Cennetin Kabulü ile Ötesinin Sorgulanması

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde Doutrus tarafından oluşturulan Cennetin Kabulü ile Ötesinin Sorgulanması başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 7,420 kez görüntülenmiş, 44 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı Cennetin Kabulü ile Ötesinin Sorgulanması
Konbuyu başlatan Doutrus
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Preatorian

Doutrus

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 Ağu 2010
Mesajlar
26
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
35
Cenneti kabul ettiğim bir varsayımın akabininde düşünmekte güçlük çektiğim bir durum var.Kurandaki tasvirlere dayanarak cennet, haz ve mutluluk getiren bir ruh durumu ya da mekân.Buraya ulaşan insanlar algı seviyesine göre maddi(maddi ibadet-sofuluk ağır) veya manevi(sufîlik ağır) aşamalar kaydetmiş bireyler ki,bana en yakını;bir şeyi sadece iyi olduğu için yapan vicdanı hâlâ sızlayabilen ve kendini tüm manevi zehirlerden arındırıp yüksek faziletlere erebilmiş kişi olabilmek...Ama böylesi Tanrı sevgisi yoğun olan,fenafillahı duyumsayabilecek kadar O'na yakın olan dervişleri cennette zevk-i sefâ içinde düşünemiyorum.Bu uyuşmaz algılar için bir çözüm arıyorum.
?
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Cenneti kabul ettiğim bir varsayımın akabininde düşünmekte güçlük çektiğim bir durum var.Kurandaki tasvirlere dayanarak cennet, haz ve mutluluk getiren bir ruh durumu ya da mekân.Buraya ulaşan insanlar algı seviyesine göre maddi(maddi ibadet-sofuluk ağır) veya manevi(sufîlik ağır) aşamalar kaydetmiş bireyler ki,bana en yakını;bir şeyi sadece iyi olduğu için yapan vicdanı hâlâ sızlayabilen ve kendini tüm manevi zehirlerden arındırıp yüksek faziletlere erebilmiş kişi olabilmek...Ama böylesi Tanrı sevgisi yoğun olan,fenafillahı duyumsayabilecek kadar O'na yakın olan dervişleri cennette zevk-i sefâ içinde düşünemiyorum.Bu uyuşmaz algılar için bir çözüm arıyorum.
?

Yanılgınız cenneti bir mekan olarak görüyor olmanızdan dır. Mekan ve zaman görecelidir. Mekanın ve zamanın ötesine bakmadıkça cennet görünmez.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
o dervişlerin bu dünyada iyilik yapmak için zulüm çektiklerini sanmıyorum. ya da mesela iyi olma durumunu zorla yapmıyorlardır. zaten iyi olan, güzel yaşam onlar için öldükleri ana kadar olan yaşamlarıdır. yani yarın cennete gittiklerinde bir şeylerin acısını çıkaracaklarını sanmıyorum...

ayrıca Preatorian, cenneti mekan olarak görmekten başka çaremiz yok. aksi durumda hiç bir şey oluşturamayız beynimizde. oraya gittiğimizde bambaşka bir şey çıkar karşımıza belki ama sonucunda oradaki ?nin buradaki karşılığı mekandır ya da zamandır...
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
o dervişlerin bu dünyada iyilik yapmak için zulüm çektiklerini sanmıyorum. ya da mesela iyi olma durumunu zorla yapmıyorlardır. zaten iyi olan, güzel yaşam onlar için öldükleri ana kadar olan yaşamlarıdır. yani yarın cennete gittiklerinde bir şeylerin acısını çıkaracaklarını sanmıyorum...

ayrıca Preatorian, cenneti mekan olarak görmekten başka çaremiz yok. aksi durumda hiç bir şey oluşturamayız beynimizde. oraya gittiğimizde bambaşka bir şey çıkar karşımıza belki ama sonucunda oradaki ?nin buradaki karşılığı mekandır ya da zamandır...

Zaten beyninizde oluşturma çabanızdan ötürü yanılıyorsunuz. Beyin zaman ve mekana bağlıdır. Bu evren zaman ve mekan içindedir. Fakat bu evren ile sınırlarsanız her şeyi yanılgılar yaratırsınız. Bu evrenin dışında zaman ve mekan olmadığı gibi, zaman ve mekanı düşünecek ve buna anlam verecek bir zihinsel yapıda olmayabilir.
Zihin zaman ve mekanlar yaratır, doğası budur. Bu yüzden cenneti bir mekan olarak algılama ve anlamlama gayreti kaçınılmaz ve doğaldır fakat zihin ile sınırlıdır.
Aynı şekilde hiç bilmediği ruhu da benzer şekilde bir kalıba sokma gayretindedir, yine benzer şekilde Tanrıyı da kalıplara sokma gayretindedir. Zihin bu sistemleri yaratır. Oysaki bunların hiçbiri zaman ve mekana bağımlı olmadığından bu evrenin çıkarımları ile açıklanamaz! Bu sistemleri zaman ve mekana bağımlı hale getirmek ise kesinlikle Tanrının yaratıcılığına sınırlama getirmektir.
İnsanlar çeşit çeşittir fakat genel olarak 2 türlüdür. Biri zihnine hakim olanlar, öbürü ise zihnine köle olanlardır. Kölelikten kurtuluş, Musa'nın çölleri geçip, Kızıldeniz'i ikiye bölmesi, Muhammed'in çölleri geçip, ayı ikiye bölmesi kadar zordur fakat bir kere ulaşıldı mı, bir daha geri dönüşü yoktur.
 

nirvana

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
15 Mar 2009
Mesajlar
60
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
iyide bence bir sorun daha var ki o da şu;kendi cennet algımı sorguladığımda yada kendimi motive etme adına cennet kavramını zikrettiğimde aklıma hiç bir zaman şöyle şırıl şırıl akan kevser yada bal ırmağı gelmiyor.Olayın bendeki olası tasviri görsele aktarma sorunu olduğunu varsayarak üstünden geçiyorum.Ama hiç bana zaman ve mekana bağlı bir cennet yaşantısı varmış gibi gelmiyor.O bir hal sanırım.algısal bir durum aynı akvaryumdaki iki balığın üstüne gün ışığı düşse biri korkabilir biri sevinebilir neyi nasıl algıladığı zavallı balığın durumunu değiştirmesede duygusunu değiştirir....neyse çok saçmalamadan...cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç nuri isteyene ver onları bana seni gerek seni diyip asıl olana bir dokunmuş olalım....saygılarımla efem
 

rainbow64

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
331
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
En basit çözüm çözümü başkasında arama...........
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
bir şeyi beyinde oluştururken yanılmayız, sadece ifade ederken yanılırız. aslında bu yanılma yaratıcılığın ta kendisidir. iş bu yüzden zihin dışında gelişir ve zihin ne kadar sınırlı görünse de eylem her zaman sınırsızdır. ve bildiğimiz her şey eylemlerden kaynaklı olduğundan-yani zihni oluşturan eylemler olduğundan- eylemin sınırsızlığından bahsetmek gerekir. ve bu yüzden goya nın devi benim tanrım olabilir ya da peygamberin sözü benim tanrı tasvirim olabilir.
tasvir-eylem,, her ne olursa olsun zihinden bağımsızdır ve maddedir ve zaman-mekan olsa da olmasa da,, benim hiç anlayamayacağım bambaşka bir şey olsa da gene vardır ve gene sınırsızdır...
 

Doutrus

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 Ağu 2010
Mesajlar
26
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
35
o dervişlerin bu dünyada iyilik yapmak için zulüm çektiklerini sanmıyorum. ya da mesela iyi olma durumunu zorla yapmıyorlardır. zaten iyi olan, güzel yaşam onlar için öldükleri ana kadar olan yaşamlarıdır. yani yarın cennete gittiklerinde bir şeylerin acısını çıkaracaklarını sanmıyorum...

ayrıca Preatorian, cenneti mekan olarak görmekten başka çaremiz yok. aksi durumda hiç bir şey oluşturamayız beynimizde. oraya gittiğimizde bambaşka bir şey çıkar karşımıza belki ama sonucunda oradaki ?nin buradaki karşılığı mekandır ya da zamandır...

Sorun da bu zaten,o tip sufî dervişleri Kuran'da bahsedilen cennet tasvirlerinin getirileriyle bağdaşmıyor.Onların cenneti belki de sadece huşu olacaktır?
 

Doutrus

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 Ağu 2010
Mesajlar
26
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
35
bir şeyi beyinde oluştururken yanılmayız, sadece ifade ederken yanılırız. aslında bu yanılma yaratıcılığın ta kendisidir. iş bu yüzden zihin dışında gelişir ve zihin ne kadar sınırlı görünse de eylem her zaman sınırsızdır. ve bildiğimiz her şey eylemlerden kaynaklı olduğundan-yani zihni oluşturan eylemler olduğundan- eylemin sınırsızlığından bahsetmek gerekir. ve bu yüzden goya nın devi benim tanrım olabilir ya da peygamberin sözü benim tanrı tasvirim olabilir.
tasvir-eylem,, her ne olursa olsun zihinden bağımsızdır ve maddedir ve zaman-mekan olsa da olmasa da,, benim hiç anlayamayacağım bambaşka bir şey olsa da gene vardır ve gene sınırsızdır...

1-bir şeyi beyinde oluştururken yanılmayız, sadece ifade ederken yanılırız (+)
2-aslında bu yanılma yaratıcılığın ta kendisidir (-) Güzel bir bakış açısı;ancak ben yaratıcılığı dış dünyadan edinilen araçları birleştirip başka bir araç yapan zihne yoruyorum.Dış dünya sınırlıdır,dış dünyaya yeni bir açı kazandıran zihin de öyle.Aynı kısır döngünün içerisindeler.
 

Doutrus

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 Ağu 2010
Mesajlar
26
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
35
Zaten beyninizde oluşturma çabanızdan ötürü yanılıyorsunuz. Beyin zaman ve mekana bağlıdır. Bu evren zaman ve mekan içindedir. Fakat bu evren ile sınırlarsanız her şeyi yanılgılar yaratırsınız. Bu evrenin dışında zaman ve mekan olmadığı gibi, zaman ve mekanı düşünecek ve buna anlam verecek bir zihinsel yapıda olmayabilir.
Zihin zaman ve mekanlar yaratır, doğası budur. Bu yüzden cenneti bir mekan olarak algılama ve anlamlama gayreti kaçınılmaz ve doğaldır fakat zihin ile sınırlıdır.
Aynı şekilde hiç bilmediği ruhu da benzer şekilde bir kalıba sokma gayretindedir, yine benzer şekilde Tanrıyı da kalıplara sokma gayretindedir. Zihin bu sistemleri yaratır. Oysaki bunların hiçbiri zaman ve mekana bağımlı olmadığından bu evrenin çıkarımları ile açıklanamaz! Bu sistemleri zaman ve mekana bağımlı hale getirmek ise kesinlikle Tanrının yaratıcılığına sınırlama getirmektir.
İnsanlar çeşit çeşittir fakat genel olarak 2 türlüdür. Biri zihnine hakim olanlar, öbürü ise zihnine köle olanlardır. Kölelikten kurtuluş, Musa'nın çölleri geçip, Kızıldeniz'i ikiye bölmesi, Muhammed'in çölleri geçip, ayı ikiye bölmesi kadar zordur fakat bir kere ulaşıldı mı, bir daha geri dönüşü yoktur.

O halde bize düşen kutsal kitapların yönlendirmelerine rağmen kafamızda herhangi bir cennet-cehennem tafsiri oluşturmamak mı?Yoksa ahiretteki mukadderatı bir ruh durumu olarak yorumluyabilir miyiz?Böylelikle çilekeş dervişlerimiz huşu içerisinde cennete kalabilirler mi?
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
O halde bize düşen kutsal kitapların yönlendirmelerine rağmen kafamızda herhangi bir cennet-cehennem tafsiri oluşturmamak mı?Yoksa ahiretteki mukadderatı bir ruh durumu olarak yorumluyabilir miyiz?Böylelikle çilekeş dervişlerimiz huşu içerisinde cennete kalabilirler mi?

Zihninizde oluşturduğunuz cennet cehennem tasfirlerine gülmek... Bunu oluşturanın siz olmadığınızı görmek. Cehennem ve cennet çok eski tanımlardır. Cehennem Ge-hinnomdan cennette vaadedilmiş topraklardan gelir. Her ikiside belirli olayların sonucunda bir tasfire dönüşmüştür. Ahiret dediğiniz kısmı ise bilmiyorsunuz. Bilme işinin zihin yapar. Ruh dediğiniz özün bilmeye ihtiyacı yoktur. Bir ile bir olanın göreceği tek şey birdir. Mevlana bu yüzden ne olursan ol gel demiştir.
Bir olmayı deneyimlemenin getirdiği mutluluk sizin huşu içinde kaldıklarını düşündüğünüz cennetteki dervişlerin durumu şeklinde zihinsel bir çıkarım ile açıklayabilirsiniz fakat bir olmayı hiç bir şekilde tasfir edemez ve tanımlayamazsınız. Bin tane evren doldursanız yine dolduracak evrenleriniz olacaktır. O sadece en yakın ifade ile deneyimlenebilir.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
Zihninizde oluşturduğunuz cennet cehennem tasfirlerine gülmek... Bunu oluşturanın siz olmadığınızı görmek. Cehennem ve cennet çok eski tanımlardır. Cehennem Ge-hinnomdan cennette vaadedilmiş topraklardan gelir. Her ikiside belirli olayların sonucunda bir tasfire dönüşmüştür. Ahiret dediğiniz kısmı ise bilmiyorsunuz. Bilme işinin zihin yapar. Ruh dediğiniz özün bilmeye ihtiyacı yoktur. Bir ile bir olanın göreceği tek şey birdir. Mevlana bu yüzden ne olursan ol gel demiştir.
Bir olmayı deneyimlemenin getirdiği mutluluk sizin huşu içinde kaldıklarını düşündüğünüz cennetteki dervişlerin durumu şeklinde zihinsel bir çıkarım ile açıklayabilirsiniz fakat bir olmayı hiç bir şekilde tasfir edemez ve tanımlayamazsınız. Bin tane evren doldursanız yine dolduracak evrenleriniz olacaktır. O sadece en yakın ifade ile deneyimlenebilir.

o zaman zihinde oluşturduğumuz her şeye gülelim. çünkü onları biz oluşturmadık. mesela çayırda otlayan bir eşşek. eskiden kalma, hayalimizde olsun şimdi. biz sadece resimledik ve hayalimizde kalmış olsun. eşşek de çayır da çok eski tanımlar o halde...
bilgi zaten vardır ve eylem olarak gezinmektedir ortalıkta. hatta çayırda otlamakta ya da otlanmakta bilgi...
küçükken rüyamda görmüştüm tanrıyı,, zenci, dişleri bembeyaz ve bir kubbenin altında, havada askıda kalmış bir şekilde dönüyordu ve sadece kafası görünüyordu... tanımı eski, varlığı eski benim içinse yeni ve ne farkı vardır hayalimde oluşturduğum tanrı ile dün gördüğümün arasındaki fark. zaman mı fark? ama belleğimdeki resimlerde bir tek zaman görüntüsü ya da izi yok. yani bilginin kendisi zamandan bağımsız, zamanla eskimiyor, yok olmuyor, dönüşmüyor. mekandan ve zamandan etkilenmiyor e o zaman mekan ve zaman da nedir? son nedir, zamanın bitmesi mi? eğer zaman bitebiliyorsa "bitmek" dediğimiz eylem var zamanın üzerinde.

cennet ve cehennem vardır. ne anlıyorsanız da odur. şekilleri ve tanımları sınırsızdır.
bir sanatçı ahiret için binlerce tasvirde bulunabilir, bir bilim adamı ise onu yok sayar. yok saymak bir şeyi sınırlayıp resimsiz, kokusuz ve sessiz bırakmaktır, algılayanlardan koparmaktır. eğer benim cennet cehennem kokusu olarak var saydığım şey zaman ve mekana bağlı ise ki nedir bu bağ? mesela ip mi, renk mi, ses mi, nasıl bir yapısı var bu bağın? renkli mi mesela? kafamdaki ses ile mekandaki ses arasındaki fark nedir ya da bağ nedir? benzerlik mi? mesela mekana ait olan bir ses için yaptığım ses taklidi nasıl bir bağ taşır mekanla. aklımdaki sesin taklidi ile aynı mıdır mekandaki ses.
eğer ben de mekanın bir parçası isem ve mekandaki herhangi bir sesin yankısı isem bir yansıtıcıdan farkım olmaz. rüzgardan mesela ne farkım olur?
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
o zaman zihinde oluşturduğumuz her şeye gülelim. çünkü onları biz oluşturmadık. mesela çayırda otlayan bir eşşek. eskiden kalma, hayalimizde olsun şimdi. biz sadece resimledik ve hayalimizde kalmış olsun. eşşek de çayır da çok eski tanımlar o halde...

E gülün elbette.. gülmenin nesi kötü? evet siz oluşturmadınız. Siz sadece deneyimliyorsunuz fakat oluşturmuş olduğunuza o kadar inanıyorsunuz ki bunu yaşıyorsunuz. Hayalinizde zihninizin bir ürünü değil mi? Resimlediğiniz şet resimlediğiniz gibi mi yoksa sizin algıladığınız gibi mi? Algılamış olduklarınızın algısını yaratan zihniniz değil mi?

bilgi zaten vardır ve eylem olarak gezinmektedir ortalıkta. hatta çayırda otlamakta ya da otlanmakta bilgi...
Bilgiyi zaten var eden sizin bilgiden ne farkınız var? Sizde zaten var değil miydiniz? Yoksa güvendiğiniz zihniniz hatırlamıyor mu?

yani bilginin kendisi zamandan bağımsız, zamanla eskimiyor, yok olmuyor, dönüşmüyor. mekandan ve zamandan etkilenmiyor e o zaman mekan ve zaman da nedir Küçükken rüyanızda gördüğünüz Tanrı'yı küçükken görmediniz mi? Küçükken görmüş olmanız bir zaman ayırımı yaratmadı mı? Zihninizde bilgi yokken rüya görüyor muydunuz? Küçük bir bebekken gördüğünüz rüyaları anımsıyor musunuz? Rüyanızda gördüğünüz Tanrı sizin zihninizin ürünü olan Tanrıdır ki uyanıkken düşündüğünüz ve var ettiğiniz Tanrı'dan bir farkı yoktur.

son nedir, zamanın bitmesi mi? eğer zaman bitebiliyorsa "bitmek" dediğimiz eylem var zamanın üzerinde. Son sonlu olduğunu bilen içindir. Ebedi var olanın sonu ebedi var oluştur.

cennet ve cehennem vardır. ne anlıyorsanız da odur. şekilleri ve tanımları sınırsızdır.
Elbette vardır. Zihninizde...Bu yüzden tanımları çeşit çeşittir.

yok saymak bir şeyi sınırlayıp resimsiz, kokusuz ve sessiz bırakmaktır, algılayanlardan koparmaktır.
Yok saymak sınırlamakta, var saymak sınırlamak olmuyor mu? Varı ve yoku mümkün kılandır algıların ulaşamadığı, zihnin algılayamadığı. Siz varın ve yokun ötesini algılar gibi sınırlı bir düzleme indiremezsiniz.

aklımdaki sesin taklidi ile aynı mıdır mekandaki ses.
Aklınızdaki ses, dışarıdaki sesin yansımasıdır. Bilginin ürünüdür. Cennetin sesi seslerin ötesindedir.

eğer ben de mekanın bir parçası isem ve mekandaki herhangi bir sesin yankısı isem bir yansıtıcıdan farkım olmaz. rüzgardan mesela ne farkım olur?
Aynen öyle. Farklı olduğunuz düşündüğünüz içindir ki problemler çıkıyor. Rüzgar gibi hayat nehrinde zaten savruluyorsunuz. Hayata bağımlı olanlar için rüzgarın gittiği yere, hayat bağından kendini kurtarmış için sevginin götürdüğü yerdir gittin yer.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
bilgiyi oluşturduğuma inanmıyorum. bilgiyi yorumladığımı anlatmak istiyorum. yorumlamak ise eylemin ta kendisidir. rüzgar taşın üzerindeki fazlalıkları atmaz, taşı kuma çevirene kadar taşa eser. artık taşa esmez. (Heykeltıraş Rodin’e sormuşlar, “Sen o kocaman kaya kütlelerinden o zarif olağanüstü heykelleri nasıl yontuyorsun?”, “Sadece fazlalıkları atıyorum”)

bilgiyi ben var etmediğim için elbet bir farkım vardır bilgiden.

bilgisiz kalmadı zihnim. bebekken gördüğüm rüyaları geçtim, dünkü rüyamı da hatırlamıyorum. mesela siz "ben" kelimesini ilk öğrendiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz? yaşadıklarımız, öğrendiklerimiz ille de belleğimizde kalmaz, mesela elimizde kalır. evet mesela elimizi havaya kaldırışımıza etki etmiştir. hatırlamamak anlamsızlaşıyor bu yüzden.

bir şeyi yok sayabilirsiniz ancak varsayamazsınız. ve yok saymanız onu yok etmez. var saymanız ise onu var etmez, sadece var olduğu için vardır. yani bir şey yok olduğu için yok olma durumuna geçmez, var olanı yok saydığınızda yok durumuna geçtiğini sanırsınız. sonuçta bir şeyi var sayamazsınız ve doğal olarak var saydığınız için de sınırlayamazsınız..............

cennetin sesinin seslerin ötesinde olduğunu nereden biliyorsunuz.
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
bilgiyi oluşturduğuma inanmıyorum. bilgiyi yorumladığımı anlatmak istiyorum. yorumlamak ise eylemin ta kendisidir. rüzgar taşın üzerindeki fazlalıkları atmaz, taşı kuma çevirene kadar taşa eser. artık taşa esmez. (Heykeltıraş Rodin’e sormuşlar, “Sen o kocaman kaya kütlelerinden o zarif olağanüstü heykelleri nasıl yontuyorsun?”, “Sadece fazlalıkları atıyorum”)

Hiç yorumlayamasaydınız, var ettiğiniz bilgi sizin için yine var olur muydu? Bilgiye anlam verende, onu var edende, ondan faydalanan da yine sizsiniz. Yorumluyor olmanız bile bilgi gerektirir. En büyük eylem eylemsizliktir. Rüzgar ile taşı ayırırsanız yorumlayacağınız göreceli bilgidir. Tıpkı hayatınızda yaptığınız gibi. Hayatın fazlalığı yoktur. Fazla olan bir yerde eksiklik yaratır. Özün bir fazlası ve eksiği yoktur.

bilgiyi ben var etmediğim için elbet bir farkım vardır bilgiden.
Siz var olmasaydınız, sizin bilginiz nerede olacaktı? Siz varsınız ki bilgi var. Siz deneyimlediğiniz herşeyin sebebi ve sonucusunuz. Bu gayet açıktır.

bilgisiz kalmadı zihnim. bebekken gördüğüm rüyaları geçtim, dünkü rüyamı da hatırlamıyorum. mesela siz "ben" kelimesini ilk öğrendiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz? yaşadıklarımız, öğrendiklerimiz ille de belleğimizde kalmaz, mesela elimizde kalır. evet mesela elimizi havaya kaldırışımıza etki etmiştir. hatırlamamak anlamsızlaşıyor bu yüzden.

Hatırlamayan zihninize neden bu kadar çok güveniyorsunuz madem? Yaşadıklarınız ve öğrendiklerinizin sonucudur hayatınız. Bir bebeği gözlemleyin. Eline ve ayaklarına nasıl hayranlıkla baktığına şahit olun, onları nasıl incelediğini görün. Zihnin gelişimi ile öğrenme süreci başlar. Önce kendi bedenini keşfeder sonra çevresini merak eder. Zihnin doğası açıktır. Büyüyünce bunları hatırlamaz. Söylerseniz güler. Özden kaçışın ve maddiyata olan bağımlılığın doğal sonucudur. Bilgi zihin-beden ile başlar, çevresel algı ile devam eder. Siz doğduğunuzda zihniniz henüz gelişmediğinden beşikte sürekli uyku halindeydiniz. Ana rahminde gelişimini sürdüren zihinde sadece algısal tepkilerin oluşturduğu etkiler vardır özellikle ses. Görülmelidir ki bir insandan zihni ayırırsanız, o insanda bilgiden veya algılamadan söz edemezsiniz.

bir şeyi yok sayabilirsiniz ancak varsayamazsınız. ve yok saymanız onu yok etmez. var saymanız ise onu var etmez, sadece var olduğu için vardır. yani bir şey yok olduğu için yok olma durumuna geçmez, var olanı yok saydığınızda yok durumuna geçtiğini sanırsınız. sonuçta bir şeyi var sayamazsınız ve doğal olarak var saydığınız için de sınırlayamazsınız.............

Yok saymanızın nedeni var olanlar değil midir? Siz zıt terimlerin sonuçlarını birbirinden ayırma eğilimindesiniz. Oysaki zıttın varlığı bile zıt olana bağlıdır. Zıt olan herşey zıttından ötürü sınırlıdır.

cennetin sesinin seslerin ötesinde olduğunu nereden biliyorsunuz.
Bilmiyorum. Bu zaten bilinemez. Daha önce belirttiğim gibi en yakın ifade ile deneyimlenebilir ki bu bile yeterli değildir.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
bilgiye sadece anlam vererek onu yorumladığımı düşünüyorum... bilgiyi var eden ben değilim. en basitinden ben doğmadan önce de bilgi vardı.
insandan zihnini almak ne demek... zihin derken beyin mi,,, eğer beynini alırsak adam ölür, ölü bir insan da ölü bir insandır,, mesela zihni nasıl alırız. alıp bir şeyin içine mi koyduk zihni.. e eğer hala işliyorsa zihin koyduğumuz yerde insan da oradadır. insandan zihni ayıramazsınız, insan soyut bir kavramdır, hayvana dönüştürdüğünüz bir canlıya insan diyemezsiniz.

bilinemeyen bir şey nasıl deneyimlenebilir? deneyim de bilgi gerektirmez mi?
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
bilgiye sadece anlam vererek onu yorumladığımı düşünüyorum... bilgiyi var eden ben değilim. en basitinden ben doğmadan önce de bilgi vardı.
Siz doğmadan önce bilginin var olduğunu nereden biliyorsunuz?Siz doğmadan önceki durumunuzu hatırlıyor musunuz? Siz yokken hiçbir şey yoktur. Siz varsınız ki anlam veren ve anlamlayan var. Her bir durum gözlemcinin gözlemlediği ve yorumladığı kadarıyladır. Gözlemci yoksa, olayların oluyor olması sizin var olmayan durumunuzu değiştirir mi? Size göre siz doğmadan öncede bir hayat yaşanıyordu çünkü size bu şekilde anlatıldı, öğretildi. Oysaki bunların varlığından hiç şüpheye düşmediniz. Anlatılanları doğru kabul edip, üzerine kişiliğinizi inşa ettiniz. Oysaki kendi varlığınızdan öte hiç bir şeyden emin olamazsınız.

insandan zihnini almak ne demek... zihin derken beyin mi,,, eğer beynini alırsak adam ölür, ölü bir insan da ölü bir insandır,, mesela zihni nasıl alırız. alıp bir şeyin içine mi koyduk zihni.. e eğer hala işliyorsa zihin koyduğumuz yerde insan da oradadır. insandan zihni ayıramazsınız, insan soyut bir kavramdır, hayvana dönüştürdüğünüz bir canlıya insan diyemezsiniz.
Beyin ile zihin aynı şey değil mi? Bilinç maddi alemin anlamlanmasını sağlayan değil mi? Bir insandan zihnini, bilincini alırsanız geriye kalan nedir? Beden, zihni alsanız bile yaşayabilir. Bilinç bir yaşam faktörü değil, maddi alemi anlamlandırma faktörüdür. Bilinç bile kendini mümkün kılacak bir yapıya ihtiyaç duyar. Bilinç bedeni mümkün kılar. Zihni olmayanın maddi bir bedeni olamaz.

bilinemeyen bir şey nasıl deneyimlenebilir? deneyim de bilgi gerektirmez mi?
En yakın ifade ile deneyimlenir. Bahsedildiği üzere bu deneyimlemek şeklinde maddi evrene ait bir terim ile açıklanamaz. Bu sadece benzetmedir. Fakat aynısı değildir. Bilinmeyen bilinen gibidir. Bilinenin olduğu yerde bilinmeyen vardır. Bilmek zihnin işi, farkında olmak bilincin anahtarı, birin idraki ise farkındalığın efendisidir.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
bilgi dediğiniz durağandır. yorumlar ise değişken hareketli şeyler. yaşamı yorumlayışımız dışında var olan her şey benden önce de var olmalı ki ben olabilmiş olayım. daha öncede söyledim, hafıza sadece beyinde yer almaz,, mimiklerim, tavırlarım, genel yapım, eğilimlerim sadece hafızama bağlı olan şeyler değildir. kalemi tutmamı beynim söyler ancak onu kavrama şeklini-tavrını elim-parmaklarım yapar ve bir nevi hafızası olmuş olur elimin. bunu daha yayarsam eğer var oluşuma kadar ve hatta cansız halime kadar gidebilirim. cansız halim yani maddelerim,,,... sonsuz zaman öncesine bile gidebilirim. yani ben üç yaşımdan öncesini hatırlamasam da bilirim,, yaşadığım her şeyi beynim bire bir kaydedememiş olabilir, silmiş de olabilir ancak yaşadıklarımın üzerimdeki etkisi sonsuza kadar kayıtlı olacaktır ve ben bunları bilinçi olarak ya da olmayarak bileceğim.

bir insandan zihnini almak demek, bir ırmaktan ıslaklığını almak demekle aynı şeydir. ne olursa olsun zihni aldığınızda insan da peşinden gidecektir. yani ayrılamazlar. su madde ıslatması ise eylemidir.

evrenin kendisi maddi ya da manevi değildir. bilmiyorum ama bence var olanlar maddi şeyler eylemler ise manevi olmalı. çünkü eylem bilgiyi değiştirmiyor ancak her şey eylemle var olabiliyor. yorumlayabilmemin beni insan yapması ise bundan kaynaklanıyor.
deneyimlemek belki bir terim ile açıklanamayabilir ancak illaki bir yorum ile açıklanabilmelidir. sizin yorumunuzu-dışavurumunuzu da görmediğimi(belki seçemediğimi) belirtmek isterim. ayrıca "birin idraki", "bir" nedir onu da tam anlayamıyorum, cahilliğime verin.
 

Preatorian

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2010
Mesajlar
296
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
bilgi dediğiniz durağandır
Bilgi devinim halindedir. Bugün bildikleriniz yarın geçerliliğini yitirebilir. Bilgi göreceli olduğundan bilgidir.

yorumlar ise değişken hareketli şeyler
Yorumlar bilginin ürünü olduğundan devinime maruz kalır. Yorumlarda görecelidir. Fakat yorumu mümkün kılan, bilgiye anlam veren nedir ki zihniniz bunları yapabilmektedir. Her değişkenliğin altında bir değişmez zemin vardır.

yaşamı yorumlayışımız dışında var olan her şey benden önce de var olmalı ki ben olabilmiş olayım.
Sizden öncesi hakkında en ufak bir fikriniz yok. Siz sizden önceyi bilemezsiniz. Sadece size anlatılanlar ve aktarılanlar dahilinde benden öncesi de var dersiniz. Oysaki zaman görecelidir. Gözlemci olmadan gözlemciden önce olan bir olay gözlemci için olmamış bir olaydır. Size dünyanın oluşumunu anlatsam bu olaydan çıkartacağınız sonuç, dünyanın sizden önce bir zamanda var olduğu bilgisi olacaktır. Fakat bu olayı hiç bir zaman yaşamadınız, bu olayı size birileri anlattı. Anlatanın sizden önceki varlığını bilmediğinizi gibi, siz sadece bedensel var oluşunuzun bir sonucu olarak algılama ve yorumlama yapıyorsunuz.

daha öncede söyledim, hafıza sadece beyinde yer almaz,, mimiklerim, tavırlarım, genel yapım, eğilimlerim sadece hafızama bağlı olan şeyler değildir
Bedensel ve kalıtımsal hafızanızı oluşturan DNAnızın zihninizden ne farkı var? Sonuçta bedensel ve zihinsel dürtülerinizin tamamını oluşturan bu yapısal taşlar, evrensel göreceliliğin bir parçası değil mi? Evrende her şey bozunuma uğrar. Bozunuma uğrayan şey kalıcı mıdır? Zihin-bedenin mevcut göreceli maddi yapısal durumu, sizden önce bir sistemin varlığının kanıtı olamaz. Evrensel görecelilikte zaman ve mekanın değişkenliği varlık durumunuzu o anda mümkün kılmış olabilir. Görülmesi gereken şudur ki zaman ve mekanın göreceliliğinden ötürü maddenin temelini oluşturan her bir parçacık görecelidir. Gözlemcinin ve gözlemlenenin göreceli durumu, sizin algılama ve yorumlama ve anlamlama sisteminizi temelini oluşturur ki yine gözlemcinin ve gözlemlenenin göreceli durumundan ötürü algıladığınız, anlamlandırdığınız, yorumladığınız ve hatta bedensel yapınız, kısaca zihninizin algılama, öğrenme, yorumlama ve bilgi edinme sistemlerinin tamamı da görecelidir.

bir insandan zihnini almak demek, bir ırmaktan ıslaklığını almak demekle aynı şeydir. ne olursa olsun zihni aldığınızda insan da peşinden gidecektir. yani ayrılamazlar. su madde ıslatması ise eylemidir.
Tam olarak öyle. O zaman siz insan dediğiniz canlı mısınız yoksa ayrı bir şey mi? İnsan kendine insan demiştir. Yine zihnin bir ürünüdür. Zihin-bedensel sisteme insan diyorsunuz. Peki siz zihin-beden misiniz? Yoksa zihin-bedeni mümkün kılan ve bunları bir arada tutan şey misiniz?

deneyimlemek belki bir terim ile açıklanamayabilir ancak illaki bir yorum ile açıklanabilmelidir. sizin yorumunuzu-dışavurumunuzu da görmediğimi(belki seçemediğimi) belirtmek isterim. ayrıca "birin idraki", "bir" nedir onu da tam anlayamıyorum, cahilliğime verin.
Dış, iç birdir. Dışa vurmaktan bahsediyorsunuz ama daha öncede belirttim dışa vurmaya çalışsanız bir değil bin tane evren kağıt ve kalem yaratsanız yine yazacak şeylerini olacaktır. Bu yüzdendir ki kendi başınıza keşfetmeniz daha doğru olacaktır.
Cehalet insanın doğasıdır. Üzülecek bir şey değil, kabullenmesi gerekendir. Hepimiz cahiliz. Bir olma anlatılamaz, yukarıda belirttiğim gibi kendiniz keşfetmelisiniz.
Tarihte erenlerin, peygamberlerin ve benzeri insanların en büyük keşfidir kendinde keşfetmek. Bu yüzdendir ki hiç bir dinde hacıya, hocaya, lidere gereksinim yoktur. Din öğretilmez, insan dini kendinde keşfeder. Bu yüzdendir ki Tanrı ile kul arasına kimse giremez. Bu yüzdendir ki bir ben vardır benden içeri.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
bilgi benim bildiğim değildir buna katılmıyorum. bilgiyi yorumlayışım değişebilir ancak bilgi değişmez. çünkü bilgiyi sanatçı farklı yorumlar, bilim adamı farklı yorumlar, dindar olan farklı yorumlar ancak o bilgi durağandır ve hep aynıdır... anladığımız, çözümümüz her halükarda değişkendir. tohum hep filizlenir ama biz sürekli filizin nasıl oluştuğunu değişik yorumlarız.
yorumlar bilginin ürünü olamaz. yani yorumlayan tohum, yorum da filiz olamaz. her ne kadar öyle görünse de öyle olamaz. çünkü, ben olmadan yorum olamıyor,, toprak(atmosfer vs..) olmadan filiz olamıyor. bu yüzden yorum insanın ürünüdür ve filiz toprağın ürünüdür.
yaşamamış olduğum bir olayı nasıl bilmiyor olabilirim. bir olayı bilmek demek,, olay üzerinde bir etki bırakmaktır mantığından gidiyorsunuz sanırım. yani etkilemiyorsam yokum ve olay da benim için yoktur. bu çok sağlam mantık değil bence. çünkü bilinçsiz etkilerimiz ve etkilenmelerimiz olabilir, sürekli oluyor.
ha her şeye madde demişsiniz ha her şeye görecelidir demişsiniz... bu çözümün başlangıcı bile olamaz. yalnızca x ile problem oluşturamazsınız ya da çözemezsiniz.
bedensel hafızam yanılmıyorsam dna larımda bulunmuyor. yorumlarım da zihnimden kaynaklanmıyor. zihnimin bilgi deposu olması onu tohum yerine koysa da filizlenen fidan beynim ile çok alakalı olmaz. fidanın eğri büyümesi beynimin direktiflerinden kaynaklanmaz. sanatçının bir tablosunu ele alalım. zihinde bulunan bilginin dışavurumudur bu eser. ancak bu eser direk bir bilgi yorumu değildir. sanatçının gözünün, kulağının ve özellikle elinin eser üzerindeki etkisi bilginin etkisinden çok daha fazladır ve belkide önemli olan budur.

tabi zihin bedeni bir arada tutan şeyim demek bana daha yakın geliyor. ancak yarın ne düşünürüm belli olmaz.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst