Neye inanıyorsunuz? /varoluşa dair inancınız nedir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde ls2 tarafından oluşturulan Neye inanıyorsunuz? \/varoluşa dair inancınız nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,224 kez görüntülenmiş, 30 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Neye inanıyorsunuz? \/varoluşa dair inancınız nedir?
Konbuyu başlatan ls2
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
belki özel bir soru ama burası madem felsefe/paylaşım sitesi doğrudan sorayım dedim.

doğru olma ihtimali %1 de olsa yaşadığım toplumun inancına inanmayı yeğledim. sorulara cevaplar aradım,anlamaya çalıştım ,inanmaya çalıştım. ama olmadı. sonunda islam dinin doğru olma ihtimalin olmadığına karar verdim ve dinden çıktım. şu an bilinmezci gibiyim veya bir deist.. ancak bunlarda pek anlamlı gelmiyor şu an..ateizme ise uzağım diyebilirim.. şahsi deneyim,sezgi,duygu ve düşüncelerimden kişisel bir inanç yaratmaya çalışacağım gibi görünüyor..

peki sizlerin inancı nedir arkadaşlar?
 

muratkarahan

Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Tem 2010
Mesajlar
169
Tepkime puanı
4
Puanları
18
Yaş
30
belki özel bir soru ama burası madem felsefe/paylaşım sitesi doğrudan sorayım dedim.

doğru olma ihtimali %1 de olsa yaşadığım toplumun inancına inanmayı yeğledim. sorulara cevaplar aradım,anlamaya çalıştım ,inanmaya çalıştım. ama olmadı. sonunda islam dinin doğru olma ihtimalin olmadığına karar verdim ve dinden çıktım. şu an bilinmezci gibiyim veya bir deist.. ancak bunlarda pek anlamlı gelmiyor şu an..ateizme ise uzağım diyebilirim.. şahsi deneyim,sezgi,duygu ve düşüncelerimden kişisel bir inanç yaratmaya çalışacağım gibi görünüyor..

peki sizlerin inancı nedir arkadaşlar?

İnsanı nereye koyuyorsun, ne olarak görüyorsun?
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
İnsanı nereye koyuyorsun, ne olarak görüyorsun?

bu soruya cevap verebilmem için varlığa-varoluşa dair bütünleyici bir inanca sahip olmam gerekir. şu an için böyle bir inanca sahip değilim. yıllarca Tanrı-iman inancına sahiptim (başka bir nicklede bunu savundum). iman inancım artık çökmüştür.

İnsan yücelikten bahseden tek canlıdır. bu insanın hayal gücünün bir ürünüde olabilir ancak yinede insanı hayvanlar sınıfında bir yerlere yerleştirmeyi benimsemiyorum. çünkü biz bilinçli farkındalığa sahibiz ve varoluşsal kaygılar yaşıyoruz. bu durumda hayvanlardan daha şanşsızız ve daha çok acı çekiyoruz. öyleyse kendimizi hayvanlardan üstün görelim de demiyorum bu çok gerekli bir karşılaştırma değil.

Yücelik iman değildir. yücelik iyiliktir. insana ,canlılara,doğaya iyilik..ha doğada canlılar var olabilmek için birbirini yutuyor,parçalıyor bu durumda nasıl bir iyilikten bahsediyoruz? ama biz farkındayız. bu farkındalık bize bir misyon yükler mi?

sanırım varolduğumuzdan beri bunları tartışıyoruz..tartışmaya devam ne diyeyim başka:)
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
sanırım kendime inanıyorum-herşeye rağmen
bi şeylerin iyi olacağına ya da iyiye gideceğine olan inanç bağlılık hissi
değişim inancı

yine de -direten- bir inanç var içimde bi şeylerin aidiyetliği gibi tam anlatılmayan-tam aydınlanmamış
kendime ve kendi varoloşuma dayanıyorum bunu hissettim- buna direnmek ve aidiyetlik varoluş hissi
varoluş aidiyetliği gibi bir kavram öne sürülebilir -bu durumda ;tam anlatamadım

-----

kendime olan inanç dayanç ya da -kendi- varoloşuma/varlığıma -varolduğuma/varolduğumdan dayanç güvenek
---
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
sanırım kendime inanıyorum-herşeye rağmen
varoluşun derin kalbi demiyeceğim ama bi şeylerin iyi ya da iyiye gideceğine olan inanç bağlılık hissi ya da bi değişim zamanına(-sapma; belirtme ihtiyacı; ),değişim gününe inanıyorum ya da
aydınlanmaya, bir bilinmeyen belirecek-e
herşeyin aydınlanacağı -hiçleneceği, zararsızlanacağı - bir yere ve güne olan ihtiyaç belirteci
gün inancı
belireceği yer ve gün inancı gibi şeyler-
kopma belirsizlik ihtiyaçları ama değişme

günlük yaşam/yaşamda bir kopma deneyimliyoruz ve belirsizlik ancak yine de ( kayboluş hissi var hakim boğulma ve kopmalar)
ama yine de bazen aydınlanıyor bu hisler de/ geçiliyor da

yine de direten bir inanç var içimde bi şeylerin aidiyetliği gibi tam anlatılmayan-tam aydınlanmamış
kendime ve kendi varoloşuma dayanıyorum bunu hissettim- buna direnmek ve aidiyetlik varoluş hissi
varoluş aidiyetliği gibi bir kavram öne sürülebilir -bu durumda ;tam anlatamadım

Belkide gizemdir varoluşun anlamı ve doğası.

yaşamayı -var olmayı anlamlı kılan şey gizemdir belkide.

kesinlik /emin olmak yaşamak için bir sebep vermeyeceği ve hatta belkide yaşamayı /varolmayı anlamsız yapacağı için yok edeceği için varoluşun içinde mümkün değildirler.. madde ve anti madde gibi bir araya gelmemelidirler belkide..

varoluş ancak gizemle mümkündür belkide..

eminlik olursa bu varoluş değil varlık olmaktır belkide..

bu yüzdende dediğiniz gibi; kendine inanmak (bencillik olarak anlaşılmamalı ama) en doğrusudur belkide..
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
kendime inanıyorum kendime -yalan değil bu -bencilce ama yalan -hiç- değil


ls2 sevgili ls2 bi gün mutlu olacağıma inanıyorum bi gün derin ve bitmeyen tökezlemeyen bi mutluluğa inanıyorum /arıyorum -özlemim bu-inancım da budur sanırım yanlış olmaz bunu demem de erdemim buysa benim
süreğen bir mutluluk arıyorum an an ardarda mutluluk -acısız- sürdürmek- açık

-

bi tür ruhsal tatmin arayışı ve doyumlanma ya inanıyorum

---

diğer karalama pasajlatım; http://www.felsefe.net/142411-post1557.html
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Belkide gizemdir varoluşun anlamı ve doğası.
yaşamayı -var olmayı anlamlı kılan şey gizemdir belkide.
varolma bir zorunluluk (ya da doğadanlık) olabilir mi özünde gizem değilde?
kesinlik /emin olmak yaşamak için bir sebep vermeyeceği ve hatta belkide yaşamayı /varolmayı anlamsız yapacağı için yok edeceği için varoluşun içinde mümkün değildirler.. madde ve anti madde gibi bir araya gelmemelidirler belkide..
varoluş ancak gizemle mümkündür belkide..
hepimiz/kimimiz/ ya da çoğumuz -ve bazımız bu gibi dönemler yaşadık gibi yaşıyoruz (bu ve benzer sorgulardan ve dönemelrden geçtik ) ve dönem dönem gel-gitlerle çalkantılar yaşıyoruz yine; zor günler çatışmalar bezen -nadir
-bazen aydınlanıyor bazen kararıyor

bir sonuç arıyor ya da kendinize dayatıyor gibisiniz bazen -bir sonuca atlamak daha çok

eminlik olursa bu varoluş değil varlık olmaktır belkide..
gizem yok bi -tam- kavramaya (ya da daha iyi bir kavramaya) yakınlaşmak ve sorulmuş sorular var aydınlanacak bence bekleyin ve görün

tanrı fundamenatalinden kurtulurken olağan sapmalar/ya da yan etkiler ve şüpheler bunlar boşluklar dolacaktır (temin ederim ki-zeki mür-en sesiyle bile) emin olun bunlar geçecek
-bence-nadir-

meseleler sizin anlattığınız gibi değil ordan öyle okunuyor bence ama

bence tanrının -öyle- olmayacağını kismenin söylemesine ihtiyaç ya da gerek yok siz görüyorsunuz şimdi bunu
bence bir ispata ihtiyacınız kalmayacak ve boşluklarınız -zamanla- öyle bir dolacak ki
dürüst bir kabullenişle bütünleşmiş bir algı yerini alacak ;hesaplaşmış ; bence
bütünce içhuzuru ya da bu işle hesaplaşmış hissedeceksiniz emin olun bütün hissedeceksiniz ve zamanla ...
dürüst hissedeceksiniz çünkü bu açık
o kadar dürüst hissedeceksiniz belki bir tanrının yapacağı tüm sorguları-hesaplaşmaları -yüzyüzeleri (kendi vicdanınzıa) kendinize/kendinizle yapmış cevaplarınızı vermiş-yetinmiş bulacaksınız -hisedeceksiniz merak etmeyin-özsorgu bu -güven
hayır içinize kayıtsız kalmamak gibi yani bir tanrıdan saklamamak gibi vicdan
bu ikilemler aşılıyor sanırım herkes aynı (yada çok ama çok benzer) şeyleri ve şeyleri yaşıyordur
örneğin bir tanrıyı kabul edemeyişimi tanrıdan sakınamayacağıma göre; içimde olanlara dürsüt tanıklık edip ve sessiz kalmayıp tanrıya karşı da dürüst bir tanık olma ikileminden/ ve bu tanıklıktan geçmişsem?
bu nasıl bir paradoks olur?
herkesin vicdanı aynı olur

---
bir üst benlik/alt benlik (derin benlik -içbenlik- alt zihin ya da kusursuz zihin- bütünlük -toplam-varoluş zihni gibi matematiksel imgeler/sorgu yerleri konuşma yerleri ya da bir ikinci -ben- ile iç hesaplaşma sürdürüyorum ben hep hala)
yani insan kendi kendine konuşur mu? hayali kahramanlar mı bunlar ? bilmem
çatışır mı ya da? tanrı yok karşımda napayım

ey gökyüzü gökyüzü derdim bazen konuşurdum ya da bi -peydah- atış öyle
;bazen ağalar derdim ;bazende başka şeyler hatırlayamadım ya da isimsizce bir sesle /çok sesle bazen iç laf atma ve bazende boğuşup durma bir karşı sesle ve bazen varoluşumu kaygılarımı sorunlarımı hesaplaşıyorum
tanrı değil o /bnular mesela
oluyor bende bunlar tanrılı düşünüşten sonra

sorunlarımı -tam- tanrıya havale etmiyorum artık neyse mesele bu hala yakınıyorum ama

kendi varoluşuna sahip çıkmak ve özsahiplik bilinci ama sahip kelimesi yavan sevmiyoruz
bizler insan olarak yürürken evriliyoruz ve bilincin bir tür evrimine de özbağımsızlaşmaya da tanıklık ediyoruz
mesela korumalı aidiyetli bilinçten bağımsız bilince yürüyüş
kendinin sahibisin gibi bi tanım ama bu eksik yavan özgürsün ya da özgür olmak kökü ökü ve aslı bunun
mesele -biraz daha- (-ve hava da) -aydınlanınca öyle gözükmüyor -mustafa topaloğlu gibi söyleyebilirim bunu duraksayarak ve de tavana bakarakta
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Teşekkürler Sanalmanik. aklımda duygularımda çok karışık şu an. son zamanlar hiç zorlamadığım kadar zorladım kendimi. dini terkettim ama izlerini silme aşamasındayım sanırım. bu konularla neden bu kadar uğraşıyorum bende tam bilmiyorum. bu dünyaya kızgınım sanırım. kötülüğe,ölüme,ayrılığa (sevdiklerinden),acılara ve haliyle bizi bu durumda bırakan her neyse (kader,tanrı ya da tesadüf) ona.

En kötü ihtimal acının ve düşüncenin olmadığı yere gideriz hepimiz. bu o kadarda kötü değil sanırım. kendime değil daha çok sevdiklerime ve en genelinde de insanlara üzülüyorum.(kötüler hariç)

ben böyleyim. bu yaşıma kadar kendimi değiştirmem mümkün olmadı. haklıyım demiyorum ama böyle hissediyorum. ve tanrı dürüstlüğü sever derler..bunu güzel ifade etmişşiniz..teşekkürler.. yazmak paylaşmak iyi geliyor bazen..forum dostluğu için ayrıca teşekkürler..
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Anlami noktalayan varliga askin metafizik inanclari tutarli bulmuyorum. Nasil olsa inandiginiz hic bir sey degil, var-olus denilen.

Eger bir kavram varligin aslina temas edebilseydi, zaten onsel olarak kavramlasmazdi. O halde hakikat ancak kavramlarin tukenisindedir (<-- dolayisiyla bu dusunce dahi hakikat degil). Zira kavram, hakikate-temas baglamina girebilen bir sey olsa, bu temas ayni zamanda epistemolojik-oznelliginizin gecerliligini yitirdigi ani kosullar, oysa insan denilenin oznelligi, bilmedikce-varlasan bir nitelik, yani bir temas olmadigi icin algi-formlarinin kavramlasmalari mumkun oluyor. Insanin epistemolojik durumu, ontolojik kosullarina iye olduguna gore, kavramlar dinamik, yani tamamen kosullu ve geciciler, o halde gercek denilen zaten su anda ve burada kavramlas(a)mayandir.

Bu baglamda teizm-ateizm dikotomisini de varliksal tabanda gecersiz-gereksiz buluyorum. Teizm, hukuk oncesi donemlerde insanlar tarafindan yapilandirilmis, sozel ve sembol ile iletisimi saglanan politik bir mekanizmadan otesi degil, ateizm de ilerleyen caglarda bu siyasal doktrinlerin karsiti olarak tureyen anarsistik bir akim. O halde ikisinin de temeli oncelikle sosyal hayata iliskin. Insandaki sahsi etigi belirginleyen ise ozgun dusunumleri, bu dusunumleri kosullayan da tabi ki yine, ontolojik kosullaridir. Yasamsal-tutarlilik baglaminda ise ateizm, epistemolojik capi genisletmeye cok daha musait bir durus diyorum, zira ister teistik, ister deistik, ister panteistik, herhangi bir tanri kavrami, en basit bir felsefi cozundurmeye tabi tutuldugunda dahi gecersizlenebiliyor, ve asilda bu kavramin temeli, insanin kendi benliginin degismezligi ihtimalinin dus-unulmesinden otesi degildir. Yani Tanri denilen yukarida gokte bir varlik degil, kendi soyut-benliginizin ta kendisidir. Bu baglamda "Tanri var mi" sorusunun asli cevabi, "ben var miyim" sorunsalina uretilecek cozumden baskasi degil.

O halde gercegi inanclarda aramaktan kurtulmak demek, "ben var miyim" ve-ya "ben yok muyum" turevi sorulari sormaktan vazgecmek manasina gelir. Zira bu sorular asilda varliksal sorular degiller, sadece soyut algi formlarinin istenc temelinde turettikleri illuzyonlarda temellenen psikolojik dongulere tekabul eden bilincsiz faaliyetler.

Ille bir metafizik durus ortaya koymam gerekiyorsa, nihil-izm diyorum, zira varlik budur-boyledir diyemiyorum, cunku statik bir ontolojik durum, haliyle epistemolojik sabitler yok; "ontoloji" ibaresi, zaten varligin dinamik bir olus oldugunun isaretcisidir.
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Anlami noktalayan varliga askin metafizik inanclari tutarli bulmuyorum. Nasil olsa inandiginiz hic bir sey degil, var-olus denilen.

Eger bir kavram varligin aslina temas edebilseydi, zaten onsel olarak kavramlasmazdi. O halde hakikat ancak kavramlarin tukenisindedir (<-- dolayisiyla bu dusunce dahi hakikat degil). Zira kavram, hakikate-temas baglamina girebilen bir sey olsa, bu temas ayni zamanda epistemolojik-oznelliginizin gecerliligini yitirdigi ani kosullar, oysa insan denilenin oznelligi, bilmedikce-varlasan bir nitelik, yani bir temas olmadigi icin algi-formlarinin kavramlasmalari mumkun oluyor. Insanin epistemolojik durumu, ontolojik kosullarina iye olduguna gore, kavramlar dinamik, yani tamamen kosullu ve geciciler, o halde gercek denilen zaten su anda ve burada kavramlas(a)mayandir.

Bu baglamda teizm-ateizm dikotomisini de varliksal tabanda gecersiz-gereksiz buluyorum. Teizm, hukuk oncesi donemlerde insanlar tarafindan yapilandirilmis, sozel ve sembol ile iletisimi saglanan politik bir mekanizmadan otesi degil, ateizm de ilerleyen caglarda bu siyasal doktrinlerin karsiti olarak tureyen anarsistik bir akim. O halde ikisinin de temeli oncelikle sosyal hayata iliskin. Insandaki sahsi etigi belirginleyen ise ozgun dusunumleri, bu dusunumleri kosullayan da tabi ki yine, ontolojik kosullaridir. Yasamsal-tutarlilik baglaminda ise ateizm, epistemolojik capi genisletmeye cok daha musait bir durus diyorum, zira ister teistik, ister deistik, ister panteistik, herhangi bir tanri kavrami, en basit bir felsefi cozundurmeye tabi tutuldugunda dahi gecersizlenebiliyor, ve asilda bu kavramin temeli, insanin kendi benliginin degismezligi ihtimalinin dus-unulmesinden otesi degildir. Yani Tanri denilen yukarida gokte bir varlik degil, kendi soyut-benliginizin ta kendisidir. Bu baglamda "Tanri var mi" sorusunun asli cevabi, "ben var miyim" sorunsalina uretilecek cozumden baskasi degil.

O halde gercegi inanclarda aramaktan kurtulmak demek, "ben var miyim" ve-ya "ben yok muyum" turevi sorulari sormaktan vazgecmek manasina gelir. Zira bu sorular asilda varliksal sorular degiller, sadece soyut algi formlarinin istenc temelinde turettikleri illuzyonlarda temellenen psikolojik dongulere tekabul eden bilincsiz faaliyetler.

Ille bir metafizik durus ortaya koymam gerekiyorsa, nihil-izm diyorum, zira varlik budur-boyledir diyemiyorum, cunku statik bir ontolojik durum, haliyle epistemolojik sabitler yok; "ontoloji" ibaresi, zaten varligin dinamik bir olus oldugunun isaretcisidir.

hakikati kavramlaştıramayız derken de kavramramlaştırmış oluyorsunuz ve bunun farkındasınız . bu problemi veya paradoksu dayanak alarak şunu sormak istiyorum; bu durumda varoluşa bu kadar nesnel yaklaşmak ve öznelliği ötelemek sizce neden daha doğru? bu soruna yaklaşımınız nedir?
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
...varoluşa bu kadar nesnel yaklaşmak ve öznelliği ötelemek sizce neden daha doğru? bu soruna yaklaşımınız nedir?

Ozne-lik tecrubesinin, insan denilenin biyolojik varliginda "her an" var oldugunu kabul etmiyorum. "Ben suyum/buyum" denileni, ozellikle salt duygu-durum temelinde, "zaman-zaman" bilince gelen bir soyut-form olarak goruyorum.

Kisaca kendimi ifade etmeye calisayim; varlik dendiginde, bunun bir olus olmasinin zorunlulugunu anliyorum. Olustan ise sureci anliyorum. Eger bir surecten soz ediliyorsa, ayni zamanda nicel ve nitel bir etkilesimden de soz ediliyor demektir. Oznellik, kendi-kendiligini, genetik ve cevresel faktorlere kosullu olarak tureyen bicimsel-dusunumler kanali ile yapilanan algi kaliplarini bilince getirerek 'anda' kimliklendirdigi icin, kendi bunyesinde olusan her turlu kavram, ontolojik kosullari uyarinca evrilmeye mahkum olduklari gibi, asilda ontik icerikten de izole haldeler. Otelememin sebebi kisaca bu, bu baglamda da felsefenin mantiga ustunlugunu iddia baglaminda dile getiriyorum.

Algiya deginirsem; yukarida belirttigim uzere soz konusu bir 'olus' ise, seyler kendi baslarina seyler degillerdir ancak, bir butunun dinamik parcalari, ve-ya mutlak bir devinimin dinamik elemanlaridir. Yani hic-bir-sey, kendi-icinde ve kendine-ait degildir. Tabi ki nesne denilen de, bir var-lik parcasi olarak, algida olan-dir, yani algiya konu olmayan nesneden bahsedebilmemiz mumkun degil. Nesne algiya konu olan oldugu halde, algida belirisi algiya askin ise, oznellik denilenin bilincte saltiklasmasi durumunun, en temel duzeyde bir yanilsamaya tekabul ettigi sonucuna variyorum. Zira oznenin istenc tabaninda kendisini kavramlastirmasi dahi, onsel olarak tamamen kendi istencinden bagimsiz algilari bolup-bicimlendirmesine kosullu bir durum (idi), ve belirttigim gibi varlik, alginin temel birimi olarak varlan-di.

O halde oznelligin kendi kavramlasimini kosullayan durum (bu kosullanmanin bilincinde olunsun-olunmasin), diger her turlu kavrami olusturan 'ayristirma faaliyeti'nden baskasi ol(a)maz. Eger varlik, limitlenemez bir butun ise, ve varliga ickin parcalar da dinamik iseler, ozne ve ozneye dair her sey de, hakikat olmaz, zira fiziksel ya da zihinsel (ki ontolojik olarak birbirlerinden izole degiller) her dur-um, dinamik ve gecicidir. O halde hakikat, kavramlas(tiril-a)mayandir, kisaca; oznelligin yoklugudur.

Bir patates dogramak, ve bu eylemi ortaya koyarken herhangi bir yargi/istem uretmemek, sadece neden patatesin dograndigina dair istencin bilincinde olmak, adina insan denilen varligin hakikate en yakin oldugu-olabilecegi andir belki de.

Fakat son tahlilde, nesnelere nazaran bilincler turedikleri surece, ozne-nesne ayrimi yaratilarak kavramlar olusacaklar. Iste hakikat, sadece bu olusun ta kendisidir diyorum, ne fazlasi, ne eksigi. Bu baglamda da varligin turetebilecegi niteliklerin on-gorulemeyeceklerini, ve dile gelen her seyin, dile gelenden fazlasi olmadiklarini dusunuyorum.
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Ozne-lik tecrubesinin, insan denilenin biyolojik varliginda "her an" var oldugunu kabul etmiyorum. "Ben suyum/buyum" denileni, ozellikle salt duygu-durum temelinde, "zaman-zaman" bilince gelen bir soyut-form olarak goruyorum.

Kisaca kendimi ifade etmeye calisayim; varlik dendiginde, bunun bir olus olmasinin zorunlulugunu anliyorum. Olustan ise sureci anliyorum. Eger bir surecten soz ediliyorsa, ayni zamanda nicel ve nitel bir etkilesimden de soz ediliyor demektir. Oznellik, kendi-kendiligini, genetik ve cevresel faktorlere kosullu olarak tureyen bicimsel-dusunumler kanali ile yapilanan algi kaliplarini bilince getirerek 'anda' kimliklendirdigi icin, kendi bunyesinde olusan her turlu kavram, ontolojik kosullari uyarinca evrilmeye mahkum olduklari gibi, asilda ontik icerikten de izole haldeler. Otelememin sebebi kisaca bu, bu baglamda da felsefenin mantiga ustunlugunu iddia baglaminda dile getiriyorum.

Algiya deginirsem; yukarida belirttigim uzere soz konusu bir 'olus' ise, seyler kendi baslarina seyler degillerdir ancak, bir butunun dinamik parcalari, ve-ya mutlak bir devinimin dinamik elemanlaridir. Yani hic-bir-sey, kendi-icinde ve kendine-ait degildir. Tabi ki nesne denilen de, bir var-lik parcasi olarak, algida olan-dir, yani algiya konu olmayan nesneden bahsedebilmemiz mumkun degil. Nesne algiya konu olan oldugu halde, algida belirisi algiya askin ise, oznellik denilenin bilincte saltiklasmasi durumunun, en temel duzeyde bir yanilsamaya tekabul ettigi sonucuna variyorum. Zira oznenin istenc tabaninda kendisini kavramlastirmasi dahi, onsel olarak tamamen kendi istencinden bagimsiz algilari bolup-bicimlendirmesine kosullu bir durum (idi), ve belirttigim gibi varlik, alginin temel birimi olarak varlan-di.

O halde oznelligin kendi kavramlasimini kosullayan durum (bu kosullanmanin bilincinde olunsun-olunmasin), diger her turlu kavrami olusturan 'ayristirma faaliyeti'nden baskasi ol(a)maz. Eger varlik, limitlenemez bir butun ise, ve varliga ickin parcalar da dinamik iseler, ozne ve ozneye dair her sey de, hakikat olmaz, zira fiziksel ya da zihinsel (ki ontolojik olarak birbirlerinden izole degiller) her dur-um, dinamik ve gecicidir. O halde hakikat, kavramlas(tiril-a)mayandir, kisaca; oznelligin yoklugudur.

Bir patates dogramak, ve bu eylemi ortaya koyarken herhangi bir yargi/istem uretmemek, sadece neden patatesin dograndigina dair istencin bilincinde olmak, adina insan denilen varligin hakikate en yakin oldugu-olabilecegi andir belki de.

Fakat son tahlilde, nesnelere nazaran bilincler turedikleri surece, ozne-nesne ayrimi yaratilarak kavramlar olusacaklar. Iste hakikat, sadece bu olusun ta kendisidir diyorum, ne fazlasi, ne eksigi. Bu baglamda da varligin turetebilecegi niteliklerin on-gorulemeyeceklerini, ve dile gelen her seyin, dile gelenden fazlasi olmadiklarini dusunuyorum.

Doğal insanı (tarif ettiğiniz gibi bütünün bir parçası olan insanı) ve onun ben’ini tinselin görüş açısından tanımlamak gerekirse, o yalnızca fazladan bir şeydir, geçicinin devasalığı içinde bir ayrıntıdır bu insan, içinde ancak sonsuzluğun yalancı bir benzerini taşır.

Kierkegaard

Varoluş; hiçbir düşünce sistemi tarafından anlaşılamaz, genellenemez ve açıklanamaz.

Kierkegaard.

Sözlerinize karşı ne diyebilirim bilemedim ama kierkagaardın bu sözlerini hatırladım okurken..

Varoluş; hiçbir düşünce sistemi tarafından anlaşılamaz, genellenemez ve açıklanamaz. önermesini doğru kabul edersek Kendimizi bu derece bir sistemin parçası olarak görmemizide öznel kabul etmeliyiz. bedensel varlığımızı geçtim ;tüm psikolojimizi duygumuzu, bilincimizi bu derece bütünün parçası yapmamız durumunda hiç varolmamış gibi birşey oluruz. sonsuzluğun ve geçiciliğin içinde bir anda olsa parladık oysa. bunu da hiç sayarsak tutunacak hiç birşeyimiz kalmaz. ne bileyim hemde yeterli delil yokken bence doğru bir düşünce tarzı değil..
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Varoluş; hiçbir düşünce sistemi tarafından anlaşılamaz, genellenemez ve açıklanamaz. önermesini doğru kabul edersek Kendimizi bu derece bir sistemin parçası olarak görmemizide öznel kabul etmeliyiz. bedensel varlığımızı geçtim ;tüm psikolojimizi duygumuzu, bilincimizi bu derece bütünün parçası yapmamız durumunda hiç varolmamış gibi birşey oluruz. sonsuzluğun ve geçiciliğin içinde bir anda olsa parladık oysa. bunu da hiç sayarsak tutunacak hiç birşeyimiz kalmaz. ne bileyim hemde yeterli delil yokken bence doğru bir düşünce tarzı değil..

"Varolus hic bir dusunce sistemi tarafindan anlasilamaz" gibi dogmatik bir iddiada bulunmuyorum, sadece "anlasilmaya calisilan" nedir, dusunsel yonelimin "asli kosulu" nedir, bilincin "aslen" yoneltildigi nedir - bu baglamdaki sorusturmanin, evrenin karakterine paralel olup-olmadiginin saptanmasi gerektigini dusunuyorum. Gozlemledigim evrenin ontolojisinde ise diyalektik bir surec var, buradan hareketle dusunce de diyalektik olmali diyorum. Dile gelen seylerin dile gelenden otesi olmadiklarini soylerken, sadece "doganin oldugu-gibi-olusu" kavramina kucuk capli bir atifta bulundum.

Delil, veya gercegin-delili sorgusunda ise (bir onceki iletimde de deginmeye calistim) zihni, bugun bati etiginin temeli olan analitik indirgemeciligin birimsel tuzaklarina dusmekten korumali diye dusunuyorum, cunku hani insan denilenin gercek "dedigi", olagan duzleminde semantik bir aksiyomdur, ve Hume'un da savladigi uzere, oznel/tursel deger-dogrularinin, olguya temasi her zaman yoktur.

Olus denilende ise saltik bir epistemolojik durum yok, dolayisiyla diyalektik dusunce tum kavramlara d-evirgen olarak islevsel. Bu baglamda "dogru dusunce tarzi", bir anlamda tursel bir tur pragmatist yaklasim, ve yine dusunceyi sentaks-semantik-pragmatik ucgeninde hapsetme girisimi. Oysa 'dogru dusunce'den ziyade, varliksal dusunce, hakikate temasi saglayacak olan olmaz mi? Biz epistemolojiyi neye dayanarak ontolojiden izole edebiliriz? Edemeyiz. Bu cercevede, direkt gozleme taban veren unsurlar-temelli anlayistan beslenen dusunce, metafizik bir koyut uretme acisindan bana daha tutarli geliyor. Formel mantigi ve disiplinleri zaten gundelik yasam icin kullaniyoruz, ve orada kalmali, metafizige bulastirmayi tutarli bulmuyorum.

Sartre, gercegi aramanin, arzulanani aramak olmadigini soyler, cunku arzulanan, realden ideale gecis baglaminda tureyen dusunce olarak yansir. Hakikat-arayisi ise, bilinc-disiligin-bilinci sonrasi kendini dayatan bir durum, bu baglamda da hakikatin, insan denilenin iradesinden ve bilissel niteliklerinden bagimsiz olmasi, zaten tertiplenen sorusturmanin on kosulu olarak belirginlesiyor.
 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
"Varolus hic bir dusunce sistemi tarafindan anlasilamaz" gibi dogmatik bir iddiada bulunmuyorum, sadece "anlasilmaya calisilan" nedir, dusunsel yonelimin "asli kosulu" nedir, bilincin "aslen" yoneltildigi nedir - bu baglamdaki sorusturmanin, evrenin karakterine paralel olup-olmadiginin saptanmasi gerektigini dusunuyorum. Gozlemledigim evrenin ontolojisinde ise diyalektik bir surec var, buradan hareketle dusunce de diyalektik olmali diyorum. Dile gelen seylerin dile gelenden otesi olmadiklarini soylerken, sadece "doganin oldugu-gibi-olusu" kavramina kucuk capli bir atifta bulundum.

Delil, veya gercegin-delili sorgusunda ise (bir onceki iletimde de deginmeye calistim) zihni, bugun bati etiginin temeli olan analitik indirgemeciligin birimsel tuzaklarina dusmekten korumali diye dusunuyorum, cunku hani insan denilenin gercek "dedigi", olagan duzleminde semantik bir aksiyomdur, ve Hume'un da savladigi uzere, oznel/tursel deger-dogrularinin, olguya temasi her zaman yoktur.

Olus denilende ise saltik bir epistemolojik durum yok, dolayisiyla diyalektik dusunce tum kavramlara d-evirgen olarak islevsel. Bu baglamda "dogru dusunce tarzi", bir anlamda tursel bir tur pragmatist yaklasim, ve yine dusunceyi sentaks-semantik-pragmatik ucgeninde hapsetme girisimi. Oysa 'dogru dusunce'den ziyade, varliksal dusunce, hakikate temasi saglayacak olan olmaz mi? Biz epistemolojiyi neye dayanarak ontolojiden izole edebiliriz? Edemeyiz. Bu cercevede, direkt gozleme taban veren unsurlar-temelli anlayistan beslenen dusunce, metafizik bir koyut uretme acisindan bana daha tutarli geliyor. Formel mantigi ve disiplinleri zaten gundelik yasam icin kullaniyoruz, ve orada kalmali, metafizige bulastirmayi tutarli bulmuyorum.

Sartre, gercegi aramanin, arzulanani aramak olmadigini soyler, cunku arzulanan, realden ideale gecis baglaminda tureyen dusunce olarak yansir. Hakikat-arayisi ise, bilinc-disiligin-bilinci sonrasi kendini dayatan bir durum, bu baglamda da hakikatin, insan denilenin iradesinden ve bilissel niteliklerinden bagimsiz olmasi, zaten tertiplenen sorusturmanin on kosulu olarak belirginlesiyor.

Sözlerinize esas üzerinden bir itirazım yok. sizden farklı olarak sadece metafizik olana daha güçlü ihtimal açıyorum ben. dışımızdaki dünyanın bilgisi hakkında veya hakikat hakkında hiçbir metodun delili yeterince güçlü değildir. ayrıştığımız tek nokta burası diyebilirim. hangi yoldan gidersek gidelim sonu çıkmaz sokak. herşey saçma ve uyumsuz. her doktrin bir şekilde kendiyle ve var olanla çelişiyor....bilmiyorum nasıl bir cenderenin içindeyiz bu yaşıma kadar anlayabilmiş değilim..
 

epoché

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eki 2016
Mesajlar
134
Tepkime puanı
2
Puanları
0
dışımızdaki dünyanın bilgisi hakkında veya hakikat hakkında hiçbir metodun delili yeterince güçlü değildir. ayrıştığımız tek nokta burası diyebilirim. hangi yoldan gidersek gidelim sonu çıkmaz sokak.

Herhalde bu ifadeniz daha cok neye-nereye ulasmayi arzuladigimiz ile ilgili bir kavram. Fakat en azindan bilimsel metod, insan denilenin evrilen bilissel nitelikleri paralelinde nesnelerin davranislarini bir olcude tanimasina olanak sagliyor. Dolayisiyla felsefe ona onculuk ettigi surece guvenilir bir metod. Bu baglamda da eger felsefe batarsa, bilimi de kendisiyle beraber batirir diye dusunuyorum.

herşey saçma ve uyumsuz. her doktrin bir şekilde kendiyle ve var olanla çelişiyor....bilmiyorum nasıl bir cenderenin içindeyiz bu yaşıma kadar anlayabilmiş değilim..

Her seyin sacma/uyumsuz gorunmesi, her seyin sacma olmamasi "gerektigine" dair bir kavramlastirma olamaz mi :) Seyler, bir oznel perspektifen sacma gorunebilirken, bir diger perspektifen muntazam/duzenli gorunebiliyor. Oysa asilda her turlu durgu, gorungu tabaninda kaotik bir gecisin donemidir, ondaki sacmaligi veya duzeni soyutlayan da yine, ayni gecisteki (adina "insan" denilen) epistemolojik nitelikli ontolojik bir durumdur.

Son tahlilde, epistemi onceleyen bir 'kendinde sey-lik' yoksa -ki diyalektik surec olmadigini gosteriyor-, aslinda varlik denilen, sonsuz karmasik gorunumune ragmen, en ama en basit sey olabilir..
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
neye inanıyorsunuz bu soruyu bi daha ve yine düşümdüm.

gerçekten geçmiş yaşam akışımı-akıntımı bir yollu sürdürmeye inanıyorum sadece kabaca

geçmiş yaşam akıntısı şimdi bunu düşünüyorum.

karalama pasajları
http://www.felsefe.net/142453-post1560.html

 
Son düzenleme:

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Bende herkes gibi dünyayı olduğu gibi kabul etmiyorum/edemiyorum..dünyayı olduğu gibi kabul edebilenler var mı? bu adaletsiz çirkin dünyayı!? sanmıyorum...(bazılarıda düşünmekten kaçıyor) bıraktım dünyayı kendimi bile olduğum gibi kabul edemiyorum çogu zaman...herkeste biraz böyle değil midir? kabir,ayrılık,adalet,anlam,varoluşsal kaygı ve korku gibi meseleler Tanrısız ve ötesiz (ölüm sonrası) halledilemez gibi görünüyor..akıl,felsefe bu meselelerle başedemez,duyguları dinginleştiremez,aklı doyuramaz...Tanrının yerine başka Tanrı/yaratan/yaratıcı/sonsuz us vb. anlayışından başka birşey konamaz gibime geliyor şimdilerde.. bilmiyorum..

ve güzel bir söz;

yaşamın anlamını ararken yaşamı kaçırmak adil değildir..

aslında tam böyle değildi söz hatırlayamadım. hayatın anlamını ararken yaşamı kaçırmayın bu iyi veya adil olmaz gibi bir manadaydı..gogılada baktım bulamadım mesajı iyi kötüde olsa veren bu kadarı ile idare edelim artık napalım:)
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
bunlar karalama serbest
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
halen bilinmezciyim..ancak ne cosmosun ne varlık denen şeyin nede yaratıcı/tanrı gibi herhangi bir aşkınlığın bizleri ve duygularımızı önemsediğine dair inancım zayıflıyor..bu da beni nihilizme yakınlaştırıyor..biraz açarsam; geçicilik ve sonluluk herşeyi kökten anlamsız yapamaz diye düşünüyorum..bu düşüncemde nihilizmi, pozitif nihilizme eviriyor diyebilirim..

son durum böle, vatana millete hayırlı olsun :p
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst