- Konbuyu başlatan
- #1
Narsisizm nedir, bir kişilik bozukluğu mudur ve internet narsisizmi destekliyor mu?
Kitaptan bir bölüm
Annem, tanıdığım en harika ve en sinir bozucu insandı: Kendisi bir narsistti. Çok uzun bir süre bunun farkında değildim, ta ki üniversiteye girip öğrencileri tanıma amacıyla yapılan bir psikoloji testiyle karşılaşıncaya kadar. İşte orada, genç Yunanlı Narkissos’un sudaki yansımasına baktığı resmin tam altında, koyu renk harflerle basılmış o sözcük yer alıyordu: narsisizm. Altındaki açıklamayı okuduğumda, aynı anda hem bir rahatlama hissettiğimi hem de dehşete kapıldığımı hatırlıyorum. Bu kavram, annemle ilgili paradoksu mükemmel bir biçimde karşılıyordu. Çocukluk dönemimin göz kamaştıran kişisiydi annem, son derece cana yakın, etrafına neşe saçan ve fevkalade şefkatli biriydi. Dünya sanki onun etrafında dönüyor gibiydi. Büyük Britanya’da yetişmiş olmasından gelen koyu bir İngiliz aksanına sahip, yaklaşık 1.80 m boyunda, dikkat çekici bir sarışın olan annem, gittiği her yerde –market, kafeterya, kuaför, vs.– çevresindekilerle hemen kaynaşırdı. Arkadaşlarını çok önemserdi, her türlü hastalıkta veya sıkıntıda yardımlarına koşardı; ayrıca kendisini yaşadığı çevreyi iyileştirmeye adamıştı, ister bir çocuk parkı temizlenecek ister börek çörek satışı yapılacak olsun, onun için fark etmezdi. Bir eş olarak babamın ve bir anne 12 olarak benim ve erkek kardeşimin daima yanındaydı, sevgisini ve öğütlerini bizden hiç esirgemezdi. Ne var ki bu ışıltısı, yaşlarımız ilerledikçe giderek sönükleşti. Zamanla benmerkezci bir kişi haline geldi. Gençliğinde ne kadar başarılı bir balerin olduğuyla övünüyor, hatta bazen bunu göstermek için –beceriksizce– split veya pliye yapmaya çalışı- yordu. Ünlü kişilerden tanıdıkları olduğunu söyleyip bununla böbürleniyordu (ne var ki, bu tanıdıkların gerçek mi yoksa hayalî mi olduklarından emin değilim). Dış görünüşü konusunda takıntılı hale gelmişti, delice bir telaşla cildindeki kırışıklıkların ve vücudundaki lekelerin durumunu izliyor, zayıf kalmak için aç geziyordu. İnsanların lafını kesiyordu, onunla acı- sını veya üzüntüsünü paylaşan birine bile bunu yapıyordu. Bir defasında ona, kız arkadaşımdan ayrıldığım için ne kadar üzgün olduğumu anlatmaya çalışırken, dalgın bir şekilde “Sevgili bulmakta hiç zorlanmazdım,” diye mırıldanmıştı. Konuyla hiç ilgisi olmayan bu söz karşısında neye uğradığımı şaşırmıştım. Anneme ne olmuştu? Üniversite narsisizm sözcüğü ile tanış- mamı sağlamıştı. Ama gerçekte ne anlama geldiğini anlamamıştım. Aklımda bir sürü soru vardı. Annem her zaman narsist miydi, ben mi bunu fark etmemiştim? Yoksa şartlar mı onu bu hale getirmişti, örneğin yaşlanmak gibi? Çocukluğumdan hatırladığım o sevgi dolu, özverili kadını geri getirmek için yapabileceğim bir şey var mıydı?
Kitaptan bir bölüm
Annem, tanıdığım en harika ve en sinir bozucu insandı: Kendisi bir narsistti. Çok uzun bir süre bunun farkında değildim, ta ki üniversiteye girip öğrencileri tanıma amacıyla yapılan bir psikoloji testiyle karşılaşıncaya kadar. İşte orada, genç Yunanlı Narkissos’un sudaki yansımasına baktığı resmin tam altında, koyu renk harflerle basılmış o sözcük yer alıyordu: narsisizm. Altındaki açıklamayı okuduğumda, aynı anda hem bir rahatlama hissettiğimi hem de dehşete kapıldığımı hatırlıyorum. Bu kavram, annemle ilgili paradoksu mükemmel bir biçimde karşılıyordu. Çocukluk dönemimin göz kamaştıran kişisiydi annem, son derece cana yakın, etrafına neşe saçan ve fevkalade şefkatli biriydi. Dünya sanki onun etrafında dönüyor gibiydi. Büyük Britanya’da yetişmiş olmasından gelen koyu bir İngiliz aksanına sahip, yaklaşık 1.80 m boyunda, dikkat çekici bir sarışın olan annem, gittiği her yerde –market, kafeterya, kuaför, vs.– çevresindekilerle hemen kaynaşırdı. Arkadaşlarını çok önemserdi, her türlü hastalıkta veya sıkıntıda yardımlarına koşardı; ayrıca kendisini yaşadığı çevreyi iyileştirmeye adamıştı, ister bir çocuk parkı temizlenecek ister börek çörek satışı yapılacak olsun, onun için fark etmezdi. Bir eş olarak babamın ve bir anne 12 olarak benim ve erkek kardeşimin daima yanındaydı, sevgisini ve öğütlerini bizden hiç esirgemezdi. Ne var ki bu ışıltısı, yaşlarımız ilerledikçe giderek sönükleşti. Zamanla benmerkezci bir kişi haline geldi. Gençliğinde ne kadar başarılı bir balerin olduğuyla övünüyor, hatta bazen bunu göstermek için –beceriksizce– split veya pliye yapmaya çalışı- yordu. Ünlü kişilerden tanıdıkları olduğunu söyleyip bununla böbürleniyordu (ne var ki, bu tanıdıkların gerçek mi yoksa hayalî mi olduklarından emin değilim). Dış görünüşü konusunda takıntılı hale gelmişti, delice bir telaşla cildindeki kırışıklıkların ve vücudundaki lekelerin durumunu izliyor, zayıf kalmak için aç geziyordu. İnsanların lafını kesiyordu, onunla acı- sını veya üzüntüsünü paylaşan birine bile bunu yapıyordu. Bir defasında ona, kız arkadaşımdan ayrıldığım için ne kadar üzgün olduğumu anlatmaya çalışırken, dalgın bir şekilde “Sevgili bulmakta hiç zorlanmazdım,” diye mırıldanmıştı. Konuyla hiç ilgisi olmayan bu söz karşısında neye uğradığımı şaşırmıştım. Anneme ne olmuştu? Üniversite narsisizm sözcüğü ile tanış- mamı sağlamıştı. Ama gerçekte ne anlama geldiğini anlamamıştım. Aklımda bir sürü soru vardı. Annem her zaman narsist miydi, ben mi bunu fark etmemiştim? Yoksa şartlar mı onu bu hale getirmişti, örneğin yaşlanmak gibi? Çocukluğumdan hatırladığım o sevgi dolu, özverili kadını geri getirmek için yapabileceğim bir şey var mıydı?