Psikolojik Rahatsızlıklar

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Psikoloji kategorisinde fides tarafından oluşturulan Psikolojik Rahatsızlıklar başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,169 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Psikoloji
Konu Başlığı Psikolojik Rahatsızlıklar
Konbuyu başlatan fides
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan fides

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Psikiyatride, A.P.A(American Psythiatrie Association) ‘ dan yararlanarak

A-İstatiksel Bölümlere ve
B-Semptonlara göre olmak üzere hastalıklar bölümlenmiştir.







İSTATİKSEL BÖLÜMLEME SEMPTOMLARA GÖRE
BÖLÜMLEME
I. Zeka Gerilikleri I. Beslenme II. Uykusuzluk
II. Organik Beyin Hastalıkları III. Nörolojik konvüzyonlar
(ör:alzheimer hastalığı) IV. Sıkıntılar
III. Psikozlar V. Uyumsuzluklar
(ör: Şizofreni) VI. Psikozlar
IV. Psiko-Nevrozlar VII. Nevrozlar
V. Otonom Sinir Sistemi ile Oluşan Hast. VIII. Disosyal
Davranışlar
VI. Kişilik ve Karakter Bozuklukları IX. Davranış
VII. Davranış Sorunları Bozuklukları
VIII. Geçici Uyum Bozuklukları
IX. Toplumsal Davranış ve Uyum Bozuklukları








ALZHEİMER HASTALIĞI







Unutanları Unutmayalım !!

“Önceleri bir şeylerin yolunda gitmediğini hisseder veya fark edersiniz ve sizden başka kimse anlayamaz veya farkedemez. Sonra siz ve herkes farkeder veya bir şeylerin yolunda gitmediğini anlar.Ancak daha sonra artık siz farketmezsiniz.”


Tanı:
Nörolojik ve İletişimsel Bozukluklar ve İnme Ulusal Enstitüsü Alzheimer Hastalığı ve İlişkili Bozukluklar Birliği ölçütlerine göre; hastanın öyküsüne, zihinsel işlevlerinin testlerle değerlendirilmesine ve diğer demans nedenlerini eleme amacıyla uygulanan klinik testlere dayanır. Ayrıca kesin tanı olarak da beynin mikroskop altında incelenmesi kabul edilmiştir.

Anormal BeyinDokusu Bulguları:

1-Plaklar ve Yumaklar
Alois Alzheimer’ın 1906’da ilk bildirdiği zamandan beri Alzheimer hastalığında mikroskobik beyin dokusu değişiklikleri olduğu bilinmektedir. Başluca görülen değişiklik senil plaklar ya da nöritik plaklar (Dejenere olmuş sinir hücresi ve amyloid adındaki bir proteinden oluşmuş kimyasal birikim) ve nörofibriller yumaklardır( Sinir hücresi içindeki malformasyonlar). Her yaştan Alzheimer hastalarının beyinlerinde yapılan otopsi incelemelerinde bu bulgular görülmektedir.
Alzheimer hastalığı olan kişilerin beyinlerinde bulunan plakların kısmen normalde beynin temel bileşenlerinden biri olan amyloid öncül protein (APP) adındaki protein moleküllerinden oluştuğu görülmektedir. Plaklar, APP’nin özel bir noktadan bie enzim tarafından koparılması ve oluşan beta amyloid adındaki parçaların beyin dokusunda kalıp burada bu parçaların birleşip anormal birikintiler haline gelmeleriyle oluşmaktadır. Nörofibriller yumakların nasıl olduğu kesin olarak belirlenememiştir.
Alzheimer hastalığı üzerine yapılan araştırmalar ilerledikçe bilimadamları hastalıkla ilişkisi olan diğer bazı anormal anatomik ve kimyasal değişimler tanımlamaktadır. Beyindeki Meynert’in bazal çekirdeğindeki sinir hücresi dejenerasyonu ve Alzheimer hastalığı kurbanlarının beyinlerindeki asetilkolin adlı nörotransmitterin düzeyindeki azalma bu değişikliklere dahildir. Pratik yaklaşımda ise otopside görülen klasik plak ve yumaklar alzheimer hastalığı tanısı için yeterli olmaktadır. Gerçekten de halen ancak Alzheimer hastalığı olduğu düşünülen bir kişiden alınan beyin dokusunun incelenmesi ile rahatsızlığın kesin tanısı mümkündür.

2-Beyin İncelenmesi
Bilgisayarlı Tomografi (BT) ile görülen değişiklikler hastalık ilerledikçe belirginleşir. Hastalığın erken döneminde şart değildir. Bundan dolayı, hastalığın ilk dönemlerinde yapılan BT incelemesi tek başına Alzheimer hastalığının kesin tanısını koymak amacıyla kullanılamaz. Alzheimer hastalığını taklit eden, bir kısmı geri dönüşümlü olan rahatsızlıkların olup olmadığının kararını vermeden değerli bir yöntemdir. Bu değişikliklerin başlıcaları genişlemiş sulkusları (doku girintileri) olan atrofiye olmuş (büzülmüş) bir beyin ve genişlemiş serebral ventriküllerdir.(sıvı dolu odacıklar)
Pekçok yeni metod araştırmacılara beyin hakkında daha fazla şey öğrenme imkanı tanımaktadır. Pozitron Emisyon Tomografisi de (PETSPECT) (Tek foton emisyon kompüterize tomografisi) de bölgesel beyin kan akımını metabolik aktiviteyi, özgün reseptörlerin dağılımını haritalayabildiği gibi kan-beyin bariyerinin bütünlüğü hakkında da fikir verebilmektedir. Bu işlemler Alzheimer hastalığına has anomalileri ortaya koyabilir. Diğer bir metod olan Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) beyni, atomların manyetik özellikleriyle bir dış manyetik alan arasında etkileşimleri inceleyerek değerlendirir. MRI hem yapısal hem de kimyasal bilgi sağlar ve akan kan ile durağan beyin dokusunu ayırdedebilir.





Alzheimer Hastalığı Nedir??
Alzheimer beynin, düşünce kontrolü, hafıza ve konuşma yetisi gibi bazı fonksiyonlarının yer aldığı bölümünü etkiler. Günümüzde bilim adamları, Alzheimer hakkında her gün fazla şey öğreniyorlar fakat yine de hastalığın nedeni ve ilacı şu ana kadar bulunamadı. Alzheimer, genellikle 65 yaşından sonra etkisini göstermeye başlar ve hastalık riski bu yaşla birlikte artar. Daha genç insanlar da Alzheimer’e yakalanma riski daha azdır.


Yaş Alzheimer’ın değişmez bir parçası olmadığı gibi önemli bir noktadır. Alzheimer adını Alman bir doktor olan Dr. Alois Alzheimer’dan almıştır. Dr. Alzheimer, olağandışı bir zihinsel hastalık sonucu yaşamını yitiren bir kadının beyin dokularında birtakım değişiklikler meydana geldğini farketmiştir. Bilim adamları bugün, insan beyninde Alzheimer ile baş gösteren diğer değişimleride de tespit etti. Buna göre, beynin hafıza ve diğer zihinsel yetilerinin saklandığı bölümlerindeki sinir hücrelerinin kaybolduğu gözlemlendi. Beyindeki karmaşık mesajları milyonlarca sinir hücresi arasında taşıyan kimyasalların düzeyinin de azaldığı bulundu. Alzheimeri sinir hücreleri arasındaki bu mesajları engelleyerek, normal düşünme ve hafıza gibi yetileri yok edebiliyor.
Alzheimer hastalığı en yaygın olarak görülen demans(bunama) nedenidir. Alzheimer hastasında hafıza kaybı, kişilik ve davranış değişiklikleri, düşünme ve yorumlamada bozulma, konuşurken doğru kelimeleri bulmada güçlük, bazı işleri doğru sırayla yapmada zorlanma gibi bulgular görülür. Bu bulgular zamanla daha da kötüleşir ama kötüleşmenin hızı hastadan hastaya farklılık gösterir. Ancak hastalık ilerledikçe günlük yaşamı sürdürmek giderek zorlaşır ve hasta zaman içinde tamamen başkalarına bağımlı hale gelir. 1985 yılında Alzheimer hastalığı ve ilgili demansı olan bireylerin enstitülerde ve toplum ortamında bakımının yıllık masrafı 24-48 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir ki bu miktar bugün çok daha yüksektir. Toplumumuz yaşlandıkça ve Alzheimer hastalarının sayısı arttıkça bakım masrafıda artacaktır.
Alzheimer hastalığının tedavi edilememesine ya da geri dönüşü mümkün olmamasına rağmen ailelere yardımcı olmak, semptomları ve zararı azaltmak mümkündür. Bu hastalığa yakalanmış olan herkesin bir bakım evine yatırılması gerekmez. Özellikle hastalığın erken dönemindeki binlerce hasta aileleri tarafından bakılmaktadırlar. Gerçektende ailenin eğimi ve aileye destek olan hizmet kurumları tedavi planının en önemli yönlerinden biridir. Bir hastanın da ne zaman bakım evine yatırılacağı ya da hiç yatırılıp yatırılmayacağı aile tarafından dikkatle değerlendirilmesi gereken bir karardır.







10 Uyarıcı Belirtisi:







Mesleki yetenekleri ve aktif hayatı etkileyen bellek kaybı;
İsimleri, telefon numaralarını ya da randevuları ara sıra unutup sonra tekrar hatırlamak normal bir durumdur. Alzheimer Hastalığı ya da diğer demans tiplerinden biri bulunan hastalar, yakın geçmişteki olayları, insan isimlerini ve telefon numaralarını daha sık unuturlar ve daha sonra da hatırlayamazlar.









Günlük olağan işleri yürütmekte güçlük;
Telaşlı insanlar bazen yemeği fırında unutabilir ve yemek yandıktan sonra hatırlar. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, yemeği fırında unutmakla kalmaz , hazırladıklarınıda hatırlıyamayabilirler.

Yazýlým Dili ve konuşma ile ilgili sorunlar;
Hepimiz bazen doğru kelimeyi bulmada güçük çekebiliriz. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise çok basit kelimeleri unutabilirler ya da yerine uygun olmayan kelimeler kullanabilirler.









Zaman ve mekanla ilgili oryantasyon bozukluğu;
Hangi günde olduğunuzu ya da nereye gideceğinizi bir an için unutmak normaldir. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, hergün geçtikleri sokaklarda kaybolabilir, nerede olduklarını, oraya nasıl geldiklerini ya da evlerine nasıl gideceklerini bilmeyebilirler.


Zayıf veya azalmış yargılama yeteneği;
Bazen başka bir işe dalıp geçici olarak asıl yaptığımız işi unutabiliriz. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, asıl yaptıkları işi tamamen unutabilirler. Uygun şekilde giyinemiyebilirler, bir kaç kazağı ya da gömleği üst üste giyebilirler.

Pratik düşünme becerisindeki güçlük;
Pratik yöntemlerle, günlük bazı karmaşık sorunlarımızın üstesinden gelebiliriz. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, pratik çözüm üretmede güçlük çekerler.



Nesneleri yanlış yerlere koyma;
Hepimizin bazen cüzdan ya da anahtarlıklarımızı olağan dışı yerlere koyar, sonra da bir süre ararız. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, eşyalarını olmadık yerlere koyabilir: gözlüğünü buzdolabına ya da kol saatini şekerkavanozuna koymak gibi.

Duygu durum veya davranış değişiklikleri;
Hepimiz zaman zaman üzgün ya da kaygılı bir ruh hali içinde olabiliriz. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, herhangi bir neden olmaksızın aniden ağlayabilirler ya da çok sinirli hale gelebilirler.

Kişilik değişiklikleri;
İnsanların kişilikleri yaşla birlikte bir miktar değişim gösterebilir. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, ani ve belirgin değişimler gösterebilir. Şüpheci, telaşlı ya da korku içinde bir kişilik sergileyebilirler.

Sorumluluktan kaçma;
Zaman zaman ev işlerinden, iş ve sosyal sorumluluklardan bıkıp, yorulabiliriz. Bununla beraber, bu sorumluluklarla micadele gücümüzü tekrar kazanırız. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, iş ve sosyal alanlarda çok pasif hale gelebilir ve bu kalıcı bir hale dönüşebilir.





Semptomlar:
Mary Ellen’in arkadaşları Mary’nin mükemmel bir anne, eş, arkadaş ve ev sahibi olduğunu düşünüyorlardı. Yazar olan eşi George yazılarının düzeltilmesinde ve yazýlýmının idaresinde Mary’e güveniyordu. Mary’nin yakın arkadaşlarının isimlerini, çocuklarının doğum günlerini ya da yoğun hayatının detaylarını hatırlayamadığını ilk fark eden de o oldu. Sosyal olaylarda Mary bir kenarda otururken bir şey sorulduğunda nazikçe fakat net olmayan bir şekilde cevaplarken görülüyordu ancak hiçbir zaman anlamlı bir konuşmaya katılmıyordu. Artık 30 yıl boyunca yaptığı gibi alışverişe çıkamıyor ya da faturaları ödeyemiyordu. George şaşkındı ve bunca yıllık hayat arkadaşına ne olduğunu anlayamıyordu.
Yukarıda bahsedilen gibi hastalığın belirtileri yavaş yavaş belirmeye başlar. Hastalığın belirtileri ve bulguları önceleri hafiftir ve genellikle normal yaşlanmayla ilgili olduğu sanılır. Hafif unutkanlık genellikle ilk belirtisidir. Hasta giderek daha da unutkanlaşır ve tanıdık nesnelerin isimlerini anımsamakta zorluk çekebilir. Hasta genellikle gittikçe artan sorunların farkında değildir, hatta bunu inkar edebilir. Zamanla bellek kaybı ile birlikte duygu durumunda ve davranışlarında değişiklikler olmaya başlar. Yargılama, konsantrasyon, konuşma ve fiziksel koordinasyon da etkilenir. Ve hasta en basit işleri bile yapamaz duruma gelir.




Artık hastalığın son evresinde yani zihinsel bozuklukların belirgin fiziksel bozukluklarla olduğu dönemde hasta:
Yardım edildiği halde beslenmede güçlük;
Arkadaşları ve aile üyelerini tanımada güçlük;
Yürüme güçlükleri (hasta yatağa bağımlı durumda olabilir)
İdrar ve/ya gaita kaçırma;
Belirgin düzeyde davranış bozuklukları(kolay sinirlenme, aşırı kuşkulanma ve yanlış inançlar gibi.. Bazen de aşırı sakin ya da saldırgan olabilir) gösterir.







Alzheimer Hastalığı’nın (AH) Belirli Risk Faktörleri:

- YAŞ:
AH için en belirgin risk faktörü yaştır. Yaş ilerledikçe, AH gelişim riski de artar. AH nadiren 40’lı ve 50’li yaşlarda görülebilmekle beraber, tanı konan hastaların büyük bir bölümü 65 yaş üzerindedir.


- AİLEDE DEMANS ÖYKÜSÜ BULUNMASI:
Çalışmalar , Alzheimer hastalarının akrabalarında hastalık sıklığının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bu gözlemler, Alzheimer hastalığının yakın akrabalarının, ailesinde Alzheimer hastalığı bulunmayanlara göre daha yüksek risk altında olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla beraber, ailenizde Alzheimer hastası varsa, bu sizin de ilerde hasta olacağınız ya da hastalığı çocuklarınıza aktaracağınız anlamına gelmez.


- KALITIM:
Bazı ailelerde hastalık, kalıtsal hastalıklarda olduğu gibi geçiş gösterir. Bu ailelerde yapılan çalışmalar, AH ile ilişkili üç kromozom saptamışlardır. Bunlar 21. , 14. ve 19. kromozomlardır. 21. ve 14. kromozomlar, 40’lı ve 50’li yaşlarda başlayan AH ile ilşkili bulunmuştur; ileri yaşta başlayan (65 yaş üzeri) AH ile ilişkili değildir.
Kısa bir süre önce, 19. kromozom üzerinde APOE-e4 adlı bir genin ileri yaşta başlayan (65 yaş üzeri) AH ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Bu gen günümüzde birçok araştırmacı tarafından AH için bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, bu bir hastalık geni değil, hastalığa karşı duyarlılığı artıran bir gendir. Bu gene sahip olan kişiler AH’na yakalanmadan sağlıklı bir yaşam sürebilirler.





Alzheimer Hastalığının (AH) Tartışmalı Risk Faktörleri:


- KAFA TRAVMASI:
Şiddetli bir kafa travması demansa neden olabilmektedir. Ayrıca sürekli kafa travmasına maruz kalan boksörlerde AH’na benzeyen bir tür demans görülmektedir.

- AİLEDE DOWN SENDROMU VE PARKİNSON HASTALIĞI BULUNMASI:
Birinci derece akrabasında Down sendromu ya da Parkinson hastalığı bulunanlarda AH riski, bulunmayanlara göre bazı çalışmalarda yüksek bulunmuştur.


- ALKOL TÜKETİMİ:
Alkolizm demansa neden olmaktadır, bununla beraber araştırıcılar alkol tüketiminin AH ile ilişkisiz olduğunu düşünmektedir.


- ÇEVRESEL / MESLEKİ ETKENLER:
Kimyasalların, metallerin ya da diğer toksik maddelerin AH riskini artırıp artırmadığı araştırılmaktadır. Şu ana kadar, hastalık riskini artırdığı saptanan bir madde saptanmamıştır. Alüminyum , risk faktörü olaral güncelliğini korumakla beraber, kanıtlanmış herhangi bir veri bulunmamaktadır.


- VİRÜSLER:
Bazı bilim adamları AH’na bir virüsün neden olabileceğini düşünüyorlar. Onlar, Alzheimerli insanların beyin dokularında bugüne dek görünmüş değişikliklerin nedeni olabilecek virüsleri araştırıyorlar.
Alzheimer, muhtemelen tek bir nedene bağlı olarak oluşmuyor. Her insan için farklı olan davranışların, birçok faktöre yol açtığını söylemek daha uygun olur. Örneğin genetik faktörler, hastalığın nedeni olmak için tek başına yeterli değildir. Kadın ve erkekte hastalığın gelişimini anlamak için bir insanın genetik tanımlaması ile diğer risk faktörleri birleştirilebilir.


- CİNSİYET:
Hastalık her iki cinste eşit oranda görülür.





Tedavi:
Alzheimer hastalığını tedavi yaklaşımında 2 kritik kavşak noktasına varılmıştır.
1-Alzheimer hastalığının normal yaşlanma sürecinden farklı bir rahatsızlık olarak kabul edilmiştir.
2-Önemli bir hastalık ya da sakatlık için tedavi edici ya da sosyal müdaheleler geliştirirken bakım kavramının, tedavi kavramı kadar önemli olabileceğinin farkedilmesi. Dahası, daha evvel bahsedilmiş olan Alzheimer hastalığının semptomlarına ek olarak diğer semptomlar ve ağırlaştırıcı faktörler problemi büyütebilir. Alzheimer hastalığının klinik seyri sırasında hasta kaynaklı, çevresel ve ailevi stresler de bir araya gelip hastanın hastanın işlev bozukluklarını ve aile yükünü arttırabilir. Bu stresleri tanımlamak ve gerekli değişiklikleri yapmak daha etkin tedavinin ve daha azgünlük problemin temelini oluşturabilir.
Alzheimer hastasında depresyon ya da kuruntu işlev bozukluğunu arttırabilir.Alzheimer hastası olan bazı bireylerde hastalığın seyri sırasında ortaya çıkabilen bu sorunlar hafıza zayıflamasına katkıda bulunacaktır. Bu ek sorunlar ile hasta sırf demans da beklendiğinden çok daha kötü olacak ve klinikte “artmış sakatlık” durumu olarak adlandırılan tablı ile karşımıza çıkacaktır. Depresyon tek başına bazen yalancı demans diye adlandırılan bir tabloya neden olabilir. Demans ile depresyonun birlikteliğinde depresyon Alzheimer hastasında büyük yetersizliğe ve soruna yol açacaktır.
Alzheimer hastalığında depresyon tedavi edilebilir. Gerçekten de bu Alzheimer hastalığında gözlemlenebilen en ilginç olaylardan birini göstermektedir. Artmış sakatlık durumunu hafifleterek hatta yatan hastalık sürecinin ilerlemesine rağmen gerçek bir klinik iyileşme sağlanabilmektedir. Diğer bir deyişle, hastanın belirtileri hafifletilebilir, çektikleri azaltılabilir ve sonuç olarak aileye düşen yük hafifler.
Bunlar tüm hastalıklar için geçerli olan geleneksel tedavi hedefleridir.
NIMH intromural yazýlýmındaki araştırmacılar Alzheimer hastalarının ruh halini değerlendirebilmek amacıyla geliştirdikleri Demans Ruh Hali Değerlendirme skalasını test etmektedirler. Bu skala hastaların hastalık süresince ruh hallerini kaydeder ve farklı antidepresyon tedavilerini değerlendirmede yardımcı olabilir.
Hastanın yakın çevresi de hastanın olayla başa çıkabilmesine etki ederek zararın düzeyini arttırabilir. Çevreyi hastaya uyarlamak yoluyla çevre faktörüyle oluşan stres azaltılabilir. Güvenlik konusu da kişiyi merdivene doğru bilinçsizce gitmekten ve düşmekten korumak gibi gözönünde bulundurulması gereken bir konudur.
Yakın çevreye hatırlamaya yardımcı olacak notlar yerleştirerek hafıza kaybıyla savaşmalı ve sonucunda oluşabilecek stres ile organizasyon bozukluğunu engellemek bireyin engellenme hissini de azaltabilir. Bakımı için gerekli olan en koruyucu fakat en az kısıtlayıcı ortamı bulmalı bir noktadan sonra hastayı evden uzaklaştırıp gerekli şartlara sahip, Alzheimer hastalarıyla uğraşan bir bakım evine yatırmayı gerektirebilir.
Aile üzerindeki stres hem hastayı hem de sağlayan kişiyi etkileyebilir. Bakımı sağlayanlar sıklıkla hastanın aile bireyleri, eş ya da çocuklardır, ağırılıklı olarak karısı ya da kız çocuklarıdır. Zaman geçtikçe ve yük arttıkça bu yalnızca bakıcının kendi ruh sağlığı için bir tehdit oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda bakıcının Alzheimer hastasına göstereceği bakımı da etkiler. Dolayasıyla aileye bir bütün olarak yardım sağlanması esastır.
Hastalık ilerledikçe aile, sevilen bir kimsede rahatsız edici değişiklikler gördükçe gittikçe artan endişe ve acı hisseder ve genellikle yeterince yardım edememekten dolayı suçluluk duyarlar. Böyle bir durumda aile bireylerinin arasında görülen reaktif depresyon sıklığı çok yüksektir. Bakıcılar kronik olarak stres altındadır ve ortalama bir insana göre depresyondan yakınmaları çok daha muhtemeldir. Eğer bakıcılar evlerinin dışındaki görevlerinden ayrılmak zorunda kalırlarsa, gittikçe daha izole hissedecek ve artık toplumun üretken bir üyesi olamayacaktır.
NIMH desteğiyle gerçekleştirilen bir çalışma göstermiştir ki bakıcılarda yalnızca artmış depresyon değil aynı zamanda sıklıkla baskılanmış bir bağışıklık sistemi bulunkaktadır. Bakıcılar hakkında yapılan bir diğer çalışma %54 bakıcı da depresif ruh hali ve %67 bakıcıda da öfke olduğunu göstermiştir. Bilim adamları öfkesini içinde tutan bakıcıların daha fazla kardio-vasküler hastalık tehdidi altında olduğu hipotezini öne sürmektedir.
Bakıcıların arasında görülen depresyon olasılığı, yoğunluğu ve süresi elde olan müdahale yöntemleriyle azaltılabilir.
George ve Mary Ellen’in komşuları, ortalıkta bir problem olduğunu fark ettikleri için gittikçe daha fazla endişelenmekteydiler. Bir sabah gazetenin alınmadığını görünce, iki komşu ziyarete gitti. Kapıya kimse cevap vermeyince kapıyı açmayı denediler ve açık olduğunu görünce içeri girdiler. George telefonun yanında sırtüstü yatmaktayken Mary Ellen piano da bir melodiyi çalmaya çalışıyordu. George için bir ambulans çağıran komşular uzaktaki kızlarından birine telefon ile haber verdiler. George hastanede kalp krizi nedeniyle yatarken ilk defa geçmiş aylarda olan olayları çocuklarıyla paylaştı ve gelecek için bazı planlar yapması gerektiğini fark etti. Kızlarından biri hastaneden çıktıktan sonra 2 ay süreyle George ve Mary Ellen’in yanında kaldı. Haftada bir temizliğe gelmesi için birini bulduktan sonra annesi ile babasının sağlıklı beslenebilmesi için evlere yemek servisi yapan bir firma ile anlaştı. Ebeveynlerinin kilisesi aracılığıyla Mary Ellen’in yaşlılar için olan haftada 5 günlük bir bakım yazýlýmına dahil etti. Mary Ellen her sabah bir gündüz bakım minibüsü ile evinden alınıyordu ve akşam üzeri geç bir saatte evine bırakılıyordu. Sürekli endişeden arınan George, hızla iyileşti ve yazılarına geri döndü. Eskiden arkadaşlarıyla paylaştıkları sosyal yaşamı özlemesine rağmen Mary Ellen ve George’un yakın bir ilişki kurabildikleri dönemlerde oluyordu. George artık Mary Ellen’in bir gün bakım evine yatırılması gerekebileceği gerçeğini kabul etmiştir ve ne ile karşılaşırsa karşılaşsın ailesinin, dostlarının, kilisenin ve toplumun yardımıyla her şeyin üstesinden gelecektir.
Sorunların bileşenleri farklı olabileceği için müdahalenin de odak noktası, tabiatı ve kaynakları farklı olmalıdır. Müdahaleler hastanın semptomları üzerine, etkilenmiş olan bireyin günlük çevresine ve aile destek sistemine odaklanmalıdır. Ailenin vereceği destek , ev işleriyle ilgilenebilecek biri ya da diğer bir yardımcı, davranış terapisi ve ilaç kullanımı gibi konular, özgün müdahaleler kapsamında olabilir.
Alzheimer hastalığının günümüzde tedavi edilememesine, geri çevrilememesine ya da ilerlemesinin durdurulamamasına rağmen hem hastanın hem de ailesinin hastalığın gidişi boyunca daha insana yakışır şekilde ve daha az rahatsızlık çekerek yaşamasına yardımcı olmak için pek çok şey yapılabilir.
Unutmamalıyızki, kelimeler yegane iletişim araçları değildir. Yüz ifadesi, jestler, ses tonu ve temas zihinsel durumun aktarılmasını sağlayan temel iletişim araçlarıdır. Bir gülümseme, omuza dokunuş veya kucaklama hastaya olan sevgi ve anlayışınızı göstermeye yetecektir. Onunla iyi bir iletişim içinde olmanızı sağlayacaktır buda hastalığın gidişini en olumlu şekilde etkileyecek etmendir.




Alzheimer Hastasının Davranış Problemleriyle Başa Çıkma:

a) Şüphe ve Suçlama
Hasta, hafıza ve yeteneklerindeki bozulma ve kendine duyduğu saygının giderek azalması nedeniyle çevresine karşı bazı şüpheler geliştirir. Bu şüpheler genellikle özel eşyalarının çalındığı ya da kendisine kötülük yapılmak istendiği şeklindedir. Hastanın bu tarz şuçlamalarının arttığı dönemlerde güvenini kazanmak için sıcak, anlayışlı bir tavırla yaklaşılmalıdır. Suçlamaya karşı savunmaya geçmek, hastanın fikrinde ısrar etmesine yol açar.

b) Saldırganlık
Demanslı hasta zaman zaman hırçın ve saldırgan olabilir. Bu reaksiyon, kendisini güvenlikte hissetmemesi veya yeni sesler, olaylar ve insanlarla karşılaşması gibi birçok nedene bağlı olabilir. Hangi durumun nasıl bir tepkiye sebep olduğunu bilerek, benzer durumların oluşmasından kaçınılabilir.
Yine de, böyle olaylar ortaya çıktığında, hastayı sakinleştirmek için en iyi yol, öncellikle kendinizi sakinleştirmek, yavaş hareketler ve güven verici bir ses tonuyla konuşmaktır.

c) Depresyon
Hastanın bağımsızlığını kaybetmesi ve yaşadığı başarısızlık hissi, genellikle içine kapanık olmasına yol açar. Hastanın depresyonu kuvvetlendiren ya da kendini iyi hissetmesini sağlayan insanları veya olayları gözlemleyin. Hekiminize baş vurup tavsiyeler alın.

d) Amaçsızca Dolaşma
Hastanız çevrede amaçsızca dolaşabilir. Bu ihtiyacın sebepleri, hareketsiz kalamaması, karnının acıkması veya sadece tuvalete gitmek istemesi olabilir. Günlük egzersizler, dışa vurulamayan enerjinin sebep olduğu amaçsız dolaşmanın kontrol edilmesine yardımcı olabilir. Hastanın çevresini algılama konusunda sorunları varsa ve evden uzaklaşıyorsa, kimliğini bildiren bir bilezik, kimlik kartı ve oturduğu yerin krokisinin yanında bulunması faydalıdır.









Günlük Yaşam

Yemek
Kişilik değişimleri sebebiyle hasta, yemek yemeyi reddedebilir veya yemek seçmeye başlayabilir. Yeni yiyecekler yerine, tanıdık yiyeceklerin hazırlanmasını ve yemek yazýlýmının belirli bir düzende olması( yemeği hergün aynı saatte hazırlanması gibi), hem hastanın zaman kavramının korunmasına, hem de sizin zamanınızı ve enerjinizi etkin bir biçimde kullanmanıza yardım eder. Eğer hastanız sürekli hareket ediyor, yemek sırasında oturmak istemiyorsa, az ama sık aralıklarla yedirmeyi deneyebilirsiniz. Peynir, kraker veya sandviç gibi yiyecekler hasta etrafta dolaşırken atıştırması için uygun olabilir. Yine de hastanın düzenli beslenmesini sağlanmasındaki anahtarın, göstereceğiniz sabır ve güven duygusu olduğunu unutmayın.

Kişisel Bakım
Alzheimer hastalığında hastanın başkasına bağımlı hale gelmesinin en önemli sebeplerinden biri karmaşık işleri yapamamasıdır. Hastalık yerleştikten sonra, hasta giyinmek, banyo yapmak veya tuvalete gitmek için sizin desteğinize ihtiyaç duyacaktır. Hastanın giyinme konusundaki problemini hafifletmek için bazı pratik ve basit çözümler geliştirilebilir. Sezon dışı giyecekler kaldırılabilir. Düğmeli ve fermuarlı giyecekler yerine kullanımı daha kolay olan giyisiler alınabilir. Yıkanmak demanslı hasta için karmaşık ve zor bir iş haline gelebilir. Hastayı, ne yapacağınızı adım adım açıklayarak, belirtili bir düzen içinde, hep aynı şekilde ve aynı zamanda yıkamanız faydalı olabilir. Alzheimer hastalarında bir başka problem de idrar tutamamaktır. Eğer tıbbi başka bi sebep yoksa bazı basit tedbirlere başvurulabilir. Örneğin, hasta sadece geceleri idrarını tutamıyorsa, hastanın yemekten sonra içtiklerini sınırlayarak veya gece boyu düzenli aralıklarla tuvalete gitmesini sağlıyarak bu problem hafifletilebilir.

Boş Zamanlar
Hastayı, yürüyüşe çıkmak ve bahçe bakımı gibi basit işleri yapması konusunda teşvik edin. Demans, hastanın yeni şeyler öğrenmesini imkansızlaştırır. Fakat günlük ev işleri eski hobiler hastaya, anlamlı bir şeyler yaptığı ve işe yaradığı hissini verebilir. Müzik dinlemekte hastanın hoşuna gidebilir.







Türkiye’de Alzheimer Hastalığı

Türkiye’de 150-200 bin Alzheimer hastası var ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde 10-15 yıl içinde hastalıkta patlama yaşanılabileceği dikkat çekiyor. Ülkemizde bu konuda bilinçli uzman bakımevleri yok. Nedeni tam olarak bilinmeyen Alzheimer hastalığının riski östrojen ve anti-romatizmal ilaçlarla yüzde 40-50 oranında azaltılıyor. Yavaşlatıcı ve koruyucu tedavilerin uygulandığı Alzheimerın önlenmesi için aşı araştırmaları yürütülüyor. Son olarak açıklanan aşı ise umut verici. Aşının hayvanlarda etkili olduğu görülmüş. Ancak, insanlar üzerinde kullanılmasının yıllar alabileceği belki de hiç kullanılamayacağı söyleniyor.







22 EYLÜL 1998 SALI YENİ YÜZYIL GAZETESİ
Dünya Alzheimer Günü’nde Türkiye’de bu hastalığın 150-200 bin insanı etkilediği ve bunamaların üçte ikisinden sorumlu olduğu belirtildi. Alzheimer Derneği tarafından dün Çırağan Sarayı’nde düzenlenen toplantıda 65 yaş üstündeki nüfusun yüzde 5-10’unun bu hastalığa yakalandığına ve gelişmekte olan ülkeleri ciddi sorunların beklediğine dikkat çekildi.
Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Emre, beyinde değişikliklere yol açan, bellek, düşünce ve davranış bozukluklarına neden olarak ilerleyen Alzheimer hastalığının ortaya çıkışından 7-8 yıl sonra hastanın kaybedildiğine işaret etti. Alzheimer hastası bir insanla aynı evde yaşamanın zorluklarına da değinen Prof. Dr. Murat Emre, “İnsanlar bu konuda bilinçli olmalı. Yaşlanan her insan bunar diye bir şey yok. Alzheimer bir hastalıktır. Şu an kesin tedavisi olmasa bile hastanın yaşam kalitesini yükseltecek ilaçlar, egzersizler uyguluyoruz. Unutmak yaşlılığın kaderi değil. Unutanları unutmayalım” dedi. Toplantıda yaş, travma, antiromatizmal ilaçlarla, östrojen azlığının Alzheimer açısından risk faktörleri olduğu belirtildi.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı İlhan Selçuk ise toplantıda bir Alzheimer hastası yakını olarak duygularını dile getirdi. Henüz çaresi olmayan bir hastalığa çare bulmaya çalışan hekimlerin çabasının çok anlamlı olduğunu söyleyen İlhan Selçuk, “Alzheimer hastası ile yaşayan insan, insanlaşmak zorunda. Aksi halde evde bir dram başlıyor. Evin içinde cehennem yaşanıyor. Bunun bir hastalık olduğunu bilmeliyiz. Bu hastalığa karşı da örgütlenmeliyiz. Alzheimer hastalarının bakılabileceği kurumlar oluşturmaya çalışmalıyız” diye konuştu.














ŞİZOFRENİ


Tanı:
Şizofreni, genç yaşta başlayan, insanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak, kendine özgü içe kapanık bir dünyada yaşadığı; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü bir psikozdur. Geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bugünkü bilgilerimizle geçmişe baktığımızda, Orta Çağ Avrupas’ında şeytan tutulmuş diye bilinenlerin büyük bir bölümünün bu hastalığa yakalanmış kişiler olduklarını söyleyebiliriz. Şizofreni, ruh hekimlerinin olduğu kadar sanatçıların da ilgisini çekmiştir. Bu hastalığa yakalanmış kişileri anlatan çok sayıda kitap yazılmış ve film çevrilmiş. ‘ Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri ’ ve ‘ Anayurt Oteli ’ Türk sinemasında şizofreniyi konu alan başarılı tiplemelere örnek olarak gösterilebilir.
Şizofreni, politikacılar ve özellikle muhalif gruplar için de uzun süre ilgi odağı olmuştur. Şizofreninin bir ruh hastalığı değil, olumsuzluklarla dolu bir dünyaya karşı atılmış bir protesto çığlığı olduğunu ileri süren bir çok makale ve kitap yazılmıştır.
Şizofreni kişilik bölünmesi, zayıf kişilikli olma, zeka geriliği vaya tembellik değildir. Önemli ruhsal hastalıklarından birisidir. Hastalarda genelde gerçekle hayal dünyasını ayırt edememe, mantıksal düşünme yeteneği kaybı, normal duygusal tepkiler verememe ve toplumsal kurallara uyamama görülür. Aynı zamanda hatırlama ve normal konuşma yeteneği genelde kaybolur. Diğer bedensel ve ruhsal hastalıklarda olduğu gibi organik nedenleri vardır. Bu gün şizofreninin ortaya çıkışında rol oynayan dopamin ve serotonin sistemi gibi beyinde yer alan taşıyıcı (nörotransmitter) sistemlerin rol oynadığı araştırmalarla gösterilmektedir. Toplumda %1 oranında şizofreni görülmektedir. Sıklıkla 15-25 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır. 12 yaşından önce ve 40 yaşından sonra görülmesi enderdir. Günümüzde kullanılan ilaçlar belirtileri büyük oranda kontrol altına alabilmekte ancak bazı semptomlar çoğu hastada yaşam boyu sürmektedir. Bu hastalığı tümüyle atlatan hasta sayısı tüm hastaların ancak 1/5’idir. Bazı hastalar sadece bir defa atak geçirmekte, bazı hastalarda ara dönemleri normal olan ve tekrarlayan ataklar olmakta, bazı hastalarda ise belirtilerde artma ve azalma ile giden ancak hiçbir zaman normale dönmeyen bir seyir görülebilmektedir. İlaç kullanımı ile çoğu belirti kontrol altına alınabilmektedir, buna karşın bazı hastalar halen var olan ilaç tedavilerinden faydalanamamakta, ekonomik nedenlerle ilaçları temin edememekte veya ilaç yan etkileri nedeni ile tedaviye devam etmek istememektedir.
Veya; kişide en az bir aylık süre içinde aşağıdaki belirtilerden en az ikisinin varlığı(sanrılar ; varsanılar ; konuşma özellikleri ve kalitesinde bozulma ; aşırı ölçüde garip ve anlamsız şekilde davranışlar ; negatif belirtiler dediğimiz duygusal yüz ifadelerinde azalma, düşünce ve fikir üretimi ve yapısının kısırlaşması , enerji ve birşeyler yapmaya hevessizlik hali, vücut dismorfik bozukluğu gibi.) Bu durumdaki kişide hastalığın süreci içinde sosyal, mesleki, ailesel ilişkilerinde ve kendine bakım gibi alanlarda belirgin bozulmalar oluşur. Bu belirtiler en az 6 ay süredir var olmalıdır.




Hezeyanlar (Sanrı- Delusion) :
Sanrılar , akla yatkın bir düşünceye bağlı olmayan ve hastanın kültürüyle uyumsuz yanlış kişisel inançlardır. Bunlar şizofreninin sık görülen belirtilerindendir ve kötülük görme ve büyüklük temalarını kapsar. Bazen şizofrenideki sanrılar oldukça saçmadır
(örneğin hasta, manyetik dalgalar aracılığı ile komşularının onun davranışlarını kontrol ettiğine inanır, veya TV deki bir kişinin ona özel mesajlar gönderdiğini söyler veya kendi düşüncelerinin yüksek sesle diğer insanlara yayınladığını belirtir. ) Paranoid şizofrenideki kötülük görme sanrıları, kişinin yanlış ve gerçek dışı bir şekilde zehirleneceği , kandırılacağı, ona komplo kurulduğuna dair yanlış ve mantıksız düşünceleri içerir. Hasta aile bireylerinin ve diğer insanların bu sanrısının odağı olduğuna inanır.

Varsanılar (Halusination) :
Şizofrenik bir hastanın dünyası varsanılar ile doludur, hasta gerçeklikte var olmayan şeyleri bunlara inanarak hisseder (Örn. Kendisine isimlendirilemeyen veya tanımlanamayan fakat var olan şeyleri söyleyen sesler duyma, gerçekte orada olmayan nesneleri veya kişileri görme, vücudunu görünmez ellerin tuttuğunu hissetme.). Bu varsanılar korkutucu olabilir. Diğer insanların duymadığı sesleri duyma şizofrenideki varsanılar içinde en sık görülendir. Bu sözler hastanın hareketlerini tanımlar, ona ne yapacağını söyler. Birbirleri ile duygu düşünce alışverişi yapar şekilde sohbet edebilir, olası sözde yakın tehlikelere karşı uyarıcı olabilir.

Konuşma özellikleri ve kalitesinde bozulma:
Kelime salatası yada anlamın birbirinde kopup konuşmanın içeriğindeki bir bütünlük olmaması durumu vardır.

Garip davarnışlar:
Ortalık yere çişini yapma yada herkesin ortasında masturbasyon yapmayı makul görme gibi yada hiç hareket etmeden uzun süre kalma vs.

Duygusal yüz ifadelerinde azalma:
Kişinin yüzünde donuk bir duygu ifadesi varlığı, konuşmama yada kişinin herhangi
bir olay karşısında duygu ifade edecek jest ve mimik göstermemesi.

Vücut dismorfik bozukluğu:
Devamlı vücutları ile uğraşan , vücutlarında bir şeylerin kötü, çirkin, yanlış, eksik-fazla olması şeklinde düşüncelerin olduğu bir kaygılanım bozukluğudur. Kişide çok hafif bir kusur olsa bile, bu durum çok abartılarak , korkulacak bir konu haline getirir. Hissedilen kusur nedeniyle oluşan gerilim ve kaygı, beklenilenin çok üzerindedir. Sosyal ilişkilerden kaçınabildikleri gözlenmiştir. Bu kişiler görünümlerini kozmetik olarak değiştirmekte , ameliyatlar olmaktadırlar. Kişinin odaklandığı bölge genellikle yüz bölgesi olup, burun, kulaklar, çene ya da bu bölgedeki sivilceler gibi değişebilmektedir. Kadınlarda göğüsler, karın bölgesi önde gelen odak noktalarıdır. Bazı durumlarda boy kısalığı ya da saçlarının azaldığı düşüncesi , karın bölgesinde yağlanma , ciltte kırışıklıklar , göğüslerin büyüklüğü konu edilmektedir. Bu kişilerde özgüven eksikliğinin

bulunduğu, depresyon, sosyal fobi gibi ek psikiyatrik rahatsızlıkların birlikte bulunabildiği gözlenmiştir.



Şizofreni tanısı konulduktan sonra alt tiplere ayrılır :


1-Paranoid tip Şizofreni: Bu tip şizofrenlerde hastalığın normal insanlardan ayırdedilmesi oldukça zordur. Çünki kişilerde hezeyanları doğrultusunda zaman zaman yapabilecekleri davranış dışında etrafa garip gelebilecek çok fazla belirti yoktur. Bir veya birkaç hezeyana ek olarak sıklıkla kulağa gelen sesler vardır. Bu hastalar diğer şizofreni alt tiplerinde olduğu gibi garip davranışlar garip konuşmalarda bulunmazlar. Hatta bazen çevrelerinde hezeyanlarına inanan insanlar bile bulunabilir. Şizofreninin bu tipi ile yine bir psikoz olan Hezeyanlı Bozukluk çok sıklıkla karıştırılabilir.


2-Desorganize( Dağılmış ) tip Şizofreni: Bu hastalar da dağılmış konuşma ve dağılmış davranışlar görülebilir. Yani saçma sapan konuşmalar yada etrafa saçma gelen davranışlar yaparlar. Yüzlerine bakılırsa donuk bir yüz ifadesi yada mevcut durumu ile alakasız bir duygulanım gösterirler. Yani ağlanacak şeye gülebilir, gülünecek şeye ağlayabilirler. Yada duygulanım ifadeleri anlamsız yere sık sık değişir.


3-Katatonik tip Şizofreni: Şizofreninin bu tipinde hastalarda uzun süre aynı garip postürde (duruş) duruşlar ve aşırı hareketsizlikler, açıkça amaçsız olarak yapılan ve dış uyaranlardan etkilenmeyen aşırı hareketler yada aşırı negatif davranmalar olabilir. Bu tip Şizofreni hastaları karşısındaki insanın hareket ve davranışlarını tekrarlayabilir.


4-Farklılaşmış tip Şizofreni: Hasta muayene edildiğinde şizofreni tanısı konur ancak yukarıdaki tiplerden hiçbirisi tam olarak ayırdedilemezse bu tanı konur.


5-Tortu tip Şizofreni: Belirgin olarak şizofreni belirtileri kalmamıştır ancak daha çok duygulanımdaki aksaklıkların sürdüğü ve şizofreni belirtilerinin yumuşamış halde devamettiği durumlarda bu alt tip şizofreniden bahsedilir.










Belirti ve Bulgular :
Şizofreni hastaları dünyayı değişik algılar. Normalde çevrede varolan uyaranlar dışında olmayan sesler, hayaller , garip kokularla dış dünya karışık ve anlaşılmazdır. Bu ortamda hastalarda anksiyet artışı, korku ve heyecan sıktır. Bu duygularla normal olmayan davranışlar sergilerler.
Şizofreninin ortaya çıkışı değişik şekillerde olabilr. Bazı hastalarda aniden ortaya çıkabileceği gibi çoğu hastada sinsice yavaş gelir. Yavaş seyir gösteren şizofrenide başlangıçta dikkat toplama güçlüğü, toplumsal ilgiyi kaybetme, içine kapanma , kendine bakımda azalma, dini uğraşılarda artma veya kara sevdaya tutulma gibi belirgin olmayan ve ilk bakışta şizofreniyi düşündürmeyen belirtiler görülebilir ve sıklıkla başka psikiyatrik hastalıklarla karıştırılır. Bu başlangıç belirtilerinin ardından birkaç ay veya yıl içinde de tüm belirtileri ile hastalık ortaya çıkar. Hastalar sıklıkla garip davranışlar ve konuşmalar sergilerler. Gerçekte olmayan sesler işitmeye ve hayaller görmeye başlarlar. Bazı hastalarda garip pozisyonlarda uzun süre durma, bazılarında hiç hareket etmeksizin uzun süre sessiz kalma veya aşırı hareketlilik görülebilir. Yavaş seyir gösteren şizofreninin yanında hızlı seyir gösteren şizofreni de olabilir. Bu hastalarda ise belirtilerin çoğu bir arada aniden ortaya çıkar. Bazı hastalarda belirtiler hafif seyrederken bazılarında şiddetli semptomlar olabilir ve bu durumda hastaları kontrol etmek güçleşebilir. Şizofrenide görülen belirtiler iki başlık altında toplanır : pozitif belirtiler ve negatif belirtiler. Her hastada bu belirtilerin tümü bir arada görülmez.
Şizofreninin tipine göre belirti kümeleri de değişir. Örneğin paranoid şizofrenide şüphecilikle ilgili belirtiler baskındır. Paranoid şizofrenlerde sık görülen temalardan bazıları şunlardır : kendisine kötülük yapmak isteyen kişiler veya güçler vardır, bununla ilgili sesler işitmektedir, bu nedenle evde perdeleri kapatıp oturmakta , yemek yerken zehirlenme riski olduğunu düşünerek yemeği kendi önünde hazırlatmakta veya kendi yaptığı yemeği yemektedir. Odasına dinleme cihazları yerleştirilmiş, bu nedenle odasında temkinli konuşmaktadır, eşi kendisini aldatmaktadır vb. Basit şizofrenide ise toplumsal çekilme,içine kapanma , sosyal aktivitelerde azalma , kendine bakımın düşmesi gibi belirtiler dışında fazla bulgu olmayabilir. Pozitif belirtilerde ; şüphecilik , işitme varsanılar ve garip davranışlar sıktır. Hastalarda düşünce ve konuşmada kopukluk görülebilir. Konuşurken konudan konuya atlama, içerik olarak bir anlam ifade etmeyen sözcükleri birbiri ardına sıralama sonucu dinleyenler tarafından bir anlam ifade etmeyen sözcük salatası dediğimiz içeriği boş anlamsız ve karmaşık konuşma biçimi görülebilir. Bazende hastalar kendileri kelime uydururlar, bu kelimeler kendilerince bir anlam ifade etmektedir. Aslında anlamsız gibi görülen konuşmaya dikkat edilirse çokta anlamsız olmadığı içeriğinin olduğu görülebilir. Bu konuşma biçimi kişinin çağrışımlarının hızlanması ile ilgilidir. Düşüncede bu hızlanmanın yanında duraklamalar da görülebilir.
Hastalar konuşurken ani duraklamalar, bloklar genelde buna bağlıdır. Düşünceler genelde çocuksu ve büyüseldir. Hastalarda gerçekle bağlantısı olmayan inanışlar görülebilir. Bu hastalarda görülen bazı düşüncelere şu örnekler verilebilir; telefonları dinlemekte, insanlar kendisini takip etmekte , herkes düşüncelerini bilmektedir, kötülük yapmak isteyen kişiler vardır, hatta ev içindeki yakınları bile kötülüğünü istemekte ve kendisine zarar vermek için planlar yapmaktadır, televizyondan mesajlar almakta, herkes kendisine manalı manalı bakmaktadır, iç organları parçalanmış ve yok olmuştur, telepatik güçleri vardır, uzaylılar kendisi ile bağlantı kurmaktadır vb. Gerçekle bağlantısı olmayan sesler işitebilir. Yine gerçekte olmayan hayaller görülür. Garip şekiller, korkunç yaratıklar olabilir. Hastalar bu ses ve görüntülerin gerçekle olup olmadığını ayırt edemez. Çoğu zaman bunlardan rahatsız olurlar ve korkarlar. Bunları kendi beyinlerinin bir ürünü olarak kabul etmez ve genelde dışarıdan birileri tarafından yapıldığını düşünürler. Bazen bu seslere yanıt verir, konuşmaya başlarlar veya görüntüleri takip ederler. Hastaların bu hareketleri dışarıdan gözlendiğinde kendi kendine konuşuyormuş veya sabit bir noktaya bakıyormuş gibi gelir.
Şizofreni hastalarında saldırganlık sık görülen belirti değildir. Ancak şizofreni belirtileri ortaya çıkmadan once saldırgan kişiliği olanlarda hastalık ortaya çıktıktan sonra saldırganlık görülebilmektedir. Bunun dışındaki hastalar genelde içine kapanıktır. Şüpheciliği olan hastalar ilaç kullanmıyorlarsa saldırgan olabilirler. Genelde aile içinde veya arkadaş ortamında saldırgan davranışlar gösterirler. Yine alkol ve madde bağımlılığı olan şizofrenlerde saldırganlık görülebilir. Şizofrenide intihar riski normal topluma göre fazladır. Hastaların %10’ununda intihar girişimi görülebilmektedir. Hangi hastanın intihar edeceğini önceden tahmin etmek de çok güçtür.




Şizoreni’nin Nedenleri Nelerdir ??
Şizofreninin tek bir nedeni olmadığı bilinmektedir. Genetik faktörler şizofreniye yatkınlık yaratır, çevresel faktörlerle birlikte farklı bireylerde farklı derecelerde hastalığın ortaya çıkmasına katkıda bulunur. Her bireyin kişiliği genetik, biyolojik, psikolojik , kültürel faktörlerin karşılıklı etkileşiminin bir sonucu olduğundan şizofrenideki kişiliğin dağılması çok fazla faktörün karşılıklı etkileşiminin bir sonucu olabilir. Bilim adamları hastalığı tüm ayrıntıları ile hazırlayıp ortaya çıkarmak için gerekli belirli bir formül üzerinde uyuşmamışlardır. Henüz özgün bir gen bulunamamıştır. Kanıtlanmış biyokimyasal bir bozukluk yoktur, şizofreniyi ortaya çıkaracak özgün bir stres kaynağı görülmemiştir. Genel kanı genetik faktörlerle belirlenen ve beyindeki dopamin adlı maddeyi etkileyen bir mekanizma üzerinde yoğunlaşmaktadır.



Başlangıç Yaşı:
Genellikle 16-25 yaş arasında görülse de çocukluk yaşarında ya da 40 yaş sonrasında da görülebilmektedir. Kadınlarda erkeklere göre daha geç yaşta başlamaktadır. Başlangıç yaşı erkeklerde 15-25 arası, kadınlarda ise 25-35 yas arasındadır.
Hastalarda belirlenen risk faktörleri : genel olarak toplumda %1 oranında görülmektedir. Erkek ve kadınlarda eşit oranda görülmektedir. Hastalar arasında

bekarlık yüksek orandadır. Evli çiftlerde ise boşanma oranı toplum ortalamalarından fazla bulunmuştur. Kentsel yerleşim alanlarında daha çok görülmektedir.




Çocuklar Şizofreni Olabilir mi ??
5 yaşın üstündeki çocuklarda şizofreni gelişebilir. Fakat ergenlikten önce çok nadir görülen bir durumdur. Ayrıca çocukluk döneminde görülen şizofrenide akrabalık derecesini, ergenlik veya erişkinlik döneminde ortaya çıkan ile kıyaslamak için araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Daha geç dönemlerde şizofrenik olarak görülen bazı hastalar , daha erken yaşlardaki diğer çocuklardan farklı görülebilmektedir. Şizofrenin psikotik semptomları(örn varsanılar, sanrılar) çocuklarda çok seyrek görülür.




Kalıtımın Rolü:
Hastanın anne-babasından birinde bu hastalık varsa çocuklarda risk %12’ye çıkarken , her ikisi de hasta ise %44’e yükselmektedir.




Hastalığın Cinsiyete Göre Belirti Farklılıkları:
Kadınlarda kaygı, depresif belirtiler ve gerginlik ön planda iken , erkeklerde negatif belirtiler belirgindir.(toplumsal çekinme, içine kapanıklık vb) Kadınlarda çevresinden kuşkulanma gibi paranoid konular ve kendine zarar verme ön planda iken, erkekler zararı daha çok çevrelerine vermektedir.




Hastalığın Seyri:
Hastalık kadınlarda erkeklere göre, daha az sayıda ve sürede hastanede yatışa yol açmakta ; hastalık daha az kötüleşme dönemleri ile seyretmektedir. Kadın hastalar daha az intihar etmekte, evliliklerini erkeklere göre daha fazla sürdürebilmektedir.









Hastalık Kimlerde Daha İyi Seyretmektedir ??
Geç başlangıç yaşı (20 ve sonrası)
Yüksek sosyo-ekonomik düzey
Hastalık öncesi toplumsal ilişkileri ve işlevselliği olan, işi olanlar
Ailede şizofreni hastalığı olmaması
Zekanın normal sınırlarda olması
Başlangıçın bir olayı izleyerek olması
Yavaş yavaş değil, aniden başlaması
Tedavi için geçen sürenin kısa olması
Duygulanımda silinme ve uygunsuzluğun olmaması




Hastalık Nasıl Seyretmektedir ??
Tedaviye geç başlanmadığında , az ve kısa süreli yatışlar ile kişinin topluma uyumu
sağlanabilmekte, hasta toplum içinde bir takım görev ve sorumluluklar alabilmektedir.
Ancak negatif belirtilerin uzun süre devam ettiği hallerde bu sosyalleşme ve işlevsellik
bozulmaktadır. Bazı şizofren hastalarda görülebilen kendine bakımda azalma , sağlıksız
ortamlarda bulunma ve alkol-madde kullanımları nedeniyle enfeksiyon hastalıkları daha
çok gözlenmekte ve yaşamı kısaltmaktadır. Şizofrenlerin %10 kadarında intihar sonucu
ölüm saptanmıştır. Şizofreni hastalarının bu nedenlerle, diğer insanlarla karşılaştırıldığında,
10 yıl daha az yaşam süresine sahip olabilmektedir.





Şizofrenik Hastalar Tehlikeli Midirler ??
Medyanın ruhsal hastalıklar ile şiddet arasında bir bağ kurma eğilimine rağmen araştırmalar bize göstermiştir ki, eğer biz suça dönük şiddetten dolayı sicili olan bu insanları hastaneye yatırmadan önce gözlersek, ruhsal hastalığı olan insanların hepsinin, genel topluma göre daha az suça dönük şiddete yatkın olduklarını görürüz...
Çalışmalar bazı grupların diğerlerinden daha fazla şiddet nedenini öğrenmek için ilerlemektedir.
Kesinlikle söylenebilir ki, şizofrenik bireyler saldırgan değildirler. Daha da tipik olarak içlerine kapanmayı ve yalnız kalmayı tercih ederler. Bazı akut hastalar fiziksel şiddette bulunabilirler. Fakat bu taşkınlıklar antipsikotik ilaç uygulanmasını içeren etkili bir tedavi yazýlýmından sonra görece çok seyrekleşir. Şizofrenik hastalar genellikle şiddet suçlarını işlemezler.






Hastaya Nasıl Davranılmalı ??
Şizofreni , toplumda yüz kişiden birisini etkileyen bir hastalıktır. Dolayısıyla hemen herkesin bu hastalığa yakalanmış olan bir akrabası, bir arkadaşı ya da bir tanıdığının olduğu söylenebilir. Eğer bu kişilere yardımcı olmak ya da en azından zarar vermemek isteniyorsa bir temel ilkeye özellikle dikkat edilmeli . Bu ilke, hasta kişiye ölçülü bir yakınlık gösterilmesi ve aşırı duygusal tepkilerden uzak durulması şeklinde özetlenebilir. Hastanın yanında tartışmaktan kaçınılmalı ve aile üyeleri arasında yumuşak bir iletişim tarzının korunmasına dikkat edilmeli. Ayrıca, hastaların ilaçlarını düzenli bir şekilde alıp almadığına dikkat edilmeli ve gerektiğinde ilaç almaları yönünde uyarıda bulunulmalı. İlaç kullanmayan bir kişide, bir yıl içinde yeniden hastalanma olasılığı %70’dir. Düzenli ilaç kullananlarda bu oran %35’e düşüyor. İlaç tedavisinin yanı sıra , hastanın ailesine evde nasıl davranılacağı konusunda eğitim verilmesi durumunda, hastalanma olasılığı daha da düşerek, %20 dolayına iniyor.
Bir Şizofreni Kızın Güncesinden.... Renée, uzun süre şizofreni tanısıyla tedavi görmüş bir genç kız. İyileştikten sonra hastalık dönemine ait anılarını yazıyor. Aşağıda bu ilginç gözlemden iki kesit bulacaksınız. İlki hastalığın başlangıç dönemine , ikincisiyse ileri aşamalarındaki yaşantılara ışık tutuyor.
Birinci kesit: şizofreniye giriş
“ Bu olayın başıma geldiği günü çok iyi anımsıyorum. Zaman zaman yaptığım gibi, yalnız başıma gezmeye çıkmıştım. Birdenbire, o an önünden geçmekte olduğum okuldan müzik dersindeki çocukların söylediği Almanca bir şarkı yükseldi. Dinlemek için durdum. İşte o anda içimde , çözümlenmesi güç ancak daha sonraları hissettiklerimin tümüne benzer garip bir duygu uyandı: Bu gerçekdışılık duygusuydu. Okulu tanıyamıyormuşum gibi geldi;bir kışla kadar büyümüştü, şarkı söyleyen çocuklar da şarkı söylemeye zorlanan tutuklular olmuşlardı. Sanki okul ve çocukların şarkısı dünyanın geri kalan bölümünden kopmuştu. Yine o anda gözlerim uçsuz bucaksız bir başak tarlasına takıldı. Güneşin altında parlayan bu sarı sonsuzlukta kaygan taştan yapılmış kışla okuldaki tutuklu çocukların şarkısı bende öylesine yoğun bir kaygı uyandırdı ki hıçkırarak ağlamaya başladım.”
İkinci kesit: şizofreninin derinliklerinde
“Önümden peş peşe , geniş kaftanlar giymiş insanların durmadan , sessizce geçtiklerini görüyordum. Onları yakalamaya çalışınca ellerim boşlukta asılıp kalıyordu; orada hiç bir şey yoktu. Kafamın içinde çığlıklar, haykırışlar , kulağı sağır edici gürültüler patlıyordu. Ancak o durumda da yine işitsel olarak bir şey duymuyordum. Yalnızca içimden, duyduğum o anlamsız sözleri bağırarak tekrarlamak geliyordu. Bir süre sonra nesnelerin garip görünümü ortadan kalktı, beni çevreleyen dünyayı bir düşteymişim gibi algılamaya başladım. Ardından kendime zarar verme doğrultusunda buyruklar , daha doğrusu dürtüler gelmeye başladı. Ellerimi, kollarımı acımasızca ısırıyor , başımı duvarlara vuruyor , göğsümü öylesine çok yumrukluyordum ki çevremdeki insanlar yetişip beni kendime karşı koruyana kadar çürük içinde kalmış oluyordum. İçimde görülmemiş bir yok edici güç büyüyor ve beni her ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırmayı istiyordu. Aynı zamanda kendimi korkunç derecede suçlu hissediyordum. Öylesine bir suçluluktu ki bu... bütün enginliği ve dehşeti içinde “Ben suçluyum” diye bas bas bağıran bir suçluluk. Neden dolayı suçlu olduğumu bilmiyordum. Tek bildiğim, açık seçik , derin ve uçsuz bucaksız bir suçluluk içinde olduğumdu.



Tedavi :
Tedavide amaç; hastaların başkalarıyla normal ilişkiler kurmasına yardımcı olmak , hastayı toplum içinde yaşayabilecek hale getirmek ve hastalığı küçük dozlardaki ilaçlar kullanarak kontrol altına tutabilmektir. Hastalarda genellikle ilaç tedavisi ve psikoterapi ile birlikte uygulanır.
Akut vakalar hastaneye yatırılmalıdır.
Chlorpomazin ve butyrophenon grubu çeşitli nöroleptik ilaçlar kullanılabilir. Kronik vakalarda, ilaç almayı reddedenlerde kas içine prolixin kullanılabilir. Durgun olan vakalarda ise thioridazine tercih edilir.
Aşırı taşkınlık gösterenlerde ve katatonik vakalarda , her gün veya gün aşırı elektroşok denenebilir. İlaç tedavisi ve bireysel destekleyici tedavi yanısıra grup terapileri hastanın işlevselliği ve sosyalleşmesini arttırmakta, gidişi olumlu hale getirmektedir.




Dünya Şizofreni Derneği Başkanı : Diane Froggatt






Oğlum Graham 19 yaşındayken hastalık belirtileri ortata çıktı. Üniversitenin ilk yıllarındaydı. Yaz tatilinde işe girdi. İlk gün eve döndü ve “hayatımın en kötü deneyimiydi, bir daha oraya geri dönmek istemiyorum” dedi. Ertesi gün işten döndüğünde ise “ herşey harika , beni müdür yapmak istiyorlar” dedi. İşveren bir aile dostumuzdu. Bana Graham’ın iş yerinde bütün eşyaların yerini değiştirdiğini , böylece güvende olacaklarını söylediğini anlattı. Bir psikiyatra götürdük.. Hiçbir ilaç almadan bir iki hafta hastanede yattı. Sadece düşünme bozukluğu olduğunu söyleyip, kesin bir tanı koymadılar. Birkaç ay sonra tiyatroya gittik. Tiyatroda bir Rus delegasyonu da vardı. Graham kulağıma eğilerek “ruslar benim için burda” dedi. Tekrar doktora gittik. Tanı ancak 1 yıl sonra kondu. İlk duyduğumda donup kaldım. O ana kadar şizofreni hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Müzik öğretmeniydim. Onunla birlikte bende hastalığı öğrenmeye başladım. Doktor hastalık hakkında pek bir bilgi vermemişti. Eve döndüm ve telefon rehberini karıştırmaya başladım. Kanada’da bu konuyla ilgili pek çok dernek var. En yakınını buldum ve atlayıp gittim. Tüm kaynakları okudum. O zaman geriye dönüp baktığımda belirtilerin uzun zamandır ortada olduğunu anladım. Graham şu anda 36 yaşında. Çok ağır da olsa gittikçe düzeliyor. Geçen yıl yarı zamanlı bir işe bile girdi. Ancak bir daha üniversiteye geri dönemedi. Öğrenmede büyük güçlükler yaşıyor. Kendi durumunda olan 20 kişi ile birarada yaşıyor. Pansiyon gibi bir yer. Yanlarında onlara yardım eden insanlar var. Ben sonsuza kadar yaşayamayacağım. Orada yemeği, temizliği kendileri yapıyor. Gönüllü kızlardan biri Graham’a aşık oldu. Aşk gibi yoğum duygular ona ağır gelebilir ama şimdi hergün birbirlerini görüyorlar. Eski arkadaşları ile ilişkilerini sürdürmek onun için çok zor. Sosyal yanı artık çok zayıf ve normal bir konuşma yapmak zor. Hastalığı çevrenizden saklayamazsınız.Sonuçta siz söylemesenizde herkez anlıyor ama konuşmuyor. Aileler çocuklarının işini, arkadaşlarını kaybetmesinden çekiniyor, utanıyorlar. Ailere hastalık hakkında herşeyi öğrenmeli ve cesur olmalılar.




Türkiye’de Şizofreni:

HALK ŞİZOFRENLERİ DIŞLIYOR !!!!

(KAMUOYU ANKETİ)

Kamuoyu araştırma şirketi PAREM tarafından İstanbul genelinde 707 kişiyle yapılan araştırma sonuçlarına göre:

%47’si bir şizofren ile birlikte çalışmak istemiyor.

%43’ü evi olsa şizofrene kiraya vermiyor.

%33’ü şizofreni hastası komşu istemiyor.

%27’si saldırgan olduklarını düşünüyor.

%26’sına göre şizofreni hastaları toplumda serbestçe dolaşmalı.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst