- Konbuyu başlatan
- #1
Kâzım Karabekir, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en önemli komutanlardan birisidir.
1882 yılında İstanbul'da doğan Karabekir, 1902'de Harp Okulu'nu, 1905 yılında da Harp Akademisi'ni birincilikle bitirdikten sonra Manastır'a atanmış; Enver Bey ile sonradan «îttihat ve Terakki» adını alan «Osmanlı Hürriyet Cemiyeti»ni Manastır merkezini kurmuş; bölgede Rum ve Bulgar çetelerine karşı savaşmış; 1907'de de İttihat ve Terakki Derneği'nin İstanbul'daki örgütlenmelerinde görev almıştır.
Meşrutiyet'in ilanı ve 31 Mart gerici ayaklanmasının bastırılmasında etkin görevler almıştır.
l. Dünya Savaşı'nda İran ve Irak cephelerinde savaşmış; 1918 yılında Erzincan ve Erzurum'u, Rus ve Ermeni ordularından kurtaran birliklere kumanda etmiş; İngilizlere karşı Azerbaycan seferini düzenlemiştir.
1919 yılında da Erzurum'daki 15. kolordu komutanlığına atanan Karabekir, Erzurum Kongresinin toplanmasına öncülük etmiş ve kolordusu ile birlikte hakkında İstanbul hükümetine tutuklama kararı çıkartılan M. Kemal Paşa'nın emrine girmiştir.
Kâzım Karabekir Paşa, Sarıkamış, Kars ve Güm-rü kalelerini Ermenilerden geri almış; Ermeni Taş-nak hükümeti ile yapılan barış görüşmeleriyle Sov-yetler'le yapılan Kars Muahedesinde «Murahhas Heyeti Reisi» olarak görev yapmıştır.
Doğu'da savaş yıllarında ana ve babalarını yitiren 4000 kimsesiz çocuk için okullar kurmuştur.
Karabekir, Kurtuluş Savası ile Cumhuriyet'in ilk yıllarında Edirne ve İstanbul milletvekilliği yapmıştır.
1926 yılında Atatürk'e karşı düzenlenen «İzmir suikastı» nedeniyle İstiklal Mahkemesi'nce tutuklanmış,- yapılan yargılama sonunda aklanmıştır.
Cumhuriyet'in ilânından sonra «Birinci Ordu Müfettişliğine» atanan Karabekir, 1927 yılında emekliye ayrılmış ve «Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası» adıyla kurulan partinin de liderliğine getirilmişti.
1938 yılında yeniden TBMM'ne giren Karabekir, 1948 yılında TBMM başkanlığına seçilmiş,- 1948 yılında da ölmüştür.
Her ihtilâl, çatışmalar ve çalkantılar içinde oluşur! Bu çalkantı ve çatışmalar, ihtilâlcileri karşı karşıya da getirir.
Mustafa Kemal ve Karabekir Paşa, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı kesin utkuya ulaştıran iki eski dost, iki eski arkadaş, iki eski asker ve iki eski ihtilâlcidir.
Yollar, hilâfetin kaldırılması ve Cumhuriyet'in ilânı ile birlikte ayrılmıştır.
Karabekir, Atatürk'e neden karşı çıkmıştı?
Bu iki eski dost, bu iki kahraman asker niçin karşı karşıya gelmişlerdi?
Bu çatışmanın nedenlerini, Karabekir'in günü gününe yazdığı «inkılâp Hareketleri neden oldu, nasıl oldu?» adlı anılarından öğreneceğiz.
Bu anılan, Kâzım Karabekir'in kızları sayın Hayat Karabekir Feyzioğlu ile sayın Timsal Karabekir ile Karabekir'in bir süre önce ölen kızı Emel Özeren-gin'in eşi sayın Prof. Faruk Özerengin'den aldım.
Kendilerine teşekkür ediyorum.
Atatürk ile Karabekir arasında kamuoyu önündeki ilk tartışma 1933 yılı mayıs ayında Milliyet Gazetesi'nde olmuş. Tartışma sırasında «Millici» takma adıyla yazılar yazan yazar, Karabekir'e şu çağrıyı yapmış.-
— Herhalde muhterem Paşa neşrettikleri (Şarkı-lı ibret) eseri yerine İstiklal Harbi'nin birkaç safhasına varan çocuklarına öğretecek başka eser hediye etseydi, tarih ve hakikat namına daha büyük hizmet görmüş, efkâr-ı umumiyenin kendi haklarında, milli mücadeledeki hizmet ve tesirleri hakkında kafalarda yarattığı müphem hükümlere kendi dilleriyle, kendi yazıları ile hakiki istikametlerini vermiş olurlardı!
Karabekir, bu açık çağrı üzerine Milliyet Gazete-si'ne 7 mektup göndermiş, bu mektupların altısı yayınlanmış; yedincisi ise yayınlanmamış.
Tartışmanın kesilmesi üzerine Karabekir, «İstiklal Harbimizin Esasları» adlı kitabı yazmış; bu kitap, daha baskıdayken toplatılıp yakılmış; Paşa'nın İstan- bul Erenköy'deki köşkü basılarak kitabın kaynağı olan belgelere el konmuş.
1933'de yakılan bu kitap, 1951 yılında yeniden yayınlanmış.
Atatürk, yakılan bu kitabı inceleyerek Kâzım Ka-rabekir'e 9 sayfa tutan yanıtlar vermiş.
Atatürk'ün el yazısı ile yazdığı bu notları Türk milli eğitiminin unutulmaz adı eski Milli Eğitim bakanlarından Hasan Ali Yücel'in kızı sayın Canan Ero-nat'dan aldım.
Sayın Eronat'a teşekkür borçluyum; kamuoyu önünde kendisine teşekkür ediyorum.
Karabekir, yaşarken anılarının serbestçe okunmasına tanık olamamış.
Gazeteci Hikmet Münir, Kâzım Karabekir ile 1939 yılı Şubat ayında Yedigün adlı dergisinde röportaj yapmış; ancak bu yayın da devrin hükümetinden geldiği ileri sürülen baskı ile kesilmiş.
Karabekir, daha sonra «istiklâl Harbimizin Esasları» adlı kitabını genişleterek «istiklâl Harbimiz» adlı kitabı hazırlamış. Bu kitap ancak 1960 yılında yayınlanabilmiş, Bu kitap hakkında da dava açılmış; ancak yapı-
lan yargılama sonunda davanın düşmesine karar verilmiş.
Karabekir'in anılarını yayına hazırlarken o dönemlerin Meclis tutanaklarının ve gazete kolleksiyon-larının da incelenmesinde bana yardımcı olan TBMM Kitaplığı müdür yardımcısı sayın Ali Rıza Cihan ve kitaplık görevlilerine teşekkür ediyorum.
Enver Paşa'nın mektuplarını özel arşivini açarak inceleme olanağı sağlayan tarih araştırmacısı sayın Arı İnan'a da teşekkür borçluyum.
Karabekir'in anılan Devrim Tarihimizin bir boşluğunu dolduruyor. Amacımız yakın tarihin karanlıkta kalan bir bölümünün aydınlatılmasına yardımcı olmaktır.
Bu anılarda Anadolu ihtilâlini başlatanların yol ayrımlarını ve Devrim yıllarının dalgalanmalarını gö-receksiniz.
«ihtilâl evlâtlarını yer»!
Bu bir değişmez kuraldır. Anadolu ihtilâli, Türkiye'de bir yeni dönem açmış; bir çağ değiştirmiştir. Böylesine bir olayda ihtilâlcilerin yollarının ayrılmaları doğaldır. Doğal olmayan bu olaylar üzerindeki yasakların şu ya da bu nedenle bugün bile sürmesi ve sürdürülmesidir!
Ulusal Bağımsızlık Savaşının başkomutanı ve -devrimlerin lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile açıksözlü asker ve yurtsever komutan Kâzım Kara-.-bekir'i bugün bir kez daha saygıyla anıyoruz.
BİR
«Çünkü her gittiğiniz yerde aleyhte bulundunuz. Yazık değil mi? Tarihe geçecek O'nun yaptığı şeyler.»
Bu sözler Mustafa Kemal Paşa'nındı.
Mustafa Kemal'in TBMM'deki gizli oturumda savunduğu komutan da Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ydı.
Günlerden cumartesiydi.
Tarih de 22 Ocak 1921.
«Kâzım Paşa'yı içinizde tanıyanlar ve tanımayanlar vardır. Karabekir Paşa, gayet zeki, üstün ahlâklı, namuslu, fevkalâde iyi huylu, namuskâr, tedbirli bir adamdır.»
Mustafa Kemal Paşa, arkadaşı Kazım Karabekir Paşa'yı «komünistlikle» suçlayan Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey'e karşı bu sözlerle savunuyordu.
Bursa milletvekili ve Diyarbakır istiklâl Mahkemesi üyesi Şeyh Servet Efendi'nin «komünizm propagandası Yaptığına dair şifreli telgraf »m Genelkurmay Başkan Vekili Fevzi Paşa'nın -yazısı üzerinde ihbar üzerine o gün TBMM'de gizli görüşme başlamıştı.
Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, Kâzım Karabekir Paşa'yı o günkü moda ve yaygın deyişle «bolşevik-likle» suçluyordu.
Hüseyin Avni Bey, Karabekir Paşa'nın bolşevik olduğundan kuşkulanmış; bu kuşkusunu da gizli oturumda şöyle dile getirmişti:
«Erzurum'a girdiğimiz zaman çeşitli akımlar vardı. İçlerine girdim. Birtakım subaylar arasında (bolşevikliğin) ..askere de yansıyacağından korkuyorlardı. ..Ordunun başındaki Kâzım Paşa Hazretlerine başvurduk. Orduda bir düzen olabilir mi?., dedik.
Mamafih dedi., kanıma gelince:
Belki efendiler, garip gelecektir sözüm, benim kanıma kalırsa, islâmiyetle bolşeviklik arasında pek az fark vardır., dedi.
Bunda miras, zekât yoktur Paşam., dedim. Bizim ilkelerimize uymaz. Beni mi kandırıyorsunuz? Yoksa ne buyuruyorsunuz?
Kâzım Paşa dedi ki:
Bugün iki siyaset vardır: Batı ve Doğu siyaseti. Bizim, Batı ile İngilizlerle anlaşmamız olasılığı var mıdır?
Yoktur., dedim.
O halde bizim Doğu ile anlaşmamız zorunludur. Doğu siyasetini izlemek zorundayız... dediler. (..) Bizim için başka kurtuluş yolu yoktur. Ve bana bolşevikler söz verdi. Ben,askerî delege olarak atandım. Bu örgütü ülke içinde kuracağım., buyurdular.»
Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, Türkiye Komünist Partisi kurucusu Mustafa Suphi'nin «yüksek zevat ile temas ettiğini öğrendiğini» ve Mustafa Suphi ile Kâzım Karabekir Paşa'nın ilişkileri olduğunu söylüyor ve Paşa'yı açıkça komünistlik ile suçluyordu.
Hüseyin Avni Bey, sözlerini «Doğu Cephesi'ne bir heyet gönderin., ben gerçeği söylüyorum. Söylediklerimin tersi çıkarsa namussuzum» diyerek noktalıyordu.
Hüseyin Avni Bey'in bu ağır suçlamalarına kim yanıt verecekti?
Mustafa Kemal!
Mustafa Kemal Paşa, kürsüye geliyor ve amaçlarının «millî sınırlar içinde bağımsızlık» olduğunu anlattıktan sonra şöyle konuşuyordu:
Efendiler,
Bu esas üzerinde yürüyen insanlar, düşünen beyinler, doğal olarak, komünizmin geniş ve kayıt tanımayan esasları ile uyuşmazlar. Bu nedenle yüksek kurulunuzun izlediği siyaset, hiçbir zaman komünistlik esasına dayalı değildir. Bu böyledir, bunu tekrar ediyorum, bir defa daha. Fakat yine bilmektesiniz ki ve bütün dünya bilmektedir ki, bu millî esaslara derin bağlar bulunan Meclisiniz ve Hükümetiniz, bağımsız bir devlet olarak Rusya Bolşevik devletle ilişkilerinde hiçbir zaman komünistlik ve bolşeviklik esaslarını ağzına bile almamıştır.»
Mustafa Kemal Paşa, daha sonra «Rusya içinde bu milletin soysuz, herhalde sersem birtakım evlâtları oralarda serseriliklerine devam etmişlerdir» diyor ve sözü Türkiye Komünist Partisi'ne ve Mustafa Suphi'ye getiriyordu.
«İşte bu serseriler, bir iş yapmak hülyasına kapılarak görünüşte memleketimize ve milletimize yararlı olmak amacıyla TKP diye bir parti kurmuşlar; bu partinin başında da Mustafa Suphi ve benzerleri var. Bunlar, doğrudan doğruya Vatanseverlik duygulan ile gerçek millî duygular İle değil, benim kanımca, belki kendilerine para veren, kendilerini koruyan ve bunları koruyan Moskova’daki prensip sahiplerine yaranmak için birtakım serserice girişimde bulunmuşlardır. Bunların yaptıkları girişim, Rus Bolşevizmi-ni çeşitli kanallardan memleket içine sokmak olmuştur.»
Mustafa Kemal, daha sonra «Efendiler» diyordu, «iki önlem olabilirdi.»
«Birisi, doğrudan doğruya komünizm diyenin kafasını kırmak; diğeri, Rusya'dan gelen her adamı derhal, denizden gelmiş ise vapurdan çıkarmamak! karadan gelmiş ise sınırın dışına çıkarmak gibi şiddet önlemlerine başvurmak.
Bu önlemlere başvurmakta iki noktadan sakınca gördük:
Birincisi, siyâseten iyi ilişkilerde bulunmayı gerekli gördüğünüz Rusya cumhuriyeti tümüyle komünisttir. Eğer böyle şiddet önlemlerine başvurursak, Ruslarla ilişkide bulunmamak gerekir. Oysa biz, birçok siyasal düşünce ve nedenle Ruslarla temas etmeyi, ilişki kurmayı istedik ve istiyoruz, isteyeceğiz. O halde uygulayacağımız önlemler de dostluğunu istediğimiz bir milletin, bir hükümetin prensiplerini aşağılamamak zorundayız.
ikinci görüş açısından da şiddet önlemlerine başvurmayı yararlı görmedik:
Bildiğiniz gibi düşünce akımlarına karşı düşünceye dayanmayan güçle karşılık vermek o düşünceyi ortadan kaldırmadıktan başka, herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi bir fikrini kuvvet zoru ile reddederseniz ö ısrar eder. Israr ettikçe kendi kendini aldatmakta çok daha ileri gidebilir.. Bu nedenle düşünce akımları cebir ve şiddetle yokedilmez, tersine güçlendirilir.»
Mustafa Kemal, niçin komünist partisi kurdurduğunu da gizli görüşmede" şöyle açıklıyordu:
«..Komünizmin memleketimiz için, milletimiz için, din gerekleri için uygulama olanağı olmadığını anlatmak, kamuoyunu aydınlatmak en yararlı çare görülmüştür. İşte hükümet, böyle bir çözüm yoluna başvurmakla beraber, şüphe yok ki, gelen akımları zamanından önce, zararlı hale gelmeden, bir taraftan da gerekli önlemleri almıştır. Hükümet, aydınlatma yoluyla bu akımın önüne geçmeyi düşündüğü sırada aynı biçimde düşünen birtakım kıymetli ahlâklı ve her bakımdan güvenilir arkadaşlar bana başvurdular. Bunlar, bu açıdan bu memleket ve milletin yararına en çok ne yolla hizmet edebileceklerini düşünüyorlardı, işte bu düşüncenin ürünü olarak Ankara'da Komünist Fırkası adı altında bir fırka (parti) oluştu.»
Gizli görüşmede Mustafa Kemal «komünizm» diyordu «sosyal bir sorundur. Bu nedenle komünizmin dayandığı ilkeleri anlatmakta sakınca yoktur.»
«Yalnız» diyordu;
«Yalnız amaçlan belli olmayan, yerleri bile bilinmeyen bir takım kimseler komünizm adı altında, bolşevizm adı altında örgüt kurmalarını menetmek istedik. Bu görüş açısından İçişleri Bakanı bütün yüksek memurlara dedi ki:
(Komünistim diyen hükümetin resmen programı görülmüş ve varlığı resmen tanınan örgüte girebilir. Fakat kendi kendine kurulan fırkanın hükümete verdiği bir güvence vardı ki, o, önüne geleni örgüte almayıp, belki akit başında, genel koşullan, din gereklerini, kutsal millî davayı, millet ve devlete inanmış insanlar ancak bu ulusal davaya bağlı kalma koşulu He kamuoyunu aydınlatabi- lirlerdi. Ve ben eminim ki, arkadaşlar, Rus bolşevizminin yapmış olduğu yıkıntıyı birçoklarımızdan daha iyi bitmektedirler.)»
Şeyh Servet Efendi'nin komünizm propagandası yapıp yapmadığı konusu «Komünist Fırkası» ile «Halk İştirakiyyun Fırkasının niçin kuruldukları konuların da konuşulmasına yol açar.
Mustafa Kemal, Bakü'de «Komünist Fırkası» adıyla bir başka parti daha kurulduğunu anlatır ve Ankara'da Türkiye Komünist Partisi adıyla bir parti kurulmasıyla «talimatı dışarıdan alan bir fırka da reddedilmiş oldu» der.
Hükümet izniyle kurulan. «Türkiye Komünist Fırkası» ile «Halk İştirakiyyun Fırkası» arasında ne gibi farklar vardı?
Mustafa Kemal, gizli görüşmede bu ayrımı şu yargısıyla birlikte açıklar:
«Türkiye Komünist Fırkası, Türkiye için Türkiye içinde çalışan bir parti biçimindedir. Halk İştirakiyyun Fırkası, doğrudan doğruya komünizm niteliği gösterir bir partidir, kanıtlanmış bilgilere göre burada bulunan Rus Büyükelçiliği ile bile temas halindeler. Bu konuda fazla birşey söylemek istemiyorum.»
Mustafa Kemal, bunları açıkladıktan sonra sözü Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey'in Kâzım Karabekir Paşa'yı suçlayan konuşmasına getirir.
«..Ufak bir tereddütü olanlar, Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerinin bir buçuk yıldır Doğu'nun durumu hakkında her gün vermiş oldukları raporların tümünü okuduktan sonra bir karara varmaları ve ondan sonra konuşmaları gerekir. O zaman bu görüşü ileri süren kimse, bu güçteki bir kimse hakkındaki, Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerinin kıymetlerini takdirde ne dereceye kadar hata etmiş olduklarım anlayacaklardır.»
Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir Paşa'nın Mustafa Suphi olayında oynadığı rolü de açıklar; der ki:
«Mustafa Suphi'yi Doğu'da Hüseyin Avni Bey'den önce ortaya çıkartan Kâzım Karabekir Paşa'dır. Bu adamın memlekete girmesinin sakıncalı olduğunu takdir eden Kâzım Karabekir Paşa'dır. Bunun memleket dışına, sınır dışına çıkarılması gerekeceğini bilen de Kâzım Karabekir Paşa'dır. Bunun planını yapan da Kâzım Karabekir Paşa'dır; yoksa Erzurum valiliğiniz değildir. Biz değiliz efendiler. Akıllıca yaptığı planla, herkesten önce gerekenleri harekete geçiren Kâzım Karabekir Paşa'dır: Bilmem, bol-şeviklere eğilimliymiş. Mustafa Suphi'nin bilmem nesiy-miş. Herkesten önce güçlü önlemler alan Kâzım Karabekir Paşa'dır1.
(..) Kâzım Paşa'nın komünistlerle temasta olanlara karşı komünist görünmesi doğru olabilir; memleket ve millet için yararlı bir siyasal amacı sağlamak içindir; gerçekte komünist ve bolşevik olduğu için değildir»-.
Paşalar Bolşevizmi
Enver Paşa, o günlerde Moskova ve Bakü'dedir. Rus marksisti Karl Radek ile ilişki kuran Enver Paşa ve İttihatçılar, Leninin öncülüğünde toplanan Baku Kurultayına katılırlar.
Enver Paşa, bir de 3. Enternasyonalin ideolojik doğrultusunda komünist partisi kurar. Bu komünist partisinin adı «Halk Şûralar Fırkası»dır.
Fırka programının birinci maddesinde «hâkimiyet-i milliyeyi doğrudan doğruya kendi sa'y ve emelleriyle ik-tisab-ı hayat eden sınıf ahalinin elinde» bulunması gereği yazılıdır.
Bugünkü Türkçe ile Halk Şûralar Fırkası'nın amacı «ulusal egemenliğin kendi emek ve eylemleri ile yaşamlarını kazanan sınıfların elinde olması»dır.
Enver Paşa Halk Şûralar Fırkası'nı niçin kurmuştu?
Bu soruyu Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, «Büyük Millet Meclisi Riyaseti» ile «Erkân-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa Hazretleri»ne gönderdiği 5 Mayıs 1922 tarihli telgrafta şöyle yanıtlıyor:
«Tamamiyle bolşevizm ve komünizm esaslarını ihtiva eden seksen beş maddelik programın ismine (Halk Şûralar Fırkası) namı verilerek Anadolu'ya gönderilmeye başlanmıştır. (..). İngilizlerin barış olasılığına karşı Çiçerin bile Enver'in Anadolu'da devrim yapması için yardımda bulunuyormuş. (..} Bolşevikler, Mustafa Suphi ve benzerleri ile yapamadıklarını Anadolu kızıl devrimini Enver Paşa ve arkadaşları aracılığı ile yaptırmaya çalışacaklar; doğal olarak hemen egemenliği ellerine alarak devrimi yapanları da ortadan kaldıracaklardır, nitekim Ermenistan'da olay aynen böyle olmuştur.»
Fevzi Paşa, Karabekir'in bu telgrafına 29 Mayıs 1922 günü gizli şifre ile şu yanıtı verir:
«İngilizlerin bu kez de komünistliğin yayılması gibi bir maske altında Anadolu'ya özellikle yer yer ayaklanmalar düzenlemeye çalışacakları bazı kimseleri yurda soktukları haber alınmıştır.
Aynı zamanda Enver Paşa'nın da komünistlik lehine bazı girişimlerde bulunduğu ve kendisinin şu anda Moskova'dan bilinmeyen bîr yere gittiği tahakkuk etmiştir. Gerek kendi adına sahillerimize ve kara sınırlarımıza gelecek kimselerin ve gerekse kendisinin tutuklanarak sıkı güvenlik önlemleri altında Ankara'ya getirilmesi gereğini ilgili memurlara çok gizli kaydıyla bildirilmesini rica ederim»».
Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir, Enver Paşa'nın komünist olduğu kanısındadır. Enver Paşa da Mustafa Kemal Paşa ile Kâzım Paşa'nın «komünist esaslarını kabul eder gibi» görünmelerinden yakınır!
Enver Paşa'nın 16 Temmuz 1921'de Mustafa Kemal , Paşa'ya Moskova'dan gönderdiği «Muhterem Paşam» diye başlayan mektubunda Mustafa Kemal Paşa'nın, Enver Paşa ve arkadaşlarının «Anadolu hesabıma birşey yapmamalarını» istediğinden yakınırken önce şu gelişmeleri anlatır:
«Ben (Moskova'ya) geldiğim zaman Bekir Sami Bey