- Konbuyu başlatan
- #1
ALICI KUŞ
Vurur düşlerine ozanın
Güneş kızgınlığından birkaç ağustos,
Birkaç ağaç,
Yüksek ormanlar kuytusundan.
Kardeşliğin alıcı kuşu
Kalkar, konar..
Köylü,
Biçer ayrık otlarını, ayırır başaklardan,
Kalkar, konar
Kardeşliğin alıcı kuşu..
İşçi,
Tutar ucundan en acar biçimlerin,
Sürer
Bin başıboş atı, bin cehennemi birden,
Kardeşliğin alıcı kuşu
Kalkar, konar..
Duran el,
Gitmeyen ayak.
Bir göz ki,
Arkasında bir ölü gözü.
Bir ses ki,
Arkasında bir ölü sesi.
Döner durur
Kardeşliğin alıcı kuşu,
Kalkar, konar
Bir açık yürekten bir ötekine.
Bir bugüne, bir yarına,
Alıcı kuşu kardeşliğin...
Od
Yazdan kalma günler getirirsin kara kış içinde
Bir serçe dala konar gibi güzel her söylediğin
Don vurur kırağı çalar evrenimi
Yüz güvercin pırr demiş gibi ürkerim her gidişinde
Kulağımı çınlatan aşımı kotaran söküğümü diken
Od düşer su serpersin içime
Şaşırsam sesini duyarım
Deniz kıyılarısın ağustos güneşinde...
SOKAK
Önce yağan kara gülümsedi
Kaçıştı sonra yalın ayak çocuklar
Dikildi durdu işsizin biri
Çıkardı güneşi ceplerinden
Kadındı kursağına girmedi
Kaç gündür sıcak bir şey
Ta Sivas'taki çorbasını
Uzattı bir hasta yattığı yerden
Oda soğuk
Kapı aralıktı
Bir bebek öğrendi karanlığı
Bir uçurtma tellere takılırken...
SAAT SEKİZİ GEÇ VURDU
Kime ne desem
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum
Düşünmeden biliyordum deniz ılıdı
Dökülen çelik katı
Yürüyenler yanyana
Yüzümü güneşte dinlendirsem
Dağın dağ olduğunu bilsem ovanın ova ağacın ağaç
Kurtulurdum
Çok köprülü sular gibi git git bitmedi
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum
Saat sekizi geç vurdu
Giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna,
Düşünmeden biliyordum...
YOL YORGUNU
Bana bir türkü öğretsen
Ayın aydınlığında söylesem
Gecenin karanlığında söylesem
Yağmur yağınca söylesem
Toprak uyanınca söylesem
Bana bir türkü öğretsen
Bana bir türkü öğretsen
Beraber olunca söylesem
Ayrı kalınca söylesem
Seni unutunca söylesem
Bana bir türkü öğretsen
Geldiğim yerlere er geç dönebilsem
Sevebilsem her şeyi yeniden sensiz
Sensiz vazgeçebilsem
Gece demesem gündüz demesem
Kimseleri dinlemesem
Hem yürüsem hem söylesem
Hem söylesem hem yürüsem...
GİTME KAL
Nice nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir
Gözyaşlarını aklına getir
"GİTME KAL" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir
Gitme aklına getir
Kıraç mı kıraç toprakların üstüne
Güneşler açar yağmurlar kesilince
Çırılçıplak kayada yeşerir inci ağacı
Dağların kuytusunda bir uslu çiçek
Dağıtır mavisini kendi kendine
Gitme beraberlik içinde
Nasıl sevinirdik aklına getir
Her şeyi her şeyi aklına getir
Gece yarılarını aklına getir
Söylediklerini aklına getir
Sinsi yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız ateşi aklına getir
Nelerden geçiyorsun aklına getir
Gitme dünyamızın her yerinde
Yorgun eller gülleri derleyince
Ellerin sevincini aklına getir
Güllerin sevincini aklına getir
Ne çok severdik seni aklına getir.
SAKSI
Elimde demin
Küçük bir saksı vardı
Boş bir saksı
Nasıl ağırmış meğer
Nasıl kolum ağrıyor
Boş
Bomboş
Çiçeksiz bir saksı
POSTACI
Hüzün postacısıyım çoktan
Sürüklesin kasım yeli beni de
Bakır yapraklarla birlikte
Yağmur değil sıkıntıdır abanan
Antenlere bacalara kiremitlere
Bilinir mi kaç ayrılık yaşanacak yeniden
Kaç yazların güneşi eskiyecek
Güller mi beyaz aça aça tükenen
Adları anılmayan daha kaç çiçek
Sürüklesin kasım yeli beni de
Ölüyor yerde bir yerde
Solgun güneşi
Güzün...
BENİ UNUT
Açık pencereden sesleniyor,
ağacın yapraklarına söyletiyor:
"Beni unut!"
Oturduğu evin balkonundan,
bulutlara haber salmış olacak,
ne dedikleri işitilmiyor ama, anlıyorum:
"Beni unut!"
Damların üstünden geliyor bu ses,
tramvaylar, otobüsler getiriyor,
denizden motorlar getiriyor.
Bazen dalıyorum, insan hali,
bir karanlık içinde gözleri
ıslak, siyah konuşuyor:
"Beni unut!"
O gece yan yana yürüyorduk,
hiçbir şey konuşmuyorduk,
fakat sesi, durmadan kulağımda çınlıyordu:
"Beni unut!"
Bu trene de ne oluyor bilmem
yolunda doğru dürüst yürüse olmaz,
Yenikapı'dan her geçişinde
avazı çıktığı kadar bağırıyor:
"Beni unut!.." "Beni unut!.."
Anladım, herkes ondan yana
rıhtımdaki vapur, kilise çanları,
radyoda şarkı, sokak satıcıları,
caddeler, bulvarlar onu tutuyor.
Olmayacak bir zamanda sesleniyor:
"Beni unut!.."
DAR AÇI
Uzun saçlar yakışırdı sana uzun yıllar
Bir gökyüzü bitince öteki başlardı
Çevik taylar dururdu güneşte olgun başaklar
gölgelikler dururdu,
Ovalar aydınlıkta dururdu
Bulut geçti derdik bilemedin
Ya da yağmur yağacak derdik
Fesleğen saksıda güzel dururdu
Bak bu olacak şey mi kömür beni vurdu
Ayaklarım aldı başını gitti
Ellerim kaldı duvarda
Kalk ne olur pencereyi aç
Uzun saçlar yakışırdı sana uzun yıllar
Bir gökyüzü bitince öteki başlardı.
Vurur düşlerine ozanın
Güneş kızgınlığından birkaç ağustos,
Birkaç ağaç,
Yüksek ormanlar kuytusundan.
Kardeşliğin alıcı kuşu
Kalkar, konar..
Köylü,
Biçer ayrık otlarını, ayırır başaklardan,
Kalkar, konar
Kardeşliğin alıcı kuşu..
İşçi,
Tutar ucundan en acar biçimlerin,
Sürer
Bin başıboş atı, bin cehennemi birden,
Kardeşliğin alıcı kuşu
Kalkar, konar..
Duran el,
Gitmeyen ayak.
Bir göz ki,
Arkasında bir ölü gözü.
Bir ses ki,
Arkasında bir ölü sesi.
Döner durur
Kardeşliğin alıcı kuşu,
Kalkar, konar
Bir açık yürekten bir ötekine.
Bir bugüne, bir yarına,
Alıcı kuşu kardeşliğin...
Od
Yazdan kalma günler getirirsin kara kış içinde
Bir serçe dala konar gibi güzel her söylediğin
Don vurur kırağı çalar evrenimi
Yüz güvercin pırr demiş gibi ürkerim her gidişinde
Kulağımı çınlatan aşımı kotaran söküğümü diken
Od düşer su serpersin içime
Şaşırsam sesini duyarım
Deniz kıyılarısın ağustos güneşinde...
SOKAK
Önce yağan kara gülümsedi
Kaçıştı sonra yalın ayak çocuklar
Dikildi durdu işsizin biri
Çıkardı güneşi ceplerinden
Kadındı kursağına girmedi
Kaç gündür sıcak bir şey
Ta Sivas'taki çorbasını
Uzattı bir hasta yattığı yerden
Oda soğuk
Kapı aralıktı
Bir bebek öğrendi karanlığı
Bir uçurtma tellere takılırken...
SAAT SEKİZİ GEÇ VURDU
Kime ne desem
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum
Düşünmeden biliyordum deniz ılıdı
Dökülen çelik katı
Yürüyenler yanyana
Yüzümü güneşte dinlendirsem
Dağın dağ olduğunu bilsem ovanın ova ağacın ağaç
Kurtulurdum
Çok köprülü sular gibi git git bitmedi
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum
Saat sekizi geç vurdu
Giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna,
Düşünmeden biliyordum...
YOL YORGUNU
Bana bir türkü öğretsen
Ayın aydınlığında söylesem
Gecenin karanlığında söylesem
Yağmur yağınca söylesem
Toprak uyanınca söylesem
Bana bir türkü öğretsen
Bana bir türkü öğretsen
Beraber olunca söylesem
Ayrı kalınca söylesem
Seni unutunca söylesem
Bana bir türkü öğretsen
Geldiğim yerlere er geç dönebilsem
Sevebilsem her şeyi yeniden sensiz
Sensiz vazgeçebilsem
Gece demesem gündüz demesem
Kimseleri dinlemesem
Hem yürüsem hem söylesem
Hem söylesem hem yürüsem...
GİTME KAL
Nice nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir
Gözyaşlarını aklına getir
"GİTME KAL" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir
Gitme aklına getir
Kıraç mı kıraç toprakların üstüne
Güneşler açar yağmurlar kesilince
Çırılçıplak kayada yeşerir inci ağacı
Dağların kuytusunda bir uslu çiçek
Dağıtır mavisini kendi kendine
Gitme beraberlik içinde
Nasıl sevinirdik aklına getir
Her şeyi her şeyi aklına getir
Gece yarılarını aklına getir
Söylediklerini aklına getir
Sinsi yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız ateşi aklına getir
Nelerden geçiyorsun aklına getir
Gitme dünyamızın her yerinde
Yorgun eller gülleri derleyince
Ellerin sevincini aklına getir
Güllerin sevincini aklına getir
Ne çok severdik seni aklına getir.
SAKSI
Elimde demin
Küçük bir saksı vardı
Boş bir saksı
Nasıl ağırmış meğer
Nasıl kolum ağrıyor
Boş
Bomboş
Çiçeksiz bir saksı
POSTACI
Hüzün postacısıyım çoktan
Sürüklesin kasım yeli beni de
Bakır yapraklarla birlikte
Yağmur değil sıkıntıdır abanan
Antenlere bacalara kiremitlere
Bilinir mi kaç ayrılık yaşanacak yeniden
Kaç yazların güneşi eskiyecek
Güller mi beyaz aça aça tükenen
Adları anılmayan daha kaç çiçek
Sürüklesin kasım yeli beni de
Ölüyor yerde bir yerde
Solgun güneşi
Güzün...
BENİ UNUT
Açık pencereden sesleniyor,
ağacın yapraklarına söyletiyor:
"Beni unut!"
Oturduğu evin balkonundan,
bulutlara haber salmış olacak,
ne dedikleri işitilmiyor ama, anlıyorum:
"Beni unut!"
Damların üstünden geliyor bu ses,
tramvaylar, otobüsler getiriyor,
denizden motorlar getiriyor.
Bazen dalıyorum, insan hali,
bir karanlık içinde gözleri
ıslak, siyah konuşuyor:
"Beni unut!"
O gece yan yana yürüyorduk,
hiçbir şey konuşmuyorduk,
fakat sesi, durmadan kulağımda çınlıyordu:
"Beni unut!"
Bu trene de ne oluyor bilmem
yolunda doğru dürüst yürüse olmaz,
Yenikapı'dan her geçişinde
avazı çıktığı kadar bağırıyor:
"Beni unut!.." "Beni unut!.."
Anladım, herkes ondan yana
rıhtımdaki vapur, kilise çanları,
radyoda şarkı, sokak satıcıları,
caddeler, bulvarlar onu tutuyor.
Olmayacak bir zamanda sesleniyor:
"Beni unut!.."
DAR AÇI
Uzun saçlar yakışırdı sana uzun yıllar
Bir gökyüzü bitince öteki başlardı
Çevik taylar dururdu güneşte olgun başaklar
gölgelikler dururdu,
Ovalar aydınlıkta dururdu
Bulut geçti derdik bilemedin
Ya da yağmur yağacak derdik
Fesleğen saksıda güzel dururdu
Bak bu olacak şey mi kömür beni vurdu
Ayaklarım aldı başını gitti
Ellerim kaldı duvarda
Kalk ne olur pencereyi aç
Uzun saçlar yakışırdı sana uzun yıllar
Bir gökyüzü bitince öteki başlardı.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.