Cennetin Kabulü ile Ötesinin Sorgulanması

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde Doutrus tarafından oluşturulan Cennetin Kabulü ile Ötesinin Sorgulanması başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 7,418 kez görüntülenmiş, 44 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı Cennetin Kabulü ile Ötesinin Sorgulanması
Konbuyu başlatan Doutrus
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Preatorian

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
9 numaralı otobus ıle cennete yolculuk kıtabını okumanızı tavsıye ederım.
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
bilgi benim bildiğim değildir buna katılmıyorum. bilgiyi yorumlayışım değişebilir ancak bilgi değişmez. çünkü bilgiyi sanatçı farklı yorumlar, bilim adamı farklı yorumlar, dindar olan farklı yorumlar ancak o bilgi durağandır ve hep aynıdır... anladığımız, çözümümüz her halükarda değişkendir. tohum hep filizlenir ama biz sürekli filizin nasıl oluştuğunu değişik yorumlarız.
Düşünün ki yoksuzun tabii düşünebilirseniz... Yanlış anlamayınız sizi küçümsemek için değil fakat zihninizin varlığından ötürü yokluğu kavrayamayacağı olgusundan ötürü bunu söylemekteyim. Siz yok iseniz sizi çevreleyen bilgi kaynakları nerede? Zihniniz olmasa bu kaynakları algılayabilir ve yorumlayabilir misiniz? Her bilgi her gözlemci tarafından farklı yorumlanır, bu gayet doğaldır. Bakış açısı durumu belirler. Ya bakış açınız yok ise? ya yok iseniz? O zaman bilgi nerede? Bilgi kaynağınız nerede? Zihin bilgiyi var eden ve yorumlayandır. Tohum filizlenir demişsiniz. Ya bu dünyaya hiç gelmemiş olsaydınız tohumun filizleneceğini bilebilecek miydiniz? Açıktır ki bu dünyaya gelmiş olmanızın getirdiği zihin-beden paradoksunun yarattığı bir etkidir bilgi. Siz yoksanız bilgi yoktur. Ancak sizin varlığınız ile bilgi mümkündür.

yorumlar bilginin ürünü olamaz. yani yorumlayan tohum, yorum da filiz olamaz. her ne kadar öyle görünse de öyle olamaz. çünkü, ben olmadan yorum olamıyor,, toprak(atmosfer vs..) olmadan filiz olamıyor. bu yüzden yorum insanın ürünüdür ve filiz toprağın ürünüdür.
Hiç bir şey bilmeyen ne yorum yapabilir? Zihinsel engelli biri yorum yapabilir mi? Bir insandan zihnini çıkarın ne yorum alırsınız? Zihin bilgi aldıkça yorumlama dürtüsü kazanır. Aksi taktirde bir bebekte anne karnından doğar doğmaz yorum yapma yetisine sahip olurdu...

yaşamamış olduğum bir olayı nasıl bilmiyor olabilirim. bir olayı bilmek demek,, olay üzerinde bir etki bırakmaktır mantığından gidiyorsunuz sanırım. yani etkilemiyorsam yokum ve olay da benim için yoktur. bu çok sağlam mantık değil bence. çünkü bilinçsiz etkilerimiz ve etkilenmelerimiz olabilir, sürekli oluyor.
Yaşamamış olduğunuz durumu bilmezsiniz. Bu gayet açıktır. Gözlemlenen gözlemci tarafından gözlemlenmedikçe, anlatılanlar sadece bir olayın tanıklığıdır ki bu tanıklıktan hiç bir zaman emin olamazsınız.
Bilinçsiz etkiniz elbetteki var fakat nasıl bir etki yapıyorsunuz? bunun farkında mısınız? Bilincin ötesine bakmayan için bilinçlilik ya da bilinçsizlik durumu gözlemcinin kontrolü altında mıdır? Acaba bilinç ötesinde bir gözlemci var mıdır? veya bir gözlemciden söz edilebilir mi?

ha her şeye madde demişsiniz ha her şeye görecelidir demişsiniz... bu çözümün başlangıcı bile olamaz. yalnızca x ile problem oluşturamazsınız ya da çözemezsiniz.
Zihin problemler üretir ve çözdükçe zevk alır. Evrenin kusurlu bir yanı yoktur onda kusur gören zihindir. Gözlemci kendi göreceliliğini kabul etmediği sürece evrenin göreceliliğinde yaşamış olduklarına problem gözüyle bakar. Size bir bilgisayar oyununda kendini kahraman zanneden kişisiniz dersem ve kalkın şu bilgisayarın başından dersem, yanlış bir şey söylemiş olur muyum? Zihin-beden den bakışınız ve zihin-bedene bağlılığınızdan ve bağımlılığınızdan ötürü gerçek doğanızdan ziyade zihin-beden doğanız ile olayları deneyimliyorsunuz.

bedensel hafızam yanılmıyorsam dna larımda bulunmuyor. yorumlarım da zihnimden kaynaklanmıyor. zihnimin bilgi deposu olması onu tohum yerine koysa da filizlenen fidan beynim ile çok alakalı olmaz. fidanın eğri büyümesi beynimin direktiflerinden kaynaklanmaz. sanatçının bir tablosunu ele alalım. zihinde bulunan bilginin dışavurumudur bu eser. ancak bu eser direk bir bilgi yorumu değildir. sanatçının gözünün, kulağının ve özellikle elinin eser üzerindeki etkisi bilginin etkisinden çok daha fazladır ve belkide önemli olan budur.
Sanatçının gözü ile gördükleri, kulağı ile duydukları ve el melekesini geliştirdiği kadarıyla eser eserdir. Göz ile görülenler zihne bilgi, kulak ile duyulanlar zihne bilgi, elini tanıma ve elini aktif kullanmayı öğrenme yine bilgi ile olur. Gözünüz şaşı, kulağınız sağır, bedeninizde kötürüm olsa, yine aynı yorumlamayı yapabilir miydiniz?

tabi zihin bedeni bir arada tutan şeyim demek bana daha yakın geliyor. ancak yarın ne düşünürüm belli olmaz.
Elbette öylesiniz. Düşüncelerin şekillendirdiği zihniniz, aynı etkiyi gerçek doğanızda yapamayacaktır. Siz isteseniz de istemeseniz de, düşünseniz de düşünmeseniz de gerçek doğanızı keşfetmediğiniz sürece bulacaklarınız, düşünecekleriniz, göreceli ve değişkenden öte olmayacaktır.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
ben yoksam eğer "beni çevreleyen" de olamaz. bu örnek bu yüzden verilemez. var saydığınız şey, bir yokluk, yokluk nasıl varsayılabilir. kaçışı olmayan tek şey şuan benim varlığım ve bu yüzden "olmasa idim"e dair verilebilecek tüm örnekler aslında sadece bir kurgudur ki, bu kurgu içinde ben gene de sürekli var olmalıyım, çünkü gelişecek olan olaylar hep varlığım dahil edilerek yorumlanacak ve açıklanabilecektir.
bilgi insandan bağımsızdır fakat fikirler, yorumlar kişinin ürünleridirler. yorum dediğiniz şey bilgiden beslenmez direk insandan beslenir ki bunu daha önce fidanın topraktan beslenmesine benzetmiştim...
hiç bir şey bilmeyen biri olamaz. o biri değil ancak bir nesne olabilir. nesnenin kendisi zaten bilgi olduğundan kendini bilmesi imkansızdır, tıpkı bizim kendimizi bir türlü tanıyamıyor olmamız gibi. insandan zihni çıkaramazsınız, bu örnek de verilemez. zihinsel engelli biri ya da bir bebeğin kendince basit de olsa yorumları var olabilir,, bunu asla bilemeyiz, en azından günümüz teknolojisi ile.
bilincin kendisi zaten gözlemci değil midir? bilinç-insan-gözlem-zihin-... gibi özellikleri insandan kopararak bir yere varılamaz diye düşünüyorum. siz suyun içinden hidrojeni veya 1oksijeni çıkarak,, suyun gene özelliklerini gösterip gösteremeyeceğini soruyorsunuz. ancak ortada su kalmıyor.
kusur insanda olur, evrende bir kusur olduğunu düşünmüyorum. insandaki kusur ise tamamı ile bir çeşit tanı gereksiniminden doğmuş kavramdır.
kör, sağır, dilsiz birinin,, hadi şuna tat da alamıyor diyelim,,, aldığı bilgi çok azdır elbet ve bu yüzden yorumları da sınırlı olmayacaktır diyemeyeceğim, aslında ifadesi çok sınırlı olacağından bizim onu anlamamız kısıtlı olacaktır. ancak böyle bir kişinin içinde fırtınalar da kopuyor olabilir.
inanın gerçek doğamı ergenlik yıllarımda keşfetmiştim. cinsellik, sorumluluk, delikanlılık,... vs.
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
ben yoksam eğer "beni çevreleyen" de olama
Hangi ben? Zihin-beden olan ben mi? Yoksa gerçek BEN mi?
var saydığınız şey, bir yokluk, yokluk nasıl varsayılabilir.
Yok dediğinize göre pek ala vardır. Tanımlayıp bir isim verebiliyorsanız onu var edersiniz. Gayet açık.
kaçışı olmayan tek şey şuan benim varlığım ve bu yüzden "olmasa idim"e dair verilebilecek tüm örnekler aslında sadece bir kurgudur ki, bu kurgu içinde ben gene de sürekli var olmalıyım, çünkü gelişecek olan olaylar hep varlığım dahil edilerek yorumlanacak ve açıklanabilecektir.
Tam olarak öyle. O zaman neden şu an mutlak kendi varlığınız üzerine durmuyorsunuz da, yokluk varlık gibi göreceli kavramları sorguluyorsunuz?
bilgi insandan bağımsızdır fakat fikirler, yorumlar kişinin ürünleridirler. yorum dediğiniz şey bilgiden beslenmez direk insandan beslenir ki bunu daha önce fidanın topraktan beslenmesine benzetmiştim.
İnsanı çıkarın bu evrenden bilgi nerede? Yorum yapan zihninizi çıkarın insan nerede? Siz gerçek "BEN" liğiniz ile üzerine inşaa ettiğiniz varlık kimliğinizi "ben"i karıştırıyorsunuz. "ben yaparım", "ben yorumlarım", "ben bilirim" bunların hepsi zihin-beden ile ilgili ve görecelidir. Siz yaptığınızı zannedersiniz fakat hiç bir işin yapıcı değilsiniz. Siz bildiğinizi zannedersiniz ama hiç bir şey bilmiyorsunuz fakat bütün bilgi sizdendir. Siz ben yorumlarım diyorsunuz fakat yorumlayan siz değil zihninizdir. Siz ben varım diyorsunuz fakat bu evrenin "var" tanımı sizin VARlığınız yanında güneşin yanındaki mum gibidir. BEN eylemde değildir. sizin VARlığınız evrenin göreceli basit bir var tanımı ile açıklanamaz.
hiç bir şey bilmeyen biri olamaz. o biri değil ancak bir nesne olabilir. nesnenin kendisi zaten bilgi olduğundan kendini bilmesi imkansızdır, tıpkı bizim kendimizi bir türlü tanıyamıyor olmamız gibi. insandan zihni çıkaramazsınız, bu örnek de verilemez.
O biri değildir zaten bir kişide değildir. bahsettiğiniz gibi bir "şey"dir. Fakat bir şey bile yeterli değildir. O bir tanım barındırmaz.
bilincin kendisi zaten gözlemci değil midir? bilinç-insan-gözlem-zihin-... gibi özellikleri insandan kopararak bir yere varılamaz diye düşünüyorum. siz suyun içinden hidrojeni veya 1oksijeni çıkarak,, suyun gene özelliklerini gösterip gösteremeyeceğini soruyorsunuz. ancak ortada su kalmıyor.
Gözlemci bilinç değildir. Gözlemci kendini bilinçli sanır. Fakat gözlemci bilinçten ötedir. Bilinci bile mümkün kılan bir zemine ihtiyaç vardır.
Tıpkı verdiğiniz örnekteki gibi çıkarın terk edin geriye ne kalır?
zihinsel engelli biri ya da bir bebeğin kendince basit de olsa yorumları var olabilir,, bunu asla bilemeyiz, en azından günümüz teknolojisi ile.
Bilen zihin yok ise, bilmek nasıl olur?
kusur insanda olur, evrende bir kusur olduğunu düşünmüyorum. insandaki kusur ise tamamı ile bir çeşit tanı gereksiniminden doğmuş kavramdır.
Kusur görüştedir. Görmeyi sağlayan gözlüktedir. Gözlük ne kadar temizse gördüğünüz o kadar net olacaktır.
kör, sağır, dilsiz birinin,, hadi şuna tat da alamıyor diyelim,,, aldığı bilgi çok azdır elbet ve bu yüzden yorumları da sınırlı olmayacaktır diyemeyeceğim, aslında ifadesi çok sınırlı olacağından bizim onu anlamamız kısıtlı olacaktır. ancak böyle bir kişinin içinde fırtınalar da kopuyor olabilir.
Zihin fırtınalar koparır. Çıkmazlara girer, kestirimsel yollar geliştirir. Fakat işin içinde çıkamadığı zamanlar da sizi sizden uzaklaştırır. Ancak dingin bir zihinde görüşünüz nettir.
inanın gerçek doğamı ergenlik yıllarımda keşfetmiştim. cinsellik, sorumluluk, delikanlılık,... vs.
Keşfettikleriniz, bedensel ve zihinsel gereksinimleriniz olmuş. Gerçek doğanız gerekliliklerin ötesinde, arzu ve korkunun olmadığı yerdedir.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
gerçek ben nedir bilmem ama şimdiki ben, hayatım boyunca var ettiğim izler, etkiler, ve bir toplamdan bahsediyorum ki bunun bildiğim, hatırladığım bir toplam olmasına gerek yok. şöyle ki, hatırlamadıklarımı başkaları hatırlıyor olabilir. gene akıllarda kaldığım ve aklımda kaldığım kadar olan benden bahsediyorum. tabi buna çevreye olan etkim de eklenmeli...
sonuçta insan benliğinden bahsederken aslında bilinçli bilinçsiz, sorumlu olduğu tüm hayatından bahsediyordur.
yokluk derken bahsettiğim, şu an var olan benin yok sayılması idi. yani var olanı yok sayarak bir yere-sonuca ulaşmanız imkansız. sayısız sonuca ulaşırsınız ki, asıl yokluk burada baş gösterir. sadece kurgu. ayrıca bu "ben"i yok sayma işini siz başlattınız.
tekrar söylemek istiyorum ve ısrarla da devam edeceğim,,,, insanı bu evrenden çıkaramazsınız, nereye koyacaksınız insanı,,, koyduğunuz yerde her şey devam eder. zihnimi benden çıkaramazsınızi, aynı şekilde çıkardınız diyelim, nereye koyacaksınız. çıkardıklarınızı mecburen bir mekana koyacaksınız ve insan o mekanda olacaktır. insan ve zihin birbirlerinden ayrılamazlar, insan soyut bir kavramdır. bu örnek bu yüzden verilemez. en azından ben öyle düşünüyorum.
ben eylemde değil de nerededir? kendime karşı bir eylemim olmasa, kendimden haberim bile olmaz. düşünmek basit de olsa bir eylemdir nihayetinde rengi göremeden renk hakkında düşünemiyorum. sesi duymadan ses hakkında düşünemiyorum.
Bilen zihin yok ise, bilmek nasıl olur? ben basitçe "olabilir" dedim. belki dediğiniz gibidir.
mesela benim keşfedemediğim de sizin keşfettiğiniz beden-zihinsel gereksinimler dışındaki, " "gerçek" doğa"nız nelerdir? eğer bunu biliyorsanız böyle bir şey vardır, yok bilmiyorsanız böyle bir şey yoktur-en azından sizin bakış açınızla...
 

objektif

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
6 Eyl 2010
Mesajlar
35
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Yaratıcı'nın sevgisine erişmiş kişiler; Cennet'e gittikleri vakit bile ibadet yaparlar. . .

Sen bu "dervişleri sefa içinde düşünemiyorum" lafını neye dayandırıyorsun? Böyle bir kaynak mı biliyorsun? Veyahutta açık bir delilin mi var? Yoksa hepsi sadece senin düşüncen mi ? Dervişin hayatı onu, senin hayatın seni ilgilendirir. Sen şimdi kendini geleceğini düşünmeden, dervişlere neden atlıyorsun? Ben ona anlam veremedim. Ha kafana takılır bir soru tamam. Ama başkalarının hayatını görmeden, DUYMADAN, bilmeden, yorum yapmak yanlıştır. Sen kahin misin veyahutta falcı mı? Dervişlerin sefa süreceklerini nereden gördünüz? bana cevabını verir misiniz?
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
gerçek ben nedir bilmem ama şimdiki ben, hayatım boyunca var ettiğim izler, etkiler, ve bir toplamdan bahsediyorum ki bunun bildiğim, hatırladığım bir toplam olmasına gerek yok. şöyle ki, hatırlamadıklarımı başkaları hatırlıyor olabilir. gene akıllarda kaldığım ve aklımda kaldığım kadar olan benden bahsediyorum. tabi buna çevreye olan etkim de eklenmeli...
Zihin aldatıcıdır. Olaylara süreklilik kazandırır. Sizin "ben" dediğiniz bir anılar, arzular, acılar ve isteklerden oluşan "ben"dir. Açıktır ki bu "ben" sahtedir, görecelidir. Benim bahsettiğim "Ben" ise her türlü arzudan, korkudan, anıdan azade olan bendir. Bu "Ben" in bir anısı yoktur. O anıları mümkün kılar. Sizin "ben"iniz zihninizin size sunduğu "ben"dir. Bilinçli olmadığınız durumlarda acaba sizin "ben" iniz nerede? Mesela Uykuda ben şuyum ben buyum diyor musunuz? Bir ameliyat geçirirken narkoz aldıktan sonra sizin "ben"iniz hala aktif mi? Yoksa "ben" i uyandığınızda mı hatırlıyorsunuz?
benim bahsettiğim "BEN" olandır. Siz bilinçlide olsanız bilinçsizde olmanızın getirdiği bir "BEN"dir.
sonuçta insan benliğinden bahsederken aslında bilinçli bilinçsiz, sorumlu olduğu tüm hayatından bahsediyordur.
İnsan kendi benliğinden bahsederken, algıladığı ve zihninde yer bulan dünyadan bahsediyordur. Daha öncede belirttiğim gibi bu bir yanılgıdır. Siz dünyanın içinde değil, dünya sizin içinizdedir.
yokluk derken bahsettiğim, şu an var olan benin yok sayılması idi. yani var olanı yok sayarak bir yere-sonuca ulaşmanız imkansız. sayısız sonuca ulaşırsınız ki, asıl yokluk burada baş gösterir. sadece kurgu. ayrıca bu "ben"i yok sayma işini siz başlattınız
Kendinizi yok sayamazsınız. Doğanız gereği kendi yokluğunuz kabul görmez. Siz her zaman vardınız ve hep olacaksınız. Benim yok saydığım "ben" zihninizin oluşturduğu bendir ki bu evreni ve varlık alanında algılamanızı sağlayanda bu ben dir. Gerçek doğanız olan "BEN" doğası gereği varlığın ve yokluğun ötesinde varı ve yoku mümkün kılandan "BEN"dir. Ben "BENé diyorum siz ne derseniz diyebilirsiniz.
tekrar söylemek istiyorum ve ısrarla da devam edeceğim,,,, insanı bu evrenden çıkaramazsınız, nereye koyacaksınız insanı,,, koyduğunuz yerde her şey devam eder. zihnimi benden çıkaramazsınızi, aynı şekilde çıkardınız diyelim, nereye koyacaksınız. çıkardıklarınızı mecburen bir mekana koyacaksınız ve insan o mekanda olacaktır. insan ve zihin birbirlerinden ayrılamazlar, insan soyut bir kavramdır. bu örnek bu yüzden verilemez. en azından ben öyle düşünüyorum.
İnsan tanımını bu evreden elbette çıkaramazsınız. Zihin bu evrenle sınırlıdır. Fakat cevaplanması gereken soru şudur : "siz zihin misiniz? "
ben eylemde değil de nerededir? kendime karşı bir eylemim olmasa, kendimden haberim bile olmaz. düşünmek basit de olsa bir eylemdir nihayetinde rengi göremeden renk hakkında düşünemiyorum. sesi duymadan ses hakkında düşünemiyorum.
"BEN" eylemsiz tanıktır. Sizin "ben"iniz ise kendini eylemin yapıcısı sanan bir ilüzyondur. Musa ile hızırın hikayesi güzel bir örnektir.
Bilen zihin yok ise, bilmek nasıl olur? ben basitçe "olabilir" dedim. belki dediğiniz gibidir.
Gerçek bilgi göreceli olanın ötesindedir. Gerçek bilen, göreceliyi bilenin ötesindedir.
mesela benim keşfedemediğim de sizin keşfettiğiniz beden-zihinsel gereksinimler dışındaki, " "gerçek" doğa"nız nelerdir? eğer bunu biliyorsanız böyle bir şey vardır, yok bilmiyorsanız böyle bir şey yoktur-en azından sizin bakış açınızla...
Gerçek doğanız nasıl tanımlanabilir? Siz var olanla varlığı mümkün kılan fakat varlıktan öte olanı nasıl tanımlayabilirsiniz? Yine daha önce söylendiği gibi 1000 tane evren tüketseniz yine anlatacak şeyler olacaktır. Bu bilinmez, bu bilginin, bilinenin, bilenin ötesindedir. Yakın ifade ile deneyimlenir fakat bu tanım bile yetersizdir. Siz beni bilmediğiniz bir çukura atıp, bana orada ne var anlat diyorsunuz! Neden kendiniz inip bakmıyorsunuz? Yoksa Yusuf'un kardeşlerinden ne farkınız kalır?
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
sadece uykuda değil herhangi bir işi yaparken de ben şuyum ben buyum demiyorum. rüya görmek ile çalışmak arasında bu yüzden bir fark olamaz... ikisi de benle alakalı olan ancak benin dışında gerçekleşen eylemlerdir. ben ile eylem-yorum farklı farklı şeyler olmalıdır. mesela ben bitirdiğim bir işin üzerine düşündüğümde sanki rüya görmüş gibi olabiliyorum. "ben" icat ettiği-yorumladığı her şeyden bir şekilde kopuktur ki, bu böyle olmalıdır "ben" olarak kalabilmesi için... ancak ne olursa olsun "ben"in yansıması eylemleridir ve bu eylemler olmasa idi "ben" kendinin bile farkında olamazdı, bırakın başka benlerin farkında olmasını...
"ben"in kendini farketmesi dahi bir eyleme-yoruma tabi ise nasıl oluyor da ben tüm bu saydıklarınızdan kopuk olabilir. bu yüzden aldatıcı olan zihin değil eylemlerdir. aldatıcılığın bile bir "ben"e sahip olması zorunluluğu var iken nasıl oluyor da zihni ben den ayrı düşünebiliyorsunuz?
alem mi benim içim de yoksa ben mi alemin içindeyim sorusu da sizin bakış açınızla (eğer yanılmıyorsam) tam tersine dönüyor. madem "ben" her şeyden bağımsız, nasıl oluyor da içinde tüm alemi barındırabiliyor... bunun içinde diğer benler de var tabi... tabi alemin "gerçek ben"in değil de zihnin içinde olduğunu söylerseniz bu kez de kesinlik karşı çıkarım çünkü zihin olmadan "ben" in varlığından söz edilemez. tıpkı insanın içinden beyni alamayacağınız gibi... tıpkı suyun içinden ıslaklığını alamayacağınız gibi..
siz zihin misiniz? kendimi zihnim sayesinde tanıyabilirim. bunun için de yorumda-eylemde bulunmam şarttır. doğal olarak zihnim olmadan "ben"i bilemem ve sizin sözlerinizden yola çıkarak da şunu sorabilirim: madem bilmediğimize güvenemeyiz o zaman, zihin olmadan "ben"in varlığına nasıl güveneceksiniz...?
"ben" eylemsiz tanıktır. sanırım bu sözünüze katılmadan devam edemeyeceğim. eylemin oluşturduğu eylem ile "ben" in oluşturduğu eylem arasındaki tek fark elbet bu tanıklık olacaktır. evet eylemi yaratanın eylemsiz olması gerekebilir, tıpkı 1i yaratanın 0 olması gerektiği gibi. yani ben sizi sıfırın içine atmıyorum, sıfırın içinde olduğumuzu, tanımının yapılamayacağını-sadece deneyimlenebileceğini söyleyen sizsiniz. bakış açınızla kuyunun içinde olan benim ve bana oradan çıkamayacağımı söyleyen sizsiniz, yani sadece yusuf değil kardeşleri de kuyunun içinde, sadece musa değil hızır da kuyunun içinde...
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
alem mi benim içim de yoksa ben mi alemin içindeyim sorusu da sizin bakış açınızla (eğer yanılmıyorsam) tam tersine dönüyor. madem "ben" her şeyden bağımsız, nasıl oluyor da içinde tüm alemi barındırabiliyor
Bu dünyadan insanı çıkarın, dünya dünyalığından bir şey kaybeder mi?
kendimi zihnim sayesinde tanıyabilirim. bunun için de yorumda-eylemde bulunmam şarttır. doğal olarak zihnim olmadan "ben"i bilemem ve sizin sözlerinizden yola çıkarak da şunu sorabilirim: madem bilmediğimize güvenemeyiz o zaman, zihin olmadan "ben"in varlığına nasıl güveneceksiniz...?
Bir ileri derecede Alzheimer hastası için bilinçsiz demek mümkün müdür? Ben dediğiniz zihin-bedeni oluşturan zihnin süreklilik kazandırdığı bir anılar ürünüdür. Bu anılarınız yoksa "ben" nerededir? Alzheimer hastasının "ben"siz olduğunu söylemek mümkün müdür?
Zihin olmadan "BEN" in varlığına ancak zihnin ötesinden bakarsanız emin olabilirsiniz. Zaten bu yüzden uyku örneğini verdik. Uykuda bilinçsiz olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Peki siz uyurken "ben" ve "BEN" nerede? Her gün uyandığınızda zihniniz "ben" i karşınıza getirir. "BEN"i ise arka plana iter. Zihnin doğasıdır bu. Bunu sonuçta sizde seviyorsunuz ve var ediyorsunuz. "ben"e yapışıyorsunuz. Birde "BEN"i ortaya çıkarmayı deneyin?
bakış açınızla kuyunun içinde olan benim ve bana oradan çıkamayacağımı söyleyen sizsiniz, yani sadece yusuf değil kardeşleri de kuyunun içinde, sadece musa değil hızır da kuyunun içinde...
Tam tersine bakış açınız ile kuyunun içinde olduğunu sanan ve kuyuda insanlar gören sizsiniz. Bende size kuyu aslında sizin içinizde, insanlarda sizden ötürü diyorum.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
insanı dünyadan çıkaramayacağım için(en azında bunu nasıl becerebileceğimi bilemiyorum), farzedelim çıkardık... gene gelecektir dünyaya insan. evrim teorisi de bunu söylüyor, dinler de... çünkü dünya insan için ya da evrimin son halkası için oluştu, ya da oluşturuldu, siz nasıl kabul ederseniz. insanı dünyadan çıkarmak için dünyayı yok etmek gerekli,, mesela eksenini kaydırmak gibi... hoş bu durmda bir şeyi bir şeyden çıkarmış olamıyorsunuz. tıpkı kafadan zihni çıkaramadığınız gibi...,

alzheimer hastası olsun, hafıza kaybı olsun ne farkeder. insan insan olmaya devam ettikçe gene öğrenecektir. gene bilecektir. gene öğrenmese bile bildikleri ile var olacaktır ve bu onu insan yapmaya yetecektir. bir şeyi aklımda tutmak bir dakika sürse bile gene bir dakikalığına insan olmak ve binlerce kez bir dakikalığına insan olmak yeter belki de artar...

"kim" olduğumu değil de "ne" olduğumu anlamaktan bahsediyorsunuz. elbet kimliğimi çevremden alırım, sonradan gelmiştir bana. ne olduğuma gelince? insanım diyebilirim. ve peşinden gene aynı şeyi söylerim,, insan zihinden, bilinçten, hafızadan,... ayrı düşünülemez parça parça tanımlanamaz.
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
"kim" olduğumu değil de "ne" olduğumu anlamaktan bahsediyorsunuz. elbet kimliğimi çevremden alırım, sonradan gelmiştir bana. ne olduğuma gelince? insanım diyebilirim. ve peşinden gene aynı şeyi söylerim,, insan zihinden, bilinçten, hafızadan,... ayrı düşünülemez parça parça tanımlanamaz.
Zihni, hafızayı kısaca insanı mümkün kılan sizi siz yapan temelde yatan nedir ve bu sizden ayrımıdır?
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
ayrı olamaz dedim ya hem bu soruyu neden ben cevaplıyorum. temelde insanlık var. bunun dışına çıkarsam, beni asıl insan yapan şey "şudur" desem kendimi çürütmüş olurum. ki öyle bir şey yoktur bana göre. insan olmak beni mümkün kılar yalnızca. insanın hiç bir parçası tek başına et yığınından ya da bilgi küpünden başka bir şey değildir. ruh hafızasız, zihinsiz kalsa ne işi olur burada... en azından bu dünyada barınamaz, barındırmazlar,, haydarpaşa yı bile barındırmıyorlar...
sonuçta diyeceğim o dur ki insan parça parça tanımlanamaz ve bu parçalardan hiç biri tek başına insanı mümkün kılamaz...
 

zazizmo

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
5 Ara 2010
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
tartışılanları okumadan sadece ilk yazıya bakarak iki çift kelam etmek isterim
islami geleneğe ve kurana göre cennet
şarap ırmaklarının süzüldüğü
hurilerin sınırsız olarak sizi tatmin ettiği
nebe suresi 33. ayette belirtildiği gibide,
''göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar''ında içinde bulunduğu
bağ bahçelerin oldugu
tamamen olmasada dünyevi bir mekandır
ve zihnimizde dünyevi olarak canlandırmamız bu cenneti çok normaldir
hristiyan teolojisine göre konuşsaydık, yapılan eleştirilerin bi anlamı olurdu
fakat arkadaşın düşüncesi çok normal ! , çünkü kuran böyle öğretiyor.
dervişlerden neyi kastettiğinizi bilmiyorum, ancak inanç meselesidir,
tasavvufla yoğrulanları düşünüyorum, onlar kendi sistemlerinde tanrıyla bir olma yolunda ilerledikleri için, cennetten böyle bi durumda faydalanamayacaklarını zaten, bunu istemediklerini kendileri söylüyorlar. onların inanç sistemlerinde tanrıyla bir olma yolu var.

kişisel düşünceme gelecek olursak
bana göre cennet dünyevi hazlardan arınmış bir ''şey''dir
biz bu şeyi zihnimizde canlandıramayız, biz bu şeyi gözlerimizle göremeyiz
öyle bir ruhsallıktır ki bu,
''bir'' halidir bana göre
ancak bu tasavvufi bir''
olamaz.
plotinin bir'ine daha yakın ''bir''dir benim düşüncem. bunu hiçbirimiz bilemeyiz,karanlık zihinlerimizin aydınlık odalarında düşünebilme yetimizle sadece bir tanı koyabiliriz kendimizce.
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Felsefesine inmek icin yanlis dinin cennetini sectiginiz kanaatindeyim. Eger mevzu bahis olan uzak dogu dinleri olsaydi, bu konuda onunuz acik olabilirdi, fakat bahsi edilen dinin cenneti icin yaratici zaten acik betimlemeleri ile noktayi koymustur.

Omer Hayyam bu betimlemelerden her insanin algilayacagi(aksinin iddiasi zaten sirke girer zira ortada yaraticinin sozu var, gerisi bostur) seklini cikarmistir mesela;

Cennete huriler varmış kara gözlü
İçkininde ordaymış en güzeli
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
Bak bir yanda şarap bir yanda sevgili
Ömer Hayyam
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
ayrı olamaz dedim ya hem bu soruyu neden ben cevaplıyorum. temelde insanlık var. bunun dışına çıkarsam, beni asıl insan yapan şey "şudur" desem kendimi çürütmüş olurum. ki öyle bir şey yoktur bana göre. insan olmak beni mümkün kılar yalnızca. insanın hiç bir parçası tek başına et yığınından ya da bilgi küpünden başka bir şey değildir. ruh hafızasız, zihinsiz kalsa ne işi olur burada... en azından bu dünyada barınamaz, barındırmazlar,, haydarpaşa yı bile barındırmıyorlar...
sonuçta diyeceğim o dur ki insan parça parça tanımlanamaz ve bu parçalardan hiç biri tek başına insanı mümkün kılamaz...

Parçaları olduğunu sanan insan ve insansız olmayan parçalar. İnsan bir mekanizmadır. Tıpkı bu evren gibi. Bu mekanizmayı mümkün kılan ne ise; sizi de mümkün kılan odur. Hatta siz osunuz fakat kendinizi bir şeylerle özdeşleştirme çabanız yüzünden bunu göremiyorsunuz. Siz insan tanımı içinde sınırlı gördüğünüz sürece kendinizi, öteye nasıl bakabilirsiniz? Ruhun hafızasından bahsetmişsiniz, ruhunuzu biliyor musunuz da hafızasına kadar inebildiniz? Zihinden öteye bakmadığınız için zihinden ötesi yoktur diyorsunuz. Sizin durumunuz Dünya düzdür deyip, okyanusu geçmeye korkan Ortaçağ Avrupası gibidir. Kendini keşfin sonu yoktur.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
insansız olmayan parçalar nelerdir mesela? insan nasıl bir mekanizmadır? bu evren nedir? mümkün kılan kimdir? göremediğim ama gördüğünüz nedir? öte neresidir mesela? eğer örneklemezseniz sorularınız somutluktan uzak olur. eğer somut olamazsanız karşı olduğum şeyi göremem ve söylediklerim hep havaya gider, ısrarla bilmediğiniz bir şeyi (örnekleyemiyorsanız bilmiyorsunuzdur) anlatmaya çalışıyorsunuz.
cennet ve cehennem. bu iki kavram ve benzeri olan daha niceleri deneyimlenemezler ancak tasvir edilebilirler. benzetilebilirler. bir şeyden yola çıkılarak anlamlandırılabilirler, yorumlanabilirler. soyutlaştırılırlar. yaptığımız sadece bu. bunun dışında yaptığımız bir şey yok zaten. bunu yapmak içiçn var olmuş gibiyiz adeta. inandıklarımız, kendi soyutlamalarımızdan başka bir şey değil. cehennemdeki ateşi, bizi yakan bir sıcaklık olarak düşünmekten kendimizi alamayız, aklımıza hemen daha önce geçirdiğimiz bir yanma kazası gelir. ancak yanmak kelimesine o kadar anlam yüklemişizdir ki, yanma eylemi bize ayrılık gibi gelir mesela. yorumlamak da burada başlar zaten ancak daha vahim korkuların var ise hayata dair, cehennemi onun yerine koyarsın. hurilere gelince,, huri deyince aklına sabahtan akşama kadar sevişmek geliyorsa zaten düşündüğün huri değil sevişmektir. ki hiç bir erkek, güzel bir kadını düşünürken sadece onunla seviştiğini düşünmez. güzel kadın aynı zamanda doğurganlığın, güçlülüğün ve sorumluluğun da simgesidir.. ve bu ifadelerin yüzlerce soyut olanı da mevcuttur.
eğer din tüm insanlara hitap ediyorsa, cinsel yönden kusurlu birine isterse binlerce kadın vadetsin, ne anlam ifade eder ki? din tüm insanlığa hitap ettiğine göre, huri eşittir sevişmek değildir.
dünyada güçlü olmadan güzel bir kadına sahip olamazsınız. ki siz güzel bir kadına sahip olduğunuzu hayal ederken aynı zamanda güçlü-sorumluluk sahibi-sadık olduğunuzu da hayal edersiniz. bu özellikleriniz olmadan yer yüzünde güzel bir kadınınız olsa dahi onu kaybetmeye mahkumsunuzdur ve güzel bir kadına paranızla da sahip olamazsınız, alın size paranın yalan olduğuna dair bir kanıt... bu örneği erkek olduğum için verdim, tabiki aynı örnek kadınlar için de geçerlidir. ve tabiki güzellik göreceli değildir. çünkü her insan güzeldir.
dünyanın yuvarlak olduğunu iddia etmek için de reddetmek için de zihnini kullanılmıştır insan. ama bence zihinden ötesinin olmadığını görenler,,,, bunu iddia edebilmişlerdir. inançlarımız için de bu geçerlidir.
mesela ölüm zihinden öte değildir. yani ölümden sonrasını anlayabilmek için zihinden ötesini görmek şartını koyarsanız, koyduğunuz şart sizi zihne bile ulaştırmaz, geçtim ötesine götürmesini...

Cennete huriler varmış kara gözlü
İçkininde ordaymış en güzeli
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
Bak bir yanda şarap bir yanda sevgili
Ömer Hayyam

hayyam diyor ki, cinsel yönde kusurlu isen, şarap da içemiyorsan, cennetin bu dünyada ne olduğunu anlayamazsın. anca öbür tarafta anlarsın. kadın sadece sarhoşken seviştiğin, cinsel zevk aldığın bir "şey"se eğer ve şarap da sadece sarhoş eden bir "şey" ise hayyam haklıdır arkadaşım...
zaten, zamanın tüm sanatçıları kadını şarkılara, tablolara, taşlara işlerken aslında erotik yayın amacı gütmüşlerdir. öyle ya,, kadın dediğin ya sevgilidir, ya da zevk alınan bir objedir... soyutlamaya ne gerek var...
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Göremediğiniz değil, görmek istemediğiniz nedir? Görmek bir fiildir ama bu fiil evrende geçerlidir. Her ne kadar görülebileceğinden bahsetsekte bu gözün gördüğü değildir. Ötesi nedir diye soruyorsunuz, örnekleme veremiyorsanız görmemişsiniz demektir gibi bir çıkarımda bulunuyorsunuz. Zihinsel çıkarımlarınız ile zihin ötesine nasıl ulaşmayı hedefliyorsunuz ki? Örneklenemeyeceği ve anlatılamayacağı için örnekten öteye, anlatımdan öteye bakmak gerek dedim. Siz şekil evreninde zihinsel yorumlarınız ile görüneni söze döker, bir şeyler anlatabilirsiniz fakat bu evrenin ötesini bu evrenin araçları ile tanımlayamazsınız! Ancak bu evrenin tanımlarına negatif yaklaşım bir yaklaşma sağlayabilir. Tıpkı anlatım değil, göz değil, görünen değil, beden değil, zihin değil, vs.. gibi...
İnsan ona empoze edilen dünya düzdür mantığını red etme cesaretini gösterdiği için dünyanın yuvarlaklığını görebilmiştir. İnançlar empoze edilen insan, ancak inançları red etme cesaretini gösterebilirse inançların ötesini görebilir. Bu açık ve nettir. Saptırmaya çalışmanız boşunadır. Ölümden sonrasını nasıl biliyorsunuz? Ölümün acaba sonrası var mı? Sonra dediğiniz bir sonraki andır. Anlar bu evrendedir. Zihin süreklilik verir. Ölümden sonra bir an olduğu ne malum?


Cennet ve cehennem tasvir edilmiştir söylediğiniz gibi. Çünkü her ikisi de buradadır. Bura da olan buranın araçları ile tasvir edilir. Huri de, cennette, cehennemde iş yaptığını sanan insanın yaptığı işler karşısında ödül beklentisinden ibarettir. Egosu bunda etkilidir.

Cennetten, cehennemden, huriden vazgeçmeyen için zihinsel döngülerin sonucu ortaya çıkan bu terimlerin esiri olmak kaçınılmazdır.

Beklentiler sadece kaçınılmazı geciktirir, saptırır.

Hayyam doğru diyor da dediği söylenilenler den ayrı değildir.
Hayyamın cenneti zihin-bedendendir. Bu cenneti terk etmedikçe gerçek nasıl görülür?
Kadın dediğin, erkekten farklı değildir. Bedenin farklı olması özde bir şey değiştirmez. Zevklerin esiri olan zihin-beden, özü kapatır gider.

Tartışmak boşunadır. Zihin-bedenin doğru ve sürekli gözlemlenmesi kapıları açar. Siz inansanızda, inanmasanızda, gerçek olduğu gibidir ve sizdedir. Keşfedilmesi gereken sizden ayrı değildir. Bir üstadın dediği gibi : "Bırakın Tanrıları, insan bedeninde oynamaya devam etsinler"

Selamlar.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
cennet ve cehennem kurgularının temelinde ölüm korkusu var bence.insan ölümsüz olabilmek adına cehennemi bile -affedilme umudu da yadsınmamalı- yokoluşa yeğ tutuyor.Burada kastedilen yokluğu maddesel olarak almamalı .Zihinsel varoluş bedenin bir türevi ise idrakın yok oluşu -anlamsızlık diyeceğim buna- insanı ürkütüyor.Öbür dünya tasvirleri yeniden anlamlandırabilme kodları ürettiğinden dinler bunda temelleniyor doğal olarak.SONLU OLMAK bireyin kolayca başedebileceği bir şey değil bence...
 

kaptanmiharbi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
24 Nis 2010
Mesajlar
82
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
38
valla benim bi arkadaşım bu konuya toplu olarak getirilen kanatlerinden behsetti yani şunu söylemişti: bu dünyada yasak olan şeyleri yapmayıp hep doğru yoldan gidersek cennette şaraplar ve kadınlar bizleri bekliyor ve hepsi bakireymiş falan hatta ebedi bakireymiş dedi bu arkadaş dindar hemde çok ailece hatta sülalece ama düşünceyi durup kestiğimde aklıma hassan sabbah geldi ama güzel bir pembe dünya değilmi :) niyete bak amaca bak ne oluyor ne bitti derken insana deli gömleği giydirir bu p.i.p.m. dedim kendi kendime ve sanırım en çok rağbet gören kabulu ve ötesinin hayali diyelim. bu düşünceye...
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
cennet ve cehennem kurgularının temelinde ölüm korkusu var bence.insan ölümsüz olabilmek adına cehennemi bile -affedilme umudu da yadsınmamalı- yokoluşa yeğ tutuyor.Burada kastedilen yokluğu maddesel olarak almamalı .Zihinsel varoluş bedenin bir türevi ise idrakın yok oluşu -anlamsızlık diyeceğim buna- insanı ürkütüyor.Öbür dünya tasvirleri yeniden anlamlandırabilme kodları ürettiğinden dinler bunda temelleniyor doğal olarak.SONLU OLMAK bireyin kolayca başedebileceği bir şey değil bence...

Ürken siz misiniz? Yoksa varlık aleminin zihin-bedeni mi? Zihin-beden doğası gereği varlık alanı haricinde ki durumlara karşı korku üretir. Gerçek ne var ne yoktur fakat her ikisini de mümkün kılandır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst