Özgürlük Üzerine

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde t-duran tarafından oluşturulan Özgürlük Üzerine başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,701 kez görüntülenmiş, 10 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı Özgürlük Üzerine
Konbuyu başlatan t-duran
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan ls2

t-duran

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
5 Şub 2012
Mesajlar
22
Tepkime puanı
2
Puanları
3
Yaş
43
Özgürlük Üzerine

Özgürlük nasıl bir kavramdır ki, herkes tarafından dillendirilmekte.
Çevremde özgürlük tanımlarına verilen anlamlar şöyle; bir şeyden bağımsız olma, kendi isteklerini istediğin gibi yapabilmek, hiç kimseyi takmamak olarak da dillendirilmekte.

özgürlük kavramı her çağda var mıydı diye sormak gerek, özgürlük kelimesine farklı bir isim verilmiş olabilir mi. Her çağda ne kadar ön planda idi, ne kadar kişi tarafından dillendiriliyordu, tam olarak nasıl anlamlar verilmişti, nasıl anlam farklılaşmasına uğramıştı, bunu bilmiyorum.
Günümüzde özgürlük kavramı sanki çok ön planda olan bir kavram. Acaba bu kadar ön planda olmasının nedeni eksik olduğumuz bir alanın dillendirilmesi mi, hani bir insan kendinde bir şeyi eksik hisseder ya veya bir konuda rahatsızlığı olduğunda, devamlı onu dillendirir ya çevresinde. Özgürlükte toplumun sahip olamadığı bir şey olduğundan dolayı mı dillendirilmekte.

Özgürlük kelimesine verilen anlamlara nasıl bakabiliriz.
Bir kelime tek başına bir anlam ifade etmez, kelimelerin içi başta boştur, insanlar kelimelere anlamlar yükledikçe kelimeler işlev kazanır, bir kelime diğer bir kelimeyle zincir şeklinde bağlantılıdır, ama aynı zamanda diğer kelimelerden bir noktada ayrılmaktadır. Mesela bir işte ustalaşan kişi ustalaştığı işteki kelimeleri seçerek konuşur ama bu işe uzak olan biri kelimelere pek dikkat etmeden konuşur, çünkü o alandaki kelimelerin tam ayrımına varamamıştır. Özgürlük kelimesi ile yakın ilişki içinde olan zincirin en yakın halkalarını tespit etmeye çalışalım.
Özgürlük kavramını açmadan önce insanın doğasını açmaya çalışalım, çünkü insan doğasını açmaz isek, özgürlük kavramının insan için önemlimi/önemsizmi bilemeyiz.
Neyin iyi neyin kötü olduğu konusunda bir karara varırken. İnsanın yaratılışına/İnsanın varoluşsal durumuna ve insanın gelişmesini yöneten yasalara bakarak bir karara varmalıyız. Böyle yapmadığımızda sana göre bana göre olur.
İnsan hayvana benzemiyor, bitkiye de benzemiyor, diğer hiçbir canlıya benzemiyor, hayvanları ve bitkilerin doğal bir ortamları var, bu doğal ortamlarından koparıldığında, hasta oluyorlar veya yaşamlarını sürdüremiyorlar, her hayvanın ve bitkinin doğal ortamını bildiğimizden onların hastalanmaması ve yaşamlarını sürdürmek için yapılması gerekenleri kesin çizgilerle çizebiliyoruz. Varoluş durumunu bildiğimiz bir şeyin yaşamını sağlıklı sürdürmesi için yapılması gerekenleri kolayca ortaya koyabiliriz. Yaşamlarını zamanın yok ediciliğinden ötürü sonlanırsa, diyebiliriz ki hayvana/bitkiye yaraşır bir şekilde yaşadılar.

Sanki insanın varoluşundan kaynaklanan bazı durumları/gereksinmeleri, tutkuları var.
İnsan diğer canlılara göre değişik bir varoluşsal yapıya sahip görünüyor, çünkü insan diğer insanlara bir şey anlatmak için intihar edebiliyor. Etrafında dönen olayları anlamadığında/uyum sağlayamadığında/hayat anlamsızlaştığında intihar edebiliyor. İnsanın çevresini anlama ve kendini anlatma/anlaşılma ihtiyacı içinde.
İnsan anlaşılarak ve kendini anlatarak yaşamını sürdürmek istiyor. Anlaşılmak için başta çeşitli işaretlerle bunu yapmaya girişir, anlatmak için kendisi gibi bir canlıya ihtiyacı var -yalnızlığı bu yüzden sevmez-. Anlaşıldığını bildiği yerde bulunmak istiyor ve anlaşıldığını bildiği yerde gelişimini sürdürebiliyor. Hiç kimse tarafından anlaşılmadığını (en uç sınırda) düşündüğünde onu tek anlayan yere anne karnına geri dönmek istiyor. Anlaşıldığını hissettiğinde kendini değerli görüyor. Bir yere aidiyet hissediyor. Değerli gördüğü yerde kök salmak istiyor. Anlaşılmadığında ve kendini anlatamadığında kendisiyle ve çevresiyle ilişkileri bozulduğunda, insan kendi kendini yadsıyabiliyor/aşağılık durumunda kendini görebiliyor. kişi kendi kendine çeşitli oyunlara girişebiliyor/akıl sağlığı bozuluyor.

Kendi dışındaki canlılarla ilişki kurmak onlarla bütünleşmek istiyor. karşı canlının kokusunu duymak bile iyi geliyor insana, yalnız kalmak çok zor gelir. ilişkiyi ya sağlıklı bir şekilde paylaşarak, saygı duyarak, güven içinde yürütür, yada narsist bir şekilde bu varoluşsal ihtiyacı gidermeye çalışır.
Kendini kendine kanıtlamak ister hep, güç sahibi olmak ister gibi, bunu da yaratıcılık ve yıkıcılıkla yapar.
Bir yere ait olmak ister. birşeylerle, birileriyle kendini tanıtmak ister, bunu bireyselliğini koruyarak yapar veya kendi bireyselliğini yitirerek de olsa bu varoluşsal ihtiyacı karşılamak için sürünün içinde kaybolarak yapar.
Kendine hep bir amaç hep bir yapılacak şeyler koyar, geride birşey bırakmak istemekte. Böyle yaparak ölümden mi kaçmak istemekte bilemedim.

Yukardaki teorik açıklamalardan sonra, insanların çoğunluğunun nasıl davranışlar içinde bulunduklarını şu ana kadar ki gözlemlerim çerçevesinde değerlendireyim.

İnsanın asıl sorunu;
Bir şekilde bir yere ait olmak ister, kendini anlatmak ve anlaşılmak ister, insan yalnız kalmamak için çabalar çoğunlukla. Öyle ki insan doğru peşinde de değildir, toplumun doğru dediği şeylere doğru demeye yatkındır insan. Değerleri de sabit değildir öyle pek. Değerlerini güçlünün değerleri ile yer değiştirmeye yatkındır, güçlü olmak ister insan, ünlü olmak ister, çok kişi tarafından bilinmek ister. Çok kişi tarafından bilinmek demek, çok anlaşılıyorum demek anlamına da geliyor. Öyle ki insan çok da tarafsız değildir, eşitlikçi değildir. İnsan bir yerde uyumsuzluk/terslik hissetse bile o topluma uyum sağlamak adına bazı şeyleri görmemezlikten, duymamazlıktan, aldırmamazlıktan veya akla uydurmaları yaparak uyum sağlar, bunu yapar çünkü yalnızlığın verdiği sıkıntıyla karşılaşmak istemez. Bulunduğu çevreye uyum sağladığında kendini güvende hisseder bir nevi, uyum sağlamadığında çevresindekiler onu tam kabul etmezler içlerine, ayrımcılığa maruz kalır. İnsan öyle bağımsızlık peşinde falanda değildir, bir kişiye birisi kendini iyi hissettiriyorsa ve bu kendini iyi hissettiren kişinin hareketleri ters bile gelse kişiye, kişi o kişinin ilgisinden kopamaz. İnsan seçim yapmaktan pek de hoşlanmaz, değişimi pek de sevmez. Zaten çoğu kişi de seçimlerinin çok da bilincinde değildir. Çünkü seçim yapabilmek için iki şey gereklidir, bu iki şey de insanda pek yoktur; birincisi kendi düşünceleri üzerinde düşünmeden oluşturmuş olduğu hayat görüşleri vardır, aldığı kararları nasıl verdiğine pek dikkat etmez, yoksunluklarının, güçsüzlüklerinin pekte farkında değildir. Yani bilinçli/farkında değildir kendinin. İkincisi ise insan değişimden hoşlanmaz, değişimin getirdiği belirsizlikleri/kaygıları normal karşılamasını bilmez.

İnsanın sorunu özgür olmaktan başka şeyler midir acaba,
Özgürlük verilen birşey midir insana,
Özgürlük kazanılan birşey mi acaba,
Özgürlük bilinmiyorsa istenebilinirmi ki.
Özgürlük bir ömür boyu ertelenebilinir mi ki.
Niçin özgürlük önemli olmalı ki insan için.

peki özgürlük ne demek ki?

İnsan ilk doğduğunda hiçbir seçim yapacak yeteneğe sahip değildir, ve Hiçbir konuda bilinçli şekilde bir şeyi elde etmek için emek vermesini bilmez, duygularını tanımaz.
İnsan kendi kendini yapılandırır, doğuştan gelen bir bilgisi yoktur, Hiçbir kavramsal bilgisi yoktur, kelimelere anlamlar vererek kendi anlam dünyasını kendi yapılandırmaktadır, yapılandırırken içsel ve dışsal baskılardan ne kadar uzak ise veya içsel ve dışsal basıkları ne kadar az hissediyorsa o kadar iyi bir yapılandırma yapar, yetenekli olur ve o kadar doğal görüntüsüne kavuşur.

Şimdi burada doğal görünmenin ve yetenekli olmanın ne demek olduğunu açıklıyayım ve özgürlük ile nasıl bağlantı kurduğumu açıklayayım.

Doğal görünmek demek ruh sağlığı yerinde insan demek aynı zamanda, ruh sağlığı yerinde insan demek, söyledikleri ile yaptıkları arasında uçurum olmayan demek, özü sözü bir olan insan demek, kendini olduğu gibi kabul edebilen insan demek, yalansız dolansız olan demek, aşağılık üstünlük mücadelesinde olmayan demek, karşılaştırmalar içinde olmayan demek. Kendini gerçekte olduğundan farklı göstermeye çalışmayan insan demek.

Yetenekli insan, kendi fiziki ihtiyaçlarını karşılayacak beceriye ve bilinçe ulaşmış insandır, yaptığı seçimlerin sonuçlarının farkında olan insan demektir, seçimlerini bilinçli almaya çalışan kişidir de, aynı zamanda imkanlarının fakında olup bu imkanlarına göre kendine işe yarar birşeyler üreten kişidir de. Yetenek tecrübeyle yakın ilişkilidir, yetenek emek gerektiren bir uraştır da.

Yeteneklerimiz ölçüsünde karşımıza imkanlar çıkar, imkanlarımız çercevesinde birşeylere ulaşabiliriz, seçeneklerimiz olur. Özgürlük seçenekler arasında seçim yapmaktır derler, ama seçeneklerimiz de bizim imkanlarımıza bağlıdır, imkanlarda yeteneklere bağlı birşeydir.

Doğal olmak/ruh sağlığı yerinde insan olmak insan keyiflerin en büyüğünü yaşatır, içsel rahatlama sağlar insan. Çok daha az kaygısız ve endişesiz bir hayat sağlar insana -gerçi insanın beklentileri, gereksinmeleri, umutları olduğu sürece kaygılar hep olur ama-

İnsanın ruh sağlığını/doğal görünmesini bozan ve yeneklerimizi engelleyen bazı nedenler ortaya çıkar.
İnsan ilişkilerindeki rahatsızlıklar/uyumsuzluklar ile kendimizden beklentilerimiz/görmek/bulmak istedilerimiz ile yaptıklarımız/bulduğumuz/karşılaştığımız durumlar arasında farkın oluşması sonucunda zorlanımlı yapılar meydana gelir bu zorlanımlı yapıların/çatışmaların arkasındaki nedenler kaygılardır. İnsan kaygıları karşısında, kendini olmadığı gibi göstermeye girer, kendi farkında olmadan kendi benliğini korumak için savunma mekanizmaları uygular -yüceltme, büyüklenme, yansıtma gibi...- Kendi çatışmalarımızla ne kadar yüz yüze gelirsek ve kendi çözümlerimizi/çözümlemelerimizi ne kadar çok ararsak o kadar çok içsel özgürlüğümüze kavuşuruz. Ve ne kadar çok kaygı ile mücadele etmeye razı isek o kadar çok kendi kendimizi yönetmeye yaklaşabiliriz. Yoksa açık ceza evlerinde yaşamaya mahkumuzdur.

Açık ceza evlerinden bahsetmek istiyorum, Açık ceza evlerde olanların kapalı caza evlerinden farkı fiziki olarak dolaşım serbestisine sahiptir. Ama açık ceza evindekiler de hareket serbestisine sahipmiş gibi davranmazlar. Açık ceza evlerinde tel örgülü duvarlar yoktur, onun yerine kişilerin kendine koymuş olduğu sınırlar vardır, kendini sınırlandırmalarıdır, veya bağımlılıkları onların tel örgüleridir. Kaygıları ve korkuları duvarlarıdır, bazen ise alışkanlıklarıdır, bazılarında ise sınırsız özgürlük istemleridir. Bazı açık ceza evine girenlere baktığımda ise kafalarında yarattıkları ideal dünyayı arayışlarıdır. Açık ceza evinde şöyle kişilerde vardır, katı bir şekilde bir inança veya doğruya boyun eğmişler. Açık ceza evindekilerin ortak özelliği; sanki bir şeyle bağlıymış gibi hareketsiz olmaları, farklı bir alana geçememektir. Olandan çok olması gerekenden konuşurlar, eski durumu korumaya çalışırlar.
Açık ceza evlerindekilerin suçları nedir, suçlarını kim belirlemiştir, ne zaman serbest kalaçaklardır, açık ceza evinden bazen kacışlar yaparlar mı, kaçtıklarında onları yakalayıp tekrar geri döndüren nedir, açık ceza evinden çıktıklarında uyum sorunu yaşarlar mı.
Açık ceza evlerini yaratan ortamlar nasıl ortamlardır, sosyolojik, psikolojik faktörler nelerdir.
Açık ceza evinde yaşayan gruplardan örnekler vereceğim, nasıl kapalı ceza evlerinde çeşitli cezalardan hüküm giymiş kişiler varsa, bu açık ceza evlerinde de çeşitli cezalardan mahkum olmuş kişiler vardır. Bu örnekler sorulara yanıt olaçaktır.

Bir gün genç bir delikanlı çevresindeki insanlardan farklı olduğunu anlamış, bunu ona fark ettirmişler, ve bu farklılık onda geleçek ile ilgili kendinde bir eksiklik hissetmesine neden olmuş, bu eksik olduğu noktayı açıklığa kavuşturamamış, bunun gerçekten eksik olup olmadığını denememiş, ama o kendisinde bu konu hakkında bir eksiklik hissetmiş, bunu kendine karşı sesli dillendirememişsede içten içe bu eksikliği hissetmiş, ve kendini eksik gördüğü şey ile ilgili kendini baskılamış, zorlanımlı bir durum oluşmuş, ve bu zorlanımlı durum karşısında bu kendini eksik gördüğünden başaramayaçağını düşündüğü şeyi yüceltmiş devamlı, onu ulaşılamaz yapmış, ona övgüler düzmüş. Arasıra bu durumu düzeltmek için denemeler yapmış ama yine başaramayaçağının verdiği kaygı ile -kaygı diyorum, korku değil, korku somut olan birşeydir, kaygıda gerçekçi bir şey yoktur, kişi kendi algısında kaygıyı yaratır- geri çekilmiş ve kendine bu konuda birçok sınırlar çizmiştir. Topluma karşı ve kendine karşı bu başarısız hissettiği şeyi açıklaması gerekiyordu. Niçin mi , kendi benliğini kaygıya karşı korumak için. Bir taraftan bu şeye ihtiyacı vardı, bir taraftandan düşündü bu durumu, başarmalıyım diyordu, bir ara hiç görmemezlikten gelmeyi, artık sahte denemeleride bırakmayı, hiç denememeyi, bunun yerine kendini başka şeylere vermeyi düşündü bu yolu bir süre denedi ama ihtiyacı vardı bu şeye, onsuz olamazdı, işte kendisiyle çelişkilere de başlamıştı, kendisiyle çatışıyordu, zorlanıyordu çok, ve bu zorlanmalı/çatışmalı duruma karşı Bir şey yapamıyordu, ve bu durumda psikolojik sorunlar oluşmaya başlamıştı. Kendini eksik görmesi/aşağı görmesi yüzünden olayı yücelterek kendine görünmeyen sınırlar çizmişti.

Bir başka örnek vereyim; Bağımlı bir genç veya çok değer verdiği bir varlığı kaybetme kaygısı yüzünden açık ceza evi mahkumu olmuş birini anlatayım. Değer verdiği kişi de narsist bir kişi, açık ceza evindeki kişi kendi isteklerini kendi düşüncelerini şekillendirmeye ne zaman kalksa, ne zaman ben buyum dese, değer verdiği kişi onu kendi düşüncelerine cekmek için kendi hayatını sonlandırmakla tehtit ediyormuş, sonlandırma girişimlerinde bulunuyormuş. Değer verdiği kişiyi kaybetmemek için de kendini geri çekiyormuş, düşüncelerini bir bütün haline getiremiyormuş, değer verdiği kişinin çizdiği görünmeyen sınırlar var ve bu sınırları geçmesine izin vermiyor, değerli gördüğü kişinin bu sınırları diğer kişinin açık ceza evi sınırları oluyor. Ve değer verdiği kişi kendisini açık ceza evindeki kişiye adamıştı, her istediğini yapıyordu, kendi duygularını tanımasına, mücadele etmesine izin vermiyordu, rahat bir dünya yaratıyordu, ama dünyayı gerçekci bir şekilde tanımasına izin vermiyordu. Açık ceza evindeki kişinin değer vermesinin ve bağımlı olmasının nedeni de, değer verdiği kişinin varlığı onun var olma nedeniydi, onu var eden şeydi, ona karşı vicdani bir durumuda vardı, bu vicdani durumda onun sınırları aşmasında engeldi. Kendi bütünlüğünü bir türlü oluşturamıyordu, bu durum onda özgüven eksikliği yaratmıştı, gerçekçi de algılayamıyordu dünyayı.

Başka bir açık ceza evinden bahsedeceğim, kendi seçimlerini yapamayan, seçim yapmaktan çekinen insanlardan bahsedeceğim, seçimlerini kadere bırakan insanlar bunlar, kontrolün kendisinde olduğuna inanmayan, bulundukları toplum tarafından hayatları şekillenen, bulundukları toplumun kurallarını hiç sorgulamayan, toplumun dedikleri onlar için çok önemlidir, bireysel bir istekte pek bulunamazlar, bulundukları toplumdan ayrı bir yaşam onlar için büyük belirsizlikler demektir, belirsizlikten hiç hoşlanmazlar, yabancı, elalem gibi kavramlardan çok söz edilir. Hiç şüpheçi, eleştirel düşünmezler -bakalım bu tutumlar bu kişileri nasıl bir ceza evine sokacak-. Zamanla değişmez doğruları oluşur bu kişileri, bu doğrulara inandıkları için toplumdan değer göreceklerini bildikleri için bu doğrulara inanırlar, doğrularına sıkı sıkıya bağlıdır, doğruları sorgulanamazdır, bu doğruları çürüten başka gelişmeler olsada bu gelişmelere kendilerini kaparlar, çünkü bu doğrulara göre hayatlarını harcadılar ve çevrelerini oluşturdular, doğruları onları var eden şeyler, bu doğrular sayesinde bu dünyada insanlar arasında bir yer edindiler, ve tüm bir ömürlerini bu doğruları savunarak geçmiştir, bu doğruları yok saymak, bir ömür boyu uraşlarını yok saymak anlamına geleçektir, ömürlerini yok saymayı göze alamazlar. Doğruları sabitlemişlerdir -dogmatik hale getirmişlerdir- bu doğrular onları bir yere sabitlemiştir, dünyanın ilerlemesine değişmesine karşı onlar devamlı daralan bir cemberin içinde gibidirler, ceza evi haline gelmiştir koca dünya onlar için.

Açık ceza evlerinden bahsetmeye devam ediyorum, şimdi bahsedeceğim açık ceza evi diğerlerinden farklı olacak, buraya kadar daha çok bireylerin kendilerini nasıl açık ceza evine attıklarından bahsettim. Şimdi ise birysel açık ceza evinde yaşayan kişilerin oluşturduğu ailelerden ve ülkelerden bahsedeceğim. Bu ailede hiç kimse bir birinin görüşünü dinlemez, karşısındakinin sıkıntılarını içten dinliyeyim anlamaya çalışayım yoktur, kendi beklenti ve isteklerine göre, hayallerindeki dünyaya göre karşı tarafı şekillendirmeye çalışırlar, önem verdiklerine önem verilmesini bekler ama önem vermezler kimseye, karşı tarafındaki kişi onun hayalindeki dünyayı yaratacak şekilde hareket etmediğinde, karşı tarafı suçlayıcı tarzda davranmaya başlar -senin yüzünden bir önümüze bakamıyoruz gibi şeyler söylerler-. Ailede ki kişilerden ayrı düşünemessin, ayrı hareket geliştiremessin, geliştirdiğinde seni çeşitli yöntemlerle geri döndürmeye çalışırlar, düşüncelerini ifade etmene izin vermezler, ailedeki bir kişi nasıl farklı düşünürmüş, bunu kabul edilemez bulurlar, yalnız kalacaksın ve dışarısının kötü olduğu ile korkuturlar bir birini. Kişinin duygularına önem verilmez, duygular pek paylaşılmazda, duygular gizlenir. Kişiler fiziksel olgunluğa kavuşurken, duygusal olgunluğa kavuşamazlar -mesela bir kıza karşı içinden ne geldiğini hissetse bile o anda onu söyleyemez- bir Bir birlerinin düşüncelerinin serbestce oluşmasına izin vermezler, anne ve babalar daha küçüklükten çocuklarına kendi inançlarını benimsetmeye çalışırlar -ağaç yaşken eğilir derler-, laik bir yapı yoktur aile içinde. Toplum tarafından verilen değere göre kendilerini değerli veya değersiz hissederler, yakın çevrelerindeki akrabaları ile gizliden rekabet içindedir, bu ailelerde başarı bir amacdır, ekonomik güç sahibi olmak bir amactır, maddi bir şey elde etmek bir amactır, maddi birşeylerin sahibi olmak onlar için bir değerdir, maddi bir şey sahibi oldun mu kendi önemi artacakmış gibi hissederler, saygınlık kazanacaklarına inanırlar. İnsan ilişkilerinde her başarısızlığa ulaştıklarında kendini maddi birşeylerin sahibi olmaya adarlar, karşılaştıkları insanlara ilk yaklaşmalarını bile maddiyatla ölçerler. Bu ailede insanlar yalnız kalmamak için öylesine yüzeysel ilişkiler içinde olmayı öğrenmişlerdir, can sıkıntısı çekerler bir birlerinin yanında iken -çünkü oturmalar kasılmakla geçer-. Can sıkıntısından kurtulmak için öylesine gürültülü ortamlarda zaman geçirirler.

Duran Aydoğmuş.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Ne yazsam olmuyor, düşmüyor;

Özgürlük anlamı tanımlandığında-kavrandığında özgürlüktür,

Özgürlük, genişler, büyür ve artar,

Özgürlük çoğalır;

Özgürlük ilerilenir ve çabalar;

ÖZgürlük tüm bunları yapan ve yapabilen bi şeydir;
 

t-duran

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
5 Şub 2012
Mesajlar
22
Tepkime puanı
2
Puanları
3
Yaş
43
Bende Özgürlüğü böyle yapılandırdım.

ama daha şunları düşünüyorum;

Nasıl yapılandırılmalı ki.

Daha üzerine ne denir di ki acaba ?

Birde özgürlük tanımlandığında-kavrandığında özgürlük gerçekleşir mi ki?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Özgürlük her şeydir;

Özgürlük düşüncenin her açıyı yapması-her yöne genişlemesi ve sulanmasıdır; Düşünce kısıtlarını aşması/yıkması- düşünce kısıtı tutmaması edinmemesi, genişlemeyi/gelişmeyi öğrenmesidir;


Özgürlük düşüncenin devinimidir;


Düşünmek öyle özgürgür ki, öyle açıktır ki, Biz bunun ne kadarını biliyoruz?

--

Aslında düşünebileceğin bi şeyi düşünmediğini/düşünemediğini görmek/bilmek;
Aslında olabilecek bi şeyin olmadığını görmek/bilmek;
deneyimlebileceğin başka/farklı ve yüksek bi gerçeklik ve duygu durumlar ve deneyimler olduğunu bilmek ve görmek;
Daha fazlasının olduğunu hissetmek;
Ama içinde olmak, amalar içinde olmak
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
(Hiç) Uçmayan kuş özgür olsa ne olur;

Uçma yetisi taşıyan canlı ya da kuş hiç uçmayı denememiş/deneyimlememişse ya da eringenlikten/tembellikten uçmuyorsa ne olur;

Uçma yetisi yokken uçma yetisi kazananın uçma duyumu ve doyumu ne olur?

İlk uçma duyumu ve doyumu ve sonraki uçma duyumu ve doyumları arasında ne fark olur?

Devinmeyen - düşünmeyen düşünce, düşünebileceklerini tüketmeyen, düşünebilecelerin-düşüncesinden erişebileceklerine erişmeyen düşünce, orada zihninde kilitliyken kullanılmayana yeti ve enerji;

Zihninde uçan kelebekler insanın, düşüncede tutsak özgürlük;

--

İnsan zihninide kilitli, (düşünce için) uçma tadında - uçma özgürlüğünde ve yüksekliğinde (hissettiren) (ama hiç düşünülmemiş) deneyimlenmemiş düşünce ve düşünceler var;
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Bende Özgürlüğü böyle yapılandırdım.

ama daha şunları düşünüyorum;

Nasıl yapılandırılmalı ki.

Daha üzerine ne denir di ki acaba ?

Birde özgürlük tanımlandığında-kavrandığında özgürlük gerçekleşir mi ki?

Ne kendi ülkemizde ne de dünya üzerinde tam bir özgürlükten bahsetmek mümkün değil. İlk yazınızda da belirttiğiniz gibi kişilerin bazen kendilerinin çizdiği bazen de koşullara bağlı sınırları var. Sınırlar kişilere göre değişkenlik gösteriyor. Başka bir insanın ya da varlığın hayat alanına müdahale etmeden özgür olmak imaknsız bu sebeple bulunduğumuz koşullara bağlı olarak özgür olmayı başarabiliyorsak (yine çizilmiş sınırlar dışına çıkmadan) kendimizi özgür saymakla yetiniyoruz ki zaten daha fazlası insanın var olduğu hiç bir alanda mümkün olamaz.

Aynı gruba dahil gibi görünen bireyler bile fikir ayrılığına düştüğü an diğerinin özgürlüğünü kısıtlamaya çalışıyor. En son Türkiye'de yaşanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan olaylardan örnek verecek olursak; bize sunulan adaylar içinden seçim yapmamızın istenmesi bazı kesimler tarafından özgürlük kabul edilirken bazı kesimlere dayatmacı göründü. Hulki Cevizoğlu ve Nihat Genç, çatı adaya destek vermedikleri için muhalefetin baskıları sonucu Halk Tv, Yurt Gazetesi ve Kanal Sokak'daki işlerine son verildi. Aynı yolda ilerleyen insanlar bile birbirinin farklı düşündüğü konulara tahammül edemezken başta ülkemiz olmak üzere dünyanın hiç bir yerinde ne insanlara ne de hayvanlara özgür bir yaşam var diyemeyiz. Bireyler dışardan bir kontrol mekanizması olmadan kendini kontrol edemediği sürece özgür bir dünya asla mümkün olamaz.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Hormonların,duyguların,arzuların,heveslerin tesiri altındaki sosyal aciz yaratıklarız. içinde neler döndüğünü anlayamadığımız zihnimizin mahkumlarıyız. bizim neyimiz kutsal??? hayvandan farkımız şiir yazabiliyor felsefe yapabiliyor olmamız mı:) işte böyle sorular sorup sonrada aklın ve mantığın kontrolünde cevaplar üreterek kendimizi bir halt sanıyoruz.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Hormonların,duyguların,arzuların,heveslerin tesiri altındaki sosyal aciz yaratıklarız. içinde neler döndüğünü anlayamadığımız zihnimizin mahkumlarıyız. bizim neyimiz kutsal??? hayvandan farkımız şiir yazabiliyor felsefe yapabiliyor olmamız mı:) işte böyle sorular sorup sonrada aklın ve mantığın kontrolünde cevaplar üreterek kendimizi bir halt sanıyoruz.

Serotoninnn yazdırıyor bana bunları:) abartmışım...:(
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Artık özgür olduğumu düşünüyordum.
Gözlerimi kapatıp yalnızca ne kadar özgür olduğumu düşündüm.
Oysa özgür olmanın ne anlam ifade ettiğini, henüz tam olarak anlayabilmiş değildim.
Anlayabildiğim tek şey, artık yalnız olduğumdu.
Yalnız ve bilmediğim bir yerde. Pusulasını ve haritasını kaybetmiş bir gezgin gibi.
Özgür olmanın anlamı bu muydu acaba?

Sahilde Kafka, haruki murakami
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Serotoninnn yazdırıyor bana bunları:) abartmışım...:(

:) Aşk insanı rezil de eder vezir de diye boşuna söylememişler. Şu aralar vezirliğin tadını çıkar hiç rezil olmaman dileği ile:)

Özgürlük laftan öteye gitmiyor işte...Aile,iş,toplum v.s. hep sınırlamalar var. Bir gruba ait olmaya mecbur bırakıyorlar. Bazen o gün için canına okuyup yıllar sonra baş tacı da yapabilirler.

"Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş" sözü bana vatanseverlik değil de özgürlük çağrıştırıyor. Sanalmanik'in de dediği için uçamayan kuş özgür olsa ne yazar...Uçmayı bilen fakat uçamayan kuşlar gibi bir yaşam yaşıyoruz. Konuşamıyoruz, tartışamıyoruz çoğu zaman rol yapmaya mecbur bırakılıyoruz. Bulunduğumuz sınırlar içinde özgür olmayı nimet kabul ediyoruz. Sınırı aşanın canı çok yandığı için o tarafa bakmaya cesaret bile edemiyoruz.

Birileri birilerini köle yapmanın çok çeşitli yollarını bulmuşken hangi özgürlükten bahsediyoruz ki? Dünyanın neresinde özgürlük var? Herkes bir şeylerin kölesi değil mi?
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
:) Aşk insanı rezil de eder vezir de diye boşuna söylememişler. Şu aralar vezirliğin tadını çıkar hiç rezil olmaman dileği ile:)

aşk bir karadelik gibi diğer tüm duyguları ve birçok değerinizi yutuyor ve karman çorman ediyor. sizi maymuna çeviriyor:) ancak aşkın kendisi tek başına bir değer değil. kısacası değerlerle beslenmeyen /desteklenmeyen aşk sonunda dediğiniz gibi insanı rezil edecektir.

ama aşk sanırım filozofun dediği gibi iyiliğin ve kötülüğün ötesinde olduğu gibi rezilliğinde ötesinde olmalı:)
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst