- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 19 Kas 2012
- Mesajlar
- 11
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
Dersteyim, saat 10.53, ders coğrafya, baklagillerin yararını anlatıyor...
Şimdi tütünün neden devlet denetiminde olduğunu anlatıyor.
Hep aynı soruları soruyor, aynı şeyleri anlatıyor ve hiç susmayacak gibi...
Ses tonu pek değişmiyor; Rusça misali, cümlelerde sanki hiç virgül yokmuş gibi, kızın birine söz hakkı verdi.
Konuşurken sanki zihninde ''hata yapmamalıyım,rezil olurum'' gibi şeyler düşünüyor galiba...
''ımmm'' diye başlıyordu her cümlesine, kelimelerin sonunu uzatıyordu, mesela şöyle ''yağışşşş olmadığııı zamanlardaaaa.. ımmm(kitaba bakıyor.)''
Bu dört duvarın arasında olmaktan, coğrafyacının kalbime mızrak batırırmış ve kalbimi sökercesine hiç bitmeyen konuşmalarını duymak, bazılarının telefonla oynayarak anın saçmalığından uzaklaşma çabasını görmek...
Bunlar beni sıkıyordu, bunalıyordum, bağırmak istiyorum, yapmacık bile olsa gülümsemek içimden gelmiyordu, arada bu duyguları atacak hissiyle küfürler ederdim orta bi ses tonuyla ama gitmezdi bu duygular zihnimden...
Bi' de dünün katkısıyla insanların özünde yapmacık olduğunu anladım, bugün - şuan tekrar kanıtlandı...
Dün herkes mutluydu ve aşırı bir gürültü vardı , tatlılar-börekler-çörekler-kolalar-boş ders.. herkes mutluydu ben hariç, sıkılacaktım ondan çünkü ve en arkada izliyordum bu insanların mutluluklarını...
Bazıları içten bazıları yalandı....
Bazıları anın tadına varmak için yapıyordu belki...
Ama bugün bitecekti elbet, sınavlar gelecekti, kahkaha atanlar yarın sınavda neden kopya vermedin diye bağıracaktı birbirlerine, derste kahkaha atanları, öğretmenin gözünde ''iyi'' gözükmek için uyaracaktı, sizinle mutlu olmak -hayal kırıklığıdır.
Neyse, şuandan devam edelim...
Ahanda dediğim oldu, parmak kaldırdı tembeltenekenin biri ve hoca söz hakkı verdi, doğru yanıt verdi-doğru örnekler verdi ama vermediği örneklerde vardı.
Etrafındakiler ona yardım(!) etmek istiyordu.. ''Ercann pamuk yağ yapımında da kullanılır!'' diyenler vardı ama Ercan görmezden geldi.
Daha sonra kızın biri (en çok yardım etmek isteyen) ; çocuğa ''mal'' dedi.
Eğer çocuk onu dinleseydi kızın gözünde ''mal'' olmayacaktı.
Egosu tatmin olmadığı için böyle demişti kız bence...
Kızı dinleyip, dediklerini söyleseydi kız kendini ''haklı-zeki-bildiklerinipaylaşan ve arkadaşlarına yararı olan'' sıfatlarıyla tanımlayıp mutlu olacaktı...
Çocuk, yardımsever(!) kızın hayallerini yok etti.
Sıkılma hissi daha fazla hissedilir oldu bedenimde.
Seslerin %95'i öğretmenin; sesi sanki bedenimin içinde iğne varmış gibi hissettiren sesi ve süs-gösteriş merakı olan, özgüvenini toplumun kendisine bakış açısında arayan kızın ''ımmm, oluyoooo...durmuyoooo...yetişmiyoooo'' gibi; korkakça konuşur, yavşama nitelikli sözcükler söylemesini duymaktan bıktım...
Hoca, dersi anlatırken sanki ''Berlin Muharabesi''ni anlatıyor, mimikleri sanki dans ediyordu, gözleri büyüyordu...
Çok heyecan veriyor kendisine galiba bu konuları anlatmak...
Aslında heyecanlandıran bu konu değil, ona itaat etmemizdi...
Düşünüyorum da, insan hiç bunalmaz mı her gün aynı şeyleri-aynı saatlerde anlatmaktan...
Anlatırken, anlattıkları zihninde canlanıyor mu acaba..?
Hep aynı şeyler canlanıyorsa bu kadın tekdüze bir salaktır bence.
Aynı şeyleri düşünmekten bunalmalı insan, bunaltacak farklı şeyler bulmalı, hocanın tek ilacı müfredatın değişmesi galiba...
Bu kadın(öğretmen), hiç şikayet etmiyor bu durumdan...
Ve sınıf en çok bu kadının dersinde sessiz oluyor, uyuyor...
Neden kimse dersi ''kaynatmak'' amacında değil acaba, bu kadının ne etkisi var?
Hem çirkin bi şey, sivrisinek gibi her şeyi ile...
Kafası, gözü , burnu , boynu...
Tahminimce bu karının ders anlatırken ''sokayım; napıyorum ben, hep aynı şeyler.. Mekanik bir hayat!'' diye düşünmemesinin nedeni hayatta hiç dostu olmamasından kaynaklanıyor olabilir.
Kendini, isteklerini hissedemeyecek kadar derinlere atmış veya öldürmüş olmalı...
Arkadaşlarına bi şey anlatmak istese - kendisini dinlemeyeceklerini düşünür, çünkü; onlara öğüt verecek çok bilgisi olmadığını düşünüyor galiba...
Öğüt verme zorunluluğunu neden hissediyor olabilir acaba?
Anne-babasından olabilir...
Babasının-anasının saçma öğütleri olmasa bu hayatı yaşayamazdı, bunu biliyor ve görünüşe göre memnun.
Onun öğüt verebileceği, çirkin görünüşüne rağmen büyük statülerle isimlendirileceği, arkasından ''lütfeeen!!'' diyecek tek kişi-ler, öğütlerine ihtiyacı olanlardır, öğrencilerdir...
Ve kendisi de şunun kesinliğini biliyordur ki; coğrafyada herkesten daha iyi ve bu uzmanlığı ile kendini topluma kanıtlamak, toplumun kendisine değer vereceğini bekliyor.
Bunu bence kanıtlayan en büyük örneklerden biri : bu konulardan başka bir konu konuşmaması.
Bu konular dahilinde konuşmalara izin verir sadece... İstisnasız...
Ve bence bu dersleri - sıkıcı şeyleri anlatırken sıkılmamasının nedenlerinden biri şöyle düşünmesinden kaynaklanıyor olabilir: ''kendimi herkese dinletebiliyorum, hatta sınavlardan sonra etrafımda topluyorum salakları, hayatları benim elimde...Ve: bana karşı ses çıkaramıyorlar- bu benim haklılığımı gösterir....''
Sınıf uyuyor, hoca ders anlatırken sınıfa bakmıyor gibi, ya tavana ya masaya bakıyor...
Okul, öğrenciler onun bilgilerinin bizim hayatımızda etkisi olmasa, nasıl tutunur acaba hayata?
Çocuğu,kocası vs. de yok...
Tatiller de; varoluşunun acısını hissedebiliyor mu acaba?
Kulaklarımı tıkadım...
Ama o bok sesin sanki içimden geliyormuş gibi hissediyoreum.
Sesinden kurtulmak imkansız sanki...
Kitap okuyayım diyorum ama kalbime batırdığı mızrak kitaba dalmama-kurtulmama izin vermiyor...
Zil çaldı! İlk defa bu kadar içten 'Ohhhh-şüküüüür'' dedim, uyumayanlar bana bakıp gülüyor...
Şimdi tütünün neden devlet denetiminde olduğunu anlatıyor.
Hep aynı soruları soruyor, aynı şeyleri anlatıyor ve hiç susmayacak gibi...
Ses tonu pek değişmiyor; Rusça misali, cümlelerde sanki hiç virgül yokmuş gibi, kızın birine söz hakkı verdi.
Konuşurken sanki zihninde ''hata yapmamalıyım,rezil olurum'' gibi şeyler düşünüyor galiba...
''ımmm'' diye başlıyordu her cümlesine, kelimelerin sonunu uzatıyordu, mesela şöyle ''yağışşşş olmadığııı zamanlardaaaa.. ımmm(kitaba bakıyor.)''
Bu dört duvarın arasında olmaktan, coğrafyacının kalbime mızrak batırırmış ve kalbimi sökercesine hiç bitmeyen konuşmalarını duymak, bazılarının telefonla oynayarak anın saçmalığından uzaklaşma çabasını görmek...
Bunlar beni sıkıyordu, bunalıyordum, bağırmak istiyorum, yapmacık bile olsa gülümsemek içimden gelmiyordu, arada bu duyguları atacak hissiyle küfürler ederdim orta bi ses tonuyla ama gitmezdi bu duygular zihnimden...
Bi' de dünün katkısıyla insanların özünde yapmacık olduğunu anladım, bugün - şuan tekrar kanıtlandı...
Dün herkes mutluydu ve aşırı bir gürültü vardı , tatlılar-börekler-çörekler-kolalar-boş ders.. herkes mutluydu ben hariç, sıkılacaktım ondan çünkü ve en arkada izliyordum bu insanların mutluluklarını...
Bazıları içten bazıları yalandı....
Bazıları anın tadına varmak için yapıyordu belki...
Ama bugün bitecekti elbet, sınavlar gelecekti, kahkaha atanlar yarın sınavda neden kopya vermedin diye bağıracaktı birbirlerine, derste kahkaha atanları, öğretmenin gözünde ''iyi'' gözükmek için uyaracaktı, sizinle mutlu olmak -hayal kırıklığıdır.
Neyse, şuandan devam edelim...
Ahanda dediğim oldu, parmak kaldırdı tembeltenekenin biri ve hoca söz hakkı verdi, doğru yanıt verdi-doğru örnekler verdi ama vermediği örneklerde vardı.
Etrafındakiler ona yardım(!) etmek istiyordu.. ''Ercann pamuk yağ yapımında da kullanılır!'' diyenler vardı ama Ercan görmezden geldi.
Daha sonra kızın biri (en çok yardım etmek isteyen) ; çocuğa ''mal'' dedi.
Eğer çocuk onu dinleseydi kızın gözünde ''mal'' olmayacaktı.
Egosu tatmin olmadığı için böyle demişti kız bence...
Kızı dinleyip, dediklerini söyleseydi kız kendini ''haklı-zeki-bildiklerinipaylaşan ve arkadaşlarına yararı olan'' sıfatlarıyla tanımlayıp mutlu olacaktı...
Çocuk, yardımsever(!) kızın hayallerini yok etti.
Sıkılma hissi daha fazla hissedilir oldu bedenimde.
Seslerin %95'i öğretmenin; sesi sanki bedenimin içinde iğne varmış gibi hissettiren sesi ve süs-gösteriş merakı olan, özgüvenini toplumun kendisine bakış açısında arayan kızın ''ımmm, oluyoooo...durmuyoooo...yetişmiyoooo'' gibi; korkakça konuşur, yavşama nitelikli sözcükler söylemesini duymaktan bıktım...
Hoca, dersi anlatırken sanki ''Berlin Muharabesi''ni anlatıyor, mimikleri sanki dans ediyordu, gözleri büyüyordu...
Çok heyecan veriyor kendisine galiba bu konuları anlatmak...
Aslında heyecanlandıran bu konu değil, ona itaat etmemizdi...
Düşünüyorum da, insan hiç bunalmaz mı her gün aynı şeyleri-aynı saatlerde anlatmaktan...
Anlatırken, anlattıkları zihninde canlanıyor mu acaba..?
Hep aynı şeyler canlanıyorsa bu kadın tekdüze bir salaktır bence.
Aynı şeyleri düşünmekten bunalmalı insan, bunaltacak farklı şeyler bulmalı, hocanın tek ilacı müfredatın değişmesi galiba...
Bu kadın(öğretmen), hiç şikayet etmiyor bu durumdan...
Ve sınıf en çok bu kadının dersinde sessiz oluyor, uyuyor...
Neden kimse dersi ''kaynatmak'' amacında değil acaba, bu kadının ne etkisi var?
Hem çirkin bi şey, sivrisinek gibi her şeyi ile...
Kafası, gözü , burnu , boynu...
Tahminimce bu karının ders anlatırken ''sokayım; napıyorum ben, hep aynı şeyler.. Mekanik bir hayat!'' diye düşünmemesinin nedeni hayatta hiç dostu olmamasından kaynaklanıyor olabilir.
Kendini, isteklerini hissedemeyecek kadar derinlere atmış veya öldürmüş olmalı...
Arkadaşlarına bi şey anlatmak istese - kendisini dinlemeyeceklerini düşünür, çünkü; onlara öğüt verecek çok bilgisi olmadığını düşünüyor galiba...
Öğüt verme zorunluluğunu neden hissediyor olabilir acaba?
Anne-babasından olabilir...
Babasının-anasının saçma öğütleri olmasa bu hayatı yaşayamazdı, bunu biliyor ve görünüşe göre memnun.
Onun öğüt verebileceği, çirkin görünüşüne rağmen büyük statülerle isimlendirileceği, arkasından ''lütfeeen!!'' diyecek tek kişi-ler, öğütlerine ihtiyacı olanlardır, öğrencilerdir...
Ve kendisi de şunun kesinliğini biliyordur ki; coğrafyada herkesten daha iyi ve bu uzmanlığı ile kendini topluma kanıtlamak, toplumun kendisine değer vereceğini bekliyor.
Bunu bence kanıtlayan en büyük örneklerden biri : bu konulardan başka bir konu konuşmaması.
Bu konular dahilinde konuşmalara izin verir sadece... İstisnasız...
Ve bence bu dersleri - sıkıcı şeyleri anlatırken sıkılmamasının nedenlerinden biri şöyle düşünmesinden kaynaklanıyor olabilir: ''kendimi herkese dinletebiliyorum, hatta sınavlardan sonra etrafımda topluyorum salakları, hayatları benim elimde...Ve: bana karşı ses çıkaramıyorlar- bu benim haklılığımı gösterir....''
Sınıf uyuyor, hoca ders anlatırken sınıfa bakmıyor gibi, ya tavana ya masaya bakıyor...
Okul, öğrenciler onun bilgilerinin bizim hayatımızda etkisi olmasa, nasıl tutunur acaba hayata?
Çocuğu,kocası vs. de yok...
Tatiller de; varoluşunun acısını hissedebiliyor mu acaba?
Kulaklarımı tıkadım...
Ama o bok sesin sanki içimden geliyormuş gibi hissediyoreum.
Sesinden kurtulmak imkansız sanki...
Kitap okuyayım diyorum ama kalbime batırdığı mızrak kitaba dalmama-kurtulmama izin vermiyor...
Zil çaldı! İlk defa bu kadar içten 'Ohhhh-şüküüüür'' dedim, uyumayanlar bana bakıp gülüyor...