Allah’ın Sonsuz Merhameti, Rahmeti, Mutlak Adaleti

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Din Bilimleri kategorisinde muhsin iyi tarafından oluşturulan Allah’ın Sonsuz Merhameti, Rahmeti, Mutlak Adaleti başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 7,647 kez görüntülenmiş, 56 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Din Bilimleri
Konu Başlığı Allah’ın Sonsuz Merhameti, Rahmeti, Mutlak Adaleti
Konbuyu başlatan muhsin iyi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan sakal
P

Pyramos

Ziyaretçi
Allah'ın mutlak adaleti ile sonsuz merhameti çatışıktır, bağdaşmaz. kötülere kötülüğün cezasını vermek, iyilere de mükafatlarını vermek adalettir. oysa kötüleri bağışlamak merhamettir. merhamet gösterirse adil olmaz, adil olsa merhamet sahibi olamaz!(mevcut teist anlayış ve statik iyi kötü kavramları çerçevesinde...)

Sadece bu mu? Tanrının dile getirilen tüm sıfatlarını bu matematik hesabı ile çözebilirsiniz. -,+ sayılar, rasyonel sayılar, kümeler, fonksiyonlar,limiti,türev,süreklilik,oran,orantı,kombinasyon,permütasyon = sonuç ; -1 çıkarsa Tanrı yoktur.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Allah'ın mutlak adaleti ile sonsuz merhameti çatışıktır, bağdaşmaz. kötülere kötülüğün cezasını vermek, iyilere de mükafatlarını vermek adalettir. oysa kötüleri bağışlamak merhamettir. merhamet gösterirse adil olmaz, adil olsa merhamet sahibi olamaz!(mevcut teist anlayış ve statik iyi kötü kavramları çerçevesinde...)

Üstüne düşünülmesi gerekir..Çatışık olamaması nasıl mümkün olabilir? ya da olabilir mi?
 

Beril

Üye
Yeni Üye
Katılım
12 Eyl 2011
Mesajlar
210
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Üstüne düşünülmesi gerekir..Çatışık olamaması nasıl mümkün olabilir? ya da olabilir mi?


Mümkündür,olabilir,olabilir çünkü Yaratan'ın bakışı (görüsü) bizimkisinden elbette farklıdır.Farklı olmasaydı Yaratan olamazdı.Ayrıca bizler zaman -mekan(madde) ile düşünmeye alışmış sınırlı varlıklarız.Yaratan zamansız ve mekansız olandır.Büyümek kavramı bizde nerden bakarsanız bakın hep bir sınıra kadar...Bizler rutin ha yata devam zorunluğuyla kendimizi sınırlar koymuş düşünmekten değil düşündüklerimizin hayatımıza yüklediği yükü taşımaktan korkan bireyleriz.
Allah'u Teala'nın saati farklı işler.Bizim saatimiz farklı.Bunu düşününce paradoks gibi gelsede aslında değildir.Siz emeklemesini bilmeyen bir çocuktan şarkı söylemesini bekleyemeyeceğinize göre .)Büyümesini beklersiniz.Bebeğin büyüme evreleri kendi içinde çelişik görünse de bütünde harika bir organizasyondur. Resim dersinde düz -eğri, çizgi ,karakalem
daha sonra guaj ,yağlı boya çalışılır.Harika bir resim çizmeye karar verdiniz.Tüm malzelemeleriniz elinizde ve çalışmaya başladınız .Bir hayli çalıştınız ve resminizin en olmadık yerinde korkunç bir hata!!!Gitti onca canım emek,zaman ,çaba ,Ne yaparsınız?Yapılacak şey;geriye dönüp harika bir kaç ustaca çizgiyle resmi kazanabiliriz.Ancak h er geriye dönüş
kazanlı çıkmayabilir.Olmadı baştan çizersin.Hayatımızda da bir anlamda deneyimleniyoruz.Taa kii tercihlerimiz doğrultusunda hedefe ulaşana kadar...Velev ki hedefe kusursuz varış donanımlı özel yaradılmış insanlara özgü.Bu yolda tohum ereği olan ç içeğe,İnsanoğlu ereği gereği insanlaşma sürecini yaşayacak ve elbette düşüp -kalkmalar,hatalar -başarılar olacaktır.Önemli olan şey yaratan'ının kendisine verdiği yol haritasını yürüyecek mi?Yoksa korkup vaz mı geçecek! Yaratıcımızın attığı her tohum ereğine mi varıyor yoksa gübreye mi dönüşüyor!
Tüm bu olmalar ,tüm bu kaostaki düzen sahipsiz midir!Her şey kendiliğinden mi işliyor!Kainatın sahibi,sadece olmamızı diliyor.Bu dileyiş onun Tanrı oluşundandır.Çünkü Allah sevgisi en derinde ,en özde olandır.Merhametli oluşu onun adaletli
_adl sıfatına -engel değildir,çelişmez.Nedenine gelince; her şeyi bambaşka bir bilgi ile gören ,işiten bilir.
Bilen hem adaletli hem de merhametli olabilir.Bilmeyen göremeyen merhametli olabilir ancak adaletli olamaz.olamaz çünkü bilgisinde eksiktir,ya da egoist bilgisi kendisini engeller.

Saygı ile
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Mümkündür,olabilir,olabilir çünkü Yaratan'ın bakışı (görüsü) bizimkisinden elbette farklıdır.Farklı olmasaydı Yaratan olamazdı.Ayrıca bizler zaman -mekan(madde) ile düşünmeye alışmış sınırlı varlıklarız.Yaratan zamansız ve mekansız olandır.Büyümek kavramı bizde nerden bakarsanız bakın hep bir sınıra kadar...Bizler rutin ha yata devam zorunluğuyla kendimizi sınırlar koymuş düşünmekten değil düşündüklerimizin hayatımıza yüklediği yükü taşımaktan korkan bireyleriz.
Allah'u Teala'nın saati farklı işler.Bizim saatimiz farklı.Bunu düşününce paradoks gibi gelsede aslında değildir.Siz emeklemesini bilmeyen bir çocuktan şarkı söylemesini bekleyemeyeceğinize göre .)Büyümesini beklersiniz.Bebeğin büyüme evreleri kendi içinde çelişik görünse de bütünde harika bir organizasyondur. Resim dersinde düz -eğri, çizgi ,karakalem
daha sonra guaj ,yağlı boya çalışılır.Harika bir resim çizmeye karar verdiniz.Tüm malzelemeleriniz elinizde ve çalışmaya başladınız .Bir hayli çalıştınız ve resminizin en olmadık yerinde korkunç bir hata!!!Gitti onca canım emek,zaman ,çaba ,Ne yaparsınız?Yapılacak şey;geriye dönüp harika bir kaç ustaca çizgiyle resmi kazanabiliriz.Ancak h er geriye dönüş
kazanlı çıkmayabilir.Olmadı baştan çizersin.Hayatımızda da bir anlamda deneyimleniyoruz.Taa kii tercihlerimiz doğrultusunda hedefe ulaşana kadar...Velev ki hedefe kusursuz varış donanımlı özel yaradılmış insanlara özgü.Bu yolda tohum ereği olan ç içeğe,İnsanoğlu ereği gereği insanlaşma sürecini yaşayacak ve elbette düşüp -kalkmalar,hatalar -başarılar olacaktır.Önemli olan şey yaratan'ının kendisine verdiği yol haritasını yürüyecek mi?Yoksa korkup vaz mı geçecek! Yaratıcımızın attığı her tohum ereğine mi varıyor yoksa gübreye mi dönüşüyor!
Tüm bu olmalar ,tüm bu kaostaki düzen sahipsiz midir!Her şey kendiliğinden mi işliyor!Kainatın sahibi,sadece olmamızı diliyor.Bu dileyiş onun Tanrı oluşundandır.Çünkü Allah sevgisi en derinde ,en özde olandır.Merhametli oluşu onun adaletli
_adl sıfatına -engel değildir,çelişmez.Nedenine gelince; her şeyi bambaşka bir bilgi ile gören ,işiten bilir.
Bilen hem adaletli hem de merhametli olabilir.Bilmeyen göremeyen merhametli olabilir ancak adaletli olamaz.olamaz çünkü bilgisinde eksiktir,ya da egoist bilgisi kendisini engeller.

Saygı ile

Yaratıcı bize ihtiyacı olmadığı halde, bizi ve diğer herşeyi var ediyor neden? Bu var edişten sonra Ona ibadet etmemizi istiyor Neden?
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Bu soruma cevap vermeyiniz , önceki yazdıklarıma da baktım konuyu yeterince dağıtmış olduğumu farkettim..Başka bir başlık altında sonra tartışılacak bir şeydir belki...
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Yaratıcı bize ihtiyacı olmadığı halde, bizi ve diğer herşeyi var ediyor neden? Bu var edişten sonra Ona ibadet etmemizi istiyor Neden?

kişisel olarak ulaştığım ve son 4-5 yıldır sanal alemde insanlara anlatmaya çalıştığım farkındalık/aydınlanma diyebileceğim bir bilinç düzeyinden tekrar bahsetmeye çalışayım..
insanevladı evrene baktığında şimdiye kadar kabaca 2 felsefe geliştirebilmiştir
1. materyalizm: beş duyumuza yansı veren fiziksel şeyleri(madde) kabul edip fizikötesi kavramları reddetmesi.. bu felsefeyi savunup sahiplenenleri genelde materyalist özelde de ateist diye tanımlıyoruz
2. idealizm: beş duyumuzla algılayamayacağımız ve metafizik denen kavramları kabul edip evreni bu şekilde açıklamaya çalışması.. ve bu felsefenin savunucuları genelde varolan dinlerden birini ya da dinsiz tanrı kavramlarını savunan(deist, panteist vs) insanlar ve bunlara da genelde idealist deniyor..

bu materyalizm ve idealizm felsefelerini savunan insanları ben "zihinde yaşamak" diye bilinen bir kavramla ifade etmeye çalışıyorum..
zihinde yaşamak diye bir kavram varsa demek ki bunun karşıtı olan "zihinde yaşamamak/zihinsizlik" diye de bir kavram var.. işte bu zihinde yaşamamak/zihinsizlik denilen kavramı ben "aydınlanma/farkındalık" olarak ifade etmeye çalışıyorum..

insanevladı anasından doğduğunda evrene baktığında materyalist ya da idealist bir felsefeye sahip değildir.. tabula rasa denilen boş levha/sıfır düşünce/felsefe ile evrene bakar.. onun tek derdi vardır; yaşamda kalmak.. şayet bu insanevladı insandan uzak bir ortamda yaşamda kalmayı başarabilirse beden olarak insan olmakla beraber düşünce, tutum, felsefe ve davranış olarak bir insan olamamaktadır.. bunun tarihte yaşanmış bir çok örneği var, yabani hayvanların içinde büyüyen insandan olma canlılar insan gibi değil, içinde yaşadıkları hayvanlar gibi düşünüp davranmaktadır.. çünkü tabula rasa olarak dünyay gelen bu canlıya insani zihin değil birlikte yaşadığı canlının/hayvanın zihni aktarılır.. maymunların içinde büyüdüyse maymun gibi kurtların içinde büyüdüyse kurt gibi düşünüp davrandığı gözlenmiştir.. yani insan beyninin sabit/mutlak bir fıtratı/oluşu yoktur.. işlenmemiş bir harddisk gibidir.. siz o harddiske hangi işletim sistemini ve dtaları yüklerseniz ona dönüşüp ona uygun düşünce ve davranış üretmektedir..

günümüz insanevladının insan gibi düşünüp insan gibi davranmasının nedeni; bir insandan doğması/üremesi değil, insanların içinde büyüyüp o topluluğun düşünce, felsefe ve davranış yapısını(zihnini) almasından kaynaklanmaktadır.. aksi halde insandışı bir ortamda büyüyüp yetiştiğinde yukarda örneklerini verdiğim gibi o canlı topluluğun zihnini alıp ona göre davranmaktadır..

zihinde yaşayan insanevladı için genelde renkler ya siyah ya beyazdır, grileri algılamaz.. yani ya materyalisttir ya da idealist.. bu iki felsefenin dışına çıkıp bilinç olarak özgürleşemez.. adeta bir zihin hapsinde yaşar.. şöyle anlatmaya çalışayım..

bir bebek dünyaya geldiğinde ne materyalisttir ne de idealisttir dedik. işte bu durum zihinsizlik/aydınlık/farkındalık durumudur.. ama hiç bir insan evladı bu bilinçaçıklığında bırakılmaz.. mutlaka yaşadığı zaman ve coğrafyaya göre bu bilincin üzeri bir perdeyle/filtreyle örtülmeye çalışılır.. ve perde genelde varolan dogma dinlerden biridi;, batı dünyasında tek tanrılı dinler, doğu dünyasında budizm, şintoizm, hinduzim cainizm, taoizm gibi tanrısız ya da çok tanrılı dinler gibi..

bebek bu öğretiler eşliğinde büyümeye başlar ve ona sunulan her soyut öğreti beyin dokusundaki nöronlarda adeta bir beton harcı gibi somutlaşarak kişinin beyin dokusu/konektomu oluşur.. ergenliğe erişmiş bir beyin dokusu artık numenel yeti olarak ancak kendisini oluşturan yapı taşlarından bir fonksiyon üretebilir.. beyin dokusu nihayetinde bir maddedir, bu organdaki niceliksel değişmler dahilinde ancak niteliği değişeblir.. hu niceliksel ve niteliksel değişmler biribiriyle iç içe bir değişim dönüşüm başkalaşım gibi ilişkiler içindedir.. bu niceliksel değişim olmadan yani beynin fenomenal yapısınde çok ciddi değişimler olmadığı sürece(ben buna kırılma noktası diyorum) farklı nitelik yani numenal yeti üretemez..

insanevladı şimdiye kadar 2 felsefede tıkanıp kalmıştır dedik.. materyalizm ve metafizikli idealizm..

şimdi senin yukardaki alıntını örnekliyerek zihinde yaşamanın siyah beyazına değinelim.. algıladığım kadarıyla dinsizsin yani bir materyalist ya da dinsiz bir tanrı inancın olma ihtimalin var.. ama karşına aldığın ve yanlışlamaya çalıştığın şeye bak.. batı düyasının semavi dinlerini özellikle de islamı ve onun ifade ettiği allahı yanlışlamaya ve yoklamaya çalışıyorsun..

şmdi kendine sormanı istiyorum.. niçin sadece islamı veya semavi dinleri yanlışlamaya çalışıyorsun? 6-7 bin yıllık hinduizmi 2500 yıllık budizmi ve bunlara benzer binlerce yıldır milyarca insanın inandığı diğer doğu dinlerini niçin yanlışlama ihtiyacı duymuyorsun?
bir tanrı varsa bu doğu dinlerine inanan insanları başka bir tanrımı yaratmıştır?
bu çinliler japonlar koreliler hindistanlılar vs niçin senin yanlışlamaya çalıştığın bu yaratıcıyı hiç kaale bile almıyorlar?

şayet kırılma noktasındaysan ve bu soruları kendi bilincinde mantıklı cevaplayabilirsen bahsettiğim zihinsizlik ve aydınlama bilincine ulaşırsın..

ve bu bilinçaçıklığı bir özgürleşme ve kurtuluştur..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
kişisel olarak ulaştığım ve son 4-5 yıldır sanal alemde insanlara anlatmaya çalıştığım farkındalık/aydınlanma diyebileceğim bir bilinç düzeyinden tekrar bahsetmeye çalışayım..
insanevladı evrene baktığında şimdiye kadar kabaca 2 felsefe geliştirebilmiştir
1. materyalizm: beş duyumuza yansı veren fiziksel........

Burada yazdıklarınızdan farklı düşünmüyorum genel olaraık...Sadece materyalist bir anlayış ile yazarak ve beyindeki niceliksel değişme sonucunda niteliksel değişmeye vurgu yaparak ki bu vurgu diyalektik materyalist vurgudur, nasıl oluyor da materyalist olmuyorsunuz?Sizin bu söyledikleriniz materyalizmin ta kendisidir, bu anlamda bir farkı da yoktur...Beynin bir madde olarak bilincin kaynağı olduğunu söylemeniz materyalist söylemdir..Olmaması da düşünülemez , zira bilimi temel alan bir felsefedir materyalizm siz de bilimsel yöntemlere vurgu yapıyorsunuz...Diyalektik materyalizm bir yere kısılıp kalamaz , değişmeyen tek şey değişimdir salt mutlak değişmez hiçbirşey yoktur diyen ve özünde devrimci olan bu düşünce bir yere tıkılıp kalamaz..Nereye tıkılıp kalmıştır yahut nerde bir sınır çekmiştir?..Fizik ötesi kavramları kabul etmez derken , fizik ötesi kavramlardan ne anlıyorsunuz?Aynı şeyi mi anlıyoruz önce onu belirlememiz lazım...Sizin bu yazdıklarınız benim nazarımda utangaç materyalizmdir..Siz bu iki temel felsefi ayrımdan kendimizi sıyıralım , kıralım zincirlerimizi mealinden bir yorum yaparken ,diğer taraftan materyalizmden farksız bir görüş açısını yansıtıyorsunuz..Sizin yorumunuzun büyük çoğunluğu Marks'a , Engels'e ait fikirlerden oluşuyor bilmiyorum farkındamısınız?Nerede farkınız?Siz yeni bir şey ortaya koymuyorsunuz.Bu yorumunuzla materyalist olmadığınızı iddia eden bir materyalist olmuş oluyorsunuz..Yeni olmak demek ben yeniyim demek değildir.

Son kısıma gelince çok açık bir cevabı var , zira ben müslüman bir toplumda yaşıyorum ve Kuran okumuşuluğum var yani bu inanç sistemine diğerlerine göre daha aşinayım.Tutup da bilmemne kabilesindeki inancı eleştiriyor olmam herhalde garip bir durum olurdu..Benim itirazım Teizme, herhangi Tanrılı bir inanışa değil..Hangi coğrafyada yahut kimler tarafından inanıldıkları beni bu anlamda alakadar etmez ...Çinliler ve japonlar da inanç ile ilgili başka şeyleri kaile alıyorlardır..Tanrının olmadığının savunusu benim için bir araçtır..Zira amacım gerçeğin ne olduğuna yaklaşabilmektir.Bu sebeple oluşturulmuş her türlü ilizyonun ki tanrı da böyledir benim için ortadan kaldırılması gerekir.Çünkü bu tarz düşünüşler insanlığın önüne engeller koyarlar ve bunu da kendi menfaatleri için yaparlar.İnsanlar, sırf benliklerini kaybetmekten korktukları için sonsuz yaşam denen bir kavramı uydurmuşlardır çünkü insan olarak kendilerini bekleyen gerçekle yüzleşmeye cesaretleri yoktur.Bu sebeple, işi bir çocuğun annesine havale etmesi gibi kendilerini kurtaracak bir tanrıya havale ederler...Ben bunu , gerçeğe saygısızlık atfederim..Bu sebeple Tanrıya itirazım vardır..Bunun dışında tanrıyı reddetmek yahut reddetmemek benim için asli bir unsur değildir...
 

Beril

Üye
Yeni Üye
Katılım
12 Eyl 2011
Mesajlar
210
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Yaratıcı bize ihtiyacı olmadığı halde, bizi ve diğer herşeyi var ediyor neden? Bu var edişten sonra Ona ibadet etmemizi istiyor Neden?

Sorularınızın cevabını sistematik bilgiler yığını olarak almayı dilerseniz İlk öğretim 5.6,7,8 Lise düzeyinde kitaplardan tutun da islam ilmihallerine kadar birçok İslam filozoflarının isimlerini eserleriyle yazabilirim.Sorunuzun cevabını İlim düzeyinde kazanamadıysam da -bilemiyorum belki farkımda değilim kazanmışta olabilirim.Sorunuza cevap verebilmem için eşyanın mahiyeti ve oluş amacını çözmem gerekir.Sanırım daha kırk fırın ekmek yemem gerek.Bu 1. cevabım
2.si Gerçekte din konusunda gerçekten yazmak-çizmek ,tartışmak hele hele bu kadar derinlerdeki bilgiyi henüz kavrayamamışken üstüne ahhkam kesmek bana çok saçma-komik geliyor.
Saygılar
 

E32

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Nis 2012
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
değişmeyen tek şey değişimdir diye bir şey olamaz.değişim de değişir.hızı değişir.

insanlar islamiyeti eleştirir ama onun hakkında hiçbir şey bilmeden eleştirir. Bu da yanlış bir şey?

Neden islamda kadının şahitliği, erkeklerle eşit değildir? Nedenini söyleyeyim:
Kadınlar, erkeklere göre güçsüzdürler. Pekala,korktuğu için gerçeği söylemeyebilir.

Diğeri, kadınların erkeklerden farklı durumları vardır. Doğum yapan, doğum sancısı yapan bir kadının, dünya yansa umrunda olur mu? Kimi suçlarsalar suçlasınlar, o acılar içindeyken, gerçegi falan söylemez.

Islam öncesi arabistanın da, kız çocukları diri diri gömülürken, islam ilk işlerden biri, bunu yasaklamıştır. Cennet anaların ayağı altında demiştir. Kadına bazı davranışları yasaklamıştır. Ki günümüzde o yasaklar aşıldığı için ahlaksızlık diz boyu.
Öyle değil mi?
Herhalde hiç bir erkek, karısının kendini başkasıyla aldatmasını mennuniyetle karşılamaz. İşte ahlaksızlık(erkek için de geçerli.).

Kadın erkek eşitse eğer, peki neden otobüste yer vermediğim için ben eleştiriliyorum. Özel bir durumu yoksa, bayanlara yer vermiyorum. Eşit değil miyiz? O da ayakta beklesin. Peki bu homurdanmak niye?
Haksız mıyım?

Allah zulüm eder mi? Etmez. Eğer insana el, ayak, beyin, düşünme gibi sayısız nimet vermişse, bazı şeyleri istemek hakkıdır. Bir insan başka bir insana bunları vermiş olsaydı eğer, onu en ala kölesi yapardı.

Bir de islam bilime katkı yaptı mı sorusu var. Matematiğe yaptığı katkı inkar edilemez. Ama kimse görmez. Ortaçağ karanlıktayken, islam ışıl ışıldı.
(islamın bilim dunyasına yaptıği katkıları, mobilden yazdığim içın veremiyorum.)

Islamiyet te eleştirilsin ama daha tutarlı oluvn bu elestiriler. Ateiştlerın sorduğu soruların çoğunun cevapları zaten verılmiş. Ama tabi ateistler herşeyın en iyisini bildikleri için, kabul etmiyorlar.
(kimseye şahsı olarak söylemiyorum)
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
değişmeyen tek şey değişimdir diye bir şey olamaz.değişim de değişir.hızı değişir.

insanlar islamiyeti eleştirir ama onun hakkında hiçbir şey bilmeden eleştirir. Bu da yanlış bir şey?

Neden islamda kadının şahitliği, erkeklerle eşit değildir? Nedenini söyleyeyim:
Kadınlar, erkeklere göre güçsüzdürler. Pekala,korktuğu için gerçeği söylemeyebilir.

Diğeri, kadınların erkeklerden farklı durumları vardır. Doğum yapan, doğum sancısı yapan bir kadının, dünya yansa umrunda olur mu? Kimi suçlarsalar suçlasınlar, o acılar içindeyken, gerçegi falan söylemez.

Islam öncesi arabistanın da, kız çocukları diri diri gömülürken, islam ilk işlerden biri, bunu yasaklamıştır. Cennet anaların ayağı altında demiştir. Kadına bazı davranışları yasaklamıştır. Ki günümüzde o yasaklar aşıldığı için ahlaksızlık diz boyu.
Öyle değil mi?
Herhalde hiç bir erkek, karısının kendini başkasıyla aldatmasını mennuniyetle karşılamaz. İşte ahlaksızlık(erkek için de geçerli.).

Kadın erkek eşitse eğer, peki neden otobüste yer vermediğim için ben eleştiriliyorum. Özel bir durumu yoksa, bayanlara yer vermiyorum. Eşit değil miyiz? O da ayakta beklesin. Peki bu homurdanmak niye?
Haksız mıyım?

Allah zulüm eder mi? Etmez. Eğer insana el, ayak, beyin, düşünme gibi sayısız nimet vermişse, bazı şeyleri istemek hakkıdır. Bir insan başka bir insana bunları vermiş olsaydı eğer, onu en ala kölesi yapardı.

Bir de islam bilime katkı yaptı mı sorusu var. Matematiğe yaptığı katkı inkar edilemez. Ama kimse görmez. Ortaçağ karanlıktayken, islam ışıl ışıldı.
(islamın bilim dunyasına yaptıği katkıları, mobilden yazdığim içın veremiyorum.)

Islamiyet te eleştirilsin ama daha tutarlı oluvn bu elestiriler. Ateiştlerın sorduğu soruların çoğunun cevapları zaten verılmiş. Ama tabi ateistler herşeyın en iyisini bildikleri için, kabul etmiyorlar.
(kimseye şahsı olarak söylemiyorum)

Bu yazıyı yazmakta geç kaldığınızı düşünüyorum zira 1 Nisan çoktan geçti....
 

paslıçivi

Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Burada yazdıklarınızdan farklı düşünmüyorum genel olaraık...Sadece materyalist bir anlayış ile yazarak ve beyindeki niceliksel değişme sonucunda niteliksel değişmeye vurgu yaparak ki bu vurgu diyalektik materyalist vurgudur, nasıl oluyor da materyalist olmuyorsunuz?

45 yıllık hayatımın büyük bir bölümünü idealizm(teizm/müslüman, deizm, panteizm, agnostisizm) ve materyalist/ateist olarak deneyimledim yaşadım.. son 5-6 yıldır da ne materyalistim ne idealistim, küçük bir çocuk gibi sadece insanım.. yani dün bahsettiğim zihinsizlik/farkındalık olarak yaşıyorum..

idealizm ve materyalizm; bilincimize yasıyan evreni açıklama yani "varoluşa anlam ve içerik verme tabanlı" bir bilinçaçıklığıdır.. ve neredeyse tüm dünya insanlığı binlerce yıldır bu bilinçaçıklığında yaşamış ve hala yaşamaktadır..

idealizmde; madde/fizikötesi bir kavramı kabullenip bunu sabitlersiniz ve savunup yaşamınızı buna göre yaşarsınız..
yani mihenk noktanız bu fizikötesi inandığınız felsefedir..
merkeze bu idealist felsefeyi koymuşsunuzdur..

materyalizmde; sadece maddeyi kabullenip bunu sabitlersiniz ve savunup yaşamınızı buna göre yaşarsınız..
yani mihenk noktanız maddedir..
merkeze bu maddeyi savunan materyalist felsefeyi koymuşsunuzdur..

ister idealizmi ister materyalizmi merkeze alıp savunun, nihayetinde kendi türünüzün(insanoğlu) diğer bireyleriyle sürekli bir bölünme ve bozgunculuk içinde olmak durumundasınızdır.. çünkü evreni açıklamaya çalışan bu 2 felsefi görüşde evrensel onay almış kavramlar değillerdir.. yani tüm dünya insanlığı bu 2 felsefeden birinde hemfikir olamamıştır hiç bir zaman.. çünkü bilincimize yansıyan evreni ne zaman ne de mekan olarak bir bütün halinde ortaya koyup sınırlarını çizebilmiş değiliz.. bir bütün olarak ortaya konulamayan bir varlık için ben kesin karar veremem.. o yüzden varoluşa anlam ve içerik verme tabanlı bilinçaçıklığından bakıldığında ben "bilinemezciyim".. ama bu bilinemezciliği klasik agnostisizmle karıştırmayın, yani tanrının varlığı/yokluğu bilinemezdir tarzında bir bilinemezcilik değil bu.. be bilinemez derken hedef gösterdiğim şey tanrı değil evrenin kendisidir.. yani ben "evren bilinemez" diyen birisiyim..

tanrı kavramına gelince.. ben tanrının varlığı/yokluğu hakkında bir fikir beyan edemem, çünkü bir şeyin varlığı/yokluğu hakkında bir fikir beyan etmem için o şeyin ne olduğu konusunda bir bilgim olması gerekir.. ben tanrının ne olduğunu bilmiyorum ki.. çünkü tanrı kavramı hatalı bir soyutlamadır, yani soyutçuluk örneğidir.. cin, peri, melek, gibi indirgendiğinde somut bir maddeye indirgenemeyen şeyler hatalı soyutlamadır, soyutçuluktur.. bunların varlığı/yokluğu üzerinden tartışmak anlamsız bir kaostan başka bir şey değildir.. bu soyutçulk örnekleri tamamen inançsal kavramlardır, ne varlığı ne yokluğu kanıtlamaz, sadece inanan kişiyi bağlar.. dediğim gibi tanrı, peri, melek cin gibi soyutçuluk örneklerini tartışmak sadece insanoğlunu biribirine düşürür, başka bir işe de yaramaz..

yukarıda idealizmin ve materyalizmin varoluşa anlam ve içerik verme tabanlı bir bilinaçıklığı olduğundan ve merkeze fizik/madde ötesi ve fizik/maddeyi alarak ve bu kavramları sabitleyip bunları savunarak insanoğlu araında nasıl bir kaos/bozgunculuk yaptığından bahsettik..
peki bu farkındalık/zihisizlik/aydınlanma dediğimiz bilinçaçıklığında mihenk noktamız ne?
madde ve maddeötesini merkeze almıyorsak neyi merkeze alıp koyuyoruz?

cevabımız: kendi türümüz olan insanoğlu

ister idealist olsun ister materyalist, hangi din, milli/etnik kimlik olduğuna bakmadan onu tüm kimliklerinden sıyırırak sadece insan olarak görüyoruz ve merkeze insanoğlunu koyuyoruz..

yani insanoğlunu biribirine düşüren, bölen "varoluşa anlam ve içerik verme tabanlı" bilinçaçıkığını aşıp "insanoğlu türü olma tabanlı" bilinçaçıklığına çıkıyoruz..

Siz bu iki temel felsefi ayrımdan kendimizi sıyıralım , kıralım zincirlerimizi mealinden bir yorum yaparken

hayır benim kesinlikle böyle bir önerim yok ve olamaz da zaten.. çünkü bu bahsettiğim zihinsizlik/aydınlanma/insanlaşma bilinçaçıklığına çıkmak basit bir öneriyle tavsiyeyle olacak bir şey değil.. çünkü "bilinçaçıklığı dediğim kavram tıbbi bir terminolojidir".. siz nasıl hastanedeki değişik koma/uyku düzeyindeki bir insanı basit bir öneri tavsiyeyle uyanıklık bilincine taşıyamazsınız, bu bahsettiğim zihinsizlik/aydınlanma bilincine de kişiyi öneri tavsiye gibi sözel konuşma, anlatma yoluyla taşıyamazsınız.. tabi şayet kişi "kırılma noktası" dediğim o beyin nörokimyasındaki niceliksel değişim aşamasında değilse..

şimdiye kadar teistlerle yaptığınız bu tanrıyı yoklama üzerinden tartışmalarda kaç kişiyi materyalizme/ateizme taşıyabildiniz?

ya da kaçtane ateist teistlerle yaptığı tartışmalar sonunda teizme geçmiştir?

dünyadaki bu kadar din/inanç çeşitliliğine rağmen mesleği bu dinler olan ilahiyatçıların kaç tanesi bu kutsal kitapları yıllarca okumasına rağmen hala inanmaktadır?

benim tezim; bilimsel diyalektik materyalizm bakış açısıyla insanoğlunun savunduğu felsefesi, inancı vs gibi bilinçaçıklığı olan kavramlar beynin fenomenal yapısına bağlıdır..
yani beyin nörokimyasında niceliksel değişimler kırılma noktasına gelmediği sürece istediğiniz kadar kitap okuyun, araştırın, tartışın savunduğunuz felsefeyi değişmez.. yani insanoğlunun sahiplenip savunduğu felsefesini değiştirmek onun "özgür irade"sinde değildir..

o yüzden kişi ister idealist olsun ister materyalist; bu o kişinin hür iradesinin bir seçimi değildir.. tüm bunlar "mutlak 1" diye adlandırdığım varoluşun bütününün kendi içdinamikleri iradesindedir..
o yüzden hiç bir insanevladı savunup, sahiplendiği, inandığı felsefesi yüzünden sorumlu tutulamaz, yargılanamaz, suçlanamaz..

müslümanın beyin nörokimyası islamla şekillendiği için o kişi islamiyeti sonuna kadar gerçeklik zannedip savunmak zorundadır..

hristiyanın beyin nörokimyası hrisityanlıkla şekillendiği için o kişi hrisityanlığı sonuna kadar gerçeklik zannedip savunmak zorundadır..

budistin beyin nörokimyası budizmle şekillendiği için o kişi budizmi sonuna kadar gerçeklik zannedip savunmak zorundadır..

hindunun beyin nörokimyası hinduizmle şekillendiği için o kişi hinduizmi souna kadar gerçeklik zannedip savunmak zorundadır..

bir materyalist/ateistin beyin nörokimyası doğduğu coğrafyanın dogma diniyle şekillendiği7etkilendiği için o kişi de beynindeki o dogmayı sonuna kadar yanlışlamak zorundadır..

işte tüm bunlar "zihinde yaşamak" denen durumdur..
şayet bir şekilde bu zihinden arınıp zihinsizliğe dolayısıyla aydınlanmaya ulaşırsan "insandan öte" hiç bir kavram veya ideolojiyi ne doğrulamaya ne de yanlışlamaya çalışırsın.. sadece sana sunulan o yegane değerli yaşamını gönlünce, insan yakışır bir tarzda yaşarsın. aynı küçük bir çocuk gibi..
henüz hiç bir soyutla kirletilmemiş 4-5 yaşlarında bir çocuğu düşün..
o çocuk özünde(özbenlik) yaşamaktadır, tertemiz saf bir bilinci vardır..
evrene baktığında bir çok şeyi bilmediğinin farkındadır ve büyük bit hevesle öğrenme merağı içindedir..
ne idealisttir ne materyalist
ne müslümandır ne budist ne hindu ne hrisityan ne deist ne ateist..
o çocuk saf bir bilinçtir, saf bir insandır..

ama en başta ebeveynleri olmak üzere tüm insanoğlu o çocuğun böyle saf tertemiz bir bilinçte kalmasına müsaade etmez..

o çocuğu gerçek kendisinden(özbenliğinden) çalıp kendisine yabancılaştırırlar.. o çocuğa bir çok soyut kavramlar yüklerler.. değişik tanrılar, cennetli cehennemli, reenkarnasyonlu, karma yaşamlı ölüm sonrası yaşamlar, milliyetçilik, siyasi görüş, takım taraftarlığı vs..
işte oluşan bu yeni ikinci benliğin adı "ego"dur..
ego; kişinin kendisine özbenliğine yabancılaşması, özündeki mutlak mutluluğu/tatmini kaybetmesidir..

egoda yaşamak zihinde yaşamaktır..

egodan kurtulmak zihinden kurtulmaktır, zihinsizliktir, aydınlanmadır, insanlaşmadır..

ama dediğim gibi zihinde yaşamak(ego) veya zihinden kurtulmak(özbenlik) kişinin hür iradesinde değildir..

çünkü irade dediğimiz şey de beyin nörokimyamızın bir fonksiyonu, numenal yetisidir.

niceliksel değişimler olmadığı sürece kişi kırılma noktasına gelemez, kırılma noktası geçilmediği sürece de yeni/farklı numenal yeti ortaya çıkmaz..

kişi müslümansa müslüman
budistse budist
ateistse ateist
museviyse musevi
aleviyse alevi
satanistse satanist
iseviyse isevi
milliyetçiyse milliyetçi
faşistse faşist
tanrıcıysa tanrıcı
psikopatsa psikopat

kalmak ve bunları sahiplenip savunmak zorundadır..

uzun lafın kısası; insanoğlu konektomu neyse odur, yani beyin nörokimyasının bir türevidir, robotudur..
 

E32

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Nis 2012
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Bu yazıyı yazmakta geç kaldığınızı düşünüyorum zira 1 Nisan çoktan geçti....

Dedim ya ateistler, kendileri, herşeyi en iyi bildikleri için, gerçeği kabul etmezler diye, bunun canlı bir örneğini verdiniz. Bütün dünya birleşşe, 'Bu doğru!' dese, yine de kabul etmezler.

Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunda ısrarcıysanız, bence bunu da biraz eleştirmelisiniz.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
45 yıllık hayatımın büyük bir bölümünü idealizm(teizm/müslüman, deizm, panteizm, agnostisizm) ve materyalist/ateist olarak deneyimledim yaşadım.. son 5-6 yıldır da ne materyalistim ne idealistim, küçük bir çocuk gibi sadece insanım.. yani dün bahsettiğim zihinsizlik/farkındalık olarak yaşıyorum..

uzun lafın kısası; insanoğlu konektomu neyse odur, yani beyin nörokimyasının bir türevidir, robotudur..

Size gıpta ettim doğrusu..Yaşamımın bazı dönemlerinde, beynimden kurtulmanın yollarını arayacak kadar bunaldığımı hatırlıyorum..robotluğu sonlandırmak zor ama mümkün..Ben şimdilik ağrı kesicilerle (çiçek-böcek/hobi/felsefe..vs) idare ediyorum..:(
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Dedim ya ateistler, kendileri, herşeyi en iyi bildikleri için, gerçeği kabul etmezler diye, bunun canlı bir örneğini verdiniz. Bütün dünya birleşşe, 'Bu doğru!' dese, yine de kabul etmezler.

Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunda ısrarcıysanız, bence bunu da biraz eleştirmelisiniz.


Bir şeyin hızı değişiyor olabilmesi için , o şeyin kendisinin olması gerekir.Siz değişimin hızı değişir derken, değişimin varlığını da kabul etmek mecburiyetindesiniz.Değişmeyen tek şey değişimdir derken, buradaki vurgu değişim olgusunun varlığıdır..Değişim dediğiniz şeyin hızı , şusu busu değildir, bizzatihi kendisinin varlığıdır ve bu değişmez...

Yanlış yerlerden yola çıkarak varmış olduğunuz yanlış kanılar sizi bağlar.Kadın ve erkek arasındaki durumu otobüste yer vermeye indirgemekten çekinmemişsiniz.Ben sizin bu söylediğinizin üzerine ne söylesem sizin kendinize yapmış olduğunuz bu saygısızlığı ortadan kaldıramam...
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
45 yıllık hayatımın büyük bir bölümünü idealizm(teizm/müslüman, deizm, panteizm, agnostisizm) ve materyalist/ateist olarak deneyimledim yaşadım.. son 5-6 yıldır da ne materyalistim ne idealistim, küçük bir çocuk gibi sadece insanım.. yani dün bahsettiğim zihinsizlik/farkındalık olarak yaşıyorum..

idealizm ve materyalizm.....

Ben insanların robot oldukları görüşüne katılmıyorum.Kişi kendi iradesi üzerinde mutlak bir hakimiyet sahibi olmasa da , onu robotlaştırmak ve özgür iradesinin olmadığını söylemek bambaşka bir şeydir..Geçmişin insanı ile şimdinin insanı aynı beyinsel yetilere sahip değiller..Homo-africanus, homo-erectus, homo-saphiens vs. söz konusu iken ve bunların zihni kapasiteleri aynı değilken, kişiyi sabit bir yere hapsetmek tarihsel gelişim ile tutarlı görünmüyor.Kişiler robottur demek insanın gelişiminin durağan olduğunu iddia etmek ve onu belli bir düzeye hapsetmek demektir.Ayrıca daha önemlisi kişilerin iradeleri yok ise sizin söylediğiniz gibi ,kişiler yaptıklarından da sorumlu tutulamazlar.Kendi sorumluluğunu almayan kişilerden, sizin ifadenizle bilinçaçıklığı dediğiniz bir yere ulaşmasını beklemeniz ütopyadır..Sizin fikrinizin vardığı yer sorumsuz bir insanlıktır..
Beyin ile insanı birbirinden ayıramazsınız , bu ayrımınız metafiziktir.Siz hiç beynin ve insanın ayrı ayrı yerlerde olduğunu ancak aynı fonsiyonları yerine getirdiklerini gördünüz mü?.Bu düşünme biçimi METAFİZİKTİR.

Kendiniz ifade ediyorsunuz ."""hayır benim kesinlikle böyle bir önerim yok ve olamaz da zaten.. çünkü bu bahsettiğim zihinsizlik/aydınlanma/insanlaşma bilinçaçıklığına çıkmak basit bir öneriyle tavsiyeyle olacak bir şey değil.. çünkü "bilinçaçıklığı dediğim kavram tıbbi bir terminolojidir"""Peki neyin mücadelesini veriyorsunuz o zaman?Bana kaç inananı ateist yaptın derken , peki siz kaç kişiyi söylediğiniz bilinç açıklığına taşıdınız?Kendi cevabınıza göre böyle bir amacınız yok.Neden yazıyorsunuz fikirlerinizi madem?İnsanlar sizi takip etsin , sizin fikirlerinize sahip olsun diyemi ?Amaç bu mudur yani?.Ben söyleyeyim değildir.Peki benim böyle bir amacım olduğu ön kabülünü nereden çıkarıyorsunuz? Öyle ise sizin de hedefiniz budur.Sonuç olarak sizin söyleminizle ikimizin de yaptığı anlamsızdır..Kendinizi neden ayrı tutuyorsunuz?

""""bir materyalist/ateistin beyin nörokimyası doğduğu coğrafyanın dogma diniyle şekillendiği7etkilendiği için o kişi de beynindeki o dogmayı sonuna kadar yanlışlamak zorundadır..""""
Bir şeyleri yanlışlayarak , diğerlerini doğrulamak herhangi bir felsefe yahut inançla alakalı bir durum değildir..Doğrulamak yahut yanlışlamak gelişim için gereklidir.Kişiler bir felsefeye sahip olmasalar dahi, hatta bırakınız insanları hayvanlar dahi doğrular ve yanlışlarlar, bu hayatta kalmak ile alakalıdır.Haliyle ""o dogmayı sonuna kadar yanlışlamak"" eşyanın tabiatıdır.Zira bir çok dorulama ve yanlışlamalardan sadece biridir bu.Siz materyalizm ve idealizmi yanlışlayarak kendi agnostik düşüncenizi doğrulamaya çalışıyorsunuz.Bu da sizin zihinsel mahkumiyetinizdir o halde.O saydığınız liseteye kendini düşüncenizi de yazmalısınız. Kişi agnostik ise agnostik kalmak ve bunları savunmak zorundadır sizin yaptığınız gibi.Bu ifadeyi orada belirtmemiş olmak orada yer almadığı anlamına gelmez. Bağımsız kalmaya çalıştıklarınızdan bağımsız kalmadığınızı belirtmek isterim..

""""Son 5-6 yıldır da ne materyalistim ne idealistim, küçük bir çocuk gibi sadece insanım.. yani dün bahsettiğim zihinsizlik/farkındalık olarak yaşıyorum..""""

Hayır yaşadığınızı varsayıyorsunuz.....
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sorularınızın cevabını sistematik bilgiler yığını olarak almayı dilerseniz İlk öğretim 5.6,7,8 Lise düzeyinde kitaplardan tutun da islam ilmihallerine kadar birçok İslam filozoflarının isimlerini eserleriyle yazabilirim.Sorunuzun cevabını İlim düzeyinde kazanamadıysam da -bilemiyorum belki farkımda değilim kazanmışta olabilirim.Sorunuza cevap verebilmem için eşyanın mahiyeti ve oluş amacını çözmem gerekir.Sanırım daha kırk fırın ekmek yemem gerek.Bu 1. cevabım
2.si Gerçekte din konusunda gerçekten yazmak-çizmek ,tartışmak hele hele bu kadar derinlerdeki bilgiyi henüz kavrayamamışken üstüne ahhkam kesmek bana çok saçma-komik geliyor.
Saygılar

İlk cevabınızı dürüst buldum.Evet mahiyetini ve oluş amacınızı çözmeniz gerekir ki bu kimsenin yapabileceği bir iş değildir...Bu durumda kaçınılmaz olarak siz anlamamış olduğunuz birşeyin varlığını onaylamışsınız demektir.Bir kişi tam manası ile anlamadığı bir şeyin kesinliğinden nasıl emin olabilir? Bu yönde eğitilmiş olarak ve bu durumu sorgulamayarak...Aksi durumda eğitilmemiş ise ve sorguluyor ise bu kesinliğe ulaşamaz..Bu kesinliğe akıl yürütme ile ulaşılabiliyor ise o halde bu eşyanın mahiyetini sırf akıl yürütme ile çözmek anlamına gelir..Yok eğer deneyimleyerek, dış dünyayı inceleyerek bu kesinliğe ulaşabiliyor ise de Tanrı maddi birşey olmuş olur ki mümkün değildir çünkü teoloji mahiyeti itibari ile metafizik olmak zorundadır...Kısacası bu kesinlik akıll ve bilim ile elde edilmiş değildir, saf inançsaldır...Akılsız ve bilimsizdir...Tam olarak kavrayamadığınız bir şeyin kesinliğine bu bağlılığınız da bana saçma geliyor...
 

Beril

Üye
Yeni Üye
Katılım
12 Eyl 2011
Mesajlar
210
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Siz mantalitemi çözmüş olsaydınız size saçma gelmeyecekti.; hatta sıradan deyip dudak bükecektiniz.)Belki de yaşamıma saygı duyacaktınız bilemem ki!!!Ve belki de ilerleyen zamanlarınızda sorgulama gereği de duyabilirsiniz.Bu sizin tercihiniz.Ancak kişi ,Vicdanında hür,kafada temiz ve doğrusunu yaşıyorsa -değil
saçma bulmak ;tüm dünya suratına tükürse de yolunu yürümeye devam eder!-renklerin bir önemi yoktur.Yoktur çünkü renkleri içinde barından güneşin ışınları bizlere beyaz görünür _renksiz_velev ki yağmurdan sonra ışık havada asılı kalan su damlalarıyla buluşmasıyla ışınlar kırılarak gökkuşağını oluşturur.yağmur damlası prizma görevini görür.
Bu renk cümbüşünü -doğa harikasına- baktığımda ister istemez düşünürüm.Çünkü doğanın bu argümanları Kur'an 'daki tanımı ayettir.Yaratılan her nesnenin varlığında tesadüf yoktur bir amaç üzere yaratılmıştır.Ve yaratılan her varlık kendi tercihleriyle ortak amaç taşıyan varlıklarla bir şekilde iletişim-ilişki içinde olacaktır.Olacaktır çünkü varlık amacındaki neden olan kendini gerçekleştirme sürecini oluşturmak,katılmak ,yaşatmak ve hatta yaşatmak zorunda .Hayatın önümüze koyduğu düzeni sevmesekte yaşarız.Olmadı yıkar ,yeni düzlemler ve düzenekler oluştururuz.
Tüm bunların altındaki sebepler zincirinin mahiyeti ne olursa olsun kalpler Allah'u tealanın emrindedir.Dilediği gibi çevrilir.Bu emri O'nun eli ,kulağı olmaya muhtelif kişilerce gerçekleştirilse de bazen kişi , ayağının takılıp düşmesini,zarar görüşünü dikkatsizlik olarak yorumlasa da mutlakta bu olayın da kişi için bir açıklaması mevcuttur
Diyeceğim şu ki her birimiz hayatı arayan hayat olarak,görünüşü -rengi,cismi ne olursa olsun düşüncelere saygı duymalı , anlamaya çalışmalıyız!
Sevgili Sheakspare'nin dediği gibi ''Tanrım ışık ,biraz daha ışık!!! Ben de Zaman biraz daha zaman diyorum kendime...Çünkü bilnmeye yürümenin yarattığı evham
sıkıntı -bunaltı elbette kişide saçmalıklar da yaratır .
Düşünce bazında herkes gibi sıradanım saçmalıklarım ,yetersizliklerim mevcut.Kendi kendimin kurgusalını yaratmak sarhoşluğundan ayrıldım ,ayaklarımın üstünde durabilsem de ,İçimdeki sonsuzu,muammayı tam olarak kendi kendime çözebilmem de mümkün olmasa da ben ,bendeki bilinmeyene tutunmaktaan başka doğrum ve çarem yok gibi.Aslında en güzeli Ataol Berhamoğlunun dediği gibi zümrüdün kayadan kopup denize atladığı gibi dalacaksın hayata!Hayatı ve kendini öveceksin..
Çocukları öpüp güller'i koklayacaksın .Bırakacaksın gönül kuyusunun dipsiz mahzenlerinde esir olsun sana gülenler!!!
Sen acı çekerkeen sana deli diyenler ışığını kıskansınlar...Ve anlasınlar bir değirmenmiş dünya ,gün gelecek öğütüldüklerinin farkına varacaklar.Artık onlar da kanımca saçmadan seçmelerini yaparlar
Saygılar
 

leprechaun

Üye
Yeni Üye
Katılım
15 Ocak 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Sadece bu mu? Tanrının dile getirilen tüm sıfatlarını bu matematik hesabı ile çözebilirsiniz. -,+ sayılar, rasyonel sayılar, kümeler, fonksiyonlar,limiti,türev,süreklilik,oran,orantı,kombinasyon,permütasyon = sonuç ; -1 çıkarsa Tanrı yoktur.
sevgili donkişot(yeni nickine alışamadım),
anlayamadığımız şey şu: kavramlar kendi kendilerine bir anlam ifade etmezler. onlara biz anlam yükleriz. merhamet ve adalet kavramlarının manası ilahi şekilde bize sunulmuş değildir. haklılığın buradan geliyor. çelişki belki kavramlarda değilde algısal sistemimizdedir. bu sebeple parantez içine mevcut teist anlayış ve statik iyi kötü kavramları çerçevesinde diye ekledim.

yoksa Tanrı'ya sıfat eklemek bile insani bakış açısı olmuyor mu? ve yaratılan bakışı diyerek insan algısını küçümseyenler, Tanrı'nın kendisini insani sıfatlarla nitelemesini de acz olarak görüyor mu? ;)

değişmeyen tek şey değişimdir diye bir şey olamaz.değişim de değişir.hızı değişir.

insanlar islamiyeti eleştirir ama onun hakkında hiçbir şey bilmeden eleştirir. Bu da yanlış bir şey?
bu sözü yanlış kavramış olabilir misiniz? belki de değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu söyleyen kişi, aslında değişimin yapısal değişiminden bahsetmiyordur da değişmeyen tek şeyin değişimin varlığı olduğunu vurguluyordur. doğallıkla sizin değişim bile değiştiği sonucunuza dayanarak değişimin her daim var olduğunu da söylemiş olup, o sözün sahibini tastik etmiş olabileceğiniz ihtimali üzerinde durmanızı tavsiye ederim. ancak sormadan edemiyorum: TANRI DEĞİŞİYOR MU?

Neden islamda kadının şahitliği, erkeklerle eşit değildir? Nedenini söyleyeyim:
Kadınlar, erkeklere göre güçsüzdürler. Pekala,korktuğu için gerçeği söylemeyebilir.
bu son derece komik bir açıklama olur. pekala erkekler kadınlardan daha cesur olabilirler. erkekegemen bakışın yansımaları olarak erkek güçlüdür kadın güçsüz, erkek cesurdur kadın korkak, erkek akıllıdır kadın aptal vb anlayış temeline dayanır ki ussal birtemeli yoktur. ayrıca denkleminizde ki güçsüzün korkak olacağı düşünceside bir o kadar hatalıdır.

Diğeri, kadınların erkeklerden farklı durumları vardır. Doğum yapan, doğum sancısı yapan bir kadının, dünya yansa umrunda olur mu? Kimi suçlarsalar suçlasınlar, o acılar içindeyken, gerçegi falan söylemez.
tam tersine acının ne kadar büyüğünü çekerseniz acıya o kadar alışırsınız. bu sizi daha da güçlendirir. zira askeri eğitimde yakalanma durumunda işkence karşısında konuşulmamasını sağlamak için kişileri acı ile eğitirler.

demek ki acı çeken daha gerçekçidir. acıdan anlamayan işkence karşısında hemen yalan söyler yahut itiraf eder.



Islam öncesi arabistanın da, kız çocukları diri diri gömülürken, islam ilk işlerden biri, bunu yasaklamıştır. Cennet anaların ayağı altında demiştir. Kadına bazı davranışları yasaklamıştır. Ki günümüzde o yasaklar aşıldığı için ahlaksızlık diz boyu.
Öyle değil mi?
Herhalde hiç bir erkek, karısının kendini başkasıyla aldatmasını mennuniyetle karşılamaz. İşte ahlaksızlık(erkek için de geçerli.).
nasıl bir bağlantı ile cevaplama yapmaktasınız çözemedim. cevabınızdan sadece İslam eleştirisine karşı koruma içgüdüsü açıkça görünmektedir. zira değişimden girip, şahitliğe ulaşıp kadın erkek eşitsizliği ve İslam'a kadar vardınız.

İslam öncesi kız çocuklarının diri diri gömüldüğüne dair ne yazık ki Kuran dışın da bir belge yoktur. Kuran'da ki bahsedişin de bu anlama gelip gelmediği gelse bile bunun kitlesel boyutlarda olup olmadığı anlaşılmamaktadır. aslında İslam öncesi köle ticaretine dayanan Arap toplumunda kadın daha etkin ve güçlüdür. Hatice'nin kervan sahibi olup ticaretle ilgilenmesi ve dahi mal mülk işletmesi buna örnektir. İslam öncesi kızların diri diri gömüldüğü söylemi İslam tarihçilerinin Kuran'ın bir ayetinden çıkardıkları yorumdan ibarettir.

ne acıdır ki tarih yazıcılığı İslam tarihinde bu şekilde işlemiştir!

ayrıca toplumda ki ahlaksızlığın her seferinde kadına yüklenmesini de anlayamadığım gibi son derece ikiyüzlüce buluyorum.(sizi kastetmiyorum. geleneksel bakışı kastediyorum.) herhalde ahlaksızlık kadın kadına yaygınlığında olmadığına göre bahsedilen ahlaksızlık bir kadın ve bir erkek arasında geçmektedir. ve bunun neden kadın ile çözülmeye çalışılıp sadece kadın üzerinden götürüldüğünüde anlamış değilim. bu bile bir kadın aşşağılaması değil midir?

Kadın erkek eşitse eğer, peki neden otobüste yer vermediğim için ben eleştiriliyorum. Özel bir durumu yoksa, bayanlara yer vermiyorum. Eşit değil miyiz? O da ayakta beklesin. Peki bu homurdanmak niye?
Haksız mıyım?
kadının sizden beklediği eşitlik otobüste yer verme değildir. bunu isteyen kadınların da toplumsal algıda nerede olduklarını tartışmak gerekir. ancak eşitlik kavramını doğruca tanımlayıp o payda üzerinden yürümemiz gerekiyor.

kendince yüklenmişliğin
Allah zulüm eder mi? Etmez. Eğer insana el, ayak, beyin, düşünme gibi sayısız nimet vermişse, bazı şeyleri istemek hakkıdır. Bir insan başka bir insana bunları vermiş olsaydı eğer, onu en ala kölesi yapardı.
bu söylemihiç samimi bulmadım. beni benden izinsiz yaratan, yaşamam için gereken el ayak beyin vb şeyleri de bir zahmet yaratmak zorundadır. buna şükür beklemek yahut karşılığını istemek Tanrısallığa yakışacak şeyde değildir. bu anlayışın ilahi olmasına da imkan yoktur. tüccar kafanın Allah'ı tüccar zihniyeti ile anlatmasına örnektir. "sana bu kadar şey veriyorum, hadi karşılığını ver" oysa sevgiden bahseden bir Tanrı'nnın karşılık beklemesi nasıl bir aklın izahı olabilir?

Bir de islam bilime katkı yaptı mı sorusu var. Matematiğe yaptığı katkı inkar edilemez. Ama kimse görmez. Ortaçağ karanlıktayken, islam ışıl ışıldı.
(islamın bilim dunyasına yaptıği katkıları, mobilden yazdığim içın veremiyorum.)
bu konuda haklısınız. İslam'ın katkısını sıfır görmek yahut İslam'ı küçümsemek BATI'dan kalma bir adettir. kendi karanlığında yaşarken İslam'ın hüküm sürdüğü topraklar ise ilim merkeziydi.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
İslam öncesi kız çocuklarının diri diri gömüldüğüne dair ne yazık ki Kuran dışın da bir belge yoktur. Kuran'da ki bahsedişin de bu anlama gelip gelmediği gelse bile bunun kitlesel boyutlarda olup olmadığı anlaşılmamaktadır. aslında İslam öncesi köle ticaretine dayanan Arap toplumunda kadın daha etkin ve güçlüdür. Hatice'nin kervan sahibi olup ticaretle ilgilenmesi ve dahi mal mülk işletmesi buna örnektir. İslam öncesi kızların diri diri gömüldüğü söylemi İslam tarihçilerinin Kuran'ın bir ayetinden çıkardıkları yorumdan ibarettir.

ne acıdır ki tarih yazıcılığı İslam tarihinde bu şekilde işlemiştir!

Kaynak gösteremeyeceğim. hatırlayamadım ama, İslam öncesi toplumda soy ve mülkiyet silsilesinin kadın üzerinden olduğunu okumuştum.Kız çocuklarının edilginleştirilmesi/ortadan kaldırılması, erkeğe veraset yolunu açan bir uygulama olabilir.Dediğim gibi, ayrıntı ve kaynak hatırlamıyorum ama, bazı söylemleri yeniden gözden geçirmeme neden olmuştu bu bilgi....
 

E32

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Nis 2012
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Bİraz konudan konuya atlamış olabilirim.Ki konuda amacından bir hayli saptı zaten.Bunda benim de payım var.
Otobüste yer verme meselesi sadece bir örnekti. Bu araçlardayken, bir çok kez bu yüzden tartışmalar çıktığını gördüm. O yüzden böyle bir örnek verdim ve böyle bir fikre vardım.
Değişim konusuna gelince, denilmek isteneni anladım. Değişimin hızı değişse de, değişmese de, sonuçta değişim, değişen bir yapı.
Tanrı değişiyor mu? Tanrının da değişmesi için, değişen şeyler gibi, maddesel olması gerekmiyor mu?
Tanrı nın yapısını bilmediğim için ben bu soruya cevap veremem.

Yorumlarınız için de teşekkür ederim.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst