Menon Diyaloğu

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde tufanmahmut tarafından oluşturulan Menon Diyaloğu başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 7,557 kez görüntülenmiş, 7 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı Menon Diyaloğu
Konbuyu başlatan tufanmahmut
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan phi

tufanmahmut

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Kas 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Sokrates'in Menon Diyaloğunda yer alan; köleye Yönelttiği, ''evet'',''hayır'' yanıtlarıyla çözdürdüğü sorular nelerdir?
 

tufanmahmut

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Kas 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Menon Diyaloğu

Genç filozoflar yardımlarınızı bekliyorum. ;)
Aradım aradım bulamadım. :(
Soruların içeriğini bilmiyorsanız bile bu soruları nasıl bulacağım konusunda yardımcı olmanızı umuyorum.
 

mavimor

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,456
Tepkime puanı
3
Puanları
38
Yaş
44
Ynt: Menon Diyaloğu

Bir bölümü:

MENON - Peki ama, Sokrates, ne olduğunu hiç bilmediğin bir nesneyi nasıl araştırabilirsin? Hiç bilinmeyen bir şeyi araştırmak için, onu ne şekilde tasarlayacaksın? Diyelim ki, bahtın oldu da iyi bir nokta buldun, bu noktanın o nesneye ait olduğunu nereden anlayacaksın ?
SOKRATES - Ne demek istediğini anlıyorum, Menon. Mantık oyuncularının o tanınmış sözünü ortaya atıyorsun. O söze göre insan için ne bildiği şey üzerinde araştırmada bulunmak mümkündür, ne de bilmediği şey üzerinde; bilinen şey üzerinde araştırma lüzumsuzdur, çünkü zaten bilinir. Bilinmeyen şeye gelince, ne araştırılacağı bilinmediği için araştırma olamaz.
MENON - Nasıl, Sokrates, doğru bir söz değil mi bu ?
SOKRATES - Bence değil.
MENON - Nesi yanlış?
SOKRATES - Evet... Tanrısal işlerde bilge olan erkek ve kadınlardan işittim ki...
MENON - Ne işittin, Sokrates ?
SOKRATES - Doğru, güzel şeyler..
MENON - Bunlar kimlerdi? Söyledikleri şeyler ne idi ?
SOKRATES. - Bunlar gördükleri işlerin sebeplerini anlatmağa çalışan rahipler, kadın, erkek rahiplerdir. Bunlardan başka Pindaros'u, daha birçok şairleri, gerçekten tanrısal bütün insanları söyleyebilirim.
Bunlar, insanın ruhu ölmez, bazen hayattan uzaklaşır (ki buna ölüm diyoruz) bazen yeniden hayata döner; ama hiçbir vakit yok olmaz; bunun için insanın hayatı sonuna kadar dine uygun olmalıdır, diyorlar.
Çünkü eski suçlarından ötürü Persephon'a kefaretlerini ödeyenlerin ruhlarını o, dokuzuncu yılda yeniden yukarıya güneşe gönderir. Bu ruhlar, ünlü kıral, kuvvetleriyle üstün, bilgileri ile tanınmış büyük adamlar olurlar. Bunlar ölümlülerin arasında lekesiz kahramanlar olarak anılırlar.
Böylece, birçok kere yeniden doğan ölmez ruh, yer yüzünde ve Hades'te her şeyi görmüş olduğundan, öğrenmediği hiçbir şeyi kalmaz. O halde de onun, erdemle başka şeyler üzerinde önceden edindiği bilgilerin anılarını saklamış olması şaşılacak birşey değildir. Tabiatın her yanı biribirine bağlı olduğu için, ruh da her şeyi öğrenmiş olduğundan, bir tek şeyi anımsamakla (insanların öğrenme dedikleri budur) insan, bütün öteki şeyleri bulur; yalnız, bunun için, cesaretli ve azimli olmak gerek. Çünkü araştırma ve öğrenme, anımsamadan başka bir şey değildir.
O halde mantık oyuncularının o sözüne inanmamak, bu gibi sözler bizi tembelleştirir; bunlar tabansızların hoşuna gider. Benim sözüm ise, çalışmaya, araştırmaya götürür. Bunun için ben, gerçekliğine inandığım erdemi seninle araştırmağa karar verdim.
MENON.- Peki Sokrates, senin dediğin gibi olsun. Yalnız, bizim öğrenmediğimizi, öğrenme dediğimiz şeyin bir anımsama olduğunu söyledin. Bu nasıl oluyor, bana öğretebilir misin ?
SOKRATES.- Senin ne kadar şeytan olduğunu boş yere söylememişim. İşte şimdi de öğrenme yoktur, yalnız anımsamalar vardır diyen bana ders verdirmek istiyorsun. Anlaşılan niyetin beni kendimle çelişmeye düşürmek.
MENON.- Zeus hakkı için böyle bir niyetim yok, Sokrates! Beni böyle konuşturan sadece alışkanlık. Ama söylediğinin doğru olduğunu bana açıkça gösterebilirsen, bunu benden esirgeme.
SOKRATES. - Bu kolay bir iş değil. Ama dostluğumuzun hatırı için elimden geldiği kadar çalışacağım. Yanındaki hizmetçilerden birini çağır da istediğin şeyi onun üzerinde sana göstereyim.
MENON.- Çok güzel. (Bir köleye işaret eder) Buraya gel.
SOKRATES.- Hellen midir? Hellence biliyor mu ?
MENON.- Tabii; evimde doğdu.
SOKRATES.- Şimdi dikkat et: benden mi öğrenecek, yoksa hatırlayacak mı?
MENON.- Peki.
SOKRATES.- (Köleye) Söyle yavrum, şu dört kenarlı şeklin kare olduğunu biliyor musun?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Peki, kare olan bir şekilde bu dört kenar eşittir, değil mi ?
KÖLE.- Elbette.
SOKRATES.- Ortadan geçen bu doğru çizgiler de eşit midir?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES. - Bu çeşit bir şekil daha büyük veya daha küçük olamaz mı ?
KÖLE.- Tabii olur.
SOKRATES.- Bu kenara iki ayak uzunluğu, şu kenara da iki ayak uzunluğu verilse, hepsinin boyutu ne olur ? Söyle düşün: bu kenarda iki ayak, şu kenarda da bir ayak olsaydı, şekil iki kere bir ayak olmaz mı idi ?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES. - Ama ikinci kenarda iki ayak olduğuna göre bu, iki kere iki etmez mi ?
KÖLE.- Doğru.
SOKRATES.- Demek ki o zaman şekil iki kere iki ayak olur.
KÖLE. - Evet.
SOKRATES.- İki kere iki ayak ne eder? Hesap et de bana söyle.
KÖLE.- Dört eder, Sokrates.
SOKRATES.- Kenarları eşit olup bunun iki misli ve benzeri olan bir şekil daha bulunamaz mı?
KÖLE.- Bulunur.
SOKRATES.- Bu kaç ayak olur ?
KÖLE.- Sekiz.
SOKRATES.- Peki. Şimdi bu yeni şekilde her kenarın boyunun ne olacağını söylemeğe çalış. Birincide kenarın uzunluğu iki ayaktı. Bunun iki misli olan ikincide ne kadar olur ?
KÖLE. - Tabii iki misli olur, Sokrates.
SOKRATES. - Görüyorsun ya, Menon, köleye birşey öğretmiyorum: yaptığım şey, ona sormaktan ibaret. Şu anda o sekiz ayaklık kareyi verecek olan kenar ne uzunluktadır, bildiğini sanıyor, öyle değil mi ?
MENON.- Evet.
SOKRATES. - Peki, biliyor mu ?
MENON.- Yoo!.
SOKRATES. - O bu kenarın, öncekinin iki misli olduğunu sanıyor.
MENON.- Evet.
SOKRATES.- Şimdi bak, kendiliğinden nasıl doğru bir sırada hatırlayacak. (Köleye) Söyle bakalım: iki misli alınan bir kenar, iki kere daha büyük bir şekil meydana getirir diyorsun, değil mi ? Şimdi beni iyi dinle. Ben bir kenarı uzun, bir kenarı kısa bir şekil demiyorum, aradığın öyle bir şekil ki, birincinin her yönden benzeri olduğu halde onun iki misli, yani sekiz ayaklık olsun. Bak bakalım, kenar iki misline çıkarılınca bunu elde edebilir misin ?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Şu gördüğün kenara kendine eşit bir uzunluk katarsan, iki misline çıkarılmış olur mu?
KÖLE.- Şüphesiz olur.
SOKRATES.- O halde biz böyle dört kenar çizecek olursak, sekiz ayaklık şekil bu kenarlar üzerine kurulmuş olacak.
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Birincinin örneğine göre şimdi dört kenarı da çizelim. Şimdi bak bakalım, senin söylediğin sekiz ayaklık şekil meydana geldi mi?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Bu yeni şekilde dört ayaklık ilk şekle eşit dört şekil var, değil mi?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES. - O halde bu yeni şekil dört kere daha büyük olmayacak mı ?
KÖLE.- Tabii öyle olacak.
SOKRATES.- Birşey başka bir şeyden dört kere daha büyük olursa, onun iki misli mi olur?
KÖLE.- Böyle şey olmaz.
SOKRATES.- Öyleyse ne olur?

KÖLE.- Dört misli.
SOKRATES.- Görüyorsun ki bir kenarı iki misline çıkarmakla, iki kere değil, dört kere daha büyük bir şekil elde ediyorsun.
KÖLE. - Doğru söylüyorsun.
SOKRATES. - Dört kere dört on altı eder, değil mi?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- O halde hangi kenarla sekiz ayaklık bir şekil elde edebiliriz? Bu son kenar bize birinci şeklin dört misli büyüklükte bir şekil vermiyor mu?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Bu kenarın yarısı uzunluktaki kenar da dört ayaklık bir şekil meydana getiriyor, değil mi ?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Peki, sekiz ayaklık şekil dörtlüğün iki misli, on altılığın da yarısı değil midir?
KÖLE.- Tabii.
SOKRATES. - O halde bize birinden daha kısa ötekinden daha uzun bir kenar lâzım.
KÖLE.- Öyle.
SOKRATES.- Peki. Şimdi nasıl düşünüyorsan öyle cevap ver : ilk karemizdeki kenar iki, ikincideki dört ayak değil miydi?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- O halde sekiz ayaklık bir şekil elde etmek için bize, iki ayak olan birinciden daha uzun, dört ayak olan ikinciden daha kısa bir kenar lâzım.
KÖLE.- Evet.
SOKRATES. - Bu kenara ne uzunluk vereceksin ?
KÖLJE . - Üç ayak.
SOKRATES. -Üç ayaklık kenarı elde etmek için ilk kenara yarı uzunluğunu akliyeceğiz. İşte iki ayak, işte bir ayak, öteki kenarları da çizelim, işte iki ayak, işte bir ayak.... istediğin kare meydana geldi.
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Peki, şeklin boyu üç ayak, eni de üç ayak olursa, şekil üç kere üç ayak olmaz mı ?
KÖLE.- Evet,
SOKRATES.- Üç kere üç ayak ne eder?
KÖLE.- Dokuz.
SOKRATES. - Ama birinci şeklin iki misli olması için kaç ayak lâzımdı?
KÖLE.- Sekiz.
SOKRATES.- Öyleyse bize sekizlik şekli verecek olan, üç ayaklık kenar değil.
KÖLE. - Tabii değil.
SOKRATES .- O halde hangisi? Bunu doğru olarak söylemeğe çalış. Hesap etmek istemiyorsan bize sadece göster.
KÖLE. - Zeus hakkı için bilmiyorum, Sokrates.
SOKRATES. - Anımsama yolunda onun şimdiden ne kadar ilerlediğini görüyorsun, değil mi, Menon. Düşün bir kere, sekiz ayaklık kare kenarının ne olduğunu bilmeden, bunu şimdi de bilmiyor ya, bildiğini sanıyor, hiçbir güçlüğün farkında olmadan, bilen adamların güveniyle cevap veriyordu. O şimdi çıkmaza girdiğinin farkında... Bilmiyor ama, bildiğini sanmıyor.
MENON.- Hakkın var.
SOKRATES. - Bilmediği şey karşısında şimdiki durumu daha iyi değil mi?
MENON.- Evet, bence de öyle,
SOKRATES.- Onu çıkmaza götürdük, yassı balığın yaptığı gibi uyuşturduk, ona bir zarar verdik mi ?
MENON. - Sanmam.
SOKRATES.- Ya ben çok aldanıyorum, yahut onun, gerçeğin karşısındaki durumunun ne olduğunu bulmasına iyi yardım ettik. Çünkü şimdi, bilmediği için, araştırmaktan zevk duyacak; halbuki daha önce, herkesin karşısında bir karenin iki mislini elde etmek için, kenarının iki mislini almak gerektiğini hiç çekinmeden söyleyebiliyordu.
MENON.- Her halde.
SOKRATES.- Bilgisizliğini anlamasından doğan sıkıntıyı ve bilmek isteğini duymadan önce, bilmediği, fakat bildiğini sandığı bir şeyi araştırmayı veyahut öğrenmeyi dener miydi? MENON.- Hayır, Sokrates.
SOKRATES.- O halde uyuşması işine yaradı.
MENON.- Her halde.
SOKRATES.- Şimdi girdiği bu çıkmazda benimle araştırmaya devam ederken, hiçbir şey öğretmediğim halde, ona neler bulduracak, göreceksin. Ben onu sorguya çekmekten başka bir şey yapmayacağım. Sen de, ona düşüncesini sorularımla söyletecek yerde ders vermeğe kalkışmamam için bana göz kulak ol, (Köleye dönerek) Cevap ver bakalım. Önümüzde dört ayaklık bir şekil var, değil mi?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES. - Ona, kendisine eşit olan şu şekli de ekleyebiliriz, değil mi?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES. - Her iki şekle eşit olan bir üçüncüsünü de ekleyebiliriz, değil mı ?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Sonra boş kalan şu köşeyi de doldurabiliriz.
KÖLE.- Tamamıyla.
SOKRATES. - Şimdi elimizde biribirine eşit dört şekil var, değil mi ?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES.- Bunların hepsi birden ilk şekilden kaç kere büyük oluyor?
KÖLE.- Dört kere.
SOKRATES. - Ama hatırlarsın, bizim aradığımız, iki kere büyük olan bir şekildi.
KÖLE.- Şüphesiz.
SOKRATES.- Her karenin bir açısından öteki açısına çizdiğimiz çizgi onu iki eşit bölüme ayırmıyor mu ?
KÖLE.- Ayırıyor.
SOKRATES.- İşte yeni bir kareyi çeviren, biribirine eşit dört çizgi.
KÖLE. - Görüyorum.
SOKRATES.- Simdi düşün: bu kare ne büyüklüktedir?
KÖLE.- Bulamıyorum.
SOKRATES.- Çizdiğimiz doğru çizgilerden her biri, dört karenin her birini içinden ikiye bölmüyor mu?
KÖLE. - Evet.
SOKRATES.- Ortadaki karede bu yarımlardan kaç tane var ?
KÖLE.- Dört.
SOKRATES Peki, ya köşedekinde ?
KÖLE.- İki.
SOKRATES.- Dört ikinin nesidir ?
KÖLE. - İki misli.
SOKRATES. - Öyleyse bu kare kaç ayaklıktır?
KÖLE. - Sekiz.
SOKRATES. - Hangi çizgi üzerine kurulmuş ?
KÖLE . - Şunun üzerine.
SOKRATES. - Dört ayaklık karede bir açıdan ötekine giden çizgi üzerine değil mi ?
KÖLE.- Evet.
SOKRATES- İşte bu çizgi, bilginlerin köşegen dedikleridir. Adı böyle ise, Menon'un kölesi, iki misillik kareyi veren, köşegendir.
KÖLE. - Evet öyle, Sokrates.
SOKRATES. - Ne dersin, Menon, kendinden olmayan tek bir şey söyledi mi?
MENON.- Hayır, hep kendinden olan şeyleri söyledi.
SOKRATES. - Ama, demin de dediğimiz gibi, bunları bilmiyordu, değil mi ?
MENON.- Evet, hakkın var.
SOKRATES. - Öyleyse bu oylar onda zaten vardı. Doğru değil mi?
MENON.- Evet.
SOKRATES.- Demek ki bilmediği şeyler üzerinde bile insanın kendiliğinden doğru oyları olabilirmiş ?
MENON.-- Bu açıkça görülüyor.
SOKRATES.- Şimdi bu doğru oylar ona bir rüyada imiş gibi belirdiler. Ama o aynı şeyler üzerinde sık sık ve türlü türlü sorguya çekilirse, şüphe yok ki bunlara dair en sağın bilgiyi elde edecektir.
MENON.- Olabilir.
SOKRATES.- Böylece öğretmensiz olarak, birtakım sade sorularla kendi kendine bilgiyi yeniden elde edecek.
MENON.- Evet.
SOKRATES. - Peki ama bilgiyi kendiliğinden bulmak, onu yeniden anımsamak değil midir?
MENON.- Şüphesiz.
SOKRATES.- Onun bu şimdiki bilgisi ya her zaman kendinde bulunmuştur, yahut o bu bilgiyi herhangi bir zaman elde etmiştir.
MENON.- Evet.
SOKRATES. - Ama bu bilgi her zaman kendinde bulunmuşsa o hep bilgiliydi demektir. Eğer herhangi bir zaman elde etmişse, bu her halde şimdiki hayatında olmamıştır. Acaba biri ona geometri dersi vermiş olmasın? Çünkü bütün geometriye hattâ bütün öteki bilgilere bu yoldan erebilir. Acaba ona her şeyi öğreten biri olmuş mudur? Senin evinde doğup büyüdüğüne göre bunu herhalde bilirsin.
MENON.- Hiç kimseden ders almadığını biliyorum.
SOKRATES.- Ama bu oylar onda var!
MENON. - Böyle olduğu açıkça görülüyor, Sokrates.
SOKRATES. - Bu oyları şimdiki hayatında elde etmediğine göre başka bir zaman elde etmiş olması gerekir.
MENON.- Öyle görünüyor.
SOKRATES.- Bu zaman, onun henüz insan olmadığı zaman değil midir ?
MENON.- Evet.
SOKRATES.- İnsanken ve insan olmadan önce onda doğru oylar bulunduğuna, bu oylar sorularla canlanarak bilgi haline geldiğine göre, onun bunları ruhunda her zaman taşımış olması gerekmez mi? Çünkü o bütün zaman boyunca ya insandı, ya değildi.
MENON.- Besbelli,
SOKRATES. - Öyleyse varlıkların gerçekliği her zaman ruhumuzda bulunduğuna göre, ruhumuzun da ölmez olması gerekir. O halde gevşememeli, şu anda bilmediğimiz, yani anımsayamadığımız şeyleri araştırmağa, anımsamağa çalışmalıyız.
MENON.- Bilmem... Galiba haklısın, Sokrates.
SOKRATES. -Evet, galiba haklıyım, Menon. Fakat söylediklerimin bazılarına benim de pek güvenim yok. Ama bilmediğimiz şeyi araştırmamız gerektiğine inanmak bizi, bilinmeyen şeyi bulmanın imkânsız olduğuna ve araştırmanın bizim işimiz olmadığına inanmaktan daha iyi, daha güçlü, daha çalışkan eder. İşte ben bunu bütün sözlerim ve bütün eylemlerimle göstereceğim.
MENON. - Söylediklerini doğru buluyorum, Sokrates.
SOKRATES.- Madem ki ikimiz de bilinmeyenin araştırılması gerektiğinde anlaştık, şimdi beraberce erdemin ne olduğunu araştıralım, ister misin?
MENON. - Tabii isterim, ama Sokrates, ben gene ilk sorumu ele alarak erdemin öğrenilebilen bir şey, yahut tabiatın bir vergisi olup olmadığını, nasıl elde edilebileceğim kendim incelemek, senden de işitmek istiyorum.
SOKRATES - Kendime hükmettiğim gibi sana da hükmedebilseydim, Menon, önce ne olduğunu araştırmadan, erdemin öğrenilip öğrenilemeyeceğini incelemezdik; her halde hür kalabilmek için olacak, kendine hükmetmek için hiçbir şey yapmadığına, hattâ bana hükmetmek istediğine, gerçekten de hükmettiğine göre sana boyun eğmekten başka ne yapabilirim? Demek şimdi, eğer yanılmıyorsam, ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyin nasıl olduğunu araştırmaya koyulacağız, yalnız, senin yüceliğinden bir şey eksilmesini istemem ama, bana şu lütufta bulun: erdemin öğrenilip öğrenilemeyeceğini bir varsayıma dayanarak incelememe izin ver. Burada "varsayım" kelimesini geometri bilginlerinin aldıkları anlamda kullanıyorum. Onlara falan üçgen filân dairenin içine çizilebilir mi? diye sorulsa şöyle cevap verirler: "Bu şeklin yüzeyi oraya uyar mı uymaz mı henüz bilmiyorum. Yalnız, bunu belirtmek için bir varsayıma dayanılarak şöyle düşünülebilir: şu şartlarla, sonuç şöyle olacaktır, başka şartlarla, başka bir sonuca varılacaktır gibi. İşte ben de üçgenin daire içine çizilip çizilemeyeceği sorusuna böyle varsayım yoluyla cevap verebilirim. Erdem için de böyle olacak. Henüz ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu bilmediğimize göre, bunun öğrenilip öğrenilemeyeceği üzerinde ancak bir varsayıma dayanarak düşünebiliriz. Erdem öğretilebilir yahut öğretilemez olduğuna göre ruha ait şeylerin hangi cinsindendir ? Bunun için önce şöyle diyelim, erdem bilgiden ayrı bir şeydir, o zaman öğretilebilir mi, yahut demin söylediğimiz gibi anımsama ile kazanılabilir mi? Her ne ise, kelime üzerinde durmayalım; erdem öğretilir mi? Başka türlü söyleyelim : yalnız bilginin öğretildiği herkesçe kabul edilmiyor mu?
MENON.- Bana öyle görünüyor.
SOKRATES. - Erdem de bilgi ise, öğretilebilir demektir.
MENON. - Elbette.
SOKRATES.- İşte bir nokta üzerinde bir sonuca varıverdik. Erdem falan halde öğretilir, filân halde de öğretilemez.
MENON.- Evet, öyle.
SOKRATES.- Gözden geçirilecek ikinci nokta bence şudur: erdem bir bilgi midir, yoksa bilgiden başka bir şey midir?
MENON.- Ben de, ötekinden sonra karşımıza bu soru çıkıyor, sanıyorum.
SOKRATES.- Biz, erdem iyi bir şeydir dememiş mi idik? Şu varsayımı ileri sürmüyor muyuz: erdem iyi bir şeydir.
MENON.- Evet.
SOKRATES. - Bilgiden ayrı olduğu halde iyi olan bir şey varsa, erdem de bilgiden ayrı olabilir. Ama bilgi her iyiyi kavrarsa, kavramadığı iyi şey yoksa, o zaman erdemin de bir bilgi olduğunu kabul etmeliyiz.
MENON.- Evet, doğru.
SOKRATES.- Söyle bakalım : bizi iyi eden erdemdir, değil mi?
MENON.- Evet.
SOKRATES.- İyi olduğumuz için faydalıyız da. Çünkü iyi olan faydalıdır. Doğru değil mi ?
MENON.- Evet.
SOKRATES. - Öyleyse erdem de faydalıdır.
MENON.- Söylediklerimize göre, öyle olmak gerek.
SOKRATES.- Peki. Bize faydalı olan şeyleri bir gözden geçirelim : sağlık, kuvvet, güzellik, zenginlik ve bunlara benzer başka şeyler bize faydalıdır, değil mi?
MENON.- Evet.
SOKRATES. - Ama biz bütün bu şeyleri bazen zararlı saymıyor muyuz?
MENON.- Evet.
SOKRATES.- Şimdi nasıl kullanılırlarsa faydalı, nasıl kullanılırsa zararlı olduğunu araştır bakalım. Bunlar doğru kullanıldıkları vakit faydalı, kötü kullanıldıkları vakit zararlı değiller midir?
MENON. - Elbette.
SOKRATES.- Şimdi de ruha ait şeylere bakalım; bunlar ölçülülük, doğruluk, cesaret, kolay öğrenme, zihinde tutma, iyi yüreklilik ve daha başka benzer şeyler değil midir?
MENON.- Evet.
SOKRATES.- Şimdi bunlar arasında, sence bilgiden ayrı olup bazen zararlı bazen faydalı olanlarını incele. Meselâ akıllı olmayan, yalnız kendine güvenmek olan cesareti alalım; güveninde akıl olmayan bir kimse yalnız kötülük görür, halbuki bu güveni akılla birlikte bulunursa faydalanır, değil mi ?
MENON.- Evet.
SOKRATES.- Ölçülülük ile kolay öğrenme için de böyle değil mi? İnsan bir şeyi akılla öğrenirse, bir şeye akılla katlanırsa, o şey faydalı olur, akılla olmazsa zararlı olur.
MENON.- Çok doğru,
SOKRATES.- Ruhun gördüğü ve katlandığı bütün işleri yönelten akılsa, saadete erişilir, akıl değilse, bu işlerin sonu felâkettir.
MENON. - Doğru.
SOKRATES.- Erdem ruha ait bir şeyse ve muhakkak faydalıysa, akıldan başka şey olamaz. Çünkü kendiliğinden ne zararlı ne de faydalı olan bütün öteki şeyler akıllıca yahut çılgınca yapıldıklarına göre zararlı veya faydalı oluyorlar. Bundan ötürü, erdem faydalı olduğuna göre, aklın bir cinsinden başka birşey değildir, diyebiliriz.
MENON. - Ben de senin gibi düşünüyorum.
SOKRATES.- Şimdi zenginlikle benzeri olan öteki şeyleri gözden geçirelim. Biz bunların bazen iyi bazen kötü olduklarını söylemiştik. Akılla yöneltildikleri vakit faydalı, çılgınlığın
etkisine kapıldıkları zaman zararlı olan öteki şeyler gibi bunlar da, ruh doğru yolda kullandığı, yürüttüğü zaman faydalı, böyle olmadığı zaman zararlı değil midirler?
MENON. - Tabii öyledirler.
SOKRATES. - Doğru yolda kullanma, akıllı bir ruhun, kötü yolda kullanma, akılsız bir ruhun işidir, değil mi?
MENON.- Evet.
SOKRATES.- Öyle ki, insanda herşey ruha, ruhun kendisi de akla bağlıdır. Bunsuz ruhun iyi olmasına imkân yoktur. Demek ki faydalı olan şey, akla uygun olandır; biz, erdem faydalıdır dememiş mi idik?
MENON.- Evet demiştik.
SOKRATES.- Öyleyse erdem ya bütün olarak akıldır, ya aklın bir parçasıdır.
MENON. - Söylediklerinin doğru olduğunu sanıyorum, Sokrates.
SOKRATES. - Doğruysa erdem tabiat vergisi, olamaz.
MENON.- Olamaz.
SOKRATES. - Erdem tabiat vergisi olsaydı, içimizden bazı kimseler, gençlerden tabiatın bu vergisiyle doğanları seçerlerdi, biz de bu seçilenleri, herhangi bir bozucu etki altında kalmasınlar ve büyüdükleri zaman devlet işlerine yarasınlar diye, tıpkı altın saklar gibi, Akropolis'e kapayıp kilit altında saklardık.
MENON.- Evet bu böyle olabilirdi, Sokrates.
SOKRATES. - Erdem tabiat vergisi değilse, öğrenme ile mi elde edilir ?
MENON.- Bunun böyle olduğunu kabul etmek gerek: madem ki varsayımımıza göre erdem bir bilgidir, o halde öğretilebilir.
SOKRATES.- Belki böyledir, ama biz bunu kabul etmekle yanılmadık mı acaba ?
MENON,- Fakat biraz önce bize doğru görünmüştü.
SOKRATES. - Gerçekten sağlam olabilmesi için, onun bize yalnız biraz önce doğru görünmüş olması yetmez, şimdi de, her zaman da doğru olması gerekir.
MENON.- Ne demek istiyorsun? Seni rahatsız eden, erdemin bir bilgi olduğundan seni şüphe ettiren nedir?
SOKRATES.- Şimdi söyleyeceğim, Menon: erdem bilgiyse, öğretilebilir; bu sözü geri almıyorum, ama onun bilgi olduğundan şüphe ediyorum; bak bakalım haksız mıyım? Şuna cevap ver: yalnız erdem değil, herhangi birşey öğretilebilirse, onun öğretmenleri, öğrencileri olması gerekmez mi ?
MENON.- Gerekir sanırım.
SOKRATES. - Buna karşılık, öğretmeni de öğrencisi de olmayan bir şeyin öğretilemeyeceğini kabul etmek yanlış mı olur?
MENON.- Haklısın. Ama erdemin öğretmenleri olmadığını mı sanıyorsun?
SOKRATES. - Bu gibi öğretmenler var mı diye uzun uzun araştırdım; bunu meydana çıkarmak için yaptığım bütün araştırmalar boşa çıktı; bulamıyorum. Bununla beraber birçok kimselerle, hele bu işte en görgülü sandığım insanlarla, el birliği ederek araştırmaktayım. Bak işte Anytos da tam zamanında geldi yanımıza oturdu, onu da araştırmalarımıza ortak edelim; hem bunda çok haklıyız. Sen de bilirsin ki Anytos, Polykratos'un hazinelerine konan Thebai'li Ismenias gibi, zenginliğini tesadüfe veya herhangi bir armağana borçlu olmayan zengin, bilge bir babanın, Anthemion'un oğludur : bu adam, zekâsı ve çalışmasıyla zengin olmuştur. Böyle olduğu halde kendi önemiyle kabarmış, çekilmez, kendini beğenmiş bir adam da değildir; rabıtalı, sade bir adamdır. Bundan başka Anthemion, oğlunu çok iyi yetiştirmiş, okutmuştur: Atinalılar her halde bunu anlamış olmalılar ki, onu en yüksek mevkilere seçtiler. İşte böyle adamlarla, erdemin öğretmenleri var mıdır, yok mudur, varsa kimlerdir, diye araştırmak çok yerinde olur. Gel bakalım Anytos, bana ve evin sahibi dostumuz Menon'a şunu bulmakta yardım et: erdemi öğretenler kimlerdir? Meseleyi şöyle ele al : biz dostumuz Menon'u usta bir hekim olarak yetiştirmek istesek, hangi öğretmenlere göndeririz, hekimlere değil mi ?
ANYTOS.- Şüphesiz.
SOKRATES.- İyi bir ayakkabıcı olarak yetiştirmek istersek ayakkabıcılara göndeririz, değil mi ?
ANYTOS.- Evet.
SOKRATES.- Bütün öteki meslekler için de böyle değil midir?
ANYTOS.- Elbette.
SOKRATES.- Bu şeyler üzerine sana bir sorum daha var: hekimlik öğrenmesini istiyorsak onu hekimlere göndeririz demiştik: yani Menon'u göndereceğimiz kimseler bu sanatta çalışmayanlardan ziyade, bu sanatta çalışan, hizmetlerinin karşılığı olarak para alan ve hekimlik mesleğini öğrenmek için kendilerine baş vuranlara onu öğreten kimselerdir. Bütün bunları göz önünde tutarak onu hekimlere göndermekle iyi etmiş olmaz mıyız?
ANYTOS.- Evet, iyi etmiş oluruz.
SOKRATES.- Flavta çalmayı öğrenmek için de böyledir değil mi ? Ama flavta çalmayı öğrenmek isteyen birini, bu sanatı öğretmeyi iş edinmiş, buna karşılık para alan bir kimseye gönderecek yerde tutup da, öğretmede hiçbir iddiası ve öğretilmesini istediğimiz sanatta hiç öğrencisi olmayan bir kimseye göndererek, ders versin diye onun başını ağrıtmak büyük bir delilik olmaz mı ? Bilmem sen ne dersin ?
ANYTOS.- Haklısın, Sokrates; üstelik de büyük bir cahillik olur.
SOKRATES. - Çok iyi görüyorum ki sen, dostumuz Menon hakkında danışılacak adamsın. O ne zamandır bana, iyi bir adama yakışacak gibi evini ve devlet işlerini çevirebilmeyi, anasını babasını saymayı, onlara bakmayı, evine yurttaşlarını ve yabancıları misafir etmeyi, onlardan ayrılabilmeyi sağlayan bilgelik ve erdemi elde etmek istediğini söyleyip duruyordu. Bu erdeme kavuşmak için onu kimlere göndermeliyiz ? Bunlar, kendilerini erdem öğretmeni sayan, kim olursa olsun istekli her Hellaslıya tayin ettikleri para karşılığı ders veren kimseler değil midir?
ANYTOS. - Bu dediklerin kimlerdir, Sokrates ?
SOKRATES. - Bilgici (Sofist) denen kimseler olduğunu sen de biliyorsun, her halde.
[...]
 

tufanmahmut

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Kas 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Menon Diyaloğu

Büyük şükranlarımı sunuyorum yönetici mt kardeşim.:D
Cidden işimi gördü sağolasın.
Bu arada nereden bulduğunu da söyleyebilirsin,merak ettim. ;D
 

mavimor

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,456
Tepkime puanı
3
Puanları
38
Yaş
44
Ynt: Menon Diyaloğu

Rica ederim. Yardımcı olduysa ne ala:)

Google denen bir arama motoru sayesinde:) doğru kelimeleri arattığınızda hedefinize ulaşıyorsunuz. Bunu bir pdf dökümanından buldum hocam.
 

tufanmahmut

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Kas 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Menon Diyaloğu

Hocam iyice cahil yaptın bizi de yahu.:D
Ben de buldum diyaloğu ama diyaloğun içeriğinde, istediğim hakkında bir veri bulamadım.
Neyse tekrar sağol.
 

mavimor

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,456
Tepkime puanı
3
Puanları
38
Yaş
44
Ynt: Menon Diyaloğu

Estaf. o ne demek, ben işin latifesindeydim inanın.:)

Rica ederim.

tufanmahmut ' Alıntı:
Hocam iyice cahil yaptın bizi de yahu.:D
Ben de buldum diyaloğu ama diyaloğun içeriğinde, istediğim hakkında bir veri bulamadım.
Neyse tekrar sağol.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Cidden ne yazdin da bu cikti merak ettim denedim bulamadim :) Soyle su sihirli kelimeleri :)
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst