İnsan-Şempanze Benzerliği ve Evrim Üzerine

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Bilimsel Makaleler kategorisinde fides tarafından oluşturulan İnsan-Şempanze Benzerliği ve Evrim Üzerine başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 14,643 kez görüntülenmiş, 92 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Bilimsel Makaleler
Konu Başlığı İnsan-Şempanze Benzerliği ve Evrim Üzerine
Konbuyu başlatan fides
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Boraa

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Donkişot, ne dememi bekliyordun bilimsel bir veriyi mitolojik olarak karşı çıkmamı mı? Yani bilimi eleştirecekseniz bilimle eleştirin arkadaş.200 yıl boyunca geçerliliğini korumuş yeni verilerle de desteklenmiş bir oluşumu okumayıp etmeden puhaha dememi mi? Oturun evrime iman edin mi demişim? Cahilliğe tepkim testere olarak algılanıyorsa emin olun hızar kullanmasını da bilirim. Ben Darwin'i peygamber olarak görmüyorum ki.Benim kutsal değerim falan da değil.Ama böyle bir konuda muhalif yazı yazacaksan somut bir şeyler beklemem gayet normal.

evrim teorisi kanunlaşamasada kanun gibidir diyor belli çevreler ideolojik yönüde yadsınamaz bu teorinin nese şunu sormak istiyorum diyelim evrim teorisi kanunlaştı sen bunu neye yorarsın? bunu temel alırsan insana ve evrene bakış açın ne olur?
Kısaca elimizde herşeyi açıklayan bir teoriyi geçtim tezimiz bile yok ama evrim kanunlaştı diyelim bu sende neleri değiştirir?

İdeolojik boyutu derken iktidar dışında düşünenleri mi kastediyorsun? :)
Evrimim kanunlaşması mı dedin :)
Neysem güzel bir soru:) Daha önceden de bir yorumu vardı glsezinrs'in daha sonra yazacaktım ama ikinizin yorumunu birleştirerek teori/kuram/yasa gibi tanımların evrimle orantısını yazacağım.Soruna cevap olur umarım.



İşte budur..Evrim, yani değişen koşullarla birlikte organizmanın uyum sağlamak yönündeki devinimi bilimsel bir veridir.İnsanın nasıl/ne şekilde evrildiği veya başka bir memeliden evrilip evrilmediği ise hala tartışılan bir "kuram" dır.Kuram, henüz doğruluğu ya da yanlışlığı kesin olarak gösterilemeyen teoridir.Bilimsel kuramlar, "inanıyorum-inanmıyorum" bağlamında ele alınamazlar..Kuram doğrulanır ve "yasa" haline gelir, veya çürütülür, başka paradigmalarla yer değiştirir..Evrimi ille de şempanzeye bağlama eğilimini iyi niyetli, en azından tarafsız bulmuyorum..Bilim adamları bu konu ile ilgili yığınla genetik vb.araştırma yaparak doğruyu arıyorlar.Primatlarla pek çok ortak özelliğimiz olmasına rağmen, hiçkimse maymundan evrimleştiğimizi de söylemiyor zaten..Memelilerin ortak genetik yelpazesi analiz edilmeye çalışılıyor.Şunu unutmamalıyız; bilim, ancak bilimle çürütülür/doğrulanır.. bu kuramı, lehte/aleyhte inanç meselesi yapıp, felsefeye dökmek zaman kaybıdır..

Gelelim evrimin teori/kuram/yasa boyutuna:

Alıntı vereceğim daha önceden söylemiştim ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu diye.Hakikaten bu işin hakkını vererek anlatan/öğreten bir yapılanma ve bunu yaparken ne dine ne de her hangi bir siyasi/ideolojik yapılanmaya bulaşıyor. Onlar bu konuyu açıklamış öncesinde şöyle ki:


Kanunlar, matematiksel formüller ile tanımlanan ve "günümüz evreni koşullarında" her zaman geçerli olan kurallardır. Bir diğer deyişle, her birine ait matematiksel formülasyonlar (F=ma ya da E=mc2 gibi) bulunmaktadır ve "bu evren dahilinde", her zaman her yerde geçerlidirler. Günümüzde, Kuantum Kuramı'nın gelişmesiyle birlikte, "kanun" kelimesi literatürden kalkmaya başlamıştır. Çünkü "kanun", tanımı gereği her koşulda geçerli olan bilgi demektir. Ancak Kuantum Kuramı göstermiştir ki, bir şeyin her koşulda aynı şekilde geçerli olması mümkün değildir; en azından "bu" Evren'de her şey görecelidir. Bu da, hiçbir şeyin "genel geçer doğru" olamayacağını bize gösterir. Bu sebeple, bu yazıdan çıkarmanız gereken ilk ders şudur: Bilimde, kanun diye bir kavram yoktur! Varsa bile, bu ağız alışkanlığından ve Newtonyen Fizik kapsamındaki Dünya algısından kaynaklanmaktadır. Günümüzde, kanunun yerini çok daha uygun bir kavram almıştır:

Bilimsel gerçekler, temel olarak "doğadaki olgulara" denir. Yani doğayı gözlediğinizde, sabit olarak gerçekleşen ve pek çok durumda geçerli olan bilgidir.
Örneğin Dünya üzerinde bir topu havada nerede bırakırsanız bırakın, top yere doğru "düşer". Bu, bilimsel gerçektir. Ancak bir kanun değildir. Çünkü uzay boşluğunda geçerli değildir. Başka bir gezegende geçerli olmayabilir. Sınırları tanımlanmak zorundadır. "Top, Dünya üzerinde, normal koşullarda, havada serbest düşmeye bırakıldığında her zaman yere düşer." şeklinde net bir tanımlama yapmak şarttır. Bir diğer örnek, ışık hızıdır. Işık, Evren'in en azından bildiğimiz her yerinde saniyede 300.000 km. hızla hareket eder. Ancak Evren'in sınırlarında veya Evren'in "dışı" diye bir yer varsa, orada ne olur bilemeyiz. Bu da, "kanun" tanımımızı sarsar ve ışık hızının bilinen Evren'de saniyede 300.000 km. olması bilgisini bir "bilimsel gerçek" yapar.



Peki, teori nedir?



Teori, günlük hayattaki kullanımıyla asılsız iddia veya hakkında emin olunmayan düşünce demektir. Ancak bilim dilinde kavramlar günlük hayattakinden farklı kullanılabilirler.



Bilimsel anlamıyla bir Teori (Kuram), var olan ve bilinen bilimsel gerçekler kullanılarak, çeşitli durumlar için yapılan kapsamlı açıklamalar demektir. Kısaca bir teori, farklı bilimsel gerçekleri birbirine bağlayarak bir olaya getirilen gerçek ve bilimsel açıklama demektir.



Bu yazıdan çıkarılması gereken ikinci ders şudur: Ortada, "kanun" gibi bir olgu olmadığı için, teoriler ile kanunlar arasında bir hiyerarşi YOKTUR! Teoriler "daha da ispatlanınca" (Milli Eğitim Bakanlığı'na sevgilerimizle (!)) kanun olmazlar, olmamışlardır, olmayacaklardır. "Daha da ispatlanmak" ne demektir? Böyle bir saçmalıktan bahsedilemez. Doğada bazı "gerçek"ler vardır ve bu gerçekler incelenerek matematiksel formüller geliştirilir. Daha sonra, bu farklı fenomenlere getirilen açıklamalar birleştirilerek teoriler ortaya atılır.



Üçüncü ders: Teorilerin tüm temelleri, bilimsel gerçeklere dayandığı için, teorilerin kendileri de bilimsel gerçektir.



Şimdi, konuyu birkaç örnek üzerinden izah edelim:



"Milyonlarca insan elmanın düşüşünü gördü; ancak sadece Newton, 'Neden?' diye sordu." Bernard Baruch'un bu harika sözüyle konuya başlayalım. Gerçekten de, hepimiz, etrafımızda olan pek çok olayın farkındayızdır; ancak bunlara o kadar alışmışızdır ki, bunları sorgulamaktan çoğu zaman aciz kalırız. Newton gibi sıradışı bilim insanları ise, etraflarındaki olan biteni sorgulayacak kadar özgür ve güçlü beyinlere sahiptirler.



Newton, etrafındaki her şeyin yere doğru çekilmesinin nedenini merak etmiş ve araştırmalar yapmıştır. Sonunda fark etmiştir ki, cisimlerin saniye başına düşen hızlanma miktarı (ivme) ile üzerlerine etkiyen kuvvet arasında bir bağlantı vardır. Bunu -ilk etapta bu şekilde olmasa da sonradan- ünlü "F = m x a" (kuvvet eşittir kütle çarpı ivme) formülüyle izah etmiştir. Kütleler, Dünya üzerinde ortalama saniyede 9.81 m/s'lik bir ivmeyle Dünya'ya çekilmektedirler. Buna az sonra geleceğiz. Yani Newton, bir bilimsel gerçeği gözlemiş ve matematiksel bir formülasyon ile ona açıklama getirmiştir. Bu bir teori değildir. Bu, Dünya üzerinde meydana gelen bir gerçektir. Bir bilimsel gerçektir.



Gerek Newton, gerekse bazı diğer bilim insanları konuyla ilgili araştırmalarını sürdürmüştür ve bu bilimsel gerçeği geliştirerek ve bazı diğer gerçeklerle birleştirerek teoriler üretmeye başlamışlardır. Newton, sadece kütle, ivme ve kuvvet arasındaki bağıntıyı bulmakla kalmamış, kütlelerin aslında "yere" değil, Dünya'nın "merkez"ine doğru çekildiğini ve aslında her kütlenin de Dünya'yı kendine doğru, Dünya'nın kütleyi çektiğiyle eşit ama zıt yönlü bir kuvvetle çektiğini bulmuştur. Yani Newton, bir diğer bilimsel gerçek olan "kütleçekimini" bulmuştur. Buna, kendince bir açıklama getirmiştir. Newton'a göre, az önce de dediğimiz gibi tüm kütleler birbirini eşit ve zıt yönlü kuvvetlerle, kütleleriyle doğru, aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak çekerler. İşte bilimde buna Newton'un Kütleçekim Teorisi'dir. Bu genel bir teoridir; Dünya için uygulanan versiyonuna ise Newton'ın Yerçekimi Teorisi denir.



Gördüğümüz gibi etrafımızdaki en sıradan olgu bile bir "teori"dir. Unutmayın, teorilerin hiçbir "güçsüz" ya da "açıklanmamış" ya da "ispatsız" tarafı yoktur. Olsa bile, o kadar çok bilimsel gerçekle ve bulguyla desteklenir ki, bu bilinmezler "henüz açıklanamamış ancak açıklanabilecek olan" kategorisinde yer alırlar ve bilimsel merakı okşamaya devam ederler. Peki neden özellikle "Newton'un" Yerçekimi Teorisi olarak isimlendiriyoruz? Çünkü Newton'unki, bir bilimsel gerçeğe yönelik tek bir bakış açısıdır ve Newton gibi, başka bilim insanları, aynı olguya (bilimsel gerçeğe) farklı bakış açıları getirmişlerdir.



Newton'dan yüz yıllar sonra Einstein, Görecelik Kuramı'nı ortaya atmıştır. Bu sayede, Fizik ve dolayısıyla hayata bakış açımız baştan yaratılmaya başlamıştır. Newton, sadece algıladığı hareketleri kullanarak formülasyonlarını yapmıştır. Günlük yaşantımızda en hızlı hareket eden jetler bile saniyede 500 metre (yarım kilometre) ve benzeri hızlarla uçabilmektedir. Işık ise saniyede 300.000 kilometre (en hızlı jetten 600.000 kat hızlı) gitmektedir. Bu hızlarda, Newton Fiziği tamamen kullanılamaz hale gelmektedir. Görecelik Kuramı pek çok alanı etkilemiş ve bilimsel bir gerçek olan Kütleçekimi'ne tamamen yeni ve daha isabetli bir bakış açısı kazandırmıştır. Newton'un Yerçekimi Teorisi çöpe mi gitmiştir? Asla!



Dördüncü ders: Teoriler asla çürümezler. Değişebilirler, gelişebilirler, genişletilebilirler veya daraltılabilirler ama asla çürümezler! Çünkü çürüme potansiyeli olan bir teori, bilimsel gerçeklere dayanıyor olamaz. Zaten öyle olanlara da, teori denmez.



Daha sonraları bazı başka bilim insanları Einstein'ın yolunu açtığı Kuantum Mekaniği Kuramı'nı ortaya atmışlar ve hayata bakışımızı tam anlamıyla değiştirmişlerdir. Newton, açıklamalarını sadece görebildiği dünya için yapmıştır. Bu, başarılı bir açıklama olmakla birlikte, en başarılısı değildir. Einsten ve diğer bilim insanları, nano ve makro dünyayı da hesaba katmıştır. Çünkü artık biliyoruz ki işler, Newton'un kendisini sınırladığı mezo dünyada (bizim, günlük yaşantımızda kullandığımız boyutlar) nano dünyada (atom altı dünyası) ve makro dünyada (evrensel ve astronomik boyutlar) geçerli olmamaktadır. Daha anlaşılır bir tabir kullanalım: Günlük yaşantımızda biz genellikle milimetreden kilometreye kadar olan uzunluk birimlerini kullanırız. Evrimimiz, bu boyutlarda gerçekleşmiştir ve algılarımız da buna göre evrimleşmiştir. Ancak bizim algılayamadığımız bir nanodünya (nanometre, metre'nin trilyonda biri ve daha küçükleri) ve kolay kolay göremediğimiz bir makrodünya (metrenin trilyon katı ve daha büyükleri) vardır. Buralarda işler tamamen tersine dönebilmektedir. Kuantum Kuramı ile Kütleçekim isimli bilimsel gerçeğe bir diğer bakış açısı getirilmiş ve kendisinden önceki iki açıklamadan çok daha isabetli sonuçlara ulaşılmıştır.



Ders beş: Bir bilimsel gerçek, birden fazla teori ile açıklanabilir. Bu teorilerin hepsi eşit derecede gerçektir. Ancak her biri, farklı bir bakış açısı getirir ve farklı koşullarda kullanılabilirdir.



Şimdi, bizim konumuz olan Evrim Teorisi'ne (Kuramı'na) dönelim. Tıpkı Kütleçekim gibi Evrim, bilimsel bir gerçektir. Charles Robert Darwin'in 1856'da bu bilimsel gerçeği, bazı başka bilimsel gerçeklerle (Doğal Seçilim, Yapay Seçilim, Cinsel Seçilim vb.) birleştirerek yaptığı açıklamaya Darwin'in Evrim Kuramı denir! Yani Darwin, konuya sadece tek bir bakış açısı getirmiştir. Adının bu kadar anılmasının sebebi ise, Newton gibi daha önceden açıklanamamış bir bilimsel gerçeği ortaya çıkarıp son derece isabetli bir biçimde izah etmesidir.



Ancak Darwin, tek değildir. Darwin'in Evrim Kuramı, tek Evrim kuramı değildir! Daha sonradan yüzlerce bilim insanı konuyu incelemiş, bazı başka bilimsel gerçekler Kuram'a katılmış, farklı kuramlar ortaya atılmış (Gould'un Sıçramalı Evrim Kuramı gibi) ve Kuram zenginleştirilmiştir.




Ders altı: Evrim Kuramı, bilimsel gerçeklerin toplamından meydana gelir ve sadece Darwin'in Evrim Kuramı bulunmaz. Evrim olgusu başlı başına bir bilimsel gerçektir. Darwin'in açıklaması ise, bu olguya bakış açılarından sadece biridir.



Evrim Mekanizmaları yazı dizimizdeki her bir mekanizma bir bilimsel gerçektir. Bunların toplamı sonucunda ise Evrim meydana gelir. Buna getirilen açıklamalardan biri ise Darwin'in Evrim Kuramı'dır. Kısaca biz ona Evrim Kuramı diyoruz, çünkü Newton'un durumunda olduğu gibi çok köklü değişimler meydana gelmemiştir. Elbette ki sayısız ekleme ve çıkarma yapılmıştır.



Bir diğer teori örneği, Hücre Teorisi'dir. Burada ayrıntısına girmek istemiyoruz; ancak tüm canlıların hücrelerden oluştuğu bilgisi dahi bir teoridir. Burada "dahi" kelimesi fazladır. Çünkü teori, zaten bilimsel bilgilerin en üst noktasıdır.



Ders yedi: Bilimsel bilgiler arasında illa bir hiyerarşi yapılacaksa, bunların en üst noktasında teoriler (kuramlar) yer alır! Ancak böyle bir hiyerarşi anlamsız derecede gereksizdir ve bilim-dışı kaynaklarca dayatılmak istenmektedir.



Uzun lafın kısası, Evrim asla bir kanun olmayacaktır; olmasına ihtiyacı da yoktur!


ÇMB


Umarım bu konuda yeterince açıklayıcı olmuştur. Benim için de evrimin kanun olmasına gerek yok:) Zaten sorun ben ve benim gibiler değil:)

Soruyu yanlış sordun donkişot, şöyle olmalıydı Ya Harun Yahya ve türevlerini referans alanlar kendilerinin/insanların ve hayvanların(canlıların) şu an olduğu gibi evrim geçirmeden dünyaya gelmediklerini öğrenseler ne olurdu ? Ne değişecek?


Not: Enkaz, biliyorum dayatmacı bir anne olurum olmayan çocuğuma. Ama emin ol olmayan çocuklarıma kendi dini inanışımı dayatmam hiç bir zaman. Bilimi dayatırsam elbette çürütme alternatifi vardır beni:)Bir dinin dayatmalarını kabul edip onu dayatma/dogma olarak kabul etmeyenlerin yanında; çürütülebilir şeylerin varlığını kabul eden bir anne pek problem olmasa gerek. :) Niye dine inanıyorsunuz demiyorum? Dine inanan anlamını özelliğini neye inandığını bilmeli. Sen Allah'la pazarlık edip "5 vakit namaz değil de sene de 1 vakit namaz kılarım işine gelirse" diyebiliyor musun? Demek ki neymiş dinin kuralları varmış. Bunlar değişmezmiş. Çürütülmeye açık değilmiş. Uymak zorundasın.Dogmadan kast edilen bu.
Neyse Enkaz, yeminlen seni çarpıtmıyorum sen sadece ne dediğini bilmiyorsun :) Ben sendeki gizli şifreleri açığa çıkarıyorum. Kriminolojiyi severim:)
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
teoriyi atan maymun cennetini boyladı kırkbin akıllı hala o taşı kuyudan çıkaramıyor.taşı bırakın su çıkarında susuzluğumuz gitsin.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
teoriyi atan maymun cennetini boyladı kırkbin akıllı hala o taşı kuyudan çıkaramıyor.taşı bırakın su çıkarında susuzluğumuz gitsin.Hallac-ı Mansur arkadaşım çok laf boş laf.sivrisineğin kanadını bile yapmaktan aciz insanız.sadece kötü bir kopyasını üretebiliriz.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Bilim ve din materyalizm ve idealizm inanan ve inanmayan ahmet ve mehmet... Boyle uzar gider. Yalniz sunu soylemek isterim ki bilim ne zaman kendi siniri disina cikti Allah'in varolmadigini ispata kalkisti boyle darwin amcalar hawking amcalar o amcalar bu amcalar turedi. Insanlarin akillari karisti cunku dogma gelmedi sayilara harflere dokuldu. Boyle oluncada somut gozle gorulen bilgiye bagli olarak dogma olan inanc sistemleri darbe yedi. Yalniz bilinmeyen birsey vardi suyun kaldirma kuvveti onu formuluze edilmeden oncede vardi. Bernolli prensibini ortaya atmadan once de sikistiralan sivinin basinci arttigi buna bagli olarak hizinda arttigi gercegi vardi. Fotosentez bitkilerin yaratidigindan bu yana var. Ne bu bilimin onu kesfettigi zamanla basladi nede onu rakamlara doken harflere doken adamin olmesiyle son buldu.

Bizler kainatin yaradilisini bu sistemi hastaliklari iyi yada kotu sekilleriyle cozmeye ve onlarin ne oldugunu anlamaya calisiyoruz. Bunu yaparken kimileri Allah'in ne kadar buyuk oldugunu daha net gorebiliyorken kimileri de Allah yokmus diyebiliyor.

Ben evrim denilen teorinin varolduguna inaniyorum. Fakat maymundan geldik kismina katilmiyorum. Ana rahmindeki ceninin dogmasi buyumesi gelismesi ve olmesi bence evrimin ta kendisidir. Evet dunyada insana benzeyen en yakin hayvan maymun olabilir. Genel olarak canlilarin siniflandirilmasina baktigimiz zaman her birinin ortak ozelligi var zaten. Konusabilme yetenegi dusunebilme yetenegi insan harici hic bir hayvana verilmemistir.

Biri bilimsel sandigi bir veriyi sundugu zaman karsiliginda bilimsel bir veri isteyerek onu curutmesini istiyor. Buda ayri bir muamma zaten. Insanlarin kurmus oldugu sistem rakamlar kelimeler kitaplar teoriler kuramlar kanunlar sadece insanlarin onu anlayabilmesi icin. Bu fizik kimya derslerinde V harfini gordugumuzde onun hiz oldugunu anlamamiz gibi birsey. Su unutulmamalidir ki insanin yaptigi buldugu urettigi seyler mutlaka bir gun sona varacaktir. Gun gelecek o V nin hic bir anlami kalmayacak. O kanunlarin o sayilarin o rakamlarin o harflerin hic bir seyi ifade etmedigini anlayacagiz.

Bana atomu maddenin parcalanamayan en kucuk yapi tasi olarak ogrettiler. Sinavda sordular cevaplamasaydim gecemeyecektim o dersi. Simdi elektron notron protonlardan bahsediyorlar. O zaman ben notron proton elektron yazsaydim dunyanin okuz boynuzunda donuyor dedigini savunan insandan o an icin farkim olur muydu? Maddenin 3 halini bilirken suan 4 yarin 5 obur gun 6 7 halini bilecegiz. Bugun siyanurun 150 mg cildimizin rengini degistiriyorken belki 50 sene sonra siyanur cilt kanserinde etkili olarak kullanilan bir ilacin iceriginde olacak. Bunu suan icin kimse bilemez.

Bilemedigi icinde sacma geliyor. Tipki bir zamanlar atomu parcalayamayan bilime o zamanlar karsi cikacak olan Ahmet'in olur mu proton notron elektron var demesi gibi sacma. Cunku bilim ne derse o! Ve o dedigi o an icin gecerlidir! Yarin degisebilir! :)
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
fides demin troll olmuştum şimdi de çözülmeyi bekleyen bir şifre... bu tartışma uzar ise sırası ile,, yobaz, beceriksiz, siyasetçi, eşcinsel... olurum :) sanırım... aslında üniversite çağlarımdan konuşulabilir fides... asıl sorunlu çağlarım o zamanlar olabilir. aslında bir ara feci bir kavgada oldukça fazla darbe almış olabilirim belki bunu da bulabilirsin dekoderinle,, tabi askerlik bambaşka bir dönem. onun etkileri yadsınamaz, fides bana askerliğimden de bahsetsene azcık :)



konuya döneyim,

ne dediğimi bilmeliyim değil mi? bak ne diyorum başından beri,,

sanatçı tepkisini uğraşısı ile vermelidir. sanatçılar biraz da takıntılı olabildikleri için kendilerini özellikle bir ya da bir kaç yönde fazlaca geliştirirler ve bu yüzden bir çok yönden oldukça zayıf kalırlar... eğer tepkilerini uğraşıları ile vermezler ise saçmalarlar. doğal olarak fazla ciddiye alınmazlar... bunun en açık örneği fazıl say'dır. en son sanatçı tepkileri ki senin özellikle savunduğun şu evrim teorisi bildirisi zırvalıktan başka bir şey değil elbet... aklıma gelince hala gülüyorum...



üstüne basarak söylüyorum. fen bilimleri uzmanlık alanım olmadığından evrim teorisi gerçek-yanlış artık her ne ise demiyorum. yaşanan olaylardan bahsediyorum. teori savunulurken sürekli dine dil çıkarmasından hoşlanmadığımı özellikle vurguluyorum. inancın yerlere serilmesinden ve özellike bilimadamlarının her şeye burnunu sokmasından rahatsız oluyorum. ancak beni asıl delirten şeyse bilimadamı ya da bilim dalkavuklarının karşımda şebekçe inancıma laf etmeleri. tekrar tekrar söylüyorum gidin kişileri, kurumları suçlayın. aksi durumda komik ve bazen de can sıkıcı oluyorsunuz!

tabi tüm bunların yanında bazen bilime-bilim adamlarına hakaret edebiliyorum ancak bu bir çeşit tepki gibi refleksten başka bir şey değil. çünkü sürekli küfür yiyen biri bazen olaydan koparak hakarete başlayabilir-çok doğal ve insancıl!



mesela bu konuda en çok suçlanan kişi adnan oktar dır sanırım... ne güzel gidin onunla hesaplaşın. eğer egonuzu tatmin edecekseniz ne bileyim bir sürü cami var, gidin birinin imamı ile dalga geçin,, anadolu nun köyleri de cahil insanlarla dolu--hele o yaşlı bunaklar, hemen yokedilmeliler,, bence ilk onları yok edin. onların hükmünü kaldırırsanız eğer gerisi kolay iş. bu kadar taktik de verdim,, bak herkese yapmam bu kıyağı...
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Sende mi bilim testeresi kullanıyorsun Fides:) o zaman açık konuşalım; evrim teorisi kanunlaşamasada kanun gibidir diyor belli çevreler ideolojik yönüde yadsınamaz bu teorinin nese şunu sormak istiyorum diyelim evrim teorisi kanunlaştı sen bunu neye yorarsın? bunu temel alırsan insana ve evrene bakış açın ne olur?
Kısaca elimizde herşeyi açıklayan bir teoriyi geçtim tezimiz bile yok ama evrim kanunlaştı diyelim bu sende neleri değiştirir?

Kendi yazımı alıntıladım çünkü beni yanlış anlayıp hemen giydirmişsin Fides:) ilk önce şöyle başlayım ben evrim teorisini sağda solda (nette,gazetede,tv 'de) duyduğum kadar biliyorum muhalifide değilim. zaten Enkaz'ında dediği gibi bilimsel bir teoriye muhalif olabilecek alan bilgim yok,sağdan soldan duyduklarımla muhalif olamam. teori kanun tanım ve hiyerarşisi konusundaki paylaşımınada amenna,eyvallah sağol birşey daha öğrenmiş olduk. ben kanun derken kesinleşsin muhalifi kalmasın,sende buna mutlak şüphesiz inan açısından kullanmıştım zaten. yoksa benim bilime bir açıdan bakışım değil teori, kanun anayasa olsa gene tanımıyor:) testere tabirinide bundan kullandım. beni böyle anladığın içinde soruma soru ile cevap vermişsin. benim amacım senin mutlak inandığın bir evrim teorisinin sendeki tesiriydi kısacası..

şimdi evrim teorisine muhalif değilim ama bilim testeresine muhalifim bunu şöyle anlatayım.

şahsi ontolojik sorularımda ne evrim ne bing bang teorileri bende fazlaca anlam bulmaz bunlar aksesuar. bilimde bende fazlaca anlam bulmuyor buda aksesuar.
Bilimi yaratan insan aklıdır,yarattığımız herşey insan aklının ürünüdür dolayısyla yarattığımız hiçbir değer/bilgi aklımızdan üstün olamaz. ben hayatımı bilimin bilimsel metodları ile yaşamıyorum.aklımla ve duygularımla yaşıyorum. bilimin verileri doğru düşünce ve gerçeğe ulaşma çabamızda yol göstericidir amenna kabul. teknolojisi amenna kabul ve örneğin tıbbi alandaki buluşları yardımcımızdır amenna kabul vs vs eyvallah bilime saygımız sonsuz aklımla verilerini yanlışlamaya çalışmam bilim gene bilimle yanlışlanır dogrulanır amenna eyvallah.

ama konu varlık ve varoluş oldumu bilimle nereye kadar? evren çok büyük aynı zamanda çok küçük bilimde bir açıdan bakınca çok büyük diğer açıdan bakıncada çok küçük. kısaca ben 2 tane 3 tane 5 tane teoriye takılıp kalamam. sivrisinek,karınca, oksijen,hidrojen,nehirler ,ağaçlar, İnsan,duygular dünya,güneş,evren kimse bana bunların bir yaratıcısının olmadığına,tesadüfen ya da şöyle böyle oluştuğuna ,ezelden beri var olduğuna falan filam inandıramaz. benim kişisel düşünüşüm budur. evrim varsada Tanrı yaratmıştır böyle istemiştir. evrim teorisi benim için bu kadardır.ben yaratıcıya olan inancımı temelde teorilerden almıyorum.

kısaca bilimi çok büyüktük gözümüzde düşüncemizin merkezine aldık, bu bana uymaz,merkezde insan olmalıdır, onun yarattıklarından hiçbiri değil.
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Maymundan mı geldik :))))) Kim demiş? Hangi bilim adamı demiş merak ettim.

Bu maymun konusu pek söylendiği için bir alıntı vereceğim. Gerçi daha önce yorum yazanlardan "Mühendis" de demiş çarpıtmayı ama tekrar baskı yapalım biraz daha bilimsel şekilde:

İnsan maymundan gelmemektedir. Hiçbir bilim insanı bunu iddia etmemiştir, etmeyecektir ve böyle bir düşünce, komik olmanın yanısıra Evrim Kuramı'yla, dolayısıyla Biyoloji ile, dolayısıyla da bilim ile çelişmektedir. Çünkü maymunlar, bizden daha az "modern" olan canlılar değillerdir. Şu anda var olan bütün canlılar moderndir ve hiçbiri, bir diğerinden meydana gelmemiştir, gelmeyecektir. Çünkü bu canlıların tamamı, aynı anda var olmakta olan ve varlıklarını sürdüren canlılardır. Günümüzde, bazı atasal canlılar, kendilerine oldukça benzeyen ve kendilerinden ayrılarak evrimleşmiş türlerle birlikte bulunabilmektedir; ancak bu "kaynak tür" olarak tanımlayabileceğimiz atasal türler dahi, diğer tür ondan ayrılarak evrim sürecinde kendi yolunu çizmeye başladığından beri değiştiğinden dolayı (çünkü evrim süreklidir ve çevre değiştikçe evrim vardır) o atasal türler de az ya da çok evrimleşmiştir. Cümle karışık ve biraz derin kavrayış gerektiriyor; ancak detaylı olarak okursanız, ne demek istediğimi anlayabileceğinizi düşünüyorum. Sonuç olarak, günümüzde var olan hiçbir tür, diğerinin atası değildir. Çünkü onlar, ortak atalara sahip olmakla birlikte, günümüze kadar az ya da çok farklılaşarak gelen, modern türlerdir.



Dolayısıyla insan, maymunların hiçbir türünden gelmemektedir. Zira insanın kendisi de bir maymundur. Nasıl ki bir bakışta şempanze, gibon, orangutan, bonobo, vb. farklı maymunları birbirlerinden ayırabiliyorsak, bir bakışta insanı da diğer maymunlardan ayırabiliyoruz. Ancak evrim tarihini, düşünen bir hayvan olarak insan yazdığından ötürü, kendisini merkeze yerleştirmektedir. Dolyaısıyla insan, kendi atalarını görmezden gelmeye eğilimlidir; bu, üstün bir tür olduğunu hayal etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu son derece gülünçtür.



İnsanın en yakın kuzenleri, bonobo maymunları ve şempanzelerdir. Daha sonra orangutanlar gelir ve bu böyle, geriye doğru gider. İnsan, muz bitkisiyle de, kaplanla da, kaplumbağa ile de kuzendir. Ancak bu, teyzenizin halasının babasının anneannesinin 6. göbekten kuzeninin kardeşinin 7. dereceden kuzeninin görümcesinin baldızı gibi bir durumdur. Çünkü herhangi bir bitki ile (örneğin muz ağacı) olan atamız, hayvanlarla bitkilerin ortak atası olan ve en son, 3 milyar yıl kadar önce yaşamış olan bir ilkel bakteridir. Günümüzde bu bakteriler farklılaşmıştır ve artık yaşamazlar. Ancak onlara ait iki devasa kol (daha doğrusu krallık, kingdom), "hayvanlar" ve "bitkiler" yaşamaktadır. Benzer şekilde, kaplanlarla da ortak atamız vardır. Maymunlardan geriye doğru gidersek, dört ayaklı başka canlıların, en sonunda da küçük, fareye benzeyen ve 65 milyon yıl önce yaşayan atalarımızın (Teinolophos, Thrinaxodon, vb.), bütün memelilerin atası olduğunu görebiliriz. Kısacası, var olan bütün canlılar ile ortak atamız mevcuttur ki bunlar arasındaki ilişkiye biz, "Evrim Ağacı" (Darwin "Yaşam Ağacı" demiştir) diyoruz.



Peki, maymunlar neden insana evrimleşmemektedir?
Buna bir miktar cevap verdik (modern maymunlar, modern insanın atası değildir ve modern maymunlar da en az insanlar kadar modern türlerdir). Şimdi biraz daha cevap verelim: Neden evrimleşsinler ki? İnsana evrimleşmek iyi bir şey midir? İnsanlar, bir şempanze gibi ağaca tırmanabilir mi? Kaç tane insan, saatte onlarca kilometre hızla bir ağaçtan diğerine sıçrayarak avcıdan kaçabilir? Kaç tane insan, orman dokusunda bir maymun kadar iyi saklanabilir? Kaç tane insanın vücudu, maymunların yaşam ortamında yaşamaya elverişlidir (anatomi, fizyoloji, vb. açılardan)? Bunların cevabı açıktır.



İnsana evrimleşmek, evrimin nihai bir amacı değildir. Bu, böyle görüldüğü müddetçe, tüm canlıların yöneldiği noktanın insan olduğu yanılgısına düşülür. Halbuki evrimsel süreçte bir toprak solucanı ne ise, insan da odur. Beynimizin gelişmesinin evrim ya da doğa açısından hiçbir önemi veya faydası yoktur (hatta zararı vardır), zaten evrimin "kendisine yarar türler üretmek" gibi bir amacı da yoktur.


Dolayısıyla, hiçbir maymun insana evrimleşmez. Bu olacak olsa bile, bunu insan gözüyle göremeyiz. Çünkü insanın evrimi, 7-10 milyon yıldır sürmektedir ve ancak bu değişiklikler, bu kadar uzun sürelerde meydana gelmiştir. Eğer ki çevresel ve cinsel baskılar, günümüz maymunlarını da daha zeki canlılara evrimleştirecek şekilde ayarlanırsa (ki trilyonlarca değişkene müdahale edilebilmesi ve istenildiği gibi ayarlanabilmesi imkansızdır) günümüz maymunlarının gittikçe zekileşerek insanlara benzemesi (ya da insana benzeyen ama tamamen farklı türler haline gelmeleri) için hiçbir engel yoktur. Fakat dediğimiz gibi, bu parametreler kafamıza göre ayarlanamaz. Üstelik insanın insan olmasını sağlayan değişkenler bile hala araştırma konularıdır. Doğa, işleyişini sürdürmektedir ve bizler, bu işleyişteki sıradan adımlarız.Gelelim insan ile maymunların ortak atasına.Zira bilim dünyası, insan ile maymunların ortak atası olduğundan neredeyse emin oldukları bir türü zaten buldular: Darwinius masillae. Bu tür, sadece bizlerle şempanzelerin ya da diğer maymunların değil, gerçek anlamıyla tüm maymunların atasıdır. 47 milyon yıl önce yaşamıştır ve maymunların iki kolu olan "strepsirrhin"lerle "haplorhin"lerin ortak atasıdır. Türün incelemesi hala sürmektedir ancak bulgular, gerçekten heyacan vericidir. Üstelik bu tür, ortak atamız olmasa bile, bir ortak atamızın bir yerlerde, bir zamanlar yaşadığından eminiz. Çünkü Evrim'in bilimsel bir gerçek olduğundan eminiz (kütleçekimi gibi).

ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu

Umarım açıklayıcı bir alıntı olmuştur.
Diğer konuya gelince bilimin Allah'ın yokluğunu ispata gideceğini düşünmüyorum, ancak varsa varlığını ispatlamaya gider. Yani yokluğu neden ispata gitsin ki? Tanrı imanla alakalıdır.Bilim imanla ilgilenmez ki.Alanına girmiyor iman gibi şeyler.
Enkaz, merak etme ben cami imamıyla da dalga geçen gülen biriyim. Eee yani sen git caminin bahçesine haşhaş ek, uyuşturucu ile uğraş ben bu adama gülmeyeyim de dalga geçmeyeyim de ne yapayım:)
Sonra bak bir arkadaşım anlatıyor. Babası imammış.Yaklaşık 18 yıl falan imamlık yapmış bir köyde. Bir gün; köyü, herkesi terkedeceği tutmuş. Toplamış milleti: " benim arkamda namaz kıldınız 18 yıl ama ben hepsini abdestsiz kıldım siz de gidin kazasını kılın" :)
Ben böyle adamlara da gülüyorum :)
"Troll" dedim çünkü bu ad "dikkat çekmeye çalışmak,ortalığı karıştırmak vs. için alakasız marjinal yorumlar yazan kişi" için kullanılır.Eee sen gel bilime evrensel değil de ben sana ne diyeyim:)
Şifreli dedim çünkü kurduğun cümlenin ardını arkasını kestiremiyorsun. sen evrensel değil diyorsun ben de onu açıp bilim için geçerli olmadığını özelliklerini genel başlıklar ve detaylar altında topluyorum.
Tamam tamam çok üstüne geldim ama sen de yani öyle gaflar ediyorsun ki bir an İbrahim Tatlıses konuşuyormuş sanıyorum:)
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Dolayısıyla insan, maymunların hiçbir türünden gelmemektedir. Zira insanın kendisi de bir maymundur. Nasıl ki bir bakışta şempanze, gibon, orangutan, bonobo, vb. farklı maymunları birbirlerinden ayırabiliyorsak, bir bakışta insanı da diğer maymunlardan ayırabiliyoruz.
:)
Maymunlar Cehennemi serilerinden birinde Maymun kadın , Başroldeki adama acınası bir biçimde bakarak '' ne kadar çirkinsin '' demişti:( Maymunlarda bizi maymun gibi görüyorlardır muhtemelen:)

Bu arada ilgilenelere Caner Taslaman'ın Tanrı İnancı Dinler ve Evrim Teorisi hakkındaki bir yazısının linkini vereyim.

 

leprechaun

Üye
Yeni Üye
Katılım
15 Ocak 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Yalniz sunu soylemek isterim ki bilim ne zaman kendi siniri disina cikti Allah'in varolmadigini ispata kalkisti boyle darwin amcalar hawking amcalar o amcalar bu amcalar turedi. Insanlarin akillari karisti cunku dogma gelmedi sayilara harflere dokuldu. Boyle oluncada somut gozle gorulen bilgiye bagli olarak dogma olan inanc sistemleri darbe yedi. Yalniz bilinmeyen birsey vardi suyun kaldirma kuvveti onu formuluze edilmeden oncede vardi. Bernolli prensibini ortaya atmadan once de sikistiralan sivinin basinci arttigi buna bagli olarak hizinda arttigi gercegi vardi. Fotosentez bitkilerin yaratidigindan bu yana var. Ne bu bilimin onu kesfettigi zamanla basladi nede onu rakamlara doken harflere doken adamin olmesiyle son buldu.

Bizler kainatin yaradilisini bu sistemi hastaliklari iyi yada kotu sekilleriyle cozmeye ve onlarin ne oldugunu anlamaya calisiyoruz. Bunu yaparken kimileri Allah'in ne kadar buyuk oldugunu daha net gorebiliyorken kimileri de Allah yokmus diyebiliyor.

Ben evrim denilen teorinin varolduguna inaniyorum. Fakat maymundan geldik kismina katilmiyorum. Ana rahmindeki ceninin dogmasi buyumesi gelismesi ve olmesi bence evrimin ta kendisidir. Evet dunyada insana benzeyen en yakin hayvan maymun olabilir. Genel olarak canlilarin siniflandirilmasina baktigimiz zaman her birinin ortak ozelligi var zaten. Konusabilme yetenegi dusunebilme yetenegi insan harici hic bir hayvana verilmemistir.

Biri bilimsel sandigi bir veriyi sundugu zaman karsiliginda bilimsel bir veri isteyerek onu curutmesini istiyor. Buda ayri bir muamma zaten. Insanlarin kurmus oldugu sistem rakamlar kelimeler kitaplar teoriler kuramlar kanunlar sadece insanlarin onu anlayabilmesi icin. Bu fizik kimya derslerinde V harfini gordugumuzde onun hiz oldugunu anlamamiz gibi birsey. Su unutulmamalidir ki insanin yaptigi buldugu urettigi seyler mutlaka bir gun sona varacaktir. Gun gelecek o V nin hic bir anlami kalmayacak. O kanunlarin o sayilarin o rakamlarin o harflerin hic bir seyi ifade etmedigini anlayacagiz.

Bana atomu maddenin parcalanamayan en kucuk yapi tasi olarak ogrettiler. Sinavda sordular cevaplamasaydim gecemeyecektim o dersi. Simdi elektron notron protonlardan bahsediyorlar. O zaman ben notron proton elektron yazsaydim dunyanin okuz boynuzunda donuyor dedigini savunan insandan o an icin farkim olur muydu? Maddenin 3 halini bilirken suan 4 yarin 5 obur gun 6 7 halini bilecegiz. Bugun siyanurun 150 mg cildimizin rengini degistiriyorken belki 50 sene sonra siyanur cilt kanserinde etkili olarak kullanilan bir ilacin iceriginde olacak. Bunu suan icin kimse bilemez.

Bilemedigi icinde sacma geliyor. Tipki bir zamanlar atomu parcalayamayan bilime o zamanlar karsi cikacak olan Ahmet'in olur mu proton notron elektron var demesi gibi sacma. Cunku bilim ne derse o! Ve o dedigi o an icin gecerlidir! Yarin degisebilir! :)
konuyu dağıtmak istemem ama bazı noktaları farklı kavrıyorsunuz.

-"Yalniz sunu soylemek isterim ki bilim ne zaman kendi siniri disina cikti Allah'in varolmadigini ispata kalkisti" bilimin böyle bir çabası hiç olmamıştır. zira bilim alanına girmez. üzerinde deney yapamayacağı bir konu bilimin konusu olamaz. o sebeple burada bir hatalı algı var. bilimin Tanrı'nın yokluğunu ispatlama çabasıda derdide yoktur. bilim adamının bu inançta olması bilimin bu çabada olması anlamına gelmez. Darwin ise sadece türlerin aynı kökenden geldiğine inanmış,bu yönde çalışmalar yapmıştır. bunun Tanrı'yı ekarte etme çabası görmek yersizdir. Darwin kendince bir Tanrı anlayışına da sahip olabilir. esasında bu konuda Hıristiyan akidelerinin tersini düşünmesi Tanrısız olduğu anlamına gelmez. suyun kaldırma kuvvet, fotosentez vs elbette ki onlar bulunmadan öncede vardı. ancak bu konuların açıklanmasında yersiz, yetersiz şekilde Tanrısal açıklamalar getirenlere evreninişleyiş kuralları sunulmuştur. mikrop keşfedilene kadar doktorluğun Allah'a isyan olduğu düşünülüyor ve Allah'ın her halikarda alacağı canı aldığı söyleniyordu. sonra anlaşıldı ki mikrop gibi mikroorganizmalar var ve doktorların ellerinden hastaya geçiyor. bilimin bu çalışmaları insanlığa dinselde bir hizmettir. insanlığa din diye "Ay Dünya'ya düşmüyor çünkü Allah onu tutuyor" gibi komik açıklama getirenlerin kandırmacalarını sunması bilimin dine de hizmetidir aslında. varsa Tanrı'ya da hizmetidir.

-"Genel olarak canlilarin siniflandirilmasina baktigimiz zaman her birinin ortak ozelligi var zaten. Konusabilme yetenegi dusunebilme yetenegi insan harici hic bir hayvana verilmemistir." bir başka yanılgınız bilimin herhangi benzerlikleri alıp hayvanlar arasında evrimsel ilişki kurduğuna dair yanılgınızdır. oysa her özellik baz alınmaz.örneğin insanda da molibalığında da 46 kromozom vardır. bilim bu benzerliği alıp insan moli balığından gelmiştir demez. hatta tersine kromozom sayısı kökensel benzerliğe işaret değildir der. ancak bilim canlıları sınıflandırırken Hücre tipi ve sayısı (Ökaryot – Prokaryot) (Hücresel organizasyon), Embriyo tabakalarının sayısı (Endoderm – Mezoderm – Ektoderm), Embriyonik örtülerin bulunuşu (Vitellus – Koryon – Amniyon – Allontois), Vücut boşluğu tipleri (Gastrovasküler – Sölom), Simetri şekilleri (Bileteral – Işınsal), Vücutta segmentlerin bulunuşu (Benzer parça), İskeletin bulunuşu (varsa kıkırdak veya kemik), Azotlu boşaltım maddelerinin benzerliği (NH3 – Üre – Ürik Asit), DNA’ daki baz dizilişi, Sistemlerin varlığı (Sindirim, solunum, dolaşım vs. ) gibi etmenleri baz alır.

not:konuşabilmenin sadece insana özgü olduğu hatalıdır. canlıların iletişimi her canlıda bulunduğu gibi yunuslarda insanlardakinden daha gelişmiştir. insanlık medeniyetler kurup dünyayı gürültülü bir yer haline getirene kadar balinalar ekvatordan kutuplarda ki yere kadar iletişimde bulunabiliyordu. keza düşünme konusunda da sadece insanın düşünebildiği insanların zannından ibarettir. bir zebra yavrusunu kurtarmak için kendini feda ederken başka bir zebranın kendini kurtarmak için yavrusunu yere düşürüp aslana yem etmesi görülen şeylerdir. aynı türde aynı koşullar altında farklı davranışlar sergilenmesi içgüdülerle açıklanamaz. zira tercih vardır. tercih düşünce ile oluşur. bu konu halen tartışmalıdır. esasen doğada en zeki yaratığın insan olduğuda hatalıdır. bilim adamlarınca insandan daha zekiolan yunusların gelişip teknolojiyi kuramamalarının sebebi suda yaşamalarıdır. zira ateş yakamamışlar ve elleri de gelişmediği için alet kullanamamışlardır.

-"O zaman ben notron proton elektron yazsaydim dunyanin okuz boynuzunda donuyor dedigini savunan insandan o an icin farkim olur muydu?" burada da bir hata var. bilim her zaman için mutlakiyetçiliği reddeder. bilgi mutlak değildir, eleştiriye açıktır ve değişebilir. ancak bilim yığılarak ilerler. bir bilgi değiştiği zaman yerini daha genel bir kanuna terkeder. örneğin düne kadar "maddenin sakınımı yasası" kanundu. bilime göre madde yoktan varolmaz, vardan yokolmazdı. dolayısıyla tepkimelerde ne kadar madde giriyorsa o kadar madde çıkmalıydı. buna maddenin sakınımı denir. sonra bunun hatalı(daha doğrusu eksik) olduğu görüldü. madde korunmuyordu. ancak Einstayn dediği gibi madde enerjiye ve enerjide maddeye dönüşebiliyordu. bu sebeple "maddenin sakınımı yasası" yerini daha geniş bir yasa olan "enerjinin sakınımı yasasına" bıraktı. düne kadar maddenin en küçük yapı taşının atom olduğu sanılıyordu ancak şimdi atom altı parçacıklar olduğunu da biliyoruz. bilgi yığılmıştır.bunu dünyanın öküzün boynuzları altında olduğunu iddia eden görüşle kıyaslamanız meseleyi kavrayamadığınızı gösterir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
... mikrop keşfedilene kadar doktorluğun Allah'a isyan olduğu düşünülüyor ve Allah'ın her halikarda alacağı canı aldığı söyleniyordu. sonra anlaşıldı ki mikrop gibi mikroorganizmalar var ve doktorların ellerinden hastaya geçiyor.

Ortaçağda Avrupa'yı kasıp kavuran veba salgınlarında kilise, karantinaya şiddetle karşı çıkıyordu.Çünkü vebanın tanrının günahkarlara gönderdiği bir lanet olduğunu savunuyordu.Aynı tavrı Hıv virüsünün neden olduğu aidsde de sergileyenler var hala.Neyse konuya döneyim,ben hep kilise yöneticilerinin , ölenlerin mallarına serbestçe konmak için dinsel söylemlerin ardına sığındıklarını düşünmüşümdür..
 

Oldman_55

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Kas 2011
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Sayın monaliza;

Bilim Din gibi birşey değildir. Siz düşüncenizde özgürsünüz. Maymunun atanız olmasını kabul etmiyor olabilirsiniz. Çünkü haklısınız maymun atanız değil. Ancak genel olarak tüm canlıların atası olan şey "kendini üretebilen hücredir".Yani siz ilk canlı hücrenin evrimselleşmesinden bu noktaya geldiniz milyarlarca yıl sonucunda.Maymunun ilk pre atasıda bu hücredir. Ne kadar sizi rahatsız etse de bu bir bilimsel gerçektir. Canlı olarak Maymunla bir akrabalığınız var.Ancak maymundan gelmediniz tabi ki . Milyonlarca yıl önce memeliler olarak maymunla aynı soydandınız. Ancak bir tür vucüdü (elleri ) ile aklı arasındaki ilişkiyi anlamaya,kullanmaya,değiştirmeye ve geliştirmeye başlayınca maymunluktan ayrıldınız. Korkmayın maymunlar sizin milyonlarca yıl önceki atanız. Maymunlarla milyonlarca yıldır bir ilişkiniz yok. Rahat olun. Bilme saygı duyun. Bilim en az ve ondan da çok olarak dinden daha saygındır.
Felsefe formu her özgür düşüncenin yer aldığı bir platformdur. Eğer düşüncelerinizle bu platformu yükseltebiliyorsanız ne mutlu size. Ama kesin olan birşey varsa bu platformu aşağı çekmemek lazım.

Halkın seviyesizliğe, bilgisizliğinden kaynaklanan yüz vermesi sebebiyle, bilimin önüne hep set çekmek istemiştir. Bilim geçtiğimiz yüzyıllarda bu savaşını kazanıp. İnsan onuruna yakışır bir noktaya doğru gitmeye çabalamalıdır. Ancak ekonomik sistem olarak kapitalizmin karı başat alması sebebiyle Eski yüzyılda gericiliğin yobazlığın saldırısına maruz kalmışken. Bugün onun kadar yoğun olmasa bile kar maximizasyonuna kurban edilme gerçeği ile hergün yüz yüze kalmaktadır. Tıpta,gıda da önü tıkanmakta, firmaların çıkarcı desteğine maruz kalmaktadır. Bu da bilmin kalitesinin yer yer düşmesine sebeb olmaktadır.

Yaşamınızda ve zihninizde hep ileri gitmeniz.Sağlıklı bir birey olmanız temennisiyle 58 yaşındaki bir formdaşınızın bu maruzatı nedeniyle bir sürçü lisan etti isek af ola
 

Kemancı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 May 2012
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Günümüz Teknolojisini geçmiştekinden daha ilerde diye düşünerek herşeyi yorumluyoruz. Belkide binlerce yıl önceki bilim şu andakinden çok daha ilerdeydi. Bir bilim adamı o zamanki bir hayvan ile insan genlerini birleştirerek günümüz modern maymunu meydana getirdi. Hadi diyelim insanın soyu maymundan geldi, peki bu maymunlar niye hala ortada. Onlar niye evrimlerini gerçekleştiremiyorlar. Zaten bir insanı bir sene kendi haline bırakın saçı sakalı birbirine karışıyor, maymundan farkı kalmıyor. Köyden gelipte şehirde kalan insanın bile belli bir süre sonra yürüyüşü, hareketleri değişiyor. Binlerce yıllık gelişiminde bırakında insanında yürüyüşü hareketleri biraz değişsin.
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Bir felsefe gurubunun bu konu seviyesini ölçer... tüm yazılardan hareketle söyleme ihtiyacı gördüm...
 

yeni_id

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
10 May 2012
Mesajlar
78
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
karıncanın levrek balığıyla, örümceğin dinazorla, insanında x gezegeninde varolduğunu varsayabileceğimiz tek hücreli bir mikropla bir şekilde bağı var,,
nedir bu bağ..
"büyük patlama",
olaya bu ekstrem (!) açıdan bile yaklaşacak olursak, ilahi bir güç tarafından yoktan var edildiğimiz düşüncesinden çok daha mantıklı geliyor bana..(şimdi hemen büyük patlamayı var eden tanrı kavramı devreye girer kuşkusuz)
peki sonuç açısından yaklaşacak olursak..
yani bilim tüm dünyaya, insanın maymundan geldiğini kuşkuya hiç yer birakmayacak şekilde kanıtlamış olsun..
yeni nesiller bu bilgiyle donatılmış olsun..
din ortadan kalkacakmıdır..
elbetteki hayır..
çünkü inanç tarih boyunca yaptığı gibi (dünyanın öküz boynuzunda olmadığı ortaya çıkınca sonuç ne olmuştu?) bir sonraki bilinmeze sıkı sıkı sarılarak, insanaların içerisindeki dev boşluğu (varlığına anlam yükleme) dolduracak alan bulacaktır kendisine..
bu sebepten dolayı "kim neye inanıyorsa, doğrudur" demekteyim.. bu yönlü düşüncelerin taktirindeyim..
varlığımızın anlamı nedir, neden var olduk..
bir neden yok !!
çok yakıcı gelir bu cevap bana, canımı yakar..
düzene uyumsuzluğuma, hatalarıma, aidiyet başluğu ile geçen yıllarıma neden olmuştur bu cevap, daha neler neler..
ama cevap budur benim nezlimde,
mutlak nihilizm, bir yuvadır benim için, yuva sahibi olmanın anlamsızlığını barındıran..
mutlak nihilist bir insanın belkide tek iyi yanı çoğu zaman, kimsenin kendisi gibi düşünmesine ihtiyaç duymamasıdır sanırım :)
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
ilk canlı hücrenin evrimselleşmesinden meydana geldik.o ilk hücre ilk varoluşunda cansızmıydı?cansızdıysa ona canı kim verdi kendi kendinemi canlandı? peki bu ilk canlı hücre evrimleşirken nasıl olduda dünyada okadar büyük çapta volkanlar aktifken,kıtalar ayrılırken veya çarpışırken canlı olarak kalabilmeyi başardı?
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
yukarıda daha önece yazdığım yorumlarımdan dolayı özür dileme gereği duydum.Felsefe.net adresini ilk gördüğüm anda bilgiye olan açlığım dolayısı ile ve felsefenin bu kadar zengin menüleri arasında hangisine saldıracağımı şaşmışım.şimdiye kadar at gözlüğüyle dolaşmışım.ilgililerden özürdiliyorum.
 

leprechaun

Üye
Yeni Üye
Katılım
15 Ocak 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
ilk canlı hücrenin evrimselleşmesinden meydana geldik.o ilk hücre ilk varoluşunda cansızmıydı?cansızdıysa ona canı kim verdi kendi kendinemi canlandı? peki bu ilk canlı hücre evrimleşirken nasıl olduda dünyada okadar büyük çapta volkanlar aktifken,kıtalar ayrılırken veya çarpışırken canlı olarak kalabilmeyi başardı?
inancını reddetmeden sadece bilimsel aklın yerli yerinde anlaşılabilmesi adına:
canlıdan ne anladığımıza göre değişiyor her şey. dini algıda canlı ruhu olan varlıklar olarak sunulabilir. ancak bilimsel açıdan "Canlı, organize olan ve bu organize karakteri sayesinde de kendi devamını sağlayabilendir. canlı, kendiliğinden çeşitli kimyasal tepkimeleri gerçekleştiren, bu tepkimeler sayesinde yapı taşlarını kendisi oluşturabilen veya gerektiğinde bunları yıkabilen, üreyebilen, içinde bulunduğu koşullardan haber alabilen ve bunlara karşı tepkiler oluşturabilen ve en önemlisi de, bunların hepsini yapabilmek için mutlaka enerjiye ihtiyaç duyan her şey canlıdır." ( ) canlılık belirli ayırt edici özellikleriyle de tanımlanabiliyor. bunlar;
-hücresel yapı
-beslenme
-solunum
-boşaltım
-üreme
-büyüme ve gelişme
-hareket etme
-çevresel uyarılara tepki verme
-organizasyon

eğer canlı tanımına bu açıdan bakabilirsek o zaman başta kimyasal evrimi ve sonrasında biyolojik evrimi tartışabilir, aktif volkanik hareketler ve kıtaların ayrılması gibi durumlarda nasıl hayatta kaldıklarını izah edebiliriz.

eğer canlılığı bir ruh varlığına göre tasnif edersek o zaman ruhu tanımlamakla başlamalıyız sanırım. ;)
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
Bu konu hakkında kendi inancım haricinde bir bilgimin olmadığını yukarıdaki özrümle beyan etmiştim.benim bu konularda saçma sapan demeyimde bilgiden yoksun fikirlerimle (şimdilik) sizide yormak gibi bir niyetim olamaz.geçenlerde kardeşim bana bir belgesel gönderdi.(Cosmic voyage)isimli biraz mantıklı gelen tarafları var ama benimde kendimce gözlemlerim var.sadece bu konulara meraklı biriyim okadar.ve meraklı olduğum okadar çok konu varki...
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
etrafımda bunca yaşam formu var ve milyonlarcasının farkında değiliz.ben bütün bu canlı varlıkların belki cansız zannettiğimiz şeylerin bile insan için yaratıldığını fakat bütün bunların insan ile negibi bir alakası ilişkisi olduğunu merak ediyorum.
 

sakal

Kahin
Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
2,000
Tepkime puanı
1
Puanları
38
düzeltiyorum belgeselin adı (home) ama diğeride boş zamanı olanlar için hoş bir belgesel.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst