- 25 Ağu 2013
- 785
- 26
- 28
Berne (1961) insan davranışlarının temelinde, temas (sıvazlanma) ihtiyacının yattığını belirterek kuramını buna dayandırmaktadır. insan davranışlarının en temel parçacıklarını ele alarak bir sistem yaklaşımını ortaya koyarken, temas ihtiyacının en yalın birimi olarak da temas iletisini ele almaktadır.
Bu görüşünün oluşmasında, Spitz'in (1945) erken çocukluk döneminde hastanede kalan çocuklarda görülen rahatsızlıkları incelediği çalışmasının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bakıcı rolünü üstlenen kimsenin bebeği besleme, altını değiştirme, okşama ve dokunma ile ilettiği mesajların bebeğin kimyasında ruhsal ve fiziksel olarak gelişmek üzere uyarıcı bir rol oynadığı bilinmektedir. ihmal edilen ve herhangi bir nedenle dokunma yaşantısını çok az yaşayan yada hiç yaşamayan bebeklerin ruhsal ve fiziksel gelişimlerinde gerilikler görülmekte ve bu ölün İle bile sonuçlanabilmektedir.
Dokunmanın insanlar üzerindeki yaşamsal değerini gözleyen Berne, bunun temelde varlığın onanması ihtiyacını karşıladığını düşünmektedir. Bu nedenle, temas iletisi'ni 'bir kimsenin varlığını onamaya yarayan herhangi bir mesaj' olarak tanımlamaktadır.
Başkalarından gelen sözlü ve sözsüz mesajların yanısıra, duyu organlarına hitap eden tüm uyarıcılar da birer temas iletisidir. Güzel bir manzara, kuş cıvıltısı, değişik bir koku, herhangi bir yiyecek gibi şeyler de, bireyin varlığının onandığı mesajını iletir. Yolda yürürken karşılaştığımız tanımadığımız insanların varlığı bile yoğunluğu az olmakla birlikte bir temas iletisi sağlamaktadır. Tanıdık bir kimseyle 'merhabalaşma', bundan daha yoğun bir temas iletisi sağlamaktadır. Tokalaşma ve öpüşme durumunda ise temas ihtiyacı fiziksel olarak da karşılanmakta olduğundan, temas ihtiyacı daha yoğun bir şekilde karşılanmaktadır.
Temas iletileri, içsel veya dışsal kaynaklı olabilir. Dışsal kaynaklı temas iletileri, çevreden ve başka insanlardan alınan iletilerdir.İçsel kaynaklı olanlar ise kişinin kendisinden kaynaklanmaktadır. Kişinin kendisiyle olan iletişimi, düşünceleri, fantezileri ve anıları, o anda çevresinde başka insanlar olmasa bile, birer temas iletisi olarak alınabilir. Bazı kimselerce öyle algılanmıyor olsa bile, gerçekte yaşamın her anında alınabilecek temas iletileri bulunmaktadır.
Temas iletilerinin sınıflaması; sözel veya sözsüz, olumlu veya olumsuz, koşullu veya koşulsuz olmalarına göre yapılmaktadır.Sözel temas iletileri, hemen her zaman sözsüz iletileri de beraberinde getirmektedir. Birisine 'Senden çok hoşlanıyorum' derken; o andaki yüz ifadesi, bakış ve belki de dokunma ile aynı zamanda sözsüz iletiler de gönderilmektedir. Ancak sözsüz bir temas iletisine her zaman sözel bir ileti eşlik etmeyebilir.
Alıcıda hoşlanma yaratan temas iletileri olumlu, hoşlanmama yaratanlar ise olumsuz iletilerdir. Bir iletinin olumlu ya da olumsuz olduğu, alıcının algılamasına göre değişiklik gösterir. Başkalarından çiçek almak, bazı insanlar için olumlu iken, bazıları için olumsuz olarak algılanabilir. Hatta çiçeklerin koparılmasına katkıda bulunduğu için azar bile işitebilir. Ayrıca bir iletinin olumlu veya olumsuz olarak algılanması, kişinin içinde de değişiklikler gösterebilir. Çiçek almak, bir kimse için genelde olumlu bir ileti olarak algılanıyor olsa bile, hoşlanmadığı bir kimseden çiçek almayı olumsuz bir ileti olarak alabilir.
İletilerin koşulsuz veya koşullu olması ise, iletinin kişinin varlığına veya yalnızca davranışına ilişkin olmasına göre belirlenmektedir. 'Seni Seviyorum' ve 'Senden nefret ediyorum' gibi ifadeler,kişinin varlığına yönelik olduğundan koşulsuz iletilerdir. Koşullu iletiler ise kişinin varlığı ile ilgili olmayıp, yalnızca onun davranışları ile ilgilidir. 'Beni ararnadığın için sana kızıyorum' ifadesi, karşıdaki kişinin yalnızca arama davranışı ile ilgili olduğundan ve kişinin varlığıyla ilgili olmadığından, koşuııu bir iletidir.
Temas iletisi türlerini özetleyecek olursak; 'Seni seviyorum' ifadesi sözel, olumlu ve koşulsuz bir temas iletisi iken, 'Yaptıklarından hoşlanmıyorum' ifadesi sözel, olumsuz ve koşuııu bir temas iletisidir. 'İyi bir ödev yapmışsın' ifadesi sözel, olumlu ve koşuııu bir temas iletisi iken, 'Senden nefret ediyorum' ifadesi sözel, olumsuz ve koşulsuz bir temas iletisidir.
Bir davranışın ortaya çıkmasında birbirleriyle ilişkili çeşitli unsurlar söz konusu olmakla beraber, bu unsurların temelinde başkalarıyla ve/veya dış çevreyle ilişki kurma ihtiyacı yatmaktadır. İnsanlar biyolojik varlıklarını sürdürebilmek için başka insanlarla ve dış çevreyle fiziksel ve/veya psikolojik temas kurarak varlıklarının onanmasına ihtiyaç duyar. Bebeklikte daha çok fiziksel olarak sıvazlanmak yaşam için gerekli iken, zamanla dış çevreden uyarıcılar almak ve psikolojik olarak da sıvazlanmak ihtiyacı da ortaya çıkar.
Zamanı Yapılandırmak
Oysa yapılandırma açlığını gidermenin çeşitli yolları bulunmaktadır ve bizim yapılandırmaya çalıştığımız da, aslında önümüzdeki zaman ya da yaşamdır.
Biz insanlar bir varoluş boşluğunun içinde yaşamak durumundayız. Bir yandan varoluşumuzun onanması ihtiyacı, öte yandan da bilinmez bir zaman boşluğu içinde yaşamanın sorumluluğunu üstlenmek durumu ile karşı karşıyayız. Bu nedenle sıvazlanma açlığımızı, zamanı çeşitli şekillerde yapılandırarak gidermeye çalışırız. Beme'e göre (1961) bir kimse uyanık olduğu sürede her bir anını altı yoldan birisini kullanarak yapılandırmaktadır. Bu durum zamanı yapılandırma piramidi ile ifade edilmektedir (Şekil 1).
1.Geri Çekilme
Zamanı yapılandırmanın en pasif şekli, kişinin çevresine karşı kapanmasıyla gerçekleşir.Geri çekilme durumunda, birey çevresiyle ve başkalarıyla iletişim kurmaz, temas iletisi ihtiyacını kendi kendisine verdiği iletilerle sağlar. Kendi kendimize yüzümüzü oğuşturmak, saçımızı taramak, banyoda kese yapmak, yözümüze ve vücudumuza krem sürmek gibi davranışlarla fiziksel temas iletileri verebileceğimiz gibi; daldığımız düşüncelerle, fantezilerimizle de kendimize psikolojik temas iletileri sağlayabiliriz.
Yorgun bir iş gününün sonunda veya önemli kararlar alacağımız zaman kendi kendimize kalarak zamanımızı geri çekilme şeklinde yapılandırmak, yararlı bir yol olabilir. Zaman zaman insanın kendine bakabilmesi, kendine ne olduğunu kendi kendisine yoklayabilmesi ve neler istediğini belirleyebilmesi için buna ihtiyaç duyması doğaldır. Ancak, zamanının çoğunu geri çekilme şeklinde yapılandırarak kendini başkalarına kapatan bir kimse, kendi temas iletileriyle sınırlı kalacağından başkalarından geribildirim alma şansı olmaz ve tanınma açlığını iyi bir şekilde doyurarnaz. Başkalarıyla ilişki kurma riskini göze alarnadıkça, giderek içine kapanabilir ki bu da zamanla depresyona ve belki de intihara yol açabilir.
2.Tören
Temas iletilerinin nasıl karşılanacağıyla ilgili olarak toplumda düzenlenmiş belli programlar bulunmaktadır. Bunlar, gözlem yoluyla öğrenilmiş olan ve toplum tarafından da en azından belli ölçüde empoze edilen temas iletisi alışverişi kalıplarıdır. Her bir kültür, bu kalıpların kuşaklar boyu tekrarlanmasıyla varlığını sürdürür. Tören olarak adlandırılan bu zamanı yapılandırma şekli, bizim içinde bulunduğumuz belli bir anı yeni bir durum olarak algılayıp ne yapmak istediğimizi kendi kendimize yoklamamıza gerek kalmadan, otomatik olarak ne yapılacağını gösteren bir protokol sunmaktadır. Bizim kültürümüzde geleneksel ortamlarda büyüklerin elinden, küçüklerin yanaklarından öpüıür. İki yetişkin insan karşılaştığında çok resmi bir ilişki varsa tokalaşılır, ahbaplık veya akrabalık durumunda da erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla birbirlerini iki yanaktan öper (birbirlerinden aslında pek hoşlanmadıkları durumlarda öpermiş gibi yaparlar, çünkü bu bir törendir). Törenlerde, kalıplaşmış davranışlar sergilenerek temas iletisi ihtiyacı karşılanmaya çalışılır. Sosyal yaşamda her gün toplumun bizden beklediği pek çok töreni gerçekleştirmek durumunda kalırız. Bize 'Nasılsınız?' diyerek yöneltilen ve bizim de 'Teşekkür ederim, iyiyim. Siz nasılsınız?' diyerek yanıtlamamız beklenen bir temas iletisi kalıbı, bir törenin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Düğünler, resmi toplantılar, bayram ziyaretleri gibi ortamlar, bizim zamanımızı törenlerle yapılandırmamız için çeşitli fırsatlar yaratmaktadır. Törenlerde, başkalarına nasıl davranacağımız ve nasıl bir tepki alacağımız önceden belli olduğundan temas iletisi alışverişinde bir kes!irilemezlik yoktur. Ama yine de bilemeyiz, ya karşımızdaki kişi bayram olmasına rağmen 'Olmaz elimi sana öptürmem' derse. Başka insanlarla ilişkiler, törende bile bir miktar kestirilemezliğe sahiptir. Oysa geri çekilme durumunda, bireyin alacağı (dahadoğrusu kendisine vereceği) temas iletilerinin denetiminde tam bir kontrolü bulunmaktadır. Bu nedenle geri çekilmenin dışındaki zamanı yapılandırma şekillerinde, piramitte aşağıya doğru indikçe böyle bir psikolojik riskin artması söz konusu olabilmektedir.
3.Vakit Geçirme
İnsanların birbirlerine yoğun temas iletileri vermeksizin, birbirlerinden psikolojik olarak uzakta kalarak ve daha çok birbirlerinin fiziksel varlığını onaylayarak zamanı yapılandırmaları, vakit geçirme olarak adlandırılmaktadır.
Bu zamanı yapılandırma şeklinde, bireyler daha çok kendilerinin dışındaki konulara ve kişilere yönelir, birbirlerinin psikolojik varlığıyla hiç ilgilenmez. Genellikle sosyal olarak kabul gören konularda kabul gören bir konuşma yapılır. Moda, enflasyon, politika, şimdiki gençlik gibi konular, vakit geçirmenin tipik konularıdır. Vakit geçirmenin en tipik örneği ise dedikodu yapmaktır. İnsanlar birbirleriyle kendilerinden konuşmanın riskini alamadıklarında, bir başkasını malzeme olarak kuııanma yolunu seçebilir. Vakit geçirme, ayrıca birisiyle birlikte TV seyretme, bir gösteriye katılma veya stadyumda maç izleme şeklinde de olabilir. Burada çevrede başka insanların fizik varlığını görürsünüz ancak onlarla psikolojik olarak sen ve ben ilişkisi içinde olmazsınız, dolayısıyla asıl ihtiyacınız olduğu kadar yoğun temas iletileri alamazsınız.Bunun içindir ki, bir kere vakit geçirmeye başlandığında genellikle taraflar bunu sürdürmekten kendilerini kolay kolay alıkoyamaz. Vakit geçirmede sağlanan temas iletilerinin yoğunluğu az olduğundan yeterince doyum sağlamak mümkün değildir, bu nedenle yoğunluğu az amaçok miktarda temas iletisi alarak doygunluğa ulaşılmaya çalışılmaktadır. .
Vakit geçirme, yalnızca yeni karşılaşılan insanlarla birbirini karşılıklı olarak test etmek üzere kullanıldığında yararlı olabilir. Yüzeysel konuşmalarla belirgin olan bu zamanı yapılandırma şekli, karşımızdaki kişi ile diğer zamanı yapılandırma şekillerine (etkinlik, psikolojikoyun ya da samimiyet) geçilip geçilemeyeceğini sınamada kullanılabilir. Bunun dışında, zamanını samimiyet olarak ya-pılandırmanın tadını bilen ve böyle doruk bir yaşantısı olan insanlar için pek de tercih edilmeyen bir zamanı yapılandırma şeklidir.
4.Etkinlik
Etkinlik vakit geçirmeden daha yoğun temas iletilerinin sağlanabileceği bir zamanı yapılandırma şeklidir. İnsanlar birbirleriyle karşılıklı bir etkileşim içinde ortak bir amaca yönelik olarak çalışarak, zamanı etkinlik olarak yapılandırabilir. Burada enerjileri bir işe, ortak bir amaca ve bir şeyi sonuçlandırmaya yönelmektedir. Öğretmen-öğrenci, banka memuru-müşteri ilişkilerinin olduğu ortamlar, zamanın daha çok etkinlik olarak yapılandırılmasını gerektirmektedir. Bir toplantıda, eğer taraflar birbirlerine koşullu olumlu ve koşullu olumsuz temas iletileri veriyorlarsa ('Yalnız senin söylediğinin şu sakıncası var', 'Bu söylediğin iyi bir fikir' gibi), büyük bir olasılıkla zaman etkinlik olarak yapılandırılıyordur. Zamanın etkinlik olarak yapılandırıldığı bir toplantıda, taraflar birbirleriyle uzlaşma sağlayarak ortak bir ürün (toplantı raporu veya proje gibi) ortaya koyar. Etkinlikte iletişim tıkanmaz ve taraflar birbirlerinin ne demek isteğini anlar, kişisel olarak tam anlamıyla birbirlerine katılmasalar bile. Etkinlik de, başka birisiyle kendimizin dışında bir konuyu paylaşırız, bu nedenle temas iletisi yoğunluğu psikolojik oyunlara ve samimiyete göre azdır. Tavla, okey, satranç gibi oyunlarda da ortak bir amaca yönelinir ama bireyler burada birbirlerinin psikolojik varlıklarına yönelik temas iletileri sağlamadıklarından, bunlar da zamanı etkinlik olarak yapılandırmaya girmektedir.
Zamanın etkinlik olarak yapılandırılması, sıklıkla vakit geçirmeye veya psikolojik oyunlara geçmeye yatkın bir ortam yaratmaktadır. Kişiler önlerindeki işi bir yana bırakıp toplantının amacından uzaklaşarak dedikodu yapmaya başlayabilir (vakit geçirmeye geçebilir) ki, bu bizim kültürümüzde iş ortamında özel-likle çok tipik bir durum olarak gözlenmektedir. Toplantıların çoğunlukla tatsız bir şekilde uzamasının iki nedeni vardır: Vakit geçirmek ya da psikolojik oyunlar. Bir üyenin birisine kişisel olarak alttan sözsüz mesajlar vermeye başlaması durumunda, psikolojik oyun davetiyesi ortaya çıkmaktadır.
5.Psikolojik Oyunlar
Psikolojik oyunlar gizil bir mesajla başlatılarak sürdürülen ve farkında olunmayan kişisel bir programlamaya dayalı olan bir zamanı yapılandırma şeklidir. Buraya kadar sözü edilen zamanı yapılandırma şekillerine göre daha karmaşık bir yapıya sahip olan bir psikolojik oyunun sonunda, taraflardan en az birisi kendisine tanıdık gelen olumsuz bir duyguyu yaşamaktadır. Bu nedenle, olumsuz da olsa daha önceki zamanı yapılandırma şekillerine göre daha yoğun temas iletileri sağlanmaktadır. Psikolojik oyunların yapısı ve analizi ile ilgili bilgiler kitabın daha sonraki bölümlerinde ayrıntılı olarak sunulduğundan, burada yalnızca psikolojik oyunların tekrar tekrar gerçekleştirilmesiyle TA' da. yazgı olarak adlandırılan bir yaşam şeklinin oluştuğunu belirtmekle yetinelim.
6.Samimiyet
Samimiyet ise en yoğun ve en doyurucu temas iletilerinin sağlanabildiği bir zamanı yapılandırma şeklidir. Burada koşulluların yanısıra koşulsuz temas iletileri de yer almaktadır. Samimiyette 'Sen sen olarak OKEY'sin, ama ben artık sana eskisi gibi aşık değilim' şeklinde oldukça yoğun bir temas iletisi alınabilir.
Bu temas iletisi olumsuzdur ama her şeyden önce samimidir ve kişi karşısındaki kişiye 'göre nasıl algılandığını hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde öğrenme fırsatına sahiptir. Bu örnekte olduğu gibi samimiyet risklidir, ne zaman nasıl reddedileceğinizi bilemezsiniz ama ne kadar harika olduğunuzu da öğrenme fırsatınız olabilir.
Riskine rağmen, samimiyetin tadına varanlar zamanla yaşamını daha fazla samimiyetle yapılandırmayı tercih edebilir. Ama samimiyetten korkanlar, hiç bir risk almayarak başkalarına göre ne olduklarını sadece tahmin etmeye çalışarak veya 'öyle sanarak' yaşar. Samimiyetten kaçanların eninde sonunda başvuracağı yol, psikolojik oyunlar olmak durumundadır. Bir kimsenin yaşamındaki samimiyet yaşantıları arttıkça kurduğu psikolojik oyununun tuzağına düşmesi azalırken, samimiyeti yaşayamamış olanlar ise zamanını çoğunlukla vakit geçirme ve psikolojik oyunlarla geçirmek durumunda kalır.
TA danışma/terapi yaşantısının kendisi, temelde bir samimiyet yaşantısıdır.
Danışman-terapist bir kurtarıcı değildir. Kurtarıcı rolü, bir psikolojik oyun davetiyesi olacağından, 'kurbağaların kurbağa olmaya uyum sağlamalarına' yardımcı olur. TA'nın amacı, yaşamı daha çok samimiyet şeklinde yapılandırma yollarını öğrenmeye yardımcı olarak sokaklarda daha çok prens ve prenseslerin dolaşmasına katkıda bulunmaktır.
Gündelik yaşamda, bu zamanı yapılandırma şekillerinin hepsini gözlemek mümkündür.Bazı insanlar zamanını daha çok geri çekilme ile, bazıları da daha çok psikolojik oyunlarlayapılandırmaktadır. Herkes kendine özgü farklı bir birleşim kullanmaktadır. Herkes kendine özgü yapılandırmasını sürdürmek için uygun eş arayışı içindedir. Samimiyetten hoşlananlar samimiyeti yaşayabileceği yerlere takılırken, psikolojik oyunlardan zevk alanlar oyunlarını tamamlayacak partnerlere takılmaktadır. [/b]Aynı şekilde dedikodu yapabilmek için de zamanı vakit geçirme şeklinde yapılandırmayı kabul edecek birisini bulmak gerekmektedir. Bir iletişimin sürebilmesi için tarafların o anda tercih ettikleri yapılan şeklinde uzlaşmış olmaları gerekmektedir.
TA kuramı; burada kısaca özetlemeye çalışacak olursak, bize zamanımızı ile ilgili ayrıntılı açıklamalar sunmakta ve eğer değişmek istersek neyi nasıl değiştirebileceğimiz konusunda bizi aydınlatmaya çalışmakta. Ancak unutmayalım ki, değişen ve neyi nasıl değiştireceğini en iyi bilen biz kendimiziz.
Bu görüşünün oluşmasında, Spitz'in (1945) erken çocukluk döneminde hastanede kalan çocuklarda görülen rahatsızlıkları incelediği çalışmasının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bakıcı rolünü üstlenen kimsenin bebeği besleme, altını değiştirme, okşama ve dokunma ile ilettiği mesajların bebeğin kimyasında ruhsal ve fiziksel olarak gelişmek üzere uyarıcı bir rol oynadığı bilinmektedir. ihmal edilen ve herhangi bir nedenle dokunma yaşantısını çok az yaşayan yada hiç yaşamayan bebeklerin ruhsal ve fiziksel gelişimlerinde gerilikler görülmekte ve bu ölün İle bile sonuçlanabilmektedir.
Dokunmanın insanlar üzerindeki yaşamsal değerini gözleyen Berne, bunun temelde varlığın onanması ihtiyacını karşıladığını düşünmektedir. Bu nedenle, temas iletisi'ni 'bir kimsenin varlığını onamaya yarayan herhangi bir mesaj' olarak tanımlamaktadır.
Başkalarından gelen sözlü ve sözsüz mesajların yanısıra, duyu organlarına hitap eden tüm uyarıcılar da birer temas iletisidir. Güzel bir manzara, kuş cıvıltısı, değişik bir koku, herhangi bir yiyecek gibi şeyler de, bireyin varlığının onandığı mesajını iletir. Yolda yürürken karşılaştığımız tanımadığımız insanların varlığı bile yoğunluğu az olmakla birlikte bir temas iletisi sağlamaktadır. Tanıdık bir kimseyle 'merhabalaşma', bundan daha yoğun bir temas iletisi sağlamaktadır. Tokalaşma ve öpüşme durumunda ise temas ihtiyacı fiziksel olarak da karşılanmakta olduğundan, temas ihtiyacı daha yoğun bir şekilde karşılanmaktadır.
Temas iletileri, içsel veya dışsal kaynaklı olabilir. Dışsal kaynaklı temas iletileri, çevreden ve başka insanlardan alınan iletilerdir.İçsel kaynaklı olanlar ise kişinin kendisinden kaynaklanmaktadır. Kişinin kendisiyle olan iletişimi, düşünceleri, fantezileri ve anıları, o anda çevresinde başka insanlar olmasa bile, birer temas iletisi olarak alınabilir. Bazı kimselerce öyle algılanmıyor olsa bile, gerçekte yaşamın her anında alınabilecek temas iletileri bulunmaktadır.
Temas iletilerinin sınıflaması; sözel veya sözsüz, olumlu veya olumsuz, koşullu veya koşulsuz olmalarına göre yapılmaktadır.Sözel temas iletileri, hemen her zaman sözsüz iletileri de beraberinde getirmektedir. Birisine 'Senden çok hoşlanıyorum' derken; o andaki yüz ifadesi, bakış ve belki de dokunma ile aynı zamanda sözsüz iletiler de gönderilmektedir. Ancak sözsüz bir temas iletisine her zaman sözel bir ileti eşlik etmeyebilir.
Alıcıda hoşlanma yaratan temas iletileri olumlu, hoşlanmama yaratanlar ise olumsuz iletilerdir. Bir iletinin olumlu ya da olumsuz olduğu, alıcının algılamasına göre değişiklik gösterir. Başkalarından çiçek almak, bazı insanlar için olumlu iken, bazıları için olumsuz olarak algılanabilir. Hatta çiçeklerin koparılmasına katkıda bulunduğu için azar bile işitebilir. Ayrıca bir iletinin olumlu veya olumsuz olarak algılanması, kişinin içinde de değişiklikler gösterebilir. Çiçek almak, bir kimse için genelde olumlu bir ileti olarak algılanıyor olsa bile, hoşlanmadığı bir kimseden çiçek almayı olumsuz bir ileti olarak alabilir.
İletilerin koşulsuz veya koşullu olması ise, iletinin kişinin varlığına veya yalnızca davranışına ilişkin olmasına göre belirlenmektedir. 'Seni Seviyorum' ve 'Senden nefret ediyorum' gibi ifadeler,kişinin varlığına yönelik olduğundan koşulsuz iletilerdir. Koşullu iletiler ise kişinin varlığı ile ilgili olmayıp, yalnızca onun davranışları ile ilgilidir. 'Beni ararnadığın için sana kızıyorum' ifadesi, karşıdaki kişinin yalnızca arama davranışı ile ilgili olduğundan ve kişinin varlığıyla ilgili olmadığından, koşuııu bir iletidir.
Temas iletisi türlerini özetleyecek olursak; 'Seni seviyorum' ifadesi sözel, olumlu ve koşulsuz bir temas iletisi iken, 'Yaptıklarından hoşlanmıyorum' ifadesi sözel, olumsuz ve koşuııu bir temas iletisidir. 'İyi bir ödev yapmışsın' ifadesi sözel, olumlu ve koşuııu bir temas iletisi iken, 'Senden nefret ediyorum' ifadesi sözel, olumsuz ve koşulsuz bir temas iletisidir.
Bir davranışın ortaya çıkmasında birbirleriyle ilişkili çeşitli unsurlar söz konusu olmakla beraber, bu unsurların temelinde başkalarıyla ve/veya dış çevreyle ilişki kurma ihtiyacı yatmaktadır. İnsanlar biyolojik varlıklarını sürdürebilmek için başka insanlarla ve dış çevreyle fiziksel ve/veya psikolojik temas kurarak varlıklarının onanmasına ihtiyaç duyar. Bebeklikte daha çok fiziksel olarak sıvazlanmak yaşam için gerekli iken, zamanla dış çevreden uyarıcılar almak ve psikolojik olarak da sıvazlanmak ihtiyacı da ortaya çıkar.
- Berne (1964,1966,1970) herkesin gereksindiği bazı açlıkların olduğunu ileri sürmektedir. En son yayınlarından birisi olan Sex in Human Loving kitabında, altı tür açlıktan söz etmektedir.Ancak bunların bazıları örtüştüğünden, bugün genel olarak benimsenen bir sınıflamaya göre üç temel açlığımız bulunmaktadır.
- Bunların da en temel olanı, uyarılma açlığı'dır. Sinir sisteminin sağlıklı olarak işlevini yerine getirebilmesi için beynin belli bir bölgesinde bulunan 'uyarılma sistemimizin' düzenli olarak uyarıcılar alması gerekmektedir. Monotonluğun insanların ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi, bundan kaynaklanmaktadır.Psikolojiye giriş kitaplarının hemen hepsinde yer alan 'uyarıcı yoksuniuğu deneyi' de bize bunu göstermektedir. Bu deneyde, iyi bir ücret karşılığında tüm uyarıcıların arıtılmış olduğu bir hücrede kalmayı önceden kabullenen denekler, bir kaç saat içinde alacakları paradan vazgeçerek dışarıya çıkmak istemiştir.Hapishanede hücre cezasının, ağır bir ceza olmasının nedeni de budur.
Doğum anından itibaren (belki de daha anne karnında başlayarak) hissedilen uyarılma açlığı, zihinsel ve fiziksel olarak herhangi bir uyarıcıyla karşılanabilmektedir Bebekken güvenli bir kucağa alındığımızda ya da cicili bicili renkli, hareketli çıngıraklar verildiğinde nasıl sakinleşiyor ve oyalanıyor idiysek, yetişkin yaşamımızda da değişik bir şov bizi aynı şekilde etkilemektedir. Ancak bebeklikte uyarıcı açlığını giderme yolu olarak fiziksel olarak sıvazlanmak, yetişkin yaşamına göre daha çok yaşamsal bir öneme sahiptir. ' - Fiziksel sıvazlanma ihtiyacı yaşam boyu devam etmekle beraber, benlik gelişimiyle birlikte zamanla tanınma açlığı da hissedilmeye başlanır. Tanınma açlığı, başkalarının bizim varlığımızı gördüklerini ve/veya hissettiklerini bize iletmesiyle karşılanabilir. Yeni insanlar tanımakla hem başkalarının tanınma ihtiyacının karşılanmasında aracı oluruz hem de kendi ihtiyacımızı karşılarız. Okul,
iş yeri, demek gibi kurumlar bu ihtiyacı karşılayabilmek için uygun bir ortam sağlar. Başkaları tarafından tanındıkça, psikolojik olarak sıvazlanma fıziksel olarak sıvazlanmanın yerine geçebilir. Ancak gerçekte özel yaşamında psikolojik olarak sıvazlanma ihtiyacını yeterince karşılayamayan yetişkinlerin, tanınma ihtiyacını karşılamak için kendilerini ümitsizce popüler olmaya adadıkları ve bu uğurda her şeyi yapmayı göze alabildikleri gözlenebilmektedir. - Varlığını kanıtlama ve kendini ben olarak ortaya koyma mücadelesinde olan biz insanlar için, bunların ötesinde başka bir ihtiyaç daha söz konusudur. Yaşama mührünü vurabilmek, ben de burada varım diyebilmek için yapılandırma açlığı ortaya çıkar. Bu ihtiyaç kişinin olayların akışı içinde yaptığı davranışlarıyla, kendisinin ve/veya başkalarının yaşamında bir etki yaratabilmesi ile karşılanır. Kitapta daha sonra Yaşamın Yapılandırılması konusunda ayrıntılarına girilecek olan yazgı konusu, yaşamımızı yapılandırmak için yaptığımız akılalmaz davranışlarımızın bir kısmını açıklamaya yöneliktir. Kuramın içeriğini oldukça zengin ve ilginç bir hale getirdiği gözlenen yazgı konusu, yapılandırma açlığımızı giderelim derken bizim kendimize kurduğumuz tuzakları göstermektedir.
Zamanı Yapılandırmak
Oysa yapılandırma açlığını gidermenin çeşitli yolları bulunmaktadır ve bizim yapılandırmaya çalıştığımız da, aslında önümüzdeki zaman ya da yaşamdır.
Biz insanlar bir varoluş boşluğunun içinde yaşamak durumundayız. Bir yandan varoluşumuzun onanması ihtiyacı, öte yandan da bilinmez bir zaman boşluğu içinde yaşamanın sorumluluğunu üstlenmek durumu ile karşı karşıyayız. Bu nedenle sıvazlanma açlığımızı, zamanı çeşitli şekillerde yapılandırarak gidermeye çalışırız. Beme'e göre (1961) bir kimse uyanık olduğu sürede her bir anını altı yoldan birisini kullanarak yapılandırmaktadır. Bu durum zamanı yapılandırma piramidi ile ifade edilmektedir (Şekil 1).
1.Geri Çekilme
Zamanı yapılandırmanın en pasif şekli, kişinin çevresine karşı kapanmasıyla gerçekleşir.Geri çekilme durumunda, birey çevresiyle ve başkalarıyla iletişim kurmaz, temas iletisi ihtiyacını kendi kendisine verdiği iletilerle sağlar. Kendi kendimize yüzümüzü oğuşturmak, saçımızı taramak, banyoda kese yapmak, yözümüze ve vücudumuza krem sürmek gibi davranışlarla fiziksel temas iletileri verebileceğimiz gibi; daldığımız düşüncelerle, fantezilerimizle de kendimize psikolojik temas iletileri sağlayabiliriz.
Yorgun bir iş gününün sonunda veya önemli kararlar alacağımız zaman kendi kendimize kalarak zamanımızı geri çekilme şeklinde yapılandırmak, yararlı bir yol olabilir. Zaman zaman insanın kendine bakabilmesi, kendine ne olduğunu kendi kendisine yoklayabilmesi ve neler istediğini belirleyebilmesi için buna ihtiyaç duyması doğaldır. Ancak, zamanının çoğunu geri çekilme şeklinde yapılandırarak kendini başkalarına kapatan bir kimse, kendi temas iletileriyle sınırlı kalacağından başkalarından geribildirim alma şansı olmaz ve tanınma açlığını iyi bir şekilde doyurarnaz. Başkalarıyla ilişki kurma riskini göze alarnadıkça, giderek içine kapanabilir ki bu da zamanla depresyona ve belki de intihara yol açabilir.
2.Tören
Temas iletilerinin nasıl karşılanacağıyla ilgili olarak toplumda düzenlenmiş belli programlar bulunmaktadır. Bunlar, gözlem yoluyla öğrenilmiş olan ve toplum tarafından da en azından belli ölçüde empoze edilen temas iletisi alışverişi kalıplarıdır. Her bir kültür, bu kalıpların kuşaklar boyu tekrarlanmasıyla varlığını sürdürür. Tören olarak adlandırılan bu zamanı yapılandırma şekli, bizim içinde bulunduğumuz belli bir anı yeni bir durum olarak algılayıp ne yapmak istediğimizi kendi kendimize yoklamamıza gerek kalmadan, otomatik olarak ne yapılacağını gösteren bir protokol sunmaktadır. Bizim kültürümüzde geleneksel ortamlarda büyüklerin elinden, küçüklerin yanaklarından öpüıür. İki yetişkin insan karşılaştığında çok resmi bir ilişki varsa tokalaşılır, ahbaplık veya akrabalık durumunda da erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla birbirlerini iki yanaktan öper (birbirlerinden aslında pek hoşlanmadıkları durumlarda öpermiş gibi yaparlar, çünkü bu bir törendir). Törenlerde, kalıplaşmış davranışlar sergilenerek temas iletisi ihtiyacı karşılanmaya çalışılır. Sosyal yaşamda her gün toplumun bizden beklediği pek çok töreni gerçekleştirmek durumunda kalırız. Bize 'Nasılsınız?' diyerek yöneltilen ve bizim de 'Teşekkür ederim, iyiyim. Siz nasılsınız?' diyerek yanıtlamamız beklenen bir temas iletisi kalıbı, bir törenin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Düğünler, resmi toplantılar, bayram ziyaretleri gibi ortamlar, bizim zamanımızı törenlerle yapılandırmamız için çeşitli fırsatlar yaratmaktadır. Törenlerde, başkalarına nasıl davranacağımız ve nasıl bir tepki alacağımız önceden belli olduğundan temas iletisi alışverişinde bir kes!irilemezlik yoktur. Ama yine de bilemeyiz, ya karşımızdaki kişi bayram olmasına rağmen 'Olmaz elimi sana öptürmem' derse. Başka insanlarla ilişkiler, törende bile bir miktar kestirilemezliğe sahiptir. Oysa geri çekilme durumunda, bireyin alacağı (dahadoğrusu kendisine vereceği) temas iletilerinin denetiminde tam bir kontrolü bulunmaktadır. Bu nedenle geri çekilmenin dışındaki zamanı yapılandırma şekillerinde, piramitte aşağıya doğru indikçe böyle bir psikolojik riskin artması söz konusu olabilmektedir.
3.Vakit Geçirme
İnsanların birbirlerine yoğun temas iletileri vermeksizin, birbirlerinden psikolojik olarak uzakta kalarak ve daha çok birbirlerinin fiziksel varlığını onaylayarak zamanı yapılandırmaları, vakit geçirme olarak adlandırılmaktadır.
Bu zamanı yapılandırma şeklinde, bireyler daha çok kendilerinin dışındaki konulara ve kişilere yönelir, birbirlerinin psikolojik varlığıyla hiç ilgilenmez. Genellikle sosyal olarak kabul gören konularda kabul gören bir konuşma yapılır. Moda, enflasyon, politika, şimdiki gençlik gibi konular, vakit geçirmenin tipik konularıdır. Vakit geçirmenin en tipik örneği ise dedikodu yapmaktır. İnsanlar birbirleriyle kendilerinden konuşmanın riskini alamadıklarında, bir başkasını malzeme olarak kuııanma yolunu seçebilir. Vakit geçirme, ayrıca birisiyle birlikte TV seyretme, bir gösteriye katılma veya stadyumda maç izleme şeklinde de olabilir. Burada çevrede başka insanların fizik varlığını görürsünüz ancak onlarla psikolojik olarak sen ve ben ilişkisi içinde olmazsınız, dolayısıyla asıl ihtiyacınız olduğu kadar yoğun temas iletileri alamazsınız.Bunun içindir ki, bir kere vakit geçirmeye başlandığında genellikle taraflar bunu sürdürmekten kendilerini kolay kolay alıkoyamaz. Vakit geçirmede sağlanan temas iletilerinin yoğunluğu az olduğundan yeterince doyum sağlamak mümkün değildir, bu nedenle yoğunluğu az amaçok miktarda temas iletisi alarak doygunluğa ulaşılmaya çalışılmaktadır. .
Vakit geçirme, yalnızca yeni karşılaşılan insanlarla birbirini karşılıklı olarak test etmek üzere kullanıldığında yararlı olabilir. Yüzeysel konuşmalarla belirgin olan bu zamanı yapılandırma şekli, karşımızdaki kişi ile diğer zamanı yapılandırma şekillerine (etkinlik, psikolojikoyun ya da samimiyet) geçilip geçilemeyeceğini sınamada kullanılabilir. Bunun dışında, zamanını samimiyet olarak ya-pılandırmanın tadını bilen ve böyle doruk bir yaşantısı olan insanlar için pek de tercih edilmeyen bir zamanı yapılandırma şeklidir.
4.Etkinlik
Etkinlik vakit geçirmeden daha yoğun temas iletilerinin sağlanabileceği bir zamanı yapılandırma şeklidir. İnsanlar birbirleriyle karşılıklı bir etkileşim içinde ortak bir amaca yönelik olarak çalışarak, zamanı etkinlik olarak yapılandırabilir. Burada enerjileri bir işe, ortak bir amaca ve bir şeyi sonuçlandırmaya yönelmektedir. Öğretmen-öğrenci, banka memuru-müşteri ilişkilerinin olduğu ortamlar, zamanın daha çok etkinlik olarak yapılandırılmasını gerektirmektedir. Bir toplantıda, eğer taraflar birbirlerine koşullu olumlu ve koşullu olumsuz temas iletileri veriyorlarsa ('Yalnız senin söylediğinin şu sakıncası var', 'Bu söylediğin iyi bir fikir' gibi), büyük bir olasılıkla zaman etkinlik olarak yapılandırılıyordur. Zamanın etkinlik olarak yapılandırıldığı bir toplantıda, taraflar birbirleriyle uzlaşma sağlayarak ortak bir ürün (toplantı raporu veya proje gibi) ortaya koyar. Etkinlikte iletişim tıkanmaz ve taraflar birbirlerinin ne demek isteğini anlar, kişisel olarak tam anlamıyla birbirlerine katılmasalar bile. Etkinlik de, başka birisiyle kendimizin dışında bir konuyu paylaşırız, bu nedenle temas iletisi yoğunluğu psikolojik oyunlara ve samimiyete göre azdır. Tavla, okey, satranç gibi oyunlarda da ortak bir amaca yönelinir ama bireyler burada birbirlerinin psikolojik varlıklarına yönelik temas iletileri sağlamadıklarından, bunlar da zamanı etkinlik olarak yapılandırmaya girmektedir.
Zamanın etkinlik olarak yapılandırılması, sıklıkla vakit geçirmeye veya psikolojik oyunlara geçmeye yatkın bir ortam yaratmaktadır. Kişiler önlerindeki işi bir yana bırakıp toplantının amacından uzaklaşarak dedikodu yapmaya başlayabilir (vakit geçirmeye geçebilir) ki, bu bizim kültürümüzde iş ortamında özel-likle çok tipik bir durum olarak gözlenmektedir. Toplantıların çoğunlukla tatsız bir şekilde uzamasının iki nedeni vardır: Vakit geçirmek ya da psikolojik oyunlar. Bir üyenin birisine kişisel olarak alttan sözsüz mesajlar vermeye başlaması durumunda, psikolojik oyun davetiyesi ortaya çıkmaktadır.
5.Psikolojik Oyunlar
Psikolojik oyunlar gizil bir mesajla başlatılarak sürdürülen ve farkında olunmayan kişisel bir programlamaya dayalı olan bir zamanı yapılandırma şeklidir. Buraya kadar sözü edilen zamanı yapılandırma şekillerine göre daha karmaşık bir yapıya sahip olan bir psikolojik oyunun sonunda, taraflardan en az birisi kendisine tanıdık gelen olumsuz bir duyguyu yaşamaktadır. Bu nedenle, olumsuz da olsa daha önceki zamanı yapılandırma şekillerine göre daha yoğun temas iletileri sağlanmaktadır. Psikolojik oyunların yapısı ve analizi ile ilgili bilgiler kitabın daha sonraki bölümlerinde ayrıntılı olarak sunulduğundan, burada yalnızca psikolojik oyunların tekrar tekrar gerçekleştirilmesiyle TA' da. yazgı olarak adlandırılan bir yaşam şeklinin oluştuğunu belirtmekle yetinelim.
6.Samimiyet
Samimiyet ise en yoğun ve en doyurucu temas iletilerinin sağlanabildiği bir zamanı yapılandırma şeklidir. Burada koşulluların yanısıra koşulsuz temas iletileri de yer almaktadır. Samimiyette 'Sen sen olarak OKEY'sin, ama ben artık sana eskisi gibi aşık değilim' şeklinde oldukça yoğun bir temas iletisi alınabilir.
Bu temas iletisi olumsuzdur ama her şeyden önce samimidir ve kişi karşısındaki kişiye 'göre nasıl algılandığını hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde öğrenme fırsatına sahiptir. Bu örnekte olduğu gibi samimiyet risklidir, ne zaman nasıl reddedileceğinizi bilemezsiniz ama ne kadar harika olduğunuzu da öğrenme fırsatınız olabilir.
Riskine rağmen, samimiyetin tadına varanlar zamanla yaşamını daha fazla samimiyetle yapılandırmayı tercih edebilir. Ama samimiyetten korkanlar, hiç bir risk almayarak başkalarına göre ne olduklarını sadece tahmin etmeye çalışarak veya 'öyle sanarak' yaşar. Samimiyetten kaçanların eninde sonunda başvuracağı yol, psikolojik oyunlar olmak durumundadır. Bir kimsenin yaşamındaki samimiyet yaşantıları arttıkça kurduğu psikolojik oyununun tuzağına düşmesi azalırken, samimiyeti yaşayamamış olanlar ise zamanını çoğunlukla vakit geçirme ve psikolojik oyunlarla geçirmek durumunda kalır.
TA danışma/terapi yaşantısının kendisi, temelde bir samimiyet yaşantısıdır.
Danışman-terapist bir kurtarıcı değildir. Kurtarıcı rolü, bir psikolojik oyun davetiyesi olacağından, 'kurbağaların kurbağa olmaya uyum sağlamalarına' yardımcı olur. TA'nın amacı, yaşamı daha çok samimiyet şeklinde yapılandırma yollarını öğrenmeye yardımcı olarak sokaklarda daha çok prens ve prenseslerin dolaşmasına katkıda bulunmaktır.
Gündelik yaşamda, bu zamanı yapılandırma şekillerinin hepsini gözlemek mümkündür.Bazı insanlar zamanını daha çok geri çekilme ile, bazıları da daha çok psikolojik oyunlarlayapılandırmaktadır. Herkes kendine özgü farklı bir birleşim kullanmaktadır. Herkes kendine özgü yapılandırmasını sürdürmek için uygun eş arayışı içindedir. Samimiyetten hoşlananlar samimiyeti yaşayabileceği yerlere takılırken, psikolojik oyunlardan zevk alanlar oyunlarını tamamlayacak partnerlere takılmaktadır. [/b]Aynı şekilde dedikodu yapabilmek için de zamanı vakit geçirme şeklinde yapılandırmayı kabul edecek birisini bulmak gerekmektedir. Bir iletişimin sürebilmesi için tarafların o anda tercih ettikleri yapılan şeklinde uzlaşmış olmaları gerekmektedir.
TA kuramı; burada kısaca özetlemeye çalışacak olursak, bize zamanımızı ile ilgili ayrıntılı açıklamalar sunmakta ve eğer değişmek istersek neyi nasıl değiştirebileceğimiz konusunda bizi aydınlatmaya çalışmakta. Ancak unutmayalım ki, değişen ve neyi nasıl değiştireceğini en iyi bilen biz kendimiziz.