tam aksi belki az yemek az uyumak az konuşmak daha da olgunlaştırır,belki uzak durmak,kendinle uğraşmak daha iyidir.metabolizma nekadar yediğine değil ne yediğine bakar,gerisi obezite ,kalp damar problemlerinden başka bir şey yapmaz..bence.![]()
komik ama ,sizde aynı şekilde okumuşsunuz ,ruh tanımada obur olmanın faydası yok,yürek yarasından başka bir şey çıkmıyor vesaire..Cümleleri direkt ilk anlamları ile okumuşsun.Yazdıklarımdan obezite ve kalp damar problemelerine ulaşman bunu gösteriyor.Daha çok insan tanımaktan ve soyut ihtiyaçlardan bahsetmiştim![]()
çok doğru noktalardan yakalamışsınız mevzuyu o sebepten kelimelerle oynayıp dağıtmadan sereyim analizimi kendimce.Bazı düşüncelerimi düzelttikten/değiştirdikten sonra anlıyorum ki önceki düşüncelerim hastalıklıymış..peki ya şimdi yeni ulaştığım düşüncelerimide ilerde değiştirirsem ne olacak, oldu mu bunlarda hastalıklı...bu paradokstan çıkış yok.. açım ama ne yesem? diyorsunuz, bu sizdeki bir düşüncenin/kanının ürünü değil mi? belkide aç değil toksunuz ama kendinizi aç sanıyorsunuz.. aç olduğunuzdan nasıl emin oldunuz? ruhum aç demek o kadar kolay değil bence, ruhunuz hakkında konuştuğunuza emin misiniz? belkide hastalıklı düşüncelerinizi ruhunuzun sesi sanıyorsunuz, belkide hastalıklı düşünceleriniz ruhunuzun üzerini kaplamış ve oraya ulaşmanızı imkansız kılmıştır..
her ruh doyumsuzdur kesin kanım.hiçbir unsur tamamen onun isteklerini doyuramaz sürekli ister,ister ki yaşamın devam etsin
düşünmek için gerekli dinamik altyapının kaynağı ayrımlı ise akıl mı ruh mu ?her ikisimi mutlaka biri baskın çıkıyor ayrıysa ve ruh doyum sağlamak için aklı kendine doğru kaydıracak yeteneğe sahip bence..Doyumsuz olan ruh değilde düşünce olabilir. Sadece varolmanın bilincine sahip değiliz aynı zamanda düşüneniyiz. düşünürüz ve varoluruz. eğer düşüncelerimzi sadece ruhumuz (tinselliğimiz) üretiyor olsaydı belkide doyumsuz olmayacaktık.
ancak insanın yapısına bakıldığında; (kierkegaardın tesbitleriyle)
Tinsenlik ve doğallık ( sonlu ve sonsuz)
Geçici ve kalıcı
Zorunluluk ve özgürlük
ögelerinin birarada olduğu görülüyor. bu da haliyle hastalıklı ve paradoksal insani/beşeri yapıyı doğuruyor.
Kısacası herkes hastalıklı![]()
Doyumsuz olan ruh değilde düşünce olabilir. Sadece varolmanın bilincine sahip değiliz aynı zamanda düşüneniyiz. düşünürüz ve varoluruz. eğer düşüncelerimzi sadece ruhumuz (tinselliğimiz) üretiyor olsaydı belkide doyumsuz olmayacaktık.
ancak insanın yapısına bakıldığında; (kierkegaardın tesbitleriyle)
Tinsenlik ve doğallık ( sonlu ve sonsuz)
Geçici ve kalıcı
Zorunluluk ve özgürlük
ögelerinin birarada olduğu görülüyor. bu da haliyle hastalıklı ve paradoksal insani/beşeri yapıyı doğuruyor.
Kısacası herkes hastalıklı![]()
Ruh değil de düşünce derken
düşüncenin temelini tam metniyle bulamasakta esas etkinin, kimyasal mekanizmaların tesiri altında kaldığını düşünüyorum.Düşüncenin temelini bilemiyoruz, dibi karanlık bir kuyu gibi , düşünce var ancak altı boşlukta duruyor sanki, düşünceyi inşa eden şeyin temeli belirsizdir bu nedenlede düşünce doyumsuzdur demek istemiştim...düşüncenin dayanağı yoktur. örneğin içinize dönün ve kendinizi kontrol edin, düşüncelerinizi kontrol edin ..hayata bakışınız,felsefeniz,kanılarınız,inançlarınız vs hepsi size anlamlı gelenlerden oluşmaktadır, ancak bir başkasına da bambaşka şeyler anlamlı gelmekte .. eğer insana özgü kökenimizi,varoluş amacımızı/varoluşumuzun anlamını bilseydik bu konu boşlukta asılı kalmasaydı bu durum ancak böyle değişebilirdi, başka türlü değişmesi mümkün görünmüyor..
düşüncenin temelini tam metniyle bulamasakta esas etkinin, kimyasal mekanizmaların tesiri altında kaldığını düşünüyorum.
Hormonal yaşam,isteklerin çıkış noktası,
burdan isteğe bağlı düşüncenin; gelişim oluşturması,hareket,doyum yada istek tekrarı çıkar.O sebepten Bence o kadar askıda bir durum değil ,ama kimyayı belirleyen unsurlar biraz pusulayı şaşırtabilir o uzun iş.
Düşünce kaynağına göz attıktan sonra ruhun bu adres üzerinden doyum sağlamaya çalışması ve hamleleri tayin etmesi daha kolay.
İnsana özgü kökenimiz saptanabilir ,varoluş amacımız yorumlanabilir bir konu.
varoluş amacını netleştirebilmiş ruhlar,belki biraz kandırmaca,kanalize etmeyle ruh doyumuna ait noktaları bilirler.
Oksijen ve bu bedenle algılanabilir kısmı daha kolay geçilebilir bu şekilde.tanımla ve ikna et ruhu ekmeklede doyar rostoylada..
Hz Muhammed i Rabbine en yakın yapan ve onun için alemi var eden ameli nedir ki de boğulabilirim.
kimyasal mekanizma ile parantez içine alınabilir birsürü etkin ajan var bireyi oluşturan, genetik en önemli etki,çevresel,psikolojik dinamikler,algı parabolü,ve Tanrı istenci,isteği güdümünde meyelan hali yani birçeşit yönelme ile belirlenmiş istekler ki belirleyen dinamiklerin çoğunluğu yukarıda .
Beynin birtakım alanları görevini hala ifşa etmemiş olsada insan ve onun gereksinimlerine dair varolduğu kesinliği kabuldur sanırım.yapının kompleksliği ne olduğu gerçeğini etkilemez bence.
Esasen bu itici ajanların nereye ittiğini anlamak,geliş evrelerini keşfetmek ,ne istediğini çözmek ,isteğin olabilirliğini yorumlayabilmek isteğin kendini gerçekleştirmekten daha zor bir iş.insana özgü dediğim burdan hareketle alına yol ve etapları bireysel ,bir keşif alanı.
bu hengame alanında doğru ve yol gösterici bir iz olduğunu varsayarak ,tek işin çok boyutlu gören bir gözlük edinmekte olduğunu düşünüyorum.Yani hakikat bir yerde asılı duruyor ve bende arıyorum,duyularımı temizlemem gerek yada başka bir kapı aralığı bulmam gerek.
yoksa durup dururken yine Hz Muhammed i Rabbine en yakın yapan ve onun için alemi vareden ameli nedir ki de boğulabilirim.
kısmen anlatabildim umarım diycem artık gerekirse kendimi tercüme ederim![]()