Sosyal Ekoloji: Çevre Felsefesi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Ekoloji kategorisinde chimera tarafından oluşturulan Sosyal Ekoloji: Çevre Felsefesi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,282 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Ekoloji
Konu Başlığı Sosyal Ekoloji: Çevre Felsefesi
Konbuyu başlatan chimera
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan chimera

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
‘İnsanlık doğanın özbilince kavuşabilmedir.’ Elisee Reclus

En derin ve otantik manada sosyal ekoloji; yeryüzündeki uyanışın kendi üstünde yansıması, tarihin üstündeki örtüyü kaldırması, utanılması halini sorgulaması ve geleceği tefekkür etmesidir.

Felsefik yansımanın devamı bu uyanışın bir görünüşüdür. Felsefik yaklaşım olarak sosyal ekoloji, sosyoloji ve ekoloji arasındaki ontolojik, epistemolojik, etik ve politik boyutların pratik ve tinsel yönlerinin bu ilişkideki yansımalarını soruşturur. Bu arayışların bize vereceği şey, biz ki gerçek insan olma yolunda ve doğal tarih arasındaki oluşumumuzla karşılaşılan meydan okumalar ve fırsatlar arasında seçim yapabilmemizde rehberdir. Bununla birlikte, bu süreç bütünsellik ve diyalektik bir analiz geliştirir, ve en iyi şekilde eko-toplulukçuluk (eko-kommunitaranizm) olarak tanımlanan bir sosyal uygulamadır (pratiktir).

SOSYAL VE EKOLOJİK KAVRAMLARI

Sosyal ekoloji, öncelikle bir ekolojidir. Ekoloji terimi içinde güçlü bir toplulukçuluk (kommunitaryan) manası vardır. Edebi olarak (literal); logos manasına gelir, aynı zamanda bir ev halkının yansımasını veya çalışmasını ifade eder. Ekoloji, bizi, bir topluluğun üyeleri olarak, bütün bir gezegeni düşünmeye davet eder. Aynı zamanda problemlerimizin ve izlediğimiz yolların (yöntemlerin) domestik (yerli-evcil) bir yapıda olduğunu söyler. Sosyal ekoloji, bazen yoğunlaştığı özel konular sebebiyle merkezinden uzaklaşırken, istikrarlı olmak için, toplulukla ilgili konularda yeryüzünün ev halkını yaşam çerçevesinde inceler. Sosyal ekolojinin diyalektik yaklaşımı; sosyal ekolojistlerden sosyal olayların ekolojik boyutlarda değerlendirilmesini ister. Ekolojiyi ilgilendirmeyen ‘Ekolojik olmayan (non-ecological)’ fenomen yoktur.

Bazı yerlerde, ‘Sosyal Ekoloji’deki en problemli kavram ‘Sosyal’dir. Kullanımında, paradoks bir görünüşü olan ‘sosyal’ terimi, güçlü bir toplulukçuluk (kommunitaryan) geleneğindir. Tönnies’in meşhur ayrıştırmasıyla ‘Cemiyet (society)’ ve ‘Toplulukçuluk (Community), Cemiyet (Gesellschaft) ve Cemaat (Gemeinschaft) manasında kullanılırken, geleneksel olarak, ‘topluluğa ait(communal)’ kelimesi ‘Sosyal’ kavramına karşıtlık olarak tezahür etmiştir. Fakat, açıkca görülen bu iç tezatlık daha derin doğruluğa giden bir yol olabilir. Sosyal ekoloji, toplulukçuluk (kommunitaryan) boyutlu sosyal bir projedir. Dolayısıyla, çok terimli bir toplumsal dil mirasını yeniden elde etmeye çalışır. Bu anlamda, yeryüzünün ev halkı içinden bir ev halkıyla olan ilişkisi misalidir. ‘Toplumsal (social)’ kelimesi ‘dost’ veya ‘arkadaş’ kelimesinden gelmiştir (türetilmiştir).

GELİŞEN TEORİ

Son çeyrek yüzyılda, geniş bir sosyal ve ekolojik felsefe ‘sosyal ekoloji’ adı altında tezahür etmiştir. (birleşme çatısı oluşturmuştur) Bu felsefede sosyal teoriysen Murray Bookchin’in düşünceleri etkili olurken, uzun bir geçmişi olan ekolojik toplulukçuluk (kommunitaryan) düşüncesi 19, y.y’a dayanır. Bu bağlamda, sosyal ekolojinin kökeni coğrafyacı Kropotkin (1842-1921)’in ortaklaşmacı, toplulukçu (communitarian) fikirlerinden kaynaklanır. Kropotkin’in pozitivist yaklaşımları ve problemli doğa kavramına rağmen, sosyal ekolojiye önemli katkılar sağladığını kimse inkar edemez. Onun düşüncelerinde yer alan karşılıklı yardım, politik ve ekonomik merkezsizleşme, insan-merkezli üretim, communiteryan değerler ve demokrasi tarihi geleneğine önemli katkılarda bulunmuştur. Bununla birlikte, diğer bir Fransız coğrafyacı anarşist düşünür’Elisee Reclus (1830-1905) bu düşünceyi daha derin bir şekilde kökleştirmiştir. 19, yy.’ın ikinci yarında, bu yy.’ın başlarında, Reclus ‘Sosyal coğrafya’nın alanını genişleterek ‘sosyal ekoloji’nin temellerini attı. İnsan topluluğu ve doğal Dünya arasındaki etkileşimin tarihçesi, bunun homo sapiens türünün acil ihtiyacı ile başlamasının keşfedilmesi, Reclus’un çağındaki kentselleşme, teknolojik gelişme, politik ve ekonomik globalleşme, embiriyonik uluslararası birlikteliğe kadar uzandı.Reclus doğal Dünya ile uyum içinde özgür, kommunitaryan bir cemiyet (society) oluşturmayı öngörmüştür. Reclus’un yoğun tarihsel araştırmaları; işbirliği, doğrudan demokrasi ve özgürlükle ilgili olanlar, eski Yunanlılardan, İzlanda demokrasinden, ortaçağ bağımsız şehirler ve İsveç kantonlarına kadar sosyal dönüşümü ve insana özgürlüğünü vermedeki eylemleri (movement) modernleştiren izler taşımaktadır. Aynı zamanda O, kapital otoriter ideolojilere konsantre olmuş modern merkezli devletin gelişimini ve yükselmesini tasvir etmiştir. O’nun geniş kapsamlı tarihsel birikimi, kapitalizm ve otoriter sosyalizme eşitlikçi- anti-otoriter bir perspektiften bakan geniş bir kritik içerir. Bu kritiğin yanı sıra, devlet ve kapitalizmin gücüyle ortaya çıkan endüstri ve teknolojinin yıkıcı ekolojik etkilerini içeren bir analiz (de) vardır. Şu dikkate alınmalıdır ki; bir yüzyıl önce Reclus’un sosyal teorisi, yakın zamanda ekolojik felsefe çevresel etik için önemli bir filosofik problem olan insan topluluğu, diğer canlı türleri ve Dünya üzerindeki tüm hayata şefkatli ve saygılı bir tutumla adaleti savunmak gerektiğini savundu.

Reclus’un çalışmalarındaki bir çok tema, daha sonra İskoç botanist ve sosyal düşünür Patrick Geddes (1854-1932) tarafından geliştirilmiştir. Ki; O bu çalışmalarını ‘Biosofi’ yani ‘biyosferin felsefi olarak araştırılması’ diye tanımlamıştır. Geddes, kültür ve ekolojik bölgelerle uyum içinde ılımlı toplulukların yaratılması ihtiyacı üzerine odaklanmış, ayrıca insanlığı evlatlık alan yeni teknolojilerin (neotekler) geliştirilmesini (ekolojik olarak uyarlanmış toplulukların) önermiştir. (ekolojik olarak dengelenmiş toplulukların=ecologically-balanced communities) O toplulukların organik olarak geliştiğini varsayarak, en basit sosyal seviyelerdeki karşılıklı yardımlaşmanın tüm topluluklara yayılarak, küçük toplumların gönüllü olarak büyük birliklere federasyon oluşturacağını öngörmüştür. Geddes çalışmalarını ‘Mekan, Çalışma ve Halk’ kavramları üzerine yönlendirir, doğal çevrenin,insanlığın, yeteneğin ve üretimin yaratıcı biçimlerinin (tarzlarının) belirli özelliklerini projesi içine dahil ederek yerel (lokal) kültürü kendi ‘Ütopya’ ya da ‘İyi Toplum’ düşüncesine dönüştürme görüşündedir. Geddes, bu görüşünü ‘Sosyografi’ veya ‘coğrafik ve sosyolojik çalışmaların sentezi’ olarak isimlendirir (tanımlar). Bu detaylı bölgesel incelemesiyle geldiği noktada (varmış olduğu düşüncesinde) toplum planlamasının doğal ve kültürel gerçeklerden kaynaklandığı (köken aldığını) ve organik olarak gelişim gösterdiği kanısındadır.

Geddes’in çoğu düşünceleri, daha sonra sosyal ekolojik geleneğin gelişmesinde en büyük eksen olan, Amerikan tarihçisi ve sosyal teorist Lewis Mumford (1895-1992)’in cemiyetin (society) büyük vizyonu doğa ve teknoloji ile bütünleşmiştir. Ramachandra Guha, Mumford’un düşünce zenginlikleri ve alanı nedeniyle kendisini Amerika’nın öncü sosyal ekolojisti diye belirtmekte, kesinlikle haklıdır. Bookchin’in daha sonra ‘sosyal ekoloji’ terimine eklediği temel (fundamental) kavramların çoğu Mumford’un daha önceki ekolojik bölgeselleşmesinden ödünç alınmıştır.

[8] Bu bakış açısı doğrultusunda, o insan ırkının gelişimini organik gelişimin “kozmik” sürecindeki devamı, oluşumu ve gelişimi olarak görüyor. Ama, ayrıca o insan tarihini insan çevresi ve doğasının counter hareketi görünümü ve mekanikleşmenin (mechanization) gelişen süreci olarak görüyor.

Buna benzer Reclus ( ondan önce), Mumford , tarihi, özgürlük ve baskı arasındaki savaş olarak görüyor. Mumford’un bu drama hakkındaki yorumu; Biz bir yandan mekanikleşme güçlerini, baskılarını ve bölünmelerini bir yandan ise doğanın organik uyarımlarını ( impulse) yararcılığını , aşkını ve birleşimini görüyoruz. Tarihin bu trajedisi ise mekanizm yükselişinin artışı ve organik bağlarımızın doğaya ilerleyen yıkıcılığıdır. Tarihin baskıcı anı ise, ona göre “özünü koruyan bir doğanın hayatiliğinin ve yaratıcılığının uzun bir dönüşümü ve uyarıcı dengeli ortak bir toplum yaşamı”

Mumford bu süreçteki ilk kararlı adımı Büyük Üretim tarihi dünyasının yaratılışı olarak disiplinli bir şekilde despot gücün ifadesi olan piramitlerin inşası için hiyerarşik kontrol altında mekanize olmuş insan iş gücü olarak görüyor. Büyük Makineleşme ilk barbar şeklinde devam ederken tarih boyunca gelişti, modern dünyada daha karmaşık teknolojik görünümlü, yüksek güçte, çeşitli politiksel, ekonomik kültürel ifadelerle ve insan gücü ve kavramasına açık dayanıklılıkla tekrar ortaya çıkmıştır. Mumford tarihsel hareketlenmelerin sonuçlarını yeni teknolojik baskınlığın üzerine kurulu yeni totaliteryan düzen ve obsesif tüketimle doyurulan kültürün ortaya çıkması olarak görüyor. Sonuçlar ise otantik (authentic) kendiliğin (selfhoood) kaybı, organik toplum çözünülümü, ve çarpıtılmış doğayla olan yıkıcı ilişki.

Mumford’un görüşü olan tarihi eğilimlerin tersine çevrilmesi süreci, sosyal ve ekolojik bir nitelik taşır. O, sosyal ve merkeziyetçilik (decentralization) sürecini şöyle tahmin etmiştir.; demokratik kurumlar bölgesel seviyelerde organik parça olarak ama farklı topluluklar olarak yeniden yaratılmıştır. “Gerçek insan toplulukları” , o iddia ediyor ki çeşitliliği bütünlükle birleştirdiğinde sosyal ve görsel çeşitliliğini korusun . Mumford’u takiben Geddes, yöresel toplulukların bölgesel doğal ve kültürel gerçeklerden kaynaklandığına inanıyor. Güçlü kültürlerin güçlü bölgesel merkezleri aktif ve güvenle desteklenmiş bölgesel hayatın temelleridir. Bölgeselcilik (Regionalism) sadece ekonomik bir terim değil, ama birde politik ve kültürel olanları var ve çok güzel bölgesel boyutlarla ve en evrensel ve global olanları arasında önemli bir bağlantıdır. Mumford diyor ki şekillendirme sürecinde uzun süre bulunmuş, bölgesel kültürlerin yeniden inşası dünya kültürüne olgunlaşma ve dinsellik verecek. Mumford iddia ediyor ki eğer tarih yönü tekrar insancıl ve ekolojik, hayat beyan eden bir geleceğe yönlendirilecek ise, insanların kişisel ve sosyal değişimlerinin epacholci çok önemlidir. Aynı ruhla communiteryan felsefeci Martin Buberi yeniden oluşturulmuş insan ruhundan yükselmesinden oluşan bölgesel kültürlerin insancıl, iş birliğine dayanan dünya kültürünün tekrar ortaya çıkacağını tahmin etmiştir.

O, Mumford un görüşüne yakın çevre ve doğaya genel bir bakış açısı ile başlıyor, Boochin sosyal ekolojinin daha ileri gelişimi hakkında çok sayıda önemli katkılarda bulunuyor. En önemlisi, o diyalektik analizini, merkezi odak noktası yaparak Reclus, Geddes, Mumford, tarafından geliştirilmiş toplulukçuluk, organikçi ve bölgeselci (regionalist) geleneklerinin teorik tabanını genişletmiştir..

O ayrıca Mumford’un organik dünyaya karşı savunmasına daha net bir ekolojik kavram (teori) perspektivi geliştirmiştir. Mumford’ un organik toplumun (society) Dev Makine (The Megamachine)’e saplantısı olan tarihsel dönüşümüne dair analizi ,Bookchin’in baskınlığın çeşitli formlarını geniş tanımlaması ve hiyerarşik toplumun yükselişi görüşüne göre genişletilmiştir. O, zamanının çoğunu devlet etkileşimine(the interaction of the state), ekonomik sınıflara, ataerkilliğe, gerontacrcy e ve baskınlığın gelişiminin içindeki diğer faktörlere daha detaylı özen göstermiştir.. Özellikle önemli olan bir nokta, Bookchin’ in ekolojik kriz içerisinde gelişen global kapitalist ekonomi üzerine vurgu yapması, Mumford un ekonomiye değil de tekniğe daha çok önem vermesi eğilimini doğrular. O, bir de karşılıklı yardım (mutualistic), cömertlik (liberatory), göçmen toplulukların ekolojik dağılımları, millenarian dini hareketleri, ve ütopik deneyimler bölümlerini “özgürlük tarihi”ne ekler.. Sonuç olarak, onun arkadaşları otoriter olmayan, demokratik ve merkezsiz, ekolojik bir genel görüş savunurken, Bookchin, liberal kentsel(liberatarian municipitalism) ve konfederasyon hakkındaki önerilerinde politik tartışmalarla olaya daha net(kesin) bir siyasal yön verir.

Bazı bu gibi katkılar önemli sonuçlara yol açmıştır. Bookch’in sosyal ekoloji geleneğini önemli yollarla geliştirip büyültse de, o bunun yanında filosofik sistem inşasındaki dogmatik ve diyalektik olmayan (non-dialactical) girişimleriyle, bağnaz yandaş politik görüşü ile, “rekabet” ekofelsefesi ile ve farklı çeşitli açıklamalarıyla sosyal ekolojiyi daraltmıştır. Boochinist sectarianism yaklaşımı sosyal ekoloji ile ne kadar örtüştü ise, ekofelsefesiyle potansiyeli o kadar takdir edilmemiştir.

Ama sosyal ekolojinin getirdiği önemli konular neyseki kısa süreli partizsan dumanı arasında silinip yokolup gitmeyecek. İster istemez sosyal ekoloji, onu kısıtlayan girişimlere bütünsellik değerlerine, çeşitliliğin birleşimine, organik gelişime ve diyalektik öz-transandantalliğe (self- transcendence) ters düşen bir yolla karşı koyacak. Onun geçici aksamalarına rağmen sosyal ekoloji projesi genel teorik oryantasyon (intibak, çevreye uyum) olarak gelişmine devam ediyor.

DİYALEKTİK BÜTÜNSELLİK

Sosyal ekoloji, bütünsellik bakış açısıyla, her fenomeni daha geniş bir evrim (değişim,evolution) yönüyle ve Kainattaki oluşumu bir bütünle ilişkilendirmektedir. Bu anlayışla, Dünyevi gelişimi de artan karmaşıklık ve çeşitliliğe doğru bir hareket ve değerlerin gelişen oluşumu olarak görür. Mumford’a göre ‘Kozmik Evrim’in yaratıcı ilerleyişi ile ilgili bir çalışma ‘rastgele yada önceden belirlenmiş’ olmadığını, bireysel organizasyona (self-organization) doğru temel bir eğilim olduğunu, milyarlarca yıl geçtiğinden hatırlanabilir olmadığını, artarak gelişmeye yön verdiğini göstermiştir.

Bu bakış açısı eski Yunan’dan en son ‘Organic bilimcileri’ ve oluşum süreçlerinin filozoflarına kadar uzanan uzun teolojik gelenekle bağlantılıdır. Evrimsel anlayışla yorumlandığında Hegel’in ‘Madde öznedir (subje)’ anlayışıyla paraleldir. Subje yada maddenin (substance) verilmiş tam bir tanımı yoktur, evrensel süreçlerle madde özneye dönüşmüştür. Madde öz organizasyona, hayata, bilince, öz bilince ve netice olarak transandantal bilince meyleder (gelişim sadece bilinçle değil oluşumun bütün seviyelerinde yer alır.) Sosyal ekoloji, evrimsel oluşumun teorileriyle bu anlemda bağlantılıdır. Böylelikle Hegel’in dialektik idealizmi ile dolaylı olarak, Samuel Alexander’ın kozmik evrimleşme teorisiylede açıkça bağlantılıdır ve Whitehead’in metafiziği ve çağdaşlarının gelişim felsefesinin sosyal ekolojinin temellerini oluşturmakta, Teilhard de Chardin teknomerkez ve doğal olmayan kuramına örnek teşkil edip, Radhakrishnan ve Aurobinda’nun doğu gelenekleriyle sentezlenerek Ken Wilber’in büyük oluşum sentezinde en gelişmiş halini alır.

Sosyal ekoloji gezegensel oluşumun sadece adaptasyon mekanizması olarak değil bütünsel oluşumun ekolojik olasılıkları ve sosyal kavrayışı ile yorumlar. Bu gelişim türler ve türler arasındaki, türler-ekosistem, türlerin arasındaki ekosistem ve yeryüzünün bütünü arasındaki fayda ilişkilerini belirleyerek ve toplumları ve ekosistemleri gelişen parçalar olarak üzerinde çalışmayla yeterince anlaşılabilir. Kropotkin’in yaklaşık 1yy. önce işaret ettiği gibi, böyle bir çalışmayla bütün kademeler arasında simbiyotik ilişkilerinin varlığı ve özgürlüğün gelişimini kavramak mümkün olacaktır. (Öz-organizyon, öz belirleme ve öz kavrama olarak) Böylelikle tabiattaki sürekliliğin çarpıcı seviyelerini görebilir, yani sosyal ekolojinin gayesi olan birleşik ekolojik toplumun oluşumun en temel kademelerine dayandığı anlaşılmaktadır.

Bazı sosyal ekoloji eleştirmenleri evrimsel gelişimin sürecinde insan oluşumunun yerini vurgulayarak ekolojik olmayan insan merkezli bir anlayış geliştirmişlerdir. Bookchin’in düşüncesiyle bu fikir bazı açılardan uymakla birlikte; bu sosyal ekoloji için neyin gerekli olduğunu açıklamaz. Dünya tarihi ve kainatta insan oğlunun özel yerini idrak etmemiz gerektiği halde bu analayışın sonuçları hiyerarşik, dualistik ve insanmerkezcil olmaktan uzaktır. Dualektik analiz bütün oluşumların br merkezde toplandığı ‘merkezcilikleri’ (yapısalcılık, oto denetim, algılama, hissetme, dokunma, bilme) reddeder. Diyaliktik bir perspektiften, determinasyonun negatif olması, diğerinin bir organizmada ve bütünün de parçada mevcut olması dolayısıyla, bir mesafede ortaya çıkanların ifadelerini de reddeder. Burada yalnızca parçalarda ve farklılıklarda bütünlük değil, aynı zamanda uzaklıkta birlik söz konusudur. Doğadaki yerimizi bizim oluşumumuzla ilişkili yolları anlayarak, bu analizlerle yorumlamalıyız ki buna dikey bakış açısı denir; yatay bakış açısıyla oluşumu daha geniş oluşum dünyalarıyla idrak da mümkündür. Bu ilgisizliklerin modlarını açıklayarak sosyal ve ekolojik sorumluluğumuzu, insanın ihtiyaçlarını ve katıldığımız doğal toplumlara tepki kapasitemizi anlamak mümkün olur.

Diyalektik ve bütünsellik de, topluluk ve organizma metaforlarının kullanımı çeşitli fenomenlerle kesinlikle problemli değildir.Eko felsefede bu hayallerin durumları çok tartışmalı olabilir ve onların işlev ve sınırları devam eden bir yansımanın mevzusu olmalıdır. Araştırma konusundaki gelişen teorik kavramların hepsinin ihtiyacına ve onların katı, objektifleştiren yöntemle kullanımından kaçınmanın önemiyle, diyalektik yöntem onların geçici doğasını varsaymaktadır. Böylelikle Dünya yada biyosferin topluluk olarak tarif edilemeyeceğine dair kesin deliller vardır. Topluluk, diğer varlıklarla kesin yöntemlerde saygı çerçevesinde, mecburiyet gözeterek gerçekleşen karşılıklı iletişim olarak tanımlanabilir. Böyle bir toplum ‘model’ olarak alındığında biyolojik organizma kalitesine sahip, organik bütün olmasının yanında Dünya ‘tek’ olarak algılanamaz. Bu terim bahsedilenden daha geniş manalar içermektedir. Bir topluluk sadece yetenekli, gelişmiş insanlardan değil, bebekler ve çocuklar, zihinsel engelliler, geçmiş nesiller, gelecek nesiller, evcil hayvanlar,insan eliyle yapılan herşey, mimari, kamu işleri, değerler ve idealler, prensipler, hedefler, semboller, hayali anlamlar, dil, tarih, gelenekler, toprak, bitkiler topluluğu, ekosistemlerin bütününden meydana gelmektedir. Bir toplumun ferdi olmak, listelenen kategorilerden biri yada birkaçıyla ilişki sorumluluğuna vakıf olmak manasına gelir.

Bütünselliğin manalarının toplamıyla ilgili sorular artmaktadır.Bütünsellik eleştirmenleri bazen onu, parçaların değeri, önemini reddeden aşırı organizist yaklaşımla açıklanır. Böylece, bütünsellik sadece bir bütünün ontolojik olarak parçaları değil, metafizik olarak parçadan daha gerçek, yada parçadan daha fazla kültürel düşünce hakeden bir anlayıştır. Gerçekte bütünsellik oluşumun, gerçeğin veya parçaların değerinin bütünden ayrıldığını reddeder.

Bazen, bazı eleştirmenler diyalektik bütünsellikteki önemli ayırımı gözden kaçırdıklarından yanlış anlaşılmalar olabilir. Onun etraflı bir şekilde bütünsellik analizinde, bütünün parçalarından daha çok, kendi parçalarının bütünle ilişkide olduğu holonlardır. Parçanın önemi böylelikle, bütünün önemine katılma fonksiyonuna indirgenemez. Onun önemi oluşturmasına yarsım ettiği bütünün faydasının marifetindeki payıyla ilgili olarak da düşünülebilir. Bununla birlikte, bütünsellik eleştirileriyle en fazla ilgili olanı belirtmek gerekirse, bütünlükteki eşsiz ifadesinin marifetinden söz edilmelidir. Burada çarpıcı bir ironi görülmektedir. Doğru bir bütünselliktir genellikle gelişimcilerin daha büyük bir bütünde eridiği gerekçesiyle bütün çeşitlerini (düşünülen form, öz organizasyon, faydanın marifeti) takdir etmeye muktedir olmasıdır.

Bütünsellik; o yer değiştirmiş somutluk yanlışlığının bir versiyonunu oluşturan bütününün belli bir kısmının (fetishization)u değil, fakat gelişen çeşitlilikteki birlik içindeki seviyeler ve çeşitli yollardan bütünlüklerin çeşitliliklerinin araştırılmasıdır.

OLMAYAN TABİAT (No Nature)

Bu kadar çok bütünün gerçeği içindir. Bununla birlikte dialektik bütünsellik doğanın bütünü dahil, bütünü katıksızlaştırması, somutlaştırmayı, nesnelleştirmeyi kabul etmez. Sadece bizim nesnelerimizin veya şeylerimizin deneyimleri maddeleştirmeden ve objektifikasyondan kaçan gerçekliğe işaret ettiği tüm doğa ile ilgili deneyimlerimizle doğaya indirgenemeyen gerçekliğe işaret eder.

Filozofik yansımaların başlangıçlarından beri, Doğu ve Batı dialektik düşünceleri oluşumun temelini, sonsuz birin çokluğa dönüşünü, başalngıçla var olan değişmezliğin bütün ilmin ve nesnelerin bilgisinin altında oluşunu önerdiler. Lao Tzu, bütün kavramsallaştırmanın önce gelmesinin veya isimlendirmenin ve belirlemenin veya oyulmuş sanat eserlerinin gerçekliğini Tao Te Ching’de tarif etmiştir.

“Tao; sonsuz olamayan yol olarak anlatılır.

Sonsuz olmayan isimle isimlendirilen isim.

Yeryüzünün ve cennetin merkezi isimsizliktir.”

Bu gerçeklik, ontolojik olarak öncelikle ekolojik farklılıklar, hakikaten ‘doğa’nın sadece ‘natüralizm’i yeterince diyalektik olmayan bir sebeptir. Diyalektik düşünceyi, tüm obje, kategori ve kavramların varoluş ve olmayışının onayına götüren tüm fenomenlerin durumsal gerçekliğinin anlayışıdır. Bu ekoloji teoristi Joel Kovel’in ‘plazmanın oluşumu’ diye söz ettiği alandır. Böhme gibi mistik filozoflar, oldukça diyalektik olarak ‘Zeminsiz zemin’ dediği oluşun, objektif olmayan şekilde ifade edildiği bir nesnel temelden ziyade maddeyi, hiçbir şeyin temsil edilmediği yada diğer gerçekliklerin temelini oluşturmaktadır. Şayet, biz herhangi bir kavramı bu sona ekleyebilseydik, belki de (Whitehead’i takip ederek) ‘yaratıcılık’oluşabilirdi.

Kovel, çağdaş bilimin oluşumun farklılıklarının değişmezliğini temelleştirmesini gösterdiğine işaret eder.

‘Bir bütün olarak Kainatta, şeyler arasında gerçek bir ayrılma yoktur; şimdiye kadar bize en gelişmiş bilim anlatır ki; orada sadece, plazmatik kuantum alanları, bir tek, sonsuzlukla karışma, sonsuzlukla oluşan madde (body) vardır.’

Kovel’in bizim primordiyal yerle olan ilişkimize dair tanımı, fenomonolojik ve psikoanalitiktir. Bu, bizim ekolojik ve hakikaten ruhsal oluşumumuzdaki yöntemleri (yolları) açığa çıkarır, çünkü, bizim oluşumumuz egonun veya sosyal yapının sınırları arkasında genişler. Bizim deneyimlerimizin çoğu, bu özün (kendiliğin) yeterli ve ilk olmadığını bize açıklar.

‘Fakat bunun tersine, sosyal sebepten önce gelen ilk safhanın dışında zamanından önce gelen sosyal grup, önemli olan esas yaşam boyunca aktif kalır. Özden önce farkında olmayan ilk safha vardır. Toplum, kültürel temsilciler grubu aracılığıyla bireyle kesişir. Bu, isimlendirme, belirtme, tutturucunun dışındadır. İsimlendirme dışında, kişinin karakteri asla ele alınmaz. Fakat esası içinde farkında olmayan öncül temsilcilerdir. ‘

Böylece, bizimle fiziksel olarak, psikolojik olarak, ontolojik olarak, büyük (ya da derin) gerçeklerle, diğer yaşayan canlılarla, diğer türlerle, dünya ile, varlığın başlangıç sebepleriyle bağlantılı varlığa esaslı bakış açıları vardır.

Bu bağlanmışlık fikri, diyalektik bütünsellik içinde ruhun içeriğinde ki yeryüzünün sorusunda bize yol gösterir. En çok radikal ‘eleştiren’ ve diyalektik Hegel’den sonra Genç Hegelciler de görülür. Feuerbach, Stiner, Marx ve onların akranları, Hegel’in merkezi kategorisini felsefe alanından uzaklaştırmayı tasarlamışlardır.Hegelci yaklaşım, en esaslı ontolojik soruların içinden diyalektik sorgunun olasılığını, dogmatik olarak reddeden diyalektik gelenek indirgeyici materyalizm tarafından idaresi altına alınmıştır.

Bu açık hale gelmektedir, buna rağmen en radikal olan diyalektik ve bütünsellik (holistik)düşüncesi, ruhun içeriğinin ontolojik ve politik önemini yeniler. Ruhun Hegel içerikli, dogmatik ve tek taraflı idealist bakış açısını ima etmeden, sosyal ekoloji içerikte değiştirme, geliştirme, olgunlaştırmanın hepsine ve onun derin ontolojik matriksinde ilişkimizi ifade etmede önemli anlamlar bulabilir. Kovel, ruh tartışmasına raporuyla başlar. Bu, özün sınırlarına boyun eğerken bize ne oldu ile ilgilidir. (32) Bu içerikle tasarladığı kimlik egosunun inkarı, ilişkilerimizi primordiyal süreklilikte ve yaşam, büyüme, gelişme süreci içinde ifadesi ve bütünlükle uğraşarak keşfettiğimiz, zaman bu içerikte yer alır. Bir sosyal ekoloji, şaşırmış ve bozulmuş olmasına rağmen ekolojik ruhaniliğe anlam verebilir, bu serbest doğruluk olan dinsel farkındalığın doğruluğunu somutlaştıracaktır. Bu sosyal uymacılık ve baskınlığın amaçları için olabilir. Bu çeşit ruhanilik doğanın dini ve tarihini farketme ve sentezdir. Bu, varlığın yaratıcı anlatımının çeşitliliğinin olağanüstü kutsallığının cevabını içerir ve bütün bunlar tüm varlıkları içine alır. Bu, ayrıca, varlığın, iyiliğini, doğruluğunu, güzelliğini gerçekleştirmesi için evrenin imkanının olgunlaştırılması, gizemin gelişiminde merak ve korku ifadeleridir.

EKOLOJİK BENLİK (self)

Sosyal ekoloji, kişilik özelliğinin diyalektik yaklaşımı ile ilgilidir. O, bütünlüğü vurgularken, tam homojen, entegre olmuş bir kişiliğin hayali fikrini kabul etmez. O, kişiyi daha ziyade gelişen bir bütün, çeşitlilik içinde bir bütünlük veya kişilik değişimi ve kendini aşma sürecindeki bir bütünlük olarak görür. Kişilik çeşitliliği, ‘Birlik içinde kaos’ olarak çok önemlidir. Çünkü, o, kişilik gelişmesi (çoğalması) ve varolmanın, hayatın, bilincin, aklın daha geniş bir içerik ile olan devamlılığımıza tanıklık eder. Böylesi bir kişilik görüşü, her bireyin tekliğine ve her bireyin kendi kişiliğinden gelen (akan) mukayese kabul edilmez güzelliğine doğru mücadelesine bir saygı göstermeyi ifade eder. Bu görüş, aynı zamanda şunu da fark ettirir; bireysel olarak kendini idrak (anlama) etme bir kişinin diğer kişilerle, toplumla ve daha geniş bir dünya ile diyalektik ilişkisinden farklı olarak, daha anlaşılmazdır. Kişilik gelişiminin anlamı; bireyselliğin ve sosyal varlığın aynı anda göz önünde bulundurulmasıdır. Tüketim toplumunun doymak bilemz fakat, nazik ve az gelişmiş benliğinin (ego) böylesi gelişmiş kişilikle yer değişimi, sosyal etkileşiminin önemli amaçalrından biridir.

Bu genel değerlendirme içinde, kişiliğin sosyal etkileşim düşüncesinin (konsept) gelişimi için bir çok alanlar oluşturur (kalır). Kovel’in işaret ettiği gibi, anlam alanı bir hayali dünya yaratır ve bu dünyada tabiattan ve kişi tabiatından belli dereceden farklılıklar vardır.O şöyle açıklar;’Biz bir zaman doğanın parçasıyızdır ve doğal süreçlere tamamen katılırız, fakat, aynı zamanda doğadan da tamamıyla farklıyız. Varlık belirli bir alanda kendimizi dil yoluyla birleşme ve ayrılma arasında tanımlamaya yönelme durumundayız. ‘’İnsani bakımdan dünyaya karşı olan bu ‘temel olumsuzluktan’ dolayı, ‘doğa ve kişilik arasındaki ilişki çokluk içinde bütünlük anlayışına dayandırılan basit çevresel bir model genelleştirilmesine rağmen anlaşılamaz’

Daha da ötesi, kişiliğin ‘nesnel’görünüşleri (tavırları)-arzunun en yargısal ve ilkel katmanlarının alanı- düşünce tecrübeyle asla tam olarak aşılamaz. ‘Çoklukte bütünlüğü’ anlamanın sosyal ekoloji projesinin parçası olan dualizmi (dualiteyi) ve yabancılaşmanın, ayrılmanın ve mesafenin deneysel ve varlıksal anlarını (dualistik olmayan bir genel çerçevede) kuramsallaştırmaktır (Bu anları tevil etmekten ziyade)

Böyle yaparak sosyal ekoloji dualizmin böldüğü vücut ve aklın ayrılmaz değerlerinin araştıracaktır. Böylesi gerçeklikleri, bir tarafta düşünce, imaj, işaret, sembol, belirleyici ve lisan ve diğer tarafta his, heyecan, huy, içgüdü, ihtiras ve arzu olarak incelediğimizden dolayı, iki alan arasındaki bağlılık, önemli ölçüde görülebilir olacaktır. Bookchin’in sosyal ekoloji (sosyal çevre bilimi) anlayışı soyut doğalcılığı daha zengin, diyalektik ve çok amaçlı bir benimsemeye dönüştürecektir. Abram şöyle söyler;

(9. sayfa) ‘Nesneleri tecrübe edebiliriz-dokunabilir, duyabilir ve tadına bakabiliriz- çünkü vücut olarak hissedilebilir olana dahiliz ve kendi yapılarımız, seslerimiz ve tatlarımız var. Nesneleri algılayabiliriz, çünkü algıladığımız hissedilebilir dünyanın bir parçasıyız. Şunu da söyleyebiliriz; Biz, bu Dünya’nın organlarıyız, onun etinin etiyiz ve Dünya kendini bizim vasıtamızla algılar.

Böylesi bir insan- doğa etkileşim kavramının bütünselliği insanlık anlayışına gerekli bir tamamlayıcı şeydir, doğa bilinçleşiyor veya kendini biliyor olduğundan dolayı. Aksi takdirde, kavram tek taraflı bir akıl, nesnelleşen ve tamamen idealist bir his olarak anlaşılabilir.

BİR SOSYAL EKOLOJİK DEĞER

Dünya toplumunun üyeleri olarak, sosyal ekoloji için sorumluluğumuz, Dünyadaki karşılıklı hayat ilişkisi ağı ile olan ilişkimizden ve de doğanın ve dünyanın kendini ifade etme şekli olarak, dünyadaki yerimizden doğar. ‘Yeryüzünün kendini ifadesi’ ‘ndeki rolümüz ile ima edilen sorumluluklarımızı kabul ettiğimiz gibi, evrim karşıtı ve çevre kirletici yönümüzü tersine çevirmeye, gezegensel doğal ve sosyal evrimin devamına katkıya bulunmaya başlayabiliriz. Aynı zamanda doğal evrim ile kendi bireysel gelişmemiz yoluyla ortak çalışabiliriz. Şimdi insanlığa karşı üstün, ahlaki meydan okuma, bir insan topluluğu olarak, kendimizi idrak etme yolumuzu nasıl takip edebileceğimizi belirlemek, aynı zamanda tüm Dünya topluluğunun kendisini gösterme ve evrimsel gelişmenin metotlarını sürdürmeye izin vermektir. Bu iki amaç arasındaki önemli ilişki, hayatın gelişmesinin insan iyiliğinin nasıl (oluşturucu) teşkil edici olduğunu anlamaktır. Aynı bizim diyalektik olarak, gezegensel bütüne olan ilişkide geliştiğimiz gibi.Thomas Berry’nin dediği gibi, insan iyiliğinin merkezi tavrı (yönü) genelin iyiliğinden zevk almakve onu kullanmaktır. Bu iyilik, bizim için en anlamlı şekilde hayatın güzelliğinin, zenginliğinin, değişkenliğinin ve karmaşıklığının gösterilmesidir. ( Değişiklik içinde sosyal ve ekolojik birlik)

Değerin diyalektiksel ve bütünsel (holistik) teorisi atomistik teorileri aşmaya teşebbüs eder, özel varlıkları (insanlar dahil) bütünde (doğanın veya biosferin bütününde) yok etmeksizin. Holmes Rollstone’nın bütünsellik analizi ve onun özellikle, değerin gerçek ve vasıtalı değişikliklere olan geleneksel bölümünün hakkındaki kritiği, değerin sosyal ekolojinin gelişmesine çok katkıda bulunabilir. Değer, bir sistem içinde oluşturulduğu zaman (veya sosyal çevre biliminin onu ifade ettiği gibi, parça değerler toplamına indirgenemeyen bir bütün içinde oluşturulduğunda) biz şunu buluriz ki; değer vasıtalı bir şekil içinde oluşturulmaz. Çünkü, faydası için değerin bir araç olarak oluşturulduğu bir varlık veya varlıklar yoktur. Sistem için tek bir tutarlı özel tanımlanabilir iyinin var olduğu anlamında asli değeri de bulamayız. Bu yüzden değeri Rollstone’un adlandırğı ‘Sistematik değer’ olarak görmeliyiz. Bu kabule göre, sistem içinde var olan değer, sadece parça değerlerin toplamı değildir. Parça değerler çeşitlerden çoğalmaz, fakat sistem böylesi artışı teşvik eder. Sistemik (sisteme ait) değer üretici bir yöntemdir; onun ürünleri vasıtalı ilişkilere kaynaştırılmıuş asli değerlerdir.

Böyle bir bütünsellik(holistik) analiz ekosistemdeki veya eko-toplulukçulukdaki (toplumlar arası ilişkilerde) değeri ekolojik anlayışına ulaşmamıza yardım eder. Rollstone’a göre türlerin oluşturduğu çevre kompleksi korunmalı, çünkü, o değer üretici genel bir durumdur. Ekosistem-türlere şekil veren eko-topluluk (eco-community) ekosistemle içsel olarak ilgilidir, ve onun varlık biçimi- değer üreten bir bütündür. Tam olarak, Dünya, bizim için ahlaken önemli değer üreten bir bütün olarak anlaşılmalıdır. Gezegensel iyi kavramını, kendi iyiliklerinin ve iştirak ettikleri paylaşılan çeşitli iyiliklerin katkılarını anlatan terimlerdeki bütünü oluşturan bütün oluşumlarla iyinin en büyük karşılıklı ilişkisini tam anlamıyla kavramalıyız.

EKOLOJİK HAYAL GÜCÜ

Şayet sosyal ekoloji, radikal ekolojik sosyal dönüşüme katkıda bulunmaksa, teorik olarak toplumun bütün önemli kurumsal boyutlarına hitapetmelidir. Bu sosyal ekoloji şunu hesaba katmalıdır ki; her sosyal kurum organizasyonlu, ideolojik ve hayali görünüşleri (sadece teorik analizlerin amaçları için birbirinden ayrılabilen anları) içine alır. Ekonomik bir kurum, mesela örgütlenmiş insanların ve grupların aktivitelerinin, alıştırmalarının metodunu ekonomik sonuçlar için değerlendirilen materyal gelirlerinin yöntemini içine alır. Sonuç olarak, kendi kendini sembolize ve hayal etmesiyle oluşan kişisel ifade ve temsil tarzını içine alır. Toplumsal hayal gücü, üçüncü kürenin parçasıdır ve toplumun kendsini, kendi kendine tasvir etmesiyle toplumsal olarak paylaştığı imgelem sistemini oluşturur.

Sosyal ekolojinin başlıaca görevi, bir ekoloji hayalini yaratmaya, sosyal Dünyanın diyalektik hareketliliği içerisinde bizim düşüncemizin bilicinde olmayı öngeren bir çalışmaya katkıda bulunmaktır. İmgelemin (hayal gücünün) sosyal ekolojisi, mevcut hayalin en somut ve deneysel araştırmasının alt yapısını oluşturur. Bu yapılanlar kapsamında, bu bizim yaşadığımız çağın, baskın ekonomik kurumlar üstünde bir çağ olduğu bulunmuştur. Bu üstünlük bütün büyük kurumsal tabakalarda incelenmiştir: Sosyal organizasyonun ekonomik şekilleri, iktisadi ideoloji ve ekonomik imgelem. Fakat, üstün ekonomi basit ve tekli sistemden uzaktır. Ehemmiyetli olarak, karışık ve sosyal olarak faydalı yollarda etkileşimde bulunan iki temel harekete ayrılmıştır.

Bu başlıca iki hareket, üreticilik ve tüketicilik, ayrılamaz ve karşılıklı fayda sağlayarak birbirine bağlantıdır. Marx’ın yıllar önce beyan ettiği gibi, bu konudaki diyalektik bilgiler ışığında ‘üretim, dağıtım, değişim ve tüketim…bütünlüğün üyelerini, birlikteki farklılıkları oluşturur. Marx’ın analizi derin olarak yaşadığı çağdaki üretimcilikten etkilendiği halde, bu makaledeki bilgiler O’ndan sonraki diyalektik projenin devamı niteliğindedir. Sosyal ekoloji Marx’ın tanımlamalarını yok saymaz, buna rağmen, dağıtım ve değiştirmeyi, üretim ve tüketim arasında arabulucu olarak görür.

Fakat, çağdaş dünyada, soyut, sistemik rasyonellik ve sosyal-ekolojik irrasyonellik arasındaki garip diyalektiğin sahnesi olarak odaklanacaktır. Ekonomik sosyoloji doğal ve insan kaynaklarının işletilmesinde, üretimde verimliliğin takibinde, teknik geliştirilmesinde, araştırmalarda pazarların kontrolünde ve pazarlama hareketlerinin işletilmesinde tam olarak bir rasyonelliğe acımasızca sevkeder. Aynı zamanda, bu, sonsuz isteklerde, psişeyle birleştirilmiş hayallerin kolonileştirilmesinde, doğanın ve insanın tüketim sisteminin objelerine dönüşümünde, en son ve maddesel olarak kendi oluşumunun ekolojik altını çizerken tam bir irrasyonelliğe doğru gider. Marx’ın ekonomist ve politik kuramcı olarak eksiklikleri, O’nun maneviyatında ekonomik toplumun fundamentan irrasyolliği ve eşyalara fetişizmi savunması onun bir kahin olarak üstün sayılmamasına yol açmıştır.

EKOLOJİK İMGELEM (HAYAL GÜCÜ)

Sosyal hayal gücünün özenli çalışmasının bir sonucu, sosyal dönüşümdeki kararlı hareket karşılıklı hayallerin gelişiminin fark edilmesidir. Bir ekolojik toplum için sorgulamadaki başarı, üstün ekonomik sisteme karşı çıkarak güçlü bir ekolojik hayali üretimine kısmen bağlı olacaktır. Bu süreç embriyonik aşamada olduğu halde, biz halihazırda belirli ekolojik hayal gücü unsurlarını önemli oranda geliştirmiş durumdayız.
Bölgenin görüntüsü ekonomistik statist ve teknolojik gerçek dışılığa karşı güçlü bir tehlike teşkil ediyor. Bölgeler kesin sınırları olmayan güçlü varlıklardır. Bu, bölgelerin ecoregions georegions bioregions veya başka tür olma durumlarına göre değişir.

Bölgeselcilik(Regionalism) çeşitli varlık gerçekliği ile kültür ve doğanın birliğin ve ayrılığın,şekilin ve şekilsizliğin varlığın ve yokluğun karşılıklı kararlılığını kavrayan dialektik hayalini uyandırıyor. Bölgeselcilik kavramı gelişen doğa boşlukları değişen hayali boşlukların sınırları arasındaki karşılıklı etkileşimi ima ediyor.

Bölge diğer bir ekolojik imaj olan vahşi hayatla yakından alakalıdır. Vahşi hayat kültür ve doğanın doğal yüzünde bulunuyor. Bu da şu şekillerde karşımıza çıkıyor; vahşi kültür vahşi yaşam, vahşi zihin, şiirsel rüyalarda bilinçaltında ve çöllerde. Biz bunu yaşayan dünyada ve gelişim sürecinde bilinen kişisel toplumsal, uzaysal ve kozmik derecelerde buluyoruz. Önemli olan vahşi hayatı herhangi bir “prinstine’ durumunda bulmak değil. Bu her zaman bireyselleşme evcilleşme ve hatta egemenlik ile karıştırılıyor. Vahşi yaşamın bir canlı içerisindeki keşfi onun yaratıcı yönlerini bağımsızlığının ortaya çıkışıdır.Bu canlılara saygının temelini oluşturur.ve hatta her şeyin içindeki kutsallığı. Baskın kültürlein bireyselliği ve isyanı (revolts) biraz evcil (tame) olarak ortaya çıkar ne zaman vahşi yatın eleştirisine tutulursa.

Dünyanın “ev” olma imajı veya uzaysal ev birimleri ve insanların dünya toplumuna üye olmaları çok büyük birer hayali güçtür. Biz geliştikçe ekolojik karmaşıklığın bilgisi ve yeniden keşfettikçe yerin harika zenginliği, dünya imajı zengin bölgesel özellik haline dönüşür ve bütünleştirici uzaysal çeşitliliğin içindeki bütünlük halini alır.Ekonomik-teknik küreselleşme korkusu fazlasıyla açık hale gelir ve dünya fabrika imajı olarak tekrar yapılırsa, hapishaneler ve alışveriş merkezleri, zenginler dialektik counter dünya imajı ile artan bir hayali güce sahip olur.

Ekoloji hayali kozmik ve evrensel yönlere genişletilebilir. Bütün kültürler makrokozmozu hayal etme ihtiyacını hissetmişler ve kendilerini bütünselliğe uydurmuşlar. Brian Swimme ve Thomas Barry aynı zamana ait kozmolojiden alınmış gezegen hikayelerin kültürlere uygun masallara çevrildiğini iddia ediyorki bu da zaten efsane hikayelerinin göçmen insanlara ne yarar sağladığını gösteren tek yoldur. Gezegenlere doğru ve dünya çevresinde insanlar kendilerini gelişim sürecinin bir parçası olarak görüyorlar.Ve bu sayede dünya toplumunda yaşayan canlılarla yaşamayan canlılar arasındaki bağı kurma becerisini ediniyorlar.

ÖZGÜRLÜK VE BASKI

Kendini anlamanın ve potansiyellerin ortaya çıkmanın geniş süreçleri genellikle dünyadaki ve evrendeki insanlık tarihindeki özgürlüğün ortaya çıkması olarak ifade edilmiştir. Sosyal ekoloji bu geleneği devam ettirmektedir ve özgürlük kavramına ekolojik bir mana verme çabasındadır.

O, zorlama olmayan negatif özgürlüğü ya da liberal bireyselcilik geleneğinin yalnız bırakılmışlığını ve bir çok bütüncülüğün bir çok “organizist” şekillerinde bulunan gerekliliğin anlaşılmasında ki pozitif özgürlüğü reddediyor.Sosyal ekolojik özgürlük kavramı varlıkların kimlikleri, bireysellikleri, bilinçleri, karmaşıklığı, özbalirlenim (self-determination), bağlantılılık (relatedness), bütünselliklerinin anlaşılması için varlıkların potansiyelleri üzerine odaklanıyor.Bu anlamda, özgürlük bütün canlılarda bir derece bulunmaktadır: atomun kendini organize etme ve dengede tutma derecesi , bütün evrenin daha karmaşık bir dereceye doğru gelişmesi ve yeni derecelerde varlıklar üretme derecesinde olduğu gibi. Kendi gezegen tarihimizde embiryonik özgürlük yaşamın bütün yönlendirmelerinde bulunabilir ve daha karmaşık şekiller alabilir, bu da sonuç olarak insanların komplex sosyal varlıklar olarak daha iyi gelişmiş ve diğer insanlarla ve dünya doğasıyla daha saygılı ilişkiler kurma olanağını ortaya çıkarıyor. Böyle bir özgürlüğün anlaşılması insanın dünyadaki ve gezegendeki tarihi yerini bilincine ulaşmasına bağlıdır. Bu insanların daha geniş kendini anlama süreçlerinde ahlaki sorumluluklarını anlamasını sağlar ki bu da insan sosyal kurumları bilgiyi ve ahlaki bağlılığı pratik tarihi güçlere somutlaştırmak için yeniden şekil alır. Boochin’ in “Özgür Doğa” kavramı insan kendini anlaması, ekolojik bir toplum yaratılması ve gelişen gezegensel özgürlük gerçeğinin yaratılması konuları üzerinde durur. Bu insanlığın özgürlük, neden ve doğa ahlaklar yönlerini eklemesi ile oluşur ki; bu kendini yansıtma(self- reflexivitiy) derecelerine gelişimini arttırır. [45] İnsanlık aktiviteleri ve insanlığın kendilerini anlamaları doğadaki özgürlüğün başarılmasında merkezi olarak görülüyor.

Ama bir başkası daha geniş özgürlüğe verilen ekolojik yöndür. Gezegensel özgürlüğün anlaşılması insanın kendini anlaması dışında başka şeylere de ihtiyaç gerektirir ki bunlar Boochin in “özgür doğasında” vurgulanmıştır. Ve ayrıca insanlığın sınırları anlamsında ve Arne Naess aynı terimleri kullanırken insanlığın kendini buna karşı tutmasında vurgulanmıştır. Bu anlamda “özgür doğa” kendiliğinden olan yaratıcı bir doğadır ki bu doğa bu gezegendeki insanın, çeşitli ve zengin kendini anlama sistemlerini arttırmıştır. Ayrıca insanlığa ve dialektiksel olarak insanlığı bu özgür aktivitelerle ve bu aktivitelerin açıklaması iletişim kurarak şekillenmiş insanoğlu böylece komplex varlıklar haline gelmiştir. İnsanlığın doğal süreçlere yıkımını azaltmak için sosyal ekolojik güçlendiren pratik gerekmektedir bu öyle bir sosyal ekolji ki tekrar yaratıcı hareketsizlik kapasitesini kazanmasına yardım ediyor, hatta Taoistler bunu “letting- be olarak adlandırıyorlar. Özgürlüğün sosyal ekolojik kavramı kendiliğinden olan daha geniş küresel bir vahşi hayata ve biyolojik çeşitlilik sürmesi,kendini ifade etmenin gelişimsel süreçleri devam etme, ihtiyaçlarına dikkat çekiyor ki bunlar sadece insan kültüründe ve insanlaştırılmış doğada değil insan kontrolünden ve etkisinden uzak doğal dünyadada ihtiyaçtır. Sosyal ekoloji böylelikle sadece çöl değil daha geniş birçoğu önceden yok edilmiş, vahşi hayat alanlarına koruması gerkliliğini ima etmektedir.

Sosyal ekoloji insan özgürlüğü bakış açısı ve “özgür doğa” baskınlığın eleştiri yazısı şekillerine yakından alakalıdır. Ama ortada sosyal ekolojinin baskınlık analizi ile ilgili büyük bir yanlış anlama vardır. Bu, Boochin’in sosyal ekolojiyi derininde büyük sosyal problemler barındıran bir tanım olarak kabul etmesi ile sonuçlanmıştır. Ve onun “doğa baskınlığını sorgulama” iddiaları gerçek baskınlığın insan toplumundan kaynaklanmaktadır.Bu anlamda çağdaş eko felsefeciler genel olarak ekolojik problemlerin sosyal olaylardan kaynaklandığını iddia etmektedirler. Örnek olarak, derin ekoloji “antroposentrism” deki sosyal olaylardan kaynaklandığı da belirtilmiştir....Kapitalizm gibi sosyal enstitülerin yol açtığı,ayrıcalık vererek ortaya çıkardığı ekolojik krize neden olan Bookchin gibileri ve diğer sosyal ideolojilere(dualizm, antroposentrizm, ataerkil değerler)sebep olan,ayrıcalık verenler arasında fundamental bir uyuşmazlık vardır.

Fakat her iki grup da bu yaklaşım açısından az diyalektik görünmüşlerdir.Ekolojik krizin kökleri ilk başta enstitüye bağlı ve ideolojik,fizyolojik ve kültüreldir.Konuya kritiksel bir yaklaşım bu iki tek taraflı materyalist açıklamaları (Ekonomik sömürüyü tanımlayan ya da diğer materyal durumlar “problem” olarak)engelleyecektir.İnsanoğlunun doğal dünya yıkımlarını içeren önceki durumun kesin hiyerarşik enstitü aciliyeti gerektirdiğini görmek gerçek manada özendiricidir.Bu enstitü aciliyetinin sebebleri dominasyon(baskınlık) potansiyeli,hiyerarşik değerler, reddetme, güç arayışı (ki; bunun insan fiziğinde -tarihteki kesin olaylarla aktüalize olmuştur-kökleri vardır) Daha da fazlası,hakim bir sistem geliştikçe transtarihsel insan doğasıyla bağlantılı diyalektik, interaktif, enstitüsyonel, ideolojik ve hayali alanlarda türlerin evrimini içeren uzun tarih sürecinde gelişmiştir.Hiyerarşinin orijini,dominasyon ve bu ikisinin olabilir çözünmesi ile ilgili ilk başta adres; materyal olmalı,ayrıca fenomenin gelişiminin ve geri çeviriminin enstitüsyonel,fizyolojik ve hatta ontolojik dakikaları üzerinde durulmalı.

EKO-TOPLULUKÇULUK POLİTİKALAR

Sosyal ekoloji;eski politik konseptin kesin elementlerini yeniden inşa etmenin ve bu konseptin limitlerini genişletmenin arayışındadır.Klasik söylemlere göre,”etik”; iyi bir hayat ve kendine varma iştigaliysiyse, o zaman “politika” da ortak iyi hayat ve tüm toplumun kendini bulma iştigilalidir. İşte “sosyal ekoloji”, politikayı bu hassasiyette beyan ediyor ve ekolojik terimleri yorumluyor. Bu bağlamda, insanı “politik hayvan” olarak değil, doğanın yeni boyutlarını keşfeden,benliği gelişmiş,toplumun birçok boyutunda yer alabilen,süreçler içinde sivil kararlar alan insan arayışına sürüklüyor.(zoon politikan olmayan)

Sosyal Ekoloji; insancıllığın,ortak yaşamanın, sosyal hayatın her alanındaki ekolojik-sorumlu enstitülerin aciliyetini keşfedecek yollar araştırıyor. Sadece politikayı göz önünde tutmuyor, sosyal interaktifliğin her alanı (üretim, tüketim, insan ilişkileri, aile, çocuk bakımı, eğitim, sanat, haberleşme yolları ,ruhani hayat, ritüel ve kutlamalar, yeniden oluşturma ve uygulama , kooperasyonun resmi olmayan modları)nın esaslı politik krallıklar olmasını öngörüyor. Bunların her biri sosyal varoluşumuzu, toplumsal bireyselliğimizi daha geniş toplumsal gerçeklikte temelleri bularak geliştirebileceğimiz zorunlu alanlardır. Böyle politik bir konsept; ruhsal ve ölçümselde daha insancıl pratikler, enstitüler (hayat beyan eden,yaratıcı merkezcil olmayan,hiyerarşik olmayan,insan-mekan belirleyici-köklü, grassroot (otkök) tabanlı,pratik olabilirliğin en üst derecesinde uygulanabilen demokrasi) gerektiriyor.

Sosyal Ekoloji geleneği; lokal demokrasinin önemini uzun süredir vurgulamaktadır.Reclus ve Kropotkin’in bunun tarihi hakkında geniş çaplı araştırmaları olmuştur. “Mumford”a göre; komşuluk aktif politik ünite olarak yeniden inşa edilmeli.2 yüzyıl önceki İngiltere (New England) kasabasında olduğu gibi demokrasi üst bir politik ünite olarak yeniden canlanabilir,şayet demokrasi aktive edilirse..Aynı prensipler şehir üzerinde uygulanır ve bölgesel ağ şebekesiyle interrelasyonlar şehir üzerinde kurulabilir ve kentsel birleşim sağlanabilir.

Bu bölgesel demokrasi konsepti lokal demokrasiye (Geddes tarafından da belirtilen ev,komşu ve lokal topluluklardan gelişen bölgesel,genel sosyal ekolojik konsept) dayanıyor.“Bookchin” bu geleneğe sosyal ve politik merkez dışılığı daha spesifik ve elle tutulur bir çizgiyle yorumlayan liberal düşünceleriyle katkıda bulunmuştur. O ve diğer sosyal ekolojistler, toplumun kendi ihtiyaçları konusunda nasıl daha aktif,yaratıcı ve güçlü vatandaşlık pratiği kazanabileceğinin yollarını göstermişlerdir.Vatandaşlar pratik hayatta tüm toplumun iyiliği için birleşir ve koordine olursa bu ekolojistlerin önerdiği toplum modeli gerçekleşmiş olur.Toplumun çok taraflı ilişkileri ile spesifik,ekolojik ve biobölgesel milieu yakalanabilir ve politik açıklama başarılabilir.

Sosyal ekolojistler arasında süregelen tartışma; liberal belediyeciliğin ne kadar geçerli olduğu ve bununla yapılan lokal ve hükümet birleşimli program ve liberal belediyeci federasyonların ayrıcalıklı politikaları(sosyal ekoloji içindeki)dır. Bu ekolojide- Bookchin’in tanımı ile- vatandaşlar ve belediyeci hareket ;çalışan sınıfın tarihsel bir rolü olduğunu ve klasik Marksist teorinin partisini varsayıyor; (ve ikisinin benzer mistik yapısını).Hala şu açıkça görülüyor ki; Belediyeci Program ve Bookchin’in yeni devrim nesnesi, sosyal ekolojik analizin genel yerinden yorum olarak çıkarılamaz;aynı şekilde ekolojik politikanın makul temeli olarak da gösterilemez. Şuna hiç şaşırmamalı ki;sosyal ekolojiden etkilenmiş aktivistlerin çoğu belediyecilik alanına değil;politik,ekonomik ve kültürel krallıklar alanına yönelmeyi, çalışmayı tercih ediyorlar.

Sosyal Ekoloji; politik formları önemli oldukları ölçüde tanıyor ve o oranda anlam veriyor, ayrıca geniş politik kültürdeki liberal ve toplumsal potansiyellerinin farkına varıyor.Politik kültür; hem tarihsel hem de teorik anlamda daha fundamentaldir (temelseldir).

Sonuç olarak; söz veren politik bir form tasarlandığında, Sosyal Ekoloji; politik kültürün sınırlayacağı ya da o formdaki potansiyelleri libere edeceği yolları düşünecektir. Meclisin enstitüleri mesela, sadece özgürlüğü teşvik eden potansiyeli barındırmıyor, ayrıca hakiki demokrasiyi, dayanışmayı, şehre ait erdemi barındırıyor. Bunların yanında belli potansiyelde elit jenerasyonu, egotizmi, kişisel karakter otoritesini, güç arayışı içindeki davranışları da içeriyor. Bu gibi tehlikeler sadece prosedürlerden değil, meclisin kendisinden de arındırılıyor.

Ama tüm bunların yanında bir toplum oluşturmakla; kendi kararlarını alan vücutların bulunduğu demokratik kültür (diğer bütün enstitülerde) de oluşturulmuş oluyor. Meclis ve diğer demokrasi organlarının Ekolojik Toplum a yararlı katkıda bulunabilmeleri için yarışçı, agonistik, erkeksil bakış açılarından (-ki bunlar ahlaki yapıyı bozar) temizlenmeleri gerekiyor. Eğer kooperatif bir toplumu (enstitülerinde insan ve doğa sevgisi sembolü olan )ana ifade alırlarsa ;işte o zaman demokratik sözlerinin içini doldurabilirler.

Barber, “güçlü” demokrasi “ karşılıklı dinleme sanatını besleyerek rakip politikaları dengede tutma girişiminde bulunuyor.” ve hoşgörü sınırlarının üzerinde “demokratik söylevlerin anılarını uyandıran ortak bir hitabet arıyor.” Ki; bu zihinsel şekilde olduğu kadar duygusal olarak da kuşatmalı. Bu tür kaygılar feminist ahlaki grupların yakın zamanki katkılarını tekrarlar nitelikte ki onlar baskın politik ve ahlaki söylevlerin şu zamana kadar tek taraflı görüşleri ve prensipleri vurgulamış ve hissetme ve duyarlılık gerçekliliğini ise ihmal etmiştir. Bu duyguyla, sosyal ekoloji resmi demokrasiden, daha demokratik şekillerin kuruluşuna ve demokratik duyarlılığı arttıran kültürel hareketlere dayalı sağlam demokrasiye geçiş yollarını keşfedecektir.

SOSYAL ECO-NOMİCS

Yakın zamana ait toplumların ekonomik baskınlığı ve ekonominin her toplumdaki önemi bakış açısıyla bir sosyal ekoloji üretim ve tüketim sistemlerinde sosyal ve ekolojik sorumluluğunda yeni yolların keşfine daha önem vermelidir. Boochkin “toplumlar birleşmeye güvendikçe ziraati destekledikçe ve toplum ekim yapması” kentsel bankalar kentle ilgili girişimleri finans etmesi ve topraklar satılması” gibi alternatif yolların yapımında katkıları vurgulamıştır. Nasıl kentsel hareketlerin pratik olarak başlatılacağı ile ilgili bir tartışmada , yardımlaşmanın ve kişisel kurulmuş işleri vurgulayan öneriler getirmiştir. O, bir süreç önermiştir ki; bu süreç halkın kar etmeyen girişimlerinin satımı ile ( bu ancak çalışanlar tarafından yönetilebilir) ve küçük çaplı üretici girişimleri için desteğin başlayabileceği süreci öneriyor. O, böyle bir sistemde “ kooperatifler, tarlalar, küçük perakende satışlarının, halkın kontrolü altında kentsel yatırımları ile arttırılabileceği” sonucuna varıyor. Hepsi birlikte düşünüldüğünde, bu tür önerilerin “Yeşil ekonomi” ki; bu ekonomi toplum üzerinde dönüşümlü etki olabilir.

Boochkin’in politik düşüncesinin en zor yönü merkezinde baskın ekonomist bir toplumun ahlakiliğinin eleştirisi yatmaktadır ve bir ekolojik toplum yapılandırılmasında “Dürüst Ekonomi” nin yaratılması için çağrı da bulunuyor. O, böyle bir dürüst ekonomi şu an üstün gelen etik olmayan pazaryerinin yerini alabilecek üretici bir toplumun üzerinde duruyor. Bu üreticilerin bunlar eşit ve adil olmayan ama birbirini destekleyen mallarını ve servislerini değiş tokuş etmek konusunda ortak kanıya vardılar. Böyle bir analiz şunu savunuyor ki şu anki üstün sömürücü ekonomik sistem ve baskın ekonomik kültür ona bağlı olarak elimine edilmeli ve kapital marketin yerini alan ve insanların değiş tokuşun yeni formlarını bulduğu yeni bir sistem yaratılmalı, bu analize göre. Boochkin bu krallığı insanlarca kontrol edilen organize yapıları içeren belediyeci ekonomi olarak görüyor.

En azından günümüzde belediyeci ekonomik sektöre birincil krallık olarak bakılması gerektiğinin nedeni açık değil, birçok alandan ziyade bir alanda belirli ekonomik dönüşüm başlıyabilir geniş spektrumlu kendini yöneten sistmeleri hayal etmek mümkündür. Gelişen kooperatif ekonomik sektöre giren ve sosyal ekolojik değerlerde anlaşan sivil üretici ve küçük ortaklıklarda mümkündür. Dağıtımın güçlü toplumsal prensipleri başarılabilen ihtiyaçla ve şu dereceye kadar orantılı ki, -kooperatif ve toplumsal değerler;kompleks,önceden tahmin edilemeyen tarihsel faktörlerle gelişti.

Bookchin’in önerdiği değişken faza göre küçük işlerin hakları ihlal edilmeyecek,Bookchin’in hedefi tam gelişmiş ve bu gibi işlerin barınmadığı belediyecilik sistemidir.Bu görünürde uzak kalıyor,bu gibi girişimler uzun vadede var olamıyor ;üretimin daha kooperatif formları ve toplum üyeleri bunları desteklemeyi seçiyor.Yoruma vardırıcı bir kanıt yok ki;bu gibi küçük girişimler zorunlu olarak sömürücü olsun ya da ekolojik ortamda barınamasın.Özellikle bölgesel ekonomideki büyük girişimler demokratik işlerse ,bu gibi küçük sivil girişimlerde ısrar etmek sosyal ekolojik değerlerle bağdaşmaz.Bu olasılık toplumun demokratik olduğu ve sosyal,ekolojik sorumlulukların yararlı parametrelerinin bulunduğu dereceye kadar daha makul görünüyor.Dogmatik göstergeye göre;ekolojik toplumda ekonomik organizasyonun (belediyeci girişim veya başka bir formda) tek formunun barınması tarihsel açıklığın ve sosyal yaratıcılığın ve hayal gücünün (sosyal ekolojinin temeli olarak) beyanıyla bağdaşmıyor.

YENİ LEVİATHAN

Sosyal Ekoloji kendi gelecekteki ekonomik reçetelerinde dogmatik olamıyorsa, günümüzün yoğun, sosyal ve ekonomik krizinin yol açtığı global ve kapital şirketleşmenin baskın yönünü de hesaba açık sözlülükle katmak gerekiyor. Bazı sosyal ekolojistler market ve kapitalizm (bazen ikisini de karıştırarak ) hakkındaki belirsiz klişeleri tekrar ederken, “sosyal ekolojik analiz” kaçınılmaz bir yorumda sonuçlanıyor. : Şirket gücünün gelişen global baskınlığı bu krizdeki temel kurumsal faktördür. Sivil çalışanlar, yöneticiler, stok sahipleri ne kadar iyi tasarılara sahip olsalar da, büyük şirketler global ekonomik yarışın gerekleri ve organize yapının kısıtlamaları doğrultusunda çalışabilir. Serbest ticaretin pratikte yaygınlık kavramı arttığı müddetçe, ekolojik olarak iyimser kararlar alıp, işlemler yapan bir şirket makul rakipleri karşısında insafsızca yem olacaktır. Bir tarafta transnasyonel şirketlerin sosyal ve ekolojik olarak daha sorumluluk sahibi olmaları teşvik edilirken, diğer tarafta sosyal ve ekolojik olarak sorumluluk sahibi olmayan yollarda hareket eden rasyonel,kendi ilgi alanlarının gerektirdiği daha güçlü,pragmatik gereksinimler var.Sosyal ekolojiyi;daha sorumluluk sahibi,başarılı kararlar alan yollar ilgilendirir.Bu yollar;bölgesel ve ulusal kuruluşların ayarlaması ,tüketici organizasyonu,işçi organizasyonu,var olan girişimlerin organizasyonel yapılarının dönüşümü, yeni ve ekonomik organizasyonun daha sorumluluk sahibi formlarının oluşturulması ve vatandaşların direkt hareketlerinin değişik formları olabilir.Bu yaklaşımların herhangi birinin verimliliği deneyim ve deneysel olarak belirlenebilir. Kişisel ve kültürel değerlerde değişimin, sivil davranıştaki değişimlerin, düzenleyici yasa çıkarmanın, yapısal, politik ve ekonomik reformun, vatandaşın direk faaliyetinin, istekli birleşmenin, uzun ölçekli dirençli hareketlerin sosyal ve ekolojik dönüşümde (çeşitli tarihsel durumlardaki) rolleri olmadığını kanıtlayan yanıltıcı göstergeler yoktur.

Tarih vermek için, ekonomik globalizasyonun ve şirket gücünün sosyal ekolojik perspektif tarafından en iyi değerlendirmesi: “Athanasiounun Bölünmüş Gezegeni” : “Zengin ve Fakir’in Ekolojisi”.Athanasiou, sistematik sosyal noktalar ve ekolojik bunalım arasındaki bağlantının nasıl yükselerek ortaya çıktığını gösterir.

Çevresel kriz artan bir şekilde belirginleşiyor.Örneğin O şöyle der:Yakın zamana kadar ‘sadece birkaç radikaller(köktenciler) üçüncü dünyanın uluslarası borcunu bir yeşil sorunu olarak gördüler ve o borç dünyanın ekosistemlerini boğan mali zincirlerdeki ana bağlantı olarak iyi bilinir.’(58)Athannassion insanın ‘hakimiyet araştırmasıdır’ veya ‘büyü veya öl’ ekonomisi hakkında genelleştirmelerin ötesine giden bir sosyal ekolojik analiz modeli sunar.Örneğin IMF’nin ve Dünya Bankası’nın verilen borçların geri ödenmesinde fakir ülkeler üzerinde ‘Uapısal Uyum Programları’(SAPs) adıyla sosyal ve ekonomik zorluklara sebep olan programları uygular, ki; bu programlar dar bir ekonomik perpektiften bakıldığında rasyonel görünebilir. SAP programları eğitim, sağlık, ev ve diğer sosyal harcamalarda korkunç bir kesinti yapılmasını talep ederken, tarım, yiyecek ve sosyal hizmetlerde desteklemeyi reddeder, ihracat için üretimi destekler, ticaret engellerini uok eder ve faiz hadlenhi yükseltip düşük ücretleri empoze eder. Sonuç daha rasyonel ve Sünni olarak dengeli bir ekonomidir, fakat bu uygulamada yoksulluk artar, bir çok insan için hayat standartı azalır ve çevresel bozulma yakıt ihracat odaklı üretime doğru hızlanır.

Globalleşme olayı açık olarak, ülkeler arası kapital, devlet, teknolojik sistem ve yakın karşılıklı ilişki içinde olan sosyal ve ekolojik krizler arasında ilişkiyi gösterir.

SOSYAL EKOLOJİNİN GELECEĞİ

Sosyal ekolojideki gelecek araştırması değinilen bu konuların, global ekonomi, politika ve teknolojik sistemler ile ilgili soruların cevaplanması ve bunların sosyal ve ekonomik sonuçlarının detaylı olarak incelenmesini içerecektir. Sosyal ekolojinin teoriksel çerçevesi, deneye dayalı bu çalışmaların birleştirilmesinden dolayı, daha zenginleşecek ve daha fazla anlaşılır olacaktır. Aynı zamanda sosyal ekolojinin toplumsal bölgecilik konusundaki teoriksel görüşü Geddes’in bölgesel araştırma geleneğindeki deneysel projelerin çoğaltılması yoluyla zenginleştirilecek ve daha kararlı olması sağlanacaktır. Onun politik ve ekonomik teorisi, delili ekolojik ve toplumsal organizasyon ve sosyal pratikteki devamlı deneylerinden özümsendiğinden dolayı değiştirilecektir.

Sosyal ekoloji şu anda hızlı bir değişim, kendini ifade etme ve teoriksel ufkun genişlemesi safhasındadır. Sosyal ekoloji teoriksel canlılığının ve pratiksel ilişkisini tehdit eden dogmatik eğilimlerden ve kendisini diğer çevre felsefelerine karşıtlık içinde tanımlayan bağnaz bir darlıktan kaçma süreci içindedir. O ekolojilelerin karşılıklı mücadelelerinden geri durmaya ve fakat kendi teoriksel gelişimi ve diğer felsefelerle yaratıcı diyolog içinde olarak ileri hareket etmeye hazırdır. (59) O, şimdi bir holistik ve diyalektiksel felsefe olarak kendi potansiyelini fark etme durumundadır. Bu felsefe, büyüme için daha geniş samimilik ve fırsat ara, deneyimsel araştırma ve teoriksel ifadenin daha yeterli sentezine doğru çalışır, artma yönünde olan kapsamlı teoriksel anlama gücüne ulaşır, ve ifade etme rehberliğini sunan ve tecrübe gerçeği ile rehberliğe açık kalan, yaratıcı sosyal pratiğe diyalektiksel bir ilişki içinde olmak için mücadele verir.

Sosyal ekoloji projesi, global ekolojide krizin ve insan toplumundaki bağların bozulmasıyla gün geçtikçe daha çok fark edilmesiyle hız kazanacaktır, fakat, proje, olumlu ekoloji inancı, insan sevgisi, Dünya’dan değişik hayat gösterilmeleri ve varlığın esrarengizliği ile hareketlenecek ve etkilenecektir. Aynı zamanda insan sınırlarının ve trajik tarih boyutlarının kabulü öğrenilecek ve sığ gelişmecilik kökten değişik hayalcilik ve Promethean kahramanlık görüntülerinden vazgeçilecektir. Daha çok insan topluluğu görüntüsünde umut bulacaktır; kişi, fertler, nesneler ve tabiat hakimiyeti araştırmasından arınmış ve daha geniş hayat topluluğunun yararına katkıda bulunarak ve katılarak fayda görecektir. Sosyal ekoloji, bu görüşü takip ederek en derin anlamını fark eder.

John Clark
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst