Allah’ın Sonsuz Merhameti, Rahmeti, Mutlak Adaleti

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Din Bilimleri kategorisinde muhsin iyi tarafından oluşturulan Allah’ın Sonsuz Merhameti, Rahmeti, Mutlak Adaleti başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 7,645 kez görüntülenmiş, 56 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Din Bilimleri
Konu Başlığı Allah’ın Sonsuz Merhameti, Rahmeti, Mutlak Adaleti
Konbuyu başlatan muhsin iyi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan sakal

muhsin iyi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 Ağu 2011
Mesajlar
88
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Allah’ın Sonsuz Merhameti, Rahmeti, Mutlak Adaleti, Sınırsız Hikmeti, Er-Rahmân İsmi

Allah’ın (c.c.) merhameti bu dünyada bütün varlıkları kuşatmaktadır. Çünkü er-Rahmân (acıyan, merhamet eden) güzel ismi kâfir, münafık ve Müslüman olan bütün insanları içerisine alan bir anlam genişliğine sahiptir. Hatta bitki ve hayvanlar da buna dâhildirler. Melekler ve cinler de bu isimden insanlar kadar yararlanırlar.

Allah’ın (c.c.) bu dünyada gönderdiği hak dine inanmayanlara merhamet etmesini yanlış anlamamak lazımdır. Aslında bu merhamet dünya yaşamı gibi fanidir. Ahirette geçerli değildir. Allah (c.c.) gönderdiği hak dine inanmayıp karşı gelenleri ahirette el-Kahhâr güzel ismiyle cehennem ateşiyle cezalandıracaktır. Allah (c.c.) bu dünyaya hiçbir değer vermediği için kendi hak dinine inanmayıp karşı gelenlere dünya yaşamları süresince merhamet etmektedir. Bir hadis-i şerifte belirtildiği üzere, “Eğer Allah’ın (c.c.) yanında dünyanın bir sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı kâfirler ondan bir yudum su içemezlerdi.”

İlahi dinlerden birisi olan Yahudilik, insanlar tarafından kutsal kitapları tahrif edilmesi sonucu Allah’ın (c.c.) er-Rahman güzel ismini kabul etmemesiyle dikkati çeker. Yahudilik bu yüzden adeta ulusal bir din haline gelmiştir. Oysa Allah’ın (c.c.) hak dinlerinin karakteri evrensel bir özellik taşırlar. Coğrafi sınırları aştığı gibi tüm zamanlarda insanları kucaklayıcıdır. Çünkü Allah (c.c.) tüm insanların yaratıcısıdır. Dinleri sadece bazı kavimdekiler, ayrıcalıklı kimseler kurtulsun diye değil tüm insanlar yararlansın diye indirmiştir.

Allah (c.c.) anne-babadan (atalardan) devralınan dinin sorgulanması gerektiğine Kuran-ı Kerim’in değişik ayetlerinde değinmiştir: “Onlara Allah’ın indirdiğine uyun denilse, ‘Hayır, biz atalarımızın izlediği yola tabi oluruz.’ derler. Peki ya ataları bir şey düşünmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı? (Bakara suresi, ayet 170)”, “Kendilerine Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde ‘Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yolu izleriz.’ derler. Şeytan kendilerini alevli ateşin azabına çağırıyor olsa da mı? (Lokman suresi, ayet 21)”

Bu açıdan gerçek inanç, hak din, kişinin kendi yaşamını sorgulayıp bilinçli bir biçimde yüce Allah’ı (c.c.) Rab (yani kendisini terbiye edip hayat biçimini düzenlemeye hak sahibi kılmak), Hz. Muhammed’i (s.a.s) peygamber (yani yaşamında örnek ve ideal kişi) olarak kabul etmesiyle olur.

Bir insan iradesiyle Yahudilik dinini tercih edip bu dine girmek istediğinde önünde Yahudi milletinden olmama engeli vardır. Bu yüzden Yahudiler kendilerinin Allah (c.c.) tarafından seçilmiş bir kavim olduklarını sanırlar. Başka milletlere hor ve hakir bir gözle bakmak Yahudi inancında önemli bir yer tutar. Tahrif edilen kutsal kitaplarında bununla ilgili pek çok ayet vardır. Kuşkusuz burada sıkıntılı olan nokta, hem başka milletleri küçük görmek hem de onların Yahudilik inancına girmelerini engellemektir. Yahudilik dininin tüm bu olumsuz tarafları yüce Allah’ın (c.c.) er-Rahman güzel ismi ile çatışmaktadır.

İslam dinine göre Allah (c.c.) sınırsız merhamet sahibidir (er-Rahman). Tüm kullarına karşı mutlak adaletiyle (el-Adl) aynı derecede merhamet gösterir. Bir babanın evlatları arasında ayrım yapmaması gibi yüce Allah da (c.c.) yarattığı bütün kullarına mutlak bir eşitlikle sınırsız merhamet duyar. Allah (c.c.) bu dünyada İslam dininin egemen olduğu toplum ve coğrafya dışında dünyaya gelen ve batıl dinlere mensup olan insanlara karşı da merhametlidir. Ehlisünnet itikadına göre onlar hak dinle tanışmadıklarında yada onun tebliği ile gerçek anlamda karşılaşmadıklarında ahirette Allah’ın (c.c.) merhametiyle muamele görecekler, hesaptan muaf tutulacaklardır. Allah’ın (c.c.) bu dünyada kendi varlığını inkâr eden Ateist’e karşı da merhameti vardır. Allah (c.c.) er-Rahman güzel ismiyle bir insanın Müslüman bir toplum ve coğrafyada doğması ile başka batıl dinlerin toplum ve coğrafyasında doğmasını mahiyetini ancak ahirette bilebileceğimiz pek çok hikmeti (el-Hakîm), mutlak adaleti ve sınırsız merhameti ile insanların iyiliğine ve yararına uygun olarak seçmiştir. Yine insanın iradesi dışında olan kimlik ve fiziksel özellikleri hep Allah’ın (c.c.) pek çok hikmeti, mutlak adaleti ve sınırsız merhametiyle insanın iyiliği ve yararı gözetilerek verilmiş yada seçilmiştir: Örneğin ülkesi, memleketi, ırkı, derisinin rengi, cinsiyeti, ailesi; çirkinliği, güzelliği, sakatlığı… Yalnız bunlar, dünya yaşamının dar ve yüzeysel bakış açısıyla kavranamayacak bir özellik taşırlar. Öyle oluşunun gerçek hikmeti yada hikmetleri ahirette bilinebilecektir. Aslında her biri bir sınav konusudur. Ahirette ebedi ödül yada ceza görmede önemli rol oynamaktadırlar. Sözgelimi güzelliğini ve dişiliğini kötüye kullanarak çeşitli günahlar işleyen birisi elindeki bu nimetlerin kadrini bilememiştir. Allah (c.c.) hiçbir kavme ayrıcalık tanımadığı gibi her bir insana da inançta bizim mahiyetini pek bilemeyeceğimiz pek çok hikmetle, bir gizli mutlak adaletle ve sınırsız bir merhametle hükmetmektedir.

Bir insanın dış dünya ile ilişkisini koparması, başka insanları sevmek istememesi ruhsal açıdan sağlıklı bir durum değildir. Yine bir insanın mensubu bulunduğu ırkı, ulusu yüceltip başka ırk ve uluslara düşman olması da bunun gibi bir rahatsızlık halidir. İşte Yahudiliğin de temelinde böyle bir tavır ve dünya görüşü mevcuttur. Yahudiler, başka dinlere mensup insanlara karşı küçümser bir tavırla düşmanlık ve olumsuz duygular duymuşlar, ayrıca kendi iç dünyalarına kapanarak da sevgi ve saygılarını yitirmişlerdir. Oysa bir Müslüman bir Yahudi’ye Allah’ın er-Rahmân güzel ismi gereği insan olması dolayısı ile büyük bir saygı duymak ve ayrıca onun dinine de saygı göstermek zorundadır.

Benim bu yazıdaki amacım, Yahudi dinini eleştirmek değildir. Ondan ders çıkarmaktır. Asıl Müslüman olarak kendimizi eleştirmektir. Yahudilik de başlangıçta hak temele dayanan bir dindi. Ama kutsal kitabı tahrif olduktan sonra bu hale geldi. Yahudiliğin eleştirdiğimiz bu hali farkına varmadan bizlere de bulaşmakta, Müslümanlar da Müslüman olmayanlara yanlış bir göz ve değerlendirmeyle bakmaktadır. Bunda elbette en büyük pay nefis ve şeytanlarındır.

Müslümanlar nefis ve şeytanların etkisiyle kendilerinin ayrıcalıklı ve cennet halkı, diğer dinlere mensup olanların da kötü talihli ve cehennem halkı olduğunu düşünebilmektedir. Hâlbuki imtihan sırrı ahrette ortaya çıkacağı için kimse durumunu bilmemekte, bir Müslüman ise son nefesinde imanla ahrete gidip gitmeyeceğinden dahi emin olamamaktadır. Ahirette ise Müslümanlar bu dünyada hak dinle kolayca tanışabilme, onu tanıyabilme ayrıcalıklarının nasıl aleyhlerinde sonuçlar çıkaracağını, İslam’dan uzak beldelerin halkları ise ahrette bu durumlarında ortaya çıkacak hesap ve sorgulama ayrıcalıklarını, kolaylıklarını ve merhametini göreceklerdir.

Şeytanlar bazı zeki ve çok merhametli Müslümanlara yanlış bir itikat vermek ve onları İslam dininden de kuşkulandırmak için farklı bir yöntem kullanmaktadır. Şeytanlar Müslümanlara genellikle şu türde bir vesveseyi çokça verirler: Sen Müslüman diyarında doğmakla şanslı oldun, başka ülkelerde doğan insanlar senin gibi Müslüman doğmadıkları için şansızlar. Sen sadece doğma şansınla cennete girebilecekken bir Budist, bir Hıristiyan, bir Yahudi İslam diyarında doğmama şansızlığı ile cehenneme girecektir. Bu ne kadar eşit olmayan bir imtihan, ne büyük bir haksızlıktır! Bu durumda Allah (c.c.) nasıl sonsuz merhamet ve rahmet sıfatlarına sahip olabilir? Nasıl mutlak bir adaletten söz edebiliriz?

“Şu kesindir ki, Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez (Nisa suresi, ayet 40).” Bu dünyada bu türde görünüşte olan haksızlıklar ve eşitsizlikler ahrette yüklenen veya azaltılan sorumluluklarla dengelenecektir. Yargılama işi bize ait değildir. Yaratıcıya aittir. O’nun işine karışmak en başta küstahlıktır. Haddini bilmezliktir. Elbette yüce Allah (c.c.) kulunu yargılarken biz insanlardan daha merhametli olacaktır. O’nun cehennem azabıyla müjdelediği kimseler, İslam dininin tebliği ile karşılaştıktan sonra nefislerinin eğilimlerine uyup da İslam’a karşı mücadele edenlerdir. Yoksa İslam dininin hakikati ile karşılaşmayanlara başka bir hukukla davranılacağı ehlisünnet âlimlerince yeterince dile getirilmiştir. Bunlara fetret ehli denildiği de malumdur. Hatta İslam dininden yanlış propagandalarla etkilenenler de fetret ehlinden kabul görmüştür. İslam dininin tam hüküm sürdüğü güçlü bir devletin varlığı söz konusu olmadıkça zaten kâfir ülkelere gerçek manada bir İslam tebliğinden de söz edilemez.

Ehlisünnet âlimleri fetret ehlinin Allah’ın varlığı ve birliğini tasdik etmekle ahrette kurtuluşa ereceklerini ve cennete gireceğini ileri sürmüşlerdir. İmam-ı Rabbani (k.s.), fetret ehlinden şirk koşanların cehenneme girmeyeceğini, hayvanlar gibi toprak olacağını ifade buyurmuşlardır. Diğer âlimlerin büyük çoğunluğu insanın aklıyla Allah’ın varlığı ve birliğini tasdik edebileceğini, bunun için peygambere ihtiyaç olmayacağını farz ederek yalnızca Allah’a şirk koşanların cehenneme düşebileceklerini ifade etmişlerdir.

Şeytanın Müslümanlara verdiği vesvese yanlıştır. Aslında Müslümanlar İslam’la tanışmamış kâfirlere göre daha şanslı değillerdir. Bunu tam manasıyla ahrette göreceğiz. O zaman anlayacağız ki Allah (c.c.) kulları arasında dünyada iken görünüşte hak dine girmede çeşitli ayrıcalıklar, eşitsizlikler yapsa da ahrette tüm kulları tek tek hesaba çekerken mutlak adaletine uygun olarak davranmakta ve farklı sorumluluklarla onları yükümlü tutmaktadır. Müslümanların sorumlulukları daha fazladır. Emir ve yasaklara uymak zorundadırlar. Bunların her birinden sorumlu tutulmaktadırlar. Bir mazeretleri de kalmamaktadır. Fetret ehlinden birisi, her türlü günaha bulaşmışken yalnızca Allah’ın varlığı ve birliğine inanarak cennete girebilecekken; günahkâr bir Müslüman ise, imansız gitme tehlikesi yaşamaktadır, imanını kurtarıp da tövbe edemeden ölürse günahından dolayı yargılanıp cehennem azabı da görebilecektir. Onun için Müslümanların kendi imtihanlarının başka dinlere mensup insanlara göre daha zorlu geçeceğini, bunun için emir ve yasaklar karşısında daha dikkatli olmaları gerektiğini unutmamaları gerekmektedir.

İlkokul birinci sınıf öğrencisinin önüne kimse üniversite öğrencisinin sınav kâğıdını koyamaz. Şeytanın sözünü ettiğimiz vesvesesi ise bu işten daha vahimdir. Mutlak adalet, sonsuz merhamet, sınırsız hikmet sahibi Allah’a (c.c.) karşı büyük bir iftiradır. Onun kulları arasında eşit davranmadığını, bazılarına ayrıcalık tanıdığını iddia etmektir. Bu, Allah’a (c.c.) büyük bir zulümdür. Hâlbuki bu dünya imtihan yurdudur. İmtihan edenin çeşitli hikmetler gereği bizden sakladığı bazı sırları da olabilir. Kaldı ki O’nun mutlak adaleti, sonsuz merhameti, sınırsız hikmeti bu dünyada değil ahrette gerçek anlamda tecelli edecektir, kendisini gösterecektir. Bundan da kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

Allah’ın, teslis akidesine sahip yani kendisine şirk koşan Hıristiyanlara ahrette nasıl muamele edeceğini bilmiyoruz. Elbette onlar Allah’a şirk koşmaktalar, yanlış bir inanç üzeredirler. Bunu tartışmıyoruz. Aşağıdaki ayeti kerimelerde Allah (c.c.) ahrette Hz. İsa ile konuşmakta ve O’ndan kendisine şirk koşan ümmetinin durumunu sormaktadır. Hz. İsa ise bu şirk durumunun kendisinin ölümünden sonra olduğunu belirtmekte, son cümlede ise dolaylı bir biçimde çok saygılı bir üslupla bunların affını istemektedir. Allah’ın Hz. İsa’nın (a.s.) bu sözlerine Kuran-ı Kerim’de yer vermesi onlara ahrette merhamet edeceğine ve onları bağışlayacağına işaret olabilir mi? Kuşkusuz bu konuda kesin hükme varmak, haddini bilmezlik ve küstahlık olur. Ama muhakkak ki burada bir merhamet ve bağışlanma kokusu hissediliyor. Allah’ın (c.c.) şanına da yakışan budur.
‘116.Allah şöyle buyurduğu vakit, ‘Ey Meryem oğlu İsa, sen mi dedin o insanlara beni ve anamı Allah’ın yanında iki ilah edinin diye?’ ‘Haşa!’ dedi. ‘Münezzeh, sübhansın (yücesin) ya Rab. Benim için gerçek olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer söylemiş olsam Sen elbette bilirsin. Sen benim içimdekini bilirsin, ben ise Senin Zatındakini bilmem. Şüphesiz ki Sen gaybları bilirsin.’117. ‘Sen bana ne emrettinse ben onlara ancak onu söyledim. Hep ‘Rabbim ve Rabbiniz Allah’a kulluk edin!’ dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe üzerinde gözcü idim. Ne zaman ki beni içlerinden aldın, üzerlerinde gözcü olarak ancak Sen kaldın. Zaten Sen her şeye şahitsin!’ 118. Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki Senin kullarındırlar. Eğer kendilerini bağışlarsan yine şüphe yok ki Sen güçlüsün. Hikmet sahibisin.’

Kuşkusuz Hz. Musa (a.s.) da ahrette bu tür bir münacatla Allah’tan (c.c.) ümmetinin kurtuluşunu isteyecektir. Kendilerini küçük gördüğümüz Yahudiler tahrif edilmiş kitapları ile Allah’a Hıristiyanlar gibi şirk de koşmuyorlar. İslam’la gerçek manasıyla karşı karşıya kalmış olanlarının, yani İslam’a karşı aleyhte propaganda ile beyinleri yıkanmamış olup da sırf nefis hesabıyla küfürde ısrar edenlerin kurtulamayacağı açıktır. Yine de Allah’ın ahretteki affını, merhametini, adaletini bir kul olarak bilmemiz mümkün değildir. Aslında bu konularda konuşmak, yargıya varmak da doğru değildir.

Biz sadece şunu biliyoruz: ‘Doğrusu Allah indinde din İslam’dır. (Al-i İmran suresi, ayet 19)’, ‘Kim İslam’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahrette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. (Al-i İmran suresi, ayet 85)’

Er-Rahmân güzel ismi ile ilgili kula düşen görev, sadece acıma duygusu ile yetinmemek, her insana elinden geldiğince de yardımcı olmaktır. Hak dini tebliğ etmektir. Bir Müslüman’ın diğer dinlere karşı Yahudiler gibi bağnaz olmaması gerekir. Müslüman Allah’ın (c.c.) her dindeki insana ahrette ortaya çıkacak mutlak adalet, sonsuz merhamet, sınırsız hikmeti ile muamele edeceğini unutmamalıdır.

Muhsin İyi
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
“Şu kesindir ki, Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez (Nisa suresi, ayet 40).” Bu dünyada bu türde görünüşte olan haksızlıklar ve eşitsizlikler ahrette yüklenen veya azaltılan sorumluluklarla dengelenecektir. "

Görünüşte haksızlık kavramını onlarca erkeğin tecavüzüne maruz kalan küçük bir çocuğa anlatmak lazım "Yahu bu aslında görünüşte böyledir, sen takma bu meseleleri" diye..Rahatlar belki çocukcağız...
 

E32

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Nis 2012
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Sayın Ferdinand Bardamu;
Açıkcası ayet ile verdiğiniz örneği ben bağdaştıramadım. Demek istediğiniz şey, Yaratıcı(sizin görüşünüze göre, eğer varsa) neden haksızlıkları, kötülükleri ortadan kaldırmıyor mu? Eğer bir Yaratıcı varsa, kötülükte olmamalı diye mi düşünüyorsunuz?

(Küçük bir dipnot vermek istiyorum, aslında insanlar Yaratan 'a sarılsalar, kötülükler zaten kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Bu arada, karşınızda, 'düşünmeye' daha yeni başlamış biri olduğunu belirtmek isterim. :))
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Söylediğim şeyin ayetle alakasız olduğunu düşünmüyorm..Yaratıcı mutlak iyi değildir diyorum yoksa yaratıcı varsa kötülük olmamalı demiyorum..Zaten benim bu söylediğim şey esasında kötülük problemi denen şeydir ve ortaçağ hristiyan dünyasında kafa patlatılmış birşeydir..Kötülük denen şeyin kaynağı nedir? Yahut kötülük denen şey neden vardır?Şuraya gidiyor yani kötülüğün kaynağı da tanrıdır ve tanrı mutlak iyi değildir..Mutlak iyi değilse tanrı olabilir mi? gibi...Herşeyi yaratan tanrı esasen kötülüğün de kaynağı değil midir?
 

E32

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Nis 2012
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Ben Yaratan 'ın kötülüklerin kaynağı olduğuna asla inanmıyorum.Her kutsal kitapta yasaklanan eylemler hemen hemen aynıdır. Kuran 'da, İncil 'de, zinayı (hele hele de tecavüz gibi aşağılık bir eylemi) yasaklar.Hırsızlığı yasaklar. Durum böyleyken Yaratan nasıl kötü olabilir? Kötülüğün kaynağı insan ve insan iradesi olamaz mı? (Kendne engel olamama gibi...)

İnsan aklı sınırlıdır. Algılayabilecekleri, kavrayabilecekleri bir yere kadardır.Hal böyleyken, Yaratıcı 'yı asla tam anlamıyla tanıyamıyorsak, onun iyi ya da kötü olduğu fikrine nasıl varabiliriz?

İslamiyet 'te şu vardır:
Bu dünya bir sınav yeridir. İnsanın başına gelen her şey, onun bir sınavıdır.İslamiyet 'te Allah şöyler der; 'Hİç günah işlemeseydiniz, sizi kaldırır, yerinize günah işleyen, tevbe eden bir kavim getirirdim.' Yani Yaratıcı isteseydi melekler gibi insanlar yaratırdı. (Kötülük falan da olmazdı asla.Bunu anlatmak istedim.)

Bence tüm kötülüklerin kaynağını insanda aramalıyız? Para için, savaşlar çıkaran, masum insanları öldüren, masum bir kız çocuğuna, hayvandan daha aşağılık davranan hep insandır? İnsanda akıl, irade sahibi bir varlık olduğuna göre tüm eylemlerinden insan sorumlu olmaz mı?

(Konunun içeriği açısından, dinlerle ilgili örnekler verdim.Lütfen yanlış anlamayın.)
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sizin söylediğinizi Thomas Aquinas da söylüyor yani kötülük denen şey esasında insanın özgür iradeye sahip olmasının bir bedelidir mealinden...Ancak bu benim aklıma yatmıyor..Nihayetinde herşeyi yaratan tanrının, kötülüğün de kaynağı olması gerekiyor, aksi halde herşeyin yaratıcısı olmamış oluyor...Bu ilahi dinlerin en temel problemi olarak tanımlanmış yahut en temel problemlerinden biri...Dikkate alınması gereken bir problemdir zaten Aquinas da bunu düşünülmeye değer bulmuş,sen akılsızsın hade oradan dememiş bu itirazı seslendirenlere..Gerçek din alimliği böyle bir şey olsa gerek ..Verdiği cevabı anlamsız ve zorlama bulsam da cevap vermek için kafa patlatması takdir edilecek birşeydir..Çoğu inananın istisnalar hariç, bundan haberi dahi olmadığını düşünüyorum...
 

E32

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Nis 2012
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Anlıyorum sizi.Kötülüğü de, iyiliği de Yaratıcı var etmiştir.
Mesela, çalışkan bir öğrencinin çalışkan olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
Çalışkan öğrenciden daha başarısız olan bir öğrenci alırız ve diğeriyle kıyaslarız.Sonuçta çalışkan ve tembel sınıflarını da ortaya çıkarmış oluruz. İşte, Yaratan 'ın kötülüğü yaratma sebebide böyle bir şey olsa gerek diye düşünüyorum. Gerçek iyiler, o zaman ayrılırlar.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
O zaman bu kötü dediğimiz kimseler nesneleşiyorlar..Yani onlar sırf iyi dediklerimizin var olabilmesi için feda edilmiş metalara dönüşmüş oluyorlar...Öyle olmuyorlar mı?
 

E32

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Nis 2012
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Evet, öyle oluyorlar.

Biryere gelmeye çalışıyorsunuz sanırım. Merak ettim. :)
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Evet, öyle oluyorlar.

Biryere gelmeye çalışıyorsunuz sanırım. Merak ettim. :)

Bir sınıfsallık yaratmış oluyorsunuz.Birilerinin ""iyiliği"" için feda edilmiş diğerleri.Örneğin ne siz ne de ben , tecavüze uğramış küçük bir çocuğun durumunu ""iyilik denen şeyin var olması için senin başına bunlar geldi"" diyerek açıklayamayız o çocuğa ya da başka birine,terbiyesizlik olur bu..Sizin de içinize sindiğini zannetmiyorum bu açıklamanın..Açıklayamıyoruz, yani ne dersek o çocuk haklı olmuş oluyor, biz ne dersek haklı olamıyoruz böyle bir durumda Neden peki ?

Kişi inanıyor ise yapmaya çalıştığı şey Tanrıyı ve onun eylemlerini ne pahasına olursa olsun aklamaya çalışmak oluyor ,ancak bunu başaramıyor, çünkü olmayan bir mutlak iyinin olmayan adaletini savunmaya çalışıyor.Olup olmadığından emin olamadığımız bir yerde bu adaletsizliklerin giderileceğinden bahsediyor.Bu borçlu olan kişinin borcundan sıyrılmak için bugün yarın ödeyeceğim demesine benziyor..
 

Süreyya Önal

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
16 Nis 2010
Mesajlar
469
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
O'
ALLAH
ki kudretin kaynağı
TEK/BİR kürs üs ün de herşeye (herşey ile) Kaadir
Rahman ve Rahim
OL'an

O'nun VARLIĞınA hamd ile biat edenler
önü-sonu (itibarıyla) sadece iyiliğin kötülüğün değil, herşeyin sahibi.. yaratıcının O' olduğuna bununla beraber yine İnsana;
dilediğinin (insanın dilemiş olduğunu) dilediğince (dileğini açık etsin etmesin düşüncesi amelince ) verildiğine dair.. imanlıdırlar

insan; dünya canlı hayatının mayası/tabiatına uygun olarak süreçte (süresince düngüde) kendi?! suretinde.. benzersiz
ve düşünce kanalı bağlantısı hasebiyle de halef makamından esinli : ) en ileri form olarak yaratılagelmiş.

düşünebilen insanın/insanlığının sorumluluğu kendisinde/uhdesindedir.. 'ben'liğin nef's ile mücadelesi ve yine bir/diğeriyle münasebetinde ben/sen hukukuna 3 .olarak müdahil olan O -ancak- uyarısın yapmıştır görüp gözeticileri (beyin/kalp gözü ilişkideki insanların birbiriyle münasebetlerinin görünür sonuçları vsair ) vasıta ile ve 'hiç düşünmezmisin ne kadar az düşünürsünüz..ahirinizi vb.vb ' diye

en nihayeti önü-sonu (itibari ile) iyiliğin kötülüğün sahibi...
ve/lâkin idare ile irade edilemeyen ancak (burada insan tarafından) -yansıtılanların karşılıklarını mümkün kılan olarak.. Allah;

İnsanın... ortayı bulamıyışı, sorumluluklarını, kendi ve zürriyeti adına kullanamayışının sebebi sorumlusu olamaz
(çünkü olmak ona değil insana yazgıdır ve insanlıkta kendi yazgısını kadere kendi yazar)

ve...allah farklılıklarınızı bölücülük aracı edin de zulm ile kan dökün dememiştir..O vicdan kanalıdır duymak-görmek isteyene..
nefsini idare eden edemeyen cüzi iradesini kullanıp insanlık adına ortak bilinçde kararlar alıp birleşemeyen insandır..
kendinin ve dahi zürriyeti ile geleceğinin..
ahiri ile (ki ahiret yurdu makamı da - cennet tasvirleri de dahil- bilince binaen ayrı / başlıbaşına bir mevzudur) iyisinin kötüsünün sorumlusu da

hangi halleri muhteva eden/ hangi bilinc makamına... taşıdıysa insanlığını yine o dereceden üstlenecek olan! insan(lık)dır. (düşüncem)
***
kurunun yanında yaşın yanması acı verici ancak yangına bile bile sebep ile göz yuman büyüten insan/soyu ve insanlık top yekun belasını henüz bulup seçemediğinden/üstesinden gelemediğinden.. isyan O'na yöneltiliyor oysa O' da insan da bildiğini ve halen bile bildiğini okuyor (düşüncem)
 

muhsin iyi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 Ağu 2011
Mesajlar
88
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
“Şu kesindir ki, Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez (Nisa suresi, ayet 40).” Bu dünyada bu türde görünüşte olan haksızlıklar ve eşitsizlikler ahrette yüklenen veya azaltılan sorumluluklarla dengelenecektir. "

Görünüşte haksızlık kavramını onlarca erkeğin tecavüzüne maruz kalan küçük bir çocuğa anlatmak lazım "Yahu bu aslında görünüşte böyledir, sen takma bu meseleleri" diye..Rahatlar belki çocukcağız...
Sorunu pek algılayamadım. Şimdi Allah bazı erkekleri küçük yaştaki çocuklara tecavüz edecek potansiyelde yarattığı için mi haşa zalim, adaletsiz... veya bu durum, yani bazı erkeklerin küçük yaştaki çocuklara tecavüz etmesi, Allah'ın haşa adaletsizliğine, zalimliğine mi, yokluğuna mı delil.... veya Allah bazı erkeklerin küçük yaştaki çocuklara tecavüz etmesine İslam ahkamında ufak bir ceza ile veya psikolojik sorun kavilinden değerlendirmelerle göz mü yummuştur, bu tür suçlara gerekli yaptırımı mı vermemiştir... bunlardan hangisi ise belirtirse sevinirim.

değerli kardeşim birilerini suçluyor gibi. Ama yanlış adreste. Allah her türlü kusurdan, eksiklikten münezzehtir. (Subhan). ama doğrusu ben de ne dediğini pek anlamadım. daha doğrusu sorunu kavrayamadım. Allah Kuran-ı Kerim'de kimseye zerre kadar zulmetmediğini belirtiyorsa bu Kuran-ı Kerim'in ahkamı içerisinde değerlendirilmeli. Yani Allah ortada bir suç varsa ve bu suça gerekli yaptırımı ahkamlarında yer vermediyse o zaman onu zalimlikle suçlayabiliriz. Bir araştıralım bakalım, İslam dininin bu tür suçları işleyenlere biçtiği cezayı. Sonra da Allah'ı haşa adaletsizlik ve zulüm etmekle suçlayalım. Hem kafamızdan bir suç biçelim. Hem Allah'ın ahkamını hiç kale almadan bu konuda Allahı suçlayalım. Bu bence pek adil değil. Allah'a karşı yapılan büyük bir saygısızlıktır.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sorunu pek algılayamadım. Şimdi Allah bazı erkekleri küçük yaştaki çocuklara tecavüz edecek potansiyelde yarattığı için mi haşa zalim, adaletsiz... veya bu durum, yani bazı erkeklerin küçük yaştaki çocuklara tecavüz etmesi, Allah'ın haşa adaletsizliğine, zalimliğine mi, yokluğuna mı delil.... veya Allah bazı erkeklerin küçük yaştaki çocuklara tecavüz etmesine İslam ahkamında ufak bir ceza ile veya psikolojik sorun kavilinden değerlendirmelerle göz mü yummuştur, bu tür suçlara gerekli yaptırımı mı vermemiştir... bunlardan hangisi ise belirtirse sevinirim.

değerli kardeşim birilerini suçluyor gibi. Ama yanlış adreste. Allah her türlü kusurdan, eksiklikten münezzehtir. (Subhan). ama doğrusu ben de ne dediğini pek anlamadım. daha doğrusu sorunu kavrayamadım. Allah Kuran-ı Kerim'de kimseye zerre kadar zulmetmediğini belirtiyorsa bu Kuran-ı Kerim'in ahkamı içerisinde değerlendirilmeli. Yani Allah ortada bir suç varsa ve bu suça gerekli yaptırımı ahkamlarında yer vermediyse o zaman onu zalimlikle suçlayabiliriz. Bir araştıralım bakalım, İslam dininin bu tür suçları işleyenlere biçtiği cezayı. Sonra da Allah'ı haşa adaletsizlik ve zulüm etmekle suçlayalım. Hem kafamızdan bir suç biçelim. Hem Allah'ın ahkamını hiç kale almadan bu konuda Allahı suçlayalım. Bu bence pek adil değil. Allah'a karşı yapılan büyük bir saygısızlıktır.

Allah'ın ""Ben zerre kadar zulmetmiyorum"" demesinin bir önemi yok.Zira o var olduğunu da iddia ediyor ancak ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum.Bu iddia doğru değildir.Kaldı ki eşcinsellik sebebi ile Lut kavmi olsa gerek yanlış hatırlamıyor isem yerin dibine soktuk helak oldular vs de diyor..Bunun adı zulüm değil ise nedir?..Bir kişinin idam edilmesi cinayettir, ancak bunu, devlet hukuka uydurursa cinayet olmamış oluyor.Burada da aynı şey söz konusu.Otorite benim,ben zulüm dersem zulümdür, değil ise değildir, benim otoritem herşeyi meşrulaştırır.İsterse işkence ederek öldürürüm, istersem öte dünyada derilerini değiştirerek yakmaya devam ederim ki acıları tazelensin (akıl sağlığı yerinde bir insan bunu nasıl onaylayabilir?) , zulüm değildir yazmışsam bu eylemim zulüm değildir...Komedidir bu...Neden zulüm değidir? e çünkü zulüm değildir diyor Allah o sebeple..Ee milletin canına okunuyor yahu görmüyormusun etrafındaki dehşeti vesaireyi? Yok o insanın kendi kendine yaptığıdır, herşeyi Allah'a bağlayabiliyoruz, domatesin üztündeki yazıdan bile medet umuyoruz, bilim bile kullanılıyor ona ulaşmak için vs bir bunu bağlayamıyoruz .Sebep? ee kötü birşey de ondan....E kardeşim sen neden ahiret gününe kadar benim üzerimden kumar oynuyorsun, şeytanla vs anlaşma yapıyorsun, ben ne yaptım arkadaş? daha ben ortada yok iken neyin mücadelesini veriyorsunuz? sırf bir üstünlük çekişmesi için ben nesnemiyim yahu üzerine bahse girilecek? Bu bir insafsızlıktır.Bu insana yapılan saygısızlıktır..
 

muhsin iyi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 Ağu 2011
Mesajlar
88
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Allah'ın ""Ben zerre kadar zulmetmiyorum"" demesinin bir önemi yok.Zira o var olduğunu da iddia ediyor ancak ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum.Bu iddia doğru değildir.Kaldı ki eşcinsellik sebebi ile Lut kavmi olsa gerek yanlış hatırlamıyor isem yerin dibine soktuk helak oldular vs de diyor..Bunun adı zulüm değil ise nedir?..Bir kişinin idam edilmesi cinayettir, ancak bunu, devlet hukuka uydurursa cinayet olmamış oluyor.Burada da aynı şey söz konusu.Otorite benim,ben zulüm dersem zulümdür, değil ise değildir, benim otoritem herşeyi meşrulaştırır.İsterse işkence ederek öldürürüm, istersem öte dünyada derilerini değiştirerek yakmaya devam ederim ki acıları tazelensin (akıl sağlığı yerinde bir insan bunu nasıl onaylayabilir?) , zulüm değildir yazmışsam bu eylemim zulüm değildir...Komedidir bu...Neden zulüm değidir? e çünkü zulüm değildir diyor Allah o sebeple..Ee milletin canına okunuyor yahu görmüyormusun etrafındaki dehşeti vesaireyi? Yok o insanın kendi kendine yaptığıdır, herşeyi Allah'a bağlayabiliyoruz, domatesin üztündeki yazıdan bile medet umuyoruz, bilim bile kullanılıyor ona ulaşmak için vs bir bunu bağlayamıyoruz .Sebep? ee kötü birşey de ondan....E kardeşim sen neden ahiret gününe kadar benim üzerimden kumar oynuyorsun, şeytanla vs anlaşma yapıyorsun, ben ne yaptım arkadaş? daha ben ortada yok iken neyin mücadelesini veriyorsunuz? sırf bir üstünlük çekişmesi için ben nesnemiyim yahu üzerine bahse girilecek? Bu bir insafsızlıktır.Bu insana yapılan saygısızlıktır..

yazınız gene açık değil. dünyada zülümlerin olması Allah'ın olmadığına kanıt olarak mı görülüyor.

Halbuki İslam dini tüm ahkamıyla zülümleri dünyadan kaldırmak, dünya hayatını cennet hayatına benzer kılmak için indirilmiştir.
Yazınızda bir çelişki de gördüm. sanki o küçük çocuğa tecavüz eden bazı erkeklerin ceza almasını istememe, cehennemde ebedi olarak yanmasına razı gelmeme gibi imalar var. şaşırdım.
Sorun küçük bir çocuğa yapılan zulme Allah'ın seyirci kaldığı savıyla başlamıştı, şimdi ise Allah'ın bu tür suçları işleyenlere dünyada ve ahrette korkunç cezalar verdiği düşüncesine geçildi. bir çelişki meydana geldi.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
yazınız gene açık değil. dünyada zülümlerin olması Allah'ın olmadığına kanıt olarak mı görülüyor.

Halbuki İslam dini tüm ahkamıyla zülümleri dünyadan kaldırmak, dünya hayatını cennet hayatına benzer kılmak için indirilmiştir.
Yazınızda bir çelişki de gördüm. sanki o küçük çocuğa tecavüz eden bazı erkeklerin ceza almasını istememe, cehennemde ebedi olarak yanmasına razı gelmeme gibi imalar var. şaşırdım.
Sorun küçük bir çocuğa yapılan zulme Allah'ın seyirci kaldığı savıyla başlamıştı, şimdi ise Allah'ın bu tür suçları işleyenlere dünyada ve ahrette korkunç cezalar verdiği düşüncesine geçildi. bir çelişki meydana geldi.

Çelişki nerde ?Bu dünyada ceza yok , ahirette var o cezalar İslam incandında öyle o da güya..Üstelik madem Allah kimseye zulm etmiyor da Lut kavmini neden yerin dibine sokuvermiş bu dünyada bir ceza kesmiş ona bir cevap verirseniz sevinirm..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Neden diye sormayacaksak felsefe yapmanın ne anlamı kalır? Bazı şeyleri görmezden gelerek nereye kadar ilerlenebilir?
İslam’da kölelik neden var? Neden, “Kimse hiçbir insanı malı olarak göremez, bu manada eşitsiniz hepiniz, kölelik denen şeyi yasakladık” denmemiş?
Neden kadın kinci plana atılmış, erkeğin metası olarak görülmüş, şahitliği hangi hallerde olursa olsun erkeğinkinden düşük sayılmış? Neden “kadın ve erkek haklar açısından eşittir farklılık görünürdedir” denmemiş? Neden bazı kavimler intikam duygusu ile helak edilirken kimseye zulüm etmiyoruz denmiş? Hangisi doğru? Neden her şeyin var edicisi yaratıcısı Tanrı iken sadece kötülükler Tanrıdan değil de insanın kendisinden kaynaklanmış? Tanrının kontrol edemediği bir şey nasıl olabilir? Neden hepimiz yaptıklarımızın sorumluluklarını alıyoruz da sadece Tanrı hiçbir şeyden sorumlu olmuyor? Sorumsuz Tanrı olabilir mi? İnsani özelliklerden tamamen azade olan bir varlığın, kendisine ibadet etmesi için insanı yaratması nasıl açıklanabilir? Tanrı seviyor, sevildiğini biliyor, cezalandırıyor ise nasıl niteliksiz olabilir? Nitelikli ise bir sonu ve başı olması gerekmez mi? O halde nasıl ebedi ve ezeli olabilir? Dinler tüm çağlara hitap ediyor ise şuan ki toplumu düzenlemede neden yetersiz kalıyor? Kölelik, cariyelik, kadının yarı şahitliği, kısasa kısas hukuk uygulamaları geri mi gelmeli? Modern toplumun demokrasisinden, hukuk kurallarından daha mı ilerdedir bu uygulamalar? Eğer bunlar o dönemin özelliklerini yansıtıyor, o dönemin toplumuna hitap ediyor ise nasıl oluyor da kutsal kitap her çağın kitabı olabiliyor? Neden insanları bütünleştirici bir inanç sistemi getirilmemiş de Yahudilik kötülük ile eşdeğer tutulmuş ve hedef gösterilmiş? Neden inanmayanlar akılsız olarak yaftalanmış ve hedef gösterilmiş? Bu yaftayı yapıştırdıktan sonra “””sizin dininiz sizedir onların ki onlaradır””cümlesinin bir manası kalır mı? Etiketlememek ve bütünleştirmek daha iyi değil mi? Hz. İsa suyu şaraba dönüştürmek gibi bir mucizeye sahipken ardılı İslam’da içki neden haram kılınmış? Eğer İncil değiştirilmiş ise Hıristiyanların iddiası da doğru olabilir mi? Hz. Muhammed esasen peygamber değil mi? Hangisi geçerlidir? Bu soruları sormak mantık dışı mıdır? Neden diye sorulmadan felsefe yapılabilir mi?

Hz.Muhammed

İlim öğrenmek kadın, erkek herkese farzdır.
İlim Çin'de bile olsa gidiniz.
Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.
Her şeyin bir yolu var. Cennetin yolu ilimdir.
Alimin uykusu cahilin -nafile- ibadetinden hayırlıdır.
Mahşer günü alimin mürekkebi, şehidin kanından daha kıymetlidir.
Hikmet (ilim) müslümanın kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın.
Ben ilim şehriyim, Ali de bu şehrin kapısı
İnsanların en kötüleri, ilmini kötüye kullanan alimlerdir.
Alimin ölümü alemin ölümü gibidir.
İlmin esirgenmesi helal olmaz.
Bir saat tefekkür (Düşünme, düşünüş), altmış yıllık nafile (Fazladan kılınan namaz veya tutulan oruç) ibadetten hayırlıdır.
Muhakkak ki alimler, peygamberlerin mirasçılarıdır.
Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar.
Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar, âlim için istiğfar ederler.
Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.
Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir.
Faydasız bilgiden Allah’a sığınırım.
Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma; (bunların dışında kalırsan) helâk olursun.
İlmi öğrenip de başkalarına dağıtıp nakil etmeyen insan, altınları gömüp onu sarf etmeyen, ondan yedirip içirmeyen kimseye benzer.
Allah'u Teâlâ kıyamet gününde âlimleri toplayarak buyuracak ki: 'Ben size sırf hayır murad ettim. Bunun için de kalblerinize hikmeti koydum. Haydi girin Cennetime. İşlediğiniz kusurlarınızı mağfiret ettim.
Kim kendisine ilmî bir mes'ele sorulur da onu gizler, söylemez ise Allah, onun ağzına kıyamet günü ateşten gem vurur.
"Âlimlere tabi olun! Çünkü onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır."
"Âlimler, kurtuluş yolunu gösteren birer rehber ve kılavuzdur."
"Âlimler olmasaydı, insanlar helak olurdu."
"Bilmediklerinizi salih[âlim]lerden sorup öğrenin!"
“ İlmin yarısı, soru sormaktır.”

Olumlu yanları yok mu İslam’ın elbette var. İslam ilk geldiğinde devrimdir. Ancak açmazı değişime kapalı olmasıdır. Değişmeyen tek şey değişimdir. Zira insan yazımı olan hiç bir şey değişime direnemez. Bu sebeple artık insani ilişkileri düzenlemekte yetersiz kalıyor, bu alanda görevini tamamlamıştır. Dokunduğunuz klavyeden, baktığınız ekrana, oturduğunuz evden, kullandığınız araca kadar, sıkıştığınızda gittiğiniz mahkemeden yahut kolluk kuvvetlerinden, sahip olduğunuz insan haklarına kadar hiçbir şey din âlimlerinin yaratımı değildir. Bunu fark edemiyor musunuz? Bugün köleliği savunmak, kadın erkek eşitsizliğine vurgu yapmak, şeriat hukukunu uygulamak bağnazlıktır, sadece bağnazlık değil bazıları kanun önünde suçtur. Bir şeyin olumlu ve olumsuz taraflarını birlikte değerlendirmektir gerçeği bulmamızı sağlayan. Bu saydığım hadisler mevcut diye köleliği, kadının ikiliğini, dünyadaki adaletsizliği ve başta saydığım soruları sormayacak mıyız yahut üstünü örtüp her halükarda aklamaya mı çalışacağız savunduklarımızı? Neden demeyecek miyiz? “”Bir yere kadar sorabilirsin sonrasını soramazsın yahut senin aklın yetmez, idrakin yetmez”” diyen kişilerin felsefe ile ne işi olur? Onlar olsa olsa misyoner olabilirler filozof olamazlar.
 

muhsin iyi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 Ağu 2011
Mesajlar
88
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Çelişki nerde ?Bu dünyada ceza yok , ahirette var o cezalar İslam incandında öyle o da güya..Üstelik madem Allah kimseye zulm etmiyor da Lut kavmini neden yerin dibine sokuvermiş bu dünyada bir ceza kesmiş ona bir cevap verirseniz sevinirm..

Bu dünyada ceza yok diyen kim? Yani baştaki mesajınızda küçük bir çocuğa tecavüz edilip de hakkını ahirette alırsın diyen siz oldunuz. gerçekte böyle bir sahne olamaz. memleketimizde şeriat kanunları olmasa da, böyle bir suça elbette pek caydırıcı olmasa da, mahkemeler belli bir ceza veriyorlar. ama bu cezalar demek ki kamu vicdanını tatmin etmiyor ki ilgili mahkum ceza evinde genellikle linç ediliyor. yani insanlar kendi elleri ile cezalandırıyorlar. tabii bu doğru değil. cezayı devlet vermeli. bu konuda kanunların kamu vicdanını tatmin edecek özellikler kazanması temennimizdir.

şimdi siz belki de bu konudan çok sıkıldınız veya bu konu bir şekilde çok rahatsız etti ki başka bir konuda bana onlarca soru soruyorsunuz. ikinci mesajınızı boşuna yer kaplamasın diye buraya almadım. benim bu onlarca soruya, ki hepsi başka başka konulara kapı açıyor, cevap verecek zamanım yok. burada kimse kimseyi küçük bir çocuğa tecavüz etti diye suçlamıyor. suçlayamaz da. insanlar hakkında suizan yapmak dinde ayetle yasaklanmıştır. alıntılamadım ama dediğim mesaj da beni çok şaşırttı. felsefeye olan saygıdan peygamberimizin ilme verdiği değerden de uzun uzun bahsetmenizi bir türlü anlamadım. yani bu konular da nereden çıktı. burada felsefeye kimse saygısızlık yapmadı. peygambere de kimse karşı çıkmadı.
 

muhsin iyi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 Ağu 2011
Mesajlar
88
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Neden diye sormayacaksak felsefe yapmanın ne anlamı kalır? Bazı şeyleri görmezden gelerek nereye kadar ilerlenebilir?
İslam’da kölelik neden var? Neden, “Kimse hiçbir insanı malı olarak göremez, bu manada eşitsiniz hepiniz, kölelik denen şeyi yasakladık” denmemiş?
Neden kadın kinci plana atılmış, erkeğin metası olarak görülmüş, şahitliği hangi hallerde olursa olsun erkeğinkinden düşük sayılmış? Neden “kadın ve erkek haklar açısından eşittir farklılık görünürdedir” denmemiş? Neden bazı kavimler intikam duygusu ile helak edilirken kimseye zulüm etmiyoruz denmiş? Hangisi doğru? Neden her şeyin var edicisi yaratıcısı Tanrı iken sadece kötülükler Tanrıdan değil de insanın kendisinden kaynaklanmış? Tanrının kontrol edemediği bir şey nasıl olabilir? Neden hepimiz yaptıklarımızın sorumluluklarını alıyoruz da sadece Tanrı hiçbir şeyden sorumlu olmuyor? Sorumsuz Tanrı olabilir mi? İnsani özelliklerden tamamen azade olan bir varlığın, kendisine ibadet etmesi için insanı yaratması nasıl açıklanabilir? Tanrı seviyor, sevildiğini biliyor, cezalandırıyor ise nasıl niteliksiz olabilir? Nitelikli ise bir sonu ve başı olması gerekmez mi? O halde nasıl ebedi ve ezeli olabilir? Dinler tüm çağlara hitap ediyor ise şuan ki toplumu düzenlemede neden yetersiz kalıyor? Kölelik, cariyelik, kadının yarı şahitliği, kısasa kısas hukuk uygulamaları geri mi gelmeli? Modern toplumun demokrasisinden, hukuk kurallarından daha mı ilerdedir bu uygulamalar? Eğer bunlar o dönemin özelliklerini yansıtıyor, o dönemin toplumuna hitap ediyor ise nasıl oluyor da kutsal kitap her çağın kitabı olabiliyor? Neden insanları bütünleştirici bir inanç sistemi getirilmemiş de Yahudilik kötülük ile eşdeğer tutulmuş ve hedef gösterilmiş? Neden inanmayanlar akılsız olarak yaftalanmış ve hedef gösterilmiş? Bu yaftayı yapıştırdıktan sonra “””sizin dininiz sizedir onların ki onlaradır””cümlesinin bir manası kalır mı? Etiketlememek ve bütünleştirmek daha iyi değil mi? Hz. İsa suyu şaraba dönüştürmek gibi bir mucizeye sahipken ardılı İslam’da içki neden haram kılınmış? Eğer İncil değiştirilmiş ise Hıristiyanların iddiası da doğru olabilir mi? Hz. Muhammed esasen peygamber değil mi? Hangisi geçerlidir? Bu soruları sormak mantık dışı mıdır? Neden diye sorulmadan felsefe yapılabilir mi?

Hz.Muhammed

İlim öğrenmek kadın, erkek herkese farzdır.
İlim Çin'de bile olsa gidiniz.
Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.
Her şeyin bir yolu var. Cennetin yolu ilimdir.
Alimin uykusu cahilin -nafile- ibadetinden hayırlıdır.
Mahşer günü alimin mürekkebi, şehidin kanından daha kıymetlidir.
Hikmet (ilim) müslümanın kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın.
Ben ilim şehriyim, Ali de bu şehrin kapısı
İnsanların en kötüleri, ilmini kötüye kullanan alimlerdir.
Alimin ölümü alemin ölümü gibidir.
İlmin esirgenmesi helal olmaz.
Bir saat tefekkür (Düşünme, düşünüş), altmış yıllık nafile (Fazladan kılınan namaz veya tutulan oruç) ibadetten hayırlıdır.
Muhakkak ki alimler, peygamberlerin mirasçılarıdır.
Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar.
Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar, âlim için istiğfar ederler.
Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.
Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir.
Faydasız bilgiden Allah’a sığınırım.
Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma; (bunların dışında kalırsan) helâk olursun.
İlmi öğrenip de başkalarına dağıtıp nakil etmeyen insan, altınları gömüp onu sarf etmeyen, ondan yedirip içirmeyen kimseye benzer.
Allah'u Teâlâ kıyamet gününde âlimleri toplayarak buyuracak ki: 'Ben size sırf hayır murad ettim. Bunun için de kalblerinize hikmeti koydum. Haydi girin Cennetime. İşlediğiniz kusurlarınızı mağfiret ettim.
Kim kendisine ilmî bir mes'ele sorulur da onu gizler, söylemez ise Allah, onun ağzına kıyamet günü ateşten gem vurur.
"Âlimlere tabi olun! Çünkü onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır."
"Âlimler, kurtuluş yolunu gösteren birer rehber ve kılavuzdur."
"Âlimler olmasaydı, insanlar helak olurdu."
"Bilmediklerinizi salih[âlim]lerden sorup öğrenin!"
“ İlmin yarısı, soru sormaktır.”

Olumlu yanları yok mu İslam’ın elbette var. İslam ilk geldiğinde devrimdir. Ancak açmazı değişime kapalı olmasıdır. Değişmeyen tek şey değişimdir. Zira insan yazımı olan hiç bir şey değişime direnemez. Bu sebeple artık insani ilişkileri düzenlemekte yetersiz kalıyor, bu alanda görevini tamamlamıştır. Dokunduğunuz klavyeden, baktığınız ekrana, oturduğunuz evden, kullandığınız araca kadar, sıkıştığınızda gittiğiniz mahkemeden yahut kolluk kuvvetlerinden, sahip olduğunuz insan haklarına kadar hiçbir şey din âlimlerinin yaratımı değildir. Bunu fark edemiyor musunuz? Bugün köleliği savunmak, kadın erkek eşitsizliğine vurgu yapmak, şeriat hukukunu uygulamak bağnazlıktır, sadece bağnazlık değil bazıları kanun önünde suçtur. Bir şeyin olumlu ve olumsuz taraflarını birlikte değerlendirmektir gerçeği bulmamızı sağlayan. Bu saydığım hadisler mevcut diye köleliği, kadının ikiliğini, dünyadaki adaletsizliği ve başta saydığım soruları sormayacak mıyız yahut üstünü örtüp her halükarda aklamaya mı çalışacağız savunduklarımızı? Neden demeyecek miyiz? “”Bir yere kadar sorabilirsin sonrasını soramazsın yahut senin aklın yetmez, idrakin yetmez”” diyen kişilerin felsefe ile ne işi olur? Onlar olsa olsa misyoner olabilirler filozof olamazlar.
ne demek istediğinizi anlamasam da ilginç gerçekten...
 

leprechaun

Üye
Yeni Üye
Katılım
15 Ocak 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Allah'ın mutlak adaleti ile sonsuz merhameti çatışıktır, bağdaşmaz. kötülere kötülüğün cezasını vermek, iyilere de mükafatlarını vermek adalettir. oysa kötüleri bağışlamak merhamettir. merhamet gösterirse adil olmaz, adil olsa merhamet sahibi olamaz!(mevcut teist anlayış ve statik iyi kötü kavramları çerçevesinde...)
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst