Olumsuzluk ve Hakikat

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Makaleleri kategorisinde phi tarafından oluşturulan Olumsuzluk ve Hakikat başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,569 kez görüntülenmiş, 13 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Makaleleri
Konu Başlığı Olumsuzluk ve Hakikat
Konbuyu başlatan phi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Eski bir ezoterik bilgi olan “Aşağısı yukarıya, yukarısı aşağıya benzer” manası, çok derindir. Aşağıda ne oluyorsa, yukarıda da aynısı yansımıştır. Ya da yukarıdan yansıyan her hal, aşağıda da zuhur eder.



Dünyada ne varsa, dünyanın yansıması olan batınında da o vardır. Birbirlerinin enerjisi ile beslenirler. Birinin değişimi diğerini, diğerinde olan her şey birbirini etkiler. Koordinasyon ve alışveriş, haberleşme sonsuzdur. “Kimi dünyayı ister, kimi cenneti, kimi de Mevla’yı” Kimi dünyayı yani maddeyi masivayı, kimi cenneti ister çünkü dünyada yaptığı her şeyin karşılığı olan yansımayı, kimi de Mevla’yı ister yani ötelere geçmeyi, âlemlerdeki canlılığı ve yaşamın devamını diler.


Herkese dilediği kadar verilecektir.

Evren kusursuzdur çünkü insan kusursuzdur. İnsan mükemmeldir, çünkü kâinat mükemmeldir. İnsan yasadır, evren de yasadır. Her şey ilahi düzen ve irade içerisinde en mükemmel şekilde, sonsuz ve ebedidir. İnsan aşağı bakan üçgendir, âlem ise yukarı bakan üçgen. Birbirini tamamlar ve bütünler. Birbirinin alışverişidir.

Dünyada ihanet varsa, yansımasında da ihanet vardır. Her şey zıddı yani karşıtı ile daimdir. Bu karşıtlık yani zıdlık hem tersi durum da olabilir hem yansımasının aynılığı ile de olabilir. Unutmayalım, dünyada ikilem ve dualite varsa, yansımada bu teklik olarak bütündür.


Dünyada sevgi yoksa, yansımada da sevgi yoktur. Arz insanı ne zaman sevgiyi dileyecek, işte o zaman yansımada da sevgi açığa çıkacak ve birbirini besleyecek.

Sevmek ilahidir. Sevilmek yürek ister. Sevgi karşısında Sevilenin hayreti, şaşkınlığı alışkanlıkların ötesindedir. Yüreğini ortaya koyabilen kaç kişi vardır? Ey Sevilen! Masiva’dan vazgeçebilir misin Sevgi uğruna? Terk edebilir misin Nefsini? Cevap aynıdır. Sevilmek yürek ister.


Her anahtar, her kilide uymaz. Bu ikisinin de mükemmel olmadığı anlamına gelmez. Sadece birbirlerine layık değillerdir.

Seçimlerimizi liyakat ve ihtiyaç oranında yapıyoruzdur. İçinde bulunduğumuz durum en iyi durumdur. Bunu değiştirmek ya da değiştirmemek yine seçimlerimizle mümkün. Sevilme yürekliliğine sahip çıkamayan her şeyini yitirmiştir. Kendi nefsinde boğulur. Ya layık olanla beraberdir, ya yalnız kalacaktır, ya da sahte sevgi görünümlü maskeleri takan, maskeli baloda yerini almaya devam edecektir.


Seven kabuğun içindeki o muhteşem sihri sever, görmeden, dokunur ona sonsuz mesafede olsa. Ama sevilen kabuğunu kırıp çıkacak yüreklilikte, hazımlılıkta mıdır? Zor iştir sevilmek.

Yaşamdaki yerin, ona nasıl baktığın ve yorumladığınla doğru orantılı. Yaşama nasıl bakıyorsan o da sana öyle bakıyor. Bilgelik ve Sevgi ile bakıyorsan, her şey bu doğrultuda şekil alır. Korku ve Şüpheyle bakıyorsan Kayıpların olur. Sevgi ve Bilgelik bir kez karşına çıkar. Onu kaçırdın mı başka bir zamana geçer. Sevenin gözü kördür aşktan, binlerce kere çukura düşer de çukur mu görür onu gözü. Oysa sevilen büyük bir imtihandadır. O sevgiye layık olabilme imtihanı. Ya seçer sevgiyi ya da kaybeder.

Sevgi enerjisi öyle güçlüdür ki, gönlümüzde var olabilir ancak. İnsan gönlü taşıyabilir bu muazzam Tanrısal Parça’yı. Bir zerresi bile tüm görünen âlemi yok edip yakmaya muktedir bir ilahi parçadır. İnsan gönlünde açığa çıktığı vakit kullanılırsa ebedi sonsuz yaşam ve dirilik içinde olur ‘İnsan’. Kullanamazsa cehennem gibi her an yakar. İşte ölümsüzlük budur. Ebedi hayat ölümsüzlüğü, cehennem gibi yanma ölümsüzlüğü. Sevgi içinde olmak ya da dışında kalmak. İşte tüm ilahi amaç budur. Bu amaç en büyük sırdır. İçinde mi olacaksın dışında mı kalacaksın? Sevgi içindeysen nefs bedenin ölür, ilahi (tanrısal) parçanın var olduğu ölümsüz ve erdemli bir vücuda sahip olursun. Tüm zamanlarda, bir zaman içinde var olursun.

Hayat sonsuz. Sevgi içindeysen ölümsüzleşirsin. Sevgiyi yeşertmek gerek içimizde. Allah her zaman bizimle. Yakın. Sadece onu hissedebilelim. Sevgi içinde olursak biliriz O’nun yakınlığını. Çünkü Sevgi Tanrısaldır. İşte tüm sır burada. Eğer hala sır arıyorsanız, sır sizin içinizde var olmaya devam ediyor. Her yere bakan ancak kendi içindekini göremeyen bir kâşif, ancak kendi içinden bakan bir bakış ile feth edecektir ‘Hakikat’i.

Tüm okuyanlara saygılarımla.
Kevser Yeşiltaş
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
neresine itiraz edelim, neresini düzeltelim... bilemiyorum... ama bu dünyada; ''insanın mükemmel olduğunu'' bilen, düşünen ya da buna inanan bir insan var mıdır gerçekten...?... eğer varsa, ortaya çıkıp, ''evet, bence insan mükemmeldir'' diyebilmelidir..... öyle değil mi...?...
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Insan yaradilis itibari ile fonksiyonel kombinasyonu ile mukemmel bir tasarim degil midir?
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Insan yaradilis itibari ile fonksiyonel kombinasyonu ile mukemmel bir tasarim degil midir?

mükemmellik kavramı, her türlü değişme, gelişme ve ilerlemeyi ya da tekamülün her biçimini kesin bir şekilde olanak alanının dışına ittiği için; her türlü kusur ve eksiklikten arınmış bir tamlık ve yetkinliği ifade eder... oysa insan, ne bedence ne de ruhça, ne tasarımı, ne fonksiyonları ne de yapısı bakımından, tam, kesin ve yetkin olmadığından; her türlü eksiklik, kusur ve zayıflıktan azade değildir... ve zaten bu sayede, değişir, gelişir, olgunlaşır, ''tekamül eder'' ve ölür... yalnızca bir bebeğin büyümesi bile, insanın ''mükemmel'' olmadığının kanıtıdır... çünkü, mükemmel olan, değişmez, gelişmez, büyümez...
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
mükemmellik kavramı, her türlü değişme, gelişme ve ilerlemeyi ya da tekamülün her biçimini kesin bir şekilde olanak alanının dışına ittiği için; her türlü kusur ve eksiklikten arınmış bir tamlık ve yetkinliği ifade eder... oysa insan, ne bedence ne de ruhça, ne tasarımı, ne fonksiyonları ne de yapısı bakımından, tam, kesin ve yetkin olmadığından; her türlü eksiklik, kusur ve zayıflıktan azade değildir... ve zaten bu sayede, değişir, gelişir, olgunlaşır, ''tekamül eder'' ve ölür... yalnızca bir bebeğin büyümesi bile, insanın ''mükemmel'' olmadığının kanıtıdır... çünkü, mükemmel olan, değişmez, gelişmez, büyümez...

İnsan mükemmel formda yaratılmıştır fakat dünya koşulları sonucu bunu hatırlamadığı gibi her geçen gün mükemmellikten uzaklaşmıştır. Şu an insanların haline bakan şeytan bile eminim gerçekte kimin şeytan olduğundan tereddüt ediyordur.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
mükemmel yoktur. "kendini yaratan insan" mükemmel olduğuna -inanmak- ister; inanmak, bilmek değildir.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Mükemmelik zaten bir inançtır.. mükemmellik bilgi olamaz.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Mükemmelik zaten bir inançtır.. mükemmellik bilgi olamaz.

Mükemmellik bilgi haline geldiği anda daha mükemmelini düşünebilir/tasarlaya biliriz.

Tanrının mükemmel olduğuna inanırız. peki bu mükemmelliğin bilgi haline dönüşmesi mümkün mü? mükemmelliği tanımak,açıklamak,çözümlemek mümkün mü? aklımız bunun mümkün olmadığını kesin biçimde bildiriyor bize.ama inanmamız mümkün. ve bu inanç ussal bir inançtır. bilmek inanmaktan üstün degildir bazen.. bilmenin inanmaktan daima üstün olduğunu düşünmek bana göre hatalıdır.

Kierkegaard; Mükemmel olan Tanrının ihtişamından dolayı yakından tanınamayacağını söyler. Tanrı doğrudan tanınabilir olsaydı gülünç hale gelecekti der... gülünç hale gelen Tanrı’nın da yüceliğinden söz edilemeyeceğini söyler.. bu sebeple Kierkegaard Tanrı ancak paradoksal olarak tanınabilir görüşündedir.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
mükemmellik, insan bilincinin, son derecede üst düzeyde bir soyutlamayla ürettiği, gerçekliğin içinde herhangi bir somuta işaret etmeyen ve olduğundan başka herhangi bir niceliği olmayan (yani azalıp çoğalmayan, yani olduğundan daha az ya da daha çok var olmaya olanak alanını kapatan) tamlık, kesinlik, yetkinlik, çelişmezlik ve değişmezlik gibi nitelikleri ifade eden bir kavramdır... mükemmellik, kavramının içerdiği niteliklerin hiçbiri insani değildir; bu niteliklerin hayatın içinde karşılığı yoktur; mükemmel insan= ölmüş insandır... (sn.dijital için...)
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
mükemmellik, insan bilincinin, son derecede üst düzeyde bir soyutlamayla ürettiği, gerçekliğin içinde herhangi bir somuta işaret etmeyen ve olduğundan başka herhangi bir niceliği olmayan (yani azalıp çoğalmayan, yani olduğundan daha az ya da daha çok var olmaya olanak alanını kapatan) tamlık, kesinlik, yetkinlik, çelişmezlik ve değişmezlik ifade eden bir kavramdır... mükemmellik, kavramının içerdiği niteliklerin hiçbiri insani değildir; bu niteliklerin hayatın içinde karşılığı yoktur; mükemmel insan= ölmüş insandır... (sn.dijital için...)

İnsan mükemmele ulaşma olanağına sahip yaratılmıştır fakat dünya koşullarında bu mümkün değildir. Sizin yazdıklarınızı anlıyorum fakat Phi'nin paylaştığı yazıda tasavvuf üzerinden insan değerlendiriliyor. Kevser Yeşiltaş'ın tüm kitaplarını çok beğenerek okurum. Batıni bir yazardır. Bu yazısında da direkt Tasavvuf üzerinden bir değerlendirme yapmış, Tasavvuf'a göre her insan mükemmel formdadır.

İnsan gerek fiziksel gerek ruhsal yapısı gereği mükemmel yapıda yaratılmıştır fakat dünya yaşamında mükemmel olması zaten beklenmediği için mükemmel olma imkanı da yoktur. İnsan mükemmel olma imkanına sahip olduğuna rağmen dünya koşulları hiç bir insanın mükemmele ulaşmasına uygun değildir.

Mükemmel insan ölü insandır yorumunuza katılmıyorum mesela Hitler ölü şu an fakat mükemmel olduğunu düşünmüyorum. Yaşarken mükemmele en yakın noktaya ulaşmaya çabalayabiliriz belki fakat dünya koşulları asla son noktaya ulaşmamız için yeterli değildir.

İnsan mükemmeldir ifadesi; her insan 4/4 lüktür anlamında kullanılmamıştır. Bu seviyeye ulaşma imkanına sahiptir fakat dünya yaşamında bu seviyenin çok azına ulaşabilecektir anlamındadır. Yani istese de ulaşamaz.

Metafizik konulara girmeden kısaca özetlersem; insan bu dünyada mükemmel olma şansına dünya koşulları sebebi ile sahip değildir fakat yaratılış olarak mükemmeldir. Bu dünyada sadece en mükemmel olana ulaşmaya çabalarız fakat ulaşabildiğimiz mükemmellin milyonda biri bile değildir.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
tekamül eden / edebilen bir varoluş (daha, asla ve hiçbir zaman dışına çıkamayacak olduğu bu tekamül sürecinin içindeyken) aynı anda ''mükemmel'' olamaz... çünkü mükemmel olmak; her türlü tekamülün sonundan sonra, yani her türlü tekamülün aşılmasıyla, niteliksel olarak farklı, yani hiçbir eksiklik, hiçbir çelişki, hiçbir yetersizlik, hiçbir değişme ve gelişme olanağı taşımayan ve bu niteliklerle ilgili hiçbir duraksamaya ya da tereddüte olanak bırakmayan; insan bilinci için ve içinde insanın yer almadığı tümüyle farklı ve başka bir durumdur... konunun uzmanı olmadığım halde, felsefi bakımdan tasavvuf anlayışından ya da bu anlayışın bilgisinden, tümüyle uzak olmadığımı söyleyebilirim... tasavvuf açısından, insan varoluşu, tanrısal varoluştan pay aldığı ya da son çözümlemede bu ikisi aynı olduğu yahut da aslında tek bir varoluş söz konusu olduğu için (bu anlayışın kökleri derindedir, bkz. suyun öte yanındaki elea okulu), insan açısından bir çeşit mükemmellikten, bir şekilde söz edilebilir... felsefi bakımdan, benzer açılımların farkındayım... ama her şeye rağmen bu dünyada yer alan, şu bildiğimiz somut insan için, ne tür olarak, ne de o türün herhangi bir bireyi için, ''mükemmellik'' olanak alanı dışındadır; diyorum... eklemeliyim ki, mükemmel adam= ölmüş adam formülü, ölenlerin mükemmel olduğu/ olacağı anlamında değil de, hayatın içinde, insan için mükemmelliğin olanak alanına giremeyeceğini ifade etmek isteyen bir 20. yüzyıl bilgesine aittir....
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
tekamül eden / edebilen bir varoluş (daha, asla ve hiçbir zaman dışına çıkamayacak olduğu bu tekamül sürecinin içindeyken) aynı anda ''mükemmel'' olamaz... çünkü mükemmel olmak; her türlü tekamülün sonundan sonra, yani her türlü tekamülün aşılmasıyla, niteliksel olarak farklı, yani hiçbir eksiklik, hiçbir çelişki, hiçbir yetersizlik, hiçbir değişme ve gelişme olanağı taşımayan ve bu niteliklerle ilgili hiçbir duraksamaya ya da tereddüte olanak bırakmayan; insan bilinci için ve içinde insanın yer almadığı tümüyle farklı ve başka bir durumdur... konunun uzmanı olmadığım halde, felsefi bakımdan tasavvuf anlayışından ya da bu anlayışın bilgisinden, tümüyle uzak olmadığımı söyleyebilirim... tasavvuf açısından, insan varoluşu, tanrısal varoluştan pay aldığı ya da son çözümlemede bu ikisi aynı olduğu yahut da aslında tek bir varoluş söz konusu olduğu için (bu anlayışın kökleri derindedir, bkz. suyun öte yanındaki elea okulu), insan açısından bir çeşit mükemmellikten, bir şekilde söz edilebilir... felsefi bakımdan, benzer açılımların farkındayım... ama her şeye rağmen bu dünyada yer alan, şu bildiğimiz somut insan için, ne tür olarak, ne de o türün herhangi bir bireyi için, ''mükemmellik'' olanak alanı dışındadır; diyorum... eklemeliyim ki, mükemmel adam= ölmüş adam formülü, ölenlerin mükemmel olduğu/ olacağı anlamında değil de, hayatın içinde, insan için mükemmelliğin olanak alanına giremeyeceğini ifade etmek isteyen bir 20. yüzyıl bilgesine aittir....

Aslında aynı şeyleri söylüyoruz fakat tek bir farkla; "siz insanın yapısı itibari ile mükemmel olduğunu kabul etmiyor ve sadece tekamül sonucu bu aşamaya varabileceğini yoksa tekamül etmenin bir anlamı olmayacağını söylüyorsunuz", bir bakıma haklısınız...

Tasavvuf'da ise insan Külli Ruh'dan bir parça olduğu için yaratılış itibari ile mükemmeldir. Ruh tektir ve dünya yaşamına çokluk olarak yansıması tamamiyle yanılsamadır. Tıpkı bir süzgeçten geçen su nasıl her süzgeçten tek bir su gibi çıkıyorsa dünyada var olan tüm ruhlar-insanlar bu tek Ruh'un birer yansımasıdır bu sebeple yaratılış itibari ile özünde mükemmel fakat dünya yaşamında mükemmellikten uzaktır. Özünde var olan mükemmeli ortaya çıkartması tekamül etmesi ile mümküdür. Her insan iyi insan olabilme şansına sahipken bazıları kötü olmayı seçerler fakat bu kötü olmayı seçenler de özünde mükemmel Külli Ruh'dan bir parçadır. Bu bölümler biraz karışık olduğu için detaya girmiyorum.

Özetle; Kişi mükemmel doğmaz ve tekamül ederek mükkemele yol alır demişsiniz; evet doğru fakat mükemmel olduğunun bilgisi verilmediği için ve dünya koşulları buna uygun olmadığı için mükemmel doğmaz daha doğrusu bizlerin böyle algılaması istenmiştir. Tekamül edebilmek için bu bilgiye sahip olmamamız gerekiyor yani mükkemmel bir Ruh'un parçası olduğumuz bilgisine...

Mükemmellik nedir ya da gerçekte ne ifade ediyor aslında onun da bilgisine sahip değiliz. Beyin ve beden kapasitemiz ne kadarını algılamaya elverişli ise o kadar bilgiyi idrak edebiliyoruz.

Bazı insanlar özellikle tasavvufçular ve bazı filozoflar bu bilgileri idrak edebilecek kapasiteye sahiptiler. Mesela icat yapan mucitler diğer insanlardan üstün oldukları için değil beyin kapasiteleri daha fazla bilgiyi almaya elverişli olduğu için yeni bir icat yaptılar oysa ki ortada yeni birşey yok sadece bize göre yeni bir icat yaparken gerçekte var olan bilgiyi hayata geçirdiler fakat biz bu bilgiye yabancı olduğumuz için onları yeni icat yapan mucit kabul ettik.

Külli Ruh'dan parça olan her insan yaratılış itibari ile mükemmeldir. Çünkü her insan ruhu baştan yaratılmıyor Ruh zaten tek sadece her bedende ve her evrende yansıması farklı bu sebeple biz çoğul ve farklı olarak algılıyoruz. Yanlış-doğru, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi ikilemler evrenimizin zıtlık yasalarına tabi olmasından kaynaklanıyor. Herşeyi zıttı ile algılayabiliyoruz. Allah'ı göremiyoruz çünkü zıttı yok ayrıca o boyuta ulaşma şansımız da yok.

Kevser Yeşiltaş Tasavvufçu bir aileden geldiği için konun özünü herkesin bildiğini kabul ederek bu yazıyı direkt kaleme almış galiba fakat Tasavvuf-Batini bilgiler ve Ezoterizm'e uzak herkes için bu yazı çok saçma ve anlamsız görünebilir.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
varlığın birliği fikri, felsefi bakımdan tasavvuftan çok daha önce, sokrates öncesi dönemin en önemli okullarından, elea okulunca geliştirilmiştir... yaklaşımınızla ortaya koyduğunuz düşünceleriniz için teşekkür ediyorum...
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
varlığın birliği fikri, felsefi bakımdan tasavvuftan çok daha önce, sokrates öncesi dönemin en önemli okullarından, elea okulunca geliştirilmiştir... yaklaşımınızla ortaya koyduğunuz düşünceleriniz için teşekkür ediyorum...

Ezoterik açıdan Delf Mabedi - Orfe, Pisagor ve Eflatun'un öğretileri ile başladı diye biliyorum fakat Felsefi olarak çok bilgim yok...ben teşekkür ederim.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst