Max Weber:

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Sosyologlar kategorisinde eski tarafından oluşturulan Max Weber: başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 6,443 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Sosyologlar
Konu Başlığı Max Weber:
Konbuyu başlatan eski
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan eski

eski

Üye
Yeni Üye
Katılım
5 Ağu 2008
Mesajlar
107
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Weber, Almanya’nın Erfurt kentinde doğmuştur. Sir Max Weber’in yedi çocuğunun en büyüğüdür. Babası seçkin bir liberal politikacı, annesi Helene Fallenstein ise ılımlı bir protestandı. Sir Weber politikanın içinde bir figürdü ve aile hayatına da bunu yansıtmıştı, Weber’leri salonunda bir çok göze batan entelektüel ve siyasiler ağırlanırdı.

Genç Weber ve kardeşi Alfred, Alfred de daha sonra bir sosyolog ve ekonomist olmuştur, işte böyle bir entelektüel ortamda büyümüşlerdir. 1876’da, Max henüz 12 yaşındayken, babası Noel hediyesi olarak ona iki tarihi metin hediye etmiştir; “Alman Tarihi Hakkında, İmparator ve Papa’ya Özel Atıflarla” ve “Konstantin’den Kavimler Göçüne, Roma İmparatorluğu”. 14’üne geldiğininde Homer, Virgil, Çicero ve Livy atıflı mektuplar yazıyor ve henüz üniversiteye girmeden evvel Goethe, Spinoza, Kant ve Schopenhauer’u genişçe biliyordu. Weber’in üniversite çağında sosyal bilimler alanında uzmanlaşmak isteyeceği açıkça belli oluyordu.

1882’de Heidelberg Üniversitesi’ne Hukuk öğrencisi olarak girdi. Hukuk dersleriyle birlikte, ekonomi, ortaçağ tarihi ve teoloji derslerine de katıldı. Aralıklarla, Strasbourg’da Alman ordusuna hizmet verdi.

1884 Sonbaharında, babasının evine, Berlin Üniversitesi’ne çalışmak için girdi. Sonraki 8 yıl boyunca, sadece bir dönem Goettingen Üniversitesi için ve kısa dönem askerlik için evinden ayrıldı. Baba evindeyken, stajer avukat oldu ve nihayetinde Berlin Üniversitesine doçent olarak girdi. Meslek birliğinin sınavını kazandı. 1880’ler boyunca tarih dersleri almaya devam etti. 1889 yılında "Ortaçağ İşletme Organizasyonları Tarihi” isimli doktora tezini verdi. İki yıl sonra “ Roma Tarım Tarihi ve Roma Tarım Tarihinin Özel ve Halk Hukukundaki Önemi” adlı makalesini tamamladı. Weber artık bir profesör olması için önünde bir engel kalmamıştı.

Doktora tezi sonrasında, Weber’in ilgisi çağının sosyal politikalarına kaydı. 1888’de “Verein für Socialpolitik”e katıldı. Bu birlik, tarih ekolüne bağlı Alman ekonomistlerin kurduğu yeni bir meslek örgütüydü. Orada, sosyal problemlerin birçoğunun ekonomi ile çözümlenebildiğini, ve ekonomik problemleri çözümlemede istatistik yöntemleri kullanmaya öncelik etti. Siyasete ilgisi devam ediyordu ve sol görüşlü Protestan Sosyal Kongresi’ne katıldı. 1890, “Verein” Polonya Sorunu “Ostflucht” diye bilinen, yabancı çiftçilerin Doğu Almanya’ya girişleri ve yerli çiftçilerin ise hızla sanayileşen Alman şehirlerine göç etmelerini üzerine bir araştırma programı açtı. Weber, bu programa katıldı ve geniş bir sonuç bildirgesi kaleme aldı. Bu sonuç bildirgesi, muhteşem bir empirik çalışma denilerek övüldü ve Weber’in tarım ekonomisi dalındaki uzmanlığını perçinledi.

1983’de, kuzeni ve geleceğin feminist yazarı olan Marianne Schnitger ile evlendi. Schnitger, Weber’in ölümünden sonra, onun gazete makalelerini toplayıp kitaplaştıran insandır. Çift 1894’de Weber’in Freiburg Üniversitesi'ne Ekonomi Profesörü olarak atanması üzerine, Freiburg’a gittiler. Bundan iki yıl sonra, aynı görevle Heidelberg Üniversitesi atandı. 1 yıl sonra, oğluyla sert bir anlaşmazlığa düşmelerinden iki ay sonra baba Weber vefât etti. Bu olayın ardından, Weber artarak uyku problemine ve sinirliliğe düçar oldu. Bu durum, Weber’in profesörlük görevini sürdürmesini zorlaştırdı. Bu durum, daha az ders vermesine neden oldu ve 1889’da son dersini verdi. 1900’de eşiyle birlikte İtalya’ya gittiler ve 1902’ye de Heidelberg’e dönmediler. Ve Weber, 1920 yılında Haziran’ın 14’ünde zatürreden öldü.

Weber’in büyük önemi, onun Emile Durkheim’la birlikte, ayrı ve bağımsız bir disiplin olarak modern sosyolojinin kurucusu olması olgusundan kaynaklanmaktadır. O, sosyal bilimlere felsefi bir temel, sosyolojiye de kavramsal bir çerçeve kazandırmıştır. Başka bir deyişle, Weber bir bilim olarak sosyolojinin genel kavramsal çerçevesini en iyi bir biçimde ortaya koyduğu, tutarlı bir sosyal bilimler felsefesi geliştirdiği ve nihayet, modern endüstri toplumunun temel özelliklerini sağlam bir biçimde kavrayıp ifade ettiği için, modern sosyolojinin kurucusu olarak tanınır.

Zira, Durkheim’ın sosyoloji bilimini kurma, sosyoloji iyi temellendirme teşebbüsü, zamanının pozitivizmine dayandığı yerde, entelektüel gelişimi Windelband ve Rickert’in de içinde yer aldığı Yeni-Kantçı gelenek içinde gerçekleşmiş olan Weber, öncelikle sosyolojinin insan davranışıyla ilgili olarak, doğa bilimlerininkine benzer, genel-geçer yasalara ulaşamayacağını iddia etmiştir. Diğer bir deyişle, Yeni-Kantçı felsefenin algılanan dünya ya da fenomen ve algılayan bilinç ya da numen ayırımını benimseyen Weber’de söz konusu ayırım doğa bilimleriyle sosyal bilimler arasındaki bir ayırım haline gelmiştir. Buna göre, biz doğa bilimlerinde evrensel yasalara ulaşmaya ça­lışırız. oysa bu, toplumsal eylemleri tikel, tarihsel bağlamları içinde anlamayı amaçlayan sosyal bilimlerin amacı olamaz.

Sosyolojinin yöntemi ve felsefi problemleriyle ilgili analizinde Yeni-Kantçı bir bakış açısı sergileyen Weber, her şeyden önce sosyolojinin insan davranışıyla ilgili olarak, doğa bilimlerininkine benzer, genel-geçer yasalara ulaşamayacağını, insan toplumları söz konusu olduğunda, evrim niteliği taşıyan bir gelişmeyi doğrulayıp temellendiremeyeceğini öne sürmüştür. Fakat Weber bir yandan da, sosyolojinin eylemlerin anlamını kavramayı amaçlamak durumunda olduğunu, onun buradan hareketle, karşılaştırmalı bir temel üzerinde, ideal eylem tiplerine ya da formel davranış modellerine yönelmesi gerektiğini ve dolayısıyla, sosyolojinin yalnızca eyleme ilişkin öznel bir yorum olmadığını savunmuştur.

Şu halde, sosyolojinin konusunun sosyal eylem olduğunu öne süren Weber, sosyal eylemi dörtlü bir başlık altında sınıflamıştır. Bu dört eylem türü sırasıyla geleneksel eylem, duygulara dayalı eylem, nihai ve en yüksek değerlere yönelmiş değer temelli rasyonel eylem ve araçsal eylem. Bu dört eylem türünden rasyonel eylem kapsamı içine sadece son ikisinin girdiğini söyleyen Weber, rasyonalizasyonu kapitalist Batı toplumundaki en temel ve belirgin eylem olarak görmüştür. Rasyonalizasyonun her alanda izlerini süren ünlü düşünür, söz ko­nusu rasyonalizasyonun bir kaynağının Pro­testan ahlâkının yol açtığı kültürel değişmelerde bulunduğunu savunmuştur. Buna göre, Protestan ahlâkı, her ne kadar kapitalizmin ilk ve temel nedeni olmasa da, bireyciliğin, sıkı çalışma ve disiplinin, rasyonel davranış ve özgüvenin önemini vurgulayan bir kültür doğurduğu için, kapitalizmin doğuşunda ve gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.

Weber’in sosyal bilimlere yaptığı bir başka önemli katkı da, onun sıklıkla naif bir nesnellik inancı diye yanlış yorumlanmış olan değerden bağımsızlık teorisinden meydana gelir. Weber’e göre, bilim ve sosyoloji tercihi, araçsal akılcılık temeli üzerinde hiçbir zaman meşrulaştırılamayacak olan bir tercihtir. Aynı durum, bilimsel ve sosyolojik araştırma konularının seçiminde de geçerlidir. Bununla birlikte, söz konusu tercih ve seçimler bir kez yapıldıktan sonra, sosyolojik bir araştırma, rasyonel tutarlılığın bilim cemaatinin eleştirilerine tabi olması anlamında, değerden bağımsız ve yansız olmak durumundadır.

Weber, buradan da anlaşılacağı üzere, ekonomik determinizme karşı çıkıp, kültürün, özellikle de dinin, insan davranışını biçimlemedeki rolünü vurguladığı; insan ilişkilerinde, bireylerin öznel yönelimlerini ön plana çıkardığı, ve nihayet, kapitalizmin yıkılacağı tezine karşı eleştirel bir tavır takınıp, sosyalist toplumlardaki planlı ekonominin rasyonalizasyonu güçlendirdiğini söylediği için, Friedrich Nietzsche’yle birlikte, 19. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olarak gördüğü Karl Marx’ı olmasa bile, kurumsallaşmış Marksizm'i şiddetle eleştirmiştir.


Max Weber ve Karl Marx

Marksizm'in bir sosyoloji ya da bir kültür kurami olduguna dair çesitli görüsler bulunuyor. Marksizm'le iliskileri daha derin görünen bu görüsler tezlerini daha çok '1844 El Yazmalari'na ya da 'Hegel'in Hukuk Felsefesi'nin Elestirisi'nin yazari olan genç Marx'a dayaniyorlar. Ve bu düsünürlerin düzeltmeye ve yenilemeye çalistigi Marksizm dayanaklarini insanin kurtulusu, yabancilasma vb. gibi hümanist kavramlarda buluyor. Bu semaya göre Marksizmin belirleyici özelligi, bilinçli insan öznesi -Hegelci terminolojide sivil toplum kurumlari olan- ve kültürel yapilar arasindaki karsilikli iliskinin açik hale getirilmesiydi.
Felsefi yaklasimiyla Heidegger'in varolusçulugundan etkilenmis olan Karl Löwith, Marx ve Weber arasindaki ayrimlara isaret ederek Marksizmin bir sosyoloji olmadigini vurguluyor. Fakat modern kapitalist toplumu Marx'in yabancilasmayla, Weber'in ise akilcilasmayla tanimladigini da söylüyor.
Durkheim, Sombort, Simmel'le birlikte klasik sosyologlar arasinda ve önemli Marksist elestirmenler arasinda yer alan Weber, bilimsel tezlerine itiraz ettigi Marksizmin esasinda bilgiyi ideoloji olarak yani sinifsal ve ekonomik çikarlarin bilinçteki yansimasi seklinde kavradigini ifade ediyordu. Benzer düsünceleriyle basta ögrencisi Lukacs da olmak üzere birçok Marksist düsünürü etkileyen Weber, Marksizmin sinif mücadelelerine (antagonizmaya) verdigi temel önemi bir toplumsal eylem ve kültür süreci içerisinde insan (birey) özneye gösterdigi ilgiyle sinirlandirmaya çalisti. Ona göre, "toplumsal eylem, amaçlarini gerçeklestirmek için uygun araçlari da seçebilen insan öznenin varligina baglidir. Toplumsal eylem ise, dogrudan insan özneye yani kültürel süreçteki bireye yöneliktir. Dolayisiyla Weber, teker teker bireylerin yaratabilmeye muktedir oldugu toplumsal ve tarihsel 'kendi gerçeklerine' isaret ediyor: Kendi gerçegini yaratabilen insan (özne) tarihi de yaratabilir.
Oysa Marksizm, "tarihi insan ya da insanlar degil kitleler yapar" diyor ve bilim, ideoloji ayirimi yaparak bireyi-insan özneyi ancak belirli sinif iliskileri içerisinde incelemek gerektigini vurguluyor. Hegel'den, Marx'a uzanan süreç, Meta Dünyasi, Burjuva Toplumunda Yabancilasma Isçi sinifinin Yabancilasmasi ve Weber'in Din Sosyolojisini inceleyen Karl Löwith söyle bir belirlemede bulunuyor; "Içinde yasadigimiz toplum gibi, sosyal bilimler bir bütün haline getirilemez ve ikiye ayrilir: Burjuva sosyolojisi ve Marksizm. Bu iki tarafin en önemli temsilcileri Max Weber ve Karl Marx'tir, iki ayri düsünce tarzini temsil etmelerine ragmen, arastirmalarinin alani bir ve aynidir: Modern ekonomi ve toplumun kapitalist organizasyonu..."
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst