Platon'un mağarasındaki Türkiye

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Siyaset Meydanı kategorisinde ironi tarafından oluşturulan Platon'un mağarasındaki Türkiye başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,358 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Siyaset Meydanı
Konu Başlığı Platon'un mağarasındaki Türkiye
Konbuyu başlatan ironi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan ironi

ironi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
7 Ocak 2012
Mesajlar
24
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Platon'un ünlü mağara alegorisini bilmeyen yoktur her halde. Parmağını şöyle bir ıslatıp da bir felsefe kitabının ilk sayfasını olağanüstü bir merakla çeviren herkes, mutlaka karşılaşmıştır bununla. Yanılıyor muyum? Neyse, ben yine de aklımda kalan quark taneleriyle hatırlatayım size:

Şimdi bir mağarada birkaç tane adam var. Bu adamların hepsi zincirli ve sırtları da mağaranın ağzına dönük. Asla dış dünyayı görmüyorlar. O mağaranın önünden geçen insan ve cisimlerin gölgeleri de bu mağaranın duvarına yansır durur. Bizim bu zincirli garipler, bu gölgeleri de gerçek sanıp durur. Fakat nasıl olduysa bir gün bu adamlardan biri zincirlerinden kurtulur ve arkadaşlarını bırakıp mağaranın ağzına doğru ilerler. Mağaranın ağzına ulaşınca, güneş ışığı, adamın gözlerini kamaştırır. Geçici bir körlük yaşar birkaç saniye. Fakat yavaş yavaş kendine gelir.

"A a na a a!"

Ne görsün: meğer şimdiye kadar gerçek sandıkları şeyler, daha farklı ve gerçek bir dünyanın gölgeleriymiş!

Matrix filmini izleyenler hatırlayacaktır: Neo, kırmızı hapı yuttuktan sonra, gözlerini tepesinde ameliyathane ışıkları olan bir sedyede açar ve gözleri acır.

Morpheus'a sorar:

-Gözlerim niçin acıyor?

Morpheus'un cevabı çok enteresandır:

-Çünkü onları daha önce hiç kullanmadın.

...

Mağaradan çıkan adamın da gözlerine aynı şeyler olmuştu değil mi?

Mesela Matrix'teki insanlar, aslında anne rahmini andıran kavanozvari birer şişede uykudadırlar ve gördüklerini-yaşadıklarını sandıkları şeyler de sanal bir dünyadan başka bir şey değildir.

...

Bu felsefe-film âkideleri sakın bir kandırmaca olmasın; bu Diyarbakırlı bunları siyasetle nasıl bağdaştıracak, diye düşünenlere diyorum:

-Burası Diyarbakır. Burada her şey gerçek. Siyaset, politika, bürokrasi dışında. Fakat mağarada yaşayanlar, ne yazık ki sizlersiniz.

Bu ülkede her iki vatandaşımızdan biri mağarada yaşamaktadır.

Kimi bunun farkındadır. Fakat statükoya halel gelir, düzenini ve çıkarlarını kaybeder korkusuyla o farkındalığı bastırmaktadır. Ve en tehlikeli kesim de, şüphesiz bunlardır.

Kimiyse gerçekten bir mağarada yaşadığının farkında değildir.

...

Ekonomik kriz oldu hani, bizi teğet geçecekti. Biz çemberdik ya... Mesela o krizden önce vücudumda kaç delik olduğunu matematiksel bir kesinlikle biliyordum:

-Oramda bir, buramda bir, burnumda iki, kulaklarımda iki, ağzımda bir... Etti mi sana yedi.

Sayıları az olunca, onları idare etmek de pek güç olmuyor. Fakat şu ekonomik krizden sonra bana ne oldu bilmiyorum. Deliklerin hesabını yapamıyorum.

Artık içtiğim suyun hesabını bile yapıyorum. Mesela asla yeşillik, çiçek olmayan bir yerde su içmiyorum. Bahçıvanın süzgeçli su kovası gibiyim. Hem kendim içiyorum, hem bitkiler istifade ediyor benden. Bir taşla iki kuş...

TEMA yetkililerinin de ayrıca dikkatlerini çekerim: kurak arazilerde su tüketmediğim için erozyona da sebebiyet vermiyorum.

...

İnsanlarımız, mağaradakiler yani, hâlâ "One minute" diye bir dersin neden iktisadi ve idari bilimler fakültelerine konmadığını anlamıyorlar. Bu YÖK neden anlar ki zaten! Oysa ne güzel hayalleri vardı: Elinde yazarkasa olan adamı kareden atıp, "Başbakanım, benim üniversite son sınıfında okuyan oğluşum, elinizden öper, ONE MINUTE dersinden 100 aldı!"

Başbakanımızın gözleri yaşaracaktı mutluluktan.

Oysa çocuğu felan ölmüş, tutuklu, kayıp anneler ise timsah gözyaşları dökmeye devam edecekti.

...

Yahu ben nereden buraya geldim!

Ha, tamam. Dedim ya, insanlarımız gölgeleri gerçek sanıp yaşıyorlar. Yaşadıklarını sanıyorlar.

Karizma sizin karnınızı doyuruyorsa, böyle yaşamaya devam edin.

...

Araştırın bakalım, Libya'daki petrollerin büyük çoğunluğunu hangi ülkenin şirketleri işleyecekmiş..



Fransa olmasın sakın?

...

Şu son 10 yılda bu ülkede şu yapıldı, şu doğru yapıldı, şu çok güzel oldu...demesin kimse bana.

17 Ağustos'un bizden topladığı paralarla yapılan yolları da boş verin.



Şu an Oscar Wilde'ın bir tiyatro eserini okuyorum: Vera veya Nihilistler... Orada Çar'ın adamlarından biri diyor ki:

-Halk, onlardan para almamız dışında, ne işe yarar ki?



Bu işi gerçekten çok profesyonelce yapıyorlar. Bizden aldıkları paralarla savaş uçakları gönderiyorlar tepemize; bir de bakıyoruz otuz- otuz beş insanımız gölgeler dünyasına göçmüş… Helal olsun.

Adam haklı olarak soruyor oradan:

-Bir Edirne köylüsü niye kaçakçılık yapmıyor?

Adamın suçu yok ki! Kendini bilmiş bileli şunu duymuş:

Doğunun Paris’i: Diyarbakır

Diyarbakır Paris’se, Hakkari de en azından Viyana’dır… Değil mi canım yani?

...

A a aaa, tam bu esnada bir filmin fragmanı dikkatimi çekiyor: Güzel Günler Göreceğiz

İçime bir umut dalgası yayılıyor. İşte benim ihtiyacım olan da böyle bir filmdi zaten.

Mağarayı, gölgeleri, kandırılan insanları düşünmektense, Nazım Hikmet’in o güzel şiirini okumak istiyorum:

Nikbinlik

Güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler
göre-
-ceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı maviliklere
süre-
-ceğiz...

***

İçimizde bu inanç ve güç oldukça…



"Sizden ekmek istediler, onlara taş verdiniz. Hürriyet istediler, onları kamçılattınız. Bu devrimin tohumlarını siz kendiniz attınız!" (Oscar Wilde, Vera veya Nihilistler)

***

Matrix filminin felsefe ve felsefe tarihiyle ilişkisini daha iyi anlamak istiyorsanız, aşağıdaki kitabı kaçırmayın derim.

MATRIX VE FELSEFE (WILLIAM IRWIN)
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst