Neden Çıplağız?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Biyoloji kategorisinde telrunya tarafından oluşturulan Neden Çıplağız? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,992 kez görüntülenmiş, 6 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Biyoloji
Konu Başlığı Neden Çıplağız?
Konbuyu başlatan telrunya
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan telrunya

telrunya

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Kas 2009
Mesajlar
531
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
33
Modern evrimsel bilimin başlamasından bu yana insanların neden tüysüz olduğu tartışmalı olmuştur. İnsanın Türeyişi’nde Darwin, “Kimse, tenin çıplaklığının insan için doğrudan bir avantaj olduğunu zannedemez: dolayısıyla, doğal seçilim bedeni tüylerden yoksun bırakmış olmamalıydı. diyor.
Eğer doğal seçilim değilse ne? Kitabının adına rağmen, Darwin insanların kökenine dair pek fazla şey söylememiştir. Bu durumu üstü kapalı bir şekilde en güçlü destekçisi Thomas Huxley’e söyler. Huxley zaten bu konuyla ilgilenmekte ve en yakın akrabalarımız olan Afrikalı maymunsulardan ayıran farklılıklarımız üzerine bir kaç sayfa yazmakla uğraşmaktadır. Vücut tüylerinin kaybının eşeysel seçilimle ilgili olduğunda karar kılmıştır: insanlar (daha ziyade kadınlar) tüyleri azaldıkça eşlerine daha çekici göründüklerinden zamanla daha tüysüz bireyler seçilmesi suretiyle tüysüzleşmişlerdir.
Ancak bu açıklama zamanın testinden geçemedi. Binlerce memeli türünden sadece bir primat türünün tüysüz dişileri daha çekici bularak tüylerini yitirme yoluna gitmesi inanması güç bir tezdi. Eğer Darwin’inki gibi bir deha bile bundan daha ikna edici bir çözüm sunamıyorsa, gözden kaçan daha anahtar bir faktör olmalıydı.
Geçen yüzyılın büyük çoğunluğu boyunca problemin çözüldüğü düşünüldü. 1924’te ünlü Taung bebeği kafatasının önemini farkeden antropolog Raymond Dart, maymunsuların atalarının ağaçlar üzerinde yaşarken bizim atalarımızın açık alanlarda dolaşmak durumunda olduğu fikrini yaygınlaştırmaya başlamıştı. Açık alanda avcılık yapan erkeklerin bedeni çok ısınmaktaydı ve dolayısıyla, tüyleri az olan bireyler bu açık alanlarda beden ısılarını daha düşük tutup daha iyi uyum sağlayabildikleri için topluluk gittikçe tüysüzleşen bireylerden oluşmaya başlamıştır.
Bu teoriyle ilgili problemse diğer hiçbir memeli türünün bedenlerini soğutmak için bu yola gitmeyi tercih etmemiş olması. Tüyler hayvanları gündüz güneş ışığından koruduğu gibi gece de soğuktan korumaktadır. İnsansı dişiler sıcaklayan avcılar değillerdi ve geceleri soğuktan üşümek, derilerinin sıyrılması çizilmesi ve yavruların tutunabilecekleri bir kürk olmaması gibi sorunlardan muzdarip olacaklardı. Ama yine de erkeklerden bile daha tüysüz oldular. Başka bir açıklama söz konusu olmalıydı.
Dart’ın açıklaması 50 yıldan daha uzun bir süre yarışı en önde götürdü ancak herkes tarafından benimsenmedi. 1970’lerde Amerika Ordu Araştırmalarında görevli Russell W. Newman İnsan Biyolojisi dergisinde insanların şu üç eşsiz özelliğe sahip olmasalardı alanlarda sağ kalmayı başaramamış olacaklarını iddia etti: doğuştan kılsız olma, bol terleme ve bol su içme. Diğer bir değişle, çok az tüy, çok fazla ter ve az ama çok sık su içme ihtiyacı. Newman’ın makalesi bir çok karşıt fikir tarafından tartışıldı ve çoğunlukla görmezden gelindi.
Oregon Yerel Primat Araştırma Enstitüsü’nün ve kendi neslinin en yorulmak bilmez öğrencilerinden William Montagna, 1972’de yıllarca yaptığı araştırmalardan sonra insanların tüysüz derilerinin nedenini açıklamada başarısız olduğunu ve bu özelliğimizin açıklamasının erişilemez olduğunu söyledi.
1977’de neoteni hipotezinde durumu tartan Stephen Jay Gould, tüysüzlüğün daha büyük beyinler için geliştirilmiş bir strateji olduğu fikrini ortaya attı. Beyinlerimiz doğmadan hemen önce çok hızlı büyür. Bu basamağı uzatarak, hızlı beyin büyümesini devam ettirmek ve daha büyük beyinlere sahip olarak doğmak şeklinde evrimsel stratejisini belirleyen ve buna elverişli bir vücut yapısı oluşturmaya giden bizler, dolayısıyla diğer genç primatlardan farklı olarak daha düz bir yüz, daha büyük kafalar ve gözler ve daha tüysüz bir deri ile doğuyorduk. Bu fikir bilim dünyasında oldukça geniş yer buldu ve çokça tartışıldı. Bu tezin zayıf noktalarından biri, vücutlarımızın gerçekten tüylerle kaplandığı tek anın doğumdan hemen önceki an olması. Dahası fetüse ilişkin karakteristikleri seçerek ve eğer sadece yetişkinlere faydası olacaksa koruyoruz. Kısa yamuk bacaklarla ve dişsiz olarak doğuyoruz. Eğer bir dezavantaj olduğu doğru olsaydı tüysüz de doğuyor olurduk.
Diğer bir azınlık ise Darwin’in yazıştığı bilim insanlarından birinin de belirttiği üzere tüysüz insansıların kene ve benzeri parazitlerden kurtulmaları daha mümkün olduğu için zamanla tüysüz olanların hayatta kalıp insan neslini tüysüzleştirdiği yönündeki fikri de savunuyor. Ancak Darwin buna, diğer savan hayvanlarının da aynı sorunla karşı karşıya olduğu ama tüylerini azaltma yönüne gitmemelerini göstererek karşı çıkmıştır. Bu fikir sık sık kendisine dile getirilse de Darwin’in şüpheleri dinmemiştir.
İncelenmeye değer bir diğer fikir ise Oxford Üniversitesi’nden Alister Hardy’e ait. Kendisi bir deniz biyoloğu olan Alister insan derisinin sadece çıplak değil aynı zamanda bir yağ tabakasıyla da kaplı olduğunu not ederek bunun bir takım sucul memeli için geçerli olduğuna dikkat çekti. New Scientist’te 17 Mart 1960’ta yayınlanan makalesinde: “İnsanlar geçmişte sucul muydu?” diye sorsa da savan teorisi karşı konulmaz görülüyordu.
Ancak yüzyılın sonlarına doğru, ilk insansı fosilleriyle bağlantılı olan bitkisel ve hayvansal fosiller daha yakından incelendikçe savan teorisiyle ilgili soru işartleri oluşmaya başladı. Tempe’deki Arizona State Üniversitesi’nden Kaye Reed çalışmalarının sonucunda yaşam alanlarının otlardan, çalılardan, sığı sulardan, ormanlardan ve orta yoğunluktaki ağaçlık alanlardan oluştuğunu ortaya koydu. Artık ilk iki ayaklılığın ağaçlık hatta ormanlık alanlarda ortaya çıktığı genel olarak kabul görmektedir..
Bu ilk iki ayak üstünde yürüyüşe evrimin savanda başlamadığı yönünde bulgular sunsa da, tüyler fosilleşmediği için insansıların tüyleri ne zaman kaybetmeye başladıklarını söylemek zor. 2006’da Penn State Üniversitesi’nden antropolog Nina Jablonski Deri: Bir doğa tarihi isimli kitabında, iki ayak üstünde yürüyenlerin savana çıktığında –eninde sonunda savana çıktıklarından kimsenin şüphesi yok- terlerinin buharlaşması için kıllarını kaybettiklerini öne sürdü. Böyle bir insansının günde 13.6 litre kadar terliyor olması gerektiğini hesapladı. Ancak neden aynı ortamda yaşayan ve bir bu kadar terlemekte olan kırmızı patas maymunlarının tüylerini kaybetmediğine ya da insansılar kadar çok su içmediğine bir açıklama getiremedi.
Son zamanlarda araştırmalar tarz değiştirdi ve insanların neden tüylerini kaybettiklerini sormaktansa ne zaman kaybettiğini sormaya başladılar. Paleontologlar bize bunun cevabını veremedikleri için başka alanların uzmanları işe karıştılar.
2004’te genetikçi Alan Rogers, Stephen Wooding ve Dave Iltis, melanokortin 1 resptörü (MC1R) hakkında bir makale yazdılar. Melanokortin reseptörü ten ve saç rengimizi belirleyen bir proteini etkilemektedir. Bu allelin ne zaman ortaya çıktığını tarihlendirmek mümkündür. İlk atalarımız tüylerini kaybedip bir koruma mekanizmasına ihtiyaç duyduklarında bu allelin güneş rezistansı olarak seçilmiş olabileceği fikrini ortaya attılar. Geni birçok bilim insanının düşündüğünden daha erkene 1.2 milyondan daha öncesine tarihlendirdiler.
Üç yıl sonra, Florida Doğa Tarihi Müzesi’ndeki bir parazitolojist olan David L. Reed, bir bit DNA’sında meydana gelen farklılıkların, ev sahipleri olan insanların derileri hakkında ne kadar çok şey söyleyebileceğini gösterdi. İnsanlardaki kafa bitiyle şempanzelerdeki bit genetik olarak ilişkiliyken, insanlar ve şempanzelerin farklılaşmasıyla beraber onlar da farklılaşmaya başlamışlardı. Ancak insanlardaki kasık bitleriyle gorillerdeki bitler çok daha yakın akrabadır ve daha sonra şans eseri karşılaşmış olup çaprazlanmışlardır. Bu Reed’i atalarımızın kasıklarındaki ve koltuk altlarındaki kıllar hariç diğer bölgelerdeki tüylerini 3.3 milyon yıl öncesinde kaybetmiş olduğu hipotezine götürdü.
Bunların hiç biri Hardy’nin, insanların sucul bir aşamadan geçtikleri ara bir süreçte vücut tüylerini kaybettikleri teorisini etkilememektedir. Ancak o bu teorisi birçok gizemli insane özelliğini açıklamak için kullanıyordu: iki ayaklılık, tüysüzlük, yağ tabakası, alçalmış gırtlak, koku duyusunun yokolması ve benzeri. Eğer bunlardan en büyük ikisi olan iki ayaklılık ve tüysüzlüğün kabaca aynı zamanlarda ortaya çıktığı bulunursa ibre Hardy’nin teorisine doğru kayabilir.


Bu makale, New Scientist'de yayınlanan Why are we the naked ape? isimli makalenin özeti olarak hazırlanmıştır.

Kaynak:
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Evrim dendiğinde nedense dönüp dolaşıp Darvin'e çıkarılıyor yollar, Oysa Evrim kelime anlamı ile Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişme süreci. Bu gelişimide ele alan bir çok bilim dalı var.
Canlı evriminde en popilist ve eski teorilerden olan ve bilmin bu denli gelişmediği süreçte Darvin olanakları doğrultusunda yaptığı araştırmalarla ayağa kalkan türlerden bir kaçının beyinsel yapısındaki gelişmelerden dolayı maymun olarakta değil farklı adlandırma ile yaptığı yaklaşım atalarımız maymundan geldi diyor biçiminde yaygaraya dönüştü.
Hiç bir canlı gereksiz bir organ oluşturmamıtır, evrimsel süreç içerisinde yaşam için gereksinimlerini karşılamak için duyargalar geliştirmiştir, bu duyargalar kimi zaman çok daha gelişkin haller alırken, bir çok yaşamda yeni oluşumlarla önemselliğini yitirerek işlevsel hale dönüşmesi sonrası binlerce yıllık süreç içerisinde yok olmuşlardır, Atmosferin oluşumu güneş ışınlarının etkisinin radyosyenel etkisinin filitrelenme ile zayıflayarak yok oluşu, soğuktan korunmayı giysileştirme ve benzeri bir çok neden tüylenmedede farklı evrimleşmeye neden olması doğaldır.
Makaleyide zevkle okuduğumu belirtirim...
Kadının tarih boyunca kapalı alana sokulması erkeğin dıştanlığı bu etmenlerden sadece ikisidir...
İncelemenin bir çok yönden ele alınmış olduğu muhakkaktır, yaşamda bu bilgilerin kullanılmıyor olması, bilginin popilerliğini düşürmesi nedeni ile ulaşmada zorluk çekmemizde normal..
 

telrunya

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Kas 2009
Mesajlar
531
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
33
Evrim dendiğinde nedense dönüp dolaşıp Darvin'e çıkarılıyor yollar, Oysa Evrim kelime anlamı ile Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişme süreci. Bu gelişimide ele alan bir çok bilim dalı var.
Canlı evriminde en popilist ve eski teorilerden olan ve bilmin bu denli gelişmediği süreçte Darvin olanakları doğrultusunda yaptığı araştırmalarla ayağa kalkan türlerden bir kaçının beyinsel yapısındaki gelişmelerden dolayı maymun olarakta değil farklı adlandırma ile yaptığı yaklaşım atalarımız maymundan geldi diyor biçiminde yaygaraya dönüştü...

Bu konu beni rahatsız ediyor. Evrim dendiğinde dinleri, tanrıları inkar eden; Darwin'in uydurması; insan=maymun; pis,kaka gibi birşey geliyor insanların aklına. Bu konuya değinip çürüttüğünüz için teşekkür ederim.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
“neden çıplağız” ilk bakışta kolay görünen bir belirlemeye benziyor. Hemen tüy-süzlük/tüylü olma ile ilişkilendirilecektir. Dilin kodlanmış doğası sosyal ve tarihsel dokusu içerisinde bu boşluğu bu şekilde doldurma eğilimi taşımaktadır. Kim diyebilir ki, balina tüysüzdür? İlginç değil mi? Tüysüzlük neye göre belirlenecektir? “ten” nasıl bir organel doku ise, kıl ve tüy de aynı biçimdeki organel bir dokudur. Tüm dokuların evrimsel süreçleri ve geçirdikleri/uğradıkları mutasyonlar bir değişim ve dönüşüm sağlamaktadırlar. Bu ise, türün sürekliliğini sağlayan uyumu sayılmaktadır. Kın-kanatlıların sayı ve türleri memelilerden çok fazladır. Üstelik türlerinin sürdürülmesi konusundaki başarıları da ayrı bir olgudur. Tüysüzleşmenin cinsler arasındaki farklılaşmasının cinsel seçmecilikten ziyade, türdeki cinslerin evrimsel süreçleri ile ilgisi/olasılığı daha yüksek görülmektedir/görülmelidir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
bir çok neden tüylenmedede farklı evrimleşmeye neden olması doğaldır.
Kadının tarih boyunca kapalı alana sokulması erkeğin dıştanlığı bu etmenlerden sadece ikisidir...
İncelemenin bir çok yönden ele alınmış olduğu muhakkaktır, yaşamda bu bilgilerin kullanılmıyor olması, bilginin popilerliğini düşürmesi nedeni ile ulaşmada zorluk çekmemizde normal..
Tüylerini şartlara uyum sağlamak için kaybeden insan türünden sözedilirken, kadın-erkek ayrımının konu ile ilişkisini kavrayamadım.Bu ilişki evrimin cinsiyete göre mi olduğunu anlatmak için kuruldu?Kadının kapalı alana sokulması, erkeğin dıştanlığı?Burada farklı işlevlerin rolüne mi gönderme yapılıyor?Kadınlar kapalı tutularak tüylerini daha mı çok kaybettiler(erkeğe göre)?
Beni aydınlatırsanız sevinirim.
 

rainbow64

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
331
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
her ne kadar uzun süreden beri araştırılan ve cevap aranılan bir konu olarak görünsede açıklamalar çok açık değil, diğer bir ifadeyle tatmin edici değiller. ancak benim en çok mantık içine yerleştirdiğim teori insanların sıcaklık seviyesini ayarlama konusunda diğer primatlara göre bir adım önce olup kıllanma konusunda onlara göre farklılaşması tezidir. Çünkü diğer ortaya atılan tezler-mesela sucul oluşumuz ki öyle olsak şu an sucul olan canlılarında tamamının kıl veya tüy barındırmaması gerekirdi- alt yapı bakımından savunduğum teze göre daha fazla eksiklik içeriyor.
 

telrunya

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Kas 2009
Mesajlar
531
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
33
her ne kadar uzun süreden beri araştırılan ve cevap aranılan bir konu olarak görünsede açıklamalar çok açık değil, diğer bir ifadeyle tatmin edici değiller. ancak benim en çok mantık içine yerleştirdiğim teori insanların sıcaklık seviyesini ayarlama konusunda diğer primatlara göre bir adım önce olup kıllanma konusunda onlara göre farklılaşması tezidir. Çünkü diğer ortaya atılan tezler-mesela sucul oluşumuz ki öyle olsak şu an sucul olan canlılarında tamamının kıl veya tüy barındırmaması gerekirdi- alt yapı bakımından savunduğum teze göre daha fazla eksiklik içeriyor.

Doğrusu kıldır aslında, çünkü tüy kuşlarda bulunur. Bu kılların asıl işlevi de vücut sıcaklığını korumaktır zaten. Mekanizma da şöyle, vücut kendi sıcaklığından düşük ortama girdiğinde hani tüylerim diken diken oldu deriz, kabarır kıllar, işte o an kıl kendi kökünü kapıyor ve havanın kökten içeri girmesini engelliyor, böylece sıcaklığını korumayı amaçlıyor.



Tüylerini şartlara uyum sağlamak için kaybeden insan türünden sözedilirken, kadın-erkek ayrımının konu ile ilişkisini kavrayamadım.Bu ilişki evrimin cinsiyete göre mi olduğunu anlatmak için kuruldu?Kadının kapalı alana sokulması, erkeğin dıştanlığı?Burada farklı işlevlerin rolüne mi gönderme yapılıyor?Kadınlar kapalı tutularak tüylerini daha mı çok kaybettiler(erkeğe göre)?

Evrimin üretimsel süreciyle ilgili bu, erkeğin üretici konumuna geçerek dışarıda bulunması ve dolayısıyla daha az kaybetmesi (çünkü sıcaklığını koruyabilmeli dışarıda da mesela ve bunun gibi diğer nedenler de makalede sıralı)dir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst