Ütopya: Sol İlahiyat

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde darkmoon tarafından oluşturulan Ütopya: Sol İlahiyat başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,004 kez görüntülenmiş, 34 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Ütopya: Sol İlahiyat
Konbuyu başlatan darkmoon
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan faust

darkmoon

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
5 Eyl 2012
Mesajlar
48
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Ütopya: Sol İlahiyat
Burhan Sönmez


Ütopya, sol ilahiyatın gizli adıdır. Eski zaman tabletlerine yazılmış bir sırdır bu. İster dinsel kisve altında olsun ister maddi dünyanın diliyle kurulsun. Peygamberler, antik çağ filozofları ve şairler bunu anlatır. Marks’ın “din afyondur” ifadesinden önce sarfettiği sözler de buna işaret eder.

Her ütopyada, sol ilahiyatın izleri vardır. Gizlidir bu. Dünyevidir. İyilikçidir. Dünyevi olanı, ilahî bir dille kurar. Vaadçıdır. Ve aşkındır, şu anki maddi koşulların aşılmasıyla varılacak bir yeri tarif eder. Felsefe ve bilim, bunun parçalarını bulmaya çalışırken, semavi dinler, doğdukları zamanın bilgisini ve felsefesini kapsayarak ütopyayı ilahî bir tüle sarar. Din, gerçeğin üzerindeki tüldür. Peygamberler bu dili kullanarak varlığın ‘bütünsel’ olarak kavranmasına aracı olurlar. Parçalanmış maddeler dünyası ve hayat algısı içinde, varlığın birliği ve onun parçalanmaz ruhu, ancak bir kutsiyetle, bütünsel bir tülle ayakta durabilirdi.

Bilimciler, büyük patlama (big bang) teorisi sayesinde, evrenin bir başlangıcı olduğunu söyleseler de, bu, varlığın değil, evrenin başlangıç noktasıdır. O noktadan önce varlığın ne halde olduğu bilinmez. (Belki sonsuz bir devri daimin parçasıdır, S. Hawking’in dediği gibi. Ama, “ilk an”dan öncesine dair söylenen her şey, “belki”dir.)

Bilim, “nasıl” diye sorar. Felsefe ise “neden” diye merak eder.

İnsan, “neden” sorusunu sormaktan vazgeçtiği an ütopyadan da vazgeçmiş ve aklını örtmüş olur. Nereden geldiğini bilmeyen insan, bu aleme ve kendi varoluşuna kesin bir mana verememekten korkar. “Bilmediğinin farkında olmak” insana mahsustur. Beyin sahibi diğer canlılar, bir şey bilmediklerinin farkında değildirler. Onların beyni, akıl mertebesine ermemiştir. Bu yüzden varoluşun kendisine dair bir dertleri yoktur. Dert, huzursuzluktur. “Varoluşun kendisi, bilinen alemden ibarettir, başka bir anlamı yoktur” demek, aklımızı tatmin edebilir. Alemle barışık yaşamak için iyidir bu. Ama “bilmediği” şeyi bilmeyi istemek, insani maceranın gizli parçası olmaya devam eder.

………………..


yazının tamamı için:
Sol İlahiyat!
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Schumpeter Marxizmi tanımlarken, onu yeryüzünde cenneti vaadeden din (dinlerdendir) biçiminde tanımlamıştır...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
(''varoluşun kendisi, bilinen alemden ibarettir, başka bir anlamı yoktur'' demek , aklımızı tatmin edebilir.) değil de ; sanki tatmin edemezmiş gibime geliyor... ve eğer yeterince tatmin edici olsaydı; ontoloji ve dolayısıyla felsefe hem gereksiz hem de olanaksız hale gelirdi...
 
F

faust

Ziyaretçi
Schumpeter Marxizmi tanımlarken, onu yeryüzünde cenneti vaadeden din (dinlerdendir) biçiminde tanımlamıştır...

Dinden kasıt gerilemekse bunu marksizim gayet iyi bir şekilde yerine getirebilir ve cennetide vaat edebilir! marksizim öğretisi bana gerileme,semavi dinler ve diğer dinlerin öğretileri gibi durağan ve sade geliyor (marksizim ne kadarda diyalektik süreci kendine uyarlamış bulunsa da yada proleter kesimin çatışmasından doğacak kargaşa ve ilerlemeninde bir belirtisi olarak gösterilse de bunlar beni asla ikna edemez,değişim sadece bilimdedir,bilimi düşünsel olarak temel alan ideolojilerde değil bunlara diğer öğretilerde dahil/leninizm/stalinizm/maoculuk)
 
F

faust

Ziyaretçi
Rusya'nın gelişmişliğinin (yada öyle zannettiğim) sebebini de bu ideolojilere bağlamıyorum,daha çok bilimi (yani pozitivizmi) temel aldıkları için ilerliyorlar
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Dinden kasıt gerilemekse bunu marksizim gayet iyi bir şekilde yerine getirebilir ve cennetide vaat edebilir! marksizim öğretisi bana gerileme,semavi dinler ve diğer dinlerin öğretileri gibi durağan ve sade geliyor (marksizim ne kadarda diyalektik süreci kendine uyarlamış bulunsa da yada proleter kesimin çatışmasından doğacak kargaşa ve ilerlemeninde bir belirtisi olarak gösterilse de bunlar beni asla ikna edemez,değişim sadece bilimdedir,bilimi düşünsel olarak temel alan ideolojilerde değil bunlara diğer öğretilerde dahil/leninizm/stalinizm/maoculuk)

Tabi size öyle gelebilir hakkınızdır..Ama takdir edeceğiniz gibi, esasında ne olduğu önemlidir yani size nasıl geldiği değil.Siz şu ya da bu ideolojiye, hangi ideoloji olursa olsun karşı olabilirsiniz..Ben kendi adıma insanın herhangi bir ideolojiye sahip olmamasının mümkün olmadığını düşünürüm..Kişi sahip olduğu ideolojinin farkında değildir diye düşünürüm..
 
F

faust

Ziyaretçi
Tabi size öyle gelebilir hakkınızdır..Ama takdir edeceğiniz gibi, esasında ne olduğu önemlidir yani size nasıl geldiği değil.Siz şu ya da bu ideolojiye, hangi ideoloji olursa olsun karşı olabilirsiniz..Ben kendi adıma insanın herhangi bir ideolojiye sahip olmamasının mümkün olmadığını düşünürüm..Kişi sahip olduğu ideolojinin farkında değildir diye düşünürüm..

Kendimi aslında ideolojilerden soyutlama adına söylemedim bunları,sadece takıldığım nokta marksizim'di,herhangi bir ideolojiye sahip miyim,evet : sizinde takdir ettiğiniz gibi sanırım kişiler bu ideolojilerden kendilerini soyutlayamaz gibi geliyor bana,en azından düşünen yada öyle olduğumuzu zannettiğimizde bile düşünce olgusunun kapsamı içerisindeyiz
 
F

Fetâ

Ziyaretçi
Ütopya, sol ilahiyatın gizli adıdır. Eski zaman tabletlerine yazılmış bir sırdır bu. İster dinsel kisve altında olsun ister maddi dünyanın diliyle kurulsun. Peygamberler, antik çağ filozofları ve şairler bunu anlatır. Marks’ın “din afyondur” ifadesinden önce sarfettiği sözler de buna işaret eder.

Her ütopyada, sol ilahiyatın izleri vardır. Gizlidir bu. Dünyevidir. İyilikçidir. Dünyevi olanı, ilahî bir dille kurar. Vaadçıdır. Ve aşkındır, şu anki maddi koşulların aşılmasıyla varılacak bir yeri tarif eder. Felsefe ve bilim, bunun parçalarını bulmaya çalışırken, semavi dinler, doğdukları zamanın bilgisini ve felsefesini kapsayarak ütopyayı ilahî bir tüle sarar. Din, gerçeğin üzerindeki tüldür. Peygamberler bu dili kullanarak varlığın ‘bütünsel’ olarak kavranmasına aracı olurlar. Parçalanmış maddeler dünyası ve hayat algısı içinde, varlığın birliği ve onun parçalanmaz ruhu, ancak bir kutsiyetle, bütünsel bir tülle ayakta durabilirdi.
Aslında Din de dünyevîdir. Belirli inanç koşulları dışında, dünya hayatını düzenlemektir asıl amaç... Dinleri yolundan saptıran, toplumsal bir güç haline dönüştüğünde, politik bir araç olarak, toplumları gütmek için kullanılmasıdır.

Bir ikinci neden de, zaman içinde mistik felsefelerin, Din'inin önüne geçmesidir. Ortaçağın Avrupa'sına karanlık çağı yaşatan mistisizmdir. Mistsizmin etkisinden kurtulduktan sonra, Batı, yeni bir medeniyet yaratmış, bir çağ açmıştır.

Günümüzde de İslam, mistik felsefelerin tahakkümünde Ortaçağını yaşamaktadır.



Bilim, “nasıl” diye sorar. Felsefe ise “neden” diye merak eder.

İnsan, “neden” sorusunu sormaktan vazgeçtiği an ütopyadan da vazgeçmiş ve aklını örtmüş olur. Nereden geldiğini bilmeyen insan, bu aleme ve kendi varoluşuna kesin bir mana verememekten korkar. “Bilmediğinin farkında olmak” insana mahsustur. Beyin sahibi diğer canlılar, bir şey bilmediklerinin farkında değildirler. Onların beyni, akıl mertebesine ermemiştir. Bu yüzden varoluşun kendisine dair bir dertleri yoktur. Dert, huzursuzluktur. “Varoluşun kendisi, bilinen alemden ibarettir, başka bir anlamı yoktur” demek, aklımızı tatmin edebilir. Alemle barışık yaşamak için iyidir bu. Ama “bilmediği” şeyi bilmeyi istemek, insani maceranın gizli parçası olmaya devam eder.
Buna yorum yayılmaz; sadece okunur. :)
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Kendimi aslında ideolojilerden soyutlama adına söylemedim bunları,sadece takıldığım nokta marksizim'di,herhangi bir ideolojiye sahip miyim,evet : sizinde takdir ettiğiniz gibi sanırım kişiler bu ideolojilerden kendilerini soyutlayamaz gibi geliyor bana,en azından düşünen yada öyle olduğumuzu zannettiğimizde bile düşünce olgusunun kapsamı içerisindeyiz

Marksizm ya da ilgili bir başlıkta isterseniz nedenleri somutlaştırın fırsat buldukça tartışırız..
 
F

faust

Ziyaretçi
Marksizm ya da ilgili bir başlıkta isterseniz nedenleri somutlaştırın fırsat buldukça tartışırız..

Olabilir hocam ama şuan için elimde tek kaynak alman ideolojisi (başyapıtı ve Stirner karşıtlığının eseri olarak biliyorum) var,marxla ilgili bilgim forumlardan okuduğum alıntılar ve ansiklopedilerimden edindiğim kısa yazılar ama hegel derseniz hegelin arşivleri mevcut ama çoğu kısmını okuyamadım daha doğrusu sıkıldım aşırı soyutlamalar mevcut,demek istediğim hegelden çıkış yapıp marx'ı anlayabiliyorum tepetaklak duran geist'i ve materyalizmi
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
En basitinden Marksizm ile gerilemeyi nasıl birbirine bağladınız?Siz de bu kanıyı uyandıran ne oldu?
 
F

faust

Ziyaretçi
En basitinden Marksizm ile gerilemeyi nasıl birbirine bağladınız?Siz de bu kanıyı uyandıran ne oldu?

Hocam öncelik verirseniz marksizmin ne olduğu üzerinde durmak istiyorum biraz. (Tamamen subjektif olup/kaynaklara dayanarak yazıyorum)

Marksizm:Hegel'in idealist felsefesine eleştiri getirilmiş bir düzeltme olarak düşünülebilir,bu düzeltme idealin yerini materyalizm alarak diyalektik materyalizmi oluşturur,materyalizm anlayışı Feuerbach'ten,diyalektik süreç hegelden oluşmak suretiyle tarihsel materyalizm (diğer ismiyle diyalektik materyalizm) kendine vucüt bulur,marx felsefesinde,felsefenin çıkış noktası idea değil maddenin taa kendisidir (feuerbach maddeciliği olmayıp diyalektik maddeciliktir bu) ve maddenin sonsuz oluş fikri,bununda doğurduğu etken insanın varoluşu ve doğaya egemen olma duygusu (alt kültür,üst kültür) marx burada bir şeyleri sezmiş olmalı ki felsefesine bunu özek olarak almıştır,çıkış noktası da burjuvazi ve işçi sınıfıdır (proleterya) tarihin ilk zamanlarından (yazılı tarih) bu zamana gelen bir şeydir üst kimliğin alt kimliğe egemenliği,bu da bazı sorunları beraberinde getirir (artık üretim,sömürü vs.) bu durum bazılarımızın hoşuna gitmediği gibi marksında hoşuna gitmemiştir ve bunu sistemleştirmiştir felsefesinde (en büyük sadık dostu Engelsi unutmadan,bu felsefenin özellikle doğanın diyalektiği felsefesi Engels imzalıdır) marx işçi sınıfını kurtuluş olarak ele alır,tarihin kurtuluşu bu kesimdedir,ne zaman kapitalizm son bulur o zaman yerini sınıfsız toplum olan sosyalizme bırakır,kapitalizm işçi sınıfının emeğini satın alarak elde eder ve artık değer elde eder,bu artık değer sermayeyle katlanır ve kapitalizmin gelişmesine ön ayak olur (marksist teorisyenlere değinmiyorum,onlar daha çok eleştirel olarak ele aldıkları için gerçek marksizmin özünü yansıtmıyorlar şuan için)

Marksizmi neden eleştiriyorum : Marksizm katıksız bir maddecilik anlayışıdır,maddeden başka bir olguyu kabul etmediği gibi herhangi ruhsal bir olguda söz konusu değildir (maddecilik dışındaki anlayışına aynen katılıyorum,en azından maddecilik anlayışım marxla paralel değil) bu maddecilik özünü sadece ekonomi ve günlük ihtiyaçlara açar kendini (marksizmde bilime nedense rastlanmaz yada en azından durağan bir bilim söz konusudur/bilim burada son bulmuştur yeni şeyler aramamak gibi) marksizmin durağanlığı herşeyin kesinliğinden gelir (ki en büyük yanılgı budur bilim her an her şeyi değiştirebilir) maddecilik anlayışında şüpheye dair hiç bir şeye rastlanmaz (en azından ben rastlamadım yada varsa bunu bilmek istiyorum) marksizm bilimden gerçekten uzak bir konumdadır,olgular arası neden sonuç ilişkisine rastlanmaz,diyalektik süreç sadece işçi ve sömürüden yana olanlar tarafından işler ve bu böyle devam eder,ilerlemek işçi sınıfının çatışmasından doğacak sonuçlardan başka bir şey değildir.

Marksı takdir ediyorum (neden) : marx hegel gibi ruhsal (platonda örnektir buna) yada en azından idealar öğretisinden uzak olup gerçeklerle savaşır,onun gerçekler dışında hiç bir şeye yer yoktur,işçi sınıfını savunur çünkü işçi sınıfının neler çektiğini bilir (buna Engels de dahil) kapitalizmi yerden yere vurur çünkü sömürüdür,marx eşitlikten yanadır (burada biraz Nietzsche gibi düşünüyorum) ezilenin yanındadır,marx bir aktivisttir dogmatik felsefeyi gerçekliğe uyarlar ve bununla savaşır (ne kadar başarıldır orasıda tartışmalıdır) marx bir diyalektik süreçtir her zaman işlemiştir ve bu da felsefesine her zaman yansımıştır
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Şunu söyleyeyim faust, tarihsel materyalzmin diğer adı diyalektik materyalizm değildir..Diyalektik materyalizmin tarihi yorumlamak için kullanılması, tarihsel materyalizmdir.Bu ikisi bir arada Marxizmi oluşturur. Diyalektik anlayış toplumlara uygulanmıştır ve buradaki ana çatışmanın sınıf çatışması olduğu tespit edilmiştir..Proletarya ile burjuvazi, Marx'ın bulunduğu çağda öne çıkmış olan sınıflar olduğundan vurgulanmıştır.Marx elbette kendi bulunduğu çağın hakim üretim sistemini vurgulamıştır, zira bizzat tanıklık etmektedir.Anlatmak istediği ise bu sistemde sınıf çatışmasının nasıl yaşandığıdır.Alt kültür ve üst kültüden ne kast ettiğinizi anlamadım..Burjuvazi Marxizm'de işçinin emeğini değil, emek-gücünü satın alır.Teoride bu ikisi aynı şey değildir..Emek satın alınması bir bütün olarak kişinin üzerindeki hakimiyeti ifade eder ki kölelik böyledir örneğin..

Marxizm maddeyi birincil kabul eder ancak soyut kavramları yadsımaz.Dini bir tanımlama olan "ruh" dediğinizi elbette kabul etmez..Ruh dediğinizin bu anlamda bilimsel olmadığını da göz önünde bulundurun..Bilim de Marxizm de ruhu yadsırlar.Ruhsaldan kastınız insan psikolojisi ise bunun Marxizm tarafından yadsındığını söylemek gerçekç dışıdır..Haytını insanların bilinçlenebilmesi için harcamış kişilerin, insanın ruhsal durumunu yadsıdıklarını ifade etmek anlamsızdır .Maddecilik özünü ekonomik ve günlük ihtiyaçlara açmaz..Zira diyalektik materyalizmde günlük ihtiyaçlardan söz edilmez..Felsefi olarak teorinin temelleri ifade edilir..Burada ne ekonomi ne de günlük ihtiyaçlar vardır..Başta dediğim gibi diyalektik materyalizm ile tarihsel materyalizm aynı şeyler değildirler, teorinin bütünü oluşturan parçalarıdırlar..

Marxizm'in durağanlığını nereden çıkardınız bilmiyorum.Heşeyin kesinliği dediğiniz kanı nasıl oluştu?.Ben bunun örneğini görmedim.Böyle bir ifadeye ne rastladım ne de ifade edilmese de böyle bir anlayışa sahip olunduğu kanısına vardım.Aksine teorinin temeli, değişmeyen tekşey değişimdir ilkesinin üzerine oturmuştur. Örneğin Leninizm'de (ki Leninizm Marxizm'den başka bir şey değildir,revize edilmiştir) teorinin durağan olmadığı kendini belli eder..Her teorinin belirli varsayımları vardır.Bu varsayımlar olmaz ise teoride olmaz.Bana bir teori gösterin ki varsayımı olmasın. Bu varsayımları durağan şeylere dönüştürürseniz ve bunların değişimini beklerseniz, teoriyi ortadan kaldırırsınız,ortada Marxizm değil hiç bir teori kalmaz..Marxizm mekanik materyalist değildir..Yani katı bir determinizm anlayışı da mevcut değildir..Özellikle bu tarz bir determinizm anlayışına sahip olan mekanik materyalizm eleştirilmiştir.Daha önce başka yerlerde de yazmıştım.Marx doktora tezini, atomcu filozoflar arasındaki farklılıklar konusunda yazmıştır.Bu atomcular arasındaki en önemli farklardan biri de katı determinizm ve katı olmayan determinizimdir..Marxizm bilimsel yöntemlere bağlıdır..Olgular arası neden sonuç ilişkileri ifade edilir..Örneğin, karların düşme eğiliminde olması sebebi ile kapitalizmin de sonlanacağı ifade edilir..Bu durum sadece ifade edilmekle kalmaz, matematiksel olarak da hesaplanır..Kısacası fomüle edilmiştir..Kapital bilimsel bir eserdir..Sadece sayfalarını karıştırmanız dahi bunu görebilmeniz için yeterlidir.Marxizm neden - sonuç ilişkileri ile doludur.Kaldı ki benimsense de benimsenmese de bir teoridir ve baştan sona neden - sonuç ifade eder. Aksini söylemek kişinin teori hakkındaki hissiyatıdır.Örneğin bir toplumun hayatta kalması için tüketmesi gerektiği (yeme,içme barınma vs..), tüketmesi için de üretmesi gerektiği ifade edilir..İşte diyalektiği materyalist bir bakışla insan toplumlarına uyguladığınızda, üretimin neden önemli olduğunun açıklaması basitçe buradadır. İnsan toplulukları üretim etrafında organize olduklarından, üretim tarzı dediğiniz de belirleyicidir..Burada da neden ve sonuç var..Marksizmde olgular arası neden- sonuç yoktur demek,sadece Marksizm değil teorinin ne olduğunu bilmemek anlamına gelir..

Açıkça ifade ettiğiniz için teşekkür ederim.İnsani olarak Marksizm'e karşı bir bakış açısına sahip olmuşsunuz.Ancak şunu ifade edeyim ki bu bakışınız gerçeklerle değil de hissiyat ile oluşmuş..Marksizm ile yazdıklarınızdan bu kanıya vardım..Siz, ben yahut da başka kimseler hangi teori, düşünce sistemi olursa olsun, ona hislerimiz ile yaklaşmamalıyız..Bu tutum bizi gerçeğe götürmez..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
sn. ferdinand bardamu, sn. faust'un yazısına yönelik itirazlarınızı genel olarak paylaşmakla birlikte, dikkatinizden kaçmış olacağını düşünerek, küçük bir ekleme/ düzeltme gereği duyuyorum... diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizmin toplamı, marksist felsefe kavramı tarafından kapsanan bir alt küme (deyim yerindeyse, bir nüve, çekirdek) olduğundan, bırakalım marksizmi, marksist felsefe kavramına bile eşitlenemez ; çünkü, marksist felsefenin (diyalektik materyalizmin ve tarihsel materyalizmin ötesinde,) etik ve estetik değer sorunlarını ele alan bir bölümü de vardır ve o nedenle de marksist felsefe, 'felsefi bir sistem'dir... ve elbette marksizm kavramı, bu felsefi sistemin (yani marksist felsefe kavramının) ötesinde çok daha genel ve kapsayıcı bir kavram olduğundan ; ne marksist felsefe kavramına ne de diyalektik ve tarihsel materyalizm kavramına indirgenemez... ayrıca leninizmi, revize edilmiş marksizm olarak değil de, marksizme 20. yüz yılın ilk çeyreğinde yapılmış özgün ve önemli bir katkı olarak değerlendirmenin, daha doğru olacağını düşünüyorum; zaten o nedenle, 20. yüz yıl boyunca teori, marksizm-leninizm olarak anılmıştır...
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Benden daha iyi ifade etmişsiniz indirgeme kısmını..Elbette felsefi bir sistemdir..Leninizmi ifade ederken düşündüm acaba revize mi yazsam, yoksa "sadece revize de değildir bundan daha fazladır" diye eklesem mi diye düşündüm..Kısaltiyim dedim zira özü o değildi tartışmanın. Ama sizden kaçamadım sayın birazdahaderinmavi..Evet sizin tanımlamanız daha doğru...
 
F

faust

Ziyaretçi
Şunu söyleyeyim faust, tarihsel materyalzmin diğer adı diyalektik materyalizm değildir..Diyalektik materyalizmin tarihi yorumlamak için kullanılması, tarihsel materyalizmdir

Bu konuda yanılmamın nedeni bir çok kaynağa tabii olmam,kavram kargaşası yaptı bende ve düzeltiyorum uyarınızca

Alt kültür üst kültürden kastım işçi sınıfı ve burjuvavizinin yaşam koşulları,belki bu kültür anlayışı uyumlu olmadı ama başka kelime bulamadım bunu açıklamak için,bir de işçinin emeğinden kastım emek-gücünün satın alınmasıydı bunu yazmamışım,konuya sonradan bir kaç cümle daha ekliyorum (nacizane)

Bu gece uyumaya ramak kalmışken bir an şöyle bir şey geldi aklıma (yada kurgu) ve örneklendiriyorum (örneğim ne kadar doğru bilmiyorum ama şöyle bir şey) dünya bir hamur (gizemi de buradan geliyor) undan,tuzdan/şekerden,sudan yapılmış bir hamur (hamurun başka bir forumdan türetileni yok şimdilik  ) , hegel bu hamuru pişirip (kek,pasta yaptı/geist) ama marx geldi buna itiraz etti hayır efendim kek/pasta gerçekten alışılmışın dışında,bize ekmek gerekiyor dedi ve keki ekmek formuna (Marksist felsefe oluştu/sizinde dediğiniz gibi tarihsel-diyalektik materyalizmin bütünü) soktu ama yine pişmişti dünya,hamur hiç kendi benliğiyle kalmadı,ihtiyacımız ötesini de pişirdik ve hamur kıvamından uzaklaştırdık dünyayı (hiç özüyle kalmadı)

Bilim Öğretisi Üzerine: Marksizm kökenine ne kadar da değişim sürecinde evrimi temel alsa da aslında bu düşünsel bir etkinlikten öteye geçmez,çünkü bilim Marksizm felsefesinde göz ardı edilmiştir,fizik,kimya,biyoloji,jeolojiye dair hiçbir şey bulamazsınızmarksizmde,aslında neden sonuç ilişkisini marks ta temel almışıtır/almalıdır da ama bu neden sonuç ilişkisi proleterya/burjuvazi sınıfının çatışmasından öteye geçmez,diğer bir sorunda hegel felsefesinde mutlak akılla her şeyin kavranılabildiği sanısı ve marks’ın bu düşünceyi temel alması,bugün biliyoruz ki mutlak akıl bizi deney bilgisine ve ötesine götüremiyor , sadece kuramlar üretebiliyor ama hakikatin /eşyanın gerçek doğasından çok uzak,bir de yabancılaşma teorisi (bir çok teorisi gibi) var marksın ,bunlara birazda olsa katılıyorum,çünkü eşyanın özü kişiyi var olmaktan uzak kılıp sıradanlaştırıyor ve özüne yabancılaşıyor kişi (bu konuda Heidegger’in de düşünceleri mevcut) bunun dışında hegelin mutlak akılla her şeyin kavranılabileceği sanısı ve marksın buradan çıkış yapması,bugün biliyoruz ki mutlak akıl deneyin ve eşyanın ötesine geçemiyor,sadece kuram üretebiliyor (bir sürü kuram vardır bilim tarafından çürütülen ama sağlam kuramlarda yok değildir)
 
F

faust

Ziyaretçi
Aksine teorinin temeli, değişmeyen tekşey değişimdir ilkesinin üzerine oturmuştur.

Yanılmıyorsam bu aforizma da Auguste Comte imzalı.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Bilim Öğretisi Üzerine: Marksizm kökenine ne kadar da değişim sürecinde evrimi temel alsa da aslında bu düşünsel bir etkinlikten öteye geçmez,çünkü bilim Marksizm felsefesinde göz ardı edilmiştir,fizik,kimya,biyoloji,jeolojiye dair hiçbir şey bulamazsınızmarksizmde,aslında neden sonuç ilişkisini marks ta temel almışıtır/almalıdır da ama bu neden sonuç ilişkisi proleterya/burjuvazi sınıfının çatışmasından öteye geçmez,diğer bir sorunda hegel felsefesinde mutlak akılla her şeyin kavranılabildiği sanısı ve marks’ın bu düşünceyi temel alması,bugün biliyoruz ki mutlak akıl bizi deney bilgisine ve ötesine götüremiyor , sadece kuramlar üretebiliyor ama hakikatin /eşyanın gerçek doğasından çok uzak,bir de yabancılaşma teorisi (bir çok teorisi gibi) var marksın ,bunlara birazda olsa katılıyorum,çünkü eşyanın özü kişiyi var olmaktan uzak kılıp sıradanlaştırıyor ve özüne yabancılaşıyor kişi (bu konuda Heidegger’in de düşünceleri mevcut) bunun dışında hegelin mutlak akılla her şeyin kavranılabileceği sanısı ve marksın buradan çıkış yapması,bugün biliyoruz ki mutlak akıl deneyin ve eşyanın ötesine geçemiyor,sadece kuram üretebiliyor (bir sürü kuram vardır bilim tarafından çürütülen ama sağlam kuramlarda yok değildir)

Marksist bilgi kuramına göre gerçek bilgi, maddi dünyanın yeniden üretilmesi neticesinde algılananın, akılsal düzeye taşınması, bu akılsal düzeyden tekrar maddi dünyada sınanması neticesinde oluşur. Bir teorinin oluşabilmesinin ilk adımı, insan iradesinden bağımsız maddi gerçekliğin kabulüdür. Maddi dünya algılanır, ancak salt algılamak yetmez akılsal düzlemde ele alınır ve oluşturulan teori, pratik ile sınanır. Sonuç anlamlı ise o teori geçerlidir, aksi halde değildir.Ki bu yaklaşım aynı zamanda doğa bilimlerinin de yaklaşımıdır..Bu anlamda doğa bilimleri, zorunlu olarak Marksist bilgi kuramının da temelini oluşturan gerçeklik/realizm kuramını (zorunlu olarak) geçerli kabul etmektedirler. Kısacası bilgiyi elde etme konusundaki yaklaşımı bilimseldir.

Değişmeyen tek şey değişimdir. O halde maddi dünya değişir. Maddi dünya değişir ise, teori sabit kalamaz. Pratikte sınanma şartı söz konusu olduğundan, sabit kalan teori anlamsızlaşır. O halde teori de gözden geçirilmeli, kutsallaştırılmamalı, yeniden ve yeniden pratik ile sınanmalıdır. Marksizm'den, Leninizm'e oradan Mao'ya giden süreç,teorinin yeniden sınanmasının sonuçlarıdır. Marksizm'in bakış açısı budur.Marksizm de maddi gerçekliğin bir parçasını oluşturduğundan, tüm bunlar Marksist teorinin kendisi için de geçerlidir.Buradan hareketle Marksizm dogmatik değil, bilimseldir..Onu doğmatikleştirmeye çalışmak, yahut bilimsellikten koparmaya çalışmak zorlamadır..Ancak elbette Marksim bir ideolojidir .O ne bir jeoloji,ne fizik ne de kimya kitabı değildir.Sizin ifade ettiğiniz bu kısım da bir felsefi yaklaşım, bir ideoloji için bilimsellik göstergesi değildir..Neden sonuç ilişkisi, burjuvazi - proletarya nın ötesine geçmiştir. Ancak siz, Onu oraya hapsetmek gibi gerçeklikten kopuk,hissi bir uğraş içerisindesiniz. Çünkü Marksizm hakkındaki fikirleriniz esasında eksik ve hatalı bilgi neticesinde oluşmuş. Örneğin Marksizm'in mutlak anlamda gerçeğe ulaşılır diye bir iddiası yoktur. Bilgi tarihsel bir mevzudur ve bu süreçten kopuk değerlendirilemez. Bu sürece bakılırsa eğer, bilginin göreceli olduğu görülür.Yani bilgi mutlak değil, görecelidir.Fakat maddi dünyanın insan tarafından yeniden üretimi sürecinde, yani pratikte, insan mutlak gerçeğin bilgisine gittikçe daha da yaklaşmaktadır.Mutlak gerçeğin bilgisi, göreli bilgilerin toplamından ibarettir. Maddi dünya ise sürekli olarak değişmektedir, zira değişmeyen tek şey değişimdir. Haliyle de bilginin sonu yoktur. Bundan kasıt,nesnelerin bir bilebildiğimiz, bir de bilemeyeceğimiz bir tarafının olduğu gibi yapay bir ayırım değildir.Kısacası, henüz bilinmeyenler fakat öğrenilecekler ile yanlış bildiklerimizin bir kısmının doğruları ile değiştirileceği bir süreç vardır. Süreç sonsuza uzandığından, mutlak gerçek ve göreli gerçek gibi bir ayırım teorik manada göz önünde bulundurulmuştur. Yoksa Marksizm'in şunu biliriz, şunu bilemeyiz gibi bir derdi yoktur. Buna karşın yine de Marksist bilgi kuramında, deneyin ve gözlemin ötesine geçilemez gibi bir şey söz konusu değildir. Çünkü bu bilgi kuramında teori ve pratik bir aradadır. Deney ve gözlem algısal alanda sabit kalmayıp, akıl düzeyine taşındığından, o an için bilginin gerçekliği sınanamasa dahi o bilgiye ulaşılabilir.Sınandığında da gerçeklik kazanmış olur.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst