Sosyal ve Toplumsal Olma Farki ve Iliskisi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe'ye Giriş kategorisinde evrensel-insan tarafından oluşturulan Sosyal ve Toplumsal Olma Farki ve Iliskisi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,399 kez görüntülenmiş, 15 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe'ye Giriş
Konu Başlığı Sosyal ve Toplumsal Olma Farki ve Iliskisi
Konbuyu başlatan evrensel-insan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Bu basligi acmamdaki neden, basta cagimizda ve gunumuzde bu iki kavram farkinin ve de iliskisinin algilanamamis ve ustelik sanki esdeger ve de ozdesmis gibi kullanilmasi algisidir.

Aslinda bunun boyle olmasi da gayet dogaldir. Sonucta metafizik temelden yola cikan tum etik yonlendirimli ve yaptirimli ideolojik inancsal her turlu duzen ve sistem kurma temelli izmler; bu farki aslgilayamazlar ve insanoglunu sadece toplumsal bir fenomen olarak degerlendirerek, onun nitelik yani sosyal yonunu hem toplumsallik hem de kisisellik temelinde degerlendiremezler.

Dolayisi ile sosyo-psikolojinin niteligini de algilayamazlar.

Toplumsal olmak, nicelik olarak birlerin bir arada olmasidir. Burada birler arasi iliskiler soz konusu degil; sadece birlerin bir arada olmalari soz konusudur.

Sosyal olmak ise, toplumsal olarak bir arada olan birlerin hem birsel hem de birler arasi iliskilerinin sosyal temelli nitelik iliskisidir. Iste buradaki nitelik, toplumsal olarak bir arada yasayan sosyal birlerin bir aradaki yasam ve iliskisindeki psikolojinin de getirdigidir.

Bu toplumsal olarak bir arada yasayan birler, sosyal birliktelik temelinde kendilerine sunulan her turlu etik yonlendirim ve yaptirim deger, veri, tabularin altinda yasam surmek durumunda kalirlar. Iste birlerin bu sosyal yasami onlarin ayni zamanda psikolojik yasam ve iliskisinin temelini olusturur.

Maalesef, toplumsal ile sosyal arasindaki bu farki algilayamayan ve gale almayan tum ideolojik inancsal izmler; iste bu temelde duzen ve sistem kurma adina, sosyalligi yonlendirerek ve yaptirim uygulayarak saglamak adina, toplumu insanoglu niteligi yerine, bir nicelik temelinde mal meta, mulk ve kul kole olarak kendi istedikleri ideolojik inancsal dogruya guc iktidar ve otorite olarak ve bunun her turlu dayatmasi olarak kanun yolu ile bir arada yasamaya zorlarlar.

Burada kisaca yonlendirim ve yaptirim, bu zorlamayi yapanlarin guc otorite ve iktidar tekelindedir. Iste bu yonlendirim ve yaptirima uymak/uymamak sorunu da sosyal bir fenomen olan insanoglunun psikolojisi demektir.

Bilimin bilimsel olarak, insanoglu toplumlarinin sosyal birlikteligine bakis acisi iste bu sosyo-psikolojinin gozlemi temelindedir. Burada toplumu sosyal olarak bir arada yasamaya iten bu dayatmali yonlendirim ve yaptirimlar nitelik olarak psikoloji olarak yansir.

Kisaca sosyal yasamin psikolojisi hem toplumsal yasayan toplumun hem de birinin psikolojisi demektir.

Toplumsal sosyal psikolojik olarak insanoglu yasam ve iliskisi duzeni sistemi ve kurumlasmasini her turlu etik/metafizik guc ve otorite temelinde yonlendirimli ve yaptirimli ideolojik inancsal izmler; iste bu temelde sadece kendilerinin niteligini one cikarirlar ve yonlendirdikleri ve uzerlerine guc ve otorite uyguladiklari insanoglunun niteligini sosyalligini ve psikolojisini goz ardi ederler.

Cagimizin zihinsel insanlasmadaki dusunce ve davranis yasam ve iliski duzen ve sistem olarak her turlu kurumsallasmasi adina, bu baslik ve kavramlar ve her turlu farklarinin algilanmasi v.s. cok onemlidir.

Cunku bu onem insanoglunu mal meta kul kole gorerek insanoglu oldugunun algilanamamasi, birey bilisselligi ve kendilik bilisselliginin tursel butunlugu acisindan cok onemlidir.

Sonucta her turlu madde ya da kul toplumsal yasayabilir, ama onun sosyalligi ve psikolojisi nicelik degil; nitelik konusu ve sorunudur. Bu da en temel hali ile evrensel hukuk insan haklari hak ve ozgurlukler ile, saygi ve vicdandir.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sosyoloji, en geniş ifadesi ile toplumu ve toplumsal olayları inceleyen bilim dalına verilen addır. Haliyle, toplum nedir diye sormak gerekir. Toplum, aynı otorite ve töreye bağlı insanların oluşturdukları bir topluluktur. Burada dikkat edileceği üzere toplumun iki unsuru vardır. Birincisi, toplumun maddi unsuru, yani fiziksel bir varlık olan insanların bir aradalığıdır. İkinci unsuru ise toplumun manevi unsurudur. Bu da belli bir normlar bütününe tabi olmak, başka değişle aynı otorite ve töreye bağlı olmaktır. Yani, insanların bir arada bulunuyor olması, onlara toplum demek için yeterli değildir. Bir yığın olabilirler; ancak toplum olamazlar. Bu insanların, bir otorite ve töre altında bulunması, diğer bir ifade ile topluluğun ortaklaştığı--elbette mutlak anlamda ortaklaşma değil ve elbette illa ki mutlak anlamda gönüllü bir ortaklaşma değil-- bir manevi değerler alanının da bulunması gerekir ki toplum olabilsinler. evrensel-insan zihniyetinin, toplum nedir sorusunun cevabını bilmemesinden kaynaklanan ve haliyle "Toplumsal olmak, nicelik olarak birlerin bir arada olmasidir" yorumuyla ıskaladığı mevzu; salt maddi unsurların bir araya gelmesi ile toplum olunamadığı, o yığına sosyoloji biliminde toplum denilmediğidir. Yani, nicelik olarak birlerin bir arada olması toplumsal olmak değildir. Buradan da anlaşılacağı üzere, sosyoloji bilimi açısından tanımlanmış "toplum" kavramını bilmeden, sosyolojinin alanına giren bir izaha girişilmiştir. Böyle bir alana girilecekse, en azından bir kere, sosyoloji bilimi toplumu nasıl tanımlamıştır buna bakmak yerinde olurdu. Haliyle yazının devamına ilişkin bir yorumda bulunmayacağım; çünkü çıkış hatalı yapılmıştır.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Sosyoloji, en geniş ifadesi ile toplumu ve toplumsal olayları inceleyen bilim dalına verilen addır.

Sosyoloji baskadir, sosyal iliski baskadir. Sosyoloji toplumsal olaylari incelerse, sosyal olaylari ne inceler? Bence once sosyolojinin toplum ve sosyal iliskiler bagini iyi kurmak gerekir. Sosyoloji toplum ve bunyesindekilerin sosyal yasam ve iliskilerini inceleyen bilim dalidir.

Haliyle, toplum nedir diye sormak gerekir. Toplum, aynı otorite ve töreye bağlı insanların oluşturdukları bir topluluktur.



Toplum sadece insanoglu icin kullanilmaz, hayvanlarda ve hatta esyalarda toplum olurlar. Toplum, birden fazla unsurun bir arada olmasidir. Bu da insanoglu ile sinirli degildir. Ayrica tanimlamada kullanilan "otorite ve tore" toplumun degil, sosyal yasam ve iliskinin kavramlaridir.

Burada dikkat edileceği üzere toplumun iki unsuru vardır. Birincisi, toplumun maddi unsuru, yani fiziksel bir varlık olan insanların bir aradalığıdır. İkinci unsuru ise toplumun manevi unsurudur.
Bu da belli bir normlar bütününe tabi olmak, başka değişle aynı otorite ve töreye bağlı olmaktır. Yani, insanların bir arada bulunuyor olması, onlara toplum demek için yeterli değildir. Bir yığın olabilirler; ancak toplum olamazlar. Bu insanların, bir otorite ve töre altında bulunması, diğer bir ifade ile topluluğun ortaklaştığı--elbette mutlak anlamda ortaklaşma değil ve elbette illa ki mutlak anlamda gönüllü bir ortaklaşma değil-- bir manevi değerler alanının da bulunması gerekir ki toplum olabilsinler. evrensel-insan zihniyetinin, toplum nedir sorusunun cevabını bilmemesinden kaynaklanan ve haliyle "Toplumsal olmak, nicelik olarak birlerin bir arada olmasidir" yorumuyla ıskaladığı mevzu; salt maddi unsurların bir araya gelmesi ile toplum olunamadığı, o yığına sosyoloji biliminde toplum denilmediğidir. Yani, nicelik olarak birlerin bir arada olması toplumsal olmak değildir. Buradan da anlaşılacağı üzere, sosyoloji bilimi açısından tanımlanmış "toplum" kavramını bilmeden, sosyolojinin alanına giren bir izaha girişilmiştir. Böyle bir alana girilecekse, en azından bir kere, sosyoloji bilimi toplumu nasıl tanımlamıştır buna bakmak yerinde olurdu. Haliyle yazının devamına ilişkin bir yorumda bulunmayacağım; çünkü çıkış hatalı yapılmıştır.

Yukaridaki aciklamalarda alinan toplum anlam ve icerigi, toplumun sosyal ve psikolojik yapisini sosyal ve psikolojik olarak degil; toplumsal olarak ortaya koymaktadir. Dolayisi ile iki bakis acisi farki, farkli sonuclara ulasir.

Ayrica sormak gerekir. Iste bu yanlis anlam ve icerik ve de uygulama degil midir, ideolojik inancsal dogrulari yiginsal savasima sokan?

Ayni zihniyet degil midir, insanoglunu her turlu deger ugruna harcayan olduren?

Ayni zihniyet degil midir, kendi inanc ve ideolojisinden yana olmayana guc ve baski uygulayan?

Evet insanoglunu bir nitelik olarak algilama, toplumsallikta degil; sosyal yasam ve iliskidedir ve bunun yansisinin da psikolojik olarak algilanmasi; insanoglunun bir madde ya da meta ya da kul ve kole olmadiginin algilanmasidir. Sonucta toplumu bolerek ve parcalayarak verilen, her turlu sinifsal, zumresel, ekonomik, politik savasim; iste bu temelde tum toplumu kapsamaz. Cunku insanoglunun sosyal ve psikolojik yani nitelik olarak hesaba katilmaz. Cunku insanoglunun zihinsel yani algilanmaz. Iste bu temelden insanoglu sadece fiziksel bir varlik olarak algilanir. Bu da insanoglunu ideolojik inancsal bir dogru ugruna harcamayi ve kullanmayi ve de oldurrmeyi mubah ve mesru kilar. Cunku deger fiziksel olarak verilir ve algilanir, nitelik ve zihinsel deger ortada yoktur. Yoksa kimse ekonomik bir cinayeti, toresel bir cinayeti, etik bir cinayeti, ideolojik inancsalk bir cinayeti aciklayamaz. Sonucta bunlar insan yasam ozgurlugunun ve hakkinin ihlalidir. Iste bu her turlu hak ve ozgurluk ihlali, iktidar guc ve otorite olarak yola cikmis bir ideolojik inancsal izm icin gecerli degildir. Yani kendi ideolojik inancsal dogrusunu kabul etmeyenler uzerinde baski kurmasini kendince hakli makul ve mesru olarak algilasr. Iste emperyalist zihniyet te zaten budur. Bu zihniyetin izm olarak farki hic bir seyi degistirmez. Cunku insanoglunu insanoglu olarak algilamaz, ya bir dava kisisi ya da davaya karsi olan bir kisi olarak algilar. Yani dava insanoglu yasamindan daha onemlidir. Bunun tek bir izahi vardir, o da bu izmlerin hicbirinin insanoglu varliginin bilincinde olmadigi ve birey bilinci ve kendilik bilisselliginden bi haber olmalaridir. Cunku onlar icin onemli olan insanoglu degil; sadece ideolojik inancsal dogru olarak inandiklari davalaridir. Iste emperyalist zihniyet, bu temelde tum izmleri kapsar.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Kendin sordun
Sosyoloji baskadir, sosyal iliski baskadir. Sosyoloji toplumsal olaylari incelerse, sosyal olaylari ne inceler?

İki satır aşağıda kendin cevapladın
Sosyoloji toplum ve bunyesindekilerin sosyal yasam ve iliskilerini inceleyen bilim dalidir.

Zaten sosyal ilişki, topluluk halinde yaşayan canlılar arası ilişkiler olarak tanımlandığından, sosyoloji bilimi içerisinde yer alacağı açıktır.

Toplum sadece insanoglu icin kullanilmaz, hayvanlarda ve hatta esyalarda toplum olurlar. Toplum, birden fazla unsurun bir arada olmasidir. Bu da insanoglu ile sinirli degildir. Ayrica tanimlamada kullanilan "otorite ve tore" toplumun degil, sosyal yasam ve iliskinin kavramlaridir.

İnsan ve hayvanlar için kullanılır; ancak eşyalar için kullanılmaz. Toplum, maddi ve manevi unsurların bir arada olmasını gerektirdiğinden ve cansız varlıklar arası bir manevi değerler bütününden söz edilemeyeceğinden, onlar yığın yahut topluluk olabilirler; ancak toplum olamazlar. Sosyolojide bu böyledir. Yeni tanımlamalar yapmak istiyor olabilirsin; ancak senin tanımlamaların yapay, isabetsiz ve belirsiz.

Otorite ve töre altında yaşamayan harhangi bir toplum yoktur. Önemli olan, otoritenin, törenin var olması değil, bunların dayanağıdır. Bunlar olmadan toplum olunamadığı açıktır. Varsa böyle bir toplum örnek ver.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Senin burada "topluluk/yigin" dediginin insanoglu icin kullanilmadigini neye gore soyluyorsun.

Eskiden kiyle yerine yiginlar, toplum yerine de topluluk kullanilirdi.

Zaten "toplum/topluluk" topla" kokeninden gelir. Yani toplanan demektir. "Bir arada olan/bir araya toplanan" toplum ya da topluluktur. Toplumu olusturan, toplanma ve bir araya gelmedir. Zaten sosyakl iliski de bu bir arada bulunustan ortaya cikar. Yalniz sosyal iliski de, insanoglu zihinsel ve davranissal yansittigi devreye girer. O yuzden de sosyo-psikolojiktir.

Yigin, kalabalik, kitle, topluluk v.s. genelde parcasal kullanimlardir. Toplum ise genelde olanin butunune isaret eder. Sadece halk kullanimi insanoglu disinda baska bir tur ya da fenomen icin kullanilmaz.

Yiginla insan, yiginla aslan.

Kalabalik bir insan/aslan grubu.

Kisaca butun bu kullanimlar "topla, toplama, toplanan" kokeninden gelirler ve direk olarak bu toplanan her ne ise onun kendi arasindaki sosyal iliskiyi otomatikman icerirler. Iste sorun burada nicelik toplananin nitelik sosyal farkidir.

Orman agaclar toplulugu degil midir?

Benim burada butun vermek istedigim, insanoglunun neden ideolojik inancsal dogru degerleri ugruna harcandigi ve hatta olduruldugudur. Yani insanoglunun yasamindan ideoloji inancsal dogru degerlerin daha degerli oldugu algisidir. Bu algi olmasa insanoglu dogrular adina ve ugruna oldurulmez/oldurmez. Bunun en cok kitlesel olani ve bilineni savaslardir. Sonra katliamlar, soykirimlar ve toplu imhalar gelir. Iskenceler, eziyetler v.s. de ikinci derecededir.

Sen bana bu yukarida sayilan insanlikdisi ve yasam hak ve ozgurlugunu ihlal eden dusunce ve davranislarin bunyesinde olmadigi bir ideolojik inancsal dogru ve izm gosteremezsin. Varsa boyle bir ideolojik inancsal dogru ya da izm goster. Burada temel guc otorite ve iktidar mucadelesi veren duzen ve sistem kurmak isteyen bir izm ve ideolojik inancsal dogru olmasidir.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Senin burada "topluluk/yigin" dediginin insanoglu icin kullanilmadigini neye gore soyluyorsun.

Manevi değerler altında, yani belli normlar çerçevesinde yaşadıkları için yığın değildirler. Söz konusu manevi değerlerin iyiliği,kötülüğü, insanların ne kadarlık bir bölümünün bunları onayladığı tartışılabilir. Ama bu başka bir mesele.Maddi ve manevi unsurların bir arada düşünüldüğü bir kavramdır toplum. Sen, iyi bir nokta yakalamakla beraber, bunları tanımlarken hata ediyorsun. Evet, her toplum bir topluluk olmakla beraber, her topluluk bir toplum değildir. Buna karşın her toplum aynı zamanda özü itibari ile bir topluluktur. Bunu dersen katılırım. Ama senin sosyal olmak ve toplumsal olmak biçiminde yaptığın ayırım yapay bir ayırımdır.

Yığın halinde insanlar ifadesi, söz konusu insanların nitelik bakımından eleştirisi anlamında kullanılabilir. Ben, bu ifadeden, ne yapması gerektiğini, bilmeyen, organize olmamış vb. insan topluluğunu anlıyorum. Ben, toplumun sosyoloji bilimi açısından tanımından bahsediyorum. Elbette, toplum derken şeylerin bir arada oluşu bilgisi vardır. Ancak dediğim gibi sözü geçen manevi unsurlar olmaz ise topluluk toplum olmaz. Ağaç topluluğu olur elbet, buna karşın ağaç toplumu olmaz. Zaten bu şekilde de kullanılmaz.Kullanıldığında kulak tırmalar, anlamlı gelmez.

Benim burada butun vermek istedigim, insanoglunun neden ideolojik inancsal dogru degerleri ugruna harcandigi ve hatta olduruldugudur

Senin sorunun cevabı, toplumun ne olduğu ile alakalıdır.Topluluk halinde yaşayan insanlar, belli bir otorite altında, normlar,değerler, kurallar bütünü çerçevesinde yaşarlar. Yani, buradan da anlaşılacağı gibi, her toplum, söz konusu değerleri koruduğu ölçüde toplum olabilir. Diğer taraftan, bu koruma davranışı ile beraber her şeyin değişim içerisinde olması gerçeğine bağlı olarak, söz konusu normların aşınması,değişmesi, ilerlemesi de söz konusudur. Toplum, toplum olabilmek için bu değerleri korurken, toplumun kurumlarının aksine bir tutum sergilediği düşünülen insanlara zor kullanılması anormal değildir. Mesele izm dışı olmak değildir; çünkü izm dediğin, o normların bir ifadesidir. Biz şu değerler bütününü değil de, bu değerler bütününü ortak kabul etmeliyiz der izmler. Şimdi, ortaklaşacak manevi unsurlar olmadığında toplum olunamaz. İşte izmler de bu manevi unsurların birer ifadesi olduklarından, toplum olduğu müddetçe izm dışılık diye bir şey yoktur; tıpkı su içinde yaşamayan bir balığın olmadığı gibi...Elbette farklı değer sistemleri çatışmakta ve bu çatışma sonucunda insanlar zarar görmektedir. Tarihin kendisi de bu mücadelelerden oluşur. Bu durum izmlerden kaynaklanmaz. İnsanlar arası değerler bakımından mutlak anlamda bir ortaklık, bir anlaşmışlık olmamasından kaynaklanır. Sana öyle bir izm gösteremem; çünkü insan toplumsal bir varlıktır. Bunu yapabilmem için insanlık henüz doğmamış olmalıdır.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Manevi değerler altında, yani belli normlar çerçevesinde yaşadıkları için yığın değildirler.

Iste sosyallik te burda baslar. Manevi degerlerin hic biri belki topluma yoneliktir, ama; sosyal olarak tum toplumu kapsamaz. O yuzden de sosyal iliskide farklilasir.

Söz konusu manevi değerlerin iyiliği,kötülüğü, insanların ne kadarlık bir bölümünün bunları onayladığı tartışılabilir. Ama bu başka bir mesele.

Neden basta kime/neye gore iyi kotu? bir ideolojik inancsal dogru temelli etik/metafizik yonlendirime gore iyi iken, digerine gore kotu olabilir. Dolayisiyle sosyal iliski olarak tum toplumu kapsamaz, yana toplumsal olarak sosyal farklilasma ve iliski yaratir. Zaten yaratmasa, guc otorite iktidar hak kanun v.s. olmaz.

Maddi ve manevi unsurların bir arada düşünüldüğü bir kavramdır toplum.
Oyle olsa idi herhangibir ideolojik inancsal dogru tum toplumu kapsardi. Neden tum toplumu kapsamaz? Sosyal olabilir, ama toplumsal degildir. Cunku tum toplumu kapsamaz.

Sen, iyi bir nokta yakalamakla beraber, bunları tanımlarken hata ediyorsun. Evet, her toplum bir topluluk olmakla beraber, her topluluk bir toplum değildir. Buna karşın her toplum aynı zamanda özü itibari ile bir topluluktur. Bunu dersen katılırım. Ama senin sosyal olmak ve toplumsal olmak biçiminde yaptığın ayırım yapay bir ayırımdır.

Ozaman farkini koy ve maneviyetin yonlendirim ve yaptirim olarak hangi ideolojik inancsal etik/metafizik dogru olursa olsun, neden tum toplumu kapsamadiginiu acikla. Ayrica sosyal iliskiden dogan farkliliklari acikla. Toplum ve topluluk, bir butun olarak maneviyatin ortak bir dogrusunu icermez. O yuzden ideolojik inancsal yonlendirimli sosyal yasam ve iliski duzen ve sistem toplumsal degil; parcasaldir. Mesela sinifsal.

Yığın halinde insanlar ifadesi, söz konusu insanların nitelik bakımından eleştirisi anlamında kullanılabilir. Ben, bu ifadeden, ne yapması gerektiğini, bilmeyen, organize olmamış vb. insan topluluğunu anlıyorum.


Varmi boyle bir toplum? Yani sosyal yonlendirim ve yaptirim icermeyen?

Ben, toplumun sosyoloji bilimi açısından tanımından bahsediyorum. Elbette, toplum derken şeylerin bir arada oluşu bilgisi vardır. Ancak dediğim gibi sözü geçen manevi unsurlar olmaz ise topluluk toplum olmaz.

manevi unsurlar toplumsal degil; sosyaldir ve tum toplumu kapsamaz.

Ağaç topluluğu olur elbet, buna karşın ağaç toplumu olmaz. Zaten bu şekilde de kullanılmaz.Kullanıldığında kulak tırmalar, anlamlı gelmez.
Senin sorunun cevabı, toplumun ne olduğu ile alakalıdır.Topluluk halinde yaşayan insanlar, belli bir otorite altında, normlar,değerler, kurallar bütünü çerçevesinde yaşarlar.

Iste o yuzden sosyo-psikoloji devreye girer. Cunku saydigin "otorite, norm, kural" v.s. toplumsal degil; ideolojik inancsal dogru temelindedir ve tum toplumu kapsamaz. O yuzden de insanoglu bilinci algisi yoktur. Sadece verilene uyma baskisi ve zorlamasi vardir.

Yani, buradan da anlaşılacağı gibi, her toplum, söz konusu değerleri koruduğu ölçüde toplum olabilir.

Degerler toplumsal degil sosyo-psikolojiktir. Cunku tum toplumu kapsamaz. Sadece verilen yonlendirim ve yaptirima razi olanlari kapsar.

Diğer taraftan, bu koruma davranışı ile beraber her şeyin değişim içerisinde olması gerçeğine bağlı olarak, söz konusu normların aşınması,değişmesi, ilerlemesi de söz konusudur. Toplum, toplum olabilmek için bu değerleri korurken,


Iste bu degerler sosyo-psikolojik oldugundan farkli olsa da bir arada tutma zorunlulugu algisi ve baskisi; insanoglunun zihinsel ve davranissal farkini algilayamamaktan ve onlari birer madde kul v.s. olarak gormekten gecer.

toplumun kurumlarının aksine bir tutum sergilediği düşünülen insanlara zor kullanılması anormal değildir.

Iste tamda insanoglu zihniyet ve davranisini sosyo psikolojik yapisini algilayamama burda. Kimin kimin uzerinde zor kullanma hakki vardir ve bu zor kullanma, insanoglunu tek bir duze dogruya mecbur kilarken; nerede insanoglunun bilinc algisi?

Mesele izm dışı olmak değildir; çünkü izm dediğin, o normların bir ifadesidir. Biz şu değerler bütününü değil de, bu değerler bütününü ortak kabul etmeliyiz der izmler. Şimdi, ortaklaşacak manevi unsurlar olmadığında toplum olunamaz. İşte izmler de bu manevi unsurların birer ifadesi olduklarından, toplum olduğu müddetçe izm dışılık diye bir şey yoktur;

Ayni algi yanilgisi. Toplumsal ile sosyal farkini algilayamamak. Herhangibir yonlendirim topluma yonelik olabilir, ama tum toplumu kapsamaz ve tioplumsal degildir, sosyo-psikolojiktir. O yuzden tum toplum bu yonlendirime uymaz, cunku zihni bilinci vardir. Zaten burada gozardi edilen zihin ve bilinc; sosyal ile toplumsal farkini algilayamamaktan gelir. Iste o yuzden izmler topluma yonelik fakat sosyo-psikolojik ve tum toplumu kapsamaz. Cunku zihin ve bilinc faktoru vardir ve bu faktor toplum butunu bunyesinde sosyal farklilasmayi dogurur. Iste bu farki algilayamayan zihniyet herkesi zorlama adina guc otoriteye bas vurur.

tıpkı su içinde yaşamayan bir balığın olmadığı gibi...Elbette farklı değer sistemleri çatışmakta ve bu çatışma sonucunda insanlar zarar görmektedir. Tarihin kendisi de bu mücadelelerden oluşur. Bu durum izmlerden kaynaklanmaz. İnsanlar arası değerler bakımından mutlak anlamda bir ortaklık, bir anlaşmışlık olmamasından kaynaklanır. Sana öyle bir izm gösteremem; çünkü insan toplumsal bir varlıktır. Bunu yapabilmem için insanlık henüz doğmamış olmalıdır.

Gosterememenin temeli, izmlerin insanoglunu bir nicelik olarak algilamasi ve niteligi bilinci v.s. es gecmesidir. O yuzden de kendi dogrusuna karsi cikana hangi izm olursa olsun baski uygular. Bu da toplumun toplumsal bir arada olamamasini dogurur.

O yuzden henuz hic bir izm toplumsal ile sosyal farkini ve bu sosyalin getirdigi psikolojiyi hesaba katmaz. Cunku insanoglunu kendi yonlendirimine SOSYAL OLARAK DEGIL; TOPLUMSAL OLARAK ZORLAR. Iste izmlerde zihinsel ve bilinc algisinin bulunmamasi da bu yuzdendir. O yuzden insanoglu algisi yoktur, indirgemeci olarak madde ya da bir guce teslim etme olarak kul kole algisi vardir. Zaten hangi izm olursa olsun kendi dogrusuna uymayani insan olarak algilamaz, algilasa yasam hak ve ozgurlugunu elinden almasz, ya da dogrusu ugruna kendini ya da dogrulayanlari harcamaz.

Hic bir izm toplumsal olamaz. Cunku sosyo-psikolojik yonlendirim ve yaptirim olarak tum toplumuy kapsamaz ve ustelik uymayanlari da bir madde kul olarak gorur ve yasam hak ve ozgurlugunu alir.

Iste bu temelde, sosyo-psikolojinin, sosyo-politigi ile sosyo-etigi de farklilasir. Bu farkin da algilanamamasi, sosyo-etigi sosyo-politik ile mucadeleye cikara somuruye v.s. tasir.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Toplumun üyeleri arası ilişkilere sosyal ilişkiler denir. İnsanlar ve hayvanlar, bir arada yaşayan canlılardır. Sosyallik, bu kalabalığın bir üyesi olunduğu anda başlar.

Ben ne diyorum, toplumun maddi ve manevi unsurları vardır diyorum. Elbette manevi unsurlar kimine göre iyi, kimine göre kötü olabilir. Toplum olmak için, insanların tamamının bunları gönüllü bir şeklide onaylaması gerekmez. Bu nedenle, toplum içerisinde farklı kültüre sahip grupların var olduğu ifade edilir ki öyledir de. Sosyolojik açıdan toplum tanımı, gerçeğin bir ifadesidir, var olanın bir tespitidir. Bu, olması gereken bir toplumun ifadesi değildir. Geçmişte olmuş olan ve şu an var olan toplumlardan yola çıkılarak tanımlanmış bir toplumun ifadesidir. Toplumlar böyle midir? Evet.

Buradaki sorun, herhangi manevi bir çerçevede görece ortaklaşmaktır. Bu kimine iyi kimine kötü gelir, kimi onaylar, kimi onaylamaz. Toplumsallık demek, insanların bütününün onaylaması demek değildir. . Toplumsal demek, topluma özgü demektir, toplumla ilişkili demektir. Zaten, toplumun tamamının onaylaması gibi bir düşünce, fantastiktir. Bunun olabilmesi için, insanların tek tip olması gerekir ki bu imkânsızdır.

Toplum, aynı otorite ve töreye bağlı bir insan topluluğudur. Sosyal ilişkiler, toplumun içerisinde gerçekleşen ilişkiler anlamındadır. Bu değerler, insanların tamamı açısından onaylanmaz; çünkü insanlar bir örnek değillerdir. Gerek fizyolojik, gerekse içinde bulundukları şartlar açısından tek tip değillerdir. Zaten toplum da tek tip değildir. Yukarıda ifade ettiğim gibi farklı gruplardan oluşan bir yapısı vardır toplumun. Yani, sosyoloji biliminin toplum tanımı, bu farklılıkları gözetmiştir; zira toplumu, gerçekten hareket ederek tanımlamıştır.

İşte, herkesin onayladığı bir değerler bütünü söz konusu olmadığından, toplumun bir kesiminin katıldığı değerler bütünü, toplumsal alanı düzenlemekte baş aktördür. Mesela burjuvazinin/ kapitalist sistemin değerleri gibi… Zaten sosyalizm de basitçe, “bir azınlık sınıfın belirlediği, dayattığı değerler çerçevesinde neden yaşayalım; çoğunluğu oluşturan emekçi sınıfın değerleri çerçevesinde yaşayalım der” Bunu okurken, toplumun illaki bir değerler bütününü başat aktör olarak almak zorunda olduğunu, aksi halde toplum diye bir şeyin söz konusu olmayacağını düşünerek oku. Buradan anlaşılacağı gibi üyelerini yönlendirmeyen ve normların aksine davrananlara yaptırım uygulamayan toplum yoktur. İnsanları niteleyen yığın kelimesi benim için, şiirsel ve etkili bir anlatımla yapılmış bir eleştiridir. Ben bunu toplum yerine kullanmam çünkü olumsuz bir çağrışımı vardır. İnsanların, manevi değerler olmadan yaşayamayacaklarından hareketle yığın olamayacaklarını düşünüyorum.

Devamında yazdıkların, sosyal ve toplumsal gibi kavramları, kendi kafana göre değiştirmen ve onlara isabetsiz ve ayakları yere basmayan anlamlar yüklemenden kaynaklanan eleştirilerdir. Bunların ne olduklarını, birkaç kere tanımladım. Tekrar etmeyeceğim. Senin söylediklerin, gerçeklikten kopuktur. Tüm insanların belirli bir değerler bütününe evet demesi mümkün değildir. Böyle bir şey olmayacaktır da. O halde, sana göre Dünya üzerindeki insanların tamamının onayladığı bir değerler sistemi olmadıkça insanlık rahat edemeyecektir, özgür olamayacaktır. Evet olamayacaktır. Senin söylediğinin gibi bir ortaklaşmanın, ne geçmişte örneği vardır, ne bugün var, ne de gelecekte olacaktır. Ben gerçekler ile ilgileniyorum, vaad edilmiş bir cennet ile değil.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Toplumun üyeleri arası ilişkilere sosyal ilişkiler denir. İnsanlar ve hayvanlar, bir arada yaşayan canlılardır. Sosyallik, bu kalabalığın bir üyesi olunduğu anda başlar.

Ben ne diyorum, toplumun maddi ve manevi unsurları vardır diyorum. Elbette manevi unsurlar kimine göre iyi, kimine göre kötü olabilir. Toplum olmak için, insanların tamamının bunları gönüllü bir şeklide onaylaması gerekmez. Bu nedenle, toplum içerisinde farklı kültüre sahip grupların var olduğu ifade edilir ki öyledir de. Sosyolojik açıdan toplum tanımı, gerçeğin bir ifadesidir, var olanın bir tespitidir. Bu, olması gereken bir toplumun ifadesi değildir. Geçmişte olmuş olan ve şu an var olan toplumlardan yola çıkılarak tanımlanmış bir toplumun ifadesidir. Toplumlar böyle midir? Evet.

Buradaki sorun, herhangi manevi bir çerçevede görece ortaklaşmaktır. Bu kimine iyi kimine kötü gelir, kimi onaylar, kimi onaylamaz. Toplumsallık demek, insanların bütününün onaylaması demek değildir. . Toplumsal demek, topluma özgü demektir, toplumla ilişkili demektir.

Toplumsal demek, farkli sosyo-psikolojilere ozgu demektir. Hatta bu oyle sosyo-psikolojik bir ozguluktur ki kendi toplumuna ters dusebildiugi halde, baska toplumlarin farkli sosyo-psikolojisi ile ortusebilir. Bu da sosyo-psikolojik kuresellesmedir. En basiti bir muzik turu, ya da dans turu, ya da bir teknik kullanimi v.s. Tum sosyo-psikolojik farklar sadece bulundugu toplum ile degil; dunya toplumlari ile iliskilidir.

Zaten, toplumun tamamının onaylaması gibi bir düşünce, fantastiktir. Bunun olabilmesi için, insanların tek tip olması gerekir ki bu imkânsızdır.

Aksine bir toplum farkli sosyo-psikolojik iliskiler ile bir arada yasayabilir. Nitekim de olan budur. Burada insanlarin tek tipligi degil; insanlari yonlendiren her turlu deger veri ve tabunun tek tipligi ve buna uyum soz konusudur ki, asil imkansiz olan da budur.

Toplum, aynı otorite ve töreye bağlı bir insan topluluğudur.

Hayir, bir toplum tek duze degildir. Farkli yonlendirmeler ile, farkli otorite ve toreye bagli olur. Buna en guzel ornek bir toplum bunyesindeki farkli etnisitelerdir. Senin dedigine millet denir ki, hic bir millet tek bir milliyet sahibi degildir. Bir milleti farkli milliyetler olusturur. Iste bir milleti tek bir otorite ve tore altinda toplamak, onlari tek bir yonlendirime tabi tutmaktir. Zaten buradaki sorun farklarin algilanamamasi ve taninmamasi yani sosyo-politik baskiyi sosyo-etigi tekleme cabasidir. Iste buna ornek turk milliyetciliginin turk milleti algisidir.

Sosyal ilişkiler, toplumun içerisinde gerçekleşen ilişkiler anlamındadır. Bu değerler, insanların tamamı açısından onaylanmaz; çünkü insanlar bir örnek değillerdir. Gerek fizyolojik, gerekse içinde bulundukları şartlar açısından tek tip değillerdir. Zaten toplum da tek tip değildir. Yukarıda ifade ettiğim gibi farklı gruplardan oluşan bir yapısı vardır toplumun.

Hemn toplum ayni otoriteye ve toreye basgli diyorsun, hem de farkli gruplardan olusur diyorsun. Buradaki celiskini aciklar misin? Ya da grup derken neyi kast ettigini? Eger buradaki grup baska bir gruptan farkli ise, nasil oluyor da toplum ayni toreye ve otoriteye bagli oluyor? Sosyo-politik ile sosyo-etik farkini aciklar misin?

Yani, sosyoloji biliminin toplum tanımı, bu farklılıkları gözetmiştir; zira toplumu, gerçekten hareket ederek tanımlamıştır.

Sence buradaki fark gozetimini sosyoloji ne ile nasil saglamistir. Sosyalizmden mi bahsediyorsun?

İşte, herkesin onayladığı bir değerler bütünü söz konusu olmadığından, toplumun bir kesiminin katıldığı değerler bütünü, toplumsal alanı düzenlemekte baş aktördür.

Neden, hangi kesimi kime/neye gore? Neden herkesin onaylama sarti, zorunlulugu? Butununun soz konusu olmak illa tek duze mi olacak, farklarin birlikteligi ve esitligi bu birligi saglayamaz mi?

Mesela burjuvazinin/ kapitalist sistemin değerleri gibi… Zaten sosyalizm de basitçe, “bir azınlık sınıfın belirlediği, dayattığı değerler çerçevesinde neden yaşayalım; çoğunluğu oluşturan emekçi sınıfın değerleri çerçevesinde yaşayalım der” Bunu okurken, toplumun illaki bir değerler bütününü başat aktör olarak almak zorunda olduğunu, aksi halde toplum diye bir şeyin söz konusu olmayacağını düşünerek oku. Buradan anlaşılacağı gibi üyelerini yönlendirmeyen ve normların aksine davrananlara yaptırım uygulamayan toplum yoktur. İnsanları niteleyen yığın kelimesi benim için, şiirsel ve etkili bir anlatımla yapılmış bir eleştiridir. Ben bunu toplum yerine kullanmam çünkü olumsuz bir çağrışımı vardır. İnsanların, manevi değerler olmadan yaşayamayacaklarından hareketle yığın olamayacaklarını düşünüyorum.

Devamında yazdıkların, sosyal ve toplumsal gibi kavramları, kendi kafana göre değiştirmen ve onlara isabetsiz ve ayakları yere basmayan anlamlar yüklemenden kaynaklanan eleştirilerdir. Bunların ne olduklarını, birkaç kere tanımladım. Tekrar etmeyeceğim. Senin söylediklerin, gerçeklikten kopuktur. Tüm insanların belirli bir değerler bütününe evet demesi mümkün değildir. Böyle bir şey olmayacaktır da. O halde, sana göre Dünya üzerindeki insanların tamamının onayladığı bir değerler sistemi olmadıkça insanlık rahat edemeyecektir, özgür olamayacaktır. Evet olamayacaktır. Senin söylediğinin gibi bir ortaklaşmanın, ne geçmişte örneği vardır, ne bugün var, ne de gelecekte olacaktır. Ben gerçekler ile ilgileniyorum, vaad edilmiş bir cennet ile değil.

Bence sosyo-etik ile sosyo psikoloji farkini sosyo-politik farkini iyi algilamak gerekir.

Bir toplum cesitli etik ve cesitli psikolojilerden olusur ve aralarindaki sosyal farklar ve iliskiler vardir. Sosyo-politik yani toplumu sosyal olarak tek duze yapma mantigi; sadece politik cikar olarak gecerli olan bir oy ve duygu somurusudur. Iste burada ben devlet adina konusuyorum. Cunku bir devlet, tum toplumunun her turlu sosyo-etik ve sosyo-psikolojik farkini, ancak hepsini algilayarak ve her farki kucaklayarak ve her farkin hak ve ozgurlugunu tanitarak ve her farkin farkinda ve esitliginde onlari bir arada hukuk guvencesinde yasatarak ve sosyo-politik temelli hukumet ve farkli politikalarin da sosyo-etik farklarini cikar somurusu yapmasina izin vermeyerek ancak toplumunun farkli sosyal iliskilerini bir arada tutabilir.

Iste buradaki devlet kurumu, insanoglu varliginin ve bu varligin farkli sosyal iliskilerinin etiginin ve psikolojisinin bilinc ve farkinda olarak hic bir sosyo-politik cikarin topluma iktidar baskisi yapmasina izin vermez. Cunku guc ve otorite devlette olur, iktidar da degil.

Iste boyle bir sosyal devlet, ancak toplumunun tum farklarini algilayabilir ve kucaklayabilir ve hem biribirlerine karsi hem de bir politikanin bu etik degerleri somuru ve oy araci yapmasina karsi da hukunu kullanir.

Aksi boyle bir devletin yoklugu ve toplumun tek duze bir sosyo-etik ve sosyo-psikolojiye politik olarak zorlanmasidir. Bu zaten taaa ilkel toplumsdan gelen bir aliskanliktir. Cunku nitelige degil, nicelige dayanir. Iste o yuzdenm cogu materyalist, insanoglunu madde ve de meta/mal olarak algilar ve air satar. Yani kullanir. Ayni mantik idealizm de de gecerlidir, o da insanoglunu "yaratandan oturu" kul yapar. Iste bu temelde materyalizm ve her turlu etik duzen ve sistemi ile idealizm ve her turlu etik duzen ve sistemi ayni ideolojide ve inancta dogru olarak birlesir, KOLELIK.

Bir kisiyi bir seye zorlamak hangi temelde olursa osun, kolelik anlayisidir. Iste toplumsal ile sosyal arasindaki algilanmiyan bu fark niceliknitelik farkidir. Yani insanoglu fizigi ile bilinci farkidir.

Bu acidan sinifsal olarak burjuvazi ya da proletarya diktatorlugu arasinda bir fark yoktur, ikisi de toplumu KENDI DIKTALARI ILE TEK DUZE YONETMEYE CALISIR. Bunu da guce otoriteye ve iktidara dayandirir. Cunku sosyal iliskinin de etigin de ve farkli sosyal iliskilerin de farkinda ve bilincinde degildirler. Zaten farkinda olup bunu yaparlarsa, o zaman kitlesel katil olurlar. Bu anlamda her bir izm aynidir, hangi dogal ya da fenomenal zihniyetten gelir olmasi hic farketmez.

Iste gercek olan ve gozlem veren budur. Yoksa neden toplumlar kendi bunyelerinde bir cesit ic sosyal fark savasi yapsin. Cunku sosyal olarak, aldiklari nitelikler farklidir. Toplumsal bakis acisinda nitelik yoktur, tek duze nitelik vardir; o da sadece diktayi yapanin niteligidir. Toplum ise onun gozunde nicelik ve emir kulu ve boyun egmesi gereken kitledir.

O yuzden izmler gercekleri degil; cehennemi yasatir. Gercek te gozlem veren cennet degil, ama bir arada yasayabilme olanaginin algilanmasi ve insanoglu varliginin varlik bilinc ve farkindaligina nicelik olarak degil; nitelik olarak varilmasidir. Yoksa bir izm kendi nitelik diktasini, nicelik olarak algiladigi topluma dayatir. Iste asiul gercek budur ve sorun da burda bu dayatmada ve kendi niteligini tek dogru nitelik sanmasinda, ustelik tolumun farkli niteliklerini algilayamamaktadir.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Benim dediklerimi yanlış anladığın için kısa ve öz cevap vereceğim; çünkü tekrar etmek sıkıcı oluyor.

Ben genel anlamda toplumdan, toplum kavramından ne anlaşılır bundan bahsediyorum ve bunun tanımını yaptım zaten. Dünya üzerinde herhangi bir toplumdan bahsetmiyorum, bir kavramdan bahsediyorum.

Ben sana toplum, aynı otorite ve töreye bağlı bir insan topluluğudur ve bu topluluğun üyelerinin tamamının, söz konusu otorite ve töreyi onaylaması gerekmez; zaten toplum da tek tip değildir, içerisinde farklı gruplar vardır diyorum. Burada bağlılık kelimesine takıldığın ve diğer söylediklerimi göz ardı ettiğin için yanlış anlıyorsun. Tüm bunların ışığında, bağlılıktan anlaşılacak şey, otoriteye, töreye bağlı olmaktan anlaşılacak şey; bunların aksine davranışların maddi yahut manevi yaptırımla karşılaşacağıdır. Yani, töre,otorite herkesi bağlar. Şimdi sen, benden farklı bir anayasaya mı tabisin, senin için farklı kurallar mı geçerli? Değil. Peki, sen bu anayasanın tamamını onaylıyor musun? Hayır. Onaylasan da onaylamasan da seni bağlar.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Benim dediklerimi yanlış anladığın için kısa ve öz cevap vereceğim; çünkü tekrar etmek sıkıcı oluyor.

Tekrar etme geregin sosyal ve toplumsalfark algisini alamamandan kaynaklaniyor. Yani bilgilerin 19, yuzyildan kalma. Cagdas degil.

Ben genel anlamda toplumdan, toplum kavramından ne anlaşılır bundan bahsediyorum ve bunun tanımını yaptım zaten. Dünya üzerinde herhangi bir toplumdan bahsetmiyorum, bir kavramdan bahsediyorum.

Iste bu bahsettigin kavramin tanimi 19. yy'da kalma. Ustelik ne sosyalligi ne sosyal icerigi new sosyo-etigi ve farklarini ne de sosyo-politik tekduze dayatmayi icermiyor.

Ben sana toplum, aynı otorite ve töreye bağlı bir insan topluluğudur ve bu topluluğun üyelerinin tamamının, söz konusu otorite ve töreyi onaylaması gerekmez;

Buradaki celiskin herseyi acikliyor zaten. Hem ayni diyorsun, hem de onasylamanin gerekmediginden bahsediyorsun. Iste bu ayniyi onaylamayanin uzerindeki onaylatma baskisidir.

zaten toplum da tek tip değildir, içerisinde farklı gruplar vardır diyorum. Burada bağlılık kelimesine takıldığın ve diğer söylediklerimi göz ardı ettiğin için yanlış anlıyorsun. Tüm bunların ışığında, bağlılıktan anlaşılacak şey, otoriteye, töreye bağlı olmaktan anlaşılacak şey; bunların aksine davranışların maddi yahut manevi yaptırımla karşılaşacağıdır. Yani, töre,otorite herkesi bağlar. Şimdi sen, benden farklı bir anayasaya mı tabisin, senin için farklı kurallar mı geçerli? Değil. Peki, sen bu anayasanın tamamını onaylıyor musun? Hayır. Onaylasan da onaylamasan da seni bağlar.

Neden bu manevi/naddi yaptirim? Kimin kimin uzerinde yaptirim uygulama hakki vardir. Bu hak ve ozgurluk ihlalidir. Onemli olan tabilik degil; serbestlik. Ben bir cinayet toresini kabul etmek zorunda degilim, ya da turklugu v.s. Anayasanin tamamini onaylayabilmem icin, o anayasa da her turlu sosyo-etik farkin tanimi ve temsilinin yer almasi gerekir. Iste son cumlen zaten bir mecburiyetin urunudur. Bugun cogu devlet ve ulkede anayasa bile yok. Neden anayasa ile toplum baglaniyor? Iste bu baski bile kendi basina toplumu nicelik yerine kole emir kulu yerine koymaktir. Kimin kime bunu dayatma hakki vardir ve bu hakki ona kim neden versin?

Dedigim gibi senin bilgilerin 19. yy'dan kalma. Ustelik bu, everensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurluklerin tanimi ve temsiline de ters ve ihlali demektir.

Iste o yuzden insanoglu bir nicelik degildir ve istege de uymak zorunda degildir. Kimse de uzerinde yaptirim uygulayamaz. Kimse kimseyi de tek ele zorlayamaz. Bu ne cagdastir ne de insan haklarina uyar. Evrensel hukuk ta hak ve ozgurluk ihlalidir. Bir toplumda farkli sosyo-etiklerin yasama ve iliski kurma ozgurlugu ve hakki vardir. Bunu tek duzeye iktidar olarak indirgemek, cagdisidir ve evrensel hukukta insanlik sucudur. Kimse kimseyi tek bir sosyo-etige zorlayamaz. Burada etikten kastim, her turlu dini milli toresel, ananevi ve ahlaki zorlamadir.

O yuzden yazdiklarini tekrar etmene gerek yok, cunku cagdisi ve insanoglunun nicelik degerlendirmesi. Kimse kimseyi bir seye uymaya zorlayamaz. Herkesin sosyo-etik degeri verisi ve tabusu onun kendi hak ve ozgurlugudur ve bu hak ve ozgurlugu bassyka sosyo-etik uzerinde hakim ve ust kilamaz. Hepsi biribirine esit mesafede olarak bir arada birbirlerini icsellestirerek ayni toplum da yasarlar.

Iste bunun tek bir sosyo-etige zorlanmasi zaten diktadir. Ister sivil ister askeri. Ister hangi izmde olursa olsun.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Sırf karşılık verebilmek için söylediklerimi çarpıtıyorsun yahut hiç söylememişim gibi duymazlıktan geliyorsun. Tekrar etmek mecburiyetinde bırakıyorsun.

Bitirdiğim bölüm, sosyal bilimler başlığı altında sınıflandığı için, giriş seviyesinde sosyoloji okumuşluğum vardır. Haliyle bu bilgiler, 19.yüzyıldan kalma değildir; zira bilimseldir ki bilim dediğimiz de sabit değildir. Ben, burada genel anlamı ile toplum dediğinden ne anlaşılır bunu izah ettim. Neden? Çünkü sen, toplum denildiğinde salt niceliksel bir topluluk anlaşılır gibi yanlış bir tanım yaptın. Ben de sana bunun böyle olmadığını izah ettim.

Toplumsal kurumlardan yahut baskı unsurlarının neler olduğundan ayrıntıları ile bahsetmedim. Zaten, genel anlamı ile kısa ve öz toplum tanımı yapılırken ayrıntılardan bahsedilmez. Ayrıca bu tanım, dayatmayı göz ardı etmiyor. Otorite ve töre ya da manevi değerler, toplumsal kurumlar eliyle dayatılır. Daha önce de yazdım, bunlara uyum sağlamayan bireylere yaptırım uygulanır diye. İlla DAYATMA kelimesini mi kullanayım yani.

Ne çelişkisi? Sen farklı bir anayasaya yahut medeni kanuna mı tabisin? Aynı hukuk kurallarına tabi değil misin? Öylesin. Peki, bunların içerdiklerini istisnasız onaylıyor musun? Hayır onaylamıyorsun. Peki, bu kurallar seni bağlamıyor mu? Bağlıyor. Ne yani sen bu toplumun dışında mısın, bir üyesi değil misin? Üyesisin.

Toplumun tüm üyelerinin istisnasız mutabık olduğu bir değerler sistemi yoktur. Olmadığından, toplum olmak demek, özgürlükten feragat etmek, belli haklardan feragat etmek demektir.

Özgürlük anlayışın gerçekçi değil. Mutlak anlamda özgürlük diye bir şey yoktur. Seni tatmin eden anayasa, başkasını tatmin edecek diye bir koşul olmadığından, illa ki birileri hoşnut olmayacak ve o birileri senin anlayışına göre zorbalığa maruz kalacaktır. Böylece de toplum halinde yaşıyor olmak demek, insanların şu ya da bu şekilde baskı altında yaşadığı anlamına gelir. Anayasa salt bir örnektir. Yazılı yahut yazısız hukuk kuralları vardır. Yani anayasa yoksa töre vardır. Bir kurallar sistemine tabi olmadan yaşayan toplum YOKTUR!

Bir bak bakalım senin evrensel-insan hakları, evrensel hukuk dediğinde 8-9 yaşındaki kız çocukları ile evlenme gibi bir hak var mı? Yahut kadınları erkeklerden aşağı görme, bir kaç kadınla evlenme, onlara erkekler ile eşit haklar vermeme, örneğin eğitim hakkı tanımama var mı? Ben söyleyeyim YOK! Bazı toplumlarda bu uygulamalar ayıp değildir ve uygulanır.Sen, adamın hayatına neden müdahale ediyorsun? zorba mısın? senin evrensel- insan hakları dediğin hakları kabul etmek zorunda mı herkes? Neden insanlara nasıl yaşamaları gerektiğini söylüyorsun?

Senin söylediklerinin ne bilimle, ne akılla, ne mantıkla, ne tarihle, ne evrensel-hukukla, ne evrensel insan hakları anlayışı ile bir ilgisi yok.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Sırf karşılık verebilmek için söylediklerimi çarpıtıyorsun yahut hiç söylememişim gibi duymazlıktan geliyorsun. Tekrar etmek mecburiyetinde bırakıyorsun.

Bitirdiğim bölüm, sosyal bilimler başlığı altında sınıflandığı için, giriş seviyesinde sosyoloji okumuşluğum vardır. Haliyle bu bilgiler, 19.yüzyıldan kalma değildir; zira bilimseldir ki bilim dediğimiz de sabit değildir. Ben, burada genel anlamı ile toplum dediğinden ne anlaşılır bunu izah ettim. Neden? Çünkü sen, toplum denildiğinde salt niceliksel bir topluluk anlaşılır gibi yanlış bir tanım yaptın. Ben de sana bunun böyle olmadığını izah ettim.

Toplumsal kurumlardan yahut baskı unsurlarının neler olduğundan ayrıntıları ile bahsetmedim. Zaten, genel anlamı ile kısa ve öz toplum tanımı yapılırken ayrıntılardan bahsedilmez. Ayrıca bu tanım, dayatmayı göz ardı etmiyor. Otorite ve töre ya da manevi değerler, toplumsal kurumlar eliyle dayatılır. Daha önce de yazdım, bunlara uyum sağlamayan bireylere yaptırım uygulanır diye. İlla DAYATMA kelimesini mi kullanayım yani.

Ne çelişkisi? Sen farklı bir anayasaya yahut medeni kanuna mı tabisin? Aynı hukuk kurallarına tabi değil misin? Öylesin. Peki, bunların içerdiklerini istisnasız onaylıyor musun? Hayır onaylamıyorsun. Peki, bu kurallar seni bağlamıyor mu? Bağlıyor. Ne yani sen bu toplumun dışında mısın, bir üyesi değil misin? Üyesisin.

Toplumun tüm üyelerinin istisnasız mutabık olduğu bir değerler sistemi yoktur. Olmadığından, toplum olmak demek, özgürlükten feragat etmek, belli haklardan feragat etmek demektir.

Özgürlük anlayışın gerçekçi değil. Mutlak anlamda özgürlük diye bir şey yoktur. Seni tatmin eden anayasa, başkasını tatmin edecek diye bir koşul olmadığından, illa ki birileri hoşnut olmayacak ve o birileri senin anlayışına göre zorbalığa maruz kalacaktır. Böylece de toplum halinde yaşıyor olmak demek, insanların şu ya da bu şekilde baskı altında yaşadığı anlamına gelir. Anayasa salt bir örnektir. Yazılı yahut yazısız hukuk kuralları vardır. Yani anayasa yoksa töre vardır. Bir kurallar sistemine tabi olmadan yaşayan toplum YOKTUR!

Bir bak bakalım senin evrensel-insan hakları, evrensel hukuk dediğinde 8-9 yaşındaki kız çocukları ile evlenme gibi bir hak var mı? Yahut kadınları erkeklerden aşağı görme, bir kaç kadınla evlenme, onlara erkekler ile eşit haklar vermeme, örneğin eğitim hakkı tanımama var mı? Ben söyleyeyim YOK! Bazı toplumlarda bu uygulamalar ayıp değildir ve uygulanır.Sen, adamın hayatına neden müdahale ediyorsun? zorba mısın? senin evrensel- insan hakları dediğin hakları kabul etmek zorunda mı herkes? Neden insanlara nasıl yaşamaları gerektiğini söylüyorsun?

Senin söylediklerinin ne bilimle, ne akılla, ne mantıkla, ne tarihle, ne evrensel-hukukla, ne evrensel insan hakları anlayışı ile bir ilgisi yok.

Bana insan haklari evrensel hukuk ve hak ve ozgurluklerden ne algiladigini aciklar misin?

Cunku bunlari algiladigini dusunmuyorum. Algilamis olsan, hak ve ozgurluk tanimi ile ihlali farkini algilarsin. Cunku konu kabul etmek degil; konu ihlal. Senin tum dile getirdiklerinde ihlali iceriyor. Zaten bu da dogal, baskalarini kendi dogru degerlerin ile degerlendirmen den ve kendi dogruna dogru cekmekten hak ve ozgurluk tanimi ile yapmis oldugun ihlalin farkini algilayamiyorsun.

Cunku senin "sun" temelli kisilere kendi dogrunu dayatma caban zaten senin dusunce ve davranisini cagdisi kiliyor.

O yuzden burada hak ve ozgurluk tanimi ile ihlali konusunda senin ile ayni gorusu paylasmiyoruz Paylasamayiz da. Bu acidan karsilikli satasmaya ve polemik davetine bu yazisma donusmeden, burada keselim ve birakalim basligi ve mesajlari okuyanlar neyin ne olduguna karar versin.

Mesajimin basinda sormus oldugum sorulara getirecegin aciklamaya gore sana yanit verecegim.

Soru basir hak ve ozgurluklerin tanimi ve temsili ile;

Hak ve ozgurluklerin ihlali nedir ve farki nedir? Zaten bu aciklamadan sonra, hangi dusuncenin ihlali onerdigi ve zorba oldugu da ortaya cikar. Cunku zorbalik tanimak ve temsil hak ve ozgurlugu vermek degil; aksine bunu onlemek ve sadece tekel dayatmayi topluma zorla guc ile baski ile kabul ettirmektir. Bu temelde ha proletarya ha burjuva, ha sosyalizm ha fasizm sadece toplumun sadece bir kesiminin kabullenecegi ve karsi cikan kesime de baski uygulayacagi icin zaten zorba olacaktir. Her turlu hak ve ozgurluk ihlali zaten zorbaliktir. Senin algindaki topluma dayatma da iste bu ziorbaligin insanoglunu sanki buna uymak zorunda olarak algilayan nicelik algisinin bir urunudur.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Söylediklerimi duymazlıktan geliyor yahut çarpıtıyorsun. Bu nedenle seninle tartışmak istemiyorum. İlk mesajımda ifade ettiklerim çerçevesinde tartışmayı kendi adıma noktalıyorum. Bu başlığı okuyacak kimseler varsa, sosyoloji biliminin toplumu nasıl tanımladığına bakmalarını tavsiye ederim.

İlk mesajımda da belirtmiş olduğum gibi, senin toplum tanımının doğru değildir, zorlamadır ve yapaydır.Maddi unsurların bir araya gelmesi ile toplum olunmaz. Sosyoloji bilimi toplumu bu şekilde tanımlamaz.Toplum olmak için manevi unsurlar da gereklidir. Toplum olabilmek için bu manevi unsurların herkes tarafından onaylanmış olması gerekli değildir. Sosyoloji biliminde genel kabul görmüş bu tanıma--ki senin bundan haberin yoktur--, insanlığın dününden, bugününden hareketle ve bilimsel bir bakış açısı ile ulaşılmıştır. Bu tanımlamalar; ancak bu yöntemler ile oluşturulmuş tanımlamalar ile değiştirilebilirler. Tarihten bihaber olarak, sosyoloji biliminden bihaber olarak, öyle evde otururken, üstünkörü bir şekilde neden böyle olmasın yahu diyerek tanımlama yapılmaz. Yapılırsa isabetli olmaz, yapaylığı ve zorlamalığı sırıtır. Bir tanımlamanın geçerli olup olmaması, ait olduğu zaman üzerinden çürütülemez. Pratikte sınanarak çürütülebilir çünkü pratikte sınanarak oluşturulmuşlardır. Tıpkı resmi tarih diyerek tarihsel bir iddianın çürütülemeyeceği gibi, 19.yüzyıla aittir diyerek herhangi bilimsel bir tanımlama da çürütülemez.
 

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
Aslinda 12 nolu mesajindaki koyulastirdigin yer, senin hak ve ozgurluk ile bunun ihlali farkini algilayamadigini acikca ortaya koyuyor. 8-9 yasindaki bir cocugun evlenmesi nasil bir hak olur. Bunu ancak dini yonlendirim ve yaptirimi savunanlar kabul eder. Bir kisinin hak ve ozgurluk talebi icin yetiskin olmasi gerekir. Dolayisiyle cocugun evliligi bir suctur ve bu sucu isleyen de onun ile evlenen ve onu evlendirendir. O yastaki cocugun hakki okumaktir.

O yuzden son defa soruyorum. Hak ve ozgurluk tanimi ve temsili ile ihlali farki nedir? Konumuz yetiskin uzerine. Yetiskkin de en az 16 yastir. Bunun altinda olan cocuktur ve kendi karari yoktur.

Ayrica benim bir seyi ispat etmeme de gerek yok. Tek duze baskilarin toplumlari nasil bir mucadele icinde tuttugu gozlem veriyor. Kimsenin kimseyi hic bir degere veriye ve tabuya zorlama hak ve ozxgurlugu yoktur. Aksine kisinin kendi degerini kendisi yasama hak ve ozgurlugu vardir. Yine bir kisinin kendi degerini baskasina zorlama, baski ve mudahele hak ve ozgurlugu de yoktur.

Iste hak ve ozgurlukler sadece kisi icin vardir, zorlama olarak hem kisisel hem de toplumsal temelde yoktur. Yok demek, uygulamanin ihlali demektir.
 

UpBot

Kahin
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2021
Mesajlar
1,017
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Çok teşekkür ederiz konu için.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst