Adem ilk insan değil

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Sahte filozof tarafından oluşturulan Adem ilk insan değil başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,106 kez görüntülenmiş, 14 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Adem ilk insan değil
Konbuyu başlatan Sahte filozof
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan elbiss

Sahte filozof

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
İnsan beşeri bir varlıktı. Ve unutmamalıyız ki beşer şaşar!



Beşer: Arapça ve İbranice ortak bir kelimedir. Kuranda da Tevrat’da da söylendiği gibi kullanılır. Arapça Ş,Ra kökünden gelir. Bu kökten türeyen şera, şurra, şura, işar, şiar, beşer, aşiret, şeriat gibi kelimelerin ortak özelliği bir topluluğu ve toplu yönelimi ifade ediyor olmasıdır. Yani insan beşer varlığı halindeyken “kendi bilincine vakıf değildi, birey olamamıştı. Sürü halinde yaşıyordu içgüdüleri ile ve toplu olarak hareket ediyordu. Kısmi zeka belirtisi gösteren davranışları da yok değildi. Ancak insan özel anlamı ile Adem ve daha ileri aşamada halife olması ile kemale ermiştir. Bu varlığının kemalini kavraması sadece kendisinin farkına varması ile değil, bütün bir yeryüzünün ve rabbinin de bilgisine, hakikatine vakıf olması ile tamamlandı.



Bilinene göre insan dünya üzerindeki en vahşi varlıktır. Öyle ki ilkel zamanlarında kaplan sürülerini, fil sürülerini avlayan bir varlıktır. DNA’larına işlemiş olacak ki halen daha bir vahşi hayvan insan karşısında tereddüt ediyorken kendi gibi başka bir yırtıcıya tereddüt etmeden saldırabiliyor. Bu açıklamaya da gerek yok insanın diğer canlılar üzerindeki vahşiliğini ve üstünlüğünü kanıtlamak için.



“Adem” bir çoğul olarak adamın topluluk halini ifade eder. Adam tekildir Âdem çoğuldur.



Tevrat’ta “Adam” diye geçer (tekilleştirilmek istenmiştir) Kuran-ı Kerim’de “Âdem” diye geçer(çoğulu kasteder)



Zannedilenin aksine insan bir anda kafalarımızda kurduğumuz/kurmak istediğimiz simülasyon evrimini geçirip sonrada türememiştir. Nedir bu? Bu şudur: çamurdan bir heykel yapıldı, bu heykele ruh verildi ve başladı yürümeye. Böyle değildir size anlatacağım insanın insan olma yolundaki evrimi.



Âdem zaten kalabalık sürüler halinde yeryüzündeydi. Adem’i şahıs ismi olarak kurgulamayın. Âdem bu insan beşerinin adıdır.



İnsan beşerinin dünya üzerinde vahşi olması ve kök söktürmesinin tek sebebi akıl&zeka. Kendinden daha vahşi hatta daha güçlü varlıkları avlayan ve beşeri, sürü, kabile şeklinde yaşayan icat yapmasını bilen varlıktı Adem topluluğu.



Şimdi sizle kademe kademe ilerleyelim arkadaşlar:



Bakara Suresi 30.Ayet

“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, ”Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler, Allah da, ”Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.”





1-) Bakara suresinde “yaratacağım” diye geçen meal tam manası ile doğru değildir. Arapçada “helage= yaratmak, genel anlamı ile yaratmak demektir” ama bakara suresinde bu tabir için “ceale” kelimesi kullanılmıştır. Ceale = Ceale’de yaratmaktır ama daha çok atama, bir üst kademeye çıkarma anlamındadır.



Yani insan sürü olarak vardı, zekâsı ve aklıda vardı ama bunun farkında değildi ve vahşiydi. Allah Âdem topluluğunu seçti ve o topluluktan birini de yeryüzünde halifesi olarak atadı.

. Kuran’ı kerimde “Aynı nefsden yarattık” der. Şimdi biraz size anlattıklarımı pekiştirirseniz: Adem insan topluluğunun kendi zekasını ve aklını kavramadan önceki adıydı, beşerdi yani. Yani Hz. Âdem ve Havva’da bu Adem beşerinden türediler.



“Allah sizi tek nefisten yarattı” diye geçer bu oluşum. Geçen “Nefs” kelimesi geniş bir anlamı ifade eder. Nefsin başlıca anlamları: insan, ruh, can, hayat, zat, şahıs, cins, hakikat, asıl, cevher, madde, insanı oluşturan hakikat, bir şeyin tamamı hakikati demektir.





2-Allah varlıklara emanetini teslim etmek istediğini söylediğinde, ne dağlar kaldırabildi bu yükü ne de denizler. Hiçbir canlı varlık yanaşmadı/yanaşamadı bu emaneti yüklenmeye. Lakin Adem topluluğu bu yükü yapısı gereği kaldırdı ve kabullendi.



Allah bu görevi insana yani beşeri yaşayan Adem’e vereceğini bildirdiğinde, sorgulamadan itaat eden melekler bile şaşırdı. ”Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.”dediler.



Şimdi burada şunları çıkarabiliriz. Melekler Adem Sürüsü’nü biliyorlardı, vahşi olduğunu ve dünya üzerinde kan döktüğünü, böyle bir atama ile daha yüksek bir yetki ile donandırılınca daha çok kan dökeceğini geçirdiler, buda bize şunu verir: “İnsan bu karardan önce vardı”. Lakin bu görev için uygun görülmedi melekler tarafından. Olacakları sadece Allah biliyordu.



Ne demiştim 1. maddemde? “Bakara suresinde bize meal olarak aktarılan yaratmak kelimesi yanlıştır” demiştim. Kuran’da yaratmak manasında kullanılan kelime “Ceale”dir yani üst mertebeye atamadır ve bir süreci ifade eder. Çünkü belli bir yerde olmayan bir şeyi başka bir yere atayamazsınız.



Allah beşeri ademi yanına aldı. Kuran-ı kerimde iki kategoride şöyle der “biz ona isim öğrettik” ve “biz ona kelime öğrettik” çoğu araştırmacıya göre bu ikisi de aynı şeydir ve bunlar olduktan sonra “insan konuşmayı öğrendi” derler HAYIR! Öyle değildir!



İsimler: canlı-cansız, somut-soyut varlık veya olayların hepsini ayrı ayrı karşılayan kelimelerdir. Adem topluluğundan seçilen Âdem’e isimler öğretildi. Yani gökyüzünün gökyüzü olduğunu ateşin ateş olduğunu özellikleri ile öğrendi ve muazzam bir bilgiye kavuştu Âdem. Artık aklını ve zekâsını daha olgun kullanabilir duruma geldi. Aklı olup tam manası ile farkında olmayan, keşfedemeyen ve verimli kullanamayan beşeri toplum artık mantık yürütüyor, felsefe yapabiliyor, daha net anlıyor ve anlatıyor ve daha sorumlu düşünebiliyordur. Her şeyden daha önemlisi aklını keşfetmiş ve bunu geliştirebilme yetisini kazanmıştı.



“Biz ona kelimeleri öğrettik” lafını biraz açarsak eğer: Kelime aslında bizim kullandığımız dil ve dili oluşturan unsurlardan çok daha kapsayıcı, müteal(aşkın) bir anlam içerir. Kelime söz demektir. Sözün bütün kutsal metinlerde iyice vurgulandığı gibi ilim ve hikmet anlamı vardır. Hatta bu anlamda kelime(logos anlamı ile), mutlak ilim ve hikmet demektir. Antik yunanda logos bu anlama geliyordu. Felsefeciler logosu yani hikmeti öğrenme ve öğretme faaliyeti içindeydiler. Yuhanna/İncil’de “önce söz vardı” deniliyor. İncil’in yunani(yunanca) metinlerinde bu kelime logos olarak geçer ve devamında “söz hakikatti, söz tanrıydı” denilmektedir. Buradan bile hareket edilse sözün bizdeki karşılığı ile kelimenin kesinlikle tanrısal yani tanrıya ait olduğu hakikati ortaya çıkar. Kuran-ı kerim’de “kelimetullah” denmiştir. Yani Allah’ın kelimeleri veya Allah’ın kelamı. Buna mukabil kelimetül-insan demeyiz hatta kelimetül-resul bile demeyiz. Kelime kuranda Allah’ın ayetleri karşılığı kullanılmıştır. Yani Allah’ın kuran ile bize verdiği veya vermediği bütün ilmi, kelime ile başka bir ifade ile kelam ile ifade edilir. Bu anlamda mesela yine kuranda Hz. İsa Allah’ın bir kelimesi olarak ifade edilmektedir. Burada kelimenin mutlak ilim ve mucize karşılığı vardır. Bunun içindir ki, Allah’ın kelimeleri kullanarak indirilir. O nedenle Kuran İnzal(indirilmek) edilmiş yani indirilmiştir. Bu sebeplerle kelime bilgisi demek olan “kelam” haddizatında Allah’ı bilmeye ve anlamaya yönelen bir ilim dalıdır ve hala başta ilahiyat fakültelerimizde ders olarak okutulmaktadır.



“Biz ona kelimeleri öğrettik” evresinde artık Âdem:



a) Varlığı Allah tarafından yeni bir formasyonla inşa edilmiştir,

b) Barbarlıktan medeniyet safhasına geçmiştir,

c) İsimler öğretilmiş ve bu öğrendikleri ile daha net anlaşmış daha net kendini ve olan biteni anlamıştır. Hiçbir varlıkta görülmeyen (meleklerde dahil) ontoloji ve epistemolojiye sahip olmuştur.



Bu evrede Allah son olarak, “Al bunlarda(kelimeler-kelamlar) senin tüm öğrendiklerini dünya üzerinde uygulaman için, düzen ve hukukun için, adalet ve dünya üzerinde daha bilinçli yaşaman için gerekenler” başlığı altında kendisine verilmiş düzen bildirisidir. Özetle varlığının amacına uygun yaşaması için gereken bilgi verildi.





3- Allah son olarak Âdem’i huzura çıkardığında (şeytanın isyan edip kabullenmediği saffadır bu saffa) Meleklere Âdem’e secde etmeleri emredilmiştir.



Hatırlayalım: Bakara suresinden “Ben sizin bilmediğinizi bilirim”



(Ekleme: “Biz yeryüzünde yaratacağız” diye geçen yaratılma mekanı çoğunlukla cennet kabul edilir ama değildir)



Kuran-ı Kerim’de Allah hariç hiç bir şeye secde edilmeyeceği üstüne basa basa belirtilmiştir. Şimdi şunu diyebilirsiniz “e Allah tüm meleklere Âdem’e secde etmesini söyledi?”



Bu şudur: İnsan artık vahşi beşerliğini bırakmıştır, varlığı yeniden tanzim edilmiştir. Tüm bilgiler ona öğretilmiş ve var olan özelliklerinin daha iyi kullanmasını öğrenmiştir. Ve melekler bu vahşi canlının böyle bir değişim geçirerek (yaratılarak) bu hale gelmesine hayran kalmıştır. Allah kendinden özellikler vererek dünyaya bir halife var edeceğini söylemiştir bu evrenin ilk başında. Ve artık Âdem Allah’ın halifesidir. İnsanlar içinden seçilen peygamber Hz. Âdem meleklerin karşısına çıktığında, Allah bizzat ona değil, onun bu evresini tamamladığı için ve onu kimselerin akıl sır erdiremediği bir yoldan geçirdiği için, Hz. Âdem’e bakılarak kendisine secde edilmesini istemiştir.



Bakara suresinden: “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” sözünün bir açıklaması da böyle olmalıdır.. Allah insanı insan yapmıştır. Yeniden insan yapmıştır, yeniden yaratmıştır, yenilemiştir varlığını insanın.

Kur’ân zinayı yasaklamıştır. Fakat Kur’ân’da Hz. Adem’in çocuklarının, kardeş kardeş çiftleştiğinden söz edilmez. Evvela, Adem’in çocuklarından erkek kız kardeşin birbirleriyle evlenip insanlığın ürediği düşüncesi Kur’ân’ın ifadesi değildir. Bu düşüncenin, İbrani geleneğinden Araplara geçmiş olduğunu sanıyorum. Bütün insanların, sadece Adem’den gelmiş olması da Kur’ân’ın ifadesi değildir. Kur’ân’ın ifadesinden, Adem’in, hilafet makamına ulaşmış olan ve sorumluluk kazanan ilk insan olduğu anlaşılır.

Ondan çok önce, dünyanın birçok yerinde insanlar yaratılmış olabilir. Fakat ne zaman ki insan olgunlaşıp çevresini yönetecek akıl düzeyine gelmiş, o zaman Allah’ın, yer yüzünde halifesi olmuştur. İlk halifelik makamına yükselen insan, Hz. Adem’dir. Bu bakımdan o, sorumluluk kazanan insanlığın atasıdır.

Yaratılışın ilk aşamaları hakkındaki teoriler de ispatlanmış bilim değil, sadece tahmindir. Tutalım ki Adem, Kitab-ı Mukaddes’in dediği gibi ilk insandır ve onun her batında kız oğlan olmak üzere ikiz çocukları olmuştur. O zaman başka insan olmadığına göre neslin devamı için bu çocukların birbiriyle evlenmelerinden başka çare var mı? Adem yasalarında, bu tür evlenme yasaklanmadığı için zina da değildi. Dolayısıyla günah da söz konusu olamaz. Çünkü günah, bir yasağı çiğnemekten doğar. Burada çiğnenen bir yasak yok ki günah olsun. O günün şartları için erkeğin, kendi ikizi olan kız kardeşiyle evlenmesi yasaktı. Adem’in çocukları da kendi ikizleriyle değil, bir sonraki doğumdan olan kardeşiyle evlenmişlerdir. Bu evlenme o günün şartlan içinde zorunlu ve yasaldır. Yasal olan bir şeyde günah da söz konusu olmaz. Cünkü Hz. Adem halife idi..O halde kendisinden önce veya Onun ile birlikte yasayan insanlar olmaliydi..

Ve Allah ” ensest ” iliskiyi yasaklamisti..

Ne yalan söyleyeyim ” Havva anamiz ücüz dogruyordu bu kardesler birbirleri ile evleniyorlardi O devrin seriati öyleydi ” gibi aciklamalar bana komik geldi

Cünkü Allah yasakladigindan dönmez !..
Ne demek o devrin seriati öyleydi ß.
Adem i yaratan Allah in gücü baska insanlar yaratmaya mi yetmedi ?..( Hasa )

Tarihi açıdam:Bugünkü insan türü olan Homo sapiens sapiens’in ilk ferdi olan ilk insan Adem’in yaratılışı, Doğum tarihi MÖ:3761 veya 3100 olarak belirlenen peygamber Adem’den çok çok öncelere gitmektedir. Homo sapiens sapiens tarih sahnesine ilk defa 100.000 veya 200.000 yıl önce doğu Afrika, Ortadoğu ve Asya da çıkmıştır. Daha sonra bazı kolları buralardan sıra ile Batı Afrikaya (100.000 – 50.000 yıl önce) Orta ve doğu Avrupaya, (50.000 – 40.000 yıl önce) daha sonra batı Avrupa, güney ve orta Amerika ile Okyanusya’ya (40.000 – 35.000) yıl önce ve son olarak Kuzey Amerika’ya (20.000 – 15.000 yıl önce) göç etmişler, veya orada yaratılmışlardır.



Tekrar etmek gerekirse İlk insan Adem’in ve ilk ademoğullarının dünyada ki biyolojik yaratılışları en azından 100.000 seneden fazladır. O zaman MÖ.3.761 veya 3.100 yılında yaratılmış olan peygamber Adem, ilk insan Adem olamaz. İlk insan ve ilk peygamber, Adem ile Peygamber Adem bu iki insan arasında geçen zaman diliminde dünyanın çeşitli yerlerindeki başka kavimlere de pek çok peygamberler gönderilmiş olması gerekir.

*********************************************************

Eldeki mevcut bilgiler dini taassuptan arındırılarak akıl ve mantığın süzgecinden geçirildiğinde iki farklı Adem’den söz edildiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu bölümde peygamber Adem hakkında görüşlerimizi ortaya koymaya çalışacağız.

Peygamber Adem’in doğumunu zaman ve mekan koordinatlarına yerleştirdiğimizde onun MÖ.3.100 – 3.000 yıllarında Sümer ülkesinde yaşamış bir Sümerli olduğu anlaşılır. Krallar listesinde isminin yer alması Kutsal kitaplarda ve inanç sisteminde peygamber olarak bilinmesi, onun Sümer ülkesinde hem siyasi, hem dini bir lider olduğunu ortaya koyar.

MÖ. 3.100 – 2.900 yılları Mezopotamya’da Ubaid ve Uruk dönemlerinden sonraya rastlayan ve Jemdet Nasr denilen yeni ve parlak bir dönemin hüküm sürdüğü bir dönemdir. Yazının ve okuma yazmanın gelişmeye başlaması da bu dönemde olmuştur.



(Prof. Dr. Mümin Köksoy- Yer bilimlerinin katkısıyla NUH TUFANI VE SÜMERLERİN KÖKENİ s/42 * s/188-189)

****************************************************

“İNSANSI”LAR ve “İNSAN”LAR

O devirde yeryüzünde bir tekâmül sürecinden geçerek bugünkü ”insan”a son derece benzeyen; fakat zihnî fonksiyonlar yönünden düşünce, muhakeme gibi insanî vasıflardan yoksun; ”homo-saphien” olarak adlandırılan, insan bedeninde hayvanlığı yaşayan topluluklar vardı… Ki biz bunlara ”insansı” demekteyiz…



Bunlar, kişisel menfaatleri için birbirlerine her türlü zararı verebiliyorlar; kan döküp, fesat çıkarıyorlardı! Yaşamları yalnızca hayvansal düzeyde olup, yeme-içme, çiftleşme, olabildiğince her şeye sahip olma gibi son derece sınırlı bir şekilde devam ediyordu.



Elbette o zaman yeryüzünde en bilinçli varlıklar olan ”CİN“ler de bunlar üzerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunabiliyorlardı…



Melekler de kendi kapasiteleri ve gördükleri örnekler kadarıyla, ”Halife” olacak ”insan”ı, o an’a kadar yaşam süregelmekte olan ”insansı”lar gibi değerlendirerek; yeryüzünde kan dökücü, fesat çıkarıcı bir varlık zannetmişlerdi!



Oysa, ”Âdem” ismiyle işaret edilen”şekillenmiş çamur” yani ”hücresel beden”sahibi varlığa, yani ”insansı”ya, belli bir kıvama -sevveytu- geldikten sonra Allâh, “ruhundan üfle”miş; böylece o, bir ”mutasyon” geçirmişti! Bundan sonra da ”insansı”lar arasında ilk ”insan”olmuştu Hz. Âdem!……

Sonuç: Hz. Adem ilk insan değil, ondan önce de insanlar vardı. Adem sadece ilk uygar insandır
Not: İslam yozlaştırılmış aslında Türban emr edilmemiş
Adem ilk insan değil
Kuranda kadına şiddet emri geçmiyor
Kuranda kabir azabı yok
Kadere iman yok
Reankarnasyon gerçek
İslami gerçəkleri oldugu gibi İslamıoldugu gibi bilmek isterseniz sitesini ziyaret edin
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Amacin ne bilmiyorum ama site kurallarina gore disari link vermiyoruz.
 

Sahte filozof

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
reklama giriyor mu ama benim sitem değil ki alıntıdır makale siteni verdim nasıl kaldıra bilirim?
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Ben kaldirdim tum yazilarinizdan. Sadece o siteden alintilar yapip yazinin sonuna kadar kopyalamaniz ve sitede olmadigi halde bizim sitemizde daha fazla bilgi icin bu siteye girin demeniz sebebiyle tum linkler kaldirilmistir.
 

Sahte filozof

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
tmm anladim ama o yaziları paylaşıp sitenin ismini vermesem olur dimi
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Alintilari su sekilde paylasabilirsiniz:

- Bu yazi alintidir.
- Sahis ismi belirterek
- Kurulus dernek sirket vs gibi tescil olunan firma unvani belirtmek
- Site ismi belirterek (bunuda sitemizde www seklinde degilde ornegin site www.felsefe.net buradan alintiladiginiz birseyi felsefe.net olarak paylasmaniz yeterlidir)

Ornekte de gordugunuz gibi basina www koydugunuzda link cikiyor diger turlu cikmiyor. Biz sitemizde disariya link vermeme karari aldik google calismalarimizdan dolayi. asitesi.com olarak alintilarsaniz sevinirim.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Beşer: Arapça ve İbranice ortak bir kelimedir. Kuranda da Tevrat’da da söylendiği gibi kullanılır. Arapça Ş,Ra kökünden gelir. Bu kökten türeyen şera, şurra, şura, işar, şiar, beşer, aşiret, şeriat gibi kelimelerin ortak özelliği bir topluluğu ve toplu yönelimi ifade ediyor olmasıdır. Yani insan beşer varlığı halindeyken “kendi bilincine vakıf değildi, birey olamamıştı. Sürü halinde yaşıyordu içgüdüleri ile ve toplu olarak hareket ediyordu. Kısmi zeka belirtisi gösteren davranışları da yok değildi. Ancak insan özel anlamı ile Adem ve daha ileri aşamada halife olması ile kemale ermiştir. Bu varlığının kemalini kavraması sadece kendisinin farkına varması ile değil, bütün bir yeryüzünün ve rabbinin de bilgisine, hakikatine vakıf olması ile tamamlandı.

daha önceki yazınızda reenkarnasyon inancını dine soktunuz,şimdide insansı sürüler söylemiyle evrime gönderme yapıyorsunuz ve tevratla incille bu yazdıklarınızı desteklemeye çalışıyorsunuz amacınız nedir ?dinler arası bir mutabakat sağlamak mı yoksa bilimle dini daha açık söyleyeyim evrimle yaratılışı bir noktada buluşturmaya mı çalışıyorsunuz anlamış değilim doğrusu..Allah Adem'i nasıl yarattığını ve cennete yerleştirdiğini ayetlerde açıklamıştır..

bir sonraki yazınızı merakla bekliyorum,acaba bu insansı varlıkların ortaya çıkışı ne şekilde olmuştur;evrimle mi yoksa yaratılışla mı..?ayrıca 200 000-100 000 sene aralığında tekamül olamayan bilim,dil,teknoloji geliştiremeyen insan bir anda kendi türünden birinin gelişiyle kamil insan haline geliveriyor,hoş gelmiş de değil ya,insanlığın şu anki durumuna bakarsanız bir 200 000 sene daha geçmesi lazım..200 000 sene vahşi olarak dolaşan insan sürülerine ne oldu da Allah bir anda bilinç yüklemeye karar verdi..birde ademe ruh üflemekten bahsetmişsiniz yazıda,diğer insan sürüleri ruhsuz mu dolaşıyordu vesaire vesaire..bu anlatımlar dini tahrif etmenin yeni yolu gibi geliyor bana,beşer olamamış şaşar bir durumdayız anlaşılan...
 

ebrar

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Ara 2012
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
burdan sahte filozof a sesleniyorum sen kimsin be adam türban yok ama orada geçen ayet e göre kadınlar için saç kılı nı erkeklerin görmesi haram kılınmış ve apaçık yazıyor saç kılının günah olduğu yazar aç da oku
 

ebrar

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Ara 2012
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
İnsan beşeri bir varlıktı. Ve unutmamalıyız ki beşer şaşar!



Beşer: Arapça ve İbranice ortak bir kelimedir. Kuranda da Tevrat’da da söylendiği gibi kullanılır. Arapça Ş,Ra kökünden gelir. Bu kökten türeyen şera, şurra, şura, işar, şiar, beşer, aşiret, şeriat gibi kelimelerin ortak özelliği bir topluluğu ve toplu yönelimi ifade ediyor olmasıdır. Yani insan beşer varlığı halindeyken “kendi bilincine vakıf değildi, birey olamamıştı. Sürü halinde yaşıyordu içgüdüleri ile ve toplu olarak hareket ediyordu. Kısmi zeka belirtisi gösteren davranışları da yok değildi. Ancak insan özel anlamı ile Adem ve daha ileri aşamada halife olması ile kemale ermiştir. Bu varlığının kemalini kavraması sadece kendisinin farkına varması ile değil, bütün bir yeryüzünün ve rabbinin de bilgisine, hakikatine vakıf olması ile tamamlandı.



Bilinene göre insan dünya üzerindeki en vahşi varlıktır. Öyle ki ilkel zamanlarında kaplan sürülerini, fil sürülerini avlayan bir varlıktır. DNA’larına işlemiş olacak ki halen daha bir vahşi hayvan insan karşısında tereddüt ediyorken kendi gibi başka bir yırtıcıya tereddüt etmeden saldırabiliyor. Bu açıklamaya da gerek yok insanın diğer canlılar üzerindeki vahşiliğini ve üstünlüğünü kanıtlamak için.



“Adem” bir çoğul olarak adamın topluluk halini ifade eder. Adam tekildir Âdem çoğuldur.



Tevrat’ta “Adam” diye geçer (tekilleştirilmek istenmiştir) Kuran-ı Kerim’de “Âdem” diye geçer(çoğulu kasteder)



Zannedilenin aksine insan bir anda kafalarımızda kurduğumuz/kurmak istediğimiz simülasyon evrimini geçirip sonrada türememiştir. Nedir bu? Bu şudur: çamurdan bir heykel yapıldı, bu heykele ruh verildi ve başladı yürümeye. Böyle değildir size anlatacağım insanın insan olma yolundaki evrimi.



Âdem zaten kalabalık sürüler halinde yeryüzündeydi. Adem’i şahıs ismi olarak kurgulamayın. Âdem bu insan beşerinin adıdır.



İnsan beşerinin dünya üzerinde vahşi olması ve kök söktürmesinin tek sebebi akıl&zeka. Kendinden daha vahşi hatta daha güçlü varlıkları avlayan ve beşeri, sürü, kabile şeklinde yaşayan icat yapmasını bilen varlıktı Adem topluluğu.



Şimdi sizle kademe kademe ilerleyelim arkadaşlar:



Bakara Suresi 30.Ayet

“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, ”Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler, Allah da, ”Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.”





1-) Bakara suresinde “yaratacağım” diye geçen meal tam manası ile doğru değildir. Arapçada “helage= yaratmak, genel anlamı ile yaratmak demektir” ama bakara suresinde bu tabir için “ceale” kelimesi kullanılmıştır. Ceale = Ceale’de yaratmaktır ama daha çok atama, bir üst kademeye çıkarma anlamındadır.



Yani insan sürü olarak vardı, zekâsı ve aklıda vardı ama bunun farkında değildi ve vahşiydi. Allah Âdem topluluğunu seçti ve o topluluktan birini de yeryüzünde halifesi olarak atadı.

. Kuran’ı kerimde “Aynı nefsden yarattık” der. Şimdi biraz size anlattıklarımı pekiştirirseniz: Adem insan topluluğunun kendi zekasını ve aklını kavramadan önceki adıydı, beşerdi yani. Yani Hz. Âdem ve Havva’da bu Adem beşerinden türediler.



“Allah sizi tek nefisten yarattı” diye geçer bu oluşum. Geçen “Nefs” kelimesi geniş bir anlamı ifade eder. Nefsin başlıca anlamları: insan, ruh, can, hayat, zat, şahıs, cins, hakikat, asıl, cevher, madde, insanı oluşturan hakikat, bir şeyin tamamı hakikati demektir.





2-Allah varlıklara emanetini teslim etmek istediğini söylediğinde, ne dağlar kaldırabildi bu yükü ne de denizler. Hiçbir canlı varlık yanaşmadı/yanaşamadı bu emaneti yüklenmeye. Lakin Adem topluluğu bu yükü yapısı gereği kaldırdı ve kabullendi.



Allah bu görevi insana yani beşeri yaşayan Adem’e vereceğini bildirdiğinde, sorgulamadan itaat eden melekler bile şaşırdı. ”Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.”dediler.



Şimdi burada şunları çıkarabiliriz. Melekler Adem Sürüsü’nü biliyorlardı, vahşi olduğunu ve dünya üzerinde kan döktüğünü, böyle bir atama ile daha yüksek bir yetki ile donandırılınca daha çok kan dökeceğini geçirdiler, buda bize şunu verir: “İnsan bu karardan önce vardı”. Lakin bu görev için uygun görülmedi melekler tarafından. Olacakları sadece Allah biliyordu.



Ne demiştim 1. maddemde? “Bakara suresinde bize meal olarak aktarılan yaratmak kelimesi yanlıştır” demiştim. Kuran’da yaratmak manasında kullanılan kelime “Ceale”dir yani üst mertebeye atamadır ve bir süreci ifade eder. Çünkü belli bir yerde olmayan bir şeyi başka bir yere atayamazsınız.



Allah beşeri ademi yanına aldı. Kuran-ı kerimde iki kategoride şöyle der “biz ona isim öğrettik” ve “biz ona kelime öğrettik” çoğu araştırmacıya göre bu ikisi de aynı şeydir ve bunlar olduktan sonra “insan konuşmayı öğrendi” derler HAYIR! Öyle değildir!



İsimler: canlı-cansız, somut-soyut varlık veya olayların hepsini ayrı ayrı karşılayan kelimelerdir. Adem topluluğundan seçilen Âdem’e isimler öğretildi. Yani gökyüzünün gökyüzü olduğunu ateşin ateş olduğunu özellikleri ile öğrendi ve muazzam bir bilgiye kavuştu Âdem. Artık aklını ve zekâsını daha olgun kullanabilir duruma geldi. Aklı olup tam manası ile farkında olmayan, keşfedemeyen ve verimli kullanamayan beşeri toplum artık mantık yürütüyor, felsefe yapabiliyor, daha net anlıyor ve anlatıyor ve daha sorumlu düşünebiliyordur. Her şeyden daha önemlisi aklını keşfetmiş ve bunu geliştirebilme yetisini kazanmıştı.



“Biz ona kelimeleri öğrettik” lafını biraz açarsak eğer: Kelime aslında bizim kullandığımız dil ve dili oluşturan unsurlardan çok daha kapsayıcı, müteal(aşkın) bir anlam içerir. Kelime söz demektir. Sözün bütün kutsal metinlerde iyice vurgulandığı gibi ilim ve hikmet anlamı vardır. Hatta bu anlamda kelime(logos anlamı ile), mutlak ilim ve hikmet demektir. Antik yunanda logos bu anlama geliyordu. Felsefeciler logosu yani hikmeti öğrenme ve öğretme faaliyeti içindeydiler. Yuhanna/İncil’de “önce söz vardı” deniliyor. İncil’in yunani(yunanca) metinlerinde bu kelime logos olarak geçer ve devamında “söz hakikatti, söz tanrıydı” denilmektedir. Buradan bile hareket edilse sözün bizdeki karşılığı ile kelimenin kesinlikle tanrısal yani tanrıya ait olduğu hakikati ortaya çıkar. Kuran-ı kerim’de “kelimetullah” denmiştir. Yani Allah’ın kelimeleri veya Allah’ın kelamı. Buna mukabil kelimetül-insan demeyiz hatta kelimetül-resul bile demeyiz. Kelime kuranda Allah’ın ayetleri karşılığı kullanılmıştır. Yani Allah’ın kuran ile bize verdiği veya vermediği bütün ilmi, kelime ile başka bir ifade ile kelam ile ifade edilir. Bu anlamda mesela yine kuranda Hz. İsa Allah’ın bir kelimesi olarak ifade edilmektedir. Burada kelimenin mutlak ilim ve mucize karşılığı vardır. Bunun içindir ki, Allah’ın kelimeleri kullanarak indirilir. O nedenle Kuran İnzal(indirilmek) edilmiş yani indirilmiştir. Bu sebeplerle kelime bilgisi demek olan “kelam” haddizatında Allah’ı bilmeye ve anlamaya yönelen bir ilim dalıdır ve hala başta ilahiyat fakültelerimizde ders olarak okutulmaktadır.



“Biz ona kelimeleri öğrettik” evresinde artık Âdem:



a) Varlığı Allah tarafından yeni bir formasyonla inşa edilmiştir,

b) Barbarlıktan medeniyet safhasına geçmiştir,

c) İsimler öğretilmiş ve bu öğrendikleri ile daha net anlaşmış daha net kendini ve olan biteni anlamıştır. Hiçbir varlıkta görülmeyen (meleklerde dahil) ontoloji ve epistemolojiye sahip olmuştur.



Bu evrede Allah son olarak, “Al bunlarda(kelimeler-kelamlar) senin tüm öğrendiklerini dünya üzerinde uygulaman için, düzen ve hukukun için, adalet ve dünya üzerinde daha bilinçli yaşaman için gerekenler” başlığı altında kendisine verilmiş düzen bildirisidir. Özetle varlığının amacına uygun yaşaması için gereken bilgi verildi.





3- Allah son olarak Âdem’i huzura çıkardığında (şeytanın isyan edip kabullenmediği saffadır bu saffa) Meleklere Âdem’e secde etmeleri emredilmiştir.



Hatırlayalım: Bakara suresinden “Ben sizin bilmediğinizi bilirim”



(Ekleme: “Biz yeryüzünde yaratacağız” diye geçen yaratılma mekanı çoğunlukla cennet kabul edilir ama değildir)



Kuran-ı Kerim’de Allah hariç hiç bir şeye secde edilmeyeceği üstüne basa basa belirtilmiştir. Şimdi şunu diyebilirsiniz “e Allah tüm meleklere Âdem’e secde etmesini söyledi?”



Bu şudur: İnsan artık vahşi beşerliğini bırakmıştır, varlığı yeniden tanzim edilmiştir. Tüm bilgiler ona öğretilmiş ve var olan özelliklerinin daha iyi kullanmasını öğrenmiştir. Ve melekler bu vahşi canlının böyle bir değişim geçirerek (yaratılarak) bu hale gelmesine hayran kalmıştır. Allah kendinden özellikler vererek dünyaya bir halife var edeceğini söylemiştir bu evrenin ilk başında. Ve artık Âdem Allah’ın halifesidir. İnsanlar içinden seçilen peygamber Hz. Âdem meleklerin karşısına çıktığında, Allah bizzat ona değil, onun bu evresini tamamladığı için ve onu kimselerin akıl sır erdiremediği bir yoldan geçirdiği için, Hz. Âdem’e bakılarak kendisine secde edilmesini istemiştir.



Bakara suresinden: “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” sözünün bir açıklaması da böyle olmalıdır.. Allah insanı insan yapmıştır. Yeniden insan yapmıştır, yeniden yaratmıştır, yenilemiştir varlığını insanın.

Kur’ân zinayı yasaklamıştır. Fakat Kur’ân’da Hz. Adem’in çocuklarının, kardeş kardeş çiftleştiğinden söz edilmez. Evvela, Adem’in çocuklarından erkek kız kardeşin birbirleriyle evlenip insanlığın ürediği düşüncesi Kur’ân’ın ifadesi değildir. Bu düşüncenin, İbrani geleneğinden Araplara geçmiş olduğunu sanıyorum. Bütün insanların, sadece Adem’den gelmiş olması da Kur’ân’ın ifadesi değildir. Kur’ân’ın ifadesinden, Adem’in, hilafet makamına ulaşmış olan ve sorumluluk kazanan ilk insan olduğu anlaşılır.

Ondan çok önce, dünyanın birçok yerinde insanlar yaratılmış olabilir. Fakat ne zaman ki insan olgunlaşıp çevresini yönetecek akıl düzeyine gelmiş, o zaman Allah’ın, yer yüzünde halifesi olmuştur. İlk halifelik makamına yükselen insan, Hz. Adem’dir. Bu bakımdan o, sorumluluk kazanan insanlığın atasıdır.

Yaratılışın ilk aşamaları hakkındaki teoriler de ispatlanmış bilim değil, sadece tahmindir. Tutalım ki Adem, Kitab-ı Mukaddes’in dediği gibi ilk insandır ve onun her batında kız oğlan olmak üzere ikiz çocukları olmuştur. O zaman başka insan olmadığına göre neslin devamı için bu çocukların birbiriyle evlenmelerinden başka çare var mı? Adem yasalarında, bu tür evlenme yasaklanmadığı için zina da değildi. Dolayısıyla günah da söz konusu olamaz. Çünkü günah, bir yasağı çiğnemekten doğar. Burada çiğnenen bir yasak yok ki günah olsun. O günün şartları için erkeğin, kendi ikizi olan kız kardeşiyle evlenmesi yasaktı. Adem’in çocukları da kendi ikizleriyle değil, bir sonraki doğumdan olan kardeşiyle evlenmişlerdir. Bu evlenme o günün şartlan içinde zorunlu ve yasaldır. Yasal olan bir şeyde günah da söz konusu olmaz. Cünkü Hz. Adem halife idi..O halde kendisinden önce veya Onun ile birlikte yasayan insanlar olmaliydi..

Ve Allah ” ensest ” iliskiyi yasaklamisti..

Ne yalan söyleyeyim ” Havva anamiz ücüz dogruyordu bu kardesler birbirleri ile evleniyorlardi O devrin seriati öyleydi ” gibi aciklamalar bana komik geldi

Cünkü Allah yasakladigindan dönmez !..
Ne demek o devrin seriati öyleydi ß.
Adem i yaratan Allah in gücü baska insanlar yaratmaya mi yetmedi ?..( Hasa )

Tarihi açıdam:Bugünkü insan türü olan Homo sapiens sapiens’in ilk ferdi olan ilk insan Adem’in yaratılışı, Doğum tarihi MÖ:3761 veya 3100 olarak belirlenen peygamber Adem’den çok çok öncelere gitmektedir. Homo sapiens sapiens tarih sahnesine ilk defa 100.000 veya 200.000 yıl önce doğu Afrika, Ortadoğu ve Asya da çıkmıştır. Daha sonra bazı kolları buralardan sıra ile Batı Afrikaya (100.000 – 50.000 yıl önce) Orta ve doğu Avrupaya, (50.000 – 40.000 yıl önce) daha sonra batı Avrupa, güney ve orta Amerika ile Okyanusya’ya (40.000 – 35.000) yıl önce ve son olarak Kuzey Amerika’ya (20.000 – 15.000 yıl önce) göç etmişler, veya orada yaratılmışlardır.



Tekrar etmek gerekirse İlk insan Adem’in ve ilk ademoğullarının dünyada ki biyolojik yaratılışları en azından 100.000 seneden fazladır. O zaman MÖ.3.761 veya 3.100 yılında yaratılmış olan peygamber Adem, ilk insan Adem olamaz. İlk insan ve ilk peygamber, Adem ile Peygamber Adem bu iki insan arasında geçen zaman diliminde dünyanın çeşitli yerlerindeki başka kavimlere de pek çok peygamberler gönderilmiş olması gerekir.

*********************************************************

Eldeki mevcut bilgiler dini taassuptan arındırılarak akıl ve mantığın süzgecinden geçirildiğinde iki farklı Adem’den söz edildiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu bölümde peygamber Adem hakkında görüşlerimizi ortaya koymaya çalışacağız.

Peygamber Adem’in doğumunu zaman ve mekan koordinatlarına yerleştirdiğimizde onun MÖ.3.100 – 3.000 yıllarında Sümer ülkesinde yaşamış bir Sümerli olduğu anlaşılır. Krallar listesinde isminin yer alması Kutsal kitaplarda ve inanç sisteminde peygamber olarak bilinmesi, onun Sümer ülkesinde hem siyasi, hem dini bir lider olduğunu ortaya koyar.

MÖ. 3.100 – 2.900 yılları Mezopotamya’da Ubaid ve Uruk dönemlerinden sonraya rastlayan ve Jemdet Nasr denilen yeni ve parlak bir dönemin hüküm sürdüğü bir dönemdir. Yazının ve okuma yazmanın gelişmeye başlaması da bu dönemde olmuştur.



(Prof. Dr. Mümin Köksoy- Yer bilimlerinin katkısıyla NUH TUFANI VE SÜMERLERİN KÖKENİ s/42 * s/188-189)

****************************************************

“İNSANSI”LAR ve “İNSAN”LAR

O devirde yeryüzünde bir tekâmül sürecinden geçerek bugünkü ”insan”a son derece benzeyen; fakat zihnî fonksiyonlar yönünden düşünce, muhakeme gibi insanî vasıflardan yoksun; ”homo-saphien” olarak adlandırılan, insan bedeninde hayvanlığı yaşayan topluluklar vardı… Ki biz bunlara ”insansı” demekteyiz…



Bunlar, kişisel menfaatleri için birbirlerine her türlü zararı verebiliyorlar; kan döküp, fesat çıkarıyorlardı! Yaşamları yalnızca hayvansal düzeyde olup, yeme-içme, çiftleşme, olabildiğince her şeye sahip olma gibi son derece sınırlı bir şekilde devam ediyordu.



Elbette o zaman yeryüzünde en bilinçli varlıklar olan ”CİN“ler de bunlar üzerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunabiliyorlardı…



Melekler de kendi kapasiteleri ve gördükleri örnekler kadarıyla, ”Halife” olacak ”insan”ı, o an’a kadar yaşam süregelmekte olan ”insansı”lar gibi değerlendirerek; yeryüzünde kan dökücü, fesat çıkarıcı bir varlık zannetmişlerdi!



Oysa, ”Âdem” ismiyle işaret edilen”şekillenmiş çamur” yani ”hücresel beden”sahibi varlığa, yani ”insansı”ya, belli bir kıvama -sevveytu- geldikten sonra Allâh, “ruhundan üfle”miş; böylece o, bir ”mutasyon” geçirmişti! Bundan sonra da ”insansı”lar arasında ilk ”insan”olmuştu Hz. Âdem!……

Sonuç: Hz. Adem ilk insan değil, ondan önce de insanlar vardı. Adem sadece ilk uygar insandır
Not: İslam yozlaştırılmış aslında Türban emr edilmemiş
Adem ilk insan değil
Kuranda kadına şiddet emri geçmiyor
Kuranda kabir azabı yok
Kadere iman yok
Reankarnasyon gerçek
İslami gerçəkleri oldugu gibi İslamıoldugu gibi bilmek isterseniz sitesini ziyaret edin

bunların hepsi fasa fiso sen diyorsun ki Adem değil ademoğulları burdan sana tavsiyem fazla araştırmışsın ama boşuna. şu bir gerçek tir ki Adem in meyve yemesini kendi unutkanlığı vesilesi olduğu için cennetten atılıp dünyaya indirdi ve burada Havva anne miz de aynı şekilde ve herşey yok oldu dünya ya inmeden önce Adem as. cennette dolaşırken in kapısının üzerinde yazan yazıyı görmüştü ve orada Muhammed (sav) yazı vardı ve gelmeş geçmeş en son peygamber in olduğu ta ozamandan belliydi dünya ya indikten sonda Adem as. bir müddet dünya da zaman geçirdikten sonra hatırladı orada yazan sözü ve Allah ım beni Muhammed sav yüzü suyu hürmetine beni bağışla yarabbi dedi seneler geçti Allah en sonun da adem as ve havva anamızın duasını kabul etti ve birleştirdi sonra çoğalın dedi. o zamanlarda zaten bu zaman gibi çocuklar gibi değil di doğan ayağa kalkıyor ve yürüyordu 6 şar doğum oluyordu 5şer doğum oluyordu bazen onar bazen de 15 şer oluyordu ve tek olarak Nuh as doğdu o da aynı şekilde doğdu hemen ayaklanıp konuşmaya başladı ve o zamanda Allah ın emri ile bütün melekler ev yapmayı yemek yemeği ve daha birçok şeyı öğrettiler daha da başka varsa bundan başka dedil göster. ben bildiğimi paylaşıyorum sen ise değiştirilmiş kitaplarıdan örnek veriyorsun şu bir gerçek ki gerçek incil ve tevratta kesinlikle saptırmalar ve yalanlar yazılı Allah onları yazanları cehennem azabında yaksın buna inananları da yaksın Amin.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Ebrar merhaba, biraz sakin ol lütfen. Bu forumda birçok farklı görüş mevcut bu sebeple itiraz edebilirsin, karşı da çıkabilirsin fakat beddua etmek pek hoş olmuyor gibi düşünüyorum. Daha sakin yazılar yazarsan hem yazdıkların daha iyi anlaşılacak hem de kimseyi kırmamış olacaksın. Sinirden yazdığın cümleler bile birbirine karışmış.Lütfen biraz daha hoşgörülü olalım...Eleştir, karşı çık fakat lütfen beddua etme.
 

ebrar

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
22 Ara 2012
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
tamam sakinim ,sinir oldum valla kusura bakma
 

ihaveanidea

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2017
Mesajlar
848
Tepkime puanı
8
Puanları
18
burdan sahte filozof a sesleniyorum sen kimsin be adam türban yok ama orada geçen ayet e göre kadınlar için saç kılı nı erkeklerin görmesi haram kılınmış ve apaçık yazıyor saç kılının günah olduğu yazar aç da oku

Özür dilerim ama dikkatimi çekti.Salyaları püskürte püskürte yazmış galiba.
 
L

lamei

Ziyaretçi
Bunlar hep fazlaca hadis inkarcılarını dinlemekten,
Demedim mi?
-Dinleyen yok ki beni.
 

nefess

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Eyl 2017
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
burdan sahte filozof a sesleniyorum sen kimsin be adam türban yok ama orada geçen ayet e göre kadınlar için saç kılı nı erkeklerin görmesi haram kılınmış ve apaçık yazıyor saç kılının günah olduğu yazar aç da oku

nerede yazıyor?
 

elbiss

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
24 Şub 2017
Mesajlar
464
Tepkime puanı
7
Puanları
18
Dogrumudur gerçekmıdır bılemem dogrusunu ALLAH bılır ...

Rıvayetlerde 7 adem neslınden bahsedılır ve her adem neslının bellı omur surecı oldugu bahsedılır devamında adem neslının 6.sı oldugumuz soylenılır....

Bunlar rıvayetler gerçeklıgı tartısılır...

Gerçek uzerınden gıdersek bız KURAN da sunu farkedebılırız...


Kuranda bız ademe esyayı ve ısımlerını ogrettık dıye geçer....devamında ıse ılk ınsan olumunu ve yapılması gerekenlerı ogretıldıgı...

devamında meleklerın bu ınsanları çok kan dokecek demesının temel sebebı onceden oluşmuş bır adem neslı degıl ınsanların yaratılıştakı esasları bılıyor olmalarından kaynaklanıyor olmasıdır....

Çunku melek ınsandan farklı yaratıldı ruhsuz olarak ama ınsan ruha ve nefıse sahıptı fakat meleklerde bu nefıs yoktu ama melekler nefısın ne kadar zararlı olabıleceğını bılıyorlardı çunku şeytanda da bu arzu ve ıstekler vardı...dogrusunu ALLAH bılır lakın melekler ınsanın yaratılmasını bılıyordu çunku ınsanda NEFIS vardı....o yuzden de ınsana daır cekıncelerı meleklerın fazlasıyla vardı...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst