Tümevarımın 2400 Yıllık Serüveni - Celal Şengör

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Bilimsel Makaleler kategorisinde faust tarafından oluşturulan Tümevarımın 2400 Yıllık Serüveni - Celal Şengör başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,462 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Bilimsel Makaleler
Konu Başlığı Tümevarımın 2400 Yıllık Serüveni - Celal Şengör
Konbuyu başlatan faust
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan faust
F

faust

Ziyaretçi
Tümevarım, aynı zamanda pozitivizm de denilen felsefi görüşler tutamının en temel öğesidir: Bu görüşlere göre, bilimsel bilgi sadece ve sadece gözleme dayanır. Pozitivizm, bir şeyi beş duyunuzdan en az biriyle algılamıyorsanız, onun mevcudiyetini iddia etmenizi men eder.
Tümevarımı ilk kez felsefi bir çerçevede ele alan, Platon’un şahadetine göre Sokrates‘tir. Sokrates buna annesinin mesleği olan ebeliğe atfen maiotika tehne, yani «ebelik tekniği» demiş, gerçeği tümevarımın «doğurttuğunu» imâ etmiştir. Bu doğurtma işine yardımcı olmanın yolu da sürekli soru sorarak, gerçeği bulması istenen kişinin gerçeği «görmesini» sağlamaktı.
Ama Sokrates kendi ilkelerine sadık kalmayan bir propagandist olduğu için, ben tümevarımın tarihini Platon’un öğrencisiAritoteles ile başlatmak istiyorum. Aristoteles’de tümvarımın adı epagoge’dir. Bu kelime «yol göstermek, bir yere götürmek, kılavuzluk etmek» anlamına gelen epagein fiilinden türetildi ve Aristoteles’in eserlerinde «ikna etmek» anlamında kullanıldı.
Pek çok mantıkçı, epagoge’yi, doğruluğu hemen ilk bakışta belli olmayan bir iddianın, pek çok tekil örnek üzerinde gözlendikten sonra doğruluğunun ispatı, olarak tanımladı ve bunu da Aristoteles’e atfetti. Ancak, ilk çağ bilimi tarihinin büyük ustalarından Alman Kurt von Fritz 1964 yılında yayımladığı önemli monografisinde, Aristoteles’in böyle bir iddiada bulunmadığını gösterdi: Aristoteles, tek bir gözlemin insana bir iddianın doğru olup olmadığını gösterebileceği hallerde epagoge terimini kullanmış, yani tek bir gözlemin bizi ikna edebileceğini iddia etmiştir. Aristoteles’in bir gözlemler topluluğunun bizi kesin ispata götürmeyeceğinin farkında olduğu anlaşılıyor.
Tümevarımın ikinci büyük savunucusu olarak İngiliz Sir Francis Bacon bilinir. İnsan aklını bir tabula rasa, yani «boş tahta» olarak betimlemeyen bu düşünürün, bu tahtanın gözlemlerden çıkarılacak sonuçlarla doldurulması gerektiğini iddia ettiği öne sürülür. Francis Bacon, eserlerinde Aristoteles’in genellemelerini boş laf olarak gördü ve boş laftan artık gözleme dönmenin zamanı geldiğini öne sürdü. Ancak yakın zamanda Peter Urbach, Sir Francis Bacon hakkında yazdığı küçük, ama önemli kitapta, Sir Francis’in de tek tek gözlemlerin genel gerçeklere varmada yetmeyeceğinin farkında olduğunu gösterdi.
Buna rağmen, onsekizinci yüzyıldan itibaren tümevarım gene bilimin gözdesi oldu, doğa bilimciler Newton’un asla gerçeği yansıtmayan hypothesis non fingo, yani «varsayım yapmıyorum» sözünü sık sık tekrarladılar. Auguste Comte‘un pozitivizmi, gözlemin bu güya pozitif sonuçlarına dayandırılır. Ancak yirminci yüzyılda büyük Avusturyalı bilim feslefecisi Karl R. Poppernihayet «kral çıplak» diyerek tümevarımın iddia edilen gücünün olmadığını gösterdi ve Einstein gibi fizikçilerden Jacques Monod gibi biyologlara uzanan geniş bir yelpazede yer alan lider doğa bilimciler, Popper’in yanında saf tuttular: Bilim, hayâl gücünün ürünü olan varsayımların oluşturulması ve bunların yanlışlıklarının gözlemle belirtilmesi ile gelişmiştir. Aristoteles’den Sir Francis Bacon’a kadar tüm tümevarımcıların da aslında farkettiği ama açıkça dile getirmeğe cesaret edemedikleri durum budur.
Peki tümevarımın bu büyük çekiciğinin kökeni nedir? Bunun tek cevabı insanın belirsizlikten korkmasıdır. Her devirde insan sorularına kesin cevaplar aramıştır ki, tanrı kavramının ve tüm dinlerin temel beslenme alanı işte bu kesinlik iştahıdır. Onun için günümüzde dinler, düşmanları olarak Popper’in fikirlerini değil, pozitivizmi öne sürmektedirler. Zira pozitivizmin temeli de dinlerinki kadar çürüktür. Televizyonlarda dikkat ediniz, dinin karşıtı olarak hemen «materyalizm ve onun babası olan pozitivizm» dile gelir.
Halbuki her ikisinin de karşıtı olan eleştirel akılcılık yani gerçeğin aranması görevini insan aklına veren ve varsayımı gerçeği aramanın en güçlü aleti sayan, en az MÖ 6. yüzyılda yaşamış bizim Anadolulu doğa filozofları kadar eski olan eleştirel akılcılık, gerçeği bulduğunu hiç iddia etmese de ona yaklaşmanın en sağlam yöntemidir.
Bilim tüm tarihi boyunca aslında bu yöntemle ilerledi ve o nedenle dinler ve tümevarıma dayandığını iddia eden dogmatik sistemler, hep onun önünde tökezlemişlerdir. Onun için dini savunanların bu tehlikeli hasımdan hep uzak durduklarını görmekteyiz. Bilirler veya hissederler ki eleştirel akılcılığın karşısında dinin savunulması asla mümkün değildir.

Prof.Dr.Celal Şengör

Ekli dosyayı görüntüle 1043
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst