Sıkılıyorum Baba!.. Ya da "Modern Bir Çocuğun Anatomisi"...

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde lütfiakarçay tarafından oluşturulan Sıkılıyorum Baba!.. Ya da \"Modern Bir Çocuğun Anatomisi\"... başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,509 kez görüntülenmiş, 5 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Sıkılıyorum Baba!.. Ya da \"Modern Bir Çocuğun Anatomisi\"...
Konbuyu başlatan lütfiakarçay
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

lütfiakarçay

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 Ocak 2014
Mesajlar
49
Tepkime puanı
4
Puanları
8
Son zamanlarda eve dönüş bir “korku ve endişe histerisi”ne dönüştü benim için;
Bu korku ve endişe asayişten kaynaklanan bir durum değil,aksine evde bekleyen sevimli
Bir canavarın üzerime salacağı “bıkkınlık ve sıkıntı okları”nın hedefi olma korkusu,ne kadar
Kaçarsam o kadar isabet aldığım ve bir türlü savuşturamadığım oklar bunlar…
“Bir elinde cımbız bir elinde ayna,umrunda mı dünya!” diyor ya Orhan Veli,
bizim küçük canavar bir elinde İpad,bir elinde laptop,bir elinde oyuncak,bir elinde
Tv kumandası,o da olmazsa oyuncakları,mp4’ü ve elbiseleri ile “devr-i alem” değil ama “devr-i
Daire” yapıyor…
Bense bu modern oyuncakların ortasında yuvarlanan canavarın reaksiyonundan
Bir nebze de olsa geçici kurtuluşun rahatlığını yaşıyorum ama nereye ve ne zamana kadar?..
Çikolata krizi gelinceye kadar!..
Ve o meş’um kriz geldiğinde iki kademeli “kronik diyalog” başlıyor;..
-Baba,çikolata istiyorum,baba popcornlu süt ver…
Eğer o anda kilerdeki “çikolata deposu”ndan istedikleri çıkarsa “market dalgası”ndan yırtıyorsunuz
Yoksa arkadan “alışveriş tufanı” gelecektir;..
-Baba,markete gidelim,noooolurrrrr!!...
Birkaç cilveli söz ve dürtüklemeden sonra kızının “naz kölesi” olan bendenizin ağzından standart
Sözcük çıkacaktır;..
-Tamam kızıııımmm…
Sonra market içinde “Tamek’se koy sepete” faslı başlar;..
-Baba,bunu istiyorum,bunu beğendim…
-Bunu alabilir miyim babaaaa?..
Karşısında “hayır” diyemeyecek bir “evet’çi bedbaht”ın olduğunu bildiği halde kurnazca
Bir “nezaket gösterisi”dir bu market içinde…
Zaten oldum olası ağabeyiyle beraber neden anneleriyle değil de benimle alışverişe gitmek
İstediklerini; anneleri olduğu zaman yarı keyifsiz ve buruşuk bir surat içindeyken benimle
geldiklerinde yüzlerini bir “sevinç furyası” kapladığını anlayamadım!..
Evin oturma odasında tv izleme ve “zappinf keyfi” yaşama şansınız yoktur zira tv kumandası
sadece trt çocuk,yumurcak tv ve cartoon network’e kilitlenmiştir ve artık aynı bölümlerin sayısız kere
izlenmesinden dolayı bizim küçük canavar çizgi film kahramanlarından önce replikleri söylemekte,
kendisi kadar bu konuda meleke kesbetmiş olan annesiyle yarışmaktadır…Sizin tek şansınız
salona iltica etmek,orada inziva faslına çekilmektir..En azından hem onların hem de annesinin
“maç fobisi”nden ve şikayetinden uzak meşin yuvarlakla beraber “saadet zinciri” kurmaktır…
Tabii bir de servis saatlerinda yaşadığımız “kriz nöbeti” var…
Ağabeyiyle beraber yaptığımız arabalı okula “geliş-gidişler” küçük hanımefendi’de zaman zaman
Kriz nöbetlerine dönüşüyor;mutlaka bunun rövanşı alınmalı,arabanın ön koltuğunda radyo frekansları
Arasında gezinerek o ayrıcalığı tatmalı,bunun içinde babacığından telefon vasıtasıyla “garanti”
Alınmalı ama bu garanti “söz vererek!” alınmalı,”tamam veya almaya çalışırım” gibi kaçamak
Cevapların sizi kurtarma şansı yoktur….

Bizim evde “hava raporu” sonbahar,kış,ilkbahar soğuk ve sıkıcı,standart ; yazları ise biraz daha sıcak
hareketli geçer...Bu değişimin sebebi ise havuz ve deniz keyfinin devreye girmesi,bizimkinin babasını
evde unutmasıdır;benim rahat ve huzur içinde balkon keyfi yaptığım,tv karşısında “beş keçilik köy
ağası”zevki tattığım günler ve saatlar…
Peki bütün bunlar hayatınızın “rutinleri” olurken sizin hiç hasretle karışık duygularınız ve
mukayeseleriniz olmuyor mu?..
Bazen tüm bunlardan bunalıp “nostalji dünyanız”da yolculuk yapmıyor musunuz?..
Ben de çocuktum ama teknolojinin ve rantın henüz kirletmediği heyecanlarım,düşlerim vardı..
Ne pırıl pırıl yanan vitrinler,ne modern çarşılar ve mağazalar,ne lüks otomobiller ve apartmanlar
vardı;akasya ağaçlarının ortasında kerpiç ,tuğla karışımı ahşap evlerde büyütürdüm düşlerimi..
Tahta sedirler üzerinde pencereden nal şıkırtılarıyla karşık faytonları,arada bir geçen ford
minibüsleri,seyyar satıcıları izlerdim heyecanlı ve meraklı gözlerle..Bahçedeki küçük tandır evinde
Maltuzun üzerinde pişen etli kıyma,tereyağlı pilav kokularıyla,hurma tatlısı ve kadayıf kokularıyla
büyüdüm ben..Ne pizza ne hamburger gibi suni kokular,ne çikolata ne cips gibi jelatinli sahte
tatlandırıcıları tanıdım.Ramazanda çıkan horoz şekerleri,sokakta satılan elma şekerleri,kuzineli
sobada pişen patates,tandırda kızaran çörek,sac üzerindeki yufka ekmeği yiyerek doyardım;hem de
ne iştahla!..
Köye gitmenin heyecanıyla uyuyamazdım,tatil demek köy demekti,atlı arabaya binmek,harmanda
düven sürmek,sap yığınlarının arasında yuvarlanıp saklanmak,meranın önündeki çamura
dalmak,ırmakta çimmek..Sonra en güzeli neydi biliyor musunuz;eli nasırlı yüzü güleç köy insanımın
-“Yiğenim,sen kimlerdensin” diyerek tanıdıktan sonra “Maşallah” sözleriyle saçımı ve yüzümü
okşaması Anam ile Babamdan sitayişle bahsetmeleriydi..Sonra beni seven o büyüklerin
kimlerden,hangi sülaleden olduklarını rahmetli amcama sormam ve onun bana anlattıkları..
Dedemi,Ebemi ve onların aile büyüklerini dinleyerek büyüdüm rahmetli amcamdan..Sanki heyecanlı
Bir film izler gibi onu dinlerdim gözlerimi ayırmadan..Geceleri akraba ve komşuların gelip
gaz lambasının titrek ışıkları altında yaptıkları sohbetler,eski köy ortamı hikayeleri..Sanki Sinbad’ın
uçan halısında gezer gibi gezerdim onlarla beraber zaman içinde..
Köyden ayrılmam benim için bir “hüzün”dü.Ama ayrılıp şehre döndüğümde köy havası eksik olmazdı
ki bizim ahşap evde.Köyün yarısı gelir-gider,rahmetli Babamın kapıdan içeri girerken eşikte meraklı
gözlerle ayakkabı araması ve yabancı ayakkabılar gördüğünde gözlerinin gülmesi..
Hiç yadımdan çıkmaz benim..

Yazlar da kışlar da tatlıydı;her mevsim en güzel elbiselerini giyerek karşılardı bizleri..Ne “küresel
ısınma” ne de soğuma tehlikesi bilmezdik;Güneş de bulutlar da “rahmet” arkadaşıydı bize adeta..
Yağmur ve kar saklanmazlardı, toprak hasret çekmezdi onlara..Bereket derdi büyüklerimiz ve adam
boyu karları kürerlerdi ellerinde kürek ve yabalarla..
Öğretmenlerim vardı;idealist,donanımlı,yetişmiş ve güler yüzlü..İmkanları kısıtlıydı ama yürekleri o
kadar cömertti ki;kendi kütüphanelerinden bize ödül olarak kitaplar hediye ederlerdi..
Bizi birer “yarış atı” değil insan olarak gördüklerinden önce “namus ve dürüstlük” kavramını aşılamaya çalışmışlardı.
Meslek ayırımı yapmadan millete hizmetin bir “aşk” olduğunu onlardan öğrendim,gördüm ve yaşadım..
İşte böyle sevgili kızım..Seninle benim dünyam çok farklı..Çünkü aramıza o kadar engel girdi ki ne sen Beni ne de ben seni anlayıp tanıyamıyorum..Anlatamıyorum zira merhum M.Akif’in;

“Ağlarım ağlatamam,hissederim söyleyemem,
Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım”

Mısralarında ifade ettiği ruh hali benim ruh halim..Kelimeler kifayetsiz kalıyor duygularımı ifade
Etmeye ve takatim yok kendi dünyamı avuçlarımın içinde sana sunmaya..!
Aynı çatı altında tamamen “ayrı dünyalar”ın insanları olmak..
Duygularımızın ve isteklerimizin hatta beklentilerimizin kendi dünyalarımızda hapis kalması..
Konuşan ama anlaşılmayan,..
Yaşayan ama kendi dünyasında tutsak..
Ne kadar çok isterdim beni ve seni tutsak alan şu “çağdaş zincirler”i kırıp seni kendi dünyama
Taşıyıp orada beraber yolculuk yapmayı..
Kimbilir,bir gün mezar taşıma bakarken sen de “hasretleri”ni gözyaşlarına katacaksın..
Ve kimbilir bir gün sen de kendi dünyanı ve özlemlerini çocuklarına aktarmak isteyeceksin
Ama kelimeler kifayet etmeyecek..
Her şey değişse de eskise de değişmeyen tek gerçek aramızdaki “Sevgi” olacak..
Ve o hep yaşayacak!


Lütfi AKARÇAY
23.01.2014
Mersin
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
kuşaklar arası çatışmaya güzel bir örnekseme yapmışsınız; hoş sözlerle, anlatımlarla hoş geldiniz diyorum. sorunu önceki kuşaklarda aramak gerekiyor; yeniye gereken önemi verememiş olmasından dolayı...teknolojinin insanı dört-duvar arasına kapatmasından sonra insan sıcaklığını, paylaşımını, dayanışmasını duvarlar, ekranlar ile soğutarak insana yansıtmaya başlamış olması, ondan ne denli uzak ve yakın olmamız, bu mesafeyi korumamızın gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. önce kendimizden başlayarak bir şeyler yapmak gerekir derim.
 

lütfiakarçay

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 Ocak 2014
Mesajlar
49
Tepkime puanı
4
Puanları
8
kuşaklar arası çatışmaya güzel bir örnekseme yapmışsınız; hoş sözlerle, anlatımlarla hoş geldiniz diyorum. sorunu önceki kuşaklarda aramak gerekiyor; yeniye gereken önemi verememiş olmasından dolayı...teknolojinin insanı dört-duvar arasına kapatmasından sonra insan sıcaklığını, paylaşımını, dayanışmasını duvarlar, ekranlar ile soğutarak insana yansıtmaya başlamış olması, ondan ne denli uzak ve yakın olmamız, bu mesafeyi korumamızın gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. önce kendimizden başlayarak bir şeyler yapmak gerekir derim.
Teşekkür ederim Nejdet bey nazik karşılamanız ve sitayişiniz için..
Belki anne-babalarımız da kendi dönemlerini hatırladıklarında bizim için aynı duyguları paylaşıyorlardı;biz,onları dinlemiyor,kendi dünyamıza
takılıyorduk..
Bu "ayrı dünyalar" malesef,hep böyle devr-i daim edecek ve kimse kendi dünyasına çekemeyecek diğerini..

selamlar,
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
İnsanlar birbirinden uzaklaşmakla kalmadı, kardeşler-kuzenler birbirine yabancı artık. Görüntülü sohbet imkanı ile insanlar birbirini ziyaret etmez oldu. Teknoloji hem kolaylık hem de yıkımlar getirdi. Eskiden çiçek yetiştirmek için bir saksı alır, çiçeğimizi kendimiz ekerdik şimdi sanal çiçek yetiştirenler, çiftlik kuranlar hatta hayvan besleyenler var. Hergün nete girip o hayvanı beslemesi gerekiyormuş yoksa ölürmüş ya da çiftliği saldıraya uğrarmış v.s. ve bunu yapanlar çocuk falan değil belli bir yaşa gelmiş insanlar...Yakında sanal evlilik ve çocuk sahibi olma modası da çıkarsa hiç şaşırmayacağım ki sanal aşklar var nasılsa evlilik niye olmasın?...
 

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Artık postacı da kapıyı çalmıyorki, zarfları ya site güvenliğine bırakıyor ya da Posta Kutusuna atıp gidiyor. Zaten onlar da hayırlı birer mektup olsa. Sıra sıra dizelenmiş visakart ekstralarını beyan eden ödeme balyozları. Hi Ayşe, Hi Ali diye gülümseyen edayla karşılayan e-mail adreslerine gönderdikleri elektronik mektuplar yetmiyormuş gibi, onca sayfalarca kağıt ve dolayısıyla ağaç katline seyirci kalan ama gezicilere "ağaçları kestirmüycez" diye sözüm ona arka çıkan iki yüzlü bankacı aç parantez kan ve beyin emici zihniyetin güneşinde şemsiyesiz, gölgesiz büyümeye çalışırken sararıp solan nesiliz biz.

Lakin dijital aleme karşı çıkarken, kör köşelerde kalmış, ilgi çekmemiş, sabahın ayazında çiğdamlası düşmüş de bulanıklaşıp kalmış sayfalar gibi yitip gitmiş bu yazılara dijital üye vasıtasıyla ulaşmış olduğumuzdan, yazıyı yazan Lütfiakarçay üyeye de, dijital üyeye de teşekkür etmemek olmaz.

Postacı kapıyı artık çalmıyor,ama şans kapıları çalmaktan asla vazgeçmiyor, yeter ki biz kulak vermesini bilelim.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst