80’lerin Depolitizasyonu ve Şiir

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler kategorisinde chimera tarafından oluşturulan 80’lerin Depolitizasyonu ve Şiir başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,411 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler
Konu Başlığı 80’lerin Depolitizasyonu ve Şiir
Konbuyu başlatan chimera
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan chimera

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Halen süren bu manipülasyona maruz bir nicel kalabalığın- okuru ve yazın dünyasında yer alan unsurlarıyla- statükocu algısal sığlığı ya da sözde “milli hissiyat”ları, bir de medyanın, popüler kültürün oluşturduğu barikatlar, evrensel normlarda doğru yazılacak pek çok şeyin –bile- artık bu ülkede gereği kadar doğru okunmasını ve üretenle alımlayan ara-sındaki iletişimi engeler hale getirdi...
YILMAZ ODABAŞI
Bu ülkenin edebiyat ortamında Ece Ayhan’ın nitelediği gibi bir “kötülük dayanışması”nın, algı yoksunluğunun, apolitikleşmenin vb. pek çok şeyin harcında 12 Eylül 1980’le başlayan depolitizas-yonun derin izleri olduğu kanısındayım...

80’lerden itibaren “edebiyat dünyası” olarak tanımlanan camianın kolektif bütünlüğü, giderek bir nicel kalabalığın hep manipüle edildiği bir “edebiyat ortamı”na dönüşerek, şiiri, genel anlamda da edebiyatı bugün vardığı marjinalleşmeyle yüz yüze bırakmıştır.

Her şey ‘80’lerden itibaren bu ülkede yaşanan farklı siyasal iklimlerde ve yeni sosyokültürel süreçlerde şiirin apolitikleştirilmesiyle başladı.O evrelerdeki siyasal fırtınalardan fırtınanın kendisini değil, sürüklediği, kırıp söktüğü dalları, yaprakları suçlayıp kategorize eden bir refleks ortaya çıktı; yani statükocular…

Bu şiddet kültüründe tartışmanın yoksunluğunu değil, tartışmaya kalkışan kişinin “şov” yapıyor olması ihtimali her zaman bizi daha çok ilgilendirdiği için, kimlik ve şairlik serüveni, kendini oldurması 12 Eylül 1980’li yıllarına tekabül eden ve o dönemin (antidemokratik filan da değil, büsbütün faşizan) atmosferinin savurduğu kimi imzalara yıllarca “Hapishane edebiyatçısı” ya da “siyasal şair” veya “coğrafya şairi” gibi yaftalar iliştirildi.Herkes biçimi kurcalarkan, kimse "öz"ün hakikiliğine, şair için duruşun önem ve asaletine itibar etmedi. Şiirin apolitikleştirilmesi ve gündelik hayattan kovulması biraz da böyle başladı denilebilir...

Kendimi bu kategoride anmasam ve orada anılmasam da, bu yaklaşımların nesnellikten büsbütün yoksun olduğuna halen çok inandığımı da vurgulamak istiyorum. Sonrası ise öykünme ve bunun so-nucu da şiirimizde homojenleşmeydi, bu da başarıldı.

Halen süren bu manipülasyona maruz bir nicel kalabalığın- okuru ve yazın dünyasında yer alan unsurlarıyla- statükocu algısal sığlığı ya da sözde “milli hissiyat”ları, bir de medyanın, popüler kültürün oluşturduğu barikatlar, evrensel normlarda doğru yazılacak pek çok şeyin –bile- artık bu ülkede gereği kadar doğru okunmasını ve üretenle alımlayan arasındaki iletişimi engeler hale getirdi...

Üstelik muhaliflik olarak nitelenecek birçok duruş ve tercihin bile, daha çok sistemi onarmaya yarayan ve bizi meta anarşisinde nesneleştirip iktidarı talep etmenizi sağlayan boyutları oluştu…

Artık birtakım kurumlar da,süren bu manipülasyon ve medyanın manyetik çekim alanları da şiirin mezar kazıcılığını üstlenmiş görünüyor.Bu gerçeklikte ise şairin anarşist bir tercihte konumlanması kaçınılmaz oluyor.Görülmekte ki, adilce üleşmek için bütün çabalar ve birtakım yol levhaları bile, sadece birtakım iktidar biçimlerini besleyen beyhude bir oyun artık...2000 yılından itibaren, 80’lerde kendini olduran beş on imzanın dışında yeni bir şiiri üreten ve sunabilen imzalar da neredeyse yok...

Bu reel durum, şiiri işlevinden ve gündelik hayattan kovarak marjinalleştiren popüler kültürün büyük galibiyetidir. Modernizmin insanı ayrıksı bırakmayan, homojenleştiren evrenindeki bireyden artık büyük bir şiirin çıkamayacağını da yıllardır vurguluyordum.

Büyük bir şiir yazılsa ve yayın dünyasının barikatları aşılsa bile, yapıtını tüketebilmesi için artık şairin çok güçlü referanslarının olması gerekir; oysa yirmi yıl öncesine dek bu böyle değildi.Yani bu depolitizasyonun, pazarın, medyanın, modernizmin yarattığı kaos bu boyutlardadır.Edebiyat ortamı adalet duygusundan da yoksun bırakılmıştır.

Herkes yapıtına değil, imgesine ve referanslarına göre tasnif edilirken, sadece şiir, gelinen bu aşamada yaygın okunmak için tek başına bir olanak değildir artık.Genel anlamda dünyada da edebiyatın gerilediği postmodern bir döneme girildi; asıl internet ortamında şiirin yaygın paylaşıldığı bir döneme girildi…

Evet, herkes yapıtla değil, imgesi ve referansıyla orantılı tasnif edilirken, şiirin geri çekildiği ve internet okuyuculuğunun yaygınlaştığı bu dönemde internet, edebiyatın yaygınlaşması için belki yadsınamaz yeni bir olanak olsa bile, bu ülkede bilişim hukukunun henüz gereği kadar yürürlüğü girmemesi, interneti de yazı adamlarının yeni mağduriyetlerinden biri haline getirdi(!)Yüzlerce inter-net sitesinde şiirlerimiz elden ele, yağma ve özensiz tahrifatlarla, hatta bazen adları bile keyfiyetle değiştirilerek katlediliyor.Şairin de şiirine yabancılaşması bu bir anlamda

Özetle şiir, Türkiye’de de mevzisini, menzilini terk ediş sürecini kanımca tamamlamak üzere…Turgut Uyar, uzun yıllar önce;”Şiir çıkmazdadır; çünkü insan çıkmazdadır,”demişti.Bu çıkmaz büsbütün boyutlandıkça, insanların kalplerinin, hayatlarının, aşklarının, düşlerinin küçülmesiyle orantılı biçimde artık şiir de giderek küçülerek gözden kayboluyor...
88.jpg


Ocak 2007, İstanbul
Bu yazı, Radikal Kitap Eki’nin bir soruşturmasına yanıt olarak yazılmış, ayrıca Üçnokta Dergisi’nin “80’ler özel dosyası”nda yayınlanmıştır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst