Sokrates

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Filozoflar kategorisinde mavimor tarafından oluşturulan Sokrates başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 9,972 kez görüntülenmiş, 14 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Filozoflar
Konu Başlığı Sokrates
Konbuyu başlatan mavimor
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan glsezinrs

mavimor

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,456
Tepkime puanı
3
Puanları
38
Yaş
44
SOKRATES:


M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür. Platon'un hocası olan Sokrates, yazılı hiçbir şey bırakmamış, tüm zamanını özellikle gençlerle felsefe tartışarak geçirmiştir. Görüşleri, tartışmaları yeni iktidarın temsilcileri tarafından beğenilmeyen Sokrates, 'yeni tanrılar icat ettiği, görüş ve tartışmalarıyla, gençleri baştan çıkardığı' gerekçesiyle ölüme mahkum edilmiştir. Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, onun bilinçli ve ahlaki kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır; felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlaki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates, insanlara özsel bileşenlerinin ruh olduğunu, onların ruhlarına özen göstermeleri gerektiğini anlatmaya çalışmış, bu düşüncesini ifade etmek, onu eylemleriyle somutlaştırmak için de, yaz kış çıplak ayakla ve ince bir entariyle dolaşmıştır. Fiziği itibariyle çirkin biri olan Sokrates, insanların yüzlerini ve fiziki yapılarını değiştiremeyeceklerini, fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir. Buna göre, Sokrates, felsefesinde her şeyden önce, insanın doğası, ihtiyaçları, amaçları ve değerleri üzerinde durmuş, neyin onu tamamlayacağını araştırmıştır. O, aynı çerçeve içinde, dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme, anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır. Yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun ahlak alanını da kapsadığını düşünen Sokrates, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, v.b. anlamının ne olduğu bilinmedikçe, bilgece, adil ya da cesurca eylemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir. Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokrates'e göre, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz. Kargaşa, Sokrates'e göre, hem entelektüel ve hem de ahlaki yönden olur. Ona göre, entelektüel olarak sözcük ve kavramları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsanız ve ahlaki olarak da, söz konusu sözcükler ahlaki fikirlere karşılık geldiği zaman, sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz. Sokrates işte bu kargaşayı sona erdirmek, insanlara ahlaki gelişmelerinde yol göstermek için, bir tartışma ve öğretim yöntemiyle, bir tanım yöntemi geliştirmiş ve tartışmalarıyla, evrensel değerlerin özünü ve gerçek anlamını ortaya koymaya çalışmıştır.


-------



Sokrates atina'lıları sorularıyla uyandırmaya çalışmıştır.. Bu sorular basit sorulardı (fakat kesinlikşe cevabı basit sorular değildi)ve ana teması "iyi bir hayat nedir? sorusuydu.. Bu sorusunu da şu sözü kanıtlar: "sorgulanmayan hayat, hayat değildir.." Bu yüzden kendisi insanların yaşadıkları hayatı sorgulamasını istiyordu ve bunu ironiyle karışık cahilliğe vurarak yapıyordu.. Karşısındaki kişileri kendi kendisiyle çeliştirene kadar sorular soruyordu (sokratik yöntem).. Tabi bu durumdan halkta aydın olarak geçinen soylu kesimler hiç hoşnut olmuyorlardı ve sokrates'i bu yüzden hiç sevmiyorladı.. Ona göre sanki şehir, büyük, koca bir attır; fakat büyüklüğünden dolayı bir şekilde hantaldır ve harekete geçmek için at sineği gibi bir şey tarafından sokulmayı gereksinir..

"Sanırım tanrı beni bu şehirde, bütün gün durmak nedir bilmeyen, hareketsiz kısımlarınıza konan, her birinizi sokarak eyleme zorlayan ve her birinizi ikna edip eleştiren bir at sineği olarak yaşamakla görevlendirdi.. tıpkı bir at sineği, pire veya bit gibi durmaksızın sorgulayan.." sokrates şehrin büyük çoğunluğuna hakikati -cahilce yaşayanların sonunun mutluluk değil, sabun köpüğü olduğunu- anlatmaya çalışır.. Bu konuda kendisini bir ebeye benzetir ve şu sözü söyler:

“Benim ebelik sanatım pek çok noktada onunki ile aynı; benimkini onunkinden ayıran, kadınlara değil erkeklere doğum yardımı sağlamamdır ve doğumda bedenlere değil, ruhlara yardımcı olmamdır... ve diğer açılardan da ebelere benziyorum: bilgelikleri ben yaratmıyorum... Çünkü tanrı doğum yardımını yerine getirmemi istediği kadar, döllenme yetisine sahip olmamı da engelledi.”

Atina'lıların bilgisi ile bu kadar uğraşmasına rağmen, kendisine geldiğinde alçakgönüllü olabiliyordu..
"Hiçbir şey bilmiyorum," sözünü sürekli söylerdi.. Tabi hiç bir şey bilmiyorum sözünü söyleyebilecek kişiden daha bilge insan olabilir mi sorusu da ölümünden sonra çok sorulmuştur..

Yaşadığı dönemde sparta sempatizanı hükümet başa geçtiğinde o diğer aydınlar ve düşünürler gibi şehirden kaçmak yerine şehirde kalmayı tercih etmiştir.. Bu dönemde felsefe yapmak yasaklanmıştı ve yasaklananlar tutuklanıp idam ediliyorlardı.. Daha sonra ayaklanma çıktı ve demokratlar başa geçti.. ve sokrates “gençleri kötü yola sürüklemek, devleti ve onun tanrılarını yok saymak” suçlarından mahkemeye verildi.. Bunun sebebi de sokrates'e demokratların ileri gelenlerinden anytos'un kin duymasıydı.. Anytos’un oğlu sokrates’in öğrencilerinden biriydi ve onun tarafından “felsefi bir hayat sürmesi gerektiğine” ikna edilmişti..
Mahmeke günü gelmişti ve 500 kişiden oluşan heyet davacı vekili meletos'un iddiasını okumasından sonra , herkes sokratesten bir savunma bekliyordu fakat o herkesi bir kez daha şaşırtıp, kendini ölüm cezasından kurtaracak bir konuşma yapmak yerine mahkeme heyetine, ders verdiği sınıflardan biri gibi davranmıştır.... İlk oylamada 220’ye karşı 280 oyla suçlu bulunmuştur. heyet tarafından kendine, uygun bir ceza seçmesi istendiğinde ise sokrates, herkesi hayrete düşüren bir açıklama yaparak devlete yaptığı hizmetlerden dolayı cezalandırılması değil ödüllendirilmesi gerektiğini söyledi ve ekledi: “atinalı diğer kahramanlar gibi pyrtaneion’daki kutsal salonda daimi bir yer istiyorum!” onun bu açıksözlülüğü mahkemedekiler tarafından küstahlık olarak algılandı.. Bunu dikkate alan sokrates ilk kararından vazgeçerek kendisine, sahip olduğu servetiyle orantılı bir para cezası verilmesini talep etti.. İşte bu; bardağı taşıran son damla olmuştu, çünkü zaten hiçbir malvarlığına sahip değildi!.. ikinci oylama sonunda sokrates, 140’a karşı 360 oyla ölüm cezasına çarptırıldı..

“Artık gitmemizin zamanı geldi, ben ölmek için sizlerse yaşamak için. ancak aramızdan kimin daha iyi yola saptığını tanrı’dan başkası bilemez...”

“Hayatımı alırsanız, sizlere tanrı tarafından adeta terbiye edici bir araç gibi sunulan daha iyi birini bulamayacaksınız... uyuklayanın sineğe vurduğu gibi vuruyorsunuz bana, geriye kalan hayatınızı uyuyarak geçirmek için...”

Sadece bir iyi vardır, bilgi; ve sadece bir kötü vardır, cehalet..

Kaynak: Dinamik, Tusiad'în çıkarmış olduğu felsefe e-kitabı ile bir çok felsefe sitesinden kesitler..
 

b.ayan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Sokrates

Arkadaşlar,
Size bir soru sormak istiyorum,bu yapmam gereken arastirma yazısı için çok önemli.Sokrates aslinda ölmek istemiyordu fakat idam cezasına çaptırılacağını bilmesine rağmen savunmasında alaycı ve tahrik ediciydi.Sokratesin böyle davranmasındaki maksatları nelerdi?
 

eski

Üye
Yeni Üye
Katılım
5 Ağu 2008
Mesajlar
107
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ynt: Sokrates

meraba b.ayan. Öncelikle FELSEFE.NET' e hoş geldin. Güzel bir soru güzel bir araştırma konusu. Her ne kadar Güzel bir konu olsada, bakış açısına göre değişecek tipte bir soru içermektedir. Öncelikle bundan kurtulmak çin bana göre Yine öznel düşüncelerden çok, kişinin kendi sözleriyle hareket etmek gerekir; yani, sokratesin savunmasına bakmak gerekir.

...Beni suçlayanların üzerinizde nasıl bir etki bıraktıklarını bilemem, Atinalılar; ama öylesine inandırıcı konuştular ki, neredeyse bana kendimi unutturdular; ve gene de söylediklerinin hemen hemen tek bir sözcüğü bile doğru değil. Ama söyledikleri sayısız yalan arasında beni en çok biri şaşırttı: Sizlere benim tarafımdan aldatılmamak için kendinizi kollamanız gerektiği çünkü çok inandırıcı bir konuşmacı olduğum söylendi. Aslında ağzımı açar açmaz büyük bir konuşmacı olmaktan nasıl uzak olduğumu göstereceğimi bilebile bunu söylemeleri bana çok utanmazca göründü—hiç kuşkusuz usta bir konuşmacı ile demek istedikleri şey gerçekliği dile getiren biri değilse. Ama demek istedikleri buysa, usta bir konuşmacı olduğumu kabul ederim, hiç kuşkusuz onlarla aynı tarzda olmamak üzere. Evet, dediğim gibi, söyledikleri arasında gerçek tek bir sözcük bile yok; ama benden yalnızca gerçeği işiteceksiniz. Gene de, Atinalılar, onlarınki gibi güzel sözlerle ve deyimlerle süslenmiş bir konuşma biçiminde değil. Hayır, hiç de değil; benden duyacaklarınız dosdoğru o anda aklıma gelen sözler ve uslamlamalar olacaktır; çünkü söylediklerimin haklılığına inanıyorum. Aslında, benim gibi yaşlı bir insana sizlerin karşısına sözlerini hoş göstermeye çabalayan genç bir söylevci gibi çıkmak yakışmaz—ve kimse benden bunu beklemesin. Ama, Atinalılar, sizlerden bir ricada bulunmam gerekiyor: Eğer kendimi alışıldık tarzımda savunursam, ve eğer pazar yerlerindeya da başka yerlerde kullanma alışkanlığında olduğum sözleri kullandığımı duyarsanız, şaşırmamanızı ve bu yüzden sözümü kesmemenizi isteyeceğim. Çünkü yaşım yetmişin üstünde, ve şimdi ilk kez bir mahkeme önüne çıktığım için buranın diline oldukça yabancıyım. Bu yüzden bana sanki gerçekten de bir yabancıymışım gibi, eğer büyürken işittiği kendi lehçesinde ve kendi ülkesinin tarzında konuşursa bağışlayacak olduğunuz biri gibi bakmanızı istiyorum. Sizlerden haksız bir istekte mi bulunuyorum? Lütfen tarzıma aldırmayın, iyi olabilirya da olmayabilir; ama yalnızca sözlerimin haklı olup olmadığını düşünün ve yalnızca bunu dikkate alın. Çünkü yargıcın erdemi budur, tıpkı konuşmacının erdeminin gerçeği söylemek olması gibi.
Benim için doğru olan şey ilkin bana yöneltilen ilk yalancı suçlamalara ve beni ilk suçlayanlara karşı savunma yapmaktır, ve ardından daha sonraki suçlamalara ve suçlayıcılarageçeceğim . Bu ayrımı yapıyorum çünkü sizden önce birçokları tarafından yıllarca yalan yanlış suçlandım; ve bunlardanAnitus ve arkadaşlarından olduğundan daha çok korkarım, üstelik onların da kendi yollarında oldukça tehlikeli olmalarına karşın. Ama sizleri daha birer çocukken yakalayıp kafalarınızı bana karşı doğru olmayan suçlamalarla dolduran ötekiler çok daha tehlikelidir. Bunlar bir Sokrates'ten, yukarıda gökyüzündeki şeyler hakkında kafasını yorup aşağıda yeraltındaki şeyleri araştıran, zayıf uslamlamayı kuvvetliye çeviren bir bilge insandan söz ettiler. Beni korkutan suçlayıcılar bu masalı yayanlardır, Atinalılar; çünkü onları dinleyenler böyle şeyleri araştıranların tanrılara tapınmaya bile inanmadıklarını sanırlar. Dahası, bunlar sayıca kalabalıktır, ve bana karşı suçlamaları eskilere gider, ve üstelik bu suçlamaları onlara en kolay inanabileceğiniz çağda yaptılar—çocukluğunuzda,ya da belki de gençliğinizde; ve yargı gıyaben verildi, çünkü beni savunacak kimse yoktu. Ve tüm bunların içinde en usdışı olanı suçlayıcılarımınpekçoğunu tanımamam ve adlarını bile bilmememdir—tek bir durum, bir güldürü ozanının2 durumu dışında. Kıskançlık veçekememezlikten sizi bana karşı döndürmüş olanların tümü—ki bunlardan bir bölümü yalnızca başkalarından duyup inandıklarını yinelemişlerdir—, tüm bu insanlar uğraşılması en güç olanlardır; çünkü onları buraya getirtemem ve yakından sorgulayamam; bu yüzden kendimi savunmak için bir bakıma gölgelerle savaşmak ve yanıtlayacak kimse yokken sorgulamak zorundayım. O zaman lütfen, söylediğim gibi, karşıtlarımın iki sınıfa düştüğünü anımsayın; birinciler suçlamalarını şimdi getirmiş olan yeniler, ötekiler çok önceden getirmiş olan eskiler. Ve umarım kendimi ilkin ikincilere karşı savunmamın yerinde olduğunu kabul edeceksiniz, çünkü bunların suçlamalarını yenilerden çok daha önce ve çok daha büyük bir şiddetle yaptıklarını duydunuz. Evet, şimdi savunmamı yapmalıyım, Atinalılar, ve böylesine uzun bir zamandır kafalarınıza yerleştirilen bu iftirayı elimdeki bu kısa sürede gidermeye çalışmalıyım. Aslında eğer benim için olduğu gibi sizler için de iyi olacaksa bunu başarabilmeyi ve savunmamda başarılı olmayı isterim. Ama sanırım bu güç olacak, ve görevin doğasının ne olduğunu çok iyi anlıyorum. Ne olursa olsun Tanrının istediği olacaktır, ve şimdi yasaya boyun eğmeli ve savunmamı yapmalıyım.

Şimdi baştan alarak bana yöneltilen iftiraya yol açan ve gerçekte bana karşı bu davayı açarkenMeletos'un inandığı suçlamanın ne olduğunu soracağım. Evet, suçlamacılar beni suçlamak için neler dediler? Onları sanki savcılarımmış gibi görelim, ve yeminli bildirimlerini ben okuyayım: ''Sokrates herkesin işine burnunu sokan bir suçludur, yerin altındaki ve gökteki şeyleri araştırır, zayıf uslamlamaları güçlü kılar ve yukarıda sözü edilen öğretileri başkalarına öğretir.'' Suçlamaların doğası böylebirşeydir , ve bunlarıAristofanes'in komedisinde kendiniz gördünüz. Bir Sokrates sunar ki, ortalarda dolanıp havada yürüdüğünü söyler ve haklarında azya da çokhiçbirşey bilmediğim konular üzerine bir yığın saçma sapan sözler eder. Eğer [fizikle ilgili] bu konularda bilgili olanlar varsa sanmasınlar ki bunu söylerken bu tür bilgiyi küçümsüyorum. EğerMeletos bana karşı böylesine ciddi bir suçlama getirecek olsaydı, bu beni gerçekten çok üzerdi! Ama, ey Atinalılar, işin aslı bu [tür fiziksel] konularla hiçbir ilgimin olmadığıdır. Burada bulunanların pek çoğu bunun doğruluğuna tanıktır, ve onlara, beni söyleşilerimde dinlemiş olanpekçoğunuza sesleniyorum. Anlatın o zaman; şimdi birbirinize aranızdan birinin beni bu tür konular üzerine ister uzun uzadıya olsun isterse kısacabirşeyler söylerken duyup duymadığını söyleyin. Yanıtlarını duyuyorsunuz. Ve bundan kalabalığın hakkımda söylediği başka şeylerin de doğru olmadığını anlayacaksınız.

Ama gerçekte bunların hiç birinin doğru olmaması gibi, eğer birinden benim insanları eğittiğimi ve karşılığında para aldığımı duymuşsanız, bu da doğru değildir. Gene de, eğer biri gerçekten de insanları eğitebilirse bence bu iyibirşeydir . İşteLeontiumluGorgias ,KeosluProdikus , veElisliHippias . Bu insanların her biri herhangi bir kente gidebilir ve gençleri onlara karşılıksız öğretim verebilecek olan kendi yurttaşlarını bırakıp kendilerine katılmaya, bunun için para ödemeye, ve bunun üstüne bir de minnettar kalmaya inandırabilirler.

Aslında bu sıralar burada bir başka bilge, Atina'da kaldığını öğrendiğimParioslu biri var, ve onu duymam şöyle oldu. Bir gün Sofistlere dünyalar denli para ödemiş biriyle,Hipponikus'un oğluKallias ile karşılaştım ve iki oğlu olduğunu bilerek şunları sordum: ''Kallias,'' dedim, ''eğer iki oğlun iki tayya da iki buzağı olmuş olsalardı, onlara bir bakıcı bulmamız güç olmazdı. Onlara bir at yetiştirici,ya da belki de bir çiftçi tutardık ve onları kendilerine özgü üstün yanlarında güzelce ve eksiksizce yetiştirirdi. Ama insan olduklarına göre, onları kimin yetiştirmesi gerektiğini düşünüyorsun? Kim bir insanın ve bir yurttaşın erdemlerini bilir? Bu konuda düşünmüş olmalısın, çünkü oğulların var. Böyle biri var mı yok mu?'' ''Var,'' dedi. ''Kimdir o,'' dedim, ''ve nereden gelir ve öğrettikleri için ücreti nedir?'' ''Evenos '' dedi, ''Parios'tan, sevgili Sokrates, ve beşmina .'' VeEvenos mutlu biri olmalı, dedim kendi kendime, eğer gerçekten de bu bilgelik ondaysa ve böyle alçakgönüllü bir ücretle öğretiyorsa. Eğer aynı şey bende olsaydı, en azından burnu büyük ve kendini beğenmiş biri olurdum; ama işin gerçeği benim bu tür bir bilgimin olmadığıdır, ey Atinalılar.

O zaman, Atinalılar, belki de aranızdan biri çıkıp bana şunu söyleyebilir; ''Evet, Sokrates, ama sana karşı getirilen bu suçlamaların kaynağı nedir? Yapmakta olduğun tuhafbirşey olmalı. Eğer başkaları gibi olmuş olsaydın, hakkında tüm söylentiler ve konuşmalar hiçbir zaman doğmazdı. O zaman nedir bunların nedeni, söyle ki hakkında yanlış bir yargıda bulunmayalım.'' Bu bana bütünüyle haklı görünüyor, ve bana böyle yanlış bir ün kazandırmış olanın ne olduğunu açıklamaya çalışacağım. Lütfen kulak verin. Ve belki de kimilerinize şaka yapıyor gibi görünsem de hiç kuşkunuz olmasın sizlere bütün gerçeği anlatacağım.

Atinalılar, bu ünü bana kazandıran yalnızca bir tür bilgelikten başkası değildir. Ne tür bir bilgelik diye sorarsanız, yanıtım bunun belki de insan bilgeliği olduğudur, çünkü gerçekten de bu düzeye dek bilge olduğuma inanıyorum. Buna karşı sözünü ettiğim kimselerin insan-üstü bir bilgelikleri olabilir; ama bunu nasıl tanımlayabileceğimi bilmiyorum, çünkü bende böyle bir şey yok; ve kim bunu bildiğimi söylerse yalan söylüyor ve bana karşı önyargı yaratmak için konuşuyor olacaktır. Ve lütfen burada sözümü kesmeyin Atinalılar, üstelik size övünüyor gibi görünsem bile; çünkü söyleyecek olduklarım benim kendi sözlerim değildir. Size güvenilmeye değer bulacağınız bir tanığın sözlerini aktaracağım. Bilgeliğim için—eğer buna bilgelik diyecekseniz—, ve doğası için, sizlere tanık olarakDelfi Tanrıçasını6 göstereceğim.Kairefon'u tanımış olmalısınız. Çocukluğumdan bu yana arkadaşım oldu ve ayrıca sizin demokratik partinizin de bir dostudur, çünkü yakınlarda sizlerle birlikte sürgüne gitti ve sizlerle birlikte geri döndü. Nasıl bir insan olduğunu, yaptığıherşeyde nasıl atılgan olduğunu hiç kuşkusuz bilirsiniz. Evet, bir keresindeDelfi'ye gitti ve yürekli bir biçimde biliciye—, lütfen, sizden bunları söylerken sözümü kesmemenizi istemiştim—, benden daha bilge birinin olup olmadığını sordu.Pütia Rahibesi daha bilge hiç kimsenin olmadığı yanıtını verdi.Kairefon'un kendisi öldü; ama kardeşi burada mahkemededir ve söylediklerimin gerçekliğini doğrulayacaktır...

Görüldüğü gibi bu savunmaya başlarken Sokrates, herzamanki uslubunu kullanmıştır. Yani içselleştirmiş olduğu ve alışkanlık haline getirmiş olduğu uslubunu. Yetmiş yaşına gelmiş birisininde bu uslubundan vazgeçmesi olanıksız olmasada çok zor bir durumdur. Ayrıca; inançsal olarak bir tanrıya inan kişi olarak sokrates zaten ölüm zamanına yaklaşmıştır, bugüne kadar hep doğruları söylediğine inanan biriside bu yapmış olduğu davranışı ölmek pahasınada olsa değiştirmeyerek asil davranmıştır.

Doğruya ulaşmak felsefenin temel özelliklerindendir. Sokrateste bu özellik doğrultusundan haraket ederek doğrunun peşinden gittiğine inanmaktadır. Onun için yapmış olduğu davranışlar doğrudur. Sonu ölümle bitsede. Belkide ölümle doğru bitmeyecekti ona göre, aslında ölümle başlayacaktı doğru olan.Bunuda şu cümlelerine bakarak anlayabiliriz. "Çocukları erdemden, doğruluktan ayrılırsa kendisinin Atinalılara gösterdiği gibi onlara yol göstersinler." Görüldüğü gibi Sokrates’e göre ölüm bir ceza değildir. Sadece bir yolcu­luktur. Nasıl bir yolculukmuş bu diyecek olursanız bunuda yine Sokrates'in kendi sözleriyle anlayabiliriz:

Güçlük, dostlarım, ölümden kaçınmak değil, ama haksızlıktan kaçınmaktır; çünkü o ölümden daha hızlı koşar. Ve yaşlı ve yavaş olduğum için daha yavaş koşucu beni yakaladı; ama suçlayıcılarımın uyanık ve çevik olmalarına karşın, hızlı koşucu tarafından, haksızlık tarafından yakalandılar. Ve şimdi sizin tarafınızdan mahkum edilmiş olarak ölüm cezasını çekmek üzere ayrılıyorum,—onlar da gerçeklik tarafından mahkum edilmiş olarak kendi yollarına gidiyorlar—kötülük ve yanlışlık cezasını çekmek üzere; ve ödülüme sarılmalıyım, onlar da kendilerininkine. Sanırım bu tür şeyler yazgı olarak görülebilirler—ve sanırım iyidirler.

Ve şimdi, beni mahkum eden insanlar, sizlere seve seve bir bilici gibi konuşacağım; çünkü ölmek üzereyim, ve ölüm saatinde insanlara peygamberlik gücü bağışlanır. Ve katillerim olan sizlere önceden bildiriyorum ki, benim ayrılmamdan hemen sonra bana verdiğiniz cezadan çok daha ağırı hiç kuşkusuz sizleri bekliyor olacaktır. Sizi suçlayandan kaçabilmek ve yaşamlarınızın bir hesabını vermemek için beni öldürdünüz. Ama sonuç beklediğiniz gibi değil, bütünüyle başka türlü çıkacaktır. Çünkü şimdikilerden daha çok suçlayıcınız olacak; şimdiye dek onları durduruyordum; ve daha genç oldukları için üzerinize daha sert gelecekler, ve onlara daha çok içerleyeceksiniz. Eğer insanları öldürerek birinin kötü yaşamlarınızı kınamasının önüne geçebileceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz; bu kaçış yolu ne olanaklı ne de onurludur; en kolay ve en soylu kurtuluş yolu başkalarını ortadan kaldırmaktan değil ama kendini geliştirmekten geçer. Ayrılmadan önce beni mahkum etmiş olan yargıçlara söyleyeceğim öngörü bu.

Beni aklamak için oy veren dostlara gelince, memurlar işleriyle uğraşırken, ve ben ölmem gereken yere gitmeden önce, sizlere burada yer alan bu olay konusunda birşeyler söylemek istiyorum. O zaman biraz daha kalın, çünkü zaman varken pekala biraz daha konuşabiliriz. Benim dostlarımsınız, ve size başıma gelen bu olayın anlamını göstermeyi isterdim. Ey yargıçlarım—çünkü size gerçekten yargıçlarım diyebilirim—sizlere harika bir olaydan söz etmek istiyorum. Şimdiye dek kaynağı içimdeki bilici olan tanrısal yeti, belki herhangi bir sorunda bir dil sürçmesi ya da herhangi bir yanlışlık yapabilirim diye, sürekli olarak önemsiz şeylerde bile bana karşı çıkma alışkanlığındaydı; ve şimdi gördüğünüz gibi en son ve en büyük kötülük olarak düşünülebilecek olan ve genellikle öyle olduğuna inanılan şey başıma geldi. Ama tanrısal işaret ne sabah evden ayrılırken, ne mahkemenin yolundayken, ne de konuşurken söyleyecek olduğum hiçbir şey için hiçbir karşıtlık belirtisi göstermedi; ve sık sık bir konuşmanın ortasında durdurulmuş olmama karşın, şimdi önümdeki sorun konusunda bilici söylediğim ya da yaptığım hiçbirşeyde bana karşı çıkmadı. Bu suskunluğun nedeni olarak düşünebileceğim nedir? Size söyleyeyim. Bu başıma gelenin iyi bir şey olduğunun, ve ölümün kötü birşey olduğunu düşünenlerin yanılmakta olduklarının bir belirtisidir. Çünkü iyi bir şey yapmak üzere olmasaydım, alışıldık uyarı bana karşı çıkardı hiç kuşkusuz.

Bir başka yolda düşünürsek ölümün bir iyilik olduğunu ummak için çok büyük bir neden olduğunu göreceğiz; çünkü ölüm şu iki şeyden biri olmalıdır: ya bir hiçlik ve hiçbir şey duymama durumudur, ya da, dedikleri gibi, ruhun bir değişimi ve bu dünyadan bir başkasına bir göçüdür. Şimdi, eğer hiçbir şey duyulmadığını, ama düşlerin bile rahatsız etmediği birinin uykusu gibi bir uyku olduğunu düşünüyorsanız, ölüm anlatılamayacak denli büyük bir kazanç olacaktır. Çünkü eğer bir insan uykusunun düşler tarafından bile rahatsız edilmemiş olduğu geceyi seçecek olsaydı, ve bunu yaşamının öteki günleri ve geceleri ile karşılaştırıp sonra bize yaşamı boyunca bu geceden daha iyi ve daha hoş kaç gün ve kaç gece geçirdiğini söyleyecek olsaydı, sanırım herhangi bir insan—sıradan bir insan değil ama giderek büyük kral bile—ötekilerle karşılaştırıldığında böyle günlerin ya da gecelerin sayılarının çok büyük olmadığını bulurdu. Şimdi eğer ölüm böyle bir doğadaysa, o zaman ölmek kazançtır; çünkü bengilik o zaman yalnızca tek bir gecedir. Ama eğer ölüm bir başka yere yolculuk ise, ve orada, dedikleri gibi, ölüler kalıyorsa, bundan daha büyük ne olabilir, ey dostlarım ve yargıçlarım? Eğer gerçekten de biri aşağıdaki dünyaya varırsa, ve bu dünyadaki türe öğretmenlerinden kurtulup orada yargıda bulundukları söylenen gerçek yargıçları bulursa—Minos ve Rhadamanthus ve Aeakus ve Triptolemus, ve Tanrının kendi yaşamlarında dürüst olmuş olan başka oğulları—, o zaman yolculuk onu yapmaya değerdir. Orfeus ve Musaeu ile, Hesiod ve Homer ile konuşabilmek için insan neler vermezdi? Hayır, eğer bu doğruysa, birçok kez ölmeyi kabul ederim. Ben kendim de orada Palamedes ile, Telamon'un oğlu Ajax ile, ve haksız bir yargı yoluyla ölmüş başka birçok eski kahraman ile karşılaşıp konuşmayı harika birşey olarak kabul ediyorum; ve sanırım yaşadıklarımı onların yaşadıkları ile karşılaştırmak çok büyük bir haz verecektir. Herşeyden önce, o zaman gerçek ve yanlış bilgi üzerine araştırmamı sürdürebileceğim; bu dünyada olduğu gibi sonrakinde de; ve kimin bilge olduğunu, ve kimin bilgelik tasladığını ve öyle olmadığını bulacağım. Büyük Truva seferinin önderini sorgulayabilmek için, ey yargıçlar, bir insan neler vermez; ya da Odisseus'u ve Sisifos'u, ya da sayısız başka erkek ve kadını! Onlarla söyleşide ve onlara sorular sormada nasıl sonsuz bir haz olacaktır! Bir başka dünyada, ne olursa olsun, bir insanı sorular sorduğu için öldürmezler. Çünkü bizlerden daha mutlu olmanın yanısıra, eğer söylenen doğruysa, ölümsüz olacaklardır.
Bu yüzden, ey yargıçlar, ölüm karşısında umutsuz olmayın, ve pekinlikle bilin ki, ister bu yaşamda olsun isterse ölümden sonra, iyi bir insanın başına hiçbir kötülük gelemez. O ve onun olan hiçbirşey Tanrılar tarafından gözardı edilmez; ne de benim yaklaşan sonum yalnızca bir şans sonucunda olmuştur. Ama açıkça görüyorum ki benim için en iyisi şimdi ölmek ve sorunlardan kurtulmak olacak. Bu yüzden bilici hiçbir belirti vermedi. Bu nedenle de beni mahkum edenlere ya da suçlayanlara kızgın değilim; bana hiçbir kötülük yapmış değiller, gerçi beni mahkum etmedeki amaçları bana bir iyilik yapmak değil ama beni yaralamak olmuş olsa da; ve bunun için onları biraz kınayabilirim. Gene de onlardan bana bir iyilikte bulunmalarını isteyeceğim. Oğullarım büyüdükleri zaman, ey dostlarım, eğer varsıllık konusunda ya da başka herhangi birşey konusunda erdem için olduğundan daha fazla kaygı gösterirlerse, ya da eğer gerçekte birer hiçken birşeymiş gibi davranırlarsa, sizden onları cezalandırmanızı, benim sizlere sıkıntı verdiğim gibi onlara sıkıntı vermenizi isteyeceğim; o zaman uğruna kaygı duymaları gereken şeyle kaygı duymadıkları için, gerçekte bir hiçken birşey olduklarını düşündükleri için, benim sizleri azarladığım gibi siz de onları azarlayın. Eğer bunu yaparsanız, hem ben hem de oğullarım sizden hakça davranış görmüş olacağız.

Ayrılma saati geldi, ve kendi yollarımıza gidiyoruz—ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir.
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Sokrates yolda giderken peşine bir genç adan takılmış ve “Sokrates, bana hayatın gerçeklerini öğretir misin?” demiş. Sokrates onunla ilgilenmemiş. Ancak adam Sokrates’i takip etmekten vazgeçmemiş ve sık sık aynı soruyu tekrarlayıp durmuş. Sokrates bir dereden geçerken beline kadar suya girmiş, arkasında da aynı adam. O zaman Sokrates adama dönmüş ve adamın başını suya sokmuş. Adam çırpınmaya başlamış, ancak bir süre sonra Sokrates onun kafasını sudan çıkarmış ve dönüp şunu demiş: “Eğer hayatın gerçeklerini, biraz evvel almak istediğin nefes kadar istiyorsan, peşimden gel.”
 
F

faust

Ziyaretçi
Ynt: Sokrates

sokratesti sanırım,bir kitapta okumuştum bir anısını,konuştuğu sohbet ettiğini kişilere takılan bir sıfat ki 'çarpan balığı'ı misalı sersemletiyormuş,sersemlememiz için görülene bakmayıp göreceklerimizi hayal etmemiz mi gerekir.
 
F

faust

Ziyaretçi
Ynt: Sokrates

Diyalektik felsefenin kurucusudur kendisini (daha öncede vardır,fakat sokrates kadar belirgin değildir,en azından sofistlerin kendi çıkarı gibi gördüğü bir felsefik yöntemi değildir),insanların doğuştan itibaren var olduğu bilgi düşüncesi içinde olduğunu ve bunu aşmaya çalışan bir filozoftur,Örtülü olan bilgi,sokrates sayesinde açığa çıkıyordu,önce kişiyi sorguluyor sonra alay ediyor ve dalga geçiyor,en son aşamada kişi bilgiyi dışarı aks ediyordu,sokratesin amacı örtülü bilgiyi dışa çıkartmak,bunu savunmasındada dile getirmesi,insanların biraz cık daha düşünebilmelerine olanak sağlamalarıdır ama sokretesi anlamayan düşüncesiz beyinler,onu yok pahasına idam etmiş zehirlemişlerdir,bu tür kafalar bugün de hala vardır.(Savunmasında da bu tür yöntemi uygulamıştır ama taşlaşmış beyin,artık çözülemez noktada sokrates ve onun gibileri yok saymıştır.)
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ynt: Sokrates

Sokrat'ın çağında bir sivil iteatsiz olduğunu söylemek gerekir; belki de ilk olandır...Martin Luter King gibi...
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Sokrates'in derdini iyi görmek lazım. İlgilendiği şey bilginin kendisi değildir (Platon'un bile ilgisi bilginin kendisi değildir, onunla ilgilenen Aristoteles'tir), yalnızca bilginin bir türüdür; ahlak bilgisi. Çünkü yaşadığı dönem Sofistlerin ortaya çıktığı ve para karşılığı, farklı şekillerde de olsa temelde aynı tezi, erdemin insanın (ya da Protagoras'taki gibi toplumun) işine gelen şey olduğunu savunan dersler verdikleri dönemdir. Sokrates ise tek bir erdemin olduğunu, onun bilgisinin, mümkün olmanın ötesinde, erdemle aynı şey olduğunu düşünmüştür. Ancak kendisinin bu bilgiye sahip olmadığını, bu nedenle ders vermediğini, yalnızca insanları rahatsız edip zaten ruhlarında bulunan erdemi ortaya çıkardığını söylemektedir.

Bu nedenle Sokrates'e bir bilgi filozofu değil, ahlak/erdem filozofu olarak bakmak gerekir. Sokrates'in her türden bilgide aradığı da budur, yani ahlakın bilgisini mümkün kılan şeydir. Bu da insan ruhudur. Sokrates'in ahlakın bilgi olduğunu söyleyebilmesinin temelinde yatan şey, bu bilgiyi ruhlarımızda taşıyor olduğumuz ve ruhumuzun da bütün eylemlerimize yön veren şey olduğudur. O, kendisine kadarki doğa filozoflarının öğretilerinin düştüğü çıkmazı görmüş, bu nedenle de mekanik açıklamalardan ereksel (teleolojik) açıklamalara yönelmiştir.

Sokrates'in önemi de aynı yerdedir: Erdemin bilgi olduğunu ve insan ruhunda bulunduğunu söylemesi, hem ahlakın soyluların doğuştan getirdikleri bir özellik değil, öğrenilebilir, kazanılabilir bir şey olması, hem de insanı insan yapanın, içinde taşıdığı bu özellik olması demektir. Böylece insanın doğuştan iyi ya da kötü olmadığı fikri ortaya çıkar. Bu Sokrates'in ilk hümanist olarak kabul edilmesinin nedenidir. Sokrates insana güvenir, çünkü ruhunda erdemi taşımaktadır insan. Zaten Antik Yunan'da erdemin bizim kullandığımız anlama gelmesi de Sokrates ile olmuştur. Hiçbir yazılı düşünce bırakmamasına, bir felsefe sistemi kurmamasına rağmen bugün de hala Sokrates'e verilen önemin nedeni budur. O, insan olmanın ne demek olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle bugün insanlık dediğimiz şey, düşünce tarihinde ilk kez Sokrates ile ortaya çıkmıştır.

Daha sonra Platon bu düşünceleri işleyecek ve felsefi bir sistem haline getirecetir. O halde idealizmin kurucusu Platon olsa da, idealizme giden yolu açan kişi Sokrates'tir. Savunduğu şeyi de yalnızca düşüncede değil, kendi hayatıyla bizzat ortaya koymuştur. Bunu Xenephon'un, Platon'un eseriyle aynı adı taşıyan "Sokrates'in Savunması" eserinde anlattığı bir olaydan da görebiliriz: Sokrates kendisini savunmak için hiçbir hazırlık yapmamıştır. Şaşkınlıkla bunun nedenini soran arkadaşı Hermogenes'i de; "Hiçbir haksızlık etmeden yaşayarak bütün hayatım boyunca yaptığım başka bir şey miydi?" diyerek cevaplar.
 

serotonin

Üye
Yeni Üye
Katılım
1 Mar 2010
Mesajlar
109
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Felsefeyi pek sevmem ama Sokrates i severim. kullandığınız her kelimenin anlamını sorması ve verdiğiniz cevaba başka sorularla karşılık vermesi (:): isterdim onun bulunduğu bir ortamda bunu gözlemlemeyi (:) konuştuğu kişinin ben olmaması şartıyla(:)

Sokratesi neden severim? ince mizah özelliğinden dolayı. Mesela İdam edilmek üzere götürülürken, eşi ona; seni suçsuz yere idam edecekler!! diyor, Oda; yok birde suçlu yere mi idam edilseydim diyor...

Kainatta tesadüfe tesadüf edilmez.
 
F

faust

Ziyaretçi
Düzeltiyorum,Sokrates'in bilgiye dayanıyor dediğim felsefesi tamamen ahlak ve erdem üzerinedir,Macavity hocamın uyarısını dikkate alarak.
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Hem yazdığıma verdiğin değer, hem de "hoca" hitabın için teşekkür ederim Diyalektik İsmail. Henüz hoca değilim, bir gün olabilirim umarım :) Ahlak ve erdemin bilgisi, ya da ahlak ve erdem dolayımıyla bilgi desek de olur tabi ki Sokrates'in amaçladığı şey için.

Antik Yunan gerçekten ilginç bir dünyaymış. Daha sonraki - Batı'nın - felsefe tarihinde ortaya çıkacak hemen her düşüncenin ve akımın bir öncülünü bulmak mümkün o dünyada. Sokrates ise o dünyada çok özel bir filozof, felsefeye, ahlaka, erdeme, akla, ruha... bugün anladığımız anlamlarını kazandıran kişidir. Ondan önce erdem (arete), canlı ya da cansız her varlığın özüne işlenmiş olan işlevini (ergon) yerine getirmesinden ibaret olarak düşünülürdü Antik Yunan'da. Örneğin kölenin erdemi efendisinin söylediklerini layıkıyla yerine getirmesi, ateşin erdemi yakmak... olarak görülürdü. Sokrates ise - Antik Yunan'da ilk defa olmak üzere - insanın ne olduğu sorusunu sorarak bu erdem anlayışını dönüşüme uğratır. Çünkü eğer insanın, diğer bütün ikincil özelliklerinden (köle, efendi, erkek, kadın... vs. olma ilineklerinden) bağımsız olarak, sadece insan olmak bakımından sahip olduğu bir doğası varsa, erdem de insanın bu doğasını, özünü yerine getirmesi olacaktır. Sokrates insanın bir doğasının olduğunu ve bu doğayı da bedeninde değil, ruhunda taşıdığını savunmuştur. Bütün insanların bu aynı doğayı paylaşması ise, insanlık düşüncesine giden yolu açmıştır. Böylece erdem, insanın ruhunda taşıdığı bu doğaya, yani özüne, ruhunun hakikatine uygun olarak eylemde bulunması haline gelir. İnsan, ruhunda var olan bu hakikate ise ruhunun bir parçası olan aklı ile ulaşacak, erdemin bilgisine aklı ile varacak ve Sokrates'e göre erdemi bilmek erdemli eylemekle aynı şey olduğu, yani insan bilerek kötülük yapamayacağı için de, bu yolla erdemli olacaktır. Bu ise önemli bir dönüşümdür. Descartes'ın madde-ruh ayrımını, ondan 2000 yıl önce Sokrates yapmıştır. Bu sayede de günümüzdeki insanlık ve erdem anlayışının ilk örneğini sergilemiştir.
 

serotonin

Üye
Yeni Üye
Katılım
1 Mar 2010
Mesajlar
109
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Sevgili Macavity ; yazılarınızı bende çok keyifli okuyorum, anlaşılır ve rahat bir üslupla yazıyorsunuz, yani bir konuyu googledan taratmaktansa sizden okumayı yeğlerim :)


....Ve şöyle der Gizli Servis, kayıp açığa çıktığında:
“Macavity’nin işidir bu mutlak!” – ama O şimdi bir mil uzakta. (:)
 

faşist

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
25 Kas 2011
Mesajlar
286
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Güç isteminin en güzel örneğidir.Bütün diyaloglarında(Platon tarafından kaleme alınmış olsada kendi etkisi çok fazladır.)insanları överek aslında onları küçümsemiş ve kendi ruhunu ve bedenini ironik(Sokratik ironi) bir yolla yüceltmiştir.Ölümü bile bu egonun sonucudur.Egosuz görünen en büyük egoisttir Sokrates.
 

byProblem

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
3 Haz 2012
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
teşekkürler çok yararlı oldu.Ama bir şey soracağım Platon Sokratesin öğrencisi olmasına rağmen neden bu kadar farklı görüşlere sahipler ?
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
teşekkürler çok yararlı oldu.Ama bir şey soracağım Platon Sokratesin öğrencisi olmasına rağmen neden bu kadar farklı görüşlere sahipler ?

Her öğrenci, öğretmenini tekrarlamak zorunda değil..İyi ki de değil ayrıca..Bir de Sokrates halktan biridir..Platon ise aristokrat..Öğretilerinde illa ki ait oldukları sosyal sınıfların, kültürün vb nin etkisi olacak, bu da algı ve yorumlarına yansıyacaktır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst