Nietzsche, postmodernizm ve güç istenci veya aydinlanmacilik, mutluluk ve özgürlük

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde tazmanyayahnisi tarafından oluşturulan Nietzsche, postmodernizm ve güç istenci veya aydinlanmacilik, mutluluk ve özgürlük başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 711 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Nietzsche, postmodernizm ve güç istenci veya aydinlanmacilik, mutluluk ve özgürlük
Konbuyu başlatan tazmanyayahnisi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan tazmanyayahnisi

tazmanyayahnisi

Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Eyl 2017
Mesajlar
148
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Son yirmi beş yıldır bir bütün olarak Aydınlanmacılık ve dolayısıyla Aydınlanmacılığın tüm değerleri Postmodernizm adı altında ağır bir eleştiriye tabi tutuldu. Bu eleştirilerden en çok nasibi alan kavramlar da özellikle akıl ve özgürlük kavramları oldu. Tabi bu, bu kavramların yukarıda Kant’tan hareketle gösterdiğimiz gibi ahlak ile olan sistematik ilişkisi ele alınmadan yapıldı ve yapılıyor. Söz konusu postmodernist eleştirilerin esinlendiği Martin Heidegger, Michel Foucault, Richard Rorty, Jacques Derrida ve Jean-François Lyotard gibi belli başlı güncel kaynakları vardır. Fakat bu düşünürlerin hepsinin sonunda gelip dayandığı Friedrich Nietzsche’dir. Nietzsche’nin Aydınlanmacılık eleştirisi, modernliğin sorunları karşısında özgürlüğü ilerletici bir eleştiri olarak sunuluyor. Oysa kanımca bu, eğer çarpıtmayı amaçlayan büyük bir kasıt yoksa büyük bir yanılsamadır. Nietzsche’nin Aydınlanmacılık eleştirisi, bir bütün olarak ta başından felsefenin ve dolayısıyla mutluluk ve özgürlük kavramının yıkımını amaçlamaktadır. Zira Nietzsche’ye göre felsefe mutluluğun ve iyi yaşamın ne olduğunu araştırmaya yönelmekle bilimsel araştırma alanını terk etmekle kalmamış, aynı zamanda bilimsel araştırmaları ve çalışmaları engellemiştir.
“Felsefe bilimden şu soruyu sormakla ayrıldı: insanın en mutlu yaşamasına yol açan dünyaya ve yaşama dair bilgi hangisidir? Bu Sokratik okullarda oldu: mutluluğu temel alan bakış açısı nedeniyle bilimsel araştırmanın kan damarları tıkandı – ve bu bugün de hala yapılır.”
Fakat Nietzsche’ye göre yaşamın ereği, burada dile gelen, felsefenin ta başından beri insanı “ölçü” almasıdır. Oysa felsefenin ta başından beri aklı temel alarak temellendirmeye çalıştığı gibi erdem ve mutluluk değil, güç ve iktidar istencidir.
Mutluluğu temel alan felsefe ve psikoloji ilişkisine bakalım örneğin. Psikoloji “insan ne istiyor?” yanıt olarak “mutluluk (‘iktidar’ denemezdi: bu ahlak dışı olurdu); böylelikle insanın tüm edimlerinde mutlu olmaya dair bir niyet vardır.” Peki, buna göre mutluluğu elde etmenin aracı nedir? “Erdem”. “Neden erdem? – Çünkü Erdem akıllılığın en yüce olan halidir. Ve akıl ise araçlarda hata yapmaya karşı tek garantidir”: O halde, bir «erdem olarak akıl mutluluğa giden yoldur. Diyalektik, erdemin süreğen el sanatıdır, çünkü zihnin bulanıklaşmasını, tüm duygulanışları dışlamaktadır.” Peki, insan gerçekten mutluluğu mu istiyor? Nietzsche’ye göre insan aslında mutluluğu aramıyor. İnsanın yaşamak istediği haz duygusu, aslında bir güç duygusudur: “Haz, gücün bir duygusudur: Eğer duygusal etkileşimler dışlanırsa, böylece en yüce güç duygusu, dolayısıyla haz veren durumlar dışlanmış olur. En yüce akıllılık soğuk, açık ve seçik bir durumdur, her tür sarhoşluğun beraberinde getirdiği söz konusu mutluluk duygusunu vermekten uzaktır” .
İnsan, aklı ve erdemi ölçü ve temel alarak yaşamak isteyen bir varlık değildir. Öyleyse insan, yaşamda neyi temel ve ölçü alır? Nietzsche burada insanın, en temelde olan, fakat fikir oluşturma ve karar verme süreçleri bakımından en basit ve spontane olan yetisine, içgüdüye işaret etmektedir. Nietzsche’ye göre insan akıllı bir varlık değildir ve aslında ahlak ve erdem peşinde de koşmamaktadır. İnsanı hareket ettiren, güç istencidir, yani sürekli birbirlerinin tepesine çıkma istenci ve çabasıdır. Nietzsche’nin bu gözlemi günlük hayatımızda aslında her gün karşılaştığımız bir durumdur. İnsanlar sürekli birbirleriyle didişirler, birbirlerinin “kuyusunu kazarlar”, sürekli birbirleriyle çatışırlar, birbirlerinin üzerine çıkmaya ve birbirlerini tepelemeye çalışırlar. Nietzsche bu durumu hem bir olgusal gerçek ve hem de normatif zorunluluk, yani yasa koyucu bir gereklilik olarak almaktadır. Dolayısıyla insan akıllı ve apaçık bir bilinçle çalışmak ve yaşamak isteyen bir varlık değildir. İnsan akıllı ve bilinçli yaşama sarhoşluğu tercih etmektedir. O halde, normatif olma anlamında yasa koyucu olan sarhoşluktur, akıllılık değil.
“En güçlü olan insan, yaratıcı olandır, en kötü olan olmalıdır, çünkü o, kendi idealini diğer insanlara dayatır, onların bütün kendi ideallerine karşı ve onları kendi tasavvuruna göre dönüştürür. Kötü olan burada: sert, acı verici, dayatmacı demektir.”
Nietzsche’nin, insanın özüne veya doğasına, bir bütün olarak insanın insan oluşuna mutlak determinist bir şekilde atfetmiş olduğu “güç istenci” arzusu onu felsefeyi tamamıyla yeniden tanımlamaya götürmektedir. İnsanın düşünme tarzına mitosta dayalı düşünmeyi temel almak yerine logosa dayalı düşünmeyi temel almaya başlaması ile felsefe de kurulmaya başlamıştır. Ondan beri felsefe, bilinçli düşünmeyi ve gerçeği temellendirmeyi amaçlayan akıl ve özgürlük felsefesi olarak kurulmuştur. Buna karşı Nietzsche’ye göre felsefe bilinçli düşünsel etkinliği değil, “içgüdü-etkinliği” diye tanımladığı düşünme tarzını temellendirmelidir. Zira Nietzsche’ye göre “bilinçli düşünmenin en büyük kısmı içgüdü-etkinliğinin altına” konmalıdır, zira insan düşünen değil, içgüdüsel bir varlıktır. Bunu Georg Lukács “aklın yıkımı” diye tanımlamıştır. Çağımızın yaşayan bir filozoflarından olan Martha Nussbaum’dan ödünç alarak, bunu “düşüncenin tersine çevrilmesi” olarak da tanımlayabiliriz. Buna uygun olarak da bilinçli düşünme etkinliğini değil, tersine içgüdü-etkinliğini felsefe olarak alan yeni bir felsefeci türü gelişmektedir. Tabi ki böyle bir felsefecinin görevi, Nietzsche’ye göre, “demokratik aydınlanma” ve “gerçek istenci” olamaz. Nedir, o halde, Nietzsche’nin talep ettiği yeni tür felsefenin çabasının ereği, eğer bu neredeyse üç bin yıldan beri olduğu gibi, onun tabiriyle “gerçek istenci” değilse? Nietzsche’ye göre bu yeni tür felsefenin amacı, onun “güç istenci” olarak tanımlamış olduğu barbarlık ilkesini temellendirmektir. Nietzsche’nin “üstün insan” olarak tanımlamış olduğu insan tipi sürekli diğer insanların üstüne çıkmaya çabalayan ve bunun için her yolu mubah gören insan tipidir. Gücü örneğin Marx’ın temel edindiği gibi amaç olarak belirlediği özgürlüğü gerçekleştirmek için araç-amaç olarak kullanmayı amaçlayan insan değildir “üstün insan”. Bu insan düşüncesi, gücü kendi içinde mutlak bir amaç olarak gören yoz insan tipine denk gelmektedir. Nietzsche’nin tabiriyle politikayı yalnızca “reel politika” olarak kavrayan yeni insan tipi, söz konusu yeni tip felsefe türünün bir ürünü olacaktır.
Yukarıda Hobbes’tan hareketle gösterdiğim gibi, Nietzsche’nin insan ilişkilerine temel olarak önermiş olduğu “güç istenci” ilkesi zaten bugünkü toplumsal ilişkilere hâlihazırda temel oluşturan bir ilkedir. Nietzsche felsefeden bu durumu ölçü alan ve kendisini bu duruma uyarlayan, eleştirel değil tabi olan pozitivist, dolayısıyla muhafazakâr insan tipi yetiştirmesini beklemektir. Bunun için toplumda var olan eşitlikçi ve özgürlükçü, dayanışmacı ve yardımsever tüm değerlerin yıkılmasını talep etmektedir. Felsefenin kendisinin de buna uygun olarak değiştirilmesi ve dönüştürülmesi talep edilmektedir. Tüm değerlerin tersine çevrilmesi sloganın geri planı budur. Nietzsche’nin önermiş olduğu “üstün insanı” üretecek olan “reel politika” 19. yüzyılın sonuna doğru Alman İmparatorluğu’nun ve diğer birçok emperyalist devletin resmi politikası olmaya başlamasıyla eleştirel bilimciler ve filozoflar tarafından “sosyal Darwinizm” suçlamasıyla ağır eleştirilere de tabi kılınmıştır. Eleştiriyi yöneltenlerin en ünlülerinden birisi, Ferdinand Tönnies’tir. Tönnies, Nietzsche’yi “merhamet düşmanı” olarak tanımlıyor. Buna göre Nietzsche “üstün insan” önerisi çerçevesinde artık “en vahşilerin” bile uygulamadığı yeni bir yöntem, sosyal Darwinist bir yöntem önermektedir. İnsanlık söylemine karşı aralarında kötü konuşulan yeni Alman soyluları, aristokrat Nietzsche kitaplarında bulunan bu yöntemde, arzulanan “güç böbürlenmesi” ilkesini tanımlanmış bulmaktadır.
Sonuç olarak; güç ve iktidar odaklı felsefe yapma tarzı insanı ve kendisini insanlıktan çıkaran bir felsefe yapma tarzı olacaktır. Felsefe, ta başından beri olduğu gibi, mutluluk ve özgürlük odaklı olması durumunda insanın özgürlüğünü ve kurtuluşunu merkeze alan kavramın geniş anlamında Aydınlanmacı felsefi-politik bir perspektife sahip olacaktır.Doğan GÖÇMEN

---------- Mesajlar Birleştirildi at 14:03 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 14:03 ----------

tazmanyayahnisi belkide niçe bize yanlışı gösteriyor doğruyu bulmamızı istiyor...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst