi sandık üzerinde oyunlarla tersine çevirmek, Kürt halkının demokratik siyaset çerçevesinde Türkiye'nin birliği içinde yer almasını sabote etmek olur.
Demokratik siyasete ve seçimin adil olmasına müdahale edilmezse, bu Türkiye'nin Kürt sorununu kendi siyasi sınırları içerisinde çözme imkanını artıracaktır. Devlet baskısı, imkanları ya da başka yollarla halkın iradesinin seçim sonucuna yansımasını engelleyip AKP'yi etkili kılmak ise, Türkiye'nin birliği ve bütünlüğüne zarar verecek en kötü müdahale olacaktır.
Medya özellikle AKP yandaşı basın 'AKP Bölge'de oyunu arttırır ve DTP geriletirilirse bunun Turkiye'nin birliği için hayırlı olacağını' söylüyor. Bu nedenle 'İzmir'de CHP'li olan Diyarbakır'da AKP'li olmalıdır' diyorlar. DTP sanki dış bir olguymuş gibi DTP'yi geriletmek için milli mutabakat oluşturmuşlar.
Türkiye'de DTP'ye kesinlikle yanlış bir yaklaşım vardır. AKP'nin Bölge'de devlet desteğiyle alacağı oyların Kürtleri Türkiye ile barıştırması mümkün değildir. Türkiye'nin birliği böyle sağlanamaz. Aksine böyle yaklaşanlar Türkiye'yi bölünmeye götürecek politika izleyenlerdir. DTP'yi devlet imkanlarıyla geriletmek demek, Kürt halkını Türkiye'nin siyasi birliği dışına atmaktır. Güncel politika ve çıkarları gereği bu gerçeği görmeyenler Turkiye'yi aldatanlardır. Yeri geldiğinde 'Kürt sorunu ulusal politikadır, bu konuda parti çıkarıyla hareket etmek yanlıştır' diyenler tam da AKP'yi ayakta tutmak için DTP'yi geriletmek isteyenler, parti çıkarlarıyla hareket edenlerdir.
Bölge halkını Türkiye'nin siyasi sınırları içinde tutmanın yolu, Kürtlerin demokratik iradesini Türkiye'deki demokratik siyaset içinde tutmaktan geçer. Zaten Bölge'deki demokratik siyasi güçleri kimliğiyle birlikte kabul etmeyen bir siyasi yaşam demokratik olarak görülemez.
DTP'yi devlet imkanlarıyla geriletip, AKP'yi etkili kılmanın Türkiye'nin birliğini geliştireceğini söylemek kadar yanlış bir şey olamaz. Bu yaklaşım şimdiye kadar uygulanan inkarcı, şovenist yaklaşımın devamıdır. Bu sözlerin liberallik ya da demokratlık adına söylenmesi birşey değiştirmez. Türkiye'de temel sorun zaten Kürt kimliğini reddetmek ve onun demokratik siyasi iradesini kabul etmemektir. Dolayısıyla AKP'yi zoraki Bölge'de hakim kılmak Kürdün demokratik irade olma mücadelesini kırma çabasıdır. Devlet zaten 90 yıldır Bölge'de siyasi sömürgeciliği zorla yürütüyor. Şimdiye kadar Kürt kimliğiyle siyaset yapmak isteyenleri ezdi geçti. Sadece silahlı isyanları değil, demokratik temelde siyaset yapmak isteyenleri de 'Bölücülük yapıyor' diye baskı altına aldı. Devletin şimdi AKP eliyle Kürt kimliğiyle demokratik siyaset yapanları safdışı etmek istemesi de aynı anlayışın sonucudur.
Türkiye'nin birliği demokratik iradelerin siyasi birliğiyle mi olacak, yoksa tek millete dayalı zoraki birlikle mi olacak? Türkiye'nin siyasi birliği içinde olmak ne kadar doğru ise, farklı kimlikleri ortadan kaldırmaya yönelik zoraki bir arada tutma politikası ise o kadar yanlıştır. Etnik milliyetçilik olmamalı ama bu söylem altında etnik kimlikleri yok saymak etnik milliyetçilik yapmanın daniskasıdır. Bir toplumun kendi kimliğiyle siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamda yer alması ne etnik milliyetçiliktir, ne de Erdoğan'in anladığı anlamda kimlik siyaseti yapmaktır. Kürt kimliğini kabul ettirme ve bu kimlik üzerindeki baskının kaldırılması için Kürt halkını örgütlemek eğer etnik siyaset olarak kabul ediliyorsa böyle bir siyasi mücadele içinde olmak da yanlış değildir. Karşı çıkılması gereken etnik miliyetçiliktir. Bu çerçevede etnik milliyetcilik yapan ve tüm diğer etnik toplulukları eritme anlamında, etnik siyaset yapan AKP ve Erdoğan'dır.
Kürt kimliğini sahiplenme, Kürt dilinin kültürünün siyasal, sosyal ve kültürel yaşamda varolmasını sağlama mücadelesi ezilen bir kimliğin özgürlük mücadelesi ve demokratik hakların talebi olarak görülmeli. AKP'yi Bölge'de zorla hakim kılmak, geçen on yıllarda silahla ve her türlü zorla yaptırılanı şimdi başka bir biçimde dayatmak demektir. Kaldı ki, AKP hala silahlı güçlerin ve devletin desteğiyle Bölge'de oy almaktadır. AKP devlet imkanlarını kullanmasın, Ahmet Türk'ün dediği gibi oyları Bölge'de yüzde 10'un altına düşer. Devlet, AKP veya başka bir partiyi dayattığı müddetçe Bölge'de sadece iki parti varolmaya devam edecektir. Devlet, silahlı ya da silahsız kendi siyasi anlayışını dayatmaktan vazgeçsin, o zaman Bölge'de farklı siyasi partilerde ortaya çıkar. Bölge'de farklı siyasi partiler ortaya çıkmıyorsa bunun nedeni devletin Kürt kimliğini bastırması, inkarcı siyaseti ve siyasi sömürgeciliği dayatmasıdır. Bu nedenle de Kürtler haklı ve doğru olarak DTP etrafında toplanmaktadırlar. Çünkü, inkarcı siyasi dayatmalar karşısında şu anda demokratik siyasetin yapıldığı yer DTP'dir. Bölge'de DTP dışında inkarcı sömürgecilik karşısında toplumun iradesini temsil edecek başka bir demokratik parti yoktur.
Devlet bu seçimde ne kadar demokratik olup olmadığını gösterecektir. Ya da Kürt sorununu demokratik temelde çözüp çözmeyeceği daha iyi anlaşılacaktır. Eğer devlet baskıyla, hileyle, sandıkta yapılacak oyunlar ile DTP'yi önlemeye çalışırsa, bu Kürt sorununun zora dayalı politikasının devam edeceği anlamına gelecektir.
Erdoğan meydanlardaki kalabalıkları kendisinin birinci parti olduğuna yorumladı. Eğer bu doğru ise, DTP Bölge'de açık ara birinci parti haline gelmiştir. Bu gerçegi sandık üzerinde oyunlarla tersine çevirmek, Kürt halkının demokratik siyaset çerçevesinde Türkiye'nin birliği içinde yer almasını sabote etmek olur.
Demokratik siyasete ve seçimin adil olmasına müdahale edilmezse, bu Türkiye'nin Kürt sorununu kendi siyasi sınırları içerisinde çözme imkanını artıracaktır. Devlet baskısı, imkanları ya da başka yollarla halkın iradesinin seçim sonucuna yansımasını engelleyip AKP'yi etkili kılmak ise, Türkiye'nin birliği ve bütünlüğüne zarar verecek en kötü müdahale olacaktır.