Neden Yaşıyoruz ? Mutluluk İçin mi ?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde gamzecik tarafından oluşturulan Neden Yaşıyoruz ? Mutluluk İçin mi ? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 79,504 kez görüntülenmiş, 487 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Neden Yaşıyoruz ? Mutluluk İçin mi ?
Konbuyu başlatan gamzecik
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Prens Ernak

IdeaFante

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
21 Kas 2011
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
30
Neden ve ne anlamda "kotu?"

İnsan nasıl yaşarsa yaşasın kalbi duran herkesin sonu aynıdır. 'Kalıcı olmak, kalplerde yaşamak, adının gelecek kuşaklarda anılması' bunların hepsi hikayedir bence. Belki 'nasıl olsa sonumuz ölüm' türünden bir cevap çok klasik görünecektir ama 'yaşamanın bir amacının olup olmaması' durumunun kaynağı budur. Sonu olacağını bilen ve bu dünyaya gelmekle ilgili batıl inaçlardan, saplantılardan başka fikirlere sahip olmayan insan arsızdır. Kaynağı net olmayan biri tarafından kendisine yapılan bu kötülüklere rağmen insan bu dünyada 'bir plan yapmışsa' bu arsızlıktan çok daha beter bir durumdur. İnsanın amacı varlığın kaynağını bulmak ve tüm gizemi çözmek olsa bile böyle bir amaca sahip olmak tatmin edici olmamalıdır. Amaç 'amaçsız olmak' olmalıdır.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
İnsan nasıl yaşarsa yaşasın kalbi duran herkesin sonu aynıdır. 'Kalıcı olmak, kalplerde yaşamak, adının gelecek kuşaklarda anılması' bunların hepsi hikayedir bence. Belki 'nasıl olsa sonumuz ölüm' türünden bir cevap çok klasik görünecektir ama 'yaşamanın bir amacının olup olmaması' durumunun kaynağı budur. Sonu olacağını bilen ve bu dünyaya gelmekle ilgili batıl inaçlardan, saplantılardan başka fikirlere sahip olmayan insan arsızdır. Kaynağı net olmayan biri tarafından kendisine yapılan bu kötülüklere rağmen insan bu dünyada 'bir plan yapmışsa' bu arsızlıktan çok daha beter bir durumdur. İnsanın amacı varlığın kaynağını bulmak ve tüm gizemi çözmek olsa bile böyle bir amaca sahip olmak tatmin edici olmamalıdır. Amaç 'amaçsız olmak' olmalıdır.

Kendi kisisel olumunu yasayamayacagina gore ve "ben oldum" diyemeyecegine gore ve de olun yasam disinda olacagina gore, olumu dusunmenin yarari nedir? Olum yerine yasami dusunmek gerekmez mi? Sonucta yasanan yasam degil midir?

Sokrates "anlamlanamayan yasam yasam degildir" demis. O yuzden yasamin amaci zaten yasamaktir. Ben buna yasatmak i da ilave ediyorum.

Iyi kotu v.s. gibi sifatlara gelince bunlar goreceli ve degiskendir. Birinin iyi algisi baskasinin kotu algisi olabilir. O yuzden tum insanligin onay verdigi bir ortak iyi kotu/dogru/yanlis, guzel/cirkin v.s. yoktur. Bunlar ya cografi ve toplumsal etik/estetik temelli genel algilardir,m ya da kisiye ozgu onun duzeyinin kendince inandigi algilardir.
 

IdeaFante

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
21 Kas 2011
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
30
Kendi kisisel olumunu yasayamayacagina gore ve "ben oldum" diyemeyecegine gore ve de olun yasam disinda olacagina gore, olumu dusunmenin yarari nedir? Olum yerine yasami dusunmek gerekmez mi? Sonucta yasanan yasam degil midir?

Sokrates "anlamlanamayan yasam yasam degildir" demis. O yuzden yasamin amaci zaten yasamaktir. Ben buna yasatmak i da ilave ediyorum.

Iyi kotu v.s. gibi sifatlara gelince bunlar goreceli ve degiskendir. Birinin iyi algisi baskasinin kotu algisi olabilir. O yuzden tum insanligin onay verdigi bir ortak iyi kotu/dogru/yanlis, guzel/cirkin v.s. yoktur. Bunlar ya cografi ve toplumsal etik/estetik temelli genel algilardir,m ya da kisiye ozgu onun duzeyinin kendince inandigi algilardir.

İnsanın 'ben öldüm' diyemese de öleceğini bilir. Hiç ölmese de değişen bir şey yoktur. Vurgulamak istediğim ölüm değil. Ne için bir benliğe sahip olduğunu ne için bu dünyada hayat bulduğunu bilmediğini bilen kişi için ciddi bir eksiklik mevcuttur (Kusura bakmayın bu forumda kişisel görüşlerin şiddetle karşılandığına zor alıştım o yüzden 'kötülük' demeyeyim 'bana göre kötülük' diyeyim çünkü bilgi eksikliği bana göre 'kötü bir durum'dur). Böylece bu eksikliğin bilinci, yaşamak için yaşamak diye bir amacın sağlıklı işlemesini engelleyecektir bence.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
İnsanın 'ben öldüm' diyemese de öleceğini bilir. Hiç ölmese de değişen bir şey yoktur. Vurgulamak istediğim ölüm değil. Ne için bir benliğe sahip olduğunu ne için bu dünyada hayat bulduğunu bilmediğini bilen kişi için ciddi bir eksiklik mevcuttur (Kusura bakmayın bu forumda kişisel görüşlerin şiddetle karşılandığına zor alıştım o yüzden 'kötülük' demeyeyim 'bana göre kötülük' diyeyim çünkü bilgi eksikliği bana göre 'kötü bir durum'dur). Böylece bu eksikliğin bilinci, yaşamak için yaşamak diye bir amacın sağlıklı işlemesini engelleyecektir bence.

Yukarida koyulasan kismi, biraz daha aciklar misiniz? Bunun "bilinmesi/bilinmemesi" sizce nedir ve neden odur?
 

IdeaFante

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
21 Kas 2011
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
30
Ne için bir benliğe sahip olduğunu ne için bu dünyada hayat bulduğunu bilmediğini bilen kişi için ciddi bir eksiklik mevcuttur

Bilmemek objektif olmaktır. Bir insan bu dünyanın neden var olduğu neden bu dünyaya geldiği hakkında nasıl bilgi sahibi olabilir ki? Bu konu hakkında bilgi sahibi olduğunu düşünenler için sorun yoktur onlar olayı halletmişlerdir zaten. Ama bu dünyaya mantıklı bakanlar için böyle bir sorun vardır.

eksikliğin bilinci, yaşamak için yaşamak diye bir amacın sağlıklı işlemesini engelleyecektir.

Her durumda, yaşamın her anında 'ben niye varım' sorusu bahsettiğim kişilerden hiç ayrılmaz. Bu sorunun rahatsız ettiği kişi için yaşamda bir amaç belirlemek zordur. Çünkü amacın bir temeli olmalıdır.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Ne için bir benliğe sahip olduğunu ne için bu dünyada hayat bulduğunu bilmediğini bilen kişi için ciddi bir eksiklik mevcuttur

Bilmemek objektif olmaktır. Bir insan bu dünyanın neden var olduğu neden bu dünyaya geldiği hakkında nasıl bilgi sahibi olabilir ki? Bu konu hakkında bilgi sahibi olduğunu düşünenler için sorun yoktur onlar olayı halletmişlerdir zaten. Ama bu dünyaya mantıklı bakanlar için böyle bir sorun vardır.

eksikliğin bilinci, yaşamak için yaşamak diye bir amacın sağlıklı işlemesini engelleyecektir.

Her durumda, yaşamın her anında 'ben niye varım' sorusu bahsettiğim kişilerden hiç ayrılmaz. Bu sorunun rahatsız ettiği kişi için yaşamda bir amaç belirlemek zordur. Çünkü amacın bir temeli olmalıdır.

Bence bilmemek, inancli olmaktir. Ailesine sorarak. :) Mesela sence nedir bu sorun? Sorunun "rahatsiz" etmesi, cevapsizlik mi?, yoksa psikolojik bir takinti mi?

Yasamak amacin bir temeli degil mi/olamaz mi? ya da yasamdaki kisa vadeli ve uzun vadeli planlar?

Ayrica amac/arac farki da var, bilirsin. Mesela kimi parayi amac, kimi arac yapar.
 

IdeaFante

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
21 Kas 2011
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
30
Bence bilmemek, inancli olmaktir. Ailesine sorarak. :) Mesela sence nedir bu sorun? Sorunun "rahatsiz" etmesi, cevapsizlik mi?, yoksa psikolojik bir takinti mi?

Yasamak amacin bir temeli degil mi/olamaz mi? ya da yasamdaki kisa vadeli ve uzun vadeli planlar?

Ayrica amac/arac farki da var, bilirsin. Mesela kimi parayi amac, kimi arac yapar.

Sorun, cevapsız olduğu için psikolojik bir takıntı olması. Oluş nedeni ve oluş amacı belli olmayan bir şeyi amaç edinmek, onun için plan yapmak normal bir şey değil bana kalırsa. Ama burada kafama takılan bir şeyi sormak istiyorum. 'Neden, amaç' gibi kavramlar evrenin doğasında olmayıp insana ait olabilirler mi? İnsan düşüncesinin maddelerle oluşması evreni gerçeğinden çok çok daha farklı bir şekilde algılamamıza sebep olmuş olabilir. Örneğin bir evde televizyonla bulaşık yıkanmaz. Evrende birbirinden farklı gelişen, birbirinden farklı 'normal'lere sahip olan varlıklar var da biz onlardan biri olabilir miyiz?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sorun, cevapsız olduğu için psikolojik bir takıntı olması. Oluş nedeni ve oluş amacı belli olmayan bir şeyi amaç edinmek, onun için plan yapmak normal bir şey değil bana kalırsa. Ama burada kafama takılan bir şeyi sormak istiyorum. 'Neden, amaç' gibi kavramlar evrenin doğasında olmayıp insana ait olabilirler mi? İnsan düşüncesinin maddelerle oluşması evreni gerçeğinden çok çok daha farklı bir şekilde algılamamıza sebep olmuş olabilir. Örneğin bir evde televizyonla bulaşık yıkanmaz. Evrende birbirinden farklı gelişen, birbirinden farklı 'normal'lere sahip olan varlıklar var da biz onlardan biri olabilir miyiz?

Sorunuzun cevabi teleolojiktir. Ben bu temeldeki bir beyinsel numenal yetinin sadece ve epistemolojik olarak insanoglunda oldugunun bilinc ve farkindayim. O yuzden de insanoglu ustu ne bir guc ne de bir tur aramam. Ayrica fenomen olarak gozlem veren ve yansiyan her bir olgunun aLGIsinin ve kavramlastirilmasinin da sadece ve sadece insanoglu oldugunun bilinc ve farkindayim. Iste bu yuzden benim temelim insanoglu ve onun numenal yetisinin insanlasmasidir.

Oyuzden insanoglu disinda hic bir gucun ve turun epistemolojik olarak hic bir teleolojik icerigi yoktur, varsa bu insanoglu eliyle, adina, icin ve ait verilen tek tarafli monologdur.

Iste ben burada varliktan ayrilir, yani metafizik ve her turlu ideolojik inancsal dogrularindan, epistemolojiye yani bilgiye yonelirim. Kisaca varlik bir bilgidir ve insanoglu yapilandirilmisligidir. Bunun adi yapilandirmaci epistemolojidir. Iste bu temelde bizler de birer insanoglu turu birleri olarak algi ve bilginin sadece bize ait oldugunu ve baska algilar ile dialog kuramadigimizi soyluyorum. Kisaca algi ve bilgi tek tarafli bir monologdur.

Aslinda bu konularla ilgili basliklarim var. Kisaca benim aldigim temel insanoglunun kendisidir, onun ortaya attigi her turlu kavramsal, bilginin, inancin,m ideolojinin, dogrunun, dilin, felsefenin, bilimin v.s. degil. Sonucta kendi dogal zihniyetinin sorunsal yapilandirilmisliginin yapi ve isleyisi zaten tartismadan baska bir sey degildir. Ama bu asil faktor insanoglunu goz ardi ettirir, ya baskabir dis guce teslim eder, ya da madde ile ozdes tutar.

Tabiki biz bu varliklardan biriyiz, ama hem kendi hem de diger varliklari da belirleyen belirten biziz. Ustelik bunu monolog olarak tek tarafli kendi adimiza, icin, eliyle ve ait olarak yapiyoruz, sadece bilinc ve farkinda degiliz. Ayni ideolojik, inancsal olarak kendi varligimizin bilinc ve farkinda olmadigimiz gibi.
 

Beril

Üye
Yeni Üye
Katılım
12 Eyl 2011
Mesajlar
210
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Hayat istesek de istemesek de bize bir takım roller yükler değil mi ?Rollerin getirdiği hak ve sorumluluklar vardır.Birey yaşadığı toplumda hangi ideolojiyi savunursa savunsun ,o toplumda insansız yapamaz.Sosyal varlığız yani...Kendimizi anlama ,kendimize değer verme ve değer görme kaygısı taşırız ister istemez.Derinlerde bu kaygıların giyindiği elbise eğitim ,kabul edilme,tanrılaşma ,puta dönüşme veyahutta dönüştürme güdüsünün giyindiği sevecen kişilik ne kadar tüm hoyratlığı ile bağırsa da yüreğimiz de ,Biz biliriz ki asla tam değiliz.Super insan olamayacağız ;veyahutta yüce insan ,üstün insan...
Dikkat edersek olgun şahsiyetler bir ideolojinin takipçisi değillerdir.Hayatı kaplarına dolduğu gibi yaşarlar.Ve böyle böyle bir ideolojiye ve idole dönüşüverirler...Üstünlük budur .Olanı olduğu gibi kabul etmek .Kendini asla terketmemek..asla.Bir duruşları vardır hayata karşı ve bir rengi...Bize düş gibi görünen o hayata verilen emekler ve çekilen acıların bir ölçüm cihazı icat edilmiş olsaydı bile sanırım yetersiz kalırdı .
Yani mutluluk için yaşamaz insan .Mutluluk sadece bir düş ,bilmeyen fakat mutluluğu aramaya çıkmış yolcu için...
Düş'ü aşıp gerçeğe aymış için hüzündür mutluluk artık onun için mutluluk kavramı iğreti ruhu ,beyni kirleten bir olguya dönüşüvermiştir.
 

Beril

Üye
Yeni Üye
Katılım
12 Eyl 2011
Mesajlar
210
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Velhasıl mutluluğun kendisi sabit ,değişmez ;yok olmaz ,yaratılamaz,öncesiz ve sonrasız olan fakat mutluluğu arayan içindir değişkenlik ,yok oluş _var oluş...vs
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Dogan her varlik yasayacaktir. Onemli olan insanoglu varliginin doganinin ve yasayacak olaninin yasamini kendi yasamasi ve baskasinin kendisini yasatmasina ve/veya yasamini harcatmasina izin vermemesi ve baskasinin verdigi hayati degil; kendi hayatini yasamasidir.

Sonucta doganin,nedogum insiyatifindedir, ne de kendi olumunu yasayabilme yetisine sahiptir. Dolayisiyle dogana geri kalan sadece yasamidir ve bu hayati yasayacak olan da kendisi olmasidir.

Oyuzden soru, "neden yasiyoruz?" degil "nasil ve kim/ne icin yasiyoruz?" olmalidir.
Sadece kendimiz için yaşıyoruz.Dışarıdan/tarafımızdan nasıl algılanırsa algılansın, herkes kendi hayatını yaşar.Başkasının dayattığı yaşam dediğimiz, kişinin başka türlü var olma seçeneği üretememesinin/bunun ayırdında olamamasının veya sonuçlarını göze alamamasının bir sonucudur.Dayatma, karşılıklıdır.Yaşayan da yaşatan da bunun bedelini birlikte öder.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sadece kendimiz için yaşıyoruz.Dışarıdan/tarafımızdan nasıl algılanırsa algılansın, herkes kendi hayatını yaşar.Başkasının dayattığı yaşam dediğimiz, kişinin başka türlü var olma seçeneği üretememesinin/bunun ayırdında olamamasının veya sonuçlarını göze alamamasının bir sonucudur.Dayatma, karşılıklıdır.Yaşayan da yaşatan da bunun bedelini birlikte öder.

Dayatma neden "karsilikli" olsun?

Ayrica "yasayan da yasatan da bunun bedelini birlikte oder." Cumlesindeki "bunun" neyin karsiligi? "Bedel" neden beraber "odensin?"
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Dayatma neden "karsilikli" olsun?

Ayrica "yasayan da yasatan da bunun bedelini birlikte oder." Cumlesindeki "bunun" neyin karsiligi? "Bedel" neden beraber "odensin?"

Başkasının dayatmasıyla bir hayat sürdüğünü düşünen/algılayan/yaşayan kendi varoluşuyla ilgili hiç bir sorumluluk almaz.Üstelik beklentilerinin gerçekleşememesinin sebebini hep "dayatan" olarak görür ve gösterir.Dayatanın sırtına biner ve memnuniyetsizliğiyle onun da burnundan getirir.Demek istediğim bu..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Başkasının dayatmasıyla bir hayat sürdüğünü düşünen/algılayan/yaşayan kendi varoluşuyla ilgili hiç bir sorumluluk almaz.Üstelik beklentilerinin gerçekleşememesinin sebebini hep "dayatan" olarak görür ve gösterir.Dayatanın sırtına biner ve memnuniyetsizliğiyle onun da burnundan getirir.Demek istediğim bu..

Buradaki sorun, bunu kisinin kendisinin algilamamis olmasidir zaten. Cunku sorunu algilarsa, razi olmaz, karsi cikar/itiraz eder. Oyuzden boyle bir dusunce yoktur, bu sorunun algilanabilme/alguilanabilememe durumu vardir. Bu da zaten birey bilincidir. Bizim toplumumuzda bu zaten algilanmaz.

Iste o yuzden toplumumuzda kendi vareliginin bilinc ve farkindaligi olmadigi icin, ayna da yoktur. Kisi kendinin her kendince hatasinda baskasini suclar, ya da baskasini kendi inandigi dogrulara cekmeye calisir. Bunu da kendi icin yapmaz, kendince "boyle olmasi gerektigi" ne inandigi icin yapar.

Zaten birey bilincine ulassa, hem kendi ustundeki hem de kendinin baskasinin ustundeki kurdugu baskiyi, empozeyi, mudaheleyi ve herkesin herkesi kendi inandigi dogrulara cekmeye calistigini algilar ve toplumsal kisiligi onu rahatsiz eder ve sorun olarak algiya cikar.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Başkasının dayatmasıyla bir hayat sürdüğünü düşünen/algılayan/yaşayan kendi varoluşuyla ilgili hiç bir sorumluluk almaz.Üstelik beklentilerinin gerçekleşememesinin sebebini hep "dayatan" olarak görür ve gösterir.Dayatanın sırtına biner ve memnuniyetsizliğiyle onun da burnundan getirir.Demek istediğim bu..

Aciklayici bir mesaj yazmistim, cevaplaya tiklayinca erisim kesildi ve onca yazi gume gitti.

Neyse kisaca, konu yine birey bilincidir. Cunku bu bilince ulasamamis numenal yeti beyni ve vucudu, ne dayattiginin ne de dayatildiginin bilinc ve farkinda degildir ve o yuzden kendi inandigi dogrulari baskalarina empoze etmeye, baskalarinin da kendi inandiklari dogrulara empoze olmaya toplumsal kisilik olarak devam eder.

Sonucta kendi varliginin ve bilinc ve farkinda olmadigindan kendi dogrularini "olmasi gereken dogru/verilmesi/alinmasi gereken dogru" olarak algilar ve dayatma/dayatilmayi da algilamadigindan dogal karsilar, cunku aynaya bakma bilinci yoktur. Boyle bir sorun algisi olmadigindan da onun icin baskalarina mudahele etme, ya da kendine mudahele edilme algisi yoktur. Eger bunu algilarsa da kisisel duygusal ve egosal algilar ve s.dik yarisina girer ve de kendi inandigi dogrulari kabul ettirme ve kendisine sunulan dogrulari da red etme moduna girer. Bu da zaten dogrularin biribirine kabul ettirilme savasidir ve galibi/maglubu yoktur, sadece hiyerarsik etik kurallar ve guc rol oynar.

Hayret, mesaj (bir onceki) cikmis ama tam olarak cikmamis!?
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Buradaki sorun, bunu kisinin kendisinin algilamamis olmasidir zaten. Cunku sorunu algilarsa, razi olmaz, karsi cikar/itiraz eder. Oyuzden boyle bir dusunce yoktur, bu sorunun algilanabilme/alguilanabilememe durumu vardir. Bu da zaten birey bilincidir. Bizim toplumumuzda bu zaten algilanmaz.

Sorun algılanmadığından değil, çözüm üretilemediğinden dayatmalar hala var.İnsanlar nasıl birey olacaklarını bilmiyorlar.Eğitim sistemi bunu vermiyor.Arabesk dinleyip kaderine kahreden insan, sorunun bal gibi farkında..Ama ekonomik/sosyal/kültürel/dinsel açmazlarla baş edemiyor tek başına..Birey olamadığı için örgütlü bir dayanışma da oluşturamaz.Geriye teslimiyet, benzerlerine sığınma ve kahır kalır..Demem o ki, birey bilinci devlet eliyle, onun kurumlarıyla/yasalarıyla desteklenmelidir.Devlet" baba" lıktan vazgeçmelidir..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sorun algılanmadığından değil, çözüm üretilemediğinden dayatmalar hala var.İnsanlar nasıl birey olacaklarını bilmiyorlar.Eğitim sistemi bunu vermiyor.Arabesk dinleyip kaderine kahreden insan, sorunun bal gibi farkında..Ama ekonomik/sosyal/kültürel/dinsel açmazlarla baş edemiyor tek başına..Birey olamadığı için örgütlü bir dayanışma da oluşturamaz.Geriye teslimiyet, benzerlerine sığınma ve kahır kalır..Demem o ki, birey bilinci devlet eliyle, onun kurumlarıyla/yasalarıyla desteklenmelidir.Devlet" baba" lıktan vazgeçmelidir..

Aslinda devlet tam bir baba olmalidir. Yani farkli evlatlarina esit davranan ve hic bir evladindan yana olmayan, hic bir evladini one cikarmayan ve yok saymayan. Her evladina antiayrimci davranarak ve farklarini koruyarak evlatlari bir arada tutan ve bir evladin digerine ustunlugune izin vermeyen bir baba. Yani bir evladin degil, butun evlatlarin kendine baba dedigi bir baba.
 

seytanterbiyecisi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
19 Kas 2011
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Aslinda devlet tam bir baba olmalidir. Yani farkli evlatlarina esit davranan ve hic bir evladindan yana olmayan, hic bir evladini one cikarmayan ve yok saymayan. Her evladina antiayrimci davranarak ve farklarini koruyarak evlatlari bir arada tutan ve bir evladin digerine ustunlugune izin vermeyen bir baba. Yani bir evladin degil, butun evlatlarin kendine baba dedigi bir baba.
peki evlatlarından biri; diğer kardeşlerinden öne geçmek için bir adım attığında babanın bu tavır karşısında tutumu hangi yönde olmalıdır?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
peki evlatlarından biri; diğer kardeşlerinden öne geçmek için bir adım attığında babanın bu tavır karşısında tutumu hangi yönde olmalıdır?

Ben burada fark derken etigin, milli kokensel, dini, dil v.s. temelli kisinin kimlik ve kisilik degeri ve yasamda ve iliskisinde uygulamali dusunce ve davranisi haline gelmis etik degerlerden bahsediyorum. Buradaki devletin babaligi da; bu etik farklari antiayrimci temelde her farkin hak ve ozgurlugunu saglamak, kollamak/korumak ve bunun icin sivil kuruluslarini ve evrensel hukuku isletmek anlaminda soyledim. Yani devletin, bir baba olarak bir evladini etik degerini digerine karsi one cikarmamasi, kendisi baba olarak bir taraf olmamasi.

Konuyu eger diger acidan alirsak; bir devlet yine baba olarak evlatlarina her turlu yasam duzeyini egitimi, isi, konutu, saglayabilecek duzeyde olmasi. Tabi burada her evlat kendi becerisi, algisi, bilgisi, bilinci temelinde biribirinden farklilasacaktir. Ustelik devlet bir baba olarak her evladinin her girisimini desteklemeli ve onun kazanacagi basarisinda yardimci rolu oynamalidir.
 

daddylonglegs

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Ara 2011
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
32
Evet sanırım mutlaka herkesin hayatında kendine sorduğu bir soru değil mi; kimileri sık kimileri ara sıra olsa da.
Herkesin yaşama nedeni kendince farklı ve herkes kendininkini şüphe götürmez doğru olarak kabul ediyor tabi ben de :D
Yaşama nedenime gelince evet inancım gereği bir sınav için burdayım mutlu olmak için değil. Burada olduğum süre boyunca hiçbir zaman
tam manasıyla mutlu olamayacağım sürekli bir şeylerin eksikliğini hissedeceğim, nedenini bir türlü bulamadığım o şey eksik olduğu için tam manasıyla
mutlu olamayacağım burada.
Mükemmel bir işim olsa da hayatımda her şey yolunda gitse de bütün istediklerime sahp olsam da bir şeyler hep eksik gelecek, eninde sonunda bu hayatın biteceği gerçeğinden de kaçamayacağım.
Neden yaşıyoruz; benim inancıma göre soru zihnimde şu şekilde dönüşüm geçiriyor; Neden yaratıldık?
Etrafımızda ne kadar insan olursa olsun hep özel birinin ya da bir şeyin eksikliğini hissederiz en ruhsuz insan bile itiraf etmese de içinde bir yerlerde çıkarsız katışıksız saf bir bağlılığın adanmışlığın özlemini duyar. Yaratılma nedenimizi bu olarak görüyorum ben. Allah ın ; robot gibi her istediğini yerine getiren Onu programlandıkları için seven kullar yerine iradesi olan kullar yaratıp dünyaya yollamasının nedeni bu bence:
İradesiyle onu tercih edip karşılıksız katışıksız sevgisini kendisi istediği için veren kullar Allah ın istediği şey... Aşka inanan bir insan değilim yani herkesin kullandığı manadaki aşka. Gerçek manada aşka gelince işte tam olarak burada. Allah ın; kendisini sevmesini ve sevdiği için dünyadaki hayatında fedakarlıklar yapıp onun için hazırladığı hediyeleri almasını beklediği o şanslı şeyler bizleriz. Bunu düşünmek şu an yaşamanın mutluluğundan daha fazla mutluluk veriyor açıkçası ama gel gör ki nankörüm yine de hem de bunu bilme lüksüne sahipken ...!
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst